Bu dosya, Ethem Aydın isimli eserin web üzerinden izinli yayınlanan resimsiz hazırlanmış bölümüdür. Değiştirilemez. Serbestçe kopyalanıp dağıtılabilir. Bu dosyanın orjinali


GÜNLÜKTEN (4 ve 5 numaralı kaynaklar)



Yüklə 0,58 Mb.
səhifə4/9
tarix25.11.2017
ölçüsü0,58 Mb.
#32846
1   2   3   4   5   6   7   8   9

GÜNLÜKTEN

(4 ve 5 numaralı kaynaklar)





İki kere iki 4 gibi. Sen rakam nedir? ne iş görür bilir misin? nerede kimleri güldürür nerede kimleri ağlatır? İşte ben bunları düşünürüm dostum.

Rakam vardır 2 kere 2 dört eder rakam vardır sıfır eder.

Niçin demişler aşkta rakam kıymetsizdir.

Fakat ben sonu olmadığını anladığım her şey den üşürken tutup burnumu bir sonsuza soktum a dostum a dostlar.

Şimdi gülüyorum ağlanacak halime. Mektup yazdım tapırdadım. Üzüldüm hepsi dostlar 2 kere 2 dört eder mi denecekmiş? hayır dostlar hiç etmezmiş.

İşte ben bu hesapsızlığımla eriyecek ve gönlümün bankasında iflas edeceğim.

Bırakın sersemi şirazesi dağıtmış bir kitap gibi rüzgarda dağılsın.

Her biri bir yere yüzlerce sayfa ayrılsın belki onu yeni toplayıp kitap edenler olur.

E. Aydın, 1945
Pazartesi. İşte bu güne kadar geldim ve bir hayli hatıralı günler yaşadım, fakat kayıt gününe kadar aynı arzu ve kinle yaşatamadığım neler var!

İnkılap, züğürtlük, kararsızlık, o kıza karşı hala devam eden iç sızılarım, Sacit'le sarhoşluğumuz, Ali beyin mantıksızlığı kuşluğu, Reçine isyanım, yeni yeni uçarılıklarım bilmem ki hangisini sayıp, hangisine hak vereyim.

Her sabah bir üzüntünün beni sarsmasıyla uyanıyorum.

E. Aydın, 5Ağustos1945


Sabah sayfası:


Ey ömründe iyi gün ağlayan insan, sen günün muhtelif saatlerini, ciğerlerine çekmek için bazı fedakarlıklar yaptın mı?

Sen günün bitiminde uzun bir yolun başlangıcında renk tufanlarına dalıp seyrede ede içlendin mi?

Veya bir öğle güneşinde tarlalarda ekin derip kan ter içinde bunalırken, barat sonu eylencelerini düğün ve nişan hazırlıklarını hayalleyip, makineleşen ellerimizi işe terk ettiniz mi?

Bir şafağın uzaklarda atışını,yıldızların yorgunluktan düşen göz kapaklarında, sevgilimizin sabah mahmurluğu ile münasebet aradınız mı?

Karanlık bir geceyi dağ çamlığında yapayalnız sabahın mehtabına taşıyıp, çam pürleri arasından süzülen billur gümüşi ışıklarla yıkandınız mı?

Hayır mı dostlarım?

Ya siz günün hangi saatlarından hoşlanırsınız?

Anladım dostlarım, siz güneşin doğuşunda sabah uykusunun, ve batışında akşam uykusunun sallayıp avuttuğu bir hayat züğürdüsünüz.

Şafak söküp gölgeler gizlice gece selahiyetlerinden dönerken gündüz elbiselerini giyerken tenha bir köşeden ürkek bir kadının dekolte halini tahasürle dudakların kuruyarak, nefesin tıkanarak seyreder gibi baktın mı?

Bir öğle güneşinin tepemizdeki zonklamasını duyup alnınızdan, yüzünüzden boşanan ter sağnaklarıyla susuzluğunuzu giderip bir ağacın yarı gölgesinde kuru ekmeğinize sevgilinizin veya ananızın hazırladığı yağsız pilavla ayranla doyurup bal gibi yutup sevgi veya aşk girdaplarına dalıp uyumayı, o sizin öğle yemeğinizin tavuk, baklava ve buzlu biralarınız ve daha bilmem bin bir konforunuzla doyup bir miğde dolgunluğu içinde şezlonga uzanmaya tercih mi edeceğim sanıyorsunuz?

Yine bir akşam yemeğinde şarap şişelerinin başınıza üşüştürdüğü renksiz, kokusuz o fütürsüz arzuları uyartan alkol tembihi ile yayılan iç ferahlığı, ıssız bir çamlıkta koyu gecenin koynunda hafif hafif mırıldanan bir çeşme yanında bütün sessizliğin (*) uzandığı bu saatte hiç çıtırdamadan sevgilinizin yatağı başına gelmeye çabalayan bir aşığın havanın sürtünmesinden bile yılgın, çenesi kilitli, heyecenlı adımlarla ilerleyişi gibi mehtabın sönmek üzere olan feneri ile pür nefes çam dallarından çeşmeye inişine kıyaslayamam dost.

E. Aydın, 23Ağustos1945


Öff içim içime sığmıyor her gün bir derdin peşinde eziliyorum yalnız yaşayan ben miyim?

Sanki biperva gezenlerin kahrı bendedir.

Hayat derim inlerim, aşk derim inlerim. Dost derdi dinlerim en sonunda dertli olur, inim inim inlerim.

İniltiler derinden derine köpürdükçe mermerlerin kalbi açılır.

Bende öyle hamızlanıyorum gün günden neyim ne oluyorum her gün ben.

E. Aydın, 1945



Dostlarım ben neyim?


Bu sabahı dünden bekledim, şartıma uydum uyar gibi oldum, Tanrıyı kandırmaya gittim gibi öyle üzülmeye başladım ki, üzüntüm bana çok bile her şey bana dokunuyor, sabahın saat üçü, akşamın yedi buçuğu, dostların gülüşü, dilencilerin görünen yalvarmaları ve şayet takıcılar.

Etraf insanlarla dolu, hepsi tip tip ben neyim hangisine dahilim. Bayram gelince kasketlenen sabah olunca uyuyan neşeden alem arayan bir insan, sen ne münekkersin, ne cahilsin, ne dinci, ne umumi, ne talebe, ne memur, dilenci, dolandırıcı da değil, alem para uzatsa elini çekersin, neşeden alem seçersin başkasının velime dolu cebine boş diye bakarsın, çalamazsın, çarpamazsın, dilenemezsin sen nesin çocuğum sen ne?

Sen geçen güzden arta kalmış bir rekat dersin inlersin, soluk çeker inlersin kış işte başına saçtı aklarını sen gökdene sazında mazindeki bayramları o yamalı ayakkabılarının bayramı münasebetiyle yamanmışsa boyanmasından sonra komşu komşu dolaşıp için için inleyen çocuğu desek belki bir parça kar bulursun üzerine ekin ekecek.

Ben bir aktör olsaydım ne roller yapar, ne bahtiyar olurdum. Babam artist olurdu yavrum kuzum demekle, kalbinden bir kere yavrum sesi duymadım, ah ben bu sese doymadım. (*) elimde meşale bu karanlık yollarda sokak sokak gezerim. Evimi, annemi, babamı ararım. Benim üzüntüme iştirak edip yavrum bir tanem desin kucaklasın yok mu kardeş yok mu, yok ya. Sen dünyada yalnızsın, yalnız yaşayacaksın.

Bende isterdim babamı elimden tutsun, her zaman için terziye, kunduracıya, şekerciye götürsün, ayakkabı boyacısına seslensin,oğlumun ayakkabılarını bir parlat desin, bunu duyayım.

Yıllarca geriye attım hatıraların haznesine uğruyorum, yine boşum yine yalnızım.

Beni üzen, beni eğen ağlatan hayatımca bu oldu ve yarım kaldım dostlarım. Fakat hepsi yığılsın geride biz ilerleyelim, mezar kazıcılar ilerleyelim.

Annem baksın pencerede, babam eli tokmakta, fakat seslenmesinler, yoldan geçen bu eli meşaleli dilenciye.

Anlaştık mı dostlarım.

Ethem Aydın, 8Eylül1945


Ayın on dördü,

Dün imtihan oldum, evvelkisi gün sevdiğim kızdan mektup aldım. İkisi de kıymetini mazide bıraktı. Yine bomboşum bugün, yarında öyle olacağım ne çıkar inledikçe için açılsın ruhun şen olsun Ethem. Ne inlersin ne derdini ararsın sabahın volesinde gafil çocuk uyu gece gündüz sen uyusan kalbin ferah gözün biraz kör olur.

Bugün bir vazife yaptım fakat belki biraz gençliğin zihniyetine uymaz her ne olursa olsun ben memnunum, çünkü insan gibi düşündüm ve yangını dikkatlice söndürdüm.

E. Aydın, 14Eylül945


Bulamaç

Bizim mektep kulisinde direğe yani bayrak direğine konmak için sıra bekleyen kuşlar ekük olmaz. Bilmem bunları burayı sevk eden kudret nedir? Bunları ben hayatı paslanmaya başlayan fakat ümitli genç öğretmenlerin istiklal için çırpınan ruhlarına benzetirim bir çok guruplar gelir gündüz akşama kadar uçuşup dolaşırlar, içlerinden pek azı o direğe konabilir.

İçimden yazmak geliyor; mektep çatısındaki bayrak direğini konmaya çabalıyan kuşlara mı? Havuza hapsedildiği için kendi kendini kokutan suya mı? O suya bin bir renk damlaları halinde sızan ağaç ve çiçek akislerinin oynaşıp kaynaşan hayal tufanına mı yazayım?

Yoksa bütün kış çektiği ahları unutan kalememi?

Su koksada bu sema altında mavi bu ağaç ve çiçekler altında daima güzeldir.

Sık fundalıkların kuşattığı kem gözden gizlemeye çalıştığı bir memla gölü kenarında bir yaz gecesinin kol yıldızlı semasından gözlerimizi ayırmadan mehtabı kıyıya kadar takip ediniz, gölün o engin derinliklerinde su perilerinin yıkandığı, mehtabın endişeli nazarlarla ağaçların yarı aralık parmaklıklarından nasıl bir an için titrek nazarlarla sıyrıldığını suların hakir ruhunda hüzünler uyandırdığını bir görseniz de, o kuşların ah bilmediğiniz ummadığınız o kuşların böyle ilahi aşklara şahit olmak için can atarak bu konularda türeyişlerini anlasanız. Bir kuş gibi olur veya olmak isterdiniz.

Hele bazı geceler mehtaptan soyunup bir aralıktan unemka suyuna daldımı zükke kuşlar bir birine göz atıp ıslık çalarlar.

Gölden, aşktan, ağaçlardan yükselen bir ruh ve arzu buharı sizi sarar, suların derinliklerinde saçlarının bukleleriyle oynayan perilerin yavaş yavaş mehtaba çıkışlarını ve o ulvi ve tıksımlı bakışları, zilin zamanı tesbit etmek üzre olduğu şu anda önümde manidar bakışlarla kırpışan çiçekleri etrafında onlara kol açan yeşilleri kanat çırpan serçeleri ve dibinde oturduğum şemsiye ağacını bıraktımda gemsiz muhayyilemin rehberliğinde ta uzaklarda dolaşıyorum.

Şu Allah’ın kurak toprağını nasılda benimsemişler biliyorum hep sevgili yüzünden (zaten neye demişler iki gönül bir olunca samanlık seyran olur) şebboya bakın, aman sukut ona ne güzelde yaraşmış.
Çiçekler aleminin habercisi sabah rüzgarı onlara ne kadar da sokuluyor. Aman adeta kıskanıyorum o ufak ufak puselerden ücretini toplayışı, yeşil yorganı içinde karyolasında mahmurlanan güllerle aralarında çok şeyler olsa gerek. Her sabah uyandırmaya o geliyor niçin? sonra adeta sarmaş dolaş oluyorlar bir an yanak dudak fısıldayışlarını bir bir görsen sende benim gibi olursun.

E. Aydın, 21Eylül945, Ankara


RESİM


Erkenden


Sabahın yine bir erken saatında bahçede bantlar üzerinde ağaçlara çiçeklere karşı kalemimi sıkıştırıyorum sıkıştırıyorum hayatı, bir his belirmiyor kalbimde çalkalanan sellerden irade meczarı dolmuş.

Sel, bilirsiniz ne kadar tahripkar bir afattır! Hiç suya benzemez azgın afacan karma karışık kirli ölçüye gelmez elhasıl azgın bir şey!

İşte aşkta hayat gençlik çağlarında silindirliyen ve gönülde vucutta, kafadan da başka her yerde bilhassa saçlarda rusup bırakan bir seldir.

E. Aydın
Ethem

Mezun oldum ve 2 Ekim 1945 maaşımı aldım yani muallim oldum, maaşı öyle bir alışım varki eh görmeli. Hemen cüzdanın yeri değişti üzüntüm dindi. Birde Kars'ı çekince yüreğim hopladı, idealim karıştı sarsıldım uykum kaçtı, şimdi ise iyiyim.

Şans deyipte geçmeyin dostlar isterse adamı tepe takla attırır.

Eh şimdi beni bekliyen istikbali düşünüyorum. Üzerini yazarım fakat şimdi deyil.

E. Aydın


Günlerden Cumartesi sabahın ya beş yahut beşbuçuğu, yatağımın başcağızında geçen günlerimi unutup yenilerini yapmağı şansın mukadderatin izniyle hayalliyor memnuniyetten mesrur oluyorum.

Tanrı artık o günlerimi unutturacak idealim için annem babam ailem için hayırlı işler ihsan etsin.

Yaşamak yaşatmak iz bırakmak için çalışıyorum ve çalışacağım.

Kars’ta, odamda, ailemden kilometrelerce uzak fakat saadetimle kucak kucağayım bakalım ilerisi için neler olacak hiç üzülmeden şu kışı bir atlattımmı Tanrı bana yar oldu demektir.

Allahımın emaneti ey üzüntülü günlerin sarsaklıya sarsaklıya bitiremediği bünye işte saadet de bakalım kullan kendini inkişaf et ve ettir.

E. Aydın, 20Ekim1945


Unutulan Şeylere

Kars’a geldim vazifeye başladım hayatımdan çok memnunum 15 günün geçtiğini duymadım bile.

Evelkisi gün benim için bir duraklama, bir sarsıntı noktamdır.

Bilmem hangi alışıklığın tesiridir, arkadaşlarla senli benli olma yolunda her gün biraz daha terakkiler kaydediyor ve kendimle yarışıyordum, meğer bu terakki, bir tereddi yolunda görülür öyle tefsir ediliyormuş.

Çok sevdiğim kendisine sokuldukça sokulmaya vesile arayan beni oncağız bir sırnaşık mı zannetti nedir içerliyormuş.

Yaşlı tecrübeli halim selim bir adam, birden köpürmüş üzerime yürüyor hem de talebelerin önünde. Onun ve benim vaziyetimi düşündüm şakaya vurmak için ne fedakarlıklar yaptımsa yinede hadise acayiplikten kurtulamadı eğer bende arzu etseydim orada müthiş bir hadise idi. Çok yerinde bir büyüklük yaptım ve vaziyet bir hayli kurtuldu. Fakat beni bir hayli üzdü arzu etmiyordum.

E. Aydın, 11Kasım1945
Dün sayım yapıldı çocuk sayımı bende kontroldüm. Gezdim saydırdım, nihayet okula döndüm. Hiç iç üzüntüm yok denilebilir, mektup yazıp, mektup alıyorum, fakat pek çok yazıyorum, bana para da biraz zor dayanır. 15 mektup bir ayda postaya atılırsa ne olur. Züğürdün hali bu mu bende bilmiyorum. Sağ tarafımda arasıra artan bir ağrı vardır, kaburgalarımın altında, bugün maşallah hiç duymadım, inşallah geçiyordur.

24Kasım1945, Pazar


Affınıza mağruren daha samimi ve delillerle yazmağa çalışacağım.

Ortaokulu fakruzaruret içinde bitirdim. Annem ve ben babamı sıkmamak için dişimizi sıkıp ve belki ağladığımız oldu.! Ayağım kırıldı bir doktor çağırmak için annem sokak sokak ahbapları dolaştı. Orta tahsil işte böylece annemi ihtiyarlatarak , saçlarımı ağartarak mazi oldu.

O kadar fakirdikki, Mut’a yaz dönüşümüzde kira parasını aylarca veremezdik. Yine o kadar fakirdikki muallim mektebine gidebilmek için yol parasını karşılasın diye atı sattık. Yıl 193839. Bu tarihler bizim dükkan işinin işlek olduğu senelere rastlar. Babamın eline 18 camiden, 30 lira puldan hepsi 48 lira o zaman epeyce bir para idi.

Muallim mektebinde hele ilk sene babam, ayda zorla gıdasından ayırdığı 10 lirayı bana yollardı. Zavallı ben ne zaruretler içinde kıvrandığımı hatırlarken şimdi bile gözlerim ıslanıyor.

Günlerce gazocağında soğan kebabı yapıp, her tarafından damlayan çatı altında titreye titreye sabahı beklerdim. Sabahleyin, ıslak elbiseleri çiviye asar, çamaşır bohçamın köşesinde her nasılsa ıslanmayan bir kat çamaşırı giyer, eski bir beyaz pantolonla, yarım pabıçla gider gelir ağlardım.

Leyli oldum yine fakir. Çünkü babamları zaruret içinde bırakmamak için para istemezdim.

Böylece yıllar geçti, ölmeden bugünlere ulaştık

Gazi terbiyeye ne şartlar içinde girdiğimi pek hatırlamıyorum. Ama yine de mektebin sayılı fakirlerindendim. Çünki, arasıra, gömlek, çorap, don, atlet verirlerdi.

Eh artık 25 yaşındaki bir erkek oğul evine yine yük olamazdı ya... Böylece susar susar babamın gönlünden kopanı tevekkülle beklerdim. Mezun oldum. Yuvamızın mukadderatını değiştirmek azmiyle Kars’a geldim.Muallimim. Sınıfta 100lira alıyorum

Kemal’e gelince çocuk küçüklüğünden beri zeki, becerikli, fakat biz O’nu okutamadık. Sebep basit, sefalet. Kemal ortaokulda iken bir kez bayram münasebetiyle Karaman’a gittim. Bir izbede iki kişi karanlık bahtlarına da bürünmüş. Soğuk, yüzlerini soldurmuş. Kömür hiç yok. Ekmek pekmez sabah bitmiş. Paraları yok. Aybaşına on gün var. Ekim içinde zavallı çocuk hem şerefini kurtarmak için eksi on derecede çalışıyor, ve evin geçimlerini düşünüyor. Sıfır derecede vaziyeti Kemal kadar vahim olan talebe daha yoktur. Bereket versin bu arada, hamiyetli dostlar ve kalp sahipleri, komşuları var. Yardıma koşuyorlar. Kömür yolluyorlar, evlerine davet ediyorlar. Binbir iltifatta bulunuyorlar.

E. Aydın, 1945
İyi Sakla

Yazmak için hiç vaktim yok gibidir. Onun için şu defterimi ihmal ediyorum. Yoksa çok enteresan hadiseler yaşıyorum. Ruhi bey ve karne işleri benim beceriksizliğim. Ölüme denk üzüntüm avareliğim dersler. Blöfler, müdür beyle mülakatlarımız, karektersiz sırnaşık yalpalarım, onun lakaytlığı hepsi hepsi, resim üzerinde cahilliğim, müzailiğim, dost tutamayan halim, kimsenin bana sokulmaması yalanlarımla iyi vallahi yine merhaba deyenlerim var yine. Yoksa ben bir ukaladan başka neyim.

Bütün bunlar tecrübesizliğimin bana verdiği haktı, yoksa bende kaşarlanacağım, bişeceğim, şu anda gelip hatırımı soracak bir tek kişi dostum yok Sabit müstesna. Yani benim için yola çıkan tek bir ayak, ben bu kadar fena bir adam mıyım, haşa sen şu etrafındaki insanlardan çoğundan iyi ahlaklı bir vicdan sahibisin. Fakat herkes muamma peşinde, içki işret sohbetlerine dost arıyor, sen o değilsin.

E. Aydın, 26Aralık945, yılbaşına 4 gün var


İşte şimdi gecenin 2,5 uğu, balodan geliyorum. Bir hayli dans ettim, fakat soğuk çok canımı sıktı. Adam sende dünyanızı mı, zamanı mı değiştireceksin. Es geç, hoş gör.

Neyse yeni yılın hayırlı olsun dost.

Şimdi uyu.

E. Aydın, 1Ocak1946gece


RESİM

Yeni yıldan bu güne tam bir ay işte yine yapmak için ilk fırsatım, tam bir züğürt görüntüsü.

Şimdiden daha başlangıçtan malumat kıtlığına uyuyorum. Ankara'dan buraya tek aşımasız geldim Şimdi ise bir hayli gülümseyen çevreye raslıyorum.

Ama istihza ama samimiyet, onu artık aramıyorum. Şu Tevfik iyi çocuk, her hareketi ölçülü kalp kazanmanın yolunu niyazı bir katiyetle bilir. Geleli beri aynı odadayız, gülüp konuşuyoruz ve fakat sevgimiz samimiyetimiz hepsi samimiyetle pek teğet.

İyi anına samimiyet dediğin nedir Ethem? Sarılıp öpüşelim mi, kızımıza paz ve rel şakaları mı yapalım.

Bir insan diğer insana güzellikle yaklaşırsa yine aynı değil midir. Eh canım sende yazmış olmak için diline doladın bir kelime, ne oluyor yani manasızlığı bırak, yazacağın bir şey varsa yaz. Mesela akşamki karı oynatmalardan, sarhoşluktan, fuzuli masraftan filan üzüntün intibaların varsa yaz.

Kemal'ın ani düğün haberi ultimatonun onların sana yararları varsa, babanın bile evladı yanlış anlaması ve artık bu böyle iken kimden hangi yabancıdan samimiyet dilenmeye hakkım olduğunu ilah yaz, eğer yoksa uzun uzun mektuplarla içini dökmüş olmana kani ol ve sözü kes. Hayatı gün ve gün yaşamanın kolayını araştır.

E.Aydın
Bu saat Kars’ı terk etmeyi iyice idrak ettiğim günlerin başlangıcıdır. Gelişimde böyle olmuştu yazıyorum, yazdığım şeyler birbirine geçmiş olan günlerimin içinden yakalayabildiğim ufak tefek şeylerdir, hadiselerdir.

Yine şu kız arkadaşlar işi kafamı kurcalıyor, anlaşamıyoruz medenice. Sinsi sinsi alay edilip hiddet ediyoruz.

Talebelerle ara sıra münasebetsiz hareketlerde bulunuyoruz.

Bu günleri hadise o kadar üzücü olduki yazmaktan sıkılıyorum.

E.Aydın
Bu sabah yataktan kalkarken kendimi yorgun, bezgin ve birazda kimsesiz buldum ve hemen defterimle yani seninle baş başa verdim, eski günleri karıştırdım, okudum. Bana öyle geliyorki dün yada hiç bir şahaser virane kendi eseri kendi hatıraları kadar tatmin etsin işte okudukça kokladıkça ben ben kokan bu satırları insan şaheser sanıyor.

Yakın Ankara'ya dönmeyi kuruyorum tabiki asker olarak.

E.Aydın
İkaz

Yedek Subay okuluna geldiğimin 10.günü, önümüzde 157 gün var. Ölmeyen can nelere kavuşur, şu sıcakları düşününce tepem atıyor.

Sıhatim, param, herşeyim yerinde.

Burada da ufak tefek üzücü hadiseler oluyor ve yine becerileşip çocukca hallere giriyorum. Şehre çok seyrek iniyorum. Henüz hiç mektup almadım

Gün geçtikçe değişiyorum, şimdi artık talimat seyirini gösteriyor, oldukça ufak bir ayrılık yüzünden kendileri için göz yaşı döktüğüm annem babamı da şimdi pek seyrek hatırlıyorum.

Yeni aile manşeti her yazısı gibi birde benzedik insan olmak pek fühan edilecek nesne değil.

Niye sevişmiyoruz, niye eskisi gibi annem, babam, ben ağlamıyoruz.

Kars'ta müdürün dediğine çok hak verdim. Askerlik hayatımda yeni terakkiler kaydedecek buna şimdi inanıyorum.

E.Aydın, 13Mayıs1946


Ne günler geldi geçtiler, hepsinden bazen bir intika bazen bir hatıracık kaldı. Onları toplamaktan, dizmekten istikbal için ne beklenir, eh işte gün ambalaj ediyoruz. Bir gün bir ağlamanın insanda kalan garip intikaları.

Kars lisesindeyiz günlem 15IV946 artık derslerde içinden inlemeler yazılılara karşı sonsuz intikalar dolup taşıyor. Bütün bu terkedeceğim şeyler için, ağlamak göz yaşları dökmek için ufak bir işaret kafi. Yok öyle yapmıyorum, onlardan her fırsatta kaçıyorum. Hatta her sınıfa ayrı ayrı allaha ısmarladık bile demeden ayrılmak niyetindeyim. Son gün 30V946 sabah onları topladım, konuşmak için dibine gelenleri ortaya attım, dudaklarımı büze büze yarı ağıtlarım tesiriyle tutuk bir makine gibi onlara üç kez kelime söyledim işi bitirdim. İstasyon safhası bir alem, ben bir mecnun, her yolcunun önünde duruyor, konuşuyor, ağlıyor, ağlatıyorum. Dayanmıyorum kenara topluyor onlara kalan millet nasihatleri veriyorum. Bütün meslek dostlarımı kenarda bırakıyorum, işte dan... dan dan. koşuyor, ahbaplarla kucaklaşıyoruz ve trene atlıyorum. Ağlaya ağlaya, ezile büzüle son silüetlerinde ufukta silindiği Kars hakkında muhayyılemi çalıştırmaya ihtiyaç duyuncaya kadar gittim, gidiyorum. Şimdi Ankara'da yedek Subay okulunun topçu bölümünde 1317 numarada, geri sıralarda oturan, bazı derslerde uyuklayan bir talebeyim. Kars lisesindeki, çok faal resim öğretme değil.

Yine ayın 29 akşamına dönelim. 26 öğretmen bir hayli talebenin doldurduğu, üzeri çerezli masalar etrafında oturduk, konuştuk. Sonra müdür kalkıp hayırlı yolculuklar temenni etti. Arkasından bir yavru daha, sonra bir son sınıf talebesi bana yazdığı şiiri okudu, ah artık başladım ağlamaya. Sonunda bende kalktım bir kaç şey söyledim ama bir hatip belağatıyla . Sonunda Allaha ısmarladık demeyi unuttum. Eh canım ne çıkar.

E. Aydın
Geceleri tahtakurusu ayıklıyor, gündüzleri de derslerde uyukluyorum. Allah encamımı hayırlı kılsın.

E. Aydın, 16Mayıs1946
Yine tifo aşısı oldum.

Bu gece evde kalmak için izin istedim, pısırık ve cansız söylediğim için alamadım. Yine böyle yapmayacağım ve bundan sonra çok gür ve tok konuşacağım. Yarın Pazar ve 19 Mayıs bayramı, bittabi göremiyeceğim, aynı zamanda bir arkadaşı karşılayacağım.

Günler yavaş yavaş geçiyor ve ben çalışıyorum. Bir gün yine hayata, maaşıma kavuşmak için çalışıyorum ve çocuklarıma mektup yazıyorum. Onları çok sevmiştim, hem de pek çok, sonra hani bir tarihte (*)

1851946 Cumartesi


Hayret vallahi, Yedek Subay okulu bitti. Vallahi billahi bitti ve 20 günde subaylık ettim.

Ve işin garibi bu, hayat çıkmazı böyle pütür pütür.

E. Aydın
Bugün hayatımda bir çok virgüller, noktalar koydum. Aniden Ermeneğe yolladığım ilanı red ve meşruti vaziyetim, ablama mektup annemin gelmesini istememem.

Evden çıkışım, kızcağıza yaptığım cinayet.

O kadar gayesizim ki, bakın neredeyse dün Pazar günkü Amerikan donanmasından intibalarımızı unutuyordum.

Ne muazzam gemilerdi onlar yarabbi.

İçinde 100 teyyare taşıyan, uçurabilen koca ada ve kayıkları yüzdüren çıkarma gemisi. Hey yaradan ne ömür şeydi onlar Randolf, fargo, Donrne.

E. Aydın, 24Kasım1946


Günler gelip geçiyorlar, işte bir ay daha geçti ve ben yine kararsız, gayesiz ömür eyliyorum. Nişan işini bozdum, validem gelemeyecek, evden çıktım, orada bir yaramazlık yaptım, fena bir strateji yüzünden üzüntüler içine çark oldum. Bu basit düşünüş, bu hal beni ne zamana kadar takip edecek yarabbi. Mut'a bir mektup yazdım, ev için yüzbaşı ile görüştüm, üzüntüler yumak yumak.

E. Aydın
Bu gece şöyle bir rüya gördüm. Yeni elbise giymek filan. Sabah oldu, şeytanda işlemiş kalktım, hayırdır inşallah dedim. Öğle sonu saat 1'e çeyrek var. T6 nöbetini devrediyorum. Nöbeti alacak adam yok. Bir eş yolladım buldu. Çok acayip bir itimatsızlık yüzünden çocuğu kızdırdım ve sanki haksız olarak kendimi müdafaa ettim.

Hiç umulmadık bir vaziyette kaldım. Öyle bir anı oldu ki eski günlerden hak iddaasında bulundu. Böylece bu işte haksız olduğum meydana çıktı. Çünkü, Yedek Subay okulunda bir hayli yardımı dokundu idi. Her insan gibi oda öyle yaptı. Aslında farkında şeker gibi, melek gibi bir çocuk.

Yine benim pek tuhaf düşüncelerim aramızın açılmasına vesile oldu. Şöyleki: Ben Mehmet'i pek çok sevdim ve seviştik, ona öyle zayıf taraflarımı açtım ki, beni çok iyi anlamış, sevmiş gözüküp samimiyetimizi ilerlettiğimiz kanaatını verdi. Tanrımda biliyorya, ben sevdiğim ve bir parça sevildiğimi anlayınca herşeyimi fedaya hazır olan biriyim. Zaten samimiyetten bunu beklerim. Gel zaman git zaman, bir ufak şakaya karşı bana bir hikaye anlattı ve kurada beni o şahsın yerine koydu. O şahıs karektersiz, saygısız, samimiyetsiz biri, bense aile samimiyetine bayılan, arkadaşımın annesini annem, kardeşini kardeşim yerine koyup, öylece vicdanımda yüksek hisler besleyen biriyim. Elbette gücüme gitti ve öyleki bu arkadaşa çok derin kırıldım. Üzüntülerimi file döküp selamı kestim ve ufak tefek cezalarımız başladı, bu hale geldi.

E. Aydın, 10Aralık1946
Ey Terbiyesiz Terbiyeci

Ben, resim öğretmeni Ethem ve telkifi imkansız olan saldırış mahut netice.

Ey itaatı sevmiyen vatansever.

Buda ben itaatsız, disiplinsiz bir ordu olur mu? olmaz. Öyle ise, ben vatan sevmiyorum neticesi çıkar.

Sesini kesip otur oturduğun yerde. Çocuk gelip çocuk gideceksin be yavrum.

Bugün yüzbaşı ile vaziyetin ne idi, ne fena idi. Onun kabahatı varmı idi.

E. Aydın, 23Ocak1947
Günler gele geçe, gele geçe ilerliyor ve ben değişiyorum.

İşin doğrusunu arasanız, bu herifi hazmedemiyorum, eh ne yapayım itaat etmem lazım, mecburum filan amma, kıymetimi de ararsın, domuz gibi çalışalım, gece sabahlara kadar nöbet bekleyelim yine iyi adam değiliz, yine iyi adam değiliz.

Bu amirden daha kötüleri çoktur evet ama bu da iyimi sayılır.

Onun fena huyları, benim dik kafalığım bu işi büyütüyor. Yoksa çıkar yol, yer değiştirmekse onu da göze aldım. Ya kurduğum planlar kabul edilir çok iyi çalışmaya başlarım, olmazsa ne yapalım, yolda devam.

E. Aydın, 10Şubat1947
Doktor geldi gitti, çocuk çok doğru söylüyor ama o iş oldu bitti, çığırından çıktı da ondan sonra.

E. Aydın
Hey kart düşünceli tatlı çocuk. Günler de hele ne de çabuk akıyor. Sanki itişe kakışa koşuşan çocuklara benzediler.

Bense çok garip bir adam. Hep itiliyor, kakılıyor, eziliyorum.

Yine gün doğuyor, bir gün başlayıp bir hafta bitiyor.

Dalgalardan dalgalara koşuşan bizler, günler boyu yüzüyoruz.

E. Aydın, 4Nisan1947


Gönlümün teknesinde, hayalin yelkeni, arzunun kürekleri ile hayat iklimlerine maceraya açıldım.

Her körfeze uğruyor, boynuma sarılarak sevgililer arıyor ve geziyorum. Teknem dalgaların üzerinde bir ceviz kabuğu kadar hafif ve ben gözlerim sahillerde hep arar arar ararım.

Geceler ıslak bir kefen gibi ağır kendini duyururken, ben son defa sevgililer kapısını ziyaret eder ve üzgün dönerim.

Aşksız meğerse hayat ne ağır ve ne kadar yalnız oluyormuş.

E. Aydın, 6Nisan1947
17Nisan1947, sabah saat 6'ya doğru, odamda sobanın iyice ısıtmasını bekliyorum.

Koşuya gidecek atlar gibiyim, sanki hazırladığım sergi benim içinmiş gibi tuhaf oluyorum. Ruhum hem sıkılıyor, hem ferahlıyor.

Gerçi bir tez uğruna bir sergi hazırladım ama ne yapayım, nasıl olsun veya oldu bilmiyorum. Neticeyi akşam devam edeceğim.

E. Aydın, 17Nisan1947


Artık hayatım 3.cü safhasına girmekte, bense bir hayli yıpranmış, tecrübeler kazanmış olarak vazifeme dönüyorum.

Bu günler ne kadar uzak, ne kadar erişilmez gözüküyordu.

Hepsi gelip geçtiler. Şimdi yeni günlerim için yeni projeler kuruyor, tamamen kavrayamamaktan yoruluyorum.

Ankara'ya uğramak, işlerimi yoluna koymak, sağa sola baş vurmak, mesleğe intisap ve yaz inlenmesine çekilmek.

Terhis oluyorum.

Yaşasın Hürriyet.

E. Aydın, 26Nisan1947
Ankara'ya uğradım, çok tapırdadım, işlerimi tanzim ettim, en sonunda hakkımıza ne hayırlı ise o oldu. Bugün Adana'nın Bahçe kazası, Haruniye nahiyesi, Düziçi köyü enstitüsünün taa ufuklara bakan bir odasında, kuşları bile kuşbakışı seyrediyoruz. Herşey hoş, sevimli fakat biraz yabani; İnsanlar iyi gözüküyor ama bakalım sonu ne olur.

Henüz vazifeye başlamadım. Fakat pek çok yapacağım iş gözüküyor.

E. Aydın, 27Mayıs1947
28 Mayıs'ta Adana'ya gittim. Elbise için bekledim ve aldım. İşte bugün okula döndüm.

Köye arabayla geldim, elbiseyi de yaptırmıştım.

Çok şükür şimdi param yoksa da giyecek elbisem var. Yalnız prensipleri bozma aman yavrum sakın ha sakın. Ciddi ciddi, ağır ağır ağır...

E. Aydın, 2Haziran1947


Bugün Eylül'ün

18Eylül1948, ben nişanlanıyorum. Hava yağışlı bu, bolluğa, işin iyi gittiğine alamet olsun. Mütevazi bir nişan olacak. Yağış arttıkça arttı. Bereket versin davetlilerimiz yakından geldiler, inşallah iyi bir gece olur. Karar namemi, yani nakil dilekçemide yakında bekliyorum, buda iyi, arzu edilen şeylerin toplanması olur.

Geçti bir iki pot v.s. Fakat yarın için yine bir eğlence istiyorlar değil, yapacağız inşallah allahın izniyle.

E. Aydın
Öylesine bir nişan yaptık, öylesine bir geçti ki. O akşamki üzüntüm zehir gibi (*) bir güne intikal etti ve ben bir gün kahribar gibi sarardım. Çok şükür düzeliyorum, hele o gecenin uykusu ve parmağımdaki madenin sıkıntısı beni sabaha kadar terler içinde bunalttı.

Her ne olursa olsun giden hürriyet ne için olursa olsun insana acı geliyor.

Bir hadisenin bütün vücudu sızlatacak kadar çıbanlaştığı 26Eylül1948 günü beklediğim bir gıdayı bana (*) . Düşüne düşüne Ankara'ya vardım. Çalıştım, çabaladım, nihayet bir söz alabildim. Bilmem ki nasıl olacak, sözlerinde duracaklarmı, yoksa beni başlarından mı savdılar. Tanrım hakkımızda hayırlısını versin.

Önce çıkmış olan kararnamemi bugün tebellüğ ettim. 5Ekim1948, 15Ekim1948 on gün geç kaldım. Burada olan hocada pek normale benzemiyor. İyi arkadaşlar var. Hele müfrütlere bakalım, nasıl telif edeceğiz. Ona göre ölçülü olmalıyız. Etem dikkat et, sapıtma.

E. Aydın, 5Ekim1948

Bir yer ve gök arasında sıkışıp sıkıştırıyoruz, günler dün gibi gelip onlar gibi geçiyorlar ve biz her sabah yeni ümitle yatağımızı topluyor, traş olup, kahvaltı ediyor, giyiniyor, çamaşır değiştiriyor ve vazife yapıyoruz. Bir senem böyle geçti, öncekilerde keza ölmeği ne kadar cazip kılıyor ve ümidi ümitsizliğe hayalleştiriyoruz.

E. Aydın
24Ekim1948. İlerleyen nedir? kimdir? Belirsiz. Sadece yaşanıyor karın tok, gönül yarın için ümitli, mütevekkil. Bir ömür böyle dolacaksa numune bugün ise neye duruyor, neyi bekliyoruz.

Mide dolsun, mide boşalsın. Yatak serilsin, yatak toplansın, kapılar açılıp kapılar kapansın, daha bir çok belirsiz seneler bakalım. Bu bilmece açık saçık bilmece, insanlık komedyasıdır insanlık. Rolümüz mühim, çapraşık. Aman iyi ezberleyelim, yine tekrar edelim.

Dolsun mideler, boşalsın mideler, soyunalım yatalım, giyinelim kalkalım, yatak toplansın yatak serilsin, kapılar açılsın kapılar kapansın.

E. Aydın, 24Ekim1948
İşlerim pek zevksiz ve cansız gidiyor. Ümüdüm kırık değil. Zira kaybolan eşek benimdir. Bulunarak sevineceğim. Hayat budur.

"Ve hüve ala külli şeyin kadir". O her şeye kadirdir.

Ebubekiri Sıddık, Ömerül Faruk, Osman Zinnusuyu, Aliyyülmürteda, Hazreti Haticetülkübra, Ayşe Ümmülmüminin, Hayrünissa, Hazreti Fatumetuzzehra.

Fetebarek Allaha aksenül halikin! (*) en iyisi olan Allah (*)

La havle ve la kuvvete illa billah! Davranış ve kuvvet ancak Allah’ın yardımıyladır.

Ee Etzak yemutune minel bezdi ve yekulüne.

Türkler soğuktan ölürler, soğuk azıcık derler.

Euzübillahimineşşeytanirracim! taşlanmış olan şeytandan Allaha sığınma.

Şerefil mekani bilmekin! ......

E. Aydın
Tanzim dünyanın nizam, intizam ve ahkamatı tarafından düzenlenir. Bizi sen koru, sen beni belalardan şerlerden koru, hakkımda hayırlı şeyler ihsan eyle,aciz kuluna iyi yollara şevkeyle yarabbim

Herşeyim sence malumdur.

E. Aydın
Herşey geçmekte, bahar güz deme, yaz yazın güzü yaz. Durma deme yaz. Kafile gitti gezdi, döndü.

E. Aydın, 31Ekim1948
O yolculukta bizi büfeye soktular. Gafil avladılar, zayıf buldular ve üzerimize iftiralar yağdırıyorlar

E. Aydın, 3Kasım1948


Bugün dostlara mektuplar attım. Gönlümü, arzularımı, kafa dağıttım. İşlerim bulanık, iki adım ilerim karanlık, önüme gelene yalvarıyor. İşimi takip için söz alıyorum.

Günler geçmekte ve ben (*) olmaktayım. Şimdi ne yazıp ne diyeyim. Gönlüm deli, arzum deli, şansım deli, delleniyoruz bakalım ne olur.

E. Aydın, 1Kasım1948
Bu ömür, bu üzüntülü ve ölümlü kalımlı dünya. Senin neşen için ağlayayım, ümitleneyim, gözyaşıma yazık değil mi. Sende sıranı beklemiyor musun? İşte bugün yaş 30, yarın 40, elli, yetmiş ve böyle ömür erimiş olacak, sen şekli şemalini bulacaksın, toprak olacaksın. Unutma arkadaş bu iki kere iki demektir.

24Mart1949, babamın yani benim dünyaya gelişim ve yaşayış istikbal yapışıma vesile olan o bir günlerimi bana bağışlıyor. İnsan yetmiş yaşında hayata gözlerini yumduğu tarihtir. Teli aldım, önce pek kararsız dalgın dalgın evden çıkıp, kendimi yağmura terk ettim, yürüdüm yürüdüm, yollar bitinceye kadar yürüdüm. Islandım ağlayıp ağlayıp geri döndüm. Şimdi oturdum yazıyorum, gözlerimi gönlümü oğuşturuyorum. Baba senin için sana yapamadığım yardım için üzüntülü, sıkıntılı ve ölgünüm.

Ne saçmalayacağımı ne diyeceğimi bilemiyorum. Başa gelen çekilir. Her insan doğar ve ölür, bu dünya kimseye yar olmaz ki!

E. Aydın, 24Mart1949


Sabuha

Sevgili defter seni babamın ölümü ile unutmuştum. 24Mart1949 işte iki sene sonra yine açıyorum ve sana biraz zehir akıtacağım. Babam öldü, şu menfur Salı günü bende öldüm, öldüm sayılır. Zira bu kadının evi karartması da ölmektir. Eğer ben bu mücadeleyi kazanırsam, tabip beni yaşatırsa mumya yapar da yağlı karakız yinede çürümek benim içindir. Ey ulu tanrı ben meğer ne büyük kusurlar işlemişim, ne taksiratım varmış meğer.

Yaşamak ah ne tatlı, üzüntümüz kuşlar gibi, böcekler gibi. Bugün karım beni bırakmak istiyor, öldü, dertli diye. Anam beni doğuran kadın, zavallı kardeşim, dertli, kimsesiz, kardeşim yanıma sığınak, onlara ben bakıyorum diye onlar, o gönülleri zengin kendileri fakir kimseler için. Ben onları karıma köle yaptım, taptırdım. Ben yuvamı, put karımı mukaddes bir şey gibi sevdim, her geçen gün daha çok daha fazla. O da beni her geçen gün daha çok unuttu ve şimdi lütfen vermekte olduğu selamı kesiyor. Bu çok hazin konuda bu zavallıdan yumruğu yiyen ve ölen maktulum.

Kadın için bu cüret sayılır ve Tanrının erkek diye ortaya diktiği ben böyle cesur olamadığımdan yine üzgün ve ölgünüm.

Allahım sen büyüksün, çok büyük. Bunu bilmek, söylemek hüner değil, onu da bilirim. Sana (*) bulanlar ölenler midir? Her müşteki yenmek ve kullarına yardım etmek. Bilmemki ne dersin. İşte yine bütün develerini yitirmiş bir bedevi kadar karşında acz içindeyim.

E. Aydın, 6Mart1951


Ben yine çekmekteyim. Sevgi insanı küçültüyor iğnenin (*) geçiyor.

Hel iftiralar, insanı hayatından geçiriyor ve öyle üzüntüler veriyor ki, yaram çok derin.

1 Annem zavallı kadın, ihya edilmek ister. Vazifedir, haktır, tehkir görüyor, sevilmiyor.

2 Babam için mevlüt bile okutmak imkansız. Cuma namazları bile bu aşk sahnesinde gavur oluyor ve ben her biri bir ayrılma vesilesi olan şeyleri, sevgimin ünlüğüde sürüyor ve unutuyorum. Ama bileğim ve ben hayatın bütün ağırlığı ile seve seve boğuşuyor, el el, kızara bozara para temin ediyorum. Fakat yine ben en alçak adam oluyor, müsrif damgasını yiyorum ve bugün benim eşim bana benim param diyor. Benim param nerede, ne zekasız, görgüsüz diyor. Ve ben mütevekkil öldürüleceğim ve açlıktan düşeceğim günü bekliyorum.

Yemeyeceğim, uyumayacağım bu temiz aşkımla öleceğim. Hayat acı olsun sigara daha acı dumanları ile içimi daha tatlı ve ferah yapıyor. Benim dostlarım, ben buna layık mıyım.?

E

RESİM

. Aydın, 11Nisan1951





Yüklə 0,58 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin