Bu dosya, Ethem Aydın isimli eserin web üzerinden izinli yayınlanan resimsiz hazırlanmış bölümüdür. Değiştirilemez. Serbestçe kopyalanıp dağıtılabilir. Bu dosyanın orjinali


GÜNLÜKTEN (2 ve 3 numaralı kaynaklar)



Yüklə 0,58 Mb.
səhifə5/9
tarix25.11.2017
ölçüsü0,58 Mb.
#32846
1   2   3   4   5   6   7   8   9


GÜNLÜKTEN

(2 ve 3 numaralı kaynaklar)





1940’da Adana öğretmen okulundan mezun oldum. Ak soluğunuz rüzgar, deniz dalgalı yekem insana doğru...

Hüseyin Sevim için yazdığım özlü ayrıntılar verilmiştir. 1944 Kars lisesindeyim. Ayrıntıları Doğan'cığıma yazmıştım.

Öğretmen olarak göreve başladıktan sonra da, mekanikkolik olmuştum. Ütü, elektirik ocağı, bisiklet, motorsiklet, çamaşır makinası, buz dolabı, daha bilmem neler neler!!. Elimde düzensizliğe, sonra da yarım düzene ulaşıyordu..

Çalıştığım okullarda, iş bilgisi dersi kapsamında; model uçak kursları da açıyordum, lastik motor yerine, saat zemberek düzeni de kullanılabileceği düşüncesi kısa zamanda yaygınlaştı

Düziçi köy enstitüsü, İvriz köy enstitüsü derken, 1950 sizlerle buluştum. Nihal hanım, Sadettin Çağlarca, Haşmet Akal, Hüseyin Sevim'le beraber çalıştık. Mersin lisesi Üniversite çaplı bir okuldu. Öğretmenler Prof. yeteneğindeydiler. Lisede sınıflar 20 kişiyi geçmezdi. Prof.'lerin anfileri vardı. Öğrenciler asistanlar gibi çalışkan, araştırıcı, katılımcı, bir verdiğinizi bin olarak geri verirlerdi. Unutmuyorum, sanat tarihine giriyordum. Ben sanat tarihini kuru bulur, sevmezdim. Kendime göre bir çıkar yol seçtim, öğrencilere kitap başlıklarıyla konuları dağıttım, kaynak kitaplarda gösterdim, bir yıl süreli ödevler haline getirdim. Onbeş günde bir hazırlıkları topluyor, güya kontrol edeceğim. Bir akşam, ertesi gün dersine gireceğim sınıfın ödevlerini okuyorum. Saat gece yarısını geçerken, Şen Pekak'ın ödevi üzerinde uyuya kalmışım. Suçüstü mahkemesi günlerce evde kurulu kalmıştı.

Tez işini öğrenciler çok sevmişti. Sene sonlarında ciltlettiriyor, kitap halinde yapıtların üretildiğini anımsarım. Aynı olgu resim dersleri içinde geçerliydi. Dünya çaplı ünlü sanatçıları, Ekolleri ödev olarak verir, o zaman bulabildiğimiz İngilizce ve Fransızca kaynaklardan çeviri yaparlar veya öğretmenlerin yardımıyla seve seve çözer, yıllık tez haline getirirler, dikkatle ciltlerlerdi. Sanıyorum okul kitaplığında örnekleri de vardır.

İş Bilgisi derslerinde, mekaniği öne alır, model uçak, saat motorlu tepkili, yeni tip planörler (Kreasyon) denenceleri yaptırırdım.

Her öğrenci cilt bilir, daha önce çizimini beğendirdikleri, iş kutusu albümleri, yine kendilerinin yaptığı alaca kağıt, ebru su kağıdıyla titizce kaplarlardı. Evlerdeki, zamanla yıpranmış nesneleri yeniden yaşama kavuştururlardı. Kendi yaptıkları motorlara iş gücü uygulamayı denerlerdi. Kulaklıklı elektriksiz radyolar yapar, pedagojik anlamda işin doyulmaz keyfine ulaşırlardı.

Ortaokuldaki öğrencilerim, lisede de benimle olmayı severlerdi. Anımsadığıma göre, liseden, Türk kuşu kamplarına yönlendirdiğim öğrenciler, yüksek ehliyet alıp amatör planörcü olarak dönmüşlerdir. Sayıları Yurt genelinde önemli yer tutar.

Mersin mahkemeleri, imza sahteciliğinde yeminli bilirkişi olarak çağırırdı. Kaligrafi üzerinde incelemelerim, yetmişli yıllarda uluslararası (parmak izleri değişmez midir, değişirse zamanlaması hangi peryotlarda olasıdır), teziyle ilgilenmeme neden olmuştu.

Mersin 5 Ocak anma gününde Haşmet Akal'ın sahnelediği, Tuncay Özgünel ve bizlerin katkısıyla, güzelliği anılara renk veren görkemli bir şöleni anımsatmadan geçemeyeceğim.

Mersin’de, Kayseri pazarına aboneliğim, Saraç Mahmut amcaya kira borcum, öğretmenliği bırakıp, Müderrisoğlu Dershanesini kurmama neden olmuş. Para saymayı beceremediğim için, ticareti bırakıp, askeri darbe arkasında tekrar Osmaniye'de göreve başlamam gerekmiştir.

Adana Erkek Lisesi’ne geldiğim zaman benden önceki derslere ücretli giren müdür ve yardımcıları on numaralarla doldurulmuş not defterleri verdiler. Öğrenciler yoklamağa gelmiyorlardı. Derslere girmiyorlardı. Program işlemek bir sorun oluyordu. İdare de onları destekler görünüyordu.

Ankara Fransız Kültür Derneği’nden diyalar istedim. Boş olan fizik ve kimya laboratuvarlarında gösteriye başladım. Önceleri bir kısım öğrenciler nü seyretmeğe geldiler. Sonraları diğer sınıflar ve öğretmenler de konuğum oldular. Hanım öğretmenler ise beni idareye topluca şikayet ettiler. Çocukların ahlakını bozuyormuşum diye.! Öğretmenler kurulu toplandı, zorlu bir savunma yaptım. Genç öğretmenlerden Osman Karekök, Ali Kaya (Kılıç), hanım öğretmenlere karşı: “siz bu üniversiteleri nasıl bitirdiniz doğrusu şaştım” dedi.! Oy çokluğuyla aklandım. Diya gösterilerine de devam ettim. Geldiler, gördüler, zaman zaman da ekoller üzerine sorular yönelttiler. Barıştık.

Fotoğrafçılık kolunu kurdum, sayıları yüzelliyi geçen amatör fotoğrafçı yetiştirdim, şimdi beş tanesi profesyonel çalışıyor. 1974’de Adana Erkek Lisesin'de emekli oldum.

23 Yirmiüç sene sonra yine yazmak, içimi dökmek için defteri açıyorum.

2Nisan1974

Evden çıktım, kaçar gibi insanlara karıştım, sabahladım, okula geldim, sınıfı açtım, ders öncesindeyiz, çocuklar geldiler. Burayı seviyor ve benimsiyorum, rahat ve hayırlı geliyor.



(Editörün Notu: Ethem Aydın’ın burada bahsettiği okul Adana Erkek Lisesi’dir)

Dün bugün 54 sene yaşamış gözüküyorum defterde, hayret ne hayret.

5Nisan1974

Dışarısı yağışlı, içerisi sakin, resim yapıyorum ama hayali oluyor.

Medeniyet tabiatı deforme etti aslında, güzel olan ne kaldı. Artık, anca hayal içinde yaşayacağız ve zor bulacağız.

Bir yıllık çıkarmak istiyoruz, onun çabası da caba.

9Nisan1974
1929Nisan. Rıza bey örnek öğretmen, efendi öğretmen, Ermenekli, yanında Delil efendinin oğlu Hüseyin, sonra öğretmen Mahmut hocanın oğlu Aslan, Hali efendi kızı Şefika, Rodoslulardan biri, reji memurun kızı Fatma, doktorun oğlu Sadım (*)

E. Aydın
Buralarda yaşamak iyice zorlaştı. Dönmeyi düşünüyorum ve özlüyorum.

(Editörün Notu: O sırada Istanbul’da otururduk)

E. Aydın, 28Haziran1980


Genel yaşam, zincirleme istekli veya şartlı yan yana gelişler zinciri ile oluşmuştur. Bu zincirin halkalarında basit yapıda elemanlar vardır. Belli şartlar altında kuralları var olan, akıl tarafından bilinmeyen kanuınlarla zorlanmakta oluşum ve gelişim sağlanmaktadır. H ile O herzaman su değildir, suyu oluşturmaz. C, S, Z, Na, Ca için de böyledir. Her hücreyi yapan maddeler geçit taşları bir başka dizidedir.

E. Aydın, 4Ağustos1980 Pazartesi


Kurulan büyük düzende usta vardır, aletler gereçler vardır.

Güneş hergün bir başka anlamda hergün bir başka görevde doğar, ısıtır, ışıtır. Büyük canlılık, alış veriş başlar, rüzgar eser, yağmur yağar, şimşekler çakar, ani birşeylerin olmakta olduğunun kanıtıdır. Sel suları tozları sürükler, çukurları kapatır, kar lekeleri saklar. Hemen herşey bir başka şeylerin oluşumuna yardımcı olur. Ama bu oluşum, maddeden uzaklaşmadan, genel düzeni korur. Denebilirki ilahi sır gibidir.

E. Aydın, 6Ağustos1980 Çarşamba
Tabiatta maddelerin korunması aklın yaklaşamadığı ve daha çok uzun kuşaklarda anlaşılamayan bir giz olarak kalacağa benziyor. Bir hücrede oluşacak değişiklikler gözlenebilse bile, tekrarlanması bir hayal gibidir.

Kimyasal ve biyolojik olarak hücreyi tanıdığımız var sayılsa bile, hücreler topluluğu, bu topluluğun aralarında oluşan organik bağ,tanrının insanlardan sakladığı ve ebedi bir sır olarak kalacaktır.

E. Aydın, 11Ağustos1980 Pazartesi
Canlı nedir, tarifi nasıl olacaktır? İçinde milyonlarca atom, nötron, pozitron, mezon’un saniyede ışık hızı ile dönüşleri bitmeyen bir canlılık yine bunların biribirlerinden uzaklaşmaları, yaklaşmaları, ayrılmaları yeni yeni canlılığın başlangıcı değil midir?

Toprak... kara toprak... herşeyin sonunda durağan olduğu toprağa cansız denebilir mi?

Yeşil yaprak, kırmızı, sarı, mor, mavi, beyaz çiçek, acı erik, tatlı üzüm, ondan olmuyor mu?

Bu gün bayram. Şeker bayramı. Olanları anlayabilirsen anla. Duyguları niteleyebilirsen nitele.

12Ağustos1980
Müslümanlar bu bir ayı oruç tuttular.Temiz olan 5 vakit namaz kılmış, başkalarının kesesinde gözü olmayan insanları aldatmayan, terazinin ölçüsüne saygılı, kazancı sınırlı, acaba kaç kişi var. İnsanları seven, onlara hizmeti iş bilen, fakiri gözeten, sokakları da evinin içi gibi temiz tutmağı amaçlayan kaç kişi var.

Belli şartlar altında belli olaylar bir düzeliğini korur.

Belli yükseklikte su 100 derecede kaynar. Atmosfer basınç altında bu kural değişik neticeler verir. Dünya, ısı, basınç, elektrik ortam, ortamdaki peryodik bağımlılıktan tohumu, ağacı, yumurtayı, yumurtadan canlıyı yapıyor. Ağacın canlının soy özellikleri, davranışları, ruhi şartları, nasıl bir çerçeveye konabilir.

O halde insanda zeka unsuru niçin vardır. Hangi evrensel oluşumun ilk yapı taşlarıdır? Bir hayvan açlığı, üşümeği, ısınmağı, soy sürümünü karşılar, tehlikeleri önceden duymağa çalışır. Bir sivrisineği öldürmek onun şartlara göre değişen savunması nedeni ile zordur.

Bu savunma düzeni neyi kanıtlıyor. Medeniyet yapısına taş koyan insanlar olümü bile bile çalışıyor, yoruluyor, yaşama sevinci var içlerinde. Neyi kanıtlıyor neye hizmet ediyorlar?

Ölüm, son oluş bu kadar yakınken umursamadan yaşamak Kösem’in öyküsünden farklı mıdır acaba. Bizi böylesine hiç için şevklendiren ilahi güç nedir, ne istiyor, niçin hala deneyi sürdürüyor?

Ölüm bir son mudur, yoksa bir başlangıç mıdır, ruzi mahşer var mıdır?

Aklın ışığında bunu nitelemek için bir örnekten yürüyelim. İpek böceği tohumu soğuk bir ortam içinde istediği kadar saklanabilir. Ilıman bir ortamda tırtıl olur. Oburca yeşillik yiyerek büyür ama tohumun durağan özelliklerinden habersiz büyür. Kendine bir koza örer. İçinde saklanır. Serinlikte uzun süre kalabilir. Oradan bir kelebek çıkar. Tohumdan tırtıldan habersiz çiftleşir. Tohum verir ve ölür gider. Tırtılın dini inançları ve amaçları yoktur. Cenneti de ahireti de ortadadır. Ömrü kısa olan canlılar bir somut örneği sergilemiyor mu? Cennet cehennem bizim yaşamı kolay ve zevkli kılmak için uydurduğumuz boşlukta kalmış hayaller değil midir

Diyeceğim şu ki: Cennet de cehennem de yaşamın içindedir. Ölüm, bir son’dur. Ama yeni bir oyun için dekorların sökülüp sahnenin boşalması gibi...

Dekor konulduğu zaman, sahne ne kadar şatafatlı, görkemlidir. Sonsuz ışıltılar, kompozisyonlar, birbirlerine ilintileri bağımlılıkları bakımından girift anlaşılması, anlatımı zordur.

E. Aydın, 1980
Bugün, daha doğrusu akşam içinden hafızamı yoklamak geldi. Fotoğraf albümünü çıkararak eski yollara doğru daldım.1333 yılında bir yaz ayı domates patlıcan biberin bahçemizde geliştiği bir mevsim, ablamın nişanı günlerinde idi. Bahçede ablamla yanyana bir resmimizi buldum. Masum, boynu bükük, ezik, mutsuz duruyordum. Bugünkü gibi.

İlkokul benim bilincimin biraz ötesinde, hatırladığım şeyler düşsüdür. Ortaokula başladığım zaman sanki ben bir başka kişi oluyorum. Çalışıyor, oynuyor, geniş düşünebiliyor, başarıyı seviyorum. İşte ikinci sınıftan bir kesit, Türkçe hocamız Abdullah Kamil bey, arkasında ben, hatırlayabildiklerim Mehmet, sonraları yüksek öğrenimini yaptı, bir kaç devre de mebus oldu. Niyazi Karaduman, Bilal Ali, Sulhi, Rahmi Baykal, Fethi Erdem, Dilaver Boya, Mehmet Gürtük, Seyit, Sinan Dölek, Turgut, en önde Ali Gür, Çömelekli Kemal, Mazhar Arıkan, Kadir Aslan, Süleyman Baykam, İhsan Bayhan.

Sonra rasgele sıradan 1935 yıllarında, ben 14 yaşında imişim, sonra öğretmen olan yine Boynueğri’lerden Mırza bey’in nikasız karısından Dudu tezzeden ama çok hanım olan hanımefendi olan bir kadından olan Mehmet Öztürk’le çekilmiş ilkokul önlüklü bir resmim..... Elimde bir tomurcuk gül var... bahara yakın olacak...

Bir diğeri Ceylan Aslan, Kadir Aslan, ben vardık.

Bir de ortaokul resmimi buldum.

Yıl 1938 sınıf mevcudu 30 civarında olacak. Türkçe hocamız Abdullah Kamil bey. Aman ne adamdı. O’nun öleceği hiç düşünülür mü idi. Bizi hayata bağlamak için çok şey bilirdi. Mut’lular mutlular. Yüzümün akı Mut’lular. Silifke’liler köprüye “göprü” diyen Silifke’liler derdi.... gözünü yumarak... sesine yumuşak bir ton vererek....

Biz de galiba çalışırdık. Mazhar şiir yazar, ben de hatırı sayılır tasvirler yapardım. Hala ifadem iyidir. Hafızam zayıf, ama hayalim, emsalimden üstündür.Kelebekler baharın gelişini müjdeleyen mektup muştular.Gemsiz muhayile ile başlayan kurgular

Sınıf şöyle sıralanabilir: Ali Gür (Öğ), Çömelekli Durmuş (Ha), rahmetli Mazhar Arıkan (soru), Kadir Aslan (Av), Süleyman Baykal (Öğ), Ali ... (öğ), İhsan Beyhan (öğ), Mehmet Dölek, fansızca öğretmenimiz Mehmet bey’in oğlu Niyazi Karaduman (öğ), Gani ... (okumadı). Hacı yağları süzen, dini menkibeler okuyan yedi yol Cengi, hazreti Ali gibi. Ethem Aydın (öğ), Sulhi, Muzaffer’in kardeşi Rahmi Baykal (Dr), Fethi Erdem (Av), Mehmet Gürtürk (öğ), Dilaver Boya (öğ), Seyit ..., Sinan Dölek okumadı, Turgut (yakışıklı) (öğ), Vasfi (öğ), Mazhar mebus oldu adalet partiden, Mehmet Dölek mebus oldu. (Editörün notu: parantez içindeki harfler muhtemelen bu şahısların sonradan edindikleri mesleklerinin kısaltması olabilir)

Zaman nasılda yürümüş. 1881980 141938 Tam 45 yıl 4 ay 18 gün önce. Bugün akpak olmuş saçlarım, kırışıp buruşmuş yüzüm, çift gözlük uyguladığım gözümle ben derinliği bellisiz zaman içinden gelerek sonu bilinmeyen atiye doğru seyahat etmekteyim. İyi yolculuklar dostum....

Hergün güneşler doğmuş, güneşler batmış. İçimizde bir umut bin umut olmuş menaten(*) soframızda. Hesaba oturunca daha iyi anlaşılıyor ne kadar hoyratca zamanı harcadığımız.

Zamanki boyutsuz, zamanki biriktirilemez, yerinde ve taze taze değerlendirilmesi, iyi değerlendirilmesi şart.

E. Aydın, 19Ağustos1980



Yüklə 0,58 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin