BEŞİKTAŞ
70 kadar dükkânı var, şehrine göre dükkân ve çeşmeleri azdır.
ORTAKÖY 200 kadar dükkânı vardır ki çoğu meyhanedir.
KURUÇEŞME 200 dükkânı vardır.
ARNAVUDKÖYÜ Daracık küçük bir çarşısı vardır.
RUMELİHİSARI
200 dükkânı vardır, müslüman yeri olduğundan meyhane ve bozahâne yokdur.
İSTlNYE 20 aded dükkânı vardır.
YENİKÖY
200 kadar dükkânları vardır, ama bu dükkânların yüz kadan lebi deryada peksimedci kârhâneleridir, zt-t& Karadenize giden -gemilerin kaptanlan • peksimedl Galatadan ve bu Yeniköyden alırlar. Badesi de bara-bâtîler arasında meşhurdur.
TARABİYE, BÜYÜKDERE ve SARIYER (Dükkân ve çarşı kaydedilmemişdir).
BEYKOZ Çarşı ve pazan ulu ağaçlarla müzeyyendir.
İNCİRLİ (İNCİR KÖYÜ) Çarşı ve pazan yokdur.
ÇUBUKLU ve KANLICA (Dükkan ve çarşi kaydedilmemişdir).
ANABOLUHİSARI 20 aded dükkânları vardır.
KANDİLLİ (Dükkân ve çarşı kaydedilmemişdir).
ÇEKGELKÖYÜ Bir çarşısı vardır.
KUZGUNCUK
(Dükkân ve çarşı kaydedihnemişdir). ÜSKÜDAR
2060 dükkândır, bedesteni yokdur, cümle zîkiymet eşya bulunur. Tertib üzere bir esnafa mahsus ^çarşısı yokdur, cümle esnafa âid dükkânlar Rarışıkdır, deb-
bâğhânesi bile iki yerdedir, ama Sipahi Paşa ayn çarşıdır ve iki tarafı kapuludur.
İstanbul çarşıları için yazılmış manzum esefler, destanlar da vardır (B.: Çarşı Destanı); bu arada son yeniçerilerden kalender meşreb bir halk şâiri Çardak Kolluğu Çorbacısı Galatalı Hüseyin Ağa da Kasımpaşa çarşısını bir manzume ile tasvir etmişdir, ki o manzumeyi de örnek olarak aynen alıyoruz:
Çarşı ortasından akar deresi Ehâîisi giyer Cezayir fesi
Cümlesi bıçkındır baldın çıplak Sinesinde tîri müjgân yâresi
İki sıra dükkânlarda oturmuş Diîberânı süzer ceşmi nerkisi
Ebrûler üstüne dökmüş kâkülü Oî .şahin var elbet bir mesıteresi
Alipaşa Narhı üzre muhabbet Bugün peşin dirier yann veresi
Her biri zeberdest misâli ejder Kalyoncu fetânm ciğer paresi
Pırpırı civelek güzeller kâm Bitmedin mi cannn bura neresi
Kasımpaşa hâki efendim bura Sokmazlar çarşıya öyle herkesi
Güîle topuk ile nümayiş gerek Cakırpençesinde hem gaddâresi
Kaş gözünden gayrı saçından gayrı Olmamak gerekdir yüzde kaareai
Kâlâyi muhabbet hüsün satılır Müşterinin nakdf candır paresi
Bize de Çardaktlan temaşa kalmış Üçbeş ko!aç deniz iken âresi
Onsekizinci asrın ilk yarısında İngiliz elçisinin zevcesi olarak İstanbula gelmiş Ladi Mari Mantagu meşhur şark mektublarmdan birinde: «İstanbul çarşılarının temizliğine son derecede dikkat ediliyor» diyor; bu satırları ile ünlü kadın muharririn Büyük Kapalı Çarşı ile Mısır Çarşısını kasa ettiği bellidir.
Fakat İstanbulda kadim bir anane idi, bütün çarşı boylarında esnaf, her sabah dükkânının önünü teraizlemekîe mükellef idi» dölayısı ile de İstanbul çarşıları her sabah temizlenirdi. Belli yerlerde toplanan çöpleri, muzahfafât ve pisliği de emrindeki çöpçülere, İstanbulun temizlik amele-
ÇARŞIAĞASI SOKAĞI
— â766
İSÎÂNBÜL
•ANSİKLOPEDİSİ
376'? —
• - -•-—*«,, ÇARŞI DESTANI
basısı yerinde olan «Tâhir Subaşı» yahud «Çöplük Sübaşısı» denilen bir âmir kaldırtırdı; bu teşkilât da şehir Sübaşısının emrinde idi (Evliya Çelebi). Aşağıdaki satırları «Nigârı nazenin ile attar civan» isimli bir meddah hikâyesinden alıyoruz: «Nigârı nazenin Filyokuşlu Kumru Hanım.. Hanım Mısır Çarşısında attar civana abayı yakmış.. Oğlan meşhur Kuleli Dükkânda.. Ustasının kınalı kuzusu on dört on beş. yaşında.. nâmı şerifi Karanfil Mustafadır. Ergiri hâkimden kopmuş kul cinsi., dellâl eline değse ucuz behâ 1000 altın eder., haberler Çöpçatan Ayyar Ham-zada: Seheri dükkâna geldikde paçaları sıvayup şöyle bir karar, nâzik yalın ayaklarla kaldırım yıkar, gamzei fettanı ile işmarı çakar...».
Kahramanları Uzunçarşılı doğrama bir lâz civanı ile bu oğlanı gözüne kestirmiş. Hamamcı Benli Behice isminde kart bir âşifte olan diğer bir aşk hikâyesinde, bu dilber çırağın da her sabah dükkân önü yıkadığından bahsedilmektedir: «... ceylân misâlidir ol dilberi dilbaz, adımına ne saysam az; bir alım, bir çalım, bir eda, bir naz, aman hanımım git gör ki gümüş topuk yalın ayaklar ile şap şap sokak yıkar şevlevend şehbaz, ama efendim lâzın palazıdır ve doğramacı civanın bıçkın haylazıdır...».
Yine bir yaşlı hanımın dildârı bir Terlikci Mustafa da aynı dekor içinde tasvir edilmişdir:
«... Cennet filizi Mustafa, terlikci civanıdır ki hüsni musaffa, anı gören gözlere ne safa; ama yaz, ama kış, seheri teşrif ile dükkânrküşad ey-ledikde ol servi hirâman, ol sahi hûban, aman efendim aman evvel hizmeti bu idi ki dükkâna çıkub çakşırın çıkarub ak tumanın paçaların sı-gayup yalın ayağında şimşir nâlinler ile kaldırım yıkayup hem dahi akran ve emsali tazelerle el sakala ve türlü aşk bazlık idüb Hanım dahi mûtadı üzre mürur ile Cennet filizini göz mizanına aldıkda oğlan dahi: Aman Hanım pek bakma, dikip sattığım terlik, davete işmar çakma, üçyüz altın ergenlik!., der idi..».
Bu üç misal her sabah İstanbulun çarşılarının ve çarşı boyu sokaklarının çıraklar tarafından yıkandığına kuvvetli delillerdir.
ÇARŞIAĞASI SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Boğaziçinde Ortaköyün sokaklarından (Pafta 20/178); Muvakkit Sokağı ils Ortaköy Deresi - Ortaköy Deresi Sokağı arasında uzanır; dere boyu tarafı başından gelindiğine göre sol kolda Katmer Sokağı, Tayyareci Fevzi Sokağı ve Bestekâr Ziya Sokağı ile kavuşakları
vardır. Yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (Ocak 1964).
ÇARŞI DESTANI — Eski İstanbulun günlük hayatı üzerinde, hurda teferruat ile bilgi veren en kıymetli kaynaklar meddah hikâyeleri ile halk şâirlerinin çeşidli konular üzerine yazdığı destanlardır (B.: Destan).
Segahı isimli bir halk şâirinin ne zaman yazıldığını kesin olarak tesbit edemediğimiz 36 kıt'a-lık bir çarşı destanı vardır; «İstanbul Çarşısı Kal-pakcılarbaşı Destanı» adım taşıyan bu destan, serlevhası da dâhil olmak üzere santim eb'a-dmda âdi bir kâğıd üzerine her sırasında 4 kıt'a bulunmak üzere 9 sıra tertibi ile bir litografya (Taş baskısı) matbaasında bâsılmışdtt. İfâdesi aksak, imlâsı ise bir kaç yerde mânâ çıkarılamayacak kadar bozukdür. Matbaa adi vV baskı tarihi yokdur; biz bu destanın 1826 dan, yani yeniçeriliğin kaldırılmasından çok sonra yazılıp basıldığını tahmin ediyoruz Birinci kıt'asından şâir Segâhînin bir taşralı olduğu anlaşılıyor; bu halk şâirinin hayatı hakkında da bilgi edinemedik; destanın tam metni şudur:
İSTANBUL ÇARŞISI KALPAKCILARBAŞI DESTANI
l
Şehri İstanbulu ittim ziyaret Bağcekapusuna vardım ibtidâ Çarşıları gezme bendeki âdet Bir sefil hâl ile doğruldum yola
2
Sakaceşmesinden çıkdım yukarı Seyreyledi mande ulu hanları Gördüm poliçeci sarraf tüccarı Yollarda yüklerden geçilmez asla
3 .
Mağazalar satar billûrî fincan
Tâ yokuş başına Mercan
Sana biraz harçlık vereyim harcan Nafile boş yere beyhude bakma
4
Dolaşarak geçdim Mahmudpaşadan Gözüme ilişdi mahbûbi yaran Telci tenekeci çarhî bezirgan Fener kandil satar bazısı boya
5 - . ' ' ''. ' î
Şu Mahınudpaşanm Acıçeşmesi
Aceb şu dilberin nedir küsmesi
Selâmı sabahı bizden kesmesi ;
Umarım rakibin sözüne uyma
6 '
Gezmek isterim gönlüm beri civarı
Gördüm seyreyledim tarakçıları
Kâğatolar komşu karşu karşuya ' ;
Yârence muhabbet iderler dâima ']
Seyrederek geldim ilerûye Göz ittim karşudan hem içerûye Şaşırdım bakayım aceb nereye Her yeri donanmış ziyneti zîbâ
8
Miskci dükkânında yakarlar buhur Kürkçüler saraya muteber meşhur Çuhacılar cemii gaayetden meşhur Bunlara haylice ister sermaye
9
Acıceşmesinin mahallebisi Dâima gelür yerler kibarların hepsi Gün begün sarf olur beş on tepsisi Satar hummas şerbeti hem limonata
10
Kuyumcular içi dürlü sokaklar Yahudi hakkakleri taşları çarklar Ayrı bir sokakda yaldız varaklar Bu ilme meyleden menendi kimya
11
Çuhacı Hanı da sizlere malûm İçinde bulunan ustalar âlim Varakçı Hanı da fikri hayâlim Alım satımları kosplid lira
12
Mülki İstanbulun Bedestanını Ne istersen mevcud seyret cemisini Âlemin şu şübhesiz burda emini Şu cihanın malı hıfzolıır bunda
lî
Sandal Bedestanın yokdur ayarı Dengini bulamam gezseııı diyarı Bekçilerin asla yokdur uyan Cemisi de dikkat ederler dâima
14
Del lalları gezer elleri işde Mezad artma meram üç ile beşde Kimi dar geçinir kimi genişde Kaderini bu sur ger virmeli Hakka
15 . •
Çarşı şenliği görünce yayıl Kavaflar içine oldum pek mayii Alını satım olur dürlü envâil Bizden biz bir kuru seyr olur sehrâ
16
, Birazcık devam eyledim beri Gördüm dükkânlarda yahudileri Şırlağan yağım yemezden beri
;..' menendi yosma
17 :'
Yağlıkçılarda çok muteber dükkân Çokların şekli benzer hâcegân İşte ande gördüm cüz'îce (?) erkân
Ahzu itaları pul hem dahi sırma
18
Yorgancılara dek vardık gezerek İki yanlı dükkânlan süzerek Âlem kendi mallarını dizerek Müşteriye buyurun deyu çagn$ıaa
19
Gördüm şu çarşuda türlü yerler var Kimisi fukara kimisi de kibar Kiminde vardır elinde şikâr Âlemin kısmetin halk ider mevlâ
20
Fesçiler sokağının pek dardır eni Eski boyarlar olur yepyeni Hazırcılar görse çağırır seni Ne alsan dikkatli bakmadan alma
21
Dua Meydanıdır carşu ortası Sırmakeşler ısatar malların hası Kazazlar boyadır kazan karası Bâzı dükkânlarda malifatura
22
Sarıkçılar dükkânın erken açarlar Koltukcuîar gözün açıp kaçarlar Bitpazann kehle pire uçarlar Dikkat et sirkatden kendini kolla
23
Kalpakcılarbaşı çarşunun hası Kimine oluyor yürek yarası Kiminin de alır göynün pası Meşrebe müdâmet kararın bulsa
24
Geçilmez ki öbür başdan çıkayım Hayran oldum pek nireye bakayım Deli gönül koyvirmeyor bakayım Böyle çile olmasın bir kuluna
25
Geçüb dönenlerin çoğu seyirci Kimi gemici kimi beygirci Bâzının sır kalbi çürük (tür içi?) Susasa bulunmaz cebde beş para
25
Dükkânlarda gör ki neler satarlar Lisan ile müşteriyi tutarlar Helâl haram türlü yalan katarlar Cihan bir geçinme sebebi anca
27
Yürüdüm çarşıdan bir az ileri Kaşını (fesini?) eydirmiş dilberin biri Dedim kıyma bana gözümün nûri Heman mail oldum taze çağına
28
Arabalar gelür hurdan geçerler Bir dükkândan bir dükkâna geçerler Görünüp türlü kumaş biçerler Kazmir lâhurâki ya (dülbend?) çuha
29
Cüz'îce ırakdan eyledim seyrin ? haylazın biri sapıtmış fiilin Dostunu avlayub virnıede terkin
Hicab ider oldu mu acebâ
30
Muhabbet iderek tatlı bakarak Birbirisinin budun 'Sıkarak Kimi gencmiş kimisi ufarak Ne ise matlubu itmede icra
m
ÇARŞI HAMAMI
3768 —
istanbul
— 3769
31
He!e neticesi çıkdık dışarı
? yapdırmış çarşusun ayn
Şu binaya aslaa söz olmaz gayrı
Eyvallah yapana özenmiş amma
32
Çarşu kapıdan birden açılur Hikmeti Bârîden kısmet saçılur Sabi sibyanlara libas biçilür Şu cihan âleme itmede dua
33
Akşam bekçileri cemî gelirler Haydi kalkın deyu haber verirler Birden kapulan hep çevirirler Barınamaz encam her kim olursa
34
Gece kandilleri yakub dizerler Heman sabaha dek durmaz gezerler Bir yerde çıt olsa çabuk sezerler Bu gayret babında hepîsi yekta
35
Bekçileri sordum otuz tanedir Cemil de şübhesiz sâdıkaanedîr Bekcibaşı zâti aSuMânedir Hak Teâlâ keder vermeye ana
36
Segâhî harama eyleme devam Heman bir geçinme oîa gör izlâm (?) Kalbine dere eyle durursun encam Sana baki değil bu fânî dünyâ...
Son yeniçerilerden kalender meşreb halk şâiri Çardak Kolluğu Çorbacısı Galatalı Hüseyin Ağa da (B.: Çardak İskelesi Kolluğu; Hüseyin Ağa, Galatalı) bâzı esnaf civanlarını rnedheder iken dükkânların bulunduğu çarşılardan da kısaca bahsetmişdir; meselâ «Doğramacı Ali Destanı» adını taşıyan 17 kıt'alık bir destanda, hemen hepsi Karadeniz yalısı hakkından olan doğramacı esnafının toplanmış olduğu Uzun Çarşıdan bahsediyor:
Dükkânlar kısruimuş karşı be karşı Güzeîîer pazarı bu Uzun Çarşı Bir derde deva toprağı taşı Ben de seçdinı Doğramacı Aliyi
Özenmiş bezenmiş yapmış Yaradan Bu yıl gelmiş Amasradan Bafradan Toy civan bî haber akdan karadan Tarif idem Doğramacı Aliyi
ÇARŞI HAMAMI — Halkın .bir ücret karşılığı girib yıkandıkları hamamlara verilegel-mis bir isimdir; tek hamam veya çifte hamam olur; tek hamamlar, bir toplum hayatı an'anesi olarak cuma günleri (hafta tatili pazar oldukdan sonra pazar günleri) bütün gün erkeklere, şâir günler de nöbet ile erkek ve kadınlara açılır; çifte hamamlarda da, tek istisnası Hasekideki Bos-
tan Hamamıdır (B.: Bostan Hamamı), erkekler hamamı kadınlar hamamından dâÜmâ büyük olur.
Çarşı hamamlarının hepsi, banileri tarafından kurulmuş vakıflara îrad olarak yapdınlmış-lardır; mütevelliler eliyle hamamcılara kiraya verilip işletilmişlerdir.
Son yarım asır içinde bazı köşk ve konak hamamı da çarşı hamamı olarak işletilmeye baş-lanmışdır (B.: Erenköy Hamamı).
«Bil icâreteyn = Çifte kira ile» denilen şer'l hile usûlü ile satılıp şahıs milki oldukdan sonra çarşı hamamlarından büyük ekseriyeti, sahihlerinin gelir hırsına kurban olmuş, ya kapatılıp depo ve imalâthane olmuş, yahud tamamen yıkılarak yerlerine işhanlan inşâ edilmişdir (B.: Bil icâreteyn). Bu yoldan İstanbulun büyüklü, küçüklü çarşı hamamları, ve hemen hepsi Türk yapı sanatının şah eserleri yok olmuşlardır; durum: «ferdin cehil ile tahrik edilmiş, hasis para hırsı uğruna bir milletinin yapı sanatı tarihinin tahribi» diye ifâde edilir. Buna imar adı altında çarşı hamamı istimlâklerini ve yıkmalarını da ilâve eder isek, hiç tereddüd etmiyelim, ecdad yadigârlarım cehline ve hırsına harcamış ağır suçlu olarak çı-kacakdır; hele ferdler, isimleri ile tel'in edileceklerdir (B.: Beşiktaş İskele Hamamı; Fındıklı Hamamı; Yamalı Hamam, Aksaray Hamam, îmar). İstanbulun bütün çarşı hamamları kendi isimleri ile anılırlar (B.: Hamam); Yalnız Kadıko-yünde bir hamam «Osman Ağa Çarşı Hamamı» adını taşır. Bu aksiklopedide bu konuda gereken tafsilâtlı notlar Hamam maddesinde toplan-mışdır; ve Hamamlar ayrı ayrı kendi isimleri île tesbit edilmişlerdir.
ÇARŞIKAPI-NURtOSMANİYE CADDE-Sİ — 1934 Belediye Şehir Rehberinde Eminönü kazasının Bayazıd Nahiyesinin Tayahatun ve Ba-yazıd mahalleri arasında sınır yoldur; Kılıççılar Sokağı ile Tavukpazarı Sokağı arasında uzanır, Nûrî Osmaniye Camiinin avlu kapusu ile Büyük Kapalı Çarşının kapusu arasından geçer (Pafta 4/11 ve 14). Tavukpazarı Sokağr tarafından gelindiğine göre bir araba geçebilecek genişlikde, paket taşı döşeli, az meyilli bir yoldur. Çuhacılar Sokağı ile Mahfazacılar Sokağına demir kapulu bir geçitle bağlanır. Sağ kolda Nuri Osmaniye Camiinin avlu kapusu başında Üçüncü Sultan Os-manın büyük bir sebili vardır. Ist'anbulun eski güzel hanlarından Sofcu Hanı ile Yağlı, Han bu cadde-sokak üzerinde bulunup son derecede ha-- rab haldedirler. Çarşı boyu olup şu dükkânlar
ANSİKLOPEDİSİ
tesbit edilmişdir: l kunduracı, l keresteci, l tekel bayii, l müzik evi> l koltukcu sandalyacı, l saraç, 2 silâh tamircisi, 2 tesbihci, l kahvehane, t lokanta, 5 mâdeni eşya satıcısı, l -buzdolapcı, l somya imalâthanesi ve tamircisi, l elektrikçi, l çeyiz işlemeci, 19 karyolacı. Kapu numaralan 1-63 ve 2-48'dir (ekim 1963).
Hakkı GÖKTÜRK
ÇARŞIKAPI SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberinde Eminönü Kazasının Alemdar Nahiyesinin Molla Aliyülfenârî Mahallesi ile aynı kazanın Bayazıd Nahiyesinin Bayazıd Mahallesi arasında sınır sokakdır (Pafta 2/13 ve 4/14). Aliyülfenârî Mahallesinde İskender Boğazı Sokağı ve Bayazıd Mahallesinde Makasçılar Sokağı ile. kavuşakları vardır, Makasçılar sokağı tarafı son yıllar içinde istimlâk edilerek meyda-nımsı bir açıklık olmuş, Çarşıkapı Sokağı tek yanlı kalmışdır. Bir araba geçebilecek genişlikde ve paket taşı döşelidir. Günün her saatinde kalabalık bir çarşı boyudur, Yeniçeriler Caddesi ile Büyük Kapalı Çarşısının bir kapusu arasında uzanır. 1963 ekiminde şu dükkânlar tesbit edildi: l sütçü, l kırtasiye, 5 kavaf, 3 hazır ayakkabıcı, 3 lâstik ayakkabıcı, l ekmek fırını, 2 bakkal, l attar, l kasab, 3 terlikci, l çivici, l manav, l kunduracı, l deri-köseleci, l sucukçu, l zücâciye, 2 mezeci, l derici, l radyo elektrikçi. Dükkânlardan maada yolun iki kenarını da zücâciye, tuhafiye, manifatura ve sebze veyva üzerine iş yapan seyyar satıcılar, işportacılar sıralanmış-dır.
Hakkı GÖKTÜRK
CASŞIKAPUSU VAK'ALARI — Toplum hayatının garabetlerine örnek, otuz dokuz sene ara ile aynı yerde, aynı binada, aynı odada, hemen aynı mâhiyetde cereyan eylemiş iki vak'ayi cinâyedir; birincisinin târihi 13 nisan 1909 salı günüdür ki rûmî takvim ile 31 mart ihtilâli vak'a-sı günüdür; yâni cinayet, İstanbulun kanlı bir ihtilâl ile hercü merc içinde bulunduğu bir günde işlenmişdir. 20-21 yaşlarında bir delikanlı idim, ve İstanbulun namlı bıçkınları arasında Merdiven-köylü Tevfik diye anılırdım; varlıklı çiftçi baba kesesinden yaşardım; Carşıkapu Caddesinde Kürkçüler Sokağında han gibi oda oda kiraya verilir 33 numaralı evin bir odasında, on beş yaşında Tıryandafil adında mahbub bir rum çocuğu uşağımla otururdum ki Tiryandafilin ablası Kuledibili yosmalarından Eleni de metresim idi. öda,;koms.uffluz da o civarda kahvecilik yapan Acem Murtazâ adında ellilik bir adamdı; uzun
ÇARŞIKAPUSU VAK'ALARI
boylu, dev yapılı, kara yağız, kara sakallı ve hayli paralı bir adamdı; Sürpik adında ve henüz on beş on altı yaşında melekler kadar güzel bir ermeni kızını odasına kapatmış, kilid altında tutardı. Murtzânın Takiyyüddin adında yine irâ-nî gaayetle mahcub on dokuz yirmi yaşlarında nevhat bir çırağı vardı; bu oğlana öylesine itimâd ederdi ki, Sürpik Hanıma her gün öğle yemeğini aşçıdan Takiyyüddin alır getirir, güzel kız yemeğini yedikden sonra da tepsiyi alıp çıkar, ve mah-bûbenin üstünden kapıyı kilidleyip giderdi. O 3i ınart günü (13 nisan) Çârşıkapusunda öğleye ka: dar, bir takım konuşmalar, patırdılar oldu, silâh sesleri duyduk ama avcu taburlarının isyan ettiği, bir ihtilâl kopduğu anlayamadık. Murtazânın şehbaz çırağı ağasının dilber kapatmasına yemek getirdi; aradan ancak onbeş yirmi dakika geçmiş-di ki son derece heyecanlı olarak koşa koşa kahveci Murtazâ geldi: «Asker kıyam etti, meclisi mebûsânı basdı, mebusları kurşuna diziyor!..» de-dikden sonra odasına girmek istedi, kapuyu içerden kilidli bulunca önce gaayet sâfiyâna: «Ta-kiy!..» diye bağırdı, fakat kapu hemen açılmayınca birden şübheye düşdü, o dev gibi vücûdu ile nasıl bir omuz vurdu ise kilidi koparıp attı, ve kapuyu açdı. Tiryandafil ile sofada idik; Takiy-yüddini bir donca çıplak Sürpik Hanımın koynundan fırlayıp çıkdığım gördük; gözlerimizi kapadık, içimden: «acem şimdi ikisini de kıtır kıtır kesecek!..» dedim; kesmedi ama daha müdhiş bir şey yapdı, oğlanı belinden kavradığı gibi pencereye doğru fırlattı; bir cam şangırdısı ile beraber delikanlı sokağa uçdu, ardından Sürpik Hanımı yakaladı, kırılmış camdan onu da sokağa attı, vahşi bir boğa gibi korkunç bir takım sesler çıkararak sandığından parasını aldı, sakosunu aldı, kendisi de fırladı evden çıkdı ve kurbanlarının üstünden atlayup kaçdı.
Takiyyüddinin yüzü ve vücûdu cam kesikleri ile kan içinde idi, kaldırıma başı üstüne düşmüş ve derhal ölmüşdü. Sürpik Hanımın ise bel kemimi kırılmış, yarı ölü halde idi, bir müddet sor/a can verdi; iki cesed o ihtilâl gününde saatlerce sokakda kaldı idi. Kahveci Murtazânın da nâmı nişanı kayboldu.
39 sene sonra 11 şubat 1948 de gazetelerde şu vak'ayi: okuyunca hayretler içinde kaldım: «Çârşıkapusunda dün kanlı bir hâdise oldu; Kürkçüler Sokağında 33 numaralı evin üst katında oturan ve Kuruçeşmede kömür depolarında odacılık yapan 50 yaşındaki Ahmed'in 35 yaşındaki eşi İsmet Hanımın saat 9.30 da 10 metre
ÇAŞNÎGİR, ÇAŞNİGlRBAŞI
— 3770
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
—.3771 —
ÇATALCA
Evliya Çelebi meşhur seyahatnamesinin üçüncü cildinde şu malûmatı veriyor:
«Bir Çatalca da Yenişehir kurbinde Kesen-dire nahiyesinde vardır, onun için buna İstanbul Çatalcası denilir.
«Fâtih Sultan Mehmed İstanbul fethine giderken, ağırlığını Mihaloğlu Ali Bey ile bu kasabaya bırakıp: «Bu şehri Allaha emânet ettim!..» demişdi; işte onun duası bereketi ile Çatalca şehri günden güne mâmur ve abadan olmaktadır. Şehir bir çatal dağın eteğinde kurulduğu için, Çatalca adını almışdır. Kayalı, dereli; tepeli iki ça-
SİNEKLI
•$
yükseklikdeki üçüncü kat penceresinden gecelik kıyafeti ile sokağa düşdüğü görülmüşdür, ve o sırada bir adamın aynı evden hızlı hızlı çıkıp kaç-dığı tesbit edilmişdir. Aynı evin başka bir odasında oturan Feridun adında biri bu kaçan şahsın, karşıdaki sokak köşesinde kahvecilik yapan irânî Mehmed Ali olduğunu söylemişdir. Kadının kemikleri kınkaiş olup ifâde veremeyecek derecede baygın (koma hâlinde) hastahâneye kaldırılmıs.-dır. İsmet'in iki yaşındaki kızı «Annemi Mehmed Ali sokağa attı öldürdü» demişdir. Yine aynı evde oturan ermeni Aznif Hanım da: «İsmet az evvel benden bir maşa aldı, Mehmed Ali beni son bir defa daha dövsün bakalım dedi» diye anlaî-mışdır. Bozulmuş yatağın yasdığı altında kahveci Mehmed Ali'nin saati ve çakmağı bulunmuşdur; kahvecinin paltosu da duvarda asılı idi. İsmet Hanımın kocasına ihanet ederek iranlı kahveci ile metres hayatı sürdüğü anlaşılmışdır, fakat cinayetin sebebi henüz öğrenilememişdir. Zavallı Odacı Ahmed ise: «karımı çok severdim; onbeş-bin lira birikmiş param vardı, o da karımda dururdu, meğer bana ihanet ediyormuş., demişdir». Bu ikinci vak'anın sonra ne renk aldığını tâkib edemedik.
Tevfik
ÇAŞNÇGİR, ÇAŞNİGİRBAŞI — Osmanlı
Sarayında pâdişâhlara mahsus pişirilen yemeklerin çeşnisine, lezzetine bakan memur, ki vazifesi yalnız tad muayenesi ile kalmayıp yemeklerin zehirli olup olmadığının da muayenesini yapmış o-lurdu.
Çaşnigirlik, kadimdenberi bütün hükümdar saraylarında bulunan bir memurluk idi..Mehmed Zeki Pakalm «Osmanlı Tarih peyimleri ve Terimleri» isimli büyük eserinde şunları yazıyor: «Bir kısmı pâdişâhın şahsına mahsûs pişecek yemeklere, bir kısmı da saray mutfağında pişen bütün yemeklere bakarlardı; âmirlerine de Çaşnigir-'jaşı denilirdi. Dîvânı Hümâyunun toplantı günlerinde. Çaşnigirbaşı çaşnigirlerin önüne düşüb yemeklerin tevziine bakardı. Sadrıâzam ile vezirlerin sofrasını çaşnigirler kurardı. Dîvân günleri hizmetinde başlarına mücevveze, ve sırtlarına çatmadan üst elbisesi giyerlerdi; yalnız bayramlarda çatmaları çıkarıp (B.: Çatma) orta kuşakla hizmet ederlerdi; sebebi de bayramlardaki sofra, yemek hizmetlerinden sonra çaşnigirlere birer kaftan giydirilmesinin âdet olması idi.
«Çaşnigirlik hizmetine verilenler, Kiler ko-ğpşu zülüflü ağaları, içoğlanları arasından seçilir, çıkarılırdı. Sayıları her zaman bir olmamışdır.
Bir vakit 40 nefer iken 120 nefere kadar çıkmış-dır.
«Çaşnigirbaşı, pâdişâhın, sadâkatine gaayet-le güvendiği bir kimse olurdu; pâdişâhın dâimi maiyet halkındandı, avda, seferde dâima yanında bulunurdu» (M. Z. Pakalm, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri).
Dostları ilə paylaş: |