BaşÖRTÜSÜ raporu 2007 Sakarya Başörtüsü Platformu


Eylül 2007 – Başörtülülerin de 'halk'a dahil olduğunu görmezden geliniyor



Yüklə 2,1 Mb.
səhifə55/102
tarix30.10.2017
ölçüsü2,1 Mb.
#22656
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   102

12 Eylül 2007 – Başörtülülerin de 'halk'a dahil olduğunu görmezden geliniyor


Nihal B. Karaca, Zaman’da yayınlanan “Tarhan Erdem ve yer değiştiren kadınlar” başlıklı köşe yazısında Tarhan Erdem’i şöyle eleştirdi: AKP'nin yükselişini ve çabasını doğru tahlil etmeyen medyayı 'halkı anlamamakla ve halkı sevmemekle' açıklayan Erdem, başörtülü kadınların da 'halk' kapsamına dahil olduğunu görmezden gelerek onları masif bir siyasal kategori olarak değerlendiriyor, hatta başörtüsünü de eşitlik talebinden vazgeçişi sembolize eden, bu nedenle de kadının toplumdaki yerini değiştirebilecek kadar tehlikeli olan bir arayüz olarak kodluyor. Oysa, Türkiye'deki kadınların %70'inin başını 'zaten' örtüyor olduğunu da kendi gözetiminde yapılan bir araştırma vesilesi ile öğrenmiştik. O halde bu, hangi yerin değişmesi? Var olan mevcuda hak ettikleri konumu teslim etmenin nesi yanlış, nesi tehlikeli? Dahası, bu cümlelerin 'biz %30'u eğitelim, %30'un yerini güzelleştirelim' demekten ne farkı var?”

12 Eylül 2007 – “Türbanı kadınlar mı, erkekler mi istiyor?”

Vatan’daki yazısına “Türban konusu nihayet daha düzeyli biçimde tartışılmaya başlandı. En azından artık "laiklik" vurgusu tek tük yapılıyor. Bunun yerine muhafazakâr kesimlerin toplumun diğer kesimleriyle birlikte yaşama istek ve arzuları daha ön planda.” diyerek başlayan Can Ataklı, daha sonra şu ifadeleri kullandı: “Bugüne kadar izlediğim kadarıyla Türkiye'deki türban konusu kadınlardan çok erkeklerin sorunu. Tahrik eden, konuşan, bu işin bayraktarlığını yapan hep erkekler. Onların da tek amacı var, bu konuyu siyasi arenada kullanmak. Son zamanlarda herhalde herkesin dikkatini çekiyordur.

Türbanla gezen genç kız sayısında önemli artış var, bu gözle görülüyor. Peki bu kızlar bugüne kadar inançsız mıydı, birden hidayete mi erdiler de başlarını örttüler. Üstelik başlarda türban takılıyken altta vücuda yapışmış bir gömlek ve kot pantolon, en altta da spor ayakkabı. Bu da şunu akla getiriyor. Sıkça konuşulan mahalle baskısı giderek egemen oluyor. İyi de bu mahalle baskısını oluşturan kadınlar değil erkekler. Onlar kahvelerde, erkek toplantılarında bunları konuşuyorlar ve ortaya bir baskı unsuru çıkıyor.”

12 Eylül 2007 – “Bu kadınlar Müslüman değil mi?”

Ruhat Mengi, “Bu kadınlar Müslüman değil mi?” başlıklı yazısında şunları ifade etti: “Biz, özellikle kadınlar başörtüsünün kadını daha çok/daha az, daha iyi/daha kötü Müslüman yapıp yapmadığını tartışabiliriz. Biz tartışmalıyız, çünkü başörtüsü takarak özgürleştiğine, iyi Müslüman olduğuna olmadığına inanılan, baskıyla karşılaşan, üzerinden siyaset yapılan, mağdur olan hep bizim aramızdan çıkıyor... Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Süleyman Ateş başörtüsünün asıl nedeninin erkek tacizinden korunmak olduğunu, medeni ülkelerde (Avrupa'da örneğin) şart olmadığını, olmazsa olmaz bir emir olmadığını söylüyor. Onun gibi düşünen çok sayıda din uzmanı var. Şimdiki Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu ve yine eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz'ın da kızlarına başları açık okuyabileceklerini söylediğini biliyoruz. Nitekim Bardakoğlu’nun kızları eğitimlerini böyle tamamlamışlar. Bütün bu örneklere bakarak düşünmeye başlayalım: Kur'an'da saçını örtmek konusunda kesin emir olduğuna inanan ve en azından okumak için veya devlette görev nedeniyle başını açan bir kadının Müslümanlığına zarar gelir mi?”



12 Eylül 2007 – “Sırada türbanlı üniversite var!”

Vatan yazarı Mehmet Tezkan “Türbanlı demokrasiye geçtik sırada türbanlı üniversite var!” başlıklı köşe yazısında şu iddiaları ortaya attı: “Üniversitelerde türban yasağı kalkacak. Türban yasağının kalkmasıyla birlikte türban teşvikleri de başlayacaktır. Burs yoluyla. Yurt yoluyla. Aile baskısıyla. Mahalle baskısıyla. Yavaş yavaş okula başı açık gelenlere, erkeklerle aynı sıraları paylaşanlara kötü gözle bakılmaya başlanacak. Türban takanlar anfilerde kendilerine ayrı bir köşe oluşturacak. Ve o köşeyi de genişletmeye çalışacaklar... Okumak için Anadolu'dan kente gelen kız ne yapacak?.. Başı açıksa bile arkadaşlarına uymak için türbanı takacak. Mahallemizin yeni havası bu. Hiç kimse çıkıp hayır böyle olmaz, diyemez. Zaten amaç bu değil mi? Türbanı üniversitelerde yaygınlaştırmak sonra diğer kamu alanlarında da etkin kılmak... Umarım olmaz. Ama gidiş böyle değil. Sivil anayasadan türban çıkacağı belli. Türbanlı demokrasiye geçtik, sırada türbanlı üniversite var.”



13 Eylül 2007 – Türban serbest olursa sarık da girer

Eski Adalet Bakanı ve Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, anayasa taslağında üniversitede başörtüsünün serbest bırakılmasına karşı çıktı. Türk, taslağı değerlendirirken, şunları söyledi: ““Kılık kıyafetinden dolayı hiç kimse yüksek öğrenim hakkından mahrum bırakılamaz" ve "Kılık kıyafet üniversitede serbesttir"(45. md) deniyor. Eğer bunu yaparsanız, bir süre sonra türban kullanmayan kız öğrenciler üzerinde, çok büyük bir baskıya dönüşecektir. Kızlarla da sınırlı kalmaz. 'Kılık kıyafet serbest' dediğinizde erkek öğrencilerin de dışarıda yasak sarıkla cüppeyle üniversiteye gelmesini önleyecek hüküm kalmaz. Fatih'teki gibi birtakım adamların sarıkla cüppeyle üniversiteye girmesine nasıl engel olacaksınız?”



13 Eylül 2007 – Demokratik sivilleşme mi türban mı?

Sabah’ta yazan Hasan Bülent Kahraman, anayasa ve başörtüsü yasağı konulu yazısında, görüşlerini okurlarıyla şöyle paylaştı: “Türban da laiklik de önemli konulardır Türkiye her iki konuda da açık ve ciddi çelişkiler, iç gerilimler yaşıyor. Bu bir gerçek ve toplumun, iktidarların bu sorunlara bir çözüm bulmak yükümlülüğü var. Bununla birlikte anayasa tartışmasının bu noktaya yoğunlaştırılmasını, öylece de daraltılmasını kabul etmek olanaksız. Çünkü, Türkiye'nin türbandan önce doğrudan doğruya bir anayasa sorunu vardır. O sorun öncelikle bir egemenlik ve özgürlük sorunudur. Dolayısıyla işi tersine çevirmek ve söyle söylemek mümkün: özgürlük, sivilleşme ve onlara bağlı diğer kavramlar etrafında tarif edilen bir anayasa değişikliği ve tartışması türbanı da laikliği de kapsar. Ama sadece türban ve laiklik üstünden giden bir anayasa değişikliği özgürlükleri, egemenlik sorununu kuşatamaz... Demokratik yönetim sorunları var. Dinsel, mezhepsel, etnik kimlikler bağlamında aşılması gereken sorunlar var. Onları unutup, yok sayıp anayasa değişikliğini sadece türban-laiklik hattında sıkıştırmak, ölü çocuk doğurmaktır.”



13 Eylül 2007 – Sıra geldi üniversitede türban yasağına!

Vatan yazarlarından Ruhat Mengi, köşe yazısında şu görüşleri dile getirdi: “Avrupa Parlamentosunda Türkiye'nin en büyük savunucularından olduğu belirtilen Michel Rocard: "Türban yasağının üniversitelerde kaldırılması çok büyük bir değişikliktir. Türbana geçit verirseniz Avrupa kamuoyunda Türkiye'ye karşı düşmanlık artar." demiş. Daha sonra da "Türkiye'dekinin tersine Fransa'da yasak giderek sertleşecek. Laiklik bizim bir arada yaşamamızın temelidir" diyerek benim dünkü yazımda hatırlattığım Ürdün Kraliçesi'ni örnek göstermiş... Michel Rocard da aynen Tarhan Erdem gibi üniversitede türbanın serbest bırakılmasının kısa sürede Türk toplumunun yaşam biçimini de etkileyeceğine ve İran görüntüsünde bir ülkenin AB'de tepki toplayacağına inanıyor ve Erdoğan'ı uyarıyor…”



14 Eylül 2007 – Elimde güç olsa tüm kadınları bir gecede açardım

Referans gazetesinden Nuray Başaran’ın Latife Hanım'ın kızkardeşi Vecihe Hanım'ın torunu Mehmet Öke ile yaptığı röportaj “Hayrünnisa Hanım eşinin yanında olmazsa tüm kadınları silmiş olur” başlığı ile yayınlandı. Söke; “Latife Teyzem ile Mustafa Kemal arasında bir görüş ayrılığı vardır, bu çok önemli bir görüş ayrılığıdır. Mustafa Kemal, "Elimde güç olsa tüm kadınları bir gecede açardım" demiş, anılarda var, Buna karşılık Latife Hanını derki, "Bu devrimle olmaz, evrimle olur" bu çok önemlidir. Evrim dediğiniz zaman, kadının bilinçlenmesidir. Bilinç sahibi olan bir kadının eğitilmesi gerekir. Kadın eğitildikten sonra, iyiyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı anlayabilecek. Etrafını çözebilecek algılama noktasına geldikten sonra verdiği bir karar varsa ayrı bir şeydir. Ama önce bu evrim sağlanacak, kadın belirli bir noktaya gelecek kararını ondan sonra verecek.” diye konuştu.



Yüklə 2,1 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   102




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin