Bu dosya, Ethem Aydın isimli eserin web üzerinden izinli yayınlanan resimsiz hazırlanmış bölümüdür. Değiştirilemez. Serbestçe kopyalanıp dağıtılabilir. Bu dosyanın orjinali



Yüklə 0,58 Mb.
səhifə9/9
tarix25.11.2017
ölçüsü0,58 Mb.
#32846
1   2   3   4   5   6   7   8   9

Pazar günü, Çiftlik


Gök bulutlu, sıcak. Ağaçlar ürüne durmuş. Kaysı önde, şeftali, dut, “üzüm adım adım bekleyince goruk helva olur” özdeyişi anlamında. Kuşlar kuluçkada cücük gelişiyro. Yaşam sürüyor, sürecek. Geneler güyüyor.

Düzen genişleme üzerine, dönüşüm üzerine. Ağaç, toprak, (*) toprak,, su, güneş, hava oluşumdur. Gelişim, gelişim, büyük son, sonsuzluk. Yaşam budur. Hepsi (*) bunların. Dışındayım.

E. Aydın, not defterinden
Mersin’e gidiyorum. Trenle. Toplantı var. İçel sanat klubü.

E. Aydın, 19Şubat1999 Cuma


Bu nasıl olur? Oldu işte. Ne yaptın, oldu işte.

E. Aydın, not defterinden


Bugün ayın 13 Temmuz günü, ben dün Adana'dan geldim, akşam Kemal'lerde yattım. İyi de oldu, ne de olsa bir değişiklik.

Yine bugün sabah parka gittim. Park çok bakımsız ve yürekler acısı, ağaçlar deforme, çiçekler yok. Hava da sıcak ama ben bir eski ve sevdiğim kişiyi, Hilmi Dulkadir'i ziyarete gittim, biraz konuştuk, sonra bir rahatsızlığından bahsetti, doktora gitmesini önerdim. Beraber çıktık, beni İçel Sanat Kulübü önünde bıraktı.

Bahçede gazetemi okudum, öğle yemeğinde sahne ve figüranlar değişti, Sulutaş hocayla ve Faruk bey’le karşılaştık. O, benim dün de burada olduğumu söyledi, sevindim, ilgi iyi şey, şundan bundan laf ürettik daha çok ben konuştum. Güzel sayılacak konulara incelikli değindim, onlar da sevdiler konuşmayı. Çıktım, Oğuz'a sonra da Kemal'e geldim.

Şimdi daktilo başında bunları yazıyorum. Akşam saat altıda bir sergi açılışı var, sonra sanat kurulu toplantısı. Kanımca akan zaman başlamış oluyor. Altı, yedi ve arkası sekiz. Biraz regriatif sohbet ve evli evine köylü köyüne.

Dedim ki, Anadolu bir çok kavimlerin yolu olmuştur, onlar bu yurttan asimilasyon şekliyle yok edilmedi, biz yani Türk’ler yaratılış başından beri dominant insanı temsil etmişiz, tarihdeki yaşımızdan neden farklı bir üstünlüğümüz var. Onu da koruyarak Anadoluya gelmişiz, yine dominant özelliğimizle var olmuşuz, bugün bu topraklarda yaşıyoruz. Ama onları, yani bizden önce gelipgeçenleri yok ederek değil, onlarla karışarak ve kaynaşarak, bir yerde onarın da oluşuma katkılarını kollayarak, gözeterek varlığımızı sürdürmüşüz. Yani daha açık bir deyişle ben Astek’ler, Maya’lar, Eskimo ’lar, Roma’lılar, Rum’lar, Arap’lar, İsrail oğulları, Urat’lar, Asur’lar tarihte isim yapmış bütün ırkların karışımı, uyumu ve dahası özdeki durumundayız. Bundan neden medeniyetin yabancısı değiliz. Kendimizi dünya insanına anlatırken, biz Türk’üz, tekiz, en büyük biziz gibi mesajlar vererek küçültücü bir yapıyı benimsemiş oluyor ve dışlanıyoruz, özed insanlar birliği için Adem baba Havva anaya ulaşan birlikte beraberliği konuşarak düşünce çizgisini doğal ve geniş tutmak yüceliğine ulaşmak gerekirken, hala başımızdaki neidiği belirsiz maymun kardeşler Türk sözcüğünü dar bir çembere sıkıştırmakla zaman yitiriyorlar. Böylece bizi Rum sevmez, Rus sevmez, arap sevmez, kürt sevmez hep dışlanıyoruz. Hele hele bir de din ve mezhep ayrılığı için çaba vermemiz var ya, işte o da işin cabası, tuzu, biberi...

Osmanlı asırlar boyu tarihe hakim oluken neden hep saygın olabilmişti acaba!!!.

Demek oluyor ki insanlık asıl özgü hürriyetine ulaşmak için daha nice yüzyıllar geçirecek. Atatürk "ne mutlu" derken, asılda Rum, Ermeni, Arap, Müslüman, Hristiyan, şu veya bu, ne olursa olunsun, bu toprakta oturup, bu bayrağın geçmişini ve geleceğini paylaşmış olma ve “Ne Mutlu Türk’üm” diyebilmek espirisini kapsar.

Yine buda Osmanlı'nın evrensel sloganına denk düşer.

E. Aydın
Bugün Pazar. Temmuzun son üç günü. Mut’ta Çınaraltı’nda ta kendimi duymaya başladığım, günler boyu sanbar gazalları, o başında oynadığım günlere, 65 yıl ötesinin derin sisli günlerinin ayak izlerini yazdığım yerlerde oturuyorum.

Yalnız ve hemşehri çocuklarını (*) izliyorum. Boyacıları, gelmiş geçmiş Mut insanının soydan soya (*) akanı sonsuza dek sürecek. (*)

Daha neler neler göreceğim duyacağım. Zaman nasılda geçmiş, sürüklemiş herşeyi (*). Kazançlar koyup zararlar alınmış.

Belediye Pınarbaşı’nda bir düzenleme yapmış. Biz de bir katkı düşündük. Kazasız belasız dizaynı teslim etmek (*).

E. Aydın, not defterinden
Çuprayı sevmedim öğlen yemekte

29Haziran1999, not defterinden


Ben her bayram ağlarım.

E. Aydın, not defteri


Köy. Erbay (*) gelecek.

Hava sıcak, sabah puslu. Pantol yapışıyor. Karasinek var. Isı oldukça yüksek. Adana’dan çok veya aynı. Ter bitmiyor. Gölge etkisiz. Nemli hava. Adana, Aydın Sanatevi, Murat, işyeri, çiçekler, su, arayanlar hepsi sırada.

11Temmuz1999, not defterinden
Yarın 1Ocak2000.

Mersin’de değilim. Aydın Sanatevi’nde değilim. Mut’ta olabilirdim. Tarsus’u seçtim.

Atlı spor klübü Tarsus’a 5 km, Berdan gölüne karşı. 300 m rakım. Sessiz, ben benimle... böyle seçtim.

Kırlar bayırlar, su başları, ağaçlar, çam, çalılar, vahşi doğa, at yeter bana. Yollar yollar bitmeyen yollar, engebeler, yükseklikler, inişler, çıkışlar, yalnızlığın yalın sesi, ürpertisi.

Ey bülbül, güzel kuş, şimdi sen neredesin derdimde sonra susardın söndümü yoksa güzel hevesin.

Ormanlar koynunda bir serin dere. Şimdi oralarda mor sümbül vardır. Uçun kuşlar uçun (*) şimdi o güzel günleri anar ağlarım.

Bir dünya dönüyor, boşlukta sessiz. Üstünde canlı, bitki, hayvan, sularda balık, yaşam sürüyor. Duyular, özlemler, kaygılar, nedenler, sorma ve soruşturmalar..... arıyoruz ama neyi?

Günler birdi bin oldu, olacak da. 1 oldular, olacaklar da. Doğdular, doğacaklar da.

Neden, niçin? Hepsi sanal. Hanımı dargın, barışacaklar. Bu birrr..

E. Aydın, 31Aralık1999, not defterinden


Berdan. İşte insanlık bir daha...

Gazeteler ne haberler döktürecekler ne haber.

E. Aydın, 1Ocak2000, not defterinden
Sabahın yöş dinginliğinde, günü kutsamak için, ırmak boyunda bisikletimle geziye çıkarım. Genelde yaz, güz, kış değişmez.

On kilometre kadardır. İşte şimdi döndüm, bir kahvaltı hazırladım, Ethem'ciğim için. Benim ondan başka neyim var!?

Akşamın telefon konuşması, hala kafamda renkli bir şerit gibi, gökkuşağı...

Bana çok önceleri diyordun ki, ben ölümden korkmuyorum.

Bense hiç ölümü düşünmüyorum.

İnsanın neden var olduğunu, enine boyuna; uzam, zaman içinde; dünde, günde, yarında evrensel boyutta düşünmeye çalışırım, gücümce..!

Yine bu bağlamda, hayvandan bozmainsanısıradan yaratığı, Nafi Efendi gibi, Müderris Hoca gibi, Neşri Bey gibi, Arap Reşit gibi, Muhacir Şükrü gibi, Saraç Hüsamettin gibi, Berber Alaaddin gibi, Hüseyin, Fuat gibi yaşadıkları zaman içinde yerli yerine oturtur. Yine yaşadıkları zaman içinde, akıl almaz edimlerini, yükseklilerini düşler; kendimi adamakıllı hiçlerim.!

Sonra tekrar başa döner, kendime, bir küçücük tutunacak dal ararım. Hayal kurar, yalan söyler, sanal da olsa bir özgeçmiş düzerim, inanırım veya inanmaya çalışırım. Boşlukta bir hiç olduğumu unutmaz, her insan psikolojisinde olduğu gibi farklı bir edimle bağırarak, kırıp dökerek, bir ses çıkarmayı düşlerim. Kendimi duyurmak, duymak isterim... Okuduklarımın eşliğinde, en gerekliyi ararım.

Resim yaparım, okurum, doğadan izinsiz aldığım ne varsa geri vermeyi, yükümü azaltmayı düşler, Mut'a yeşil bürüncek hayaller, iki köy çocuğunun okuması, üniversiteyi bitirmesine, özlü katkıyı görev bilerek, hoplar hoplarım, bağırmış, kırmış gibi olur, dahası, işin garibi, mutlu olurum, avuuunnuurrrum. Hepsi bu kadar.

Öncekiler anonim oldular, anonim olma yürekliliğini koruyalım, zamanlar içinde anılmayı umalım. Avuntum bir ağaç diken, faydasız yaşamamıştır..

Bu sabahın ürünü de bu kadar.

E. Aydın, 9Nisan2000


Çiftlikteyiz.

Doğa sessiz laboratuvarında. Toprak ana, güneş baba. Ve canlılar el birlik, imece üretime sessiz bezgin gidiyor

E. Aydın, 14Mayıs2000, not defterinden
Bugün Balcalı’ya gittim. Test yapıldı. Hayırlısı... bu da önemli. İshal.. iyiye yönelmeyen.... olay bu. Nedeni?

E. Aydın, not defterinden


İyi gün. Irmak boyu sevgili bisikletimle el ele, bazende kol kola, diz dize umutla gezinirken, kuş cıvıltıları arasında, imgeler simgelerde öykü hayallerde yaşarız. Göklerin derinliğinden bir melek ak kanatlarıyla süzüldü. Yanaklarımı da sıcacık, yaratan yaşatan bir öpücük kondu, zenginleştirdi.

23Ocak2002


Mersin sergi... yalnız oturuyorum. Tuncay geldi. İltifatlar.... Yan alkışlar...

1950 kokuyor burcu burcu.

Kimler yok....Ali Kütük, Aytekin Yakan, Mehpare Caka, Durmuş Taş, Ahmet Özen, Hasan Ekin, Ruhinaz, Necla, Haşmet, Saadettin, Hüseyin, Rafet, Türkyılmaz, Melahat, Zinni, Doğan, Faruk amca, Ali Rıza...

Yüreğimin derinliklerinden gelen, boğazımda bir düğüm oluşturan, sesimin çıkmasuna dahi izin vermeyen...

E. Aydın, 1Ekim2002, not defterinden
(*)’le Mersin’e gidiyorum. Trende, saat 910.

(*) duygular. Güya aşka dair. (*) (*) doğan ve sonrası...

E. Aydın, 1Kasım2002, not defterinden

(vefatından 26 gün önce)


YAŞAMDAN BİR KESİT


Tırrrr, Tır, Ça, Ça Çaaa.

Saat beş. Sağlık yürüyüşü zamanıdır.

Al horozumun anılarda kalmış; (üürüüü üüüiiig), eşek anırmaları, inek öküz böğürmeleri, koyun kuzu melemeleri, minareden (namaz uykudan hayırlıdır duyurusu), yerini, sinir bozucu olsa bile; metalik araçlara bıraktı. Çalar saatlere günaydın. Aslında, sabahın doğal ve kademeli, tüm canlılarla paylaşılan sesler, buyurgan olmayan hayvan sesleri, iyi bir ana gibi, bizleri, okşaya okşaya uyandırır, güne daha bir güçle kavuşmamızı sağlardı. Ziller hep zaten buyurgandır. İnsan buyrulmağı pek sevmiyor. Minarelerde Türkçe ezan yaşama ruhsal bir güç katıyor.

Yolcu yolunda, emekçi işinde gerek.!...

Sağlıklı yaşam koşusu veya yürüyüşü başlıyor

Hava serince, sıkı giyinmek gerek.

Bisiklet benim bastonum, iyi anlaşıyoruz. Yollar bana uzun, ona kısa geliyor. Zaman zaman kol kola, çamlar altında yürür, temiz sabah havasını duyumsarız.

Trafik yok denecek kadar az, başlangıçta yadırganan loşluk, dinginlik yavaş yavaş, ara sokaklardan çıkan guruplarla görsel bir cıvıltıya dönüşüyor. Rengarenk. Çöpçüler, çöp toplayanlar, ev köpekleri, sokak köpekleri. Yollar, ağaçlar, gölgeler, gölgelerin belleklerde oluşturduğu, imgeler simgeler gizemine günaydın...

Uzaklardan, geceler günler boyu hoplaya zıplaya gelen Seyhan nehri yorgun homurtulu akıyor. Yosun kokusuna, balıklara günaydın.

Sularda yıkanan kavaklara, yeni güne günaydın.

Eski baraj yolu'nda; Adana’lım gibi oylumlu, ağır başlı, süzgün bakışlı, gövdesi ebru nakışlı, elleri kınalı, gölgesi büyük okalüptüs ağaçlarına günaydın.

Umara, geceden olta atmış, balıkçıya rasgele. Günaydın.

Yeni baraj çavlağına, sisler içinde henüz uyuyan Adana'ya, bulutlara günaydın. Eski Baraj, Yeni Baraj, ormanlığa günaydın.

Gidilen yollardan geri dönülür. Aydın Sanat evi'ne, günaydın.

Kitaplıkta yer bulamamış sözlükler, tekrar yazılması gerekli mektuplar, son gittikleri yerlerde yeni iticileri bekleyenlere günaydın.

Şövalyeler, dik çalımlı, binicisini bekleyen hırçın atlar gibi aleste. Duvarlarda durdurulmuş zamanlara günaydın.



E. Aydın, 26Kasım2002

(Editörün Notu: Bu yazıyı vefatından bir gün önce yazmıştır)


---------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Bu dosya, Ethem Aydın isimli eserin web üzerinden izinli yayınlanan resimsiz hazırlanmış bölümüdür. Değiştirilemez. Serbestçe kopyalanıp dağıtılabilir. Bu dosyanın orjinali: http://geocities.com/ethemaydin ve http://www.ethemaydin.com adreslerinde sergilenmektedir.

Eserin orjinalinin ücretsiz temini: Aydın Sanat evi: Kurtuluş mh 19 sk. Ful apt 50/c Adana 322-4584683 ethemaydin@yahoo.com




Yüklə 0,58 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin