age : Adı geçen eser
agm : Adı geçen makale
agy : adı geçen yayın
bs. : baskı
bk. : bakınız
C. : Cilt
Çev. : Çeviren
G. : Gazel
H. : Hicrî
İA : İslam Ansiklopedisi
İÜEF : İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
KHG : Kara Hece Gazel
LDG : Leb Değmez Gazel
Muh. : Muhammes
Mün. : Münâcât
Mur. : Murabba
Müs. : Müseddes
Mstz. : Müstezâd
N. : Nazm
NG. : Noktasız Gazel
Nu. : Numara
S. : Sayı
s. : Sayfa
Ş. : Şarkı
T. : Tahmis
TDK : Türk Dil Kurumu
TTK : Türk Tarih Kurumu
DİA : Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
TTK : Türk Tarih Kurumu
Yay. : Yayınevi
GİRİŞ XIX. YÜZYIL OSMANLI DEVLETİNDE SİYASÎ DURUM
XIX. yüzyıl, eski ile yeninin bir arada olduğu, aydınların tarihi ve dini sorguladıkları, Bektaşiliğin yasaklanmasıyla birlikte Osmanlı tarihinde ilk kez bir tarikatın kapatıldığı dönemdir.
III. Selim (1789–1807), VI. Mustafa (1807–1808), II. Mahmut (1808–1839), Abdülmecit (1839–1861), Sultan Abdülaziz (1861–1876) ve II. Abdülhamid XIX. yüzyılın Osmanlı padişahlarıdır.
Bu yüzyıla Osmanlı İmparatorluğu ıslahatla başlar ve yüzyılın sonuna kadar da öyle devam eder. Ancak bütün ıslahatlar, başlayan bir yabancılaşma sürecinin muhtelif atılımlarından ibaret kalır ve sonuçlara ulaşılmaz; başka bir yol da bulunmadığından yine ıslahatlara devam edilir.1
XIX. yüzyıl imparatorluğun kuruluşundan itibaren iktisadî, içtimaî, idarî, askerî, tedrisî, mimarî, sınaî velhasıl bütün alanlarda değişimin ve yenileşmenin yaşandığı bir devirdir ve asrın başlarında kurulan Nizam-ı Cedid’le (1789–1807) başlayan yenileşme, beraberinde getirdiği yeni vergiler, yeni okullar, tercümesi gereken kitaplarla kapsamlı bir çalışmayla devam etmiştir. Aynı dönemde Kafkasya’daki Rus ilerlemeleri; Napolyon’un Mısır’ı işgali (1789–1800), buna mukabil İngilizlerin Osmanlıya destek sağlaması, Nizam-ı Cedid’e karşı başlayan Kabakçı İsyanı (1807), akabinde III. Selim’in tahttan indirilerek öldürülüşü, gidişatı beğenmeyen Alemdar Mustafa Paşanın İstanbul’a gelerek olaylara el koyması (1808); Balkanlarda Yunan ve Sırp ayaklanmaları (1807), Rusya ile süren savaşlar (1806–1812), İran Savaşı (1821–1823), Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması (1826), Rusların Edirne’yi almaları, Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanması (1830), Fransa’nın Cezayir’i işgali, Mehmet Ali Paşanın Suriye ve Irak’ı işgal edip Kütahya’ya dayanması (1833–1841) bu devrin önemli olaylarıdır.2
Bu dönemde, 23 yaşında padişah olan II. Mahmud, 30 yıl saltanatta kalmıştır. II. Mahmud döneminde Yeniçerilerin yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye adıyla yeni, talimli bir ordu ihdas edilmiş, rüşdiye mektepleri kurulmuş, ilköğretim mecburi hale getirilmiştir. (1824) İlk nüfus sayımı yapılmış, posta teşkilatı kurulmuş, yurt dışı çıkışları için pasaport ihdas edilmiştir. Uzun müddet üzerinde düşünülen karantina usulünün kabul edilmesi, geleneksel “Dîvân” örgütünün değiştirilerek Batılı usulde bakanlıkların kurulması, valilerin maaşlı hale getirilip merkeze bağlanması ve yarı resmi de olsa ilk gazete olan Takvim-i Vakayi’nin çıkarılması da II. Mahmud dönemi ıslahatlarındandır.
II. Mahmud’un saltanatı 1826’ya kadar 17 yıl süren birinci dönem ve bu tarihte Vaka-i Hayriye ile başlayıp padişahın ölümü ile sona eren (1839) ikinci dönem3 olmak üzere iki döneme ayrılır.
II. Mahmud’un saltanatının ikinci dönemi 1826 süreciyle başlar. Bu dönemde Yeniçeri Ocağı’nın Osmanlı yönetimi karşısında bir güç unsuru olma durumundan çıkmasıyla devlet yapısında köklü değişikliklerin yapıldığı görülmektedir.
1826’ya gelindiğinde, Yeniçerilik kurumunun askerlikle olan ilgisi eski yüzyılların çok ötesindedir. Ocak, zamanla ulufe kapısı olarak görülür olmuştur.4
‘Eşkinci’ adıyla talimli bir sınıfın oluşturulmasına karar veren Sultan II. Mahmud, yeni kuvvetin Hıristiyanlar ve yabancılar tarafından değil, sadece modern askeri yöntemleri bilen Müslüman subaylar tarafından eğitileceğini özellikle belirtir.5 Bu yeni birlik bağımsız bir kuruluş görünümündeyse de, Yeniçeri Ocağı’na bağlıdır ve sürekli olarak Yeniçerilerin hedefi durumundadır.6
II. Mahmud, Yeniçerilerin ayaklanacağını biliyormuşçasına gerekli önlemleri daha önceden almıştır. Topçu, humbaracı, lağımcı ve tersane ocakları reisleri uyarılmış, aralarında Yeniçeri düşmanı olarak yorumlanan Hüseyin Paşanın da bulunduğu Boğaz Muhafızları, üç bin kadar askerle, isyan çıktığı zaman hızla müdahale edilebilsin diye, kayıklarla hazır bekletilmiştir.7
15 Haziran günü Yeniçeriler, kazanlarını Etmeydanı’na çıkartarak isyana başlamış, mahalle mahalle dolaşarak, sadrazamın, Yeniçeri Ağasının, Ağa Hüseyin Paşanın öldürüldüğünü ilan etmiş, halkı Etmeydanı’na davet etmişlerdir.8
Yeniçerilerin Ulemayı yanlarına almadan yaptıkları bu isyan hareketi, yapılan üç-beş saatlik savaşın ardından birçok Yeniçeri’nin öldürülmesi, birçoğunun da dağılıp kaçmasıyla ve nihayetinde II. Mahmud’un ocağın kaldırıldığını ilan etmesiyle sona ermiştir.
Ocağın lağvından sonra başlatılan Yeniçeri kovuşturması sonucunda 20 binden fazla Yeniçeri veya o iddiada bulunanlar İstanbul dışına sürgüne gönderilmiş,9 lağv olayından sonra saray meydanında kurulan çadırlarda devlet işlerini gören devlet adamları, iki aydan fazla bir süre sonra saray meydanını terk etmiş ve hayat normale dönmüştür.10 Başta son Yeniçeri Ağası olan Mehmet Ağa olmak üzere, ocağın kaldırılmasında büyük yararlılığı olanlar, II. Mahmud tarafından mevkice yükseltilirken, vezir Hüseyin Paşa da Serasker olmuştur.11 Sancaklara gönderilen emir ve buyruklarda, kaçan Yeniçerilerin cezalandırılması gerektiği, Yeniçerilerle ilgili her türlü namın, tabirin, giysinin yasaklandığı, herkesin kendi işiyle gücüyle uğraşmasının gerektiği, tersi harekette bulunanların da cezalandırılacağı vurgulanır. 12
Ocağın lağvından sonra on beş gün içerisinde on binden fazla asker yazılarak, Asakir-i Mansure-i Muhammediyye adıyla yeni talimli bir ordu oluşturulmuştur.13
Yeniçeri Ocağının hayatiyetine son verilirken Ocağın bağlı bulunduğu Bektaşi tekkeleri de kapatılır.
Bektaşiliğin ordu üzerindeki moral kaynağı olma ile ilgili bütün faaliyetleri, o günden itibaren Mevlevilik tarikatına geçer ve tarikatın ordudaki temsilcisi olan şeyhe ‘mareşallik’ unvanı verilir.14
Bektaşiliğin yasaklanmasıyla birlikte Bektaşi vakıf, tekke ve şeyhleri sıkı takip altına alınmıştır.
İstanbul tekkelerindeki babalar ve müritleri tutuklanarak darphane mahzenine hapsedilirler. Kıncı Baba, İstanbulağasızade Ahmet Baba ve Salih Baba idam edilir. Diğerleri Şeyhülislam Efendi tarafından iman yoklamasına çekilerek Sünnilikleri kontrol edilir. Yapılan sorgular neticesinde idam edilmeyen Bektaşilerin İslami ilimlerde derin bilgileri olmamakla beraber zındık ve mülhid olmadıkları anlaşılır, fakat hepsinin siyaseten sürgününe karar verilir.15
1826 sonrası insanların hırsları ve düşmanlıkları yüzünden Bektaşilikle ilgisiz kimseler ‘Bektaşi’ diye ihbar edilmektedir. Bu da o dönemde Bektaşi olmanın büyük bir suç unsuru olduğunu gösterir.
Bu süreçte Bektaşi olmadıkları halde isimlerinin sonunda ‘baba’ unvanı bulunan pek çok şeyh de aynı akıbete uğrayarak sürgün edilmiştir. Örneğin, Halep’teki Bayram Baba Tekkesi kapatılarak mallarına el konulmuş, daha sonra ise bu tekkenin Halveti’lere ait olduğu anlaşılınca, 1831 yılında yeniden açılarak şeyhliğine Abdulhamid Dede tayin edilmiştir.16
Bektaşilere yönelik olarak uygulanan takip siyaseti öyle bir boyuta varmıştır ki, Yeniçeri isyanı sırasında hapiste olmalarına rağmen, 15 kişi daha sonra tutuklanarak diğer Bektaşiler gibi Şeyhülislamın sorgusuna çekildikten sonra yedi tanesinin ehl-i sünnet olduklarına kanaat getirilerek serbest bırakılmasına, diğer sekiz tanesinin ise bozuk itikatları sebebiyle ayrı ayrı yerlere sürgün edilmelerine karar verildiği anlaşılmaktadır. 17
Bu hengâmede Ehl-i Beyt’e Resûl-i Huda’ya muhabbetleri görülen diğer tarikatlara mensup bir hayli meşayih ve mensuplarının da değişik yerlere nefyedildikleri iddia edilmektedir.18
Devletin her tarafında, özellikle de Rumeli’de yaygın olan Bektaşi tekkelerinin bir kısmı cami, medrese ve mekteplere tahsis edilmiş, bir kısmı da özellikle Nakşibendîlerin kontrolüne verilmiştir 19
II. Mahmud, Bektaşiler ve tekkeleri hakkında nasıl işlem yapılacağı konusunda ülkenin değişik yerlerine gönderdiği buyrukta tarikatın neden yasaklandığını belirttikten sonra, şeriatın gereği olarak bütün Bektaşi tekkelerinin yıkılmasını, tekke vakıflarının iptal edilmesini, bu arazi ve vakıfların devlete (Beytülmal) döndürülmesini aldığı iki adet fetva eşliğinde emretmektedir20
Yeniçeri Ordusu’nun lağvı, ulemanın gücünün kırılması ve yeni reform programlarının uygulamaya konulmasının ardından Mustafa Reşid Paşa (1800–1858) ve onun himayesinde yetişmiş olan Mehmet Ali Paşa (1815–1871) ile eski bir tıp öğrencisi olan Mehmed Fuad Paşa (1815–1869) gibi bürokratlar siyasi güç sahibi olmuşlardır.
II. Mahmud döneminin aksine bu dönemde her din ve mezhebe bilhassa tarikatlara hoşgörüyle bakılmaya başlanmıştır. 21
3 Kasım 1839 tarihinde devlet ile fert arasındaki münasebetleri tayin edecek kanunların çıkarılmasını vadeden Tanzimat Fermanı Sultan Abdülmecid tarafından ilan edilmiştir.
Tanzimat Fermanı ile her din ve mezhep ve özellikle tarikata da II. Mahmud döneminin tersine, hoşgörü ile bakılmıştır, hatta Abdülmecid zamanında bazı Bektaşi tekkelerinin tekrar faaliyet göstermeye başladıkları bilinmektedir.
Bu dönemde Rusya ile bir savaşa girilmesi, Islahat Fermanı’nın ilan edilmesi (1856), ilk defa dışarıdan borç alınması, Meclis-i Daniş (Encümen-i Daniş), Darulfünun, Ebe Mektebi, Ziraat Mektebi, Orman Mektebi, Telgraf Mektebi gibi okulların Maarif Nezaretine bağlanması gibi gelişmeler olmuştur.
1861’de tahta geçen Abdülaziz döneminde Bektaşiliğin yeniden eski haline dönme yoluna girdiği görülmektedir.22
Sultan Abdülaziz 1881’de Mısır, 1867 Haziranında ise Fransa ve İngiltere seyahatlerine çıkar. Avrupa’dan pek çok yeni silah alır, bugünkü İstanbul Üniversitesini Harbiye Nezareti olarak inşa ettirir. Askeri Rüşdiye, birçok askeri kışla ve tersane inşa eder, Bahriye Nezaretini kurar, aldığı firkateyn, zırhlı, kalyonlarla Türk deniz kuvvetini dünyada üçüncü sıraya çıkarır. İzmit-Sofya arasında döşettiği ağla toplam 452 km. olan demiryolu ağını 1344 km.’ye çıkartmış, yeni karayolları yaptırmış, 1874’te Galata Tü-
neli açılmış, itfaiye teşkilatını kurmuştur.
1861’de Nas Okulu faaliyete geçmiş, 1864’te Dil okulu, 1868’de Fransa’nın verdiği nota sonucu Galatasaray Lisesi eğitime başlamış, 1869’da Maarif-i Umumiye Nizamnamesi neşredilerek eğitim işinin devletin asli görevi olduğu ilân edilmiş, yeni meslekî ve teknik okullar açılmış, 1866’da Mekteb-i Tıbbıye, 1867’de Eczacılık Mektebi kapılarını açmış, Fransız sisteminden alınan darî Teşkilat kanunuyla 1864’te Eyalet sistemi terk edilerek Vilayet sistemine geçilmiş, adalet sisteminde değişikliklere gidilmiş, Mecelle Cemiyeti kurulmuş, Batılı devletlerin baskısıyla yabancılara mülk edinme hakkı verilmiş, 1873’te yayımlanan irade ile vakıf mallarının yabancılara satılması serbest bırakılmış, “emniyet sandıkları” ve “memleket sandıkları” oluşturulmuş, Bank-ı Osmanî-i Sahane kurulmuştur. Dört milyon altın sarf edilerek Çırağan Sarayı, Kasırlar ve av köşkleri yaptırılmış, borçlar 200 milyon altına ulaşmıştır.
Bu arada Eflak ve Boğdan’ın Prensliğe geçmesi (1861), Osmanlı İmparatorluğu’nun Sırbistan ve Karadağ’dan çekilmesi (1862), Islahat Fermanı (1875), Yemen isyanı (1870–73), Girit isyanı (1876), Bulgar isyanı (1876) gibi karışıklıklar devlet adamları arasındaki huzursuzluğu artırmış, 1876’da Sultan Abdülaziz hal edilmiş, 1 Haziran 1876 günü de odasında intihar süsü verilerek katledilmiştir.
Tahta geçen II. Abdülhamid’in temel politikası Osmanlı topraklarının parçalanmasını önlemektir. Bu amaçla II. Abdülhamid Balkanlar’daki milliyetçilik akımları konusuna çözüm adına Arnavutluk’ta yoğun olarak bulunan Babağan Bektaşileri ile yakınlık kurmuştur. Bunun yanı sıra II. Abdülhamid döneminde Bektaşilik ile Osmanlı Devleti arasında fazlaca olumlu gelişmeler olmaz. 23
II. Abdülhamid döneminde Almanlara Bağdat demiryolu ihale edilmiş, Mekteb-i Mülkiye, Mekteb-i Hukuk, Sanayi-i Nefise, Hendese-i Mülkiye, Darulmuallimat gibi yüksekokullar, Maliye Mektebi, Halkalı Ziraat Mektebi, Ticaret Mektebi, Orman ve Maadin, Lisan, Dilsiz ve Ama Mektepleri kurulmuş, vilayet merkezlerinde Rüştiyeler, Bayezid ve Yıldız Kütüphaneleri açılmış, arşivler, kataloglar hazırlanmış, Almanya’ya eğitim için Türk subayları gönderilmiş, Yıldız Çini fabrikası açılmış, Güney Afrika ve Japonya gibi uzak ülkelere din âlimleri gönderilerek İslamiyet’in yayılmasına gayret gösterilmiştir.
Dostları ilə paylaş: |