Benim gözümden) doğANŞEHİR ve 93(1877) muhacirleri



Yüklə 2,37 Mb.
səhifə48/55
tarix30.07.2018
ölçüsü2,37 Mb.
#63474
1   ...   44   45   46   47   48   49   50   51   ...   55

Erdoğan ailesinden, Hacı Ali ve Hatice’den olma Meftune ile olan beraberli-ğinden; 1-Levent Hazer(Bel.Şof.) + Mehtap = Alper ve Öykü 2-Fadime + Hakan Kınacı = Kaan. ( Ayrıldılar) 3-Emel + İsmail Erden = Enes 4-Haluk Hazer (Esnaf) + Sevinç = Elif olmuşlardır. Çocukların dördü de bende okudu. Levent hareketli, delişmen ve biraz sorumsuz. Fadime akıllı, sevimli son derece saygılı. Haluk- Ağırbaşlı, sorumluluk taşıyan ve büyüklerine karşı saygılı. Emel’i pek çözemedim. Ancak, ailesine son derece bağlı olduğunu bilmekteyim.

III)ÖZCAN HAZER – Zeki, çalışkan, kendine güvenli ve kontrolü elden bırak-mayan, olumlu düşünceleri olan ve düşüncelerini ifade etme yeteneğine sahiptir. Okumayı seven, her konuda bilgi edinmeyi ilke edinen, gerektiğinde edindiği bilgileri başkalarına aktarmada güçlük çekmeyen bir yapısı vardır. Baba mesleği camcılık ve buna bağlı aksesuvarlarla iştigal etmektedir. Yılmaz ailesinden dayı-sının kızı Nuri ve Hediye’den olma Hülya ile beraberliğinden; 1-Zühal +….. 2-Hilal + Ufuk Tutar = Yusuf Efe 3-Nihan + Gökhan = …

IV)NACİYE + Nevzat Hazer = Seyran-Şadan-Veysel. Kendisini tanıyamadım.

V)NURAN + Engin Yalçın = Sefa ve Merve. Kendisini tanıyamadım.

VI)SOLMAZ (Öğret.)- Hakkı Yıldırım = Esra ve Kübra. (Geniş bilgi “Yıldırım” ailesindedir.) Tertipli, düzenli evinde ve görevinde başarılıdır. Diğer kız kardeş-leri de tertipli, düzeyli bir aile hayatı yaşamaktadırlar.

- AHMET HAZER(1932-…)- İnsani ilişkileri iyi, konuşkan, güleç yüzlü ve in-sanlara değer veren bir yapıdadır. Daha doğrusu öyle olmayı ve görünmeyi hedef seçmiştir. Önceleri berberlikle iştigal etmiş, daha sonra mefruşat üzerine çalışmıştır. Bilahare işleri oğlu İsmail’e devrederek bahçe işleri ile ilgilenmiştir. Bizler çocukken her zaman ona tıraş olurduk. Kör bir tıraş makinesi vardı. Saçı- mızı tıraş ederken adeta yolar, kökünden sökerdi. Verdiği acı nedeni ile gözleri- mizden yaşlar boşalır, ama yine de şikayetçi olamazdık. Zannederdik ki tıraş hep böyle olup gelmektedir. Bundan dolayı tıraş olmayı asla istemezdik. Yağcı ailesinden, Şevket ve Leyli’den olma Fahriye ile olan beraberliğinden;

1-NEVZAT HAZER- Gayet serbest, kendine güvenli, sosyal ilişkileri ileri dü- zeyde, kendini ağıra satmayı bilen bir kişidir. Uzun yıllar D.D.Yolları personeli olarak hizmet vermiştir. Amcası kızı Memet ve Elmas’tan olma Naciye ile olan beraberliğinden; 1)Seyran + Uğur Çakar = Emre –İrem Ece. 2)Şadan + Cem(Hataylı) = Çocuk yok. Beraberlik uzun sürmedi. 3)Veysel + ……

2-TALAT HAZER- Düzenli ve kontrollü bir hayat sürmektedir. Sosyal ilişkileri olumlu. İnsanlara yaklaşımı ve onlarla ilişkileri kontrollüdür. Bu ve buna benzer konularda seçicidir.Yani kiminle yakın ilişkide olacağının hesabını iyi yapar. Aceleci değildir. Öğretmen ve idarecilik görevlerini başarı ile yürütmüştür. Eroğlu ailesinden, Mustafa ve Refika’dan olma Safiye ile olan beraberliğinden;

1)Murat + Yabancı = Çocuk yok. 2)Yasin + “ = “ “

3-SEVİNÇ- Talebeliğinden beri tanırım. Hareketli, akılcı, ne yaptığını bilen bir toplum insanıdır. Esnaf Kefalet Koop. İl müdürü ve aynı zamanda ilçenin en sosyal ve popülaritesi yüksek biri olan İsmet Bayram ile uyumlu bir çift ve dü- zenli bir hayat sürmektedirler. Bu beraberlikten, 1)Metehan + Emine(Celal-Na-zime Durak kızı) = Buğra Han- Almeda. 2)Oğuzhan + Henüz bekar 3)Tuğrul Han + Henüz bekar. Çocukların üçü de faal, girişken ve toplumsaldırlar.

4-İSMAİL HAZER- İnsanlara karşı saygılı, sempatik ve duyarlı bir gençtir. Esnaflıkla iştigal etmektedir. Kınacı ailesinden, Ramazan-Hatice kızı Cihangül ile olan beraberliğinden; Eren- Seher ve Batuhan olmuştur. Üçü de henüz çocuk ve öğrencidirler.

-Nüfusta Ali ve Şükriye’den olma olarak gösterilmiş olan Mustafa(1925-1993), amca çocuğu olduğu, yakınları tarafından ifade edilmektedir. Erzurumda yaşam sürmüş, bir defaya mahsus olmak üzere Doğanşehirdeki yakınlarını ziyaret et- miştir.

-Şükriye’nin sonradan evlilik yaptığı Sofu Hacı Taner’den de iki oğlu vardır. Bunlar, Beşir ve Nezir Taner’dir. (Geniş bilgi “ Taner “ ailesindedir.)

….. % …

- Ö Z D E M İ R A İ L E S İ –



Bu aile, 93 muhaciri olarak Şavşat’tan ayrılarak Erzurum’a yerleşir. Birinci Cihan Harbine kadar burada ikamet eden aile, Rusların Erzurum’u işgali üze- rine, oralarda yaşayan birçok aile gibi, bulundukları yerleri terkederek, önce Urfa’ya ve bilahare, muhacirlerin Viranşehirde bir araya geldikleri duyumunu alarak gelip Viranşehir’e kalıcı olarak yerleşmiştir. Bu aile, Dursun ve Fatma’ dan türemedir. Bu beraberlikten iki çocuk dünyaya gelmiş, bunlardan biri ölmüş, diğeri Mehmet Tevfik, bu ailenin devamını sağlamıştır.

MEHMET TEVFİK(1869-…)- Urfa’dan Viranşehir’e geldiğinde yaşlı sayılırdı. Doğuştan gözleri hastalıklı olup pek iyi seçemiyordu.Yaşlılıkla birlikte gözleri hassasiyetini iyice kaybetmiş, artık insanları ve objeleri nerde ise fark edemi- yordu. Bu özelliğinden ötürü kendisi “ Kör Tevfik” olarak anılıyordu. Viran- şehir’e geldiklerinde ailenin geçimini sağlamak için dükkan işletmeye başladı. Ancak iyi görmeyen gözlerle bunu nasıl başaracaktı? Ama, pekala başarabili-yordu. Zira her ne kadar gözleri iyi görmese de, hisleri ve el yordamı ile her şeyi iyice algılayabiliyordu. Bazan dükkana bir şeyler almaya gelen çocuklar, onu kandırmaya yeltenseler de buna muvaffak olamıyorlardı.Verilen paranın değe-rini parmakları ile yoklayarak tesbit edebiliyordu.

Mehmet Tevfik’in Elmas ile olan evliliğinden, Rıza dünyaya geldi.

RIZA ÖZDEMİR( 1912-1994)- İlçenin popüler insanlarından biri idi. Hatırı sayılır, sözü dinlenirdi. Giyimine kuşamına özen gösterir, ilçede başına fotör şapka takan birkaç aydın kişiden biri idi. Aile içerisinde ağırlığı vardı. Kendisi de ailesine özen gösterirdi. Ticarette başarılı sayılırdı. Son zamanlarında Özişler Ticaret olarak ilçede ün yaptı. Ancak, kendisi öldükten sonra oğulları bu işi daha ileriye götüremediler. Rıza dayı sağ iken, ailesini ve çocuklarını kontrol altında tutuyordu. Çocukları da ona olan saygıları gereği sözünden çıkmıyorlardı.

Doğan ailesinden, Abbas ve Ümmi’den olma Fatma(1912-1994) ile olan bera- berliğinden; 1)NAZİRE (1928-…)- Nuri ile olan beraberliğinden; 1-Handan + İsmail (Futbolcu) = İbrahim. 2- Mübeccel + Yaşar Yağmurlu = Halil- Burak- Neşe. 3-Vaiz Öğüt + Mediha =Sürullah- Rıza- Figen- Ebru. 4-Sertaç+ Şaha-bettin = Esra- Eda.

2)NADİRE(1931-1945)- Çocuk yaşta vefat etmiştir.

3)ÖKKEŞ ÖZDEMİR (1935-1999)- Ticaretle uğraştı. Zevkine göre yaşadı. Hiç bir şeyden kısıntı yapmadı. İnsanlar ve özellikle kafasına uygun insanlarla ileti- şimi çok iyi idi. Şakalaşmayı sever, biraz peltekçe ve biraz da sıra dışı konuş- maları ile ilgi odağı olurdu. Özellikle bacanağı Vahit Doğan ile olan söyleşileri hayranlık ve ilgi ile izlenirdi. 1980 sonrası askeri dönemde kısa bir süre, Bele-diye Başkanlık görevini vekaleten yürüttü. Ve de başarılı da olmuştur. İnsanlar tarafından gasbedilen belediye arsa ve arazileri, sıkı bir takip sonucu kurtarıl-mıştır. Ayrıca, hor bakılıp tamamen tahrip edilen surların küçük de olsa bir kıs-mı kurtarılmıştır. Önemli olan, bu hususta duyarlı olmasıdır.

Doğan ailesinden, Haydar Ağa ve Hatice’den olma Gülten ile olan beraberli-ğinden ki kendisi ağa kızı olduğunu ıspatlarcasına, toplum içerisinde kendisine yaraşır tavır davranışlarına özen gösterir ve bunu da yakıştırırdı.

1-Oğuz Özdemir + Feryal = Buse. ( Evlilik uzun sürmedi, ayrıldılar.)- Oğuz, terbiyeli, büyüklerine karşı saygılı, sakin yaradılışlıdır.

2-Bediz + Mustafa Kestek = Ezgi- Oğuzhan/ Bediz, sempatik, kendine güvenli, kendinden taviz vermeyen, kontrollü bir yapıya sahiptir.

3-Ediz Özdemir + Hülya = Kerim- Nurseda. Ediz, zeki ve başarılı bir öğrencim idi. Ağır başlı, mütevazi, kontrollü ve üretkendir.

4-Filiz + Murat = Çise. ( Evlilik uzun sürmedi, ayrıldılar.)- Diğer kardeşlerine oranla başına buyruktur. Özgürce bir yaşam sürmeyi tercih etmiştir.

4)E R O L(Erdoğan) ÖZDEMİR(1937-1984)- Erol Usta diye ün yaptı. Oto ta- mirhanesi çalıştırıyor ve bu işten iyi anlıyordu. Bir doktor gibi, arabaların arıza- larına teşhis koyar ve akabinde arızalı arabaları ayaklandırırdı. Zevk ve neşe ile yaşamayı severdi. Güler yüzlü ve sevecen bir insandı. Toplumda saygı ve sevgi görmüştür. Ömrünün baharında merdivenden düşme sonucu vefat etmiştir.

Malatyalı “Kayahan” ailesinden, Gülseren ile 1954 yılında evlendi. Bu arada Gülseren abladan biraz söz etmek ihtiyacı duymaktayım. Kendisi bizim muhacir kesimden olmamasına rağmen, ilçe insanları tarafından kabul görmüştür. Tatlı dili, güler yüzü ve sevecen yaklaşımı ile, insanların sevgi ve saygısını kazan- mayı bilmiştir. Erol Özdemir ile yapmış olduğu evlilikten;

1-CENGİZ Özdemir- Hareketli, konuşkan, cana yakın ve insanlarla iletişimi mükemmeldir. Gürültülü ve şakavari konuşmaları ilgi çekerdi. Kristal Kahve- hanesi onun için, eğlence ve stres atma alanı idi. O orada olduğunda, hengame, gürültü-patırdı eksik olmazdı. Şakalaşmalar, takılmalar, kızdırmalar gırla gider- di. Özellikle, Vahit Doğan abimize fit vererek kızdırması, Vahit abinin de ona tepkisi, orada olanlara zevkli dakikalar geçirtirdi. Hele bir de orada Vefa Erdo-ğan var ise, gürültü ve şamatanın önü arkası olmazdı. Cengiz, Vahit Doğan’ın, Vefa Erdoğan’a kızdığını ve onu çekemediğini bildiğinden, iki de bir Vefa Erdo-ğan’ın olumlu özelliklerinden bahseder, onu adeta zıvanadan çıkartırdı. Sonun-da, Vahit Doğan: “O kim oluyormuş. O benim elime su bile dökemez. Onun gibilerini biz çoook gördük” diyerek işin önünü almaya çalışırdı. Her ne kadar Vahit Doğan çok kızar gibi olsa da yine de Cengiz’i çok sever ve tutardı.

Cengiz, futboldan anlayan, onu en iyi şekilde yapmaya çalışan ve aynı zamanda ilçe futbol takımında banko oynayan bir sporcu idi. Belediye Başkanlığı sırasın- da spora ve sporculara önem verdi. Eğlence ortamının da aranan kişisi idi. Güzel sesi ile okuduğu şarkı ve türküler insanları coşturur ve eğlendirirdi.

Cengiz Tevfik Özdemir, genç yaşta olmasına rağmen, koca bir ilçenin Belediye Başkanlık görevini iki dönem sürdürme başarısını göstermiştir. Elbistanlı Cihan ile olan beraberliğinden ki Cihan farklı bir yöre insanı olmasına rağmen ilçe insanına çabucak uyum sağlamış, Cengiz’in belediye başkanlığı yağtığı süreçte onun eli ayağı olmuştur.

1-Erdoğan Özdemir + Aygen = Cengiz Tevfik. 2-Gülçin + Henüz bekar. 3- El-çin + Henüz bekar.

Başta Erdoğan olmak üzere diğer çocuklar sempatik tavırları, terbiyeli davranış- ları ile insanlara kendilerini sevdirmişlerdir.

2-ATİLLA Özdemir – Konuşması, hal ve hareketleri, giyim kuşamı ile olgun, oturaklı, kendinin ve sorumluluklarının bilincinde olan, saygın bir insandır. Or-duda kaptan pilot olarak görev yaptı. Kendisi sevdiğim ve takdir ettiğim ve her-kesin sevgi ile yaklaştığı biridir. Ankarada ikamet etmektedir. Birgül ile olan beraberliğinden; Gökçe ve Mert adlarında iki çocukları bulunmaktadır. Eşi Bir-gül’ün vakitsiz ölümü üzerine sarsıntı geçirmiş ise de kendisini çabuk topar- lamıştır. İkinci evliliğini Sibel ile yapmış, bu beraberlikten henüz çocukları bu- lunmamaktadır.

3-ERKAN Özdemir( Esn.)- Fidan ile olan evliliğinden, Efgan Erol ve Ece ol-muştur. İlk gençlik yıllarında gayet gürbüz ve sevimli biri idi. Evlenip İzmir’e taşındı. Bir süre sonra hastalandığını duyduk. Kendisini İzmirde son gördüğü- müzde, hastalığı nedeniyle o gürbüz yapısından eser kalmamıştı. Zaten kısa bir süre sonra da vefat ettiğini duyduk ve çok çok üzüldük.

5)ŞÜKRAN(Süheyla)(1940-2003)- Özürlü idi. Dolayısiyle evlilik yapamadı. Aile içinde sorun olmadan yaşayıverdi. Çocukluğumda en çekindiğim kişi idi. Nedendir bilmiyorum, ondan çekindiğim için kapılarının önünden geçemezdim.

6)VAROL (1946-1950)- Çocuk yaşta vefat etmiştir. 7)SEMRA (1947-…)- Celal Özbek ile olan beraberliğinden; Sevtap-Bahar-Cansu ve Derya dünyaya gelmiş-lerdir. 8)FERİDE(1951-1959)- Çocuk yaşta vefat etmiştir.

Not- M.Tevfik Özdemir’in eşi Elmas; İki kişi ile daha evlilik yapmıştır. 1) Nu-man Kaya ile; Muhteber( İskender Yücel’in eşi)- Yusuf Kaya( Kerim Toraman’ ın kayın babası)- Ahmet Kaya( H.Memet Kaya’nın babası) ve Fidan(Fidan Hüseyin’in annesi) dünyaya gelmişlerdir.

2)Süleyman….?.... ile; Pembe ( Hurşit Güler’in eşi)yi dünyaya getirmiştir. -Dolayısiyle Rıza Özdemir; Muhteber-Yusuf Kaya-Ahmet Kaya-Fidan ve Pembe ile anne bir, babalar ayrı kardeştirler. ( Bu tespitlerimden emin değilim. Ancak gerek Cengiz Özdemir ve gerekse Necmettin Kaya bir akrabalık ilişkilerinin ol- duğundan bahsederlerdi. İncelediğimde her üç ailede de Elmas isminin geçmesi bu tahminimi doğruluyor sanmaktayım.

…… % ……


ARTVİN - AŞAĞI HOT ( Aşağı Maden ) DAN GELENLER

- K A B A K A Ş A İ L E S İ –

Bu aile, Fetullah ve …..?.......’den türemedir. Memlekette “ Fetolar” diye anılmakta idiler. Memleketleri Artvin mrz. Aşağı Hod köyünden gelip, 1909 yılında 6 aileden oluşan ikinci muhacir kafilesi olarak Sürgü Reşadiye’ye yer-leşmişlerdir. Burası, o zamanlar için kimsenin bulunmadığı bir soğuk su başıdır. Bu ailelerin oluşturduğu bu küçük köye Sultan Reşat dönemi olması münase-betiyle Reşadiye ismi verilmiştir. Aile, bilahare diğer bir iki aile ile birlikte Vi-ranşehir’de yerleşmeye karar vermişdir. Fethullah’ın ilk evliliğinden, Abdüaziz dünyaya gelmiştir. Aile, diğer aileler gibi 93 muhaciri değil, 1909 yılı sonunda bulundukları yerleri terkederek, ülkenin farklı bölümlerine sonradan göç eden ailelerdendir. Kendileri ile birlikte memleketten göç eden ailelerden, Ahmet Ça-vuş, Musa (Soykanlar-Müt. ve Malatyaspor bşk. Nurettin Soykan’ın babası), Cesim dayı, Rıza dayı, Efendi dayı, Emin Kabakaş ve Mustafa Doğan Sürgü mrk.ve Reşadiye’ye yerleşmişlerdir. Efendi dayı ile Emin Kabakaş sonradan Viranşehir’e gelmişlerdir. Nurettin Soykan ve kız kardeşi Emine, Musa ve Na-zeni’den dünyaya gelmişlerdir. Musa, Emin Kabakaş’ın halasının oğludur.

ABDÜAZİZ – Ayşe ile olan beraberliğinden; Emin ve Suna dünyaya geldi.

EMİN (Çavuş)KABAKAŞ(1896-1975)- Memleket Livane(Artvin) de dünyaya gelmiştir. Birinci Dünya Savaşı(Seferberlik)nda, orduda görev aldı. Rus ve Er- menilere karşı savaş verdi. Bu nedenden dolayı İstiklal Madalyası aldı. Kendi yöresinden(Livane) birkaç aile ile beraber, önce Sürgü-Reşadiye ve bilahare Viranşehir’e yerleşti. Evlilik kurduğu eşlerinden Nesibe öldü. Zahide ile bera-berlikleri uzun sürmedi boşandılar. Bu iki evlilikten çocukları olmadı. 1926 yı-lında, Memet Şükrü ve Hanife (Genç ailesi)den olma Ayşe(1909-1972) ile evlendi. Bu beraberlikten; Hasan - Selahattin- Nurettin ve Celalettin dünyaya gelmişlerdir.

Emin Çavuş, yerine göre yumuşak ve ama yerine göre de sert ve haşin olabilirdi. Sıtma mevkiindeki araziye hiç kimseyi yaklaştırmazdı. Oysa orada, soğuk bir kaynak su çıkmakta, insanlar da oradan yararlanmak isterlerdi. Gençlik dönem- lerimizde, arkadaşlarla hergün mutlaka oradaki çeşmenin başında oturur vakit geçirirdik. Emin dayı bağırarak gelir, çok sevgili arkadaşımız Nurettin’in “ Ba-baaa, biziz! Yabancı kimse yok!” diye seslenmesi üzerine, sessizce savuşur gi-derdi. Eğer aramızda Nurettin olmazsa var ya, canımıza okurdu evvel Allah!....

Emin Kabakaş, Nazım Oğhan Hoca ile bacanaktırlar. Memet şükrü ve Hanife’ den olma Ayşe’yi Emin Kabakaş, Fatma’yı da Nazım Hoca almıştır. Memet Şükrü’nün eşi Hanife, Kocasının ölümü üzerine Seyfullah Yörükle evlenmiş, bu evlilikten; Memet- Gülhanım ve Gülperi olmuştur.

AİLENİN HAYAT HİKAYESİ

Fetullah oğlu Recep’ten olma Abdülaziz; eşi Ayşe ve çocukları Emin ve Suna ile, 1909 yılında, devamlı Rus zulmü tehlikesini yaşamaktansa bulun-dukları Artvin’e bağlı Aşağı Hod( Maden) köyünü terkederek, daha önceleri sırf bu nedenden ötürü kendi yörelerini terkedip Malatya Viranşehir’e kalıcı olarak yerleşen muhacirler gibi, aynı köyden birkaç aile ile birlikte gelip Sürgü nahi-yesinin yakınındaki bir soğuk subaşına yerleşmişlerdi. Sultan Reşat döneminin yaşanıyor olması münasebeti ile buraya bu nedenden ötürü “ Reşadiye “ adını vermişlerdi. En büyükleri Fetullah’tan ötürü “ Fetolar “ diye anılan bu aile, niha-yet rahat ve huzurlu bir yere, kendi köylerinden diğer birkaç aile ile birlikte yer- leşmiş olmanın sevincini ve mutluluğunu yaşarken, başka bir belanın içine düş- müş olduklarının farkında değillerdi. Evet, Rus zulmünden çok çok uzaklaşmış-lardı ama, burada başka birilerinin baskı ve zulümlerine maruz kalıyorlardı…

Son zamanlarda Osmanlı’nın çeşitli bir çok nedenden ötürü kan kaybediyor olması, devlet otoritesinin ortadan kalkmasına neden olmuş ve eşkiyalara gün doğmuştu. Halep’e giden kervanların geçiş noktası olması, burasını, eşkiyalar için cazip hale sokuyordu. Daha ziyade buralarda yaşayan aşiretlere mensup eşkiyalar, yöre insanlarına ve özellikte buradan geçmek zorunda olan kervanla-ra rahat yüzü göstermiyor, devletin sırf bu nedenden ötürü Polat, Sürgü ve Erke-nekte oluşturduğu derbentlikler ve buralarda bu işler için görev yapan derbent-ler bile bu sorunlara çare olamıyorlardı. Özellikle bu yörelerin en azılı eşkiyası Bozo ve adamlarının hemen hergün silahlı saldırılarına maruz kalınıyor, kendi-lerini korumak için de silahlı nöbet tutmak zorunda kalıyorlardı. Bu saldırıların ardı arkası kesilmiyor, buradaki aileleri çok tedirgin ediyordu. Bunca yolu, boşuna mı tepip, onca mal varlıklarını memlekette bırakıp buralara kadar gel-mişlerdi? Böylesi bir hayata daha ne kadar tahammül edebilirlerdi? Sonuçta diğer aileler, yakınlardaki Sürgü ve Viranşehir gibi kalabalık yerleşim yerlerine giderlerken Feto ailesinden Abdülaziz ve ailesi, ısrarla oradan ayrılmama kara-rında idiler. Diğer ailelerin bu konuda kendilerini ikna etmeleri mümkün olmu-yordu. İnadım inat diyen Abdülaziz burada kalmakta ısrar ediyor ve onları da aldıkları bu karardan ötürü kınıyordu...

Günler gelip geçiyor, Bozo ve adamları tacizlerine devam ederken, Abdülaziz ve eşi Ayşe, silah ellerinde inatla karşı duruyorlardı. Küçük oğul Emin, bir gün merak edip, etrafı tanımak adına biraz uzaklaşınca, eşkıya Bozo’nun adamları, evi ateş altına almışlardı. Abdüaziz elindeki tüfekle karşılık veriyor, eşi Ayşe de ona yardım ediyordu. Dışarıdan atılan bir kurşun Abdülaziz’e isabet etmiş ve hayatına son vermişti. Silahlı saldırı susmadan devam ediyordu. Ayşe az önce ölen kocasının elindeki silahı alarak karşılık vermeye devam etmiş, ancak, o da bir kurşuna hedef olmuş ve hayatını kaybetmişti. Uzaklarda silah seslerini duyan Emin koşarak eve geldiğinde, babasının ve kucağında silahı olduğu halde anne-sinin cansız bedeni ile karşılaşmış, adeta dünyası kararmış, eşkıya milletine kü-für ve bedduada bulunmuştu. Kız kardeşi Suna, makatın altına baba ve annesi tarafından saklandığı için kurtulmuştu…

Kendisi ve kız kardeşi o çocukluk günlerini atlatmışlar, artık her şeyin bilin-cine varır olmuşlardı. Emin de babası gibi kendisini inat ve cesur hissediyordu. Artık baba ve anneleri olmadığına göre, evlerinin ve kız kardeşinin sorumluluğu kendi üzerine düşmüştü. Bundan böyle hem kaldıkları evlerini ve hem de kız kardeşini eşkıya milletine karşı korkusuzca savunacaktı. Silah kullanmayı çok daha önceden öğrenmişti babasından. Yapılan baskınları kız kardeşinin doldurup hazır ettiği tüfekle savuşturabiliyordu… Günlerce bu durum böylece devam etti. Daha sonraları bu saldırılar şıp diye kesiliverdi. Buna bir mana veremiyordu Emin. Artık rahatça dışarı çıkıp kız kardeşi ile birlikte etrafı dolaşabiliyorlardı. Mutlaka önemli bir durum olsa gerek diye düşünüyorlardı. O eşkıya ki geldikleri günden beri kendilerine rahat yüzü göstermemişti. Oysa şimdi, ortalık çok sakin ve huzurlu idi. Çok merak ediyordu bu durumu. Bir gün oradan geçmekte olan bir kervandakilere soruverdi. Onlar, eşkıya Bozo ve adamlarının Hıfz-ı Mansur ( Adıyaman ) topraklarında askerler tarafından öldürüldüklerini, sırf bu yüzden etrafın sakin ve huzurlu olduğunu söylediler…

Artık tehlike ortadan kalkmıştı. Ortalığı kasıp kavuran, insanlara korku sala-rak huzur bırakmayan eşkıya Bozo ve adamları ortadan kaldırılmış ve böylece arzulanan huzur ortamı insanları rahatlatmıştı. Emin ve kız kardeşi Suna günlük işlerini huzur içerisinde yapabiliyorlardı… Her geçen gün hem Emin ve hem de Suna büyüyor, adeta gençlik döneminin rüzgarına kapılıyorlardı. Kendileri artık, yakınlardaki yerleşim yerlerindeki kendi yakınları ve diğer kesimden insanlarla iletişim kurabiliyorlardı. Kız kardeşi Suna’ya talip çıkan da olmuştu. Kız karde-şinin isteği doğrultusunda evlenmesine onay vermişti. Şimdi artık tek başına idi. Kendi mülkleri içinde hayata tutunmaya çalışan Emin’e bir gün, Viranşehir’den biri misafir oldu. Bu kişi Viranşehirde ikamet etmekte olan muhacirlerden Po-sof’lu Muhammet Hoca idi. Yolu oralara düşmüşken kendisi hakkında edindiği bilgilere binaen onu tanımak istemişti. Ve ona şu nasihatlerde bulunmuştu “ - Bak oğul, buralara ne zorluklarla geldiğimizi az çok sen de bilmektesin. Bu zorlukları bizler, sizlerden çok daha önce yaşamıştık. Annen ve babanın eşkıya tarafından öldürüldüğünü duyduk çok üzüldük. Mesafe biraz uzak olduğu için de sizlere yardımda bulunamadık. Şimdi ise bir huzur ortamı oluştu. Ama, ne zamana kadar sürer bilinmez. Yarın bir başka eşkiyanın ortaya çıkmayacağı ne malüm? Bak, kız kardeşini de vermişsin ve yalnız başına kalmışsın. Gel seni bizim Viranşehir’e götüreyim. Genç bir delikanısın. Seni orada eveririz de. Yu-va kurar ve bundan sonra da rahat ve huzur içerisinde yaşarsın” dedi. Emin, hocaya, kendini düşündüğü için teşekkür etti. “ Biraz düşünmem lazım” diyerek hocayı savdı…

Emin, Muhammet Hoca’ya hak vermedi değil. Hangi bir gün bu hayat tek başına çekilebilirdi? Kararını verdi. Bütün mal mülkünü yakınlarındaki insanlara satıp parasını da cebine koyarak Viranşehir’in yolunu tuttu. Buradaki insanlar memleketteki yöre insanları idi. Yaşantı ve ananeleri kendilerinkine benziyordu. Evet buraya yerleşebilirdi. Muhammet Hocayı buldu. Kendisinin tavsiyesi doğ- rultusunda buraya gelmeye ve yerleşmeye karar verdiğini beyan etti. Muhammet Hoca, Emin’in vermiş olduğu karardan dolayı sevindi. Söz verdiği üzere komşu- larından Nesibe ile evlenmesine ön ayak oldu. Ancak bu evlilik uzun sürmedi. Zira Nesibe kısa bir süre sonra öldü. İkinci olarak Zahide ile evlendirildi. Onun ile de anlaşamadı ve ayrıldılar. Sonunda Memet Şükrü ve Hanife’den olma Ayşe ile evlendirildi… Özgürce ve keyfince yaşamaya alışık olan Emin’e evlilik ha-yatı sıkıcı geliyordu. Bir gün yeni eşine haber vermeden tüm parasını da cebine koyarak ver elini İstanbul… İstanbul bu, böyük şeher. İnsanı yutuverir. Nitekim Emin, İstanbuldaki bu şaşaalı hayata kendini kaptırıverdi. Her gün eğlence yerlerinde su gibi para harcıyordu. Güneşe kar mı dayanır? Harcamaya da para dayanmazdı kuşkusuz. Para suyunu çekmiş, sıkıntılı günler başlamıştı. Daha faz-la kalamazdı bu yerlerde. Viranşehir’e eşinin yanına dönmeye karar verdi…

Ortalık karışıktı. Harp kokusu ortalığı sarmıştı. Zaten ne zaman durulmuştu ki? 93 Harbi, arkasından Balkan Harbi ülkeyi harabeye çevirmiş, insanları ca-nından bezdirmişti. Enver Paşa’nın öngörüsüzlüğü sonucunda Almanlarla bir- likte, önü arkası hesap edilmeden bir harbe daha katılmaya karar verilmişti. Bu nedenle seferberlik ilan edilmiş, eli silah tutan herkes askere alınmaya başlan-mıştı. Emin de bunların arasında idi. Eşi Ayşe, evlendikleri andan itibaren koca-sı ile bir arada olamamıştı. Kocası kendisini bir başına yalnız bırakıp İstanbul-lara gitmiş, henüz geri dönmüşken, şimdi de harbe katılmak için asker olacak ve kendisi tekrardan yalnızlığa gömülecekti. Kaderine adeta isyan ediyordu. Bir gün yüzü görmeyecek mi idi?... Çaresiz kaderine boyun eğip, eşi Emin’i askere yolcu etti… Emin, doğu cephesinde Kazım Karabekir kumandasında hem Rus-lara ve hem de Ermenilere karşı habire kurşun sallıyordu. Silah kullanmayı ta çocukluğundan itibaren iyi biliyordu ve bu konuda sıkıntı çekmiyordu. Silah kullanmadaki ustalığı komutanlarının dikkatini çekiyordu doğal olarak. Bu özel-liğinden ötürü çavuşluğa terfi ettirildi. Şimdi daha bir iştahla ve gururla kurşun sallıyordu. Zira bu unvan kendisine daha bir güç ve güven vermişti. Zaten ço-cukluğundan itibaren korku duygusunu tamamen üzerinden atmıştı. Hiçbir şey-den çekinmiyor, korkusuzca düşman üzerine saldırıyordu…

Harp, doğu cephesinde bütün şiddetiyle sürerken sürpriz bir durumla karşıla- şıldı. Tüm Rus askerleri aldıkları bir emirle geri çekilmeye ve ülkemizi terk et- meye başlamıştı. 1917 yılı itibari ile Rusyada Bolşevik isyanı gerçekleşmiş, çar-lık idaresi devrilerek Lenin başkanlığında komünist bir idare başa geçmişti. Her iki cephede çok güç şartlarda savaş veren Türkler, Rus askerlerinin bütün silah ağırlıklarını bırakıp geri çekilmesi üzerine geniş bi nefes almış, ortada yalnız kalan Ermeniler silindir gibi ezilerek Gürcistan ve Azerbaycan’a kadar daya-nılmıştı. Ancak Osmanlı ve bağlı olduğu müttefik güçler I.Cihan Harbini kay-betmiş ve mütareke imzalanmıştı. Yapılan antlaşma Türkler için çok ağırdı. Bu antlaşmanın bir garantisi de yoktu. Antlaşmanın önemli bir maddesi, askerlerin silahlarını teslim ederek terhis edilmelerini şart koşuyordu. Bu ne demekti? “Bizler yine geleceğiz hem de elimizi kolumuzu sallayaraktan. Kimse de bizlere mukavemet gösterememelidir”… Nitekim kısa bir süre sonra ülke toprakları her bir taraftan İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan askerleri tarafından işgal edilmeye başlanmıştı. Bu kabul edilemez bir durumdu. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Kimileri İngiliz, kimileri Amerikan mandalığını kabul ediyor, ama biri var ki bu kişi hiçbir mandalığı asla kabul etmiyor, ya istiklal ya ölüm diyordu. Evet bu yiğit Türk subayı Mustafa Kemal’den başkası değildi. Böylece milli mücadele-nin ateşi yakılıyordu. Samsun’dan başlayıp Erzurum, Sivas, Amasya ve Ankara’ da son bulan halkı bilinçlendirme hareketleri semeresini vermeye başlıyordu. Düşman askerleri ülke topraklarını tamamen terk edinceye kadar mücadeleye devam edilecekti. Doğuda Rus askerlerinin çekilmesi ve Ermenilerin de etkisiz hale getirilmesi ile birlikte doğu cephesinde Emin Çavuş’un da aralarında bu-lunduğu askerler, Batumda gemilere bindirilerek batı cephesine gönderiliyor-lardı …


Yüklə 2,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   44   45   46   47   48   49   50   51   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin