Benim gözümden) doğANŞEHİR ve 93(1877) muhacirleri



Yüklə 2,37 Mb.
səhifə49/55
tarix30.07.2018
ölçüsü2,37 Mb.
#63474
1   ...   45   46   47   48   49   50   51   52   ...   55

Doğu cephesinden gelen askerlerle birlikte, daha bir güç kazanan Türk ordusu, ta Ankara yakınlarına kadar gelmiş olan düşman güçleri ile amansız bir müca-deleye girişiyordu. Sakarya, İnönü ve Dumlupınar Muharebeleri düşmanın bü-yük asker ve silah gücüne rağmen kazanılıyor, düşman denize dökülerek yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli atılıyordu… Bu savaşlar sırasında Emin Çavuş’ un çocuklarına anlattıklarını ilginç olduğu için buraya aktarmak gereği duymak-tayım. “ Bu üç muharebeye biz manga olarak bizatihi katıldık. Karslı Habip Er-dem ile Haymanalı bir arkadaşımız en önde, el kaldırıp esir olmak isteyenleri bizlere bırakıp kendileri, diğer direnen düşman askerini süngülerini takıp, fırla-tıp bir kenara atıyorlardı. Bizlere adeta bir iş bırakmıyor, biz sadece esir olan askerleri kelepçeliyorduk. Bu iki kahraman ve cesur arkadaşımız, üç meydan muharebesi esnasında aynı şekilde, en önde mücadelelerini sürdürdüler ve biz-lere silah sıkma fırsatı dahi vermediler. Onlarınki olağanüstü bir güç, olağanüstü bir cesaret ve olağanüstü bir mukavemet idi. Onlara hayranlık duymamak müm-kün değildi ...

Uzun zamandır doğu ve batı cephesinde savaş verirken, eşimi, evimi, mem-leketimi çok özlüyordum. Bu bende dayanılmaz bir hal almıştı. Bir gün arka-daşlarıma “ Ben bir süreliğine firar ediyorum dedim. Arkadaşların rıza göster-memelerine, ‘ceza yer, askerliğin yanar’ şeklinde ikazlarına rağmen memleketin yolunu tutuyordum. Ora senin, bura benim derken memleketime, evime ve eşi-me kavuşmuştum. Tam gece yarısı evimizin kapısı şiddetle vurulmaya başlandı. “ Emin! Çık dışarı evde olduğunu biliyoruz. Çık dışarı ve teslim ol!” diyordu dışarıdaki ses. Bu ses bana yabancı gelmiyordu. Dışarı çıktığımda yanılmamış-tım. Bu kişi benim memleketlim Esat Doğan’dan başkası değildi. Bu yörenin asayiş komutanlığını yapıyormuş. Son bir umutla: “ Ula Esat, daha yeni geldim eve. Etme eyleme, bırak da şu gecemi huzur içinde geçireyim” dememe rağmen bana acımadı ve: “ Seni vatan haini seni. Herhes cephede harp ederken, sen firar edersin hemi? diyerek baş parmaklarıma kelepçe takıldı. ( O devirde kelepçe bileklere değil iki baş parmağa takılıyordu.) Ve tekrardan savaş meydanına sevk edildim” diyordu …

Büyük Türk Ulusu; bütün yokluklara rağmen, İstiklal Savaşını, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde, kahraman Türk komutan ve askerlerinin, Türk halkının seceati sayesinde ve de Yüce Allah’ın inayetiyle kazanmış, içinde hu-zurla yaşadığımız, semasında bayrağımızın özgürce dalgalandığı, minarelerin-den ezan seslerini dinlediğimiz ve camilerinde namazlarımızı huşu ile eda etti-ğimiz bu güzel yurdu bizlere armağan ediyordu. Her Türk vatandaşı olarak, tüm yapılanları minnetle karşılamalı ve tüm olumsuzluklara milletçe karşı durma-lıyız …

Harbin zaferle sonuçlanması üzerine, Emin, terhis olarak evine dönmüş, bun- dan sonraki yaşantısını eşi Ayşe ve ondan olma çocukları Hasan, Selahattin, Nurettin ve Celal ile birlikte geçirmeye başlamıştı. Bu arada batı cephesinde yapılan muharebelerde çok cesur ve kahramanca mücadele verdiği ve kendisine hayranlık duyduğu Karslı Habip Erdem ile Doğanşehirde bir araya gelişleri ise tam bir tiyatro sahnesini andırır şekilde idi. Çok daha önceden Doğanşehir’e gelip yerleşen akrabalarını ziyarete gelen Habip Erdem, ilk öncelikle, askerde düşmana karşı birlikte mücadele verdiği Emin Kabakaş’ı sormak olmuştur. Evlerinin yanındaki çeşmede abdest almakta olan Emin Çavuş’u işaret etmeleri üzerine yanına yaklaşıp baş ucunda dinelmeye başlayan Habip Erdem’e ters ters bakıp sertçe bir tavır takınan Emin Çavuş, dikkatlice bakınca onun yıllarca önce askerde kader birliği ettiği ve kendisine, gösterdiği yararlılıktan ötürü hayranlık duyduğu Habip Erdem olduğunu anlamış, bir an donup kalıvermişti. Bundan sonrasını benim çok değerli arkadaşım oğlu Nuretttin Kabakaş’dan dinleyelim. “ Büyük bir bağrışma ile evlerimizden dışarı fırladık. Gördüklerimiz karşısında şaşkına döndük, ne yapacağımızı bilemedik. Babam ve bir yabancı adam birbir-lerine sıkı sıkıya sarılmışlar, sevinçten naralar atıp ağlaşıyorlardı. Bizler önce çıkarılan gürültülü seslerden dövüştüklerini sandık ve gardımızı aldık. Ancak bu duygusal olay, hiç de dövüşe benzemiyordu. Dakikalarca birbirlerine sarılıp gü-rültüce ağlaşmaları, sevinç çığlıkları atmaları, başta bizlere olmak üzere, sesleri duyarak oraya koşan insanlara çok duygulu anlar yaşatıyordu” …

I)HASAN KABAKAŞ( 1932-2011)- Kendini bilen, konuşma ve tavırlarıyle insanlarda olumlu bir imaj bırakan bir büyüğümüzdü. Biraz eli sıkı olmasına rağmen, bu özelliğini kapatma becerisine sahipti. İnsanlarla iletişimi genelde iyi olmasına rağmen, bazılarınca nedendir güvenilmez bulunurdu. Akçadağ Öğret- men okulu mezunu olup, birçok okullarda öğretmenlik ve idarecilik yapmış ve bir süre de Doğanşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, emekli olduktan sonra da Doğru Yol Partisi İlçe Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. Sevdiğim ve say- dığım ve değer verdiğim bir ağabeyimizdir.

Sürgü Kasabası’ından Hatice ile olan beraberliğinden; Erkan- Gökhan- Asuman- Bahadır ve Leman dünyaya gelmişlerdir.

1)ERKAN KABAKAŞ- Halen İlçe Malmüdürlüğünde görev yapmaktadır. İn- sanlarla iletişimi çok iyi, büyüklerine karşı saygılı, çocukları ve ailesine karşı ilgilidir. Sorumluluklarının bilincinde olan ve benim sevip değer verdiğim biri- dir. Yaptığı ilk evlilik kısa sürmüş ve ayrılıkla sonuçlanmıştır. İkinci evliliğini Özlem ile yapmış ve beraberlikten; Hasan ve Bilgehan adlarında iki sevimli ço-cuk dünyaya gelmiştir.

2)GÖKHAN KABAKAŞ- Kendisini yakından tanıyamadım. Ancak olumsuz bir yanına şahit olmadım ve de duymadım. Aksine çalışkan ve prensip sahibi biri olduğunu sanıyorum. Müjgan ile olan beraberliğinden ; Beste ve Gökçe-Göktuğ (ikizler) dünyaya gelmişlerdir.

3)ASUMAN- Kendisini pek yakınen tanımıyorum. Ancak iyi biri olduğundam kuşkum yoktur. Bir ara zannederim öğrencim idi. Gayet saygılı ve biraz sıkıl-gandı sanırım. Şinasi ile olan beraberliğinden; Mahmut ve Miray dünyaya gel-mişlerdir.

4)BAHADIR KABAKAŞ- Benim en sevdiğim ve değer verdiğim öğrencile- rimdendi. Okuldaki sosyal etkinliklerimizde kendisinden en çok yararlandığımız bir öğrenci idi. Okul gecelerimize güzel sesi ve okuduğu güzel şarkılarla renk katardı. Bu özelliklerini hala devam ettirdiğini sanmaktayım. Meltem ile olan beraberliğinden bir oğlu vardır.

5)LEMAN – Aynen kardeşi Bahadır gibi, benim değer verdiğim, okulumuz sosyal etkinliklerimizde kendisinden yararlandığımız iyi öğrencilerimizdendi. Özellikle şiir okuma yarışmalarında gösterdiği performans takdire şayandır. Bir şiir, ancak onu ağzıyla bu denli güzel yorumlanabilirdi. Doktor Hüseyin ile olan beraberliğinden; Eyüp Berk ve Eylül olmuştur.

II ) SELAHATTİN KABAKAŞ – İnsanlarla iyi geçinmeye çalışan ve dışarıya fazla açılmayan, ailesi ve çocukları ile uyum içersinde yaşadığını sandığım bir ağabeyimizdir. Bir süre Almayada yaşayan ve sonra kesin dönüş yapıp, Sıtma Pınarındaki kendi arazileri ile uğraşan Selahattin Kabakaş’ın son zamanlardaki durgun hali insanların gözünden kaçmamaktadır. İlk evliliğini Balkış ailesinden Nuriye ile yaptı ve bu beraberlikten; Turan- Nuran- Orhan- Burhan- Aziz dün-yaya gelmişlerdir. Çocuklar genellikle Almanyada yaşam sürdükleri için ken-dilerini pek tanımamaktayım.

1)Turan Kabakaş + Solmaz = Ercan- Nurcan- Özcan. 2)Nuran + Mahmut = Nalan – Nazan. 3)Orhan Kabakaş- Öğretmen olarak görevini sürdürmektedir. İlk evliliğini Solmaz ile yaptı. Bu beraberlikten, Oğuzhan ve Cafer oldu. İkinci evliliğini Ünver ailesinden Burhaneddin ve Ayşe’den olma Mesleha ile yaptı. Bu evlilikten de; Kübra, Büşra, Eyüp dünyaya gelmiştir. 4)Burhan Kabakaş + Hatice = Neslihan- Aslıhan ve Tolgahan. 5)Aziz Kabakaş + Bir Alman ile evli olup iki tane çocuğu bulunmaktadır.

Selahattin Kabakaş, eşi Nuriye’nin ölümü üzerine, Serpil ile ikinci bir evlilik yaptı. Çocuk yok.

III) NURETTİN KABAKAŞ- En çok sevdiğim ve değer verdiğim arkadaşla-rımdan biridir. Çocukluğumuz, öğrencilik ve gençlik yıllarımız birlikte geçmiş-tir. Kendisi son derece dürüst ve güvenilir bir dosttur. Doğruluktan ve dürüst-lükten hiçbir zaman taviz vermemiştir. Rol yapma mahareti, futbol oynama ka-biliyeti olan, kendisi ile birlikte olmaktan çok zevk aldığımız ve kendisini çok sevdiğimiz bir arkadaşımızdır. İlçede yapılan sosyal ve sportif faaliyetlerin de-ğişmez elemanlarındandı. Şimdilerde Malatya’ya yerleşmiş olup resim çalışma-ları ile meşgul olmakta ve değerli, güzel eserler sunmaktadır. Oğhan ailesinden, Seyfidar ve Melehat’tan olma Nevin ile olan beraberliğinden; 1)Fatih Kabakaş (Doktor) + Mine = Yiğit – Mert. 2)Ayşe + Enver Mutlu = Asım- Kevser Zeynep

IV ) CELALETTİN KABAKAŞ- Çocukluğu umursamazca geçti. Okumadı ve dolayısıyla herhangi bir kurumda görev alamadı. Büyüdüğünde, evlenip çoluk çocuk sahibi olduğunda, haliyle sıkıntı yaşadığını ve yaşamakta olduğunu san- maktayım. Bütün bunlara rağmen, bedenen çalışmak sureti ile, kimselere muhtaç olmadan, ailesi ve çocukları ile yaşantısını sürdürebilmektedir. Polatlı Mahfiret ile olan evliliğinden; İlhan- Emin ve Güloş dünyaya gelmişlerdir. İlhan; kültürlü, kafası çalışan ve üretken biridir. Emin; daha ziyade beden gücü ile yaşamını idame ettirmektedir. Güloş’u tanımıyorum.

--- S U N A – Abdüaziz ve Ayşe’den olma ve Emin Kabakaş’ın kız kardeşidir. Reşadiye köyünden ayrılmamış ve bu köyden biri ile evlenmiştir. Bu evlilikten; Fatma ve Sultan dünyaya gelmiştir.

1)FATMA – Reşadiye köyünden Bayram Dündar ile evlilik yaptı. Çocuk olma- dan vefat etti. 2)SULTAN- Kız kardeşinin ölümü üzerine, eşi Bayram Dündarla evlilik yaptı. Bu evlilikten; Abuzer- Ayşe ve Fatma dünyaya gelmişlerdir.

Abuzer’in Zöhre ile evliliğinden; Memet- İlhami- Bayram- Serpil- Ayşe- Sultan ve ismi bilinmeyen iki çocuk daha dünyaya gelmiştir.

Ayşe- İlk evliliğinden çocuk olmamıştır. İkinci evliliğini Şeyho ile yapmış ve bu evlilikten; Hava, Ferdane ve Pınar dünyaya gelmiştir.

Fatma- Gaziantepli bir polis ile evlenmiş, bu evlilikten; Pınar ve Murat dünyaya gelmiştir.

-------- & -------

- Y U R D A K U L A İ L E S İ –

Bu aile, Osman ve Fatma’dan türemedir. Bu beraberlikten; Laz Yusuf ve Laz Derviş dünyaya gelmişlerdir. Artvin(Livane) nin mrk. Aşağı Hot(Aşağı ma-den) köyünden gelmedirler. Laz Yusuf, eşi ve kardeşi Laz Derviş ile birlikte, Rus mezaliminden kurtulmak adına, bulundukları köylerini terkederek, yollara düşmüşler ve sonunda Viranşehirde kalıcı olarak yerleşmeye karar vermişlerdir. Memlekette “ Çalholar” diye anılan bu aile, Viranşehir’e geldikten sonra, soya-dı kanunu ile birlikte “Kırık” soyadını almış, bu soyadı beğenmeyerek, sonradan “Yurdakul” olarak değiştirmiştir.

L A Z Y U S U F (1863-…)- Hatice ile olan beraberliğinden; Havva ve Kör Ömer oldu. I) H A V V A (1893-…)- Bilgili ailesinden Memet ile evlendi. Bu beraberlikten, Mustafa- Mahmut- Osman ve Nazife dünyaya geldi. (Geniş bilgi “ Bilgili ” ailesindedir.) II) K Ö R Ö M E R (1895-1937)- Görme yetisi az olduğu için, Kör Ömer diye anılmıştır. 1915 Ermeni tehcirinin yaşandığı süreçte, babası ve 7 kardeşi Ermeniler tarafından öldürülen, kardeşi 7 yaşında ve kendisi 9 yaşında kurtulmayı başaran, 7 yaşındaki kardeşi orada kalmayı yeğlerken, ken-disi memleketleri Ardanuç’un Sakra köyünü terkederek göç eden kafilelere katı-lıp Elbistan’a gelen Seher ile yolları kesişmiştir… Bilahare Elbistan’a uğrayan Ömer, henüz 13 yaşındaki Seher’i görüp beğenmiş, onu alıp Viranşehir’e geti-rerek onunla evlenmiş ve iki çocuk sahibi olmuştur. Bu çocuklar Bilal ve Yu-suf’tur. Kör Ömer, gözleri iyi görmemesine rağmen devamlı uzak yakın deme-den gezip tozan ve ticaretle de uğraşan gözü açık ve kurnaz birisidir. Öyleki, gözleri iyi görmemesine rağmen, bu özelliğini gizleyebilmiştir. Hatta kendisine Elbistandan eş olarak alıp, Viranşehir’e getirmiş olduğu Seher bile evlendikten bir hafta sonra, onun iyi görmediğini anlayabilmiştir.

Aslen Ardanuçlu olup, bahsedildiği şekilde Ermeni mezaliminden kurtulmayı başaran ve Kör Ömerle evlenmek durumunda kalan Seher; Viranşehirde “Laz nene” olarak anılmıştır. Yakın komşularımız olduğundan ve benim ninem ile iyi dost olduklarından kendisini gayet iyi tanımaktayım. Kısa, minyon tipli, sem- patik, güler yüzlü ve iyi niyetli bir kadın idi. Kendisi ile birlikte Ermeni kat- liamından kurtulan 7 yaşındaki kardeşi, kendisi ile gelmemiş ve orada kalmıştır.

BİLAL YURDAKUL(1923-1991)- Tam bir toplum insanı. Hayatı ve insanları seven, eğlenmek ve gülmekten zevk alan, ailesine ve çocuklarına karşı sevecen ve yakın duran, hiç bir şeyi sorun etmeyen ender kişilerdendir. Tüm insanlara karşı sempatik ve güler yüzlüdür. Önceleri fotoğrafçılık yapar, eski körüklü ve ayaklı makinelerle insanların fotoğraflarını çekerdi. Bilahare ilçe belediyesinde muhasiplik yaptı. İnsanlar arasında ayırım yapmadan, hem büyükler, hem kü-çükler ve de her kesimden insanlarla dialog ve ahbaplık kurabilirdi. Tek eksik yanı, dini konularda ve uygulamalarda çok yavandı. Yemek, içmek ve eğlenmek hususlarında ise daima ön planda idi.

Dedesinin Artvin Aşağı Hot’lu olduğu Bilal, aynı köyün yukarı bölümünden (Yukarı Hot) olan Kaya ve Şefika’dan olma Behiye(1924-1995) ile evlilik yap- mıştır. Kel Melüt’ün eşi Kumaş nene, Behiye’nin öz halasıdır. Ayrıca Kumaş, Şefika ve Seleha ( Erdoğan Kutlu’nun annesi) kardeştirler. Bunların 4 kız kar-deşi daha olup, onlar memlekette ( Yukarı Hod - Maden) de kalmışlardır. Bu kızların babaları Tevfik adında biridir. Bilal Yurdakul’un eşi Behiye’nin, Kaya ve Şefika’dan olma Cemile adında bir kız kardeşi daha vardır. Cemile, Mustafa Özel( Topuksuz Necmi Özel’in amcası)ile evli olup çocukları bulunmamaktadır. Bir çocukları olmuşsa da vefat etmiştir. Yeğeni Necmi Özel onun hakkında şunları aktarmıştır. “ Amcam lokantacılık yapar ve çok alkol kullanırdı. Eşi Ce-mile’ye zamanında çok eziyet çektirdi. Cemile yenge çok güzel çok iyi bir ka-dındı. Bilal ve Behiye beraberliğinden;

1)ÖMER NECMİ YURDAKUL(1949-…)- Benim mahalle arkadaşım. İyi niyet-li ve hoşgörülü. İlkokullarda öğretmen olarak çalıştıktan sonra, bir süre Fransada görev yaptı. Sonunda ilçeye döndü. Fransada iken aldığı alkol alışkanlığını burada da sürdürdü.Ve buna bağlı olarak hastalanıp, vakitsiz aramızdan ayrıldı. Kendisi ve diğer erkek kardeşleri, isimle-rinin sonuna “Go” getirilerek anıldılar. Dolayısiyle kendisi de Ömergo olarak anıldı.

Polatlı Seher ile olan beraberliğinden; Bülent Baki- Betül Özlem ve Fuat Ruhi olmuştur. 1-Bülent Baki Yurdakul (Klimacı) + Nurgün(İzmirli) = Deniz Gökçe.

2-Betül Özlem(Maliyeci) + İbrahim(Akhisarlı)= Arda Tolga. (evlilik ayrılma ile son buldu) 3-Fuat Ruhi (Medikalcı) + Gülnur = Çocuk yok.

2)NURETTİN YURDAKUL (1951-…)- Bu aileden en çok ve en sık temas kur- duğum kişidir. Aslında onun temas halinde olmadığı hemen hemen hiç kimse yoktur. Her türden ve her mevkiden insanlarla hiç çekinmeden rahatlıkla iletişim kurabilmektedir. Bu insanlar ister kaymakam, ister vali, ister milletvekili, ister bakan olsun ve de isterse bulunduğu yerin delisi olsun hiç fark etmez… Bir gün bir Alman genç geldi ilçeye. Hemen ona sahip çıktı. Günlerce onunla meşgul oldu. Hatta onu sünnet olmaya bile ikna etti. Ve kirveceliğini de yapmak sure- tiyle onu sünnet ettirdi. “Çok gezen mi çok bilir, çok okuyan mı?” diye halk arasında dolaşan bir söz vardır. Ben Nurettin’i tanıdıktan sonra, rahatlıkla derim ki çok gezen daha çok bilir. Hiç usanmadan ve de yorulmadan, bulunduğu her alanda adım atmadık yer bırakmaz. Bir bakarsın, bir yerin alt başında, bir ba-karsın en kısa sürede üst başındadır. Her konuda az ya da çok bilgi sahibidir. Bu bilgilerini toplum insanına rahatlıkla satar ve herkes de onu, isteyerek ya da iste-meyerek dinlemek zorunda kalır. O kadar ısrarla ve iştahla konuşur ki, karşı-sındaki kişi ne kadar konuşkan olursa olsun, pes demek zorunda kalır. Bu hu-susla ilgili olarak “ Vahit Doğan’ı bile susturmuş adam” ünvanını elinde bulun-durmaktadır. Sadece bulunduğu alanla sınırlı değildir, gezip dolaşmak. Onu ülkenin her tarafında görmek mümkündür. Şöyleki, kendisi, Ziraat Bankası per-sonelidir. Bir bakarsın ülkenin bir ucunda banka koruma görevlisi, bir bakarsın ülkenin başka bir yerinde banka veznedarı ve bir bakarsın ülkenin başka bir yerinde banka müdürüdür. Ülkede en çok yer değiştiren ve görev değişikliği yapan memur olma özelliğini hiç kimseye kaptırmayan insan olarak tarihe geç-miştir. “ Çok laf yalansız, çok para haramsız olmaz” sözünden hareketle, usan-madan, çekinmeden çok fazla yerli yersiz konuştuğundan, yalanı da azımsan-mayacak kadardır.

Bu özelliklerinin yanında, dost bir insandır. Bonkördür, fedakardır.Yardım severdir. Sevimli ve sempatiktir. Diğer kardeşlerinde olduğu gibi, isminin sonu- na “go” getirilmek suretiyle Nurettingo diye çağrılır. 1999 Büyük Marmara dep-remini, Adapazarı’nda ailecek yaşadı. Kendileri zor kurtulmuş, ancak sevgili kızları Müberrayı kaybetmişlerdir. Polatlı sıhıye memuru Cumali Aydoğan’ın kızı Sevgi ile olan beraberliğinden; 1)Fatih (Av.) + Özlem(Çankırılı) = Tuna-hun- Atilla Yağız. 2)Müberra -1999 Büyük Marmara depreminde Adapa-zarında enkaz altında kalarak vefat etti. 3)Murat + Henüz bekardır.

3) HASAN YURDAKUL(1952-…)- Komşumuz ve talebem olması nedeni ile kendisini yakınen tanımaktayım. Öğrencilik ve gençlik yıllarında, kendini gös- terme ve kanıtlama adına, bazı görtermelik tavır ve davranış içerisinde olmakla birlikte, zamanla bu özelliklerinden vazgeçerek, daha olgun bir karaktere bü- rünmüştür. Öğrenciliğinde özellikle sosyal faaliyetler içerisinde bulunmuş ve başarı göstermiştir. Yaptığı her işi isteyerek ve zevkle yaptığı için başarılı ol-muştur. Arkadaşlık ve ailevi ilişkileri çok iyidir. Sağlığını ihmal ettiğinden, genç sayılacak bir yaşta vefat etmiştir. Diğer kardeşleri gibi isminin sonuna go geti-rilerek Hasango diye anılmıştır. Zonguldaklı Hacer ile olan beraberliğinden;

1)Onur (Kimyager) + Şebnem(Bergamalı) = Henüz çocuk yok. 2)Uğur - Henüz bekardır.

4) LEYLA – Salih Gürbüz ile olan beraberliğinden; 1)Erkut Gürbüz + Gamze = Eflal. 2)Feyza +……….Ölmeztoprak = Çınar Leyla’yı yakinen tanıyamadım. Ama düzenli, tertipli biri olduğu kuşkusuzdur.

5)YASEMİN – Terbiyeli, sevimli, cana yakın biri olarak tanıdım. Hem kom-şumuz ve hem de iyi öğrencilerimden biri idi. Öğretmen Abuzer Küpeli ile olan beraberliğinden; 1- Kenan + Bekar. 2- Sinan Küpeli(Öğret.) + Nimet(Bankacı) = Henüz çocuk yok. 3-Canan (Öğret.) + Selami(Elk.Müh.) =Henüz çocuk yok. 4-Seher- Bekar.

--- L A Z D E R V İ Ş- Osman ve Fatma’dan olma diğer evlattır. İlk evliliğini Tutuş ile yapmış, bu evlilikten, Hozan Halil(1893-1919), ikinci evliliğini Binnaz ile yapmış, bu evlilikten de Laz İbrahim(İbo)1898-1940 dünyaya gelmiştir. (Ge-niş bilgi “ Esen “ ailesindedir.)

…..&…..

- E S E N A İ L E S İ –



Bu aile, Osman ve Fatma’dan olma, Laz Derviş ile Tutuş ve Binnazdan türemedir. Laz Derviş’in Tutuş ile beraberliğinden Hozan Halil, Binnaz ile olan beraberliğinden de Laz İbrahim(İbo) dünyaya gelmişlerdir.

HOZAN H A L İ L (1893-1919)- Şefika ile olan beraberliğinden, Abdülhamit olmuştur. ABDÜLHAMİT ESEN(1923-2000)- Hiç evlenmemiştir. Önceleri Haydar Hoca Yıldırım’ların hizmekarlığını yapmış ve Haydar Hoca’ya borç- lanmıştır. Rivayet edildiğine göre, Hoca, Abdülhamit’i direğe iple bağlamış “Ya borcunu ödersin, ya da bu direğe bağlı olarak kalırsın” demesi üzerine “ Beni çöz. Söz veriyorum borcumu ödeyeceğim.” diye söz vermiş ve akraba-larından temin ettiği para ile borcunu ödemiştir. Bu durum üzerine, ilçeyi terk eden Abdülhamit, bir süre Adanada ve bir süre de İstanbulda kalmış, at yarış-larında atlara seyislik, cokeylere antrönörlük yapmıştır. Uzun bir zaman sonra ilçeye geri dönen Abdülhamit, akrabalarından kendisi için mal talep etmiş, aldığı cüzi bir para ile bir süre yaşamını sürdürse de, para bitince muhtaç duruma düş-müş, Malatya Huzur evinde bir süre daha yaşarsa da 2000 yılında vefat etmiştir.

II)L A Z İ B R A H İ M (1898-1940)- Laz İbo diye anılmıştır. Cesur ve yiğit biridir. Korkusuz ve gözünü budaktan sakınmaz, etrafındaki insanları korur ve savunurdu. Yüksek bir selvi ağacına tırmanır, selvinin tüm yan dallarını nacak ile budar, en tepeye çıkınca da aşağıda bulunanlara “Vurun köküne baltayı” dermiş. Kökten tamamen kesilen selvi ve ona sıkıca yapışan İbrahim, aşağı doğ-ru yavaş yavaş süzülmeye başlar, en uç kısım yere 2-3 metre kala, selviyi bıra-kır ve yere atlar, böylece yere sert bir şekilde çakılmadan ve hiçbir sıkıntı ya-şamadan inmiş olurmuş. Bu işe ondan başka hiç kimse cesaret edemezmiş. Bir defasında da, Topraktepeli bir gencin hizmetkarlık yaptığı evin, kızı ya da kadı-nını kaçırdığı duyumunu almış, birkaç arkadaşı ile birlikte bunların peşlerine düşmüş ve Topraktepe’ye varmazdan kaçakları yakalamışlardır. Hizmetkarı öl-düresiye dövüp, elinden kızı ya da kadını alarak evine teslim etmişlerdir.

Laz İbo, ilk evliliğini Erdoğan ailesinden, Şükrü Usta ve Senem’den olma Naze- ni(1901-…)ile yapar. Bu beraberlikten Saadet( Yaşar Okçu’nun eşi) dünyaya gelir. Nazeni’nin daha önceleri Kığı’lı Yusuf ile ilk evliliğinden de Fadime ( Atilla Şahin’in annesi) olmuştur. Laz İbo ikinci evliliğini Emine ile yapar. Bu beraberlikten de Rabia ve Mustafa dünyaya gelir. Emine’nin ilk evliliğinden de Mustafa adında bir oğlu vardır.

1-SAADET (1930-…)- Sevgi-saygı ve hayranlık duyduğum, elleri öpülesi bir insan. Yine çok sevgi ve saygı duyduğum ilkokul öğretmenim Yaşar Okçu ile olan beraberliğinden; Necdet-Yusuf- Ümit ve Mustafa dünyaya gelmişlerdir. (Geniş bilgi “Okçu” ailesindedir.)

2-RABİA(1935-…)- Mahmut Toraman ile olan beraberliğinden; Yaşar- İbra- him- Nermin ve Zülküf dünyaya gelmişlerdir. Rabia, terbiyeli, akıllı ve hamarat biri idi. (Geniş bilgi “Toraman” ailesindedir.) Rabia’nın annesi Emine, eşi Mah- mut’un babası Kerim Toraman’ın ikinci eşidir. Kendileri aynı zamanda anne ve babaları ayrı kardeştirler.

3-MUSTAFA ESEN (1937-2010)- Sessiz, kendi halinde, kimseye zararı olma- yan dürüst biri idi. Babası gibi delişmen değil, aksine sakin ve yumuşak bir insandı. Tuluk Abdullah’ın kızı, Zekiye ile olan beraberliğinden; Medeha- Mes-leha ve Saadet dünyaya gelmişlerdir.

Nazeni’nin Kığı’lı Yusuf ile olan beraberliğinden olan FADİME, İshak Şahin ile evlilik yapmış ve bu evlilikten; Necla- Şehnaz- Atilla- Şendil- Şemunur- Cengiz ve Songül olmuştur. Kendisi, benim ve ilçe insanlarını sayıp sevdiği, konuşkan ve sempatik biridir. Laz İbo’nun ikinci eşi Emine’nin ilk evliliğini yaptığı Bal-kar’lı Memet’ten Mustafa isminde bir oğlu daha vardır. Laz İbo’nun ölümü üze-rine, eşi Emine; yine eşini kaybetmiş olan Kerim Toraman ile bir evlilik daha yapmış ve bu evlilikten de; Fahriye ve Serdar dünyaya gelmiştir.(Geniş bilgi Toraman ailesinde)

-------- & --------

ARTVİN-Şavşat / TEPEKÖY’ DEN GELENLER

- YILMAZ - II - AİLESİ -

Bu aile, çok daha sonradan, 1948 yılında, önceden gelmiş olan yakınlarının talepleri ve ısrarları üzerine, bütün taşınmaz mallarını satarak, gelip Doğanşe-hir’e kalıcı olarak yerleşmiştir. Peki bu aileyi Doğanşehir’e davet eden yakın- ları kimlerdir? Aynı köy sakinleri oldukları için onlardan da kısaca bahsetmek yerinde olacaktır. İlk evvela onlardan başlayalım o halde. Çok daha önceleri, Osmanlı toprakları olan Karadeniz’in şirin sahil şehri ve önemli limanı Batum’ da yaşam sürerken, Rusların devamlı taciz ve saldırıları karşında, artık buralarda yaşanamayacağını anlayan Yusuf ve eşi Basim ve Mine önceleri Yılmaz ailesi- nin de yaşadığı Şavşat’ın Tepe köy’üne yerleşmişlerdir. Bir süre burada kalan aile, bu köyde yaşayan ailelerle kaynaşmış, akrabalık ve dostluklar oluşmuştur. Fakat burada da rahat edemememişler, deniz yolu ile Yalova’ya gitmiş ve oraya yerleşmişlerdir. Viranşehir’e gelip yerleşmiş olan muhacir akrabalarının, kendi- lerinin Yalovada olduklarını öğrenince “ Siz de buraya gelin, burası tamamen bizim yöre insanlarının toplandığı çok güzel bir yer. Buraya gelirseniz rahat edersiniz” şeklindeki ısrarlı davet ve istekleri üzerine tası tarağı toplayıp yollara düşmüşlerdir. Bilindiği üzere mesafe oldukça uzundur.Yolculuk çok zorlu ve yıpratıcı olmuştur. Nihayetinde Viranşehir’e ulaşan aile, gördükleri manzara karşısında dona kalmışlardır. Öve öve bitirilemeyen Viranşehir, adı üzerinde vi-rane bir yerdir. O güzelim Yalova’yı bırakıp ve o kadar uzun yolu, binbir zor- lukla tepip, böyle bir yer için mi gelinmiştir?... Mümkün olsa, hemen tekrardan Yalovaya döneceklerdir ama, yorgunluktan bitap düşmüşlerdir ve o kadar uzun bir yolculuğu göze alamamaktadırlar. Geldiklerine bin pişmandırlar ama, şim- dilik yapılacak fazla bir şey de yokturdur. Yusuf’un ilk eşi Mine ve sonraki eşi Basim’den çocukları vardır. Bu çocukların bir çoğu gelinlik çağa gelmiş güzel kızlardır. Mesela Ümmiye’ye, Sadık Ağa’nın küçük oğlu Esat Doğan, Zahide’ ye, Özbey ailesinden Hasan Özbey, Gülperi’ye; Durak ailesinden Vehbi Durak, Rukiye’ye Yağcı ailesinden Süleyman Yağcı talip olmuş ve evlilikler gerçekleş- miştir. Yusuf’un Basim ve Mine’den olma diğer çocukları, Viranşehir’de kalma- yıp tekrardan Yalova’ya dönme kararı almışlardır. Dönenlere Süleyman Yağcı ve eşi Rukiye de katılmıştır. Yorucu bir yolculuktan sonra Konya’nın Çumra ilçesine kadar gelen aile bireyleri, bundan sonraki yolu göze alamadıklarından, Çumra’ya kalıcı olarak yerleşmeye karar vemişlerdir. Sonuç olarak; Ümmiye, Zahide ve Gülperi (kendisinin bu aileye mensup olduğundan pek emin değilim.) evlilik yaptıkları için Viranşehirde kalırken, Rukiye, Zekiye ve Ali Rıza, Çumra’ ya yerleşmişlerdir.


Yüklə 2,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   45   46   47   48   49   50   51   52   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin