16 Aralık 2007 - Başörtüsü konusunda toplum muhafazakâr bir eğilim sergiliyor
Prof. Dr. Recep Kaymakcan, Zaman’daki “Bir anketi tersten okumak” başlıklı yazısında KONDA’nın araştırmasını değerlendirdi: “Türkiye'de dindarlık, kadın ve laiklik tartışmalarının türban ağırlıklı olarak yapılması toplumdaki dine bakışın fotoğrafını tam olarak görmemizi engellemektedir. Başörtüsü konusunda araştırmalar toplumun muhafazakâr bir eğilim sergilediğini gösterirken kadına yönelik medeni haklar konusunda dinî söylemden daha çok seküler söylemi desteklemektedir... Konda araştırmasının kadınla ilgili yukarıdaki bulgularına bakarak şu sonuçlara ulaşabiliriz: Türkiye'de toplum, kadınlara yönelik medeni haklar konusuna bakışta kadın-erkek arasında eşitlikçiliği savunan modern seküler anlayışı geleneksel dinî anlayışa tercih etmektedir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye'de halkın oldukça sekülerleştiği söylenebilir. Bu durum, Cumhuriyet döneminde erkeklerle kadınlar arasında eşitliği öngören çağdaşlaşma projesinin oldukça başarılı olduğunu göstermektedir. Bu hakların yalnızca seküler hukuk metinlerinde kalmayıp insanlar tarafından içselleştirildiği anlaşılmaktadır.”
16 Aralık 2007 - Kadın, “türbanla” birlikte haklarını savunmasını öğrendi
"Bizim Türkiye rüyalarımız öldü. İslamcılar kazandı, biz yüzde 30, onlar yüzde 70. Başka bir ülkeye taşınmayı düşünüyorum." diyen piyanist Fazıl Say'a tepkiler sürüyor. Sanatçıya en sert eleştiri ünlü modacı Cemil İpekçi'den geldi. İnsanların korku çemberine sokulduğunu belirten Cemil İpekçi, Türkiye'de işlerin belli bir azınlığın isteklerine göre yürüyemeyeceğini vurguluyor. "Ben 60 yaşındayım, bizi düne kadar 'komünizm gelecek' diye korkuttular, şimdi 'İran oluruz' diye korkutuyorlar. Kadın olsaydım 'sırf protesto olsun diye' türban takardım." Türbanın Türk kadınını özgürleştirdiğini düşünen ünlü modacı, kadın üzerine bir kimlik oluşturamayan geçmişteki politikaları da eleştiriyor. Türbanın kadına kimlik kazandırdığını belirten İpekçi, "Benim türbanı savunmam ondan. Çünkü daha evvel kadınlar türbanı takmıyordu. Belki başını sadece örtüyordu. Ataerkil aile yapısından dolayı sokağa çıkamıyordu. Şimdi kadın, türbanla birlikte haklarını savunmasını öğrendi. Bir bakıyorsunuz türbanlıların yüzde 80'i okumuş, lisan, dünya ekonomisi biliyor. Başı açıkların çoğu Rolex saatten; evine Moldovalı hizmetçi geldi, gittiden başka bir şey konuşmuyor. " diyor. Türbanın sadece üniversitede değil tüm kamu kuruluşlarında serbest olmasını isteyen Cemil İpekçi şöyle konuşuyor: "Bırakın üniversitelerde serbest olmasını, kamuda da serbest olmalı. Kamuda çalışana böyle böyle giyineceksin demek ne kadar doğru? Kıyafet kanunu bir Mao'nun Çin'inde olmuş, bir de bizde. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok." (Zaman)
16 Aralık 2007 – “Türban” ya da din korkusu!
Hasan Cemal, Milliyet’teki “Türban ya da din korkusu!” başlıklı yazısında başörtüsü tartışmalarını ilişkin şunları yazdı: “Türkiye'de din korkusu yayanlar, bu ülkenin vücut kimyasını bozuyorlar, Türkiye de dini siyasete alet edenler de bu ülkenin vücut kimyasını bozuyorlar. İkisi de kötü. Hatta ikisi de bölücü! İki aşırı uç bunlar... Türban yasaklarıyla ilgili tartışmalar öylesine bir üslup içinde yapılıyor ki, toplum geriliyor, toplum kutuplaştırılıyor. Oysa, insanların inançlarından dolayı birbirlerine düşmanlaştırılmak istenmesi büyük bir kötülük değil mi? Günümüzde bir kadının türbanla, başörtüsüyle modern hayata katılmasından daha doğal bir şey olamaz. Bu bir bireysel tercihtir. Siz bu tercihin alanını, kamusal alanı aşırı ve gereksiz şekilde genişleterek daralttıkça, bu ülkede barış ve huzurla oynamış olursunuz. Örneğin bu açıdan üniversitedeki türban yasağı, yıllardan beri söylediğim gibi, büyük bir yanlış ve ayıptır. Bu tutum demokrasiye de, insan haklarına da aykırıdır. Ben böyle düşünüyorum.”
17 Aralık 2007 – Kolej'de “türban” takmayan yok gibi
Vatan Gazetesi, Milli Eğitim Bakanlığındaki ödül törenine başörtüsüyle katılan Elif Büşra Doğan'ın okuduğu Şefkat Koleji'ni “İşte o kolej” başlığı ile haber yaptı. Haberde öğrencilerin başörtülü olması suç gibi gösterilerek, şu ifadelere yer verildi: “Ödül alan öğrencinin okulunda yaklaşık iki ay önce çekilen fotoğraflar, sorunun boyutlarının daha büyük olduğunu ortaya koydu. Elif Büşra Doğan adlı öğrencinin okuduğu Şefkat Koleji'nde neredeyse bütün kız öğrencilerin türbanlarıyla okula geldiği ve yasak olmasına rağmen derslere de bu şekilde girdikleri anlaşıldı. Bir taraftan üniversitede türban olur mu olmaz mı tartışması yapılırken diğer yandan türbanın İlköğretim okullarına indiğini ve rahatça kullanıldığını gösteren bu fotoğraflar çok tartışılacak… Sırasının yanına seccade sererek sınıfta namaz kılan bir öğrenciye ait fotoğraf, okul yönetiminin bu konuda hiçbir kısıtlamaya gitmediğini hatta teşvik ettiğini gösteriyor. Görüntülerde, öğrencilerin kılık kıyafet yasasına uymasını denetlemekle görevli yöneticilerin ve bazı öğretmenlerin de türbanlı olduğu gözleniyor.”
17 Aralık 2007 – Başörtülü görüntü asla mümkün değildir
Gaziosmanpaşa Özel Şefkat Eğitim Kurumları'yla ilgili olarak bir gazetede "İşte o kolej" manşetiyle duyurulan ve okulda kız öğrencilerin başörtüsüyle derse girdiği, sınıfta namaz kıldığı yönündeki iddiaların yer aldığı haber, okul yöneticileri tarafından yalanlandı. Özel okullar arasında sıkı bir rekabet olduğunu dile getiren Müftüoğlu, bazen aklı zorlayan provokatif hadiselerin bu yüzden meydana gelebildiğini söyledi. Okulun içerisinde Milli Eğitim Bakanlığı esasları dışında bir görüntünün asla mümkün olamayacağını kaydeden Müftüoğlu, "Okul dışında başörtüsüyle ebeveynlerinin izniyle kapıya kadar gelebilirler. Başını servisle okula giderken ve gelirken örtebilirler. Ancak okulun başlama ve bitiş saatleri arasında okul içerisinde böyle bir görüntünün olması mümkün değildir." dedi. Basın mensuplarının "Bu fotoğraflar okulda çekilmemiş mi? Fotoğraflardaki sınıflar bu okula ait değil mi?" şeklindeki sorularına ise yöneticiler, "Hiçbir öğrencinin yüzü görülmüyor. Tabi ki sıralar ve öğrencilerin formaları bizimkine benziyor. Ancak provokatif olarak bu tip kıyafet ve sınıflar da hazırlanmış olabilir" dedi.
17 Aralık 2007 - Türbanın simgelediği ideoloji artık liberalizm
Mustafa Akyol, Star’daki köşesinde “türban” konusunu inceledi: Biliyorsunuz, türbanı yasaklayanlar onun ‘siyasal bir simge’ olduğunu söyler. Aslında, yasaklanan nesneyi kullananlara sormadan onun hakkında böylesi tanımlar yapmak, despotizmin başladığı noktadır. Yasaklanan nesneyi, yani ‘türban’ı kullananlar ise, adeta istisnasız, bunun ‘dini inanç gereği’ olduğunu vurgulamaktadır. Ben onların bu tanımına saygı duyuyorum. Ancak dini inanç gereğince takılan ‘türban’ın pekala siyasi bir izdüşümü olabileceğini de görüyorum. İşte diyeceğim şey tam burada: Epey zamandır, bu izdüşümün ‘siyasal İslamcılık’ olduğu söyleniyor bize. ‘Siyasal İslamcılık’tan kasıt ise, laik devlet yapısını ortadan kaldırıp ‘şeriat’a dayalı yeni bir rejim kurma projesi. İyi ama, Tarhan Erdem’in son ‘türban araştırması’ hiç de böyle bir sonuç vermiyor. Aksine gösteriyor ki, türbanlıların yüzde 90’ı, devletin ve hukukun laik olmasını, kadın-erkek eşitliğini, resmi nikáhı, demokrasiyi benimsiyor. ‘Din devleti’ değil, aslında ‘ din özgürlüğünü tanıyan laik devlet’ istiyorlar. Muhafazakar kesimde Turgut Özal’dan bu yana maya tutmaya başlayan liberal fikirlerin iyice yerleştiğinin resmi bu. İşte bu nedenle eğer ‘türban’ın bir ‘siyasal simge’ olduğunda ısrar edeceksek, bunun karşılık geldiği ideolojinin ‘siyasal İslamcılık’tan çok ‘ liberalizm’ olduğunu kabul etmek gerek.”
17 Aralık 2007 – YÖK Başkanı suça teşvik ediyor
Rıza Zelyut, Güneş’teki yazısında, YÖK başkanının başörtüsü yasağı konusundaki sözlerini şöyle eleştirdi: “Türkiye'nin bilinçli biçimde bir çatışmaya iteklendiğini yaşadıklarımız gösteriyor. YÖK Başkanlığı'na yeni atanan Prof. Yusuf Ziya Özcan da sanki bu çatışmayı alevlendirmek için görevlendirilenlerden birisi. Bay Özcan, daha koltuğuna oturmadan hemen "Türban yasağını kaldırmalıyız!" anlamına gelecek açıklama yaptı. Kendisine, bunun yasak olduğu hatırlatılınca, kanunu temsil eden bir makamın bu sahibi, üniversite rektörlerine kanunsuzluk yapmalarını tavsiye etti. Bu kanunsuzluk teklifini de "Türban yasağını mahkemeler koymuştur, rektörler bunu görmeyebilirler ve bir sürü insanı rahat ettirirler" biçiminde ortaya koydu. Yani; YÖK Başkanı; Anayasa Mahkemesi'nden çıkmış olan bir kararı; üniversite yöneticilerinin yok saymalarını istedi. Bundan büyük rezalet olur mu? Ama işin içine türbancılar girince rezalet bile fazilet gibi takdim edilebilmektedir.”
17 Aralık 2007 - Herkes kızın başörtüsüne takılıp kaldı...
Abdurrahman Dilipak, Vakit Gazetesi’ndeki “2. Tevhide vakası mı?” başlıklı yazısında şunları ifade etti: “TÜBİTAK ödül töreninde, başörtülü bir kızın sahneye çıkmasının ardından kamplaşma ve tartışma başladı. Bakanın da katıldığı, öğrenciler arası bilimsel projelerin ödüllendirildiği bir tören. Kimse o kızın hangi başarısının ödüllendirildiğini sorgulamadı.. Herkes kızın başörtüsüne takılıp kaldı... Kız okulda başı açıkmış, sokakta örtüyormuş. Niye böyle yapıyor, “yasak” yüzünden. Onun tercihi örtünmeden yana demek ki. Okul dışı bir alanda başörtüsü ile ödülünü almak onun için, kendine gerici diyenlere karşı bir onur mücadelesi anlamı da taşıyor olabilir... Bana kalırsa bu işi bu noktaya getiren Hürriyet’in yayını ve buna karşı bakanının savunma refleksi ve buradan yola çıkarak olayı öfkeli protestolara yönelten yayınlar ve tepkiler.. Tepkinin adresi Hürriyet olması gerekirken, iş farklı mecralara çekildi. Hürriyet bir kuyuya bir taş attı, sonuçta o öğrenci, okul, öğretmen ve bakanlık bu işten zarar gördü.. Biz bu kadar kolay bu oyuna gelmemeli idik. Sayın bakan da bunu görmeli. Bu insanlar ağır ve kışkırtıcı baskı altında, annesinin hayatında, ablasının hayatında bu gerilimi yaşayan çocukların ruh burkuntularını iyi okumak gerek. Hürriyet bunu kaşıyor.. Bizim sabrımız karşısında, vicdanı körelmemiş beyaz Türkler bile artık bu zırvaya isyan ediyor..”
18 Aralık 2007 – Kızları 'tesettür' diye 'fahişe' görünümüne sokuyorlar
Mehmet Tezkan, Vatan’daki yazısında Şefkat Koleji’ndeki öğrencilerin başörtülü fotoğraflarının medyaya yansımasından sonra okul yönetiminin basın toplantısı düzenlemesi ve başörtülü öğrencilerin peruklu pozlarının çekilmesiyle ilgili şu yorumu yaptı: “TÜBİTAK ödül törenine türbanıyla çıkan kızın okulu. Meğer o okulda okuyan liseli kızların tamamı türbanlıymış! Zaten okul türbanlı eğitim için açılmış… Okulun kurucusu basın toplantısı düzenledi.. Attı tuttu, türban yok, peruk yok dedi.. İftira dedi. Komplo dedi. Bunları söyleyen okulun kurucusu kim biliyor musunuz? Eski Adalet Bakanı Müftüoğlu. Bizi kimler yönetmiş! Dün Şefkat Kolejinde türbanlı öğrenci yoktu ama kız öğrencilerin hepsi perukluydu. Ne olur, şu kızların okulda çekilen fotoğraflarına bakın. O saçlara bakın. Üçüncü sınıf şarkıcı.. Beşinci sınıf manken gibi değiller mi? Bele kadar uzanan san saçlar.. Sanki beş dakika sonra sahneye fırlayacaklar! Tesettür dediğiniz bu mu? O fotoğraflara bir kez daha bakın.. Lise çağındaki kızların kendileri gibi görünmelerini günah sayanlar, peruk takarak ucuz hayat kadınları gibi görüntü vermelerine ise dinin gereği diyorlar. Bu nasıl kafadır! Bu nasıl anlayıştır.”
Dostları ilə paylaş: |