BaşÖRTÜSÜ raporu 2007 Sakarya Başörtüsü Platformu


Eylül 2007 – Öğretmen-Sen: Başı açık rektör üniversiteye giremez



Yüklə 2,1 Mb.
səhifə66/102
tarix30.10.2017
ölçüsü2,1 Mb.
#22656
1   ...   62   63   64   65   66   67   68   69   ...   102

23 Eylül 2007 – Öğretmen-Sen: Başı açık rektör üniversiteye giremez


Sivil anayasa tartışmasına Öğretmen-Sen ilginç bir basın açıklamasıyla katıldı. Açıklamada, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına bakıldığına “başı açıklık” değil aksine “başı kapalılık” esastır, kamusal alanda devlet memurlarının ve müstahdemlerinin başlarının kapalı olması esastır. 28.11.1925 tarihli 671 sayılı Şapka Giyilmesi Hakkındaki Kanunun 1. maddesi TBMM azalarının, memurların ve müstahdemlerin kamusal alanda başlarının ne durumda olması gerektiğini çok sarih bir biçimde ortaya koymuştur” denildi. Kamusal alanda başın şapkayla örtülmesi kanununa uymayan rektörler için ise ikna odalarının kurulması önerildi. (Milli Gazete)

23 Eylül 2007 – Üniversiteye girmek istiyorsan türbanını çıkarır öyle girersin


Posta gazetesinden Tolga Can Işık’ın, İstanbul Üniversitesi rektörü Mesut Parlak ile yaptığı röportajda, Parlak “Üniversitede türban konusu tartışmaya açık mı?” sorusuna şu cevabı verdi: “Hayır. Bu bir cumhuriyet kazanımıdır ve tartışılamaz. Kimsenin böyle bir derdi yok zaten. Örneğin bu yıl kayıt yaptıran bir sürü türbanlı öğrenci vardı. Hiçbir olay ya da gösteriye karışmadan türbanlarını çıkarıp kayıtlarını yaptırdılar. Türkiye laik bir hukuk devletidir. Yasalar var. Okuldan çıktıktan sonra nasıl istiyorsan öyle giyin ama üniversiteye girmek istiyorsan hukukun kuralları gereği türbanını çıkarır öyle girersin.” Parlak, yeni anayasayla ilgili başörtüsü tartışmaları hakkında ise şunları söyledi: “Anayasada böyle bir değişiklik yapılırsa iptali için Anayasa Mahkemesi'ne ve AİHM'e gideriz. Bu şekilde bir yasa çıkmasın diye elimizden ne gelirse yapacağız. Biz bu cumhuriyet için varız. Sonuna kadar da olmaya devam edeceğiz…”

23 Eylül 2007 - Türbandan korkanlara açık mektup

Leyla İpekçi, Zaman’daki yazısında “türban”dan korkanlara seslendi: “Diyorsunuz ki: "Türban serbest bırakılırsa, türbanlılar Müslüman değil misiniz gerekçesiyle başı açıkları üniversiteye almayacak." Böylesine kesin bir veri bu sizin için. İddia bile değil. İnfaz. İnsanın iç dünyasının, kalbinde olanın hükmünü vermek kimseye düşmezken, o insanın niyetini okumakla kalmayıp koskoca bir topluluğu bir genellemeye indirgiyorsunuz. Dünyaya hangi tanımlarla esir düştüğünüzü görmüyor musunuz? Tanımadığınız biri için yaptığınız her tanım öncelikle sizi kendi dünyanıza hapsediyor. Öte yandan "türban serbest olursa başı açıklara mahalle baskısı uygulanacak, yakında türbansız öğrenci kalmayabilir" derken, bizzat sizin bu hükmünüz 'mahalle baskısı'ndan çok daha öte bir baskı oluşturmuyor mu? Tam da sivil bir anayasa hazırlandığı şu günlerde? "Türban masum inanç gereği bir örtünme değil, siyasi simge" diyorsunuz. Bu yargı mesela, masum bir inançtan ne anladığınızı iyice ele veriyor doğrusu. Sizin için inanç yalnızca gizemli bir zevk unsuru, kişisel hazza yönelik bir tüketim metaı anlamına geliyor. Söyledikçe içeriğini yitirecek, genleriyle oynanmış, yıpratılmaya açık alelade bir kelime belki de sizin için... Türbanın, kendini geleneksel ve taşralı büyüklerinden ayıran kadınların örtünme biçimi olduğunu, sayılarının zaten bu kadar çok olduğunu, şimdilerde sizin yakınınıza geldikleri için daha 'görünür' olduklarını bir türlü anlamak istemiyorsunuz. Bu stili beğenir veya beğenmezsiniz ama kendi vehimlerinizden güçlü bir 'siyasi imge' yaratabileceğinize niye bu kadar şartlanmışsınız? Şehir, tüketim, üstün zevkler, steril değerler, birtakım 'süslü' erdemler salt sizin yaşam alanınıza mı ait olsun istiyorsunuz? Hayatı nimet ve külfetleriyle bir bütün olarak paylaşmaktan niye bu kadar korkuyorsunuz?”



24 Eylül 2007 – Teziç yasağı savunmaya devam ediyor

Taha Akyol, YÖK Başkanı Erdoğan’ın AİHM’le ilgili yorumundan sonra Teziç ile bir telefon görüşmesi yaptığını ve Teziç’in bu görüşmede yasağı şöyle savunduğunu yazdı: “Her yasak kalkabilir. Her içtihat değişebilir… Ancak, içtihat, yalnız yeni bir içtihatla değiştirebilir. Meclis eliyle değiştirilemez. Yargının içtihat yoluyla oluşturduğu bir yasağı, anayasa değişikliğiyle kaldırmak, yargının içtihadını yasama organının değiştirmesi demektir; mümkün değildir… Milli mahkemelerin ve İnsan Haklan Avrupa Mahkemesi’nin türban konusunda istikrar kazanmış kararları, yerleşmiş içtihadı var: Türban yasağı Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi'ne aykırı değildir, uygundur. Yasama organı, Anayasa’yı değiştirerek de bu içtihadı değiştiremez. Türban konusundaki Anayasa Mahkemesi kararı beni bağladığı gibi, TBMM'yi de bağlar. Aksine bir anayasa değişikliği yapılamaz!”



24 Eylül 2007 – “İstesek türbanı serbest bırakabilirdik”

Yeni sivil anayasa çalışmalarını yürüten AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat ile Sabah gazetesinden Aslı Aydıntaş bir röportaj yaptı. Röportajda Fırat şunları söyledi: “82 Anayasası'nın 6. maddesi. "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Türk milleti egemenliğini anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organların eliyle belirler, kullanır…" Millet bu egemenliğini yasama, yürütme ve yargı erkleriyle kullanır. Bu organlar bu yetkiden vazgeçmek istemiyor. İstedikleri bu milletin vekaletini almadan onun adına egemenlik kullanmak ama bu egemenliğin sonunda da ona hesap vermemek. Alışkanlık bu. Asıl kavga 50'lerden beri bunun üzerinedir. Biz yalnız başörtüsünü serbest kılmak istesek, aslında çok daha kolay ve çok daha az baş ağrısı yapabilirdik. Anayasanın ilgili maddesini değiştirirsiniz, bir fıkra koyarsınız, halkın oylamasına götürürsünüz. Çıkmaz mıydı? Çok kolay. Ekimdeki referanduma bir madde eklenirdi. Ama yanıldıkları bu. Biz, anayasa değişikliğinin temeline başörtüsünü oturtmadık. Biz asıl biraz önce problem olarak gösterdiğim temel soranları çözmek için yeni anayasa yapma ihtiyacı hissediyoruz.”



24 Eylül 2007 – “Türban takanlar” artacak korkusu yersiz

Radikal’den Neşe Düzel, İslam ve demokrasi, başörtüsü ve kadın sorunları üzerine yıllardır çalışan, kitap ve makaleler yayınlayan Boğaziçi Üniversitesi öğretim Üyesi siyaset bilimci Prof. Yeşim Arat'la bir söyleşi yaptı. Arat şunları söyledi: “Herkes karşı tarafta en istemediği, en sevmediği, en korktuğu şeyi türbana yüklüyor. Ve, türban anlaşmazlıkların, korkuların ve çözümsüzlüklerin odağı oluyor. Türbana farklı manalar veriliyor. Mesela yüzde 20'lik azınlık, türbanın laik rejimin sonu anlamına geldiğini, türbanın laiklik karşıtı olduğunu, İslami rejimin simgesi olduğunu düşünüyor. Türbanı savunanlar ise bu korkuları anlayıp yatıştırmak yerine, türban sorununu anayasa değişikliğiyle çözmeye çalışarak korkulan daha da ateşliyorlar... Siyaseti, güç paylaşımını temsil eder hale geldi türban. Siyaset, insanların ortak yaşamını şekillendirme biçimidir. Türban, kadınların bedenleri üzerinden siyaset yapmaya dönüştü. Herkes siyasi hesabını, alacağını, vereceğini türban üzerinden yapıyor.”



24 Eylül 2007 – Başörtüsü sorununu inançları siyasete alet edenler başlattı

DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, AKP hükümetinin kendi hazırladığı anayasayı dayatmaması gerektiğini savunurken şu görüşleri dile getirdi: “Bütün tartışmaların türban konusuna odaklandığını anlatan Sezer, "Başörtüsü tartışması öyle bir noktaya gelecek ki AKP 'topluma, halka sunacağız' diyecek. Öteki 129 madde konuşulmayacak bile. Halk 'üniversiteye başörtülü girilsin mi, girilmesin mi' onu oylayacak. Bu millet dinine, inancına, imanına bağlı. Ancak laik Türkiye ve Atatürk'le de sorunu yok. Başörtüsü sorununu insanların inançlarını sömürerek siyasete alet edenler başlattı. Ateşle oynuyorlar. Başını örtenler örtmeyenler tartışmalarının yapılması ülkeye haksızlık" dedi.


24 Eylül 2007 – Taksim’in göbeğinde bile sık sık kara çarşaflılar görüyorum


Rahmi Turan, Hürriyet’teki köşesinde şunları yazdı: “Bir süre önce Başbakanın eşinin bakan ve milletvekili eşlerine verdiği davete katlan hanımların çoğunun, forma gibi türbanlı olduğunu görmek beni hiç şaşırtmadı. Üniversitelerde türbanı serbest bırakmak için anayasa değişikliği yapılıyor, devletin zirvesindeki davetlere katılan eşler, iktidarın gözüne girmek için türban takıyor, birçok hanım da bundan etkileniyor. Giderek Malezya ya da İran gibi mi oluyoruz, nedir? Kadınlar başlarını, erkeklerin istediği gibi kapatıp tesettüre bürünerek, onların egemenliğini peşinen kabul etmiş oluyorlar... İran’daki kadınlar kara çarşaflardan ve başlarına sardıkları örtülerden kurtulmaya çalışırken, bizim kadınlarımız kapanmaya başladı. Genç kızlarımız arasında da sıkmabaş yaygınlaşıp moda haline geldi. Taksim’in göbeğinde bile sık sık kara çarşaflılar görüyorum. Ben, kapanma hevesindeki kadınlarımızın, İranlı kadınlarla bir konuşmalarını isterim. Eli kolu bağlı İran kadını esaretten kurtulmaya çalışırken, özgür Türk kadınının kapanması hazin bir çelişki yaratıyor!”

Yüklə 2,1 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   62   63   64   65   66   67   68   69   ...   102




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin