-KAMİL KURU(1920-…)- Ağırlığı olan, kendisine güvenli ve saygın bir insan- dı. Toplumda etkin bir yeri vardı. İlçede pek kalmadı, Mesin’e yerleşti. Ve orada da vefat etti. Molla Şamil’in oğlu Hacı Memet ile Süleyman ve Pamuk Şahin’ den olma Münevver ile olan evliliğinden; 1)Sevim, Nebi Şahin ile- 2)Sakine, Mustafa Yıldırım ile- 3)Süheyla,Yaşar Varol ile- 4)Hatice, Cevdet Doğan ile – 5)Nadire, Abuzer Tokgöz ile- 6)Nihayet, Yalçın Şahin ile- 7)Hidayet, Ahmet Güngör ile- 8)Emine, Bekir Özgün ile – 9)Yusuf Kuru, Gülümser ile evlidir. (Geniş bilgi Şahin-Yıldırım-Tokgöz-Doğan ailelerinde)
… & …
- G Ü R A İ L E S İ -
Bu aile, İsmail ile Nuriye ve Fatma’dan türemedir. İsmail, muhacir olarak kardeşleri Mehmet ve Hasan ile birlikte gelmiştir. Kardeşleri Mehmet ve Hasan hakkında bilgi bulunmamaktadır. Muhtemelen memlekete geri dönenlerdendir-ler. Aile “Hırikler” olarak anılmıştır.
-İSMAİL- İlk evliliğini Nuriye ile yaptı. Bu beraberlikten; Ahmet ve Hatice dünyaya geldi. AHMET (1874-…)- Meryem ile evliliğinden, Ayişe(1908-…)oldu. Genç yaşta öldü. HATİCE- İlk evliliğini, Kuru ailesinden Hacı Yusuf ile yapmış, bu evlilikten Kamil Kuru dünyaya gelmiştir.( Geniş bilgi “Kuru “ ailesinde.)- Hatice’nin ikinci evliliği Varol ailesinden Eşref iledir. Bu evlilikten de Hüseyin Varol olmuştur. (Geniş bilgi “Varol” ailesinde.) İsmail, ikinci evlili-ğini Fatma ile yapmış, bu beraberlikten de Süleyman dünyaya gelmiştir.
SÜLEYMAN (1895-1936)- İlk evliliğini Tutuş ile yapmış, bu berabaerlikten; Fatma(…/1909) olmuş, genç yaşta bekar olarak ölmüştür. Süleyman’ın ikinci evliliği Ayşe Fatma(1901-…) iledir. Bu evlilikten de; Mustafa- Lütfi- Ahmet-Memet ve Fadime dünyaya gelmişlerdir.
MUSTAFA GÜR (1927-2003)- Adam gibi adam. Berberlik mesleğinin duayeni. Rahmetli babamın en samimi ve en sağlam dostu. Bizlerin de çok çok saygı ve sevgi duyduğu değerli bir insan. Berberlik mesleğini bir süre Doğanşehirde sür-dürdü. Bilahare Adana’ya göç etti ve mesleğini orada icra etti. Babamdan bir sene sonra da onu kaybettik. 1945 yılında, Haydar Hoca Yıldırım’ın büyük kızı Makbule( 1926-…)ile olan beraberliğinden;
NECLA (1946-1948)- Çocuk yaşta vefat etmiştir.
DİLAVER GÜR (1949-…)- Akıllı, kültürlü, hareketli, kendine güvenli ve sos-yal yönü güçlü değerli bir evladımızdır. Okudu mühendis oldu. Devletin üst kademelerinde görevler aldı. Üniversite tahsili esnasında, tiyatroya merak sardı. “ Ha Babam Sınıfı “ gibi film ve tiyatro dizilerinin büyük bir bölümünde değerli sanatçılarla birlikte rol aldı. Sosyal faaliyetlerin daima içinde bulundu. Hala bu tür çalışmalarına, yeri ve zamanı geldiğinde katkıda bulunmaktadır. İshak ve Naciye ( halam) Özcan’dan olma Leyla ile olan beraberliğinden; 1)Duygu + Gökhan = Zeynep 2)İlker + …………….Gerek Duygu ve gerekse İlker biz- lerin ve tüm aile çevresinin sevdiği ve değer verdiği çocuklardır.
MUZAFFER GÜR(1952-…)- Dürüst, temiz ve güvenilir biridir. Başarılı bir banka yöneticiği yaptı ve oradan da emekli oldu. Gönül ile olan beraberliğinden; Gökberk ve Sarper olmuştur.
MEHMET TAHİR(1954-1956)- Çocuk yaşlarında vefat etmiştir.
SEMA (Em.Muhasebeci)- Tanıdığım kadarı ile tatlı, cana yakın, hoş sohbet biri- dir. Rahmetli babam; hem onu ve hem de kardeşi Ayşe’yi belki de bizlerden da-ha çok severdi. Onlar da babama gereğinden fazla saygı ve sevgi gösterirlerdi. Alpaslan Türen ile olan beraberliğinden; Beyza ve Muazzez isimlerinde henüz öğrenci olan iki kız çocukları bulunmaktadır.
MEHMET TAHİR(1962-…)-Yakından tanıma imkanım olmadı. Ancak çok iyi biri olduğundan kuşkum yoktur. Sevimli, sempatik ve bizlere karşı saygılı biri olarak hafızamda yer almıştır. Funda ile olan beraberliğinden; Mustafa (Üni. Mez.) ve Bensu(öğrenci) olmuşlardır.
AYŞE(1967-…)-Ablası gibi cana yakın, saygılı ve akıllıdır. Sami Akgöz ile yapmış olduğu beraberlikten henüz çocuk bulunmamaktadır.
-FATMA(Fadime-1925-…)- Kapı komşumuz idi. İyi, saygı ve sevgi duyduğu- muz biridir. Ömer Bilgili ile evliliğinden; Mustafa- Hikmet- Hakime- Nahide-Halime- Filiz- Fadime ve Hakan dünyaya gelmişlerdir. ( Geniş bilgi “ Bilgili” ailesindedir.) -LÜTFİ (1929-1951)- Genç yaşta bekar olarak vefat etmiştir. -MEMET (1933-1951)- Genç yaşta bekar olarak vefat etmiştir.
-AHMET GÜR (1933- 1999)- İlk başlarda ağabeyi Mustafa ile berberlik mes- leğini icra etmiş ve bilhare ağabeyi ve kendisi ilçeyi terk etmişlerdir. İlkokul es-ki müsdahdemlerinden Hasan Kaya’nın kızı Fatma ile beraberliğinden; 1-Hasret + Nurcan = Neslihan- Murat. 2-Sevgi + Erdoğan Alpay = Serap ve Sevil. 3-Süleyman + Filiz = Gaye ve Yaprak 4-Nadire + Süleyman Sunay = Melike ve Meltem.- 5)Seval + Ali Kırnık = Ender olmuşlardır.
… % …
- N A Y M A N A İ L E S İ -
Bu aile, İsmail ve Tuti’den türemedir. Bu beraberlikten, Hüseyin Çavuş dün-yaya gelmiş olup, bu aileden muhacir olarak gelen kişidir. Anne ve baba, mem-lekette iken ölmüştür.
-HÜSEYİN ÇAVUŞ(1852-1910)- İlk evliliğini Memet ve Fatma’dan olma Hava (1854-1909) ile yapmış, bu beraberlikten; Ali ve Hasan dünyaya gelmiştir.
1)ALİ (1874-1910)- Hiç evlenmediği ve bekar olarak vefat ettiği bilinmektedir.
2) HASAN (1884-1927)- Zeynep ile olan evliliğinden ; Nazife I- Nazife II.- Hü- seyin ve Mustafa dünyaya gelmişlerdir.
NAZİFE I (1916-…)- Çocuk ya da genç yaşta ölmüştür. Başkaca bilgi yok.
NAZİFE II (1921-1973)- Halil İbrahim Yayla ile olan evliliğinden; Nazire ve Arif olmuştur. ( Geniş bilgi “ Yayla “ ailesindedir.)
HÜSEYİN NAYMAN (1930-…)- Uzun yıllar şoförlükle iştigal etti. Cana yakın hoş sohbet birisidir. Arkadaşları ile dialoğu iyi olup, onlarla şakalaşmaktan zevk alırdı. Kendisi sevip ve saygı duyduğum biridir. Sürgülü Osman Genç’in kızı Serfinaz ile 1954 yılında yaptığı evlilikten ; Nurşen- Gülşen- Hülya- Diler- Celalettin ve Cemal dünyaya gelmişlerdir. Bu çocukların hemen hemen tümü benim öğrencilerim olup, tüm yönleri ile bende olumlu bir intiba bırakmışlardır.
1)NURŞEN (Öğret.)- Mesleğini layıki ile yerine getirmiş değerli bir öğretmen- dir.Yine öğretmen ve idareci olan Halil Eştürk ile beraberliğinden ; 1)Fatih Eştürk +……. 2) Kübra + ……. 2)GÜLŞEN – İrfan Tekin ile olan beraber-liğinden; Timuçin ve Torunay.(Geniş bilgi “Tekin” ailesindedir.) 3)HÜLYA- Vedat Cihangiroğlu ile olan beraberliğinden; Seda ve Oğuz oldu. 4)DİLER - Adilcevazlı…..Hanoğlu ile beraberliğinden; İlker ve Beyza olmuştur
5)CELALETTİN NAYMAN- Doktor olarak hizmet vermektedir. Değerli ve ba-şarılı öğrencilerimden biri idi. Bu başarılarını mesleğinde de sürdürmektedir. Kısa bir süre görev yaptığım Konyanın Bozkır ilçesinden Fadime ile evliliğin-den; Bilge ve Begüm olmuştur.
6)CEMAL NAYMAN – Yine Konya Bozkır’dan Yücel ile olan beraberliğinden, Taha olmuştur. Kendisini tam olarak hatırlayamıyorum. Ancak diğer kardeşleri gibi zeki, çalışkan ve efendi biri olduğundan kuşkum yoktur.
-MUSTAFA NAYMAN(1933-1990)- Özürlü olarak dünyaya geldi. Konuşamaz, değişik ses ve ifadelerle kendini ifade etmeye çalışırdı.Tam bir zihin hakimiyeti yoktu, ama anlayabiliyor ve meramını değişik hareket ve ifadeler kullanarak an-latabiliyordu. İlçede herkesin tanıdığı, yakınında olmaktan mutluluk duyduğu bir insandı. Onun kendine özgü konuşması, hal ve hareketleri, sinirlenmesi, gülme-si ve gereğinde küfür etmesi, elini kulağına atıp türkü söylemesi ve de her şeyi insanlara ilginç geliyor, onları eğlendiriyordu. Onun en çok birlikte olduğu ve dialog kurduğu kişiler; Kerim Toraman ile Pepe Kasımdı. Onlar, onun her de-diğini çözerler ve kendi söyledikleri şeylerin de anlatılmasını sağlarlardı. Bu dialoglar, herkes tarafından dikkatle ve zevkle takip edilirdi. Çoğu kez kendisine takılırlar, o da onlara, ya olumlu bir şekilde cevap verir, ya da sinirlenip kendine özgü küfürler savururdu. Bu durum artık olağan hale gelmişti. Bazen kendisi de öyle bir ortam yaratmak için çaba sarfederdi.
Kerim Toraman’ı babasını yerine koyardı adeta. Kristal kahvesinin önünde onunla sohbete dalar, diğer insanlar da bu sohbeti dinlemek üzere, hemen etraf- larını sararlardı. Normal insanlar gibi uzun uzadıya sohbet ederlerdi. Olayı izle- yenler Kuri’nin çoğu sözlerini anlamazlar, o zaman Kerim dayı tercüme edi- verirdi. Kuri’nin anlaşabildiği diğer kişi Pepe Kasım’dır. Ona bu adı Kuri ya- kıştırmıştır. Kuri ekmeğe pepe demektedir. Kasım, fırıncı olup ekmek pişirdi- ğinden dolayı bu sıfatı almıştır. Pepe Kasım ile sohbeti çok daha renkli ve sin- kaflı olduğundan izleyenleri daha çoktu. Normal şekilde başlayan sohbet, za-manla hararetlenirdi. Taşkınlıklar ve küfürler havada uçuşurdu. Kasım, onun damarına basmayı çok iyi bilirdi. O zamanlar ortam iyice gerilir, zevkine doyum olmaz bir manzara oluşur, insanlar gülmekten yerlere yıkılırlardı adeta. Öyleki Kasım’ın takrikleri sonucu, Kuri adeta çıldırır, sesi etrafta yankılanırdı. En so- nunda orada artık kalamayacağını anlayan Kuri, o meşhur küfrünü “ Ana putina ana ha!” yı savurarak hızla uzaklaşırdı.
Kuri’nin korktuğu ve çekindiği tek bir kişi vardı. O da Polat Kasabası’nın delisi Hasan Ağa idi. O ilçeye geldiği zamanlar, Kuri ortalıktan kaybolurdu. Ondan ödü kopar, adeta baygınlık geçirirdi. Herkes de onun bu durumunu bildiğinden “Kuri, Hasan Ağa gelmiş. Senin fotoğrafını çekmek istiyormuş” dediklerinde, bir şeyler mırıldanarak hemen orasını terk eder, bir daha da o gün ortalıkta gözükmezdi. Bilmeyenler Hasan Ağa’nın nasıl fotoğraf çekebileceğini merak edebilirler. Hasan Ağa, her zaman kirli uzun bir entari ile dolaşırdı. Alt tarafında hiçbir şeyi bulunmazdı. Hasan Ağaya “ Hele şunun fotoğrafını çek bakalım” dendiğinde, hemen eteğinin ön kısmını kaldırırdı. Tabii ki her şey meydanda olurdu, şıp şak işlem tamam!..
Hergün, Kerim dayı ve Pepe Kasım ile sohbet etmek için Kristal Kahveha- nesine mutlak surette uğrayan ve bunu alışkanlık haline getiren Kuri’nin, orta- lıkta gözükmediği hemen dikkati çekivermişti. Araştırılıp soruşturulunca, hasta olduğu için gelemediği anlaşıldı. İyileşir iyileşmez mutlaka gelir diye düşünü- lüyordu. Ama, gelmedi, daha doğrusu gelemedi. Çünkü, vefat etmişti. Artık onun sesini, küfürlerini duyamayacak, taşkın hareketlerini göremeyecektik. İlçedeki tüm herkes, Kuri’nin vefatından çok etkilendi, çok üzüldü. Kuri’siz bir Doğanşehir’in tadı tuzu kalmamıştı artık. O ilçenin gülü, medar-ı iftiharı idi. Bir efsane olarak daima insanların hafızasında canlanmaya devam edecekti…
3)FADİME ( 1905-….)- Hüseyin Çavuş’un Emiş’ten olma kızıdır. Emiş, Hü- seyin Çavuş’un ikinci eşidir. Emiş’in ilk evliliğinden de bir oğlu vardır. Bu oğul, Kel Mevlüt’ün ta kendisidir. Fadime, ilk evliliğini Köhan ile yaptı. Bu beraber-likten Hatice dünyaya geldi. Hatice’nin Besni’li Memet Kavuncuoğlu ile evlili-ğinden; İbrahim- Emriye- Kadir- Hacı ve Ali dünyaya gelmişlerdir. Köhan ölünce eşi Fadime, Köhan’ın kardeşi kalaycı ve sobacı Nuri Öztaş ile evlendi. Bu evlilik uzun sürmedi ve boşandılar. Fadime, evli olan kızı Hatice’nin ve damadı Besnili Memet’in yanında ölünceye kadar yaşamını sürdürdü.
… & …
-Y A Y L A A İ L E S İ –
Bu aile, Arif ve Cemile’den türemedir. Bu beraberlikten; Molla Haşim dün-yaya geldi. –MOLLA HAŞİM (1876-1911)- Süleyman ve Hanife’den olma Zeynep( Şakir Aydoğan’ın kız kardeşi- Nevzat Aydoğan’ın bibisi) ile olan bera-berliğinden; Ahmet ve Halil İbrahim oldu.
-AHMET (1900-1921)- Genç yaşta bekar olarak vefat etti.
-HALİL İBRAHİM YAYLA(1908-1945)- Nayman ailesinden, Hasan ve Zey- nep’ten olma Nazife ile olan beraberliğinden; Nazire ve Arif dünyaya gelmiştir.
NAZİRE(1938)- Vaiz Şahin’in oğlu Hüseyin ile evliliğinden; Nilgün ve Ergün dünyaya geldi. ARİF YAYLA(1944-….)- Benim akranlarımdandır. Çocuklu-ğumuz özellikle top peşinde geçti. İyi futbol oynardı. Belli bir zaman sonra ilçe-den ayrıldı. Edirneli Süheyla ile beraberliğinden; Bahadır ve Dilek adlarında iki çocuğu bulunmaktadır. Son günlerde vefat ettiğini duyduk. Allah rahmet eyle-sin.
… & …
-
ERZURUM’ dan GELEN AİLELER -
Erzurum’dan Viranşehir’e gelip yerleşen aileler, 1293 muhaciri değildirler. Zira, her ne kadar Ruslar, 1293 Harbi cereyan ederken Erzurum’a kadar dayan-mış iseler de, harp sonunda yapılan Ayastefanos ve akabinde Berlin antlaşma-siyle, Erzurum, Osmanlı toprakları kalmıştır. Dolayısiyle, Erzurumdan bu süreç içerisinde göç yaşanmamıştır. Birinci Cihan Harbi’nin başlamasiyle birlikte, kar-şı cephede yer alan Rusya, Doğu Anadolunun hemen hemen tümünü istila etmiş, Erzurum kapılarına kadar dayanmış ve o yörelerde kanlı çarpışmalar meydana gelmiştir. Enver Paşa komutasındaki Osmanlı birlikleri, Paşanın kişisel ihtiras-ları ve öngörüsüzlüğü neticesinde Sarıkamış’ta soğuktan donup ölmesiyle( 90 000 kişi) birlikte, Ruslar, meydanı boş bulunca, hızla batıya doğru ilerlemeye başlamışlardır. Ora insanları, sadece Rusların değil aynı zamanda onların tahrik ettiği Ermenilerin de zulmüne maruz kalmışlardır. Oralarda yaşayan insanlarda ümitsizlik hakim olmaya başlayınca da, harbin etkisinden kurtulmak adına ülke-nin iç kısımlarına doğru göç etmeye başlamışlardır.
-T O R A M A N A İ L E S İ –
Bu aile, Ali Kaba ve Yeter’den türemedir. Rusların Erzurum’u işgali üzerine 1914 yılında, devletin göç edecek ailelere tahsis ettiği 10 mecidiye harçlıkla yola revan olmuştur. Hikayesini önceden anlattığım üzere, binbir zorluk ve meşek-katle kendi köyleri Hamidiye köyü’nü terkederek Sivas’ın Suşehri ilçesine kadar gelmişlerdir. Burada 2 sene kadar kalan aile, yanlarında bulunan, 93 muhaciri olup buradaki savaşa asker olarak katılan Abdürrezzak Doğan’ın tavsiyesi doğ-rultusunda, 93 muhacirlerinin yaşam sürdürdükleri Viranşehir’e gelip yerleş-miştir. Hikayede belirtildiği üzere sadece kendi aileleri değil, kocası düşmanla savaşırken şehit düşen kız kardeşleri Mine, onun çocukları ve kız kardeşlerinin kayın biraderi yaşlı Yusuf’un da içinde bulunduğu aileyi de birlikte getirmiş-lerdir. Kendi aileleri soyadı kanunu ile “Toraman” soyadını alırken, kız kardeş-lerinin mensup olduğu aile de “Karaduman” soyadını kullanmıştır.
Viranşehir’e vardıklarında, bir süre sıkıntı yaşamışlardır. Topraktepe köyünde “Galo” ailesine sığınan ve bir süre burada yaşam süren Toraman ailesi; memle- kette iken kendisini koruyup gözettikleri Abdürrezzak’ın yardımcı olmasiyle ağaların çiftçiliğini yapmış, bilahare kendi işleri ile uğraşır olmuşlardır. Kız kar-deşleri Mine, çocukları ve amcaları Yusuf ise, Zaptiye Memet Durak’ın hima-yesine sığınmışlardır. Ali Kaba ve Yeter beraberliğinden; Kerim- Fehim –Ferhat ve Mine dünyaya gelmişlerdir.
-K E R İ M T O R A M A N (1902-1997)- Kerim Toraman’ı bir-iki cümle ile geçiştirmek mümkün değildir. Zira çok özellikli bir insandı. Kerim Toraman; herkes tarafından sevilen, sayılan ve takdir gören biridir. Küçük yapısı ve kısa boyuna rağmen, 5-6 kişinin yapamayacağı bir işi, kendine özgü usüllerle tek başına ve kolay bir şekilde hallederdi. Örneğin; kesimi yapılacak olan koca bir hayvanı en kısa sürede öylesine etkisiz bir hale getirirdi ki, insan şaşıp kalırdı. Büyük baş hayvanları; öküz, manda, at, eşek gibi hayvanları hiç eziyet çekme-den ve çektirmeden çok ustaca nallayıverirdi. İnsanlar baş edemedikleri tüm işleri için Kerim Toraman’a müracaat ederlerdi. Tırpanı demir örs üzerinde dö-vüp, masatla ağzını keskinleştirdikten sonra, ekinleri biçmeye başlaması, görsel bir sanatta dönüşürdü. İşlerini öylesine bir ustalık ve kolaylıkla yapar ki, insan, onun çalışmalarını zevkle temaşa ederdi. Sadece yaptığı işlerle değil, yaptığı konuşmalarla da insanların ilgisini çekerdi. Çoğu aile, onun sohbetlerini dinle-mek için, özellikle evlerine misafirliğe giderlerdi. Kerim dayı, memleketi ve Ruslarla yapılan mücadeleleri öylesine sakin ve tatlı bir üslupla anlatırdı ki, insanlar onu, kendilerinden geçercesine dinlerlerdi.
Bu anlatılar, evdekilerle sınırlı kalmaz, Kristal Kahvehanesine her uğradığında, yanındakilere aktarmaktan zevk alırdı.Tabii olarak dinleyenler de zevkle ve ilgi ile kendisini dinlerlerdi. Kendisi anlatmaktan asla usanmaz, zaman su gibi akıp giderdi. Ancak anlatma çok uzadıkça, işi olan ya da sıkılmaya başlayanlar, es- nemeye, ya da sıvışmanın yollarını ararlardı. Bunun farkında olan Kerim dayı “Eyi dinleyin ha, eyi dinleyin” diyerek onları uyarırdı. İsterdi ki, kendisi müte- madiyen anlatsın ve de herkes de onu dikkat ve ilgi ile dinlesindi ...
İnsanlarla olan dialoğu sadece büyüklerle sınırlı değildi. Çocuklarla da yakın ilişki içinde idi. Onlara karşı şevkatli ve sevecendi. Deve yapma uğruna, ço- cukların az yiyeceklerine el koymamıştır!... Kuri ile muhabbeti herkesçe malûm- dur. Temas kurduğu insanlar, kim olurlarsa olsunlar, ister büyük, ister küçük, ister akıllı, ister deli olsun, onun çekim alanından kurtulamazlardı. Ona karşı büyük saygı ve sevgi duyarlardı. Çünkü hiç kimseden görmedikleri ilgi, şefkat ve sevgiyi onda tadarlardı. Kerim Toraman, bildiğini kimseden sakınmazdı. Bildikleri de genelde doğru olurdu. Gerektiğinde insanlara nasihatlarda bulunur, gerektiğinde de yanlışlarını yüzlerine vurmaktan çekinmezdi. Kısaca “ Bana ne” ci değildi. Bunlarla ilgili birkaç anekdotu sizlerle paylaşayım. Kahvehanede otururken, bir arkadaşı gelir yanına selam vererek oturur. Kerim dayı: “ Ola sakalı boklu, nereden gelirsin böyle!” der. Arkadaşı şaşırır, neden böyle bir ifade kullandı benim için, diye içinden geçirir. Geçirir geçirmesine de merakını da yenemez. Kerim dayıya dönerek: “Ola Kerim, neden icap etti bu laf şimdi” diye çıkışır. O zaman Kerim dayı cebinden hiç eksik etmediği aynasını arkadaşının suratına tutar. Arkadaşı, yüzündeki hayvan pisliğini görünce, yüzü kızararaktan “ Demin ahırda hayvanları yemlemiştim de, herhalım ordan bulaşmıştır” der. Kerim dayı bunun üzerine: “ Bu aynayı sana hediye ediyorum. Bir daha da ay-naya bakmadan insan içine çıkma, tamam mı?” der.
-Kerim dayı sipariş üzerine, bir kasaba ağasına, dağdan değirmen taşı getirir. Bu işlem çok zorlu geçmiş, hem kendisi ve hem de kağnıya koştuğu camızlar epeyi yorgun düşmüşlerdir. Ne ise, taşı zorlukla yere yıkar ve pazarlık ücreti olan 20 kuruşu almak için, ağanın konutuna çıkar. İçeride ağanın misafirleri vardır. Kerim dayı kapıyı vurup içeri girer ve: “ Ağam sipariş ettiğin taşı getirdim ve kapının önüne indirdim. Pazarlığımız olan 20 kuruşumu verin de gideyim “ der. Misafirlerden biri: “ Ağaya 2 kuruşunu benden taraf bağışla” der. Diğer misafir- ler durur mu ?... Her biri: “ Benden de 2 kuruş bağışla” diyerekten adeta yarışa girerler. Kerim dayı bu, hiç altta kalır mı?... Kızgın bir şekilde: “ Kalanı da ben sizlere bağışladım” dedikten sonra, kapıya yönelirken sözlerini şöyle devam ettirir: “ Güya hepiniz varlıklı insanlarsınız. Ben o taşı ne zorluklarla getirdim biliyor musunuz? Şu zavallı adama 3-5 kuruş fazaladan verelim diyeceğinize, şu kadarcık param için, bağış yarışına giriyorsunuz” der. Sonuçta oradakiler Kerim dayının bu sözlerinden etkilenir, kendisine hak verip, ücreti tam olarak ödenir.
-Yine bir gün Kerim dayı, fasülye ticareti yapan bir tüccarın yanına uğrar. Bu arada, işçiler, fasülye dolu çuvalları ha bire içeri doldurmakla meşguldürler. Tüccar da, gururla işleri takip etmektedir. Kerim dayı tüccara bir ders vermek niyetiyle: “ Bak dostum, şimdi ben bu kapıdan rahatlıkla geçiyorum, değil mi?. Şayet kollarımı açarsam, aynı kapıdan geçebilir miyim? Geçemem değil mi?... O halde ben sana derim ki, fazla açılma dostum, fazla açılma?. Kerim dayının sözlerini kale almayıp, fasülye çuvallarını stok eden tüccar, kış gelip de fasülye- sini satamayınca, çürümeye başlamış ve o kadar stok fasülye telef olmuştur.
Kerim Toraman, Viranşehir’e geldiklerinde ilk evliliğini, Kaya ailesinden Yusuf ve Fetehne’den olma Fatma(1904-1940) ile yapar. Fatma’nın ikinci evliliğidir bu. Birinci evliliğinden Hatice isminde bir kızı vardır. Hatice, Porgalı kalaycı Abuzer Koç ile evlenmiştir.
Kerim Toraman’ın Fatma ile olan beraberliğinden de; Ahmet- Mahmut- Raife- Fehret- Fahri dünyaya gelmişlerdir. İleri yaşına rağmen askere alınan Kerim, terhis olduğunda eşi Fatma ölmüştür. Bu kadar çocukla ne yapacaktır ? Çareyi yeniden evlenmede bulur. Laz İbo’dan dul kalan Vakkas ve Aişe’den olma Emi-ne(1908-1994) yi, Laz İbo’dan olma çocukları Mustafa ve Rabia ile birlikte ka-bul eder. Emine ile olan beraberliğinden de; Fahriye ve Serdar Toraman dün-yaya gelir.
I)AHMET TORAMAN(1930-1998)- Devlet hizmetinde dozer operatörü olarak çalıştı ve oradan emekli oldu. Kimseye zararı dokunmayan, sakin ve kendini bi- len bir insandır. Üzeyir Hoca ve Altun’dan olma Kadriye ile olan beraberliğin- den; 1-Hediye – Malatyalı Memet ile evliliğinden çocuk yok. Kocası vefat etti, kendisi duldur. 2-Muammer Toraman- Öğretmen olarak görev yapmaktadır. Saygılı ve efendidir. Değer verdiğim öğrencilerimdendir. Pötürgeli Melaha ile olan evliliğinden, Burak dünyaya gelmiştir. 3-Mahir Toraman- Devlet hizmetin-de çalışmaktadır. Saygılı ve dürüsttür. Evlenmemiştir. Ara sıra gelip ilçesini ve yakınlarını ziyaret etmektedir. 4-Fatma Toraman- Henüz bekardır.Temiz, ahlak-lı, terbiyeli ve cana yakındır. 5-Münir Toraman- Diğer kardeşlerine oranla daha aktif ve delişmendir. Henüz bekardır.
II) MAHMUT TORAMAN(1931-2007)- Cana yakın, mukallit ve toplum insa- nıdır. Yerine göre cimri, yerine göre bonkördür. Bir ara taksi çalıştırdı. Bu sıra- lar “Her yere her yere” diye bağırarak müşteri sağlamaya çalışırdı. Bu yüzden “Her yere Mahmut” olarak anıldı bir süre. Babası gibi insanlarla sohbet etmeyi severdi. Yaptığı taklit ve esprilerle insanların dikkatini çekerdi. Kristal Kahve- hanesinin ve oyun masalarının devamlı müşterilerindendi. Bir gün telaşla kahve- haneye girerek içerdekilere: “ Bizim tavukları gördünüz mü? Sabahtan beri arar dururum” der. İçerdekiler de gülerek: “ Mahmut abi, senin tavuklarının ne işi var burada ki, bizlere sorarsın!” Bunun üzerine esprisini patlatır: “ Öyle demeyin. Bu tavuklar var ya bu tavuklar, geçenlerde Vehbi Korkmaz’ın dükkanına gizli- den girmiş ve yumurtalarını bırakmışlar. Dükkanda bir sürü yumurta vardı. Mut-laka bizim tavukların yumurtalarıdır. Dükkana yumurtlayan tavuklar, kahve- hanenin içine de yumurtlayamaz mı?” demiştir… Kendi camızlarını suya kaptır-ması üzerine babasından azar işiten Mahmut, babasına dargın olarak askere alınmış ve gönüllü olarak Kore Harbine katılmıştır. Vefat edinceye kadar Kore gazisi olarak devletin verdiği imkanlardan yararlanmıştır. Babasının ikinci eşin-den olma (Laz İbo- Emine) kızı Rabia ile olan beraberliğinden; Yaşar- İbrahim-Nerman ve Zülküf dünyaya gelmiştir. 1-Yaşar Toraman- Almanyada çalışmakta ve ara sıra memleketi ziyaret etmektedir. Zeki ve terbiyeli biridir. Ağırbaşlı ve olgun görünmeye çalışır. ……… ile evliliğinden 3 çocuğu bulunmaktadır.
2-İbrahim Toraman- Sakin ve terbiyeli biridir. Fahri Özen’in kızı Fatma ile olan beraberliğinden 4 çocuğu bulunmaktadır. 3-Nerman- Zeki ve atak öğrencilerim-dendi. İzafi Küpeli ile olan evliliğinden 4 çocukları vardır. 4-Zülküf Toraman- Almanyada yaşamaktadır. Gül ile olan beraberliğinden, Sami olmuştur.
III) RAİFE (1929-…)- Tanıdığım kadarı ile güler yüzlü, hoş sohbet ve kadınlar arası itibarı olan ve aranan biri idi. Onu düğünlerde, güğümün arkasını tef gibi kullanarak çalıp türkü çığırırkenki hali ile hatırlarız. Sırası ile İdris İsmail Kutlu, Kando Mustafa ve Cersis adında birisi ile evlilikler yaptı. Ancak, hiçbirisinden çocuk sahibi olamamıştır.
IV) FEHRET TORAMAN(1933-…)- İyi niyetli, güvenilir ve samimi bir insan- dı. İlçede pek fazla kalmadı. Ailesi ve çocukları ile İstanbulda yaşam sürmek- tedir. Karslı kasap Fahri’nin kızı Hatice ile olan evliliğinden; Ferit( trafik kazası sonucu öldü.)- Hülya(evli)- Bülent- Kerim- Leyla( evlendi ve ayrıldı.)- Hakan (evli). V) FAHRİ TORAMAN(1939-1986)- Düzensiz ve sıkıntılı bir hayat yaşa-dı. Kendisini topluma kabul ettiremedi. Biraz şansızlık ve biraz da yoksulluktan gün yüzü görmedi. Emine ile yapmış olduğu beraberlikten; Cemil( evlendi ve ayrıldı)-Celal(evli)- Fatma-Cemile-Vahide oldular. İlçe ile irtibatları pek yoktur.
VI) FAHRİYE(1945-…)- Kerim Toramanın ikinci eşi Emine’den olmadır. Ko- nuşkan ve cana yakın birisidir. Sancak Aydın ile olan beraberliğinden; Metin( Gülten ile evli ve 4 çocuk sahibi)- Çetin ( evli ve 3 çocuk sahibi)- Belgin( Necati ile evli, Sena, Seda, Rabia, Emre çocuklarıdır.)- Arzu ( Trakyalı biri ile evli, şimdilik bir çocukları bulunmaktadır.)
VII) SERDAR TORAMAN(1949-…)- Çocukluğundan beri tanırım. Arkadaş ve dost canlısıdır. İlçede bulunduğu sürede, babası Kerim dayı gibi Kristal kahve- hanesinin müdavimlerindendir. Ağzından sigarası hiç eksik olmaz. Hemi de ka- çak tütün içer. Felç geçirmiş olmasına ve ikazlara rağmen sigaradan asla vaz- geçmez. Gölbaşı-Balkarlı Fatma ile olan evliliğinden; 1)Naci Toraman + Mine = Furkan- Şeyda- Fatma. 2)Necati Toraman + Belgin( Fahriye-Sancak kızı) = Sena- Seda- Rabia- Emre. 3)Kezban + Hacı Terzi = İrem Şeydanur.- Çocukları saygılı, efendi, toplum insanıdırlar.
Dostları ilə paylaş: |