Bu dosya, Ethem Aydın isimli eserin web üzerinden izinli yayınlanan resimsiz hazırlanmış bölümüdür. Değiştirilemez. Serbestçe kopyalanıp dağıtılabilir. Bu dosyanın orjinali


GEÇMİŞ ZAMAN DİLİMLERİNDE BİR GEZİNTİ



Yüklə 0,58 Mb.
səhifə3/9
tarix25.11.2017
ölçüsü0,58 Mb.
#32846
1   2   3   4   5   6   7   8   9

GEÇMİŞ ZAMAN DİLİMLERİNDE BİR GEZİNTİ


Herşey; öylesine sessiz, öylesine hızlı ve gerektiği gibi oldu.

Kilis’li Edip Yazgan, Silifke’li Dilaver Boya , ben Mut’lu Ethem Aydın nedense tipik bir dostluk kurmuştuk. Edip fen derslerinin gözde öğrencisi, şiir yazar, keman çalar, amcasının kızıyla beşik kertme sözlü. Geçim durumları iyice. Derslerine devamlı, okul yasalarına uyumlu.

Dilevar tam tersi. Dersleri kaytarır. İyi ve şık giyinmeyi sever. Şıklık için ödünç almayı becerir. Sık sık okuldan kaçar sinemalara gider. Dik başlı, yakışıklı, tenor sesli, mandolin ve kitar çalmayı sever. Başardığını da sanıyorum. Fransızca’ya karşı eğilimi var. Dersleri boş verir, üst düzey eserleri kitaplıktan bulur okur bazen de gizli veya okunamayacak kadar berbat yazıyla defterler doldurur. Dersleri yarı yarıya dinlemekle yetinir, bu O’nun başarısına yeterli gelirdi. Mersinli Silifkeli çeşitli karekterde arkadaşları olur, sıporcu aslar, güreşçiler, tembeller, çalışkanlar hep O’na yakın olurlardı. Geçim durumları bencileyin sıfır çizgisine yakın olur ama nasıl eder ne yapar bilinmez sokağa çıkacak harçlığı hep bulunur.

Ben Ethem Aydın meslek derslerine ilgi duyuyorum. Çocukluktan bu yana resim ve yontuyla uğraşırım. Sıradan şeylerle.

Üçümüz birbirimizi kollar, yardımlaşır, beraber olur, bazen ders de çalıştığımız olur ama genelde okulun ekzantirik , nerede ne yaptığı ne yapacağı belli olmayan üçlüyüz.

Edip Yazgan, Gazi Terbiye matematik, Dilaver fransızca, ben resimiş bölümünü kazanarak Ankara’da yine buluştuk. Üç yılımız beraber ve daha öncekilere benzer geçti.

Genç, bekar Müzik Hocamız Hilmi Bey, Beden Eğitimi Hocamız Abdi Atamer, Baş Md. Yardımcı İbrahim Soyer'le, sık sık sinemada karşılaşır, anlamlı, azarlayan gülücükleri, utangaç pozlarla selamlaşır çoğunlukla, onlarla beraber okul faytonuyla döner, ama yine de disiplin kurulunu boylardık.

Ne işse, büyük cezalar almazdık. Üç değişik tip, yan yana, çok kez konuşmazdık, ütü, gömlek yıkama işi, hariç.

Olmayan olanaklarımızı birleştirir, sıkışınca, dersi iyi olanlardan borç alırdık. Bizlere, gıptayla bakarlardı, seve seve verirlerdi.

Ben, saat tamiri yapar, külüstür makinamla çektiğim gurup fotoğraflarını beraberce tab eder, borçları bazen aynen, bazen nakten öderdik. Hoşnut olurlardı.

Mersin, Silifke, Mut, Gülnar, Anamur, Ermeneklilerle, güçlü birlik oluştururduk. Okulda söz sahibiydik. Sporcular, güreşçiler, öğrenci başkanları bizden olurdu. (İbrahim Tinli, İbrahim YeltekinSümbül, Kadir, Mehmet Şaşmazer, Durhasan, İlhan, Ahmet Beliğ) ayrıca, izciler, basketçiler, yayın kolu, müzik kolu, bizlerden seçilirdi..

Son sınıfta, sene sonuna yakın, öğrenci başkanı seçildim, (kız lisesinden gelen bir hanım coğrafya öğretmenimiz var; kitabımız Türkiye Coğrafyası olduğu halde, uzun uzun İngiltere'nin, arazisi, petrol, hububat, sanayi durumunu anlatıyor.) Akşam etüdünde, sınıfları, bir bir dolaştım.

Arkadaşlar, bu coğrafya hocası bize, ne yazılıda, ne de sözlüde, Türkiye Coğrafyası'ndan soru sormuyor. Bu ülkemize hakaret olmuyor mu? Dedim. Ertesi günkü coğrafya dersine, okulca girmemek kararı aldık.

Sabahleyin, önce bizim sınıf, sonra diğer sınıfların katılımıyla, yeni yapılmakta olan Alman Barajı'nın kanalları içinden, kırlara çıktık. Çaldık oynadık, fotoğraflar çektirdik. (Beni bir eşeğin üzerine bindirdiler, bir dini lider gibi gezdirdiler, fotoğraflar, fotoğraflar...)

Okulda kızılca kıyamet koptu. Öğrenci başkanı dahil, hepimizi revire hapsettiler. Dersler kesildi, soruşturma başlatıldı, yazılı savunmamız istendi.

Okul Doktoru Kemal Satır'ın, bizim beyin takımının da katkısıyla milliyetçilik çizgileri ağırlıklı, (Volter vari), bomba gibi, bir savunma hazırladık. Okul müdürümüz Naci Ecer Sorbon mezunu bir terbiyeciydi. Savunmayı beğenmiş olacak ki, 15 gün revir gözetimiyle kurtulduk.

Diğer sınıflardan daha önce ağır suçlar işlemiş olan, 30 öğrenci yurdun diğer bölgelerindeki okullara sürgün edildi.

Atatürk, Hatay için Adana'ya geldiğinde, bizim gözetim altında olduğumuzu anımsarım.


OKALİPTUS

Kasabaya ilk geldiğinde adı da okalüptüs değil “sıtma ağacı”ydı. Sıtmayla gardaş olmuştuk. İlkokulda çok fidan diktik, okşaya, tapışlaya, sulaya... Kurtuluşumuz sanki bu fidanlara bağlıydı. Ortaokuldan sonra Adana öğretmen okuluna yatılı başvurusunda geç kalmışım. Okumak da istiyordum. Gündüzlü yazıldım. Küçüksaatte Aşiret han’ında konaklıyordum.

Fakirim, giyimim kuşamım ona göre. Han sahibi bana acıdı. Katibe yardım edeceğim. Boş zamanlarımda ayak işlerine bakacağım.

Yılın sonuna doğru halime acıyan idare, benim yatılılığımı bakanlığa onaylattı. Baraj yolunda şimdiki Fen Lisesi binası öğretmen okuluydu.

RESİM

Okalüptüs ağaçları altında güzelmi güzel villaya geldim. Sanki ağaç dostlarımla buluştum. Onları çok sevdim, Adanalılar gibi.

Alman barajı çalışmaları başlamıştı. Okulumuz yemek veriyordu ama ekmeğimiz kıttı (1939). Almanlar ameleye her gün akşam üç somun veriyorlardı. Cumartesi pazar günleri birkaç Mersinli arkadaşla ameleliğe gidiyorduk. Akşam dönüşlerinde öğrenci arkadaşlarimin bizleri karşılamaları, üzerimize çullanmaları görülecek şeydi..!

Sonraları saat söker takarken bir fotoğraf makinası aldım. Dörtlü bir ekiple işimizi ve emeğimizi üleşerek beyler gibi yaşadık

Ağaç gövdelerini, ebem kuşağı yapraklarını etüt ederken boyarken, resim yönüm ortaya çıktı.

Ver elini Gazi Terbiye...

E. Aydın, 5Mayıs1996


Söz Alman Barajı'ndan açılmışken.....

savaş yıllarındayız, ekmek vesikayla, devlet bize, patetesle karışık tatsız tuzsuz bir ekmek veriyor, doymuyoruz, çoğunlukla Taşelililer uyanık rezilliğe bağışıklı oluyor, sırayla belli zamanlarda dersten kaçıyor, baraja amele yazılıyor, ya dekovil itekliyor, ya da sırtımızda semerle çim çekiyoruz. Paydosta, her ameleye cabadan üç ekmek veriyorlardı. Kucağımızda ekmekler çalımlı gülücüklü, gostak gostak, bizi dört gözle, bizleri bahçe kapısında bekleyen kalabalıkla buluşma, üzerimize çullanıp elimizden ekmek kapışları, görülecek şeydi..

RESİM

Üç ahbab Çavuşlar Gazi Terbiye Enstitüsü' nde buluştuk, yerler bal döksen yalanır. Kaloriferlerle ısıtılıyor, yemekler olağan üstü, yataklar yaylı somya, kısa bir sürede takım urbaları, terzi özenle lacivert kumaştan vücudumuza uygun dikti. Çiçek bahçesine düşmüş kedi yavruları gibi, sığınacak kovuk arıyoruz, koridorlarda renkli bilardo topları gibi, zıp zıp zıplıyoruz.

Birbirimizi bu kılıkta görünce,kasabaya yolu düşmüş yörük gibi anlamsız sırıtıyor, kıs kıs gülüyoruz.

Dersler başladı; Malik Aksel, Refik Epikman, Sait Yada yazı, Veysel bey mukavva işleri, Nejdet Pençe, Hayrullah Örs demir işleri, Tahnit, Şinasi Barutçu grafikfotoğraf, Hakkı İzzet modelaj. Hepsi de Avrupa'dan yeni dönmüşler, burunlarından kıl aldırmıyorlar, çalımlarından yanlarına varılmazdı, uygulama bölümünün imparatoruydular. İyi yontuyor, özlü yoğuruyorlardı.

Ercüment Ekrem Talu, Halil Fikret Kanat, Hıfsırahman Raşit Öymen, Cevat Memduh Altar, Ziya Dalat Kültür derslerimize girerdi.

Edip Yazgan, Gazi Terbiye Matematik bölümünü, Fen Fakültesini bitirdi, evlendi sonra Matematik Prof. oldu. Dilaver Boya Fransızca öğretmeni olarak emekli oldu. Bende öğretmen olarak, sizlerin sevgi soluklarınızla yelkenlerimi doldurarak deryalardayım. E. Aydın, 2.Şubat.1999





Yüklə 0,58 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin