22 Eylül 2007 - Başörtüsü Platformları Eylemleri
Sakarya Başörtüsü Platformu tarafından yapılan 106’ncı özgürlük eyleminde “Başörtüsünün, “türban” adı altında üniversitelerde serbest olup olmaması noktasına indirgenmesi hiçbir şekilde kabullenilemez bir durumdur. En başta başörtüsü İslam’ın açık bir emridir ve asırlardır bu coğrafyada bu şekilde kullanılmaktadır. Hayatın her alanında Müslümanların rahatça ve özgürce İslami inanç ve kimlikleri gereği taktıkları başörtüsünün sadece üniversiteler gibi sınırlı ve kısıtlı bir alana sıkıştırılmak istenmesi açıkça bir dayatmadır, zorbalıktır.” uyarısı yaptı. Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu’nun 127’nci basın açıklamasında “İnancımızı kimsenin keyfine, inisiyatifine ipotek vermedik, vermeyeceğiz.” denildi. Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu üyelerinin 85’inci eyleminde ise, YÖK’ün ‘sivil anayasa çalışmaları askıya alınsın’ isteğini eleştirerek, “ Yapılacak olan sivil anayasada sadece üniversitelerde değil, bütün alanlarda başörtüsü serbest olmalı” açıklaması yaptı. Van’daki 56’ncı eylemde “Başörtüsü problemini sadece üniversiteler düzeyinde tartışmanın yanlış olduğu” söylendi ve “Başörtüsü hem dinî inanç ifadesi hem de insan hakları problemidir” denildi. Akyazı’daki 33’üncü ve Konya’daki 2’nci eylemde de başörtüsüne her yerde özgürlük talep edildi.
22 Eylül 2007 – Laikliğe darbe indirirsiniz
İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi (KHM), İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği (İKKB) ile beraber İstanbul Barosu'nda "Taslak nerede, biz neredeyiz" konulu bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda konuşan KHM Başkanı avukat Aydeniz Alisbah Tuskan, AKP iktidarının hazırlattığı yeni anayasa taslağının kamuoyunda endişe yarattığını savundu. KHM Başkanı Tuskan, "Demokrasi adına anayasaya 'Yüksek öğrenim kurumlarında kılık kıyafetle ilgili serbestlik' koyarsanız 'Benim kurallarım yargı kararlarının, AİHM'nin görüşünün üstündedir’ anlayışı sergilerseniz, cumhuriyetin temel ilkesine, laikliğe darbe indirirsiniz" dedi.
22 Eylül 2007 – Asker türbandan, türban askerden kaçar halde
Caner Soner Göksel, Halka ve Olaylara Tercüman gazetesindeki “Baş örtüsü–türban” başlıklı yazısında “Sayın Gül'ün Kıbrıs gezisinde eşinin protokol de görünmemesi, askerin türbandan, türbanın askerden kaçar halde olduğunun çok açık bir ifadesidir.” dedi. Göksel devamında şunları yazdı: “Bugün yeni anayasa tartışmaları başlamıştır. Anladığımız kadarı ile, bütün uğraşı kamusal alanda türbanın serbest bırakılması istenmektedir. Her ne kadar Sayın Başbakan bugünkü örtünme şekline baş örtüsü diyorsa da, bu tür örtünmenin siyasi bir simge olduğunu herkes bilmektedir. Milli Selamet Partisi'nin kuruluşu ile, literatüre girmiş simgesel bir örtünme ve giyim tarzıdır. Bu ülkede yaşayan nüfusun yüzde 50'si kadındır. Bu tarz giyinmeyi tercih edenlerin sayısı yüzde 6-8 arasındadır. O halde bu konuda ısrarcı olmanın anlamı yoktur.”
22 Eylül 2007 – Başörtüsü ve modernlik
Nazlı Ilıcak, Sabah’taki köşesinde “Başörtüsü ve modernlik” başlığı altında okurlarını şu görüşleri aktardı: “Bu başlıktan, kimisi, "kadınlar modern olmak için başını örtüyor" manası çıkartıyor ve haklı olarak buna itiraz ediyor. Modernlik, sadece bir giyim kuşam meselesi ve bir hayat tarzı değildir. Ama maalesef Türkiye'de böyle anlaşılıyor. Bazıları, yerel ve dini kimliğinden, kültürel birikiminden arınıp, Batılı gibi yiyip içmeyi, giyinip kuşanmayı, çağdaşlık "modernlik" ölçüsü sanıyor. Bu yüzden bir genç kadının nasıl, hem başı bağlı hem de modern olabileceğini çözemiyor. Muhafazakar kesimler modernleşiyor derken, kastedilen şu: mesela kızlarını okula gönderiyorlar. Yüksek tahsil alsın istiyorlar. Kadınların çalışmasına ses çıkarmıyorlar. Kadın böylece okuyor, meslek sahibi oluyor, şahsiyet kazanıyor. Siyasi mücadelede de erkeklerin yanında yer alıyor. Bütün bu faaliyetlerde bulunurken, geleneksel başörtülerinden kurtulup, göze daha hoş gelecek kıyafetleri tercih ediyorlar.”
22 Eylül 2007 - Baskıyı “Başörtümle okumam istiyorum” diyen görüyor
Yeni Asya Gazetesi’nden Faruk Çakır, “Kimden kime baskı?” başlıklı köşe yazısında mahalle baskısı tartışmalarına değindi: “Türkiye’deki bir ‘azınlık’ çoğunluğa karşı uyguladığı maddî ve manevî baskıyı devam ettirebilmek için ‘hem suçlu, hem güçlü’ pozisyonu almak istiyor. Gündeme taşınan ve ‘mahalle baskısı’ adıyla isimlendirilen bu durum, tartışmaları özetliyor... Doğrudur, orta yerde bir ‘baskı’ ve bunu uygulayanlar var. Ama bu baskı, ‘mütedeyyin insanlar’dan kaynaklanan bir baskı değil, aksine ‘mütedeyyin insan’ olarak yaşamak isteyenleri hedef alan bir baskıdır! Unutanlar için, geçmişe doğru hayalî bir seyahat etmeye var mısınız? Yakın tarihimizde kimlere, kimler tarafından ve ne için ‘baskı’ uygulandı? Hayalî değil, müşahhas örnekler verelim: Kendisi ya da çocuğu Kur’ân öğrenmek isteyen ‘baskı’ gördü. Tek partiye karşı ‘muhalefet’ etmek isteyen ‘baskı’ gördü. Ezan-ı Muhammedîyi aslıyla okumak isteyen ‘baskı’ gördü. Ve gele gele “Başörtümle okumam istiyorum” diyen baskı gördü ve görmeye de devam ediyor. Bütün bunlar ortada iken, bu konuda ‘mağdur’ olanların diğer insanlara karşı ‘baskı kurma ihtimali’nden bahsetmek mümkün müdür? Kimse, “Eski tartışmaları bırak, yaraları kaşıma, bu güne gel” demesin. Çünkü bu güne de gelsek ‘sistem’ aynı, değişen bir şey yok. Tarihten ibret almadıktan sonra ‘tekerrür’ü nasıl önleyeceğiz? Geçmişte bu yanlışlara imza atanlar, ‘tövbe’ etti mi ki bu gerçekleri hatırlatmayalım?”
22 Eylül 2007 - “Ya çarşaflılar da girerse...”
Sibel Eraslan, Vakit’teki yazısında Mustafa Bumin’in görüşlerini eleştirdi: “Bugün türbanlıların üniversitelere girmesine geçit verirsek, birkaç yıla kalmaz herkes örtünür, hatta çarşaflılar da okullara girmek ister mahiyetinde bir itirazdı Mustafa Bumin’inki…Halbuki dini kurallar çerçevesinde asırlardır örtünüyor kadınlar bu gezegende, ama yine de kadınların istisnasız hepsi örtülü değil… Örtü yasakları yokken yani örtülü öğrenciler serbest bir şekilde okullarına giderken de dünyanın sonu gelmiyordu, herkes bu kızlara bakarak derhal başını örtmediği gibi, örtülü kızlar da başı açık kızlara bakarak derhal saçlarını fora etmiyorlardı… Allah aşkına insanlara her gördüğüyle tesir altında kalacak çocuk muamelesi yapmayı ne zaman bırakacağız? Niçin bizim dışımızdaki herkes; kafadan cahil, kafadan aklı çelinmeye müsait, kafadan aydınlatılması gereken bir zavallı… Niçin? “Ötekileri” kurtarmaktan ne zaman vazgeçeceksiniz… Şimdi biz sizin cümlenizi evirip çevirip aynen size iade etsek ne diyeceksiniz? “Bugün okullara başı açık girerlerse, yarın bilemeyiz ki nerelerini açıp da girecekler, bundan kelli zinhar başlarını açıp gelmeyeler” şeklinde haksız, sahte ve kaba saba bir korkuyu sizin mantığınız üzerinden yürütsek, ne düşünürsünüz? “Bugün mini etekle giriyorlar okullara, onları gören diğerleri de üstlerinde başlarında ne varsa çıkarıp maazallah iç çamaşırıyla giriverirler okullarına” şeklinde pornografik bir mantıksızlıktır Mustafa Bumin’inkisi… Kadınların giysileri üzerinden potansiyel suç portresi çizmeye kalkan bu bakış açısı her şeyden evvel kötü niyetlidir.”
22 Eylül 2007 – MHP’den başörtüsü sorununa "hizmet alan ve veren" çözümü
MHP, yeni anayasa konusunda üniversitede başörtüsü sorununa "hizmet alan ve veren" olarak yaklaşırken, toplumsal uzlaşmayla kabul edilmesi durumunda üniversitede başörtüsüne serbestisine karşı çıkmayacak. MHP; konunun "hizmet alan-hizmet veren" formülüyle çözülmesi taraftarı. Buna göre yüksek öğrenim gören öğrenci, zorunlu eğitime tabi bir öğrenci olarak değil, hizmet alan bir vatandaş olarak görülüyor ve başörtüsüne bu yolla serbestlik getiriliyor. Ancak bu tür bir değişiklik için de yine toplumsal uzlaşma aranması şart koşuluyor.
Dostları ilə paylaş: |