BaşÖRTÜSÜ raporu 2007 Sakarya Başörtüsü Platformu


Aralık 2007 - Dormen: “Türbanlı” tiyatrocu olmaz



Yüklə 2,1 Mb.
səhifə102/102
tarix30.10.2017
ölçüsü2,1 Mb.
#22656
1   ...   94   95   96   97   98   99   100   101   102

28 Aralık 2007 - Dormen: “Türbanlı” tiyatrocu olmaz


Haldun Dormen, başörtülü hanımların tiyatroda oynayamayacağını söyledi. Hülya Avşar’ın programına konuk olan Haldun Dormen " başörtülü bir bayana eğitim verebilirim ama rolü ona uyduramam. Başörtülü bir kadın tiyatro oyununda rol alamaz. Bana gelse belki anlatmaya çalışırım başörtüsünün gereksiz olduğunu . Başörtüsünü çıkartacak, yoksa ona başörtülü rol yazmam gerekecek. Rolü ona göre uyduramam, o role uysun. Girecekse başörtülü derse girecek, ama rol ne gerektiriyorsa onu yapacak." dedi.

29 Aralık 2007 - Başörtüsü Platformları Eylemleri


Sakarya Başörtüsü Platformu tarafından yapılan 2007 yılının son eyleminde, 120’nci basın açıklaması okundu. Direnişin 30’uncu aya girdiği ifade edilen açıklamada “Çok hızlı değişen bir coğrafyanın orta yerinde, “ateş bana değmesin” diye başkalarının ateşte yanmalarına seyirci kalmak olacak şey değildir. “Zulüm bana uğramasın” diye başkalarına yapılan zulme destek olmak neyse, bu da aynı şeyi ifade eder. Olması gereken, hakkı ve hukuku elden bırakmadan özgürlükleri temin etmeye çalışmaktır. Bu da inançla ve istikrarla, doğrudan ve haklıdan yana olmakla mümkün hale gelecektir.” denildi. Kocaeli’de düzenlenen 141’inci eylemde “Hak ve adalet anlayışımızı kimsenin tavrına kurban etmedik, etmeyiz de. Biliyoruz ki tüm zalimler ve zalimlikler var oldukça bizler huzur içinde olmayız. Bizler biliyoruz ki sustuğumuz an bizim felaketimizdir. Bizleri kafalarındaki bir takım etiketlerle yaftalamaya çalışanlar laf kalabalığı yapacaklarına dönüp yasaklar ve yasakçılar için ne yaptığımıza, haksızlıklar karşısında sergilediğimiz tavrımıza baksınlar. Kimseye bir şey ispatlama ihtiyacımız yok.” Yılın son Cumartesi günü diğer platformlar da başörtüsüne özgürlük için meydanlardaydı. Başörtüsüne özgürlük direnişi, Van Hak ve Özgürlükler Platformunun 70’inci, Akyazı İnanç Özgürlüğü Platformu 47’nci ve Konya İnanç Özgürlüğü Platformu 17’nci basın açıklamasıyla, 2007 yılı boyunca devam ettirilen başörtüsü düşmanlığına karşı hakikati haykıracaklarını, yasakçılara meydan okuyacaklarını ve yasak çözülene kadar direnişe devam edeceklerini duyurdular.

29 Aralık 2007 – Torbalı'da “türbanlı” doktor

“AKP hükümeti’nin türban konusunda verdiği ödünlerin ardından, doktorların da türbanla görev yapmaya başladığı belirtiliyor. Torbalı 'da da türbanla görev yapan ve erkekleri muayene etmediği belirtilen kadın doktor hakkında soruşturma başlatıldığı öğrenildi. Edinilen bilgiye göre, Torbalı Yeniköy 6 No'lu Sağlık Evi'nde çalışan doktor Aysel Kızılışık görev başında türban taktığı ve erkek hastaları tedavi etmediği gerekçesiyle İzmir İl Sağlık Müdürlüğü ve Torbalı Kaymakamlığı'na şikâyet edildi. Köy halkının yazdığı dilekçede Kızılışık'ın Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personel Kılık Kıyafetine Dair Yönetmelik'e uymadığı, aynı zamanda köy halkına da kötü davrandığı savlandı. Kızılışık'ın erkek hastaların vücudunda oluşan yaralara bakmamayı tercih ettiği belirtilerek sağlık evinden gönderilmesi istendi. Gelişmeler üzerine doktor Kızılışık hakkında soruşturma açıldı. 15 gün önce açılan soruşturmanın sürdüğünü söyleyen Torbalı Kaymakamı Nihat Kaynar; "Kızılışık'ın türbanla görev yapması, erkekleri tedavi etmemesi, köylülere kötü davranması gibi şikâyetler var. Vatandaşların bu talebi üzerine konu soruşturuluyor. Rapor henüz elimize ulaşmadı" diye konuştu.” (Cumhuriyet)



29 Aralık 2007 – Hedef üniversitede “türban” yasağını kaldırmak

AKP Genel Başkan Yardımcısı Nükhet Hotar Göksel, parti genel merkezinde düzenlediği sohbet toplantısında, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Göksel, başörtüsü ile ilgili bir soru üzerine şunları söyledi: "Diyoruz ki, başörtüsü bir engel halinde. Özellikle eğitimde kızlarımız için bir engel. Bu engelin kaldırılması da ancak bir toplumsal mutabakatla sağlanabilir. Bu herkesin sorunu olmalı. Herkes bunun kaygısını taşımalı. Bunu taşıyabildiği ölçüde de toplumsal bir mutabakatla bu konuya bir çözüm getirilebilmeli. Çünkü okuma hakkı herkesin sahip olması gereken bir hak. Ama bu nasıl aşılır, anayasa da mı aşılır, başka türlü mü aşılır? O konuyu şu anda somut olarak kimse söyleyemez. Çünkü şu anda somut bir şey yok. Fakat biz prensip olarak özellikle eğitimde her türlü engelin, her türlü yasağın kalkması gerektiğinden yanayız. Bunu net olarak söylüyoruz. Hedef üniversitedeki yasakların kalkması.. Ama önemli olan bunun siyasi bir mutabakatla da TBMM'de ya da olması gereken yerde bir düzenleme haline getirilmesi gerekiyor. Ya da bu yönde toplu bir bilinç oluşması gerekiyor... Yani eylemle, sokakla falan değil. Bunlar denendi zaten." (Vatan)


29 Aralık 2007 - Başörtülü hastaya doktor hakareti


İstanbul’da SSK Okmeydanı Hastanesi’nde işgüzar bir doktor tarafından bir hastaya sırf başörtülü diye olmadık hakaretler edildi. Hastanenin kliniğinde görevli “Şenay Coşkun Vatansever” adlı uzman doktor, herkesin içinde hasta E.B. “başörtülü” diye aşağıladı ve anne N.B.’yi azarlamaya kalktı. Doktor, hastasını tedavi edeceğine annesine, “Bu ne hal? Bu çocuğun beyni yıkanmış. Bu yaşta başını örtmüşsünüz.” diye bağırdı. Doktorun bu tavrı karşısında anne N.B. “Sizin kıyafetinize biz karışıyor muyuz? Sizin asli göreviniz kılık kıyafet kontrolü mü? Neden bizi aşağılıyor ve bu kadar insanın karşısında bilinçli bir şekilde küçük düşürmek istiyorsunuz. Biz en temel hakkımız olan örtünmeyi tercih etmişiz, sen ise etmemişsin. Bize bağırmaya ve hakaret etmeye hakkınız yok.” diye tepki gösterdi. Anne N.B. ardından da, “Ben çocuğumu böyle birine teslim edemem.” diyerek, hasta kızını başka bir hastaneye götürdü. (Vakit)

30 Aralık 2007 – Başörtüsü açıklamasına suç duyurusu

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, rektörlerin türban yasağına dayanak olan mahkeme kararlarını görmezden gelebileceklerini savunan YÖK'ün yeni başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan hakkında 3 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılması için suç duyurusunda bulundu. Ankara Başsavcılığı Basın Suçlarını Soruşturma Bürosu, Milliyet gazetesinde 18 Aralık 2007'de yayınlanan "YÖK Reisi" başlıklı yazıdaki iddiaları ihbar kabul ederek Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan hakkında inceleme başlattı. Sözkonusu yazıda Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Özcan'ın türban konusundaki "Bunlar üniversitenin dışında konmuş yasaklardır. Mahkemelerle ilgilidir. Bıı bakış meselesidir. Öyle bir kural olabilir. Ama siz onu önemli görmeyebilirsiniz, bir sürü insanı rahat ettirirsiniz" sözleriyle suç işlediği görüşüne yer verdi. Başsavcılık Basın Bürosu, Prof. Dr. Özcan'ın bu sözlerle "görevi kötüye kullandığı" sonucuna ulaştı. (Vatan)



31 Aralık 2007 – “Türbanlı” komünist olur mu?

Vatan gazetesi “Türbanlı komünist olur mu?' tartışması yine alevlendi” başlığı ile verdiği haberde Beyoğlu İstiklal Caddesi'nde "Kızıl Bayrak" gazetesini satan gençler arasında başörtülü bir kızın da olmasını Türk Marksistlerin kendi internet sitesinde tartışmaya başladıklarını bildirdi. Haberde şu ifadeler yer aldı: “Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak dergisinin Aralık sayısında yer alan "Dine, gericiliğe ve simgelerine karşı tutumumuz üzerine" konulu makale tartışma yarattı. Makalede "Marks'ın ünlü 'din halkın afyonudur' sözü, Marks'tan bu yana marksistlerin din konusuna yaklaşımının özeti olagelmiştir" deniyor. Yazıda şu ifadeler yer alıyor: "Türban meselesinin, hem laik hem de dinci kesim tarafından sahtekarca, iki yüzlü ve rezil biçimde kullanıldığını ilan ediyoruz. Bu açık ilana rağmen türbanı kullanma suçlamasına verilecek tek yanıtımız, devletin karışmasına ne kadar karşıysak, türban takılmasına da o kadar karşı olduğumuz, hiç de hoşgörüyle karşılamadığımız, ancak, bir kişinin başından türbanı çekip almanın onu beynindeki türbandan da soyamayacağını bildiğimiz, bu nedenle, işi, bireyin gelişim ve bilinçlenme sürecine bıraktığımızdır."



31 Aralık 2007- “Yasak sahipsiz bırakılacak ve unutturulacak”

Güngör Mengi, Vatan gazetesi’ndeki “Dinle oynama” başlıklı yazısında başörtüsü sorununa değindi: “Üniversitede türban sorununu çözmek isteyen iktidarın yürüttüğü siyaset, maceralı bir sona doğru yol aldığımızı daha şimdiden gösteriyor. AKP önceleri türban yasağını yeni Anayasa ile aşmayı düşündü. Zorluğu fark edilince yol haritası değiştirildi: Buna göre mahkeme kararlarını yok sayan bir yönetim anlayışı ile yasak sahipsiz bırakılacak ve zaman içinde unutturulması sağlanacak... Bu mantıkla seçilen yeni YÖK Başkanı daha ilk gün rektörlere türbanı yasaklayan Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarını görmemelerini ve bu şekilde "bir sürü insanı rahat ettirmeleri"ni önerdi. Peki bu öğüt sadece üniversite için mi geçerli olacak?... Önce üniversiteler, ardından ilk ve orta öğretim okulları...”



31 Aralık 2007- “'Cumhurbaşkanı'nın eşi başörtülü olamaz’ demek halka hakarettir”

Vatan Gazetesi’nden Mine Şenocaklı’nı siyaset sosyoloğu Prof. Nur Vergin ile yaptığı röportaj “AKP radikal İslamcılığa karşı Türkiye'nin emniyeti” başlığı ile verildi. “Anadolu'daki Müslüman muhafazakâr insanların burjuvalaştığını” ifade eden Vergin bu konudaki düşüncelerini “Türkiye'de şöyle bir anlayış var; dindar Müslüman adam bir lokma, bir hırka yaşar. Kanaatkar, tevekkül içinde, yoksul. Sanki yoksulluk bir meziyetmiş gibi... Böyle bir insan tipi vardı kafalarda. Tabii bu son yaşananlar çok büyük sürpriz oldu. Böyle fakir fukara bildikleri dindar kesimi birdenbire gördüler ki, hiç de izbe yerlerde oturmuyorlar, lüks arabalar kullanıyorlar, alım güçleri fevkalade yükseldiği için pahalı şeyler satın alıyorlar, marka giyiniyorlar, tatillere gidiyorlar. Düşünebiliyor musunuz, 1990'lann başında ilk defa olarak tesettürlü kadınları ve dindar insanları tatmin edecek, onların rahatça tatil yapabilecekleri bir otel açılmıştı. Son 40 seneye bakacak olursak havsala almayacak bir değişim yaşanıyor. Bu insanlar plaja gitmek, denize girmek istiyor. Ama kıyafetleri şöyle ya da böyle... Bu büyük bir burjuvalaşma alametidir.” şeklinde açıkladı. Vergin, “Sizce bu ülkede Cumhurbaşkanı eşinin türbanlı olması doğal değil mi?” sorusuna ise şu yanıtı verdi: “Bu ülkede yapılan en büyük hata 'Cumhurbaşkanı'nın eşi katiyetle başörtülü olamaz’ demekti. Türkiye gibi bir toplumda bunu söylemek halka hakarettir. Sivil siyasette böyle bir dayatma olamaz. Sen hoşlanmayabilirsin, ben hoşlanmayabilirim, milyonlarca insan hoşlanmayabilir ama çoğunluk hoşlanıyor.”



31 Aralık 2007- Başörtüsü sorunu askerle çatışma alanı

Milliyet Gazetesi’nden Devrim Sevimay’ın “2008'de krizler ve umutlar yan yana” başlığı ile hazırladığı haberde “2008'de en çok hangi başlıkları tartışacağız, o tartışmaların ana hatları neler, Türkiye'nin önüne hangi seçenekler çıkacak?” sorusunu yönelttiği uzmanlardan aldığı cevapları okurlarına sundu. “AKP-asker ilişkilerini” yorumlayan Fikret Bila, başörtüsü sorununun AKP’nin asker ile ilişkilerinde rahatsızlık uyandırabileceğini ifade etti. Bila, bu konudaki görüşlerini şöyle açıkladı: “Görebildiğim kadarıyla AKP türban konusunda iki yöntemi deneyecek: 1- Son atamalar bir yana bırakılırsa görevleri biten rektörlerin yerine türbanın serbest bırakılmasını savunan rektörleri atayabilirler. 2- Anayasa'nın egemenlikle ilgili 6'ncı maddesini değiştirebilirler. YÖK gibi idari kurumlardan egemenliği kullanma yetkisini alacaklar. Eğer bunlar yaygınlaşırsa o zaman da TSK rahatsızlık duyacaktır.”



Ek : Sakarya Başörtüsü Platformu 100. hafta Röportajı

Müslümanca yaşama talebimizden vazgeçmeyeceğiz!”



Sakarya Başörtüsü Platformu’nun 100. haftayı geride bırakması sebebiyle Sakarya Yenihaber Gazetesi’nden Ali Arıcı’nın platform sözcüsü Kadrican Mendi ile yaptığı röportajı aktarıyoruz.

Başörtüsü yasağı sizce ne anlam ifade ediyor?

Başörtüsü yasağını ne sadece kadınları ilgilendiren bir sorun olarak görüyoruz ne de belirli kurumlara başörtülü girilmesinin engellemesiyle sınırlandırıyoruz. Ortada açık bir hak gaspı var. Başörtülü kardeşlerimizin eğitim ve çalışma hakları gasp ediliyor. Yasak bu yönüyle bir insan hakkı ihlali olarak da değerlendirilebilir. Biz ise soruna biraz daha geniş bir çerçeveden bakmayı tercih ediyoruz. Dolayısıyla başörtüsü yasağını, sistemin İslam karşıtlığının bir simgesi olduğunu söylüyoruz. Bu konunun iyi anlaşılması gerekiyor. Kur’an’da, örtünme konusunda hiçbir ihtilaf yoktur, Allah’ın emri bellidir. Emrin amacı ise Müslüman kadınlara bir kimlik kazandırmaktır; İslami bir kimlik.

Başörtüsünün yasaklanması, İslami kimliğin yasaklanması demektir. Başörtüsü yasağı, tevhid ve adalet dini olan İslam’ın sosyal hayattan dışlanması ve sadece vicdanlara hapsedilmek istenmesinin bir tezahürüdür. Tek tip bir kimliği, tek bir resmi ideolojiyi ve tek tip bir hayat tarzını tüm topluma dayatmaya çalışan sistemin, İslami kimliğe yönelik en somut karşıtlığıdır. Bu sebeple başörtüsü yasağı sadece başörtülü kadınları değil özgürlük ve adalet konusunda dürüst ve samimi olan herkesi ilgilendirmesi gereken önemli bir sorundur.

Yaşadığımız ülkede birçok sorun varken siz özellikle başörtüsü yasağına dikkat çekiyorsunuz. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

100 haftadır yaptığımız basın açıklamalarını takip edenler görecektir ki; başörtüsü yasağına karşı yürüttüğümüz mücadelede sorunu sadece yasakla sınırlı tutmuyoruz. Sorunun temelinde kurulu sistemin, resmi ideolojisinin ve iktidarı elinde tutan silahlı bürokrasinin bulunduğunu ifade ediyoruz. Ortada temel bir sistem sorunu var. Şayet siz sisteme karşı muhalif bir kimliğe sahipseniz; adalet ve özgürlük talep ediyorsanız, zaten doğal olarak diğer sorunlara karşı da bir tavır alıyorsunuz demektir. Bugün tartıştığımız toplumsal sorunların temelinde sistemin ideolojisinin ve yönetim tarzının olduğunu söylüyorsanız; tüm sorunlara karşı belirli bir duruşunuz var demektir.

Biz başörtüsünü savunurken, Müslümanca yaşama talebimizi dile getirirken; aynı zamanda herkes için adalet talep ediyoruz. Kürt kardeşlerimize yönelik baskılara, eğitimde resmi ideolojinin dayatmalarına, F tipindeki insanlık dışı uygulamalara, hukuksuzluklara, paramiliter çeteleşmelere, askeri vesayete, darbelere, gece yarısı bildirilerine, haksız ve hukuksuz uygulamalara karşı çıkıyoruz.

Yerel sorunlar gibi küresel sorunlara da kayıtsız kalmıyoruz. Dünyadaki kirli savaşlara, Irak, Filistin ve Çeçenistan’daki işgallere ve katliamlara karşı mücadele ediyoruz… Bu bir adalet mücadelesidir. Adalet yoksa ne özgürlük, ne barış, ne huzur ne de insanca yaşama söz konusu olabilir. O halde başörtüsü yasağı sürerken kim nasıl bir adaletten bahsedebilir?



Başörtüsü yasağının herkesi ilgilendirdiğini söylediniz fakat kitlelerin yasak karşısında büyük bir tepkisellik ortaya koymadığı görülüyor. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

İslami kesim, sorunu “Devlet baba”dan üvey evlat muamelesi görmek olarak algılıyor. Doğal olarak da hak arama mücadelesi bu dar çerçeve içine hapsediliyor. Devlet baba’nın gözüne girmeye çalışarak, sorunun üstesinden gelineceği umuluyor. “Babamızdır; sever de döver de! Bizim yapmamız gereken uslu çocuk olup babanın gözüne girmek,” diye düşünülüyor. Bu sebeple, Müslümanlar, öncelikle şu “baba” ile olan düşünsel veraset meselesini halletmeliler. Bu sorunun bir boyutu... Diğer boyutunda ise bazı kanaat önderlerinin ya da hocaefendilerin Kur’an’daki hükme rağmen verdikleri fetvalar yer alıyor. Bu şahıslar maalesef yasağın Müslümanlara yönelik saldırı olduğu gerçeğini görmezden gelerek, konuyu fıkhi bir sorun gibi tartıştılar. Oysa ortada açık bir zulüm vardı. Demin bahsettiğimiz devlet baba vesayetinden kurtulamayan bu zâtlar, kendi yapılarını koruyabilmek için zulme razı olmayı tercih ettiler. İinsanları en haklı tepkilerini göstermekten men ettiler; bu işlerin sokağa çıkmakla, bağırıp çağırmakla çözülmeyeceğini söylediler. Yasak her geçen gün yayılırsa, bunda insanları tepkisizleştiren kanaat önderlerinin ve siyasetçilerin vebali büyüktür.



Başörtüsü yasağı karşısında siyasetçilerin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de, Müslümanların devletle girdikleri vesayet ilişkisindeki sorun siyasete de yansımıştır. Müslümanları temsil etme iddiasındaki siyasi partiler; askeri vesayet sistemiyle ya da resmi ideolojiyle yüzleşmek yerine sorunu belirli makamları ele geçiren bazı kişilerin uygulaması gibi göstermişlerdir. Halktan sürekli daha çok oy isteyerek sorunu çözeceklerini söylemişler ama tek başına hükümet kurduklarında dahi silahlı bürokrasiyle ters düşecek bir siyasetten çekinmişlerdir. Çünkü izledikleri siyaseti öncelikle ciddi bir asker korkusu tayin ediyor. Bu yüzden, toplumsal sorunlara birinci dereceden çözüm üreten siyasetin yerine etliye sütlüye dokunmayan edilgen bir siyaset tarzını tercih ediyorlar. Dolayısıyla ne AK Parti Hükümeti ve ne de diğer siyasi partiler, başörtüsü yasağını asker korkusunda bağımsız düşünebilir.



Yasağın eylem yapmakla çözülemeyeceğini düşünenler var. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Eylemlerimize her hafta eylem yaparak yasağı çözeceğiz düşüncesi ile başlamadık. Ortada kimliğimize, inancımıza ve değerlerimize yönelik ahlaksızca bir saldırı bulunuyor. Bunu sineye çekip, aşağılanmaya razı mı olacağız ya da gücümüz nispetince karşı mı koyacağız? Soruyu bu şekilde ortaya koyunca, tavrınız daha net şekillenebilir. Sorunun çözümü içinse daha geniş ve sistemli bir mücadele, dayanışma ve toplumsal sorunlarda birlikte hareket etmek gerekiyor. Biz eylemlerimizde, gücümüz nispetince, İslami bir muhalefetin ve onurlu, ilkeli bir direnişin nasıl yapılabileceğinin örnekliğini göstermeye çalışıyoruz. Nihayetinde, eylemlerimiz hayatımızın, duamızın, ibadetimizin bir parçasıdır.



Başka illerde eylem yapan başörtüsü platformları var. Onlarla bir irtibatınız var mı?

Kocaeli’de 121, Ankara’da 79, Van’da 50 ve Akyazı’da 27 haftadır, her Cumartesi başörtüsü eylemi düzenleniyor. Bu eylemlere her ayın ilk Cumartesi günü İzmir’den de destek geliyor. Bu platformların kuruluş sürecinde karar ve irade, arkadaşlarımızın kendi inisiyatifleriyle gelişti ama şu an birbirlerimizle irtibatımız sürüyor. Son olarak Ankara’da düzenlenen bir toplantıda bir araya gelerek, hem süreci hem de ileriye yönelik hedeflerimizi istişare ettik. Bu buluşmaları düzenli olarak sürdürerek, tecrübelerimizi paylaşmayı, güçlü ve kalıcı bir muhalefet geliştirebilmeyi ve diğer illerdeki kardeşlerimize somut ve güzel bir örneklik sergileyebilmeyi amaçlıyoruz.



Yasağa karşı nasıl bir mücadele tarzı öneriyorsunuz?

Yasak karşısındaki ilk adım ümitsizlikten kurtulmaktır. Yasakçıları asıl cesaretlendiren unsur bizim suskunluğumuzdur. Bu gerçeği görelim ve her ne şartta olursa olsun hakkımızı, onurumuzu ve inancımızı savunmaktan çekinmeyelim. İkinci adım ise sorunlarımızı başka mercilere havale edip sessizce bir kenara çekilmek yerine bizatihi sorumluluk almaktır. Anlık ve plansız tepkiler göstermek yerine, uzun vadeli ve ilkeli bir muhalefeti geliştirmeliyiz. Başörtüsü platformu olarak biz hesabımızı 100. haftayla sınırlamadık, 1000. haftada nasıl bir Türkiye’de yaşamak istediğimizin üzerinden yapıyoruz. Bu sebeple, çok büyük kalabalıklarla bir defaya mahsus mitingler yerine, sürekli bir mücadele platformu oluşturmayı hedefliyoruz. Çözüm için istikrarlı bir direnişten başka çare olmadığı ortadadır.

Baskı, yasak ve zulüm altında yaşamak bir kader değildir, fakat biz kendi özümüzü değiştirmeden daha iyi bir ülkede yaşamayı bekleyemeyiz. Sorunlar kendi kendine çözülmez. Müslümanlar olarak nasıl bir istikamette yaşayacağımızı öğrenebilmek ve uygulayabilmek için Kur’an’a dönmek zorundayız. O zaman Kur’an’ın bize zulme boyun eğmemeyi öğütlediğini hatırlayacağız. Namazı ve orucu nasıl görüyorsak, zulme karşı direnmeyi de öyle görmeye başlayacağız.

Gücün, sayıların çokluğunda değil Allah’a teslimiyette ve O’na güvende olduğunu fark edeceğiz. O zaman başörtüsü mücadelesinin değerini de anlamış olacağız. Elbette eksiklerimiz ve hatalarımız olacaktır ama bunları süreç içinde düzeltebiliriz ama akıp giden zamanı telafi edemeyiz. O halde, herkes vakit kaybetmeden, bulunduğu yerde neler yapabileceğini düşünsün ve harekete geçsin. Sonuca ne kadar yaklaşacağız? Orasını Allah takdir eder, bize düşen çabalamaktır.




Yüklə 2,1 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   94   95   96   97   98   99   100   101   102




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin