21 Eylül 2007 - “Türbanlı” ODTÜ'yü Bilkent'i kazanamaz!
ODTÜ Rektörü Prof. Akbulut, bir televizyon kanalında, başörtülü öğrencilerin katsayı problemi yüzünden yurtdışında okumak zorunda kaldıklarının hatırlatılması üzerine “Türbanlılar ODTÜ'ye girecek kadar puan alamıyor” dedi. Akbulut şöyle konuştu: “Ben 40 yıllık öğretim üyesiyim, çocuk değilim. Türkiye'de türbanlılar ODTÜ'ye Bilkent'e girecek kadar puan alamıyor. Bu öğrenciler, bu üniversitelere girip türbandan dolayı okullarını bırakarak başka ülkelere gitmiyorlar. Genelde bu öğrenciler Açık Öğretim'e giriyorlar. Buradaki düzgün üniversiteleri kazanıp bırakıp yurt dışına giden yok.” Akbulut'un sözlerine tepki gösteren ÖNDER Başkanı Sula, “Rektör saçmalıyor” dedi. Sula sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu cümlenin içinde zımnen şu var: Aklı başında, uyanık ve zeki insanlar başlarını örtmez. Geri zekalı ve aptallar başını örter. Başını örtenler onun okulunu kazanamıyorlarmış, boşuna yaygara koparıyorlarmış. Başörtülü öğrenciler tüm sıkıntılara rağmen 280 puan üzerinde ham puan alan yüzlerce öğrenci bize başvuruyor ki bu puanla Türkiye'de girilemeyecek üniversite neredeyse hiç yok.”
21 Eylül 2007 – Başörtülü veliler okul bahçesinden atıldı
Gelibolu Namık Kemal İlköğretim Okulu Müdürü Nevzat Kaya, bayrak töreni sırasında baş örtülü velileri okulun dışına çıkarttı. Kaya, konuyla ilgili yasa olduğunu, bayrağa saygı dolayısıyla ve İstiklal Marşı okunurken baş örtüsüyle okul bahçesinde bulunmanın uygun olmadığını, bu bakımdan tören sırasında baş örtülü velilerin okul bahçesinin dışına çıkması gerektiğini belirttiğini söylerken; İlçe Milli Eğitim Müdürü Haki Mutlu ise baş örtüsüyle okul bahçesine giren velilere yapılan uygulamanın yanlış olduğunu, konuyla ilgili haberleri suç duyurusu kabul ederek okul müdürü Kaya hakkında soruşturma açacağını söyledi.
21 Eylül 2007 – Türban "çağdaş" olma misyonu yüklenmiş cumhuriyete ters geliyor
Nagehan Alçı, Vatan’daki köşesinde “Çağdaşlık miti yıkılıyor mu?” sorusuna yanıt vermeye çalıştı. “Saçları boyalı, ruju yerinde, kıyafetleri modaya uygun Zeynepler, Burcular yarattı bu cumhuriyet. "Modern dünyaya ayak uyduran" kriterine uymak belli kıyafet kıstasları ile açıklandı hep. Ve bu kıstaslar kutsandı, kutsallaştırıldı. Ortaya çıkan resme de "çağdaşlık" dendi. Ancak "çağdaşlık" bu çağa ait olma, onun gereklerini yerine getirme anlamında kullanılmıyor, salt görüntüye indirgeniyor. Böyle olması da anlaşılır aslında. Kısa sürede bir sistemi kökten değiştiren cumhuriyet, değerlerini en kestirme yoldan simgeler üzerinden anlatma yoluna gitti. Bir toplumdaki en güçlü simgelerin başında da dış görünüş geliyor... Ancak toplumun değişen dinamikleri ile birlikte mitler de değişiyor. Ve artık cumhuriyetin kurulduğu yılların dinamikleri yönlendirmiyor toplumu. İhtiyaçlar, değerler farklı, işte bu değişim mitleri de değiştiriyor. Çağdaşlık mitini tartışılır hale getiren de türban meselesi tabii ki. Türban "çağdaş" olma misyonu yüklenmiş cumhuriyete ters geliyor. Çünkü onun bu misyonunu yerle bir ediyor. Bu yüzden yapılması gereken kutsallığı sorgulanır hale gelmiş "çağdaşlık" mitinin yerine toplumun yeni dinamiklerine uyan bir mit koymak. Bu mit de "demokrasi" olabilir.”
21 Eylül 2007 – Türban 'Türban siyasi değildir' diyerek savunulamaz
Türker Alkan, Radikal’deki “Hangi Erdoğan'a inanacağız?” başlıklı yazısında Başbakan Erdoğan’ın başörtüsünün siyasi bir simge olmadığı yönündeki görüşlerini şöyle eleştirdi: “Türban siyasal bir simgedir... Herhangi bir partinin değil, dine ağırlık ve öncelik veren bir siyasal eğilimin simgesidir. Erdoğan'ın şunu demesi gerekirdi: "Evet, türban siyasi bir simgedir! Ve üniversite öğrencilerinin siyasi simge takma, siyasetle uğraşma, örgütlenme, tartışma hakları olduğu gibi türban takma hakkı da vardır! Üniversiteler düşünce özgürlüğünün kaleleri olmalıdır. Üniversitelerde her türlü düşünce serbestçe tartışılabilmelidir. Buna türbanın simgelediği dincilik veya muhafazakârlık da dahildir!" Ama sayın Başbakan bunları söyleyeceğine demagoji yolunu seçti ve bence pek de başaramadı.”
21 Eylül 2007 – İnançlar türbandan ibaret değil
Melih Aşık, Milliyet’teki “Açık Pencere” adlı köşesinde anayasa ve başörtüsü tartışmaları hakkında şunları yazdı: “Anlaşılan çoğumuz türban tartışmasını türbandan ibaret sanıyoruz... Oysa gündemdeki paket çok daha kapsamlı... Türban kimilerinin göstermek istediği gibi... Bir giyim modası veya özgürlük sorunu değil. Türban inanç gerekçesiyle takılıyor. Ama inançlar türbandan ibaret değil. Türbanın serbest bırakılması, dünya yaşamının dinsel kurallara göre düzenlenmesi yolunda bir ilk adım... Türban serbest bırakılınca sıra laik cumhuriyetin din devletine dönüşmesi için zorunlu diğer adımlara gelecek... Demokrasinin yerini teokrasi alacak... Ülkede sistem Suudi Arabistan, İran, Malezya karışımı bir rejime dönüşecek... ABD destekli AKP bu yolda kararlı ve emin adımlarla yürüyor. Muhalefet türlü çeşitli taktiklerle eritilmiş. geriletilmiş. Ilımlı İslam diye bir model açık açık konuşuluyor. Ufuktaki karanlığı görmek zorundayız...”
21 Eylül 2007 – Başörtüsü yasağıyla kendi çıkarlarını savunuyorlar
Mümtaz’er Türköne, Zaman’daki köşesinde rektörlerin başörtüsü yasağını savunmasını şöyle eleştirdi: “Bir kere "Rektörler Komitesi" adında bir kurum ne Anayasa'da ne de kanunlarda var. Kanunda yer almayan bu komitenin toplanması da, açıklama yapması da bir hukuksuzluk örneği... İşte sormamız gereken soru: Rektörler Komitesi neden kendilerini doğrudan ilgilendiren yükseköğrenim düzenine dair bir söz söylemiyorlar, kendi yetkilerini ve pozisyonlarını savunmuyorlar da savunma hatlarını başörtüsü üzerine inşa ediyorlar. Çünkü Türkiye'nin üniversite düzenini kimse savunamaz. YÖK düzeni, tam anlamıyla ortaçağa özgü bir düzen... Bu geri düzen yüzünden, insan kalitesi yüksek olmasına rağmen YÖK düzeni bilimi boğuyor. Aradaki farkı, başta hükümet olmak üzere herkesin anlaması şart. Üniversiteyi, yükseköğrenimi ve bilimi temsil edebilecek en son kişiler rektörler. Rektörler, çağdaş bilime ve dünyaya uzak ve hukuk dışı bir kurum olan Rektörler Komitesi'ne vücut verirken görüleceği üzere keyfiliği temsil ediyorlar. Anayasa değişirse bu düzen sona erecek, bu rektörlerin tamamı sadece akademik unvanları ile yetinmek zorunda kalacaklar. Bu yüzden "Anayasa çalışmalarını durdurun" çağrısı yapan Rektörler Komitesi, üniversiteleri değil kendi çıkarlarını savunuyor.”
21 Eylül 2007 – Türban alerjisi
Mustafa Ünal, Zaman’daki “Türban alerjisi” başlıklı yazısında başörtüsü aleyhinde yapılanları şöyle değerlendirdi: “Maalesef bazı çevreler, özgürlük alanlarının genişlemesini istiyor; ancak başını örtenlerin bu özgürlük ortamından yararlanmasına karşı. Özgürlüklerden sınırlı kesimler değil herkes yararlanırsa gerçek özgürlük olur. Şu veya bu amaçla başını kapatanlar istisna tutulursa özgürlükten söz edilemez. Bu ülkede bir başörtüsü gerçeği var. Sadece Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve yönetimdeki birkaç kişinin eşi değil örtülü olan. Avrupa'da başı kapalı kızların üniversiteye giremediği tek ülke Türkiye... Devlet politikasına dönüşen 'Başını aç, okuluna devam et' formülü sorunu çözemedi, aksine daha da ağırlaştırdı. Yarına ertelemek de çözüm değil. Başörtüsü gerçeğiyle yüzleşmek ve çözüme giden yolda yeni ve kabul edilebilir formüller üretmek durumundayız. Yeni Anayasa çözümün bir parçası niye olmasın...”
Dostları ilə paylaş: |