BaşÖRTÜSÜ raporu 2007 Sakarya Başörtüsü Platformu


Eylül 2007 – Yasağın zencilere reva görülen ayrımcılıktan farkı yok



Yüklə 2,1 Mb.
səhifə58/102
tarix30.10.2017
ölçüsü2,1 Mb.
#22656
1   ...   54   55   56   57   58   59   60   61   ...   102

19 Eylül 2007 – Yasağın zencilere reva görülen ayrımcılıktan farkı yok


Yard. Doç. Dr. Adnan Küçük, Zaman’daki “Bunun adı demokrasiye saldırı değil de ne?” başlıklı yorumunda, Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Mustafa Bumin’in başörtüsü yasağını savunmasını eleştirdi: “Hukuk devletinde var olan olgu ve fiillere göre yasak getirilir. Varsayıma ve vehme dayalı yasaklama öngörülemez. İçeriği birkaç kitabı dolduracak kadar geniş olan hukuk dışı ve hak ve hürriyetin özünü zedeleyen bu yasağın, bir zamanlar ABD'de zencilere reva görülen ayrımcı yasaklardan hiçbir farkı yoktur. Orada zenciler beyazlarla aynı okulda okuyamıyor; aynı taşıta binemiyordu; bizde de türbanlı olanlar okuyamıyor. Bu yönüyle bizdeki yasak daha şiddetlidir. Çünkü beyazlardan ayrı da olsa, zenciler bir arada okuyabiliyor, seyahat edebiliyordu. Bizde ise türbanlı olanların okuma hakları tamamen ellerinden alınmaktadır. Hâlâ ABD'de bir zamanlar yaşanan malum ayrımcı yasakların günümüzde savunulması ne kadar makul ise türban yasağının savunulması da o oranda makuldür.”

19 Eylül 2007 - 'Üniversitelerde başörtüsü yasağı kaldırılmalı'


Başbakan Erdoğan'ın, İngiltere'de yayımlanan Financial Times gazetesinin Türkiye muhabiri Vincent Boland'a verdiği demeç, gazetenin basılı sayısında ve internet sayfasında geniş yer aldı. Başbakan Erdoğan, demecinde, üniversitelerde başörtüsü yasağının Anayasa değişikliği çerçevesinde kaldırılması gerektiğini belirterek, başörtüsü sorununun Anayasa değişiklikleri içinde yer almasının, Türkiye'nin demokratik ve laik kurumlarını güçlendireceğini vurguladı. Erdoğan, "Bazı kızlarımızın sırf başörtüsü takmalarına izin verilmediği için daha yüksek eğitimden yoksun kalmaları adil değildi" dedi. Başörtüsü sorununun geçiştirilemeyecek bir siyasi sorun olduğunu belirten Başbakan, " Üniversitelerde türban yasağının gevşetilmesiyle durumun 1980 askeri darbesinden önceki noktaya döndürülmüş olacağını söyleyen Erdoğan, 1982’den bu yana başörtüsünün üniversite kampüslerinde yasak olduğuna dikkat çekti ve " Türkiye'de başörtüsüyle üniversiteye gitmek mümkündü, sonradan imkansızlaştı. Yani bu yeni bir olay değil" diye konuştu.” (Zaman)

19 Eylül 2007 – Sadece türbana indirgemeyin

İlk resmi ziyaretini Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne (KKTC) yapan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, uçakta gazetecilerle yaptığı sohbette, yeni anayasanın en geniş uzlaşma ile oluşturulması gerektiğini söyledi. Bir gazetecinin "İş türbana dayandı gibi" yorumuna Gül karşı çıkarak, Eğer anayasa bir cümle içinse o zaman yeni anayasa yapmaya gerek yok. Ona indirgememek gerekir" karşılığını verdi.



19 Eylül 2007 – Türbanı serbest bırakmak mümkün mü?

Radikal yazarı İsmet Berkan, köşesinde şu düşüncelerini ifade etti: “Anayasa metnine ne yazarsanız yazın, Anayasa'dan laiklik ilkesini çıkarmadığınız sürece, ki herhalde çıkarmayacaksınız, türbanı serbest bırakmak çok zor. (Ancak yarın öbür gün Anayasa Mahkemesi laiklik yorumunu değiştirir ve bu yolla türbanın önünü açarsa, o ayrı tabii.) Aslına bakacak olursanız, türbanı üniversitede serbest bırakmak isteyenlerin önünde bana göre tek bir yol bulunuyor: Üniversitelerin türban yasağı uygulamasını yumuşatmasını sağlamak. Bunun için önce YÖK'ün, ardından da üniversite rektörlerinin bu anlayışa uygun hale gelmeleri gerekiyor. Bu doğru ve uygun bir yol mudur, bunu tartışmayacağım ama bana göre tek yol bu.”



19 Eylül 2007 – Türbanla okula gitmek evde oturmaktan iyidir

Abdullah Gül, Fikret Bila yaptığı kısa söyleşide Şerif Mardin'in, "ileride kızların başını örtmesi için mahalle baskısı oluşabileceği" şeklindeki sözlerine, "Türkiye'de mahalle baskısı olmaz. Neden olsun? Düşünün ki aynı mahallede ya da aynı yerde, başı örtülü bir kızmıızla başı açık bir kızımız kol kola yürüyorlar. Bir ailede hem başı örtülü hem başı açık kızlar olabiliyor. Biz böyle bir sosyal yapıya sahibiz." diyerek itiraz etti. Gül, üniversitelerde yasağın kalkması konusunda, başörtüsüne bireysel özgürlükler açısından yaklaşılması gerektiğini vurguladı: "Şimdi bu konuya özgürlükler açısından ve modernleşme olgusuyla bakmak gerekir. Eskiden kızlarımız evde oturuyor, toplumsal hayata girmiyorlardı. Modernleşme zaten herkesin toplumsal yaşama katılmasıdır. Şimdi yüksekokula gitmeyi istemelerini böyle karşılamak ve anlamak gerekir. Okula gitmesi, evde oturmasından, toplumsal hayatın dışında kalmasından iyidir. Ama diyor ki, 'Ben dindar bir insanım, okula giderken de başımı örtmek istiyorum.' Bunu bireysel tercih ve özgürlükler açısından görmeliyiz ve modernitenin bir sonucu olarak algılamalıyız. Tabii şurası önemli: Bireysel olması lazım."



19 Eylül 2007 – AKP başörtüsü için aradığı formülü bulamadı

Yeni anayasa taslağını Merkez Yürütme Kurulu'nda (MYK) değerlendiren AKP, taslağın son şekli üzerinde görüş birliğine varamadı. Akademisyenler, "Kılık ve kıyafetinden dolayı hiç kimse yükseköğrenim hakkından mahrum bırakılamaz" ve "Yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir" önerilerini getirmişti. Ancak bu önerilerin “çarşaf, cüppe ya da mayo ve benzeri kıyafetle üniversiteye girişin önünü açacağı” değerlendirilerek benimsenmemişti. Yasağı kaldırmak için formül arayan AKP'de son olarak "İnkılap yasalarına aykırı olmamak kaydı ile yükseköğretim kurumlarında öğrenciler için kılık ve kıyafet serbesttir" hükmünün anayasa taslağına konması eğilimi öne çıktı ancak MYK'de bu formül üzerinde de bir karara varılamadı.



19 Eylül 2007 – AKP'nin "öz" tabanı türban meselesinin halledilmesini istiyordu

Okan Gönensin, Vatan’daki “Türbanlı üniversite” adlı köşe yazısında, “AKP hükümeti, anayasa tartışmasını kendi kendine türbana kilitliyor. Bunda şaşılacak fazla bir şey yok. AKP'nin "öz" tabanı türban meselesinin halledilmesini istiyordu. Ancak onların anladığı "hal tarzı", üniversitede, İlköğretimde ve liselerde ve tabii bütün kamuda yasağın kalkması.” dedikten sonra; yazısına şöyle devam etti: “Aslında bir tanım farkı var. Üniversiteye başı kapalı girebileyim diye uğraşan, bu uğurda her yola başvuran genç kızlar için bu bir bireysel özgürlük alanı mıdır yoksa bir dini aidiyet işareti midir? Türbanın dini işaret ya da simge ve siyasal çatışma alanı olduğu görüşünü kabul ettiğimiz takdirde üniversitedeki yasağın devam etmesini istemek durumundayız. Yasak kalktığı andan itibaren, başları kapalı kız öğrencilerle onları destekleyen erkek öğrencilerin üniversitenin tümünde yaratacakları hava bellidir…Birinci hedef, doğal olarak, kendi saflarını genişletmek olacaktır. Bu da başka tepkiler yaratacak, başka simgeler üzerinden rekabete hatta gerilimlere yol açacaktır...”



19 Eylül 2007 – İnkılap kanunları ve başörtüsü

Nazlı Ilıcak, Sabah’taki yazısında “Anayasada, başörtüsü yasağının kalkabilmesi için formül aranıyor. Bu çerçevede, dikkat edilmesi gereken noktalan hatırlatmak isteriz.” dedikten sonra şunları sıraladı: “Yüksek Öğretim Kanunu'nun ek 17'nci maddesinde yer aldığı gibi, "Kanunlara aykırı olmayan her türlü kılık kıyafet serbesttir" cümlesi yeterli olmayabilir. Çünkü, şu anda, ek 17'ye rağmen. Anayasa Mahkemesi'nin bir yorumu ile yasak fiilen sürdürülüyor. 2) İnkılap kanunlarına aykırı olmamak kaydıyla kılık kıyafet serbesttir" düzenlemesine de bir kılıf bulunabilir. Çünkü, "Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun" konusunda ihtilaf var. Kimine göre, bu kanunun ikinci maddesi, "türbanı" yasaklıyor, ikinci madde şöyle: "...izcilik, sporculuk gibi topluluklar ve cemiyet ve kulüp gibi heyetler ve mektepler, mahsus kıyafet, alamat ve levazım taşımak istedikleri zaman, yalnız nizamname veya talimatname ile muayyen tiplere uygun kıyafet, alamet ve levazım taşıyabilirler." Bu sözlerin başörtüsünü yasakladığını iddia etmek gerçekle bağdaşmasa bile, gene de temkinli davranmakta yarar var. Sanki 1934'te "türban tartışması vardı ve Atatürk bu yüzden böyle bir kanunu gerekli gördü!!! Söz konusu kanunun l'inci maddesi ruhban sınıfının kıyafetiyle ilgili. Hıristiyanlıkta, Musevilikte veya İslam'da, dini temsil eden sadece bir kişinin, özel kıyafet giyebileceğini öngörüyor. İkinci madde, izcilikte veya mekteplerde, ancak, yönetmelikle tespit edilen üniformanın ve amblemin taşınabileceğini belirtiyor.”



19 Eylül 2007 – Türbanla oyalan faizle oyul!

Vatan yazarı Mustafa Mutlu, “Türban için fırtınaların koptuğu bu ülkede, neden hiçbir "samimi" dindar, faiz konusuna girmemeye özen gösteriyor?” sorusunu gündeme getirip, kendi cevaplarını şu şekilde sıraladı: “Sorun türbanda değil, faizde... Faiz meselesini çözemeyen, ekonomiyi ancak sıcak parayla ayakta tutan iktidar, "türban", "imam hatip", "Kuran kursu", "tarikatlar", "din dersi" gibi konuları gündemde tutup, hepimizi uyutuyor... Sonuçta da biz Hayrünnisa Hanım’ın başındaki bez parçasıyla uğraşırken, bütçemizin yarıya yakını elalemin cebine 'faiz" olarak giriyor... Kimse de bu beceriksizlik yüzünden hükümeti suçlanıyor! İşte, yıllardır "türban" benzeri konularla oyalanmamızın tek nedeni bundan ibarettir... Aksini iddia eden, önce faiz sorununu çözmelidir!”



19 Eylül 2007 – Komutanların başörtüsü tavrı

Türkiye'nin 11. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra uzun süre ortak bir programda kamuoyunun önüne eşiyle birlikte çıkmayan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün KKTCye ziyaretinde kendisine Hayrünnisa Gül de eşlik etti. 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in "kamusal alanda başörtüsü takılamaz" görüşü nedeniyle uğurlama ve karşılama törenlerinde başörtüsüne geçit vermediği büyük VIP apronu da ilk kez "türbanlı" bir Türkiye Cumhuriyeti "first lady"sine ev sahipliği yaptı. Türkiye'nin ilk başörtülü 'first lady'si Hayrünnisa Gül'ün resmi ilk yurtdışı ziyaretinde farklı bir düzen vardı. Adada en üst düzey askeri yetkili sıfatını taşıyan Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Hayri Kıvrıkoğlu Ercan Havaalanındaki karşılama yerine Hayrünnisa Gül'ün katılmadığı Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ndeki resmi törende yerini aldı. Bu durum medyada başörtüsüne karşı bir tavır olarak yorumlandı.



19 Eylül 2007 – Örtü zırh verir insana...

Milliyet’teki “Kıyıdan” adlı köşesinde “Ben de kapanmak istiyorum!” adlı bir yazı yayınlayan Ece Temelkuran şu görüşleri dile getirdi: “Başörtüsü, benim fikrimce, bu ülke kadınlarının cumhuriyetin ilanından sonra ortada bırakılışlarına verdikleri bir cevaptır. Hatta kendi cinslerini, cinsel kimliklerini korumak için verdikleri içgüdüsel bir cevaptır. Çünkü cumhuriyet, kadını toplumsal hayata katabilmenin tek yolunu onu cinsiyetsizleştirmekte bulmuştur, Kadını, "cinsi-yetsizlik" örtüsüyle "örtünerek", "kapanarak" toplumsal hayata girmeye teşvik etmiştir… Bu rejim, "Hem çağdaş ol hem de geleneksel kal" baskısına karşı kadını erkek düzeni karşısında tek başına bırakmıştır. 70'lerin sol hareketleri bile kadına "Hem devrimci ol hem de feodal düzenin namuslusu" dememiş midir? Bugün, bu kadar çağdaş elitimiz bile iş yerlerinde "genç güzel kadınları'' yumuşak yumuşak, ince ince taciz etmiyor mu? Bu ikilemlere hangi insanın benliği dayanır? Örtü, "Ben kadınım ve bana zarar verirsen bir kadına değil, bir Müslümana saldırmış olursun" zırhını verir insana...”



19 Eylül 2007 – Sivil anayasa türban üzerinden sistemi değiştirecek

Mehmet Tezkan, Vatan’daki “Apoletsiz emir komuta düzeni değişmedikçe 'sivil anayasa' olmaz” başlıklı yazısında şunları kaleme aldı: “Türban serbest olursa ortaya başka bir Türkiye çıkacak. Türkiye beş yıl içinde siyasal İslam’ın hakim olduğu bir yapıya kavuşacak. Sistemin kırılma noktası da türban… Gerçek şu: Sivil anayasa türban üzerinden sistemi değiştirecek. AKP yönetimi istemese de sistemle oynanacak. Amaçlan bu olmasa da sonuç böyle olacak.”



19 Eylül 2007 – Yasak kalkarsa başı açığı da koruruz

AİHM’in Türkiye yargıcı Rıza Türmen, Vatan’daki söyleşisinde, “Üniversitelerde türban yasağının kaldırılması AİHM kararlarını etkiler mi?” sorusunu “Türkiye'deki anayasa çalışmasının buradaki süreçle bir ilgisi yok. Çünkü Türkiye'de üniversitelerin koyduğu türban yasağını biz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) uygunluğu açısından incelemiştik. Türban yasağı anayasa hükmü ile kalkarsa, AİHM kararı buna engel teşkil etmez. Yasak kalkınca, AİHM kararlarının konusu da kalkmış olur.” şeklinde cevapladı. “Türban yasağı kalkarsa, başı açık biri "Bana inanç ve gizli türban baskısı yapılıyor" diye AİHM'e başvurursa ne olur?” sorusuna ise Türmen şöyle cevap verdi: “AİHM'e başvuruda bulunabilmek için başvuranın zarar görmüş olması gerekiyor. Eğer şikayet kabul edilirse, bu durumda, türbana ilişkin önceki AİHM kararlarının esasları dikkate alınır. Çünkü türban kararıyla ilgili emsaller var, içtihat var.”



20 Eylül 2007 – Rektörler Komitesi: Anayasa değişikliğiyle dahi türban yasağı kaldırılamaz

Rektörlerin olağanüstü toplantısından sonra hazırlanan ortak bildiriyi YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç okudu ve soruları yanıtladı. Teziç, AİHM'ye başvurmayacaklarını belirterek, şunları söyledi: "Mahkeme kararı ister bireysel olsun, ister bir partinin müracaatı üzerine verilmiş olsun. Sonucu bizim için önemlidir. Buradan ne sonuç çıkıyor; Türkiye'de getirilen yasaklama sınırlama Avrupa normlarıyla örtüşüyor onlara aykırı değil' diyor mahkeme." Başörtüsü açıklamalarında Leyla Şahin kararının mı kastedildiği sorusuna Teziç, “Kararları bir tane değil birkaç tane. Bakın iki parti kapatıldı. AİHM'den çıkan bağlayıcı bir karardır. Anayasa'nın 90. maddesinde yapılan değişiklikle 2004 yılında, insan hakları sözleşmeleri ile onun uzantıları olan içtihatlar, eğer kanunlarla bir farklılık gösteriyorsa burada esas alınacak olan uluslararası belgedir” yanıtını verdi.



20 Eylül 2007 – Türban yasağı değiştirilemez

ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut, üniversitenin açılış töreninde şöyle konuştu: " Türban yasağı, yük sek mahkemelerin ve AİHM'nin kararlarıyla oluşan bir hukuki durumdur. Bu hukuki durum ortaya çıkarken, Türk yüksek mahkemelerinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile Atatürk ilke ve devrimleriyle oluşturduğu laik tanımı ve yorumu, tarafından Avrupa norm ve değerleriyle de uyumlu bulunmuştur. Bu nedenle Rektörler Komitesi Anayasa'da kılık kıyafet serbestliğini öngörecek bir düzenleme yapılmasının hukuken mümkün olamayacağını bir kez daha kamuoyuna hatırlatmak sorumluluğunu duymaktadır."



20 Eylül 2007 – Yasaklar, yasal hale getirilmesin

AKP'nin Anayasa taslağını eleştiren Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, yaptığı yazılı açıklamada, şu mesajları verdi: "Anayasamızın başlangıç kısmından, bütünlüğü bozan temel ilkeler ve esaslar çıkarılamayacağı gibi değiştirilemez olan ilk 4 maddeye aykırı ilkeler de eklenemez. Hukukun üstünlüğünün kabul edildiği çağdaş ülkelerde, yargı organlarınca ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nce, Anayasa ve yasaların verdiği görev ve yetki çerçevesinde yasak getirilen fiiller yasalarda, hele hele Anayasa'da değişiklikler yapılarak yasal hale getirilmemelidir. Bu hal, yasama, yürütme ve yargı organına karşı olan itibar ve güveni sarsacağı gibi halk arasında kin ve nefreti uyandırır, yasalara olan inancı sarsar, karmaşayı, kutuplaşmayı getireceği gibi yürütme organının oligarşiye yöneldiği kanısını uyandırır.”



20 Eylül 2007 – Bugünkü ortam böyle bir yasağın kalkmasını ne kadar kabule hazır?

Hasan Cemal, Milliyet’teki “Türban: Demirel'in yüreğinin sesi...” adlı köşe yazısında Süleyman Demirel ile yaptığı bir telefon görüşmesinden şu notları aktardı: “Kendisine sordum: "Yasak kalksın mı?" Demirel dedi ki: "Kalksın mı, kalkmasın mı değil bugün mesele. Bugünkü ortam böyle bir yasağın kalkmasını ne kadar kabule hazır?.. Esas mesele budur…" Biraz üsteliyorum: " Bu yasağın kaldırılmasına ilke olarak taraftar mısınız?" Demirel yine aynı yerde: "Bazen problemlerle bir süre yaşamak gerekir. Türban yasağının kalkması doğru mu, eğri mi yerine, bugün kalkması lazım mı, değil mi sorusunu düşünmekte yarar var. Türkiye'nin o kadar çok meselesi var ki çözüm bekleyen... Yalnız türban için anayasa değişikliğine gidilir mi? Bak şimdi üniversite rektörleri de ayaklanıyor." Üstüne gidiyorum: "Yüreğinizin sesini dinlediğiniz vakit, o ses size ne diyor? Böyle bir yasak olur mu diye ses veriyor mu?... Tipik Demirel. Değişmiyor. Hala politika peşinde. Demek ki, "Laiklik elden gidiyor!" feryadı içinde olanların değirmenine su taşımakta herhangi bir sakınca görmüyor Sayın Demirel...”



20 Eylül 2007 – Askerin türban tavrı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Gül için KKTC dönüşü Ankara Esenboğa Havalimanı'nda düzenlenen karşılama töreni "askerin türban tavrı" olarak yorumlanabilecek bir olaya sahne oldu. TBMM Başkanı Köksal Toptan ile uçağın merdivenleri önünde bekleyen karşılama heyetinde yer alan Ankara Garnizon Komutanı Korgeneral Aslan Güner, Gül çifti tokalaşmaya başlayınca aniden protokol sırasından ayrıldı. Böylece saniye farkıyla Gül ve eşinin elini sıkmayan ve protokolün karşısında Gül'e asker selamı veren Güner "Maksat aramayın, kuralları uyguladım" dedi.



20 Eylül 2007 – Türban gerilimi yeniden tırmanıyor

Bilal Çetin, Vatan’daki yazısında “komutanlar, Gül ve başörtüsü” konusunda şunları yazdı: “Anayasa Mahkemesinin 1989 yılında verdiği bir kararla "Siyasal İslamın Sembolü" olduğu hüküm altına alman türbanın, devletin zirvesine çıkmasını, kamusal alana girmesini kabullenemiyor asker. O yüzden bu tür tatsız, hatta trajikomik görüntüler ortaya çıkıyor. Ve türban sorunu serinkanlılıkla konuşulmadıkça, tartışılmadıkça, bir çözüme kavuşturulmadıkça yaşanan bu tatsızlıkların, bu gerilimlerin Türkiye'yi ciddi bir siyasi krize götürmesi hiç de ihtimal dışı gözükmüyor.”



Yüklə 2,1 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   54   55   56   57   58   59   60   61   ...   102




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin