«1081 milâdî yı
lında, bir zelzeleden
dolayı yukardaki .. üs
tüvanelerle heykel ye
re düşmüş ise de A-
leksi Komnenos tara- „ ,_ ,.
Çcnberlitaş
fundan tamir ettirile- (C Gurlit.den ömer Tel
r ek üzerinde rumca eli ile)
yazılar olan Korent
üslubunda bir başlık yapdırmış ve üstüne bir salib koydurmuşdur.
«Bu sütuna Yanık Sütun da demelerini müverrihlerin ekserisi Jüstinyen zamanındaki meşhur Nika ihtilâlinde çıkan büyük yangında yanmış olmasına atfediyorlar. Bu rivayet o -kadar doğru olmasa gerekdir. On altıncı asra doğru civarına evler yapılarak sütunun evler arasında kaldığı bir zamanda çıkan yangından müteessiren bu hali aldığı ve o vakit-den beri ecnebilere «Yanık sütun» denilmiş olması daha doğrudur.
«Kaidenin tahkimi için örülen kalın duvar
İSTANBUL
zâhânesini işletti, 1935 de Akhisarda Çelikoğlu Eczâhanesini açdı, 1955 de İstanbulda Cağaloğlu Eczâhânesini kurdu.
Bayan Seyyare (Furçoğlu) ile evli ve iki ev-lad sahibidir. (Seyhan 1929, Ceyhan 1934). Fransızca bilir; Eczâhâne sahihleri Cemiyeti ile Kızılay üyesidir. Deniz, yüzme, futbol sporlarını sever; tarihî eserlere meraklıdır; Fransa, İtalya ve Yu-nanistana gitmisdir.
Bibi. : Kim Kimdir Ansiklopedisi.
ÇELİK SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre (Pafta 11/59) Samatyanm Hacı-hüseyinağa Mahallesi sokaklarından; Büyük Kuleli Sokağı ile yalıboyunda Narlıkapu kumsalı arasında uzanır, demir altından geçer. Yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi. (Mayıs 1964).
ÇELTİKÇİ SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre (Pafta 29) Kadıköyünde Rıh-tımboyu civarında, Haydarpaşaya yakın bir noktada Düz Sokak ile Haydarpaşa Çayırı Sokağı arasında uzanır kısa bir sokakdır. Yerine gidilip su satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (mayıs 1964).
ÇELTÜT MATBAASI — İstanbulun şöhretli matbaalarından; önce nerede ve kimin tarafından kurulduğunu tesbit edemedik; hâlen sahibi olan Bay Mümtaz Tütüncü tarafından 1938 de satın alınmışdır ki o tarihde Çeltüt Matbaası Ho-capaşada idi; 1946 da Ankara Caddesinde Cemâl Nâdir Sokağında 12 numaralı kendi yeni binasına taşındı. Hâlen bu matbaa 30 beygir tâka-tında elektrik gücü kullanarak l entertip dizgi makinesi ile el dizgisi kasalarına ve 5 aded otomatik baskı nıakinasına sâhibdir; bir de mücellid-hâııesi vardır; 16 iğcisi ve 3 idarecisi bulunmaktadır. Ciddiyeti ile ve temiz- iş çıkarması ile tanınmış bir müessesedir.
ÇENBERLİTAŞ — İstanbulun Romalılar devrinden kalmış âbidelerinden; Sultanatoıed ve Bayazıd meydanları arasında uzanan ana cadde üzerine, bu uzunca yolun hemen ortalarında, kendi adına nisbetie anılan semtde-dir; edebî metinlerde «Konstantin Sütunu», yahud «Yanık Sütun» isimleri ile anılır.
Sayın bilgin Celâl Esad Arseven «Eski İstanbul» adlı eserinde şunları yazıyor: «Konstantin Forumu denilen meydanın ortasında İmparator Büyük Konstantinin heykelini taşıyan sütuna bugün Çenberlitaş deniliyor ki sebebi, yangınlarda harab olarak tahkimi için
ANSİKLOPEDİSİ
17,01 de İkinci Sultan Mustafa zamanında ya-pılmışdır.» (Celâl Esad, Eski İstanbul}.
Abdülmecid zamanında İstanbula gelmiş olan ingiliz edîbesi Miss Pardo şu satırları yazıyor: «Vaktiyle üzerinde bir salib taşıdığı için hıristiyanlar bu sütunun önünden geçerken ihtiramkârâne bir vaziyet alırlar. Kaaidede hayli silik yunanca bir yazı vardır ki şöyle ter-cerne olunuyor: Dünyanın sahibi ve muhafızı olan îsâl... Bu şelhri sana vakfediyorum, Roma İmparatorluğunu, asayı hükümeti ve kendimi sana tâbi kılıyorum! Şehri koru ve onu bütün kötülüklerden mu'hâfaza et!...»
ÇENBEKLÎTAŞDA VEZİRHANI MEYHANESİ — 1880 ile 1890 arasında biri koltuk, biri gedikli iki meşhur meyhane idi; küçük koltuk meyhane han kapusu yanında, cadde üzerinde idi ,asıl şöhretlisi büyük gedikli meyhane ise han içinde, ait katda idi. İşret ile asla ülfetin olmadığı, ağzıma müskiratdan katre d eğdirmediğim halde meşrebim îcâbı yaranıma ayak uydurur, meygedelere gider, o âlemleri de görürdüm. Vezir Hanmdaki büyük meyhaneye de bir kaç sefer gitmişliğim vardır. O zamanlar müşterileri son divan şâirleri, matbuat mensubları, hep beyden, efendiden kimseler idi; zamanının ferîdi, eş'arından ve lûgatmdan feyz aldığımız Muallim Naci Efendiyi orada gördüm; kendisine gaayetle merbut Şeyh Vasfî ve diğer tilmizleri etrafında toplanmışlar idi. Yeni mi yazmış idi bilemem, meyhane üzerine meşhur gazelini o akşam belki on defa yüksek sesle okudu; meyhanenin mahbub bir uşağı sureti mahsûsada Efendi merihumun hizmetinde idi; çağlayan hâlinde pek tantanalı bir okuyuşu vardı, herkesi mest etti; fakat istibdad denilen o devrin de ne geniş bir hürriyeti varmış ki Muallim Naci merhum o gazeli şimdi yazmış olsaydı tekbir olunurdu; gazeli teberrüken naklediyorum:
Gönlüme sâkîyi mimar eyledim Meyhanede Allah Allah... Kabe îmar eyledim Meyhanede
Ol kadar çakdım ki tersâzâdegânın aşkına Berka döndüm neşri envâr eyledim Meyhanede
Merkezi feyzimde oldum müstakar hurşid vâı Encümi ekdâhı seyyar eyledim Meyhanede
Kâbei ,kûyin anub nûş ettiğim sâgeerleri Zemzemi eskimle serşâr eyledim Meyhanede
Gel de cûşâcûşunu seyreyle Mes'ûdîlerln Başka bir âlem bedîdâr eyledim Meyhanede
ÇENBERLÎTAŞ HAMAMI
Bu meşhur meyhanenin çok büyük bir
-ı */ 3 */
hâtırası vardı; vefat tarihini tesbit edemediğim ermeni saz şâirlerinden meşhur Hârâbat Haçik'in sazı bu meyhanenin bir duvarında asılı idi, «Son günlerini burada geçirmiş, bir gece şu peykenin üstünde ölmüşdür» diye anlatılıyordu. Hârâbat Vezir Hanı Meyhanesinde Pandeli adında bir muğbeçeye tutulmuş, onun sânında söylediği bir destanı da talik hat bir hattata yazdırmışlar, camlatıp çerçiveletip sa-zmı.n yanına asmışlardı; dört kıt'alık o destan da şudur:
Haçıkdir nâmımız hârâbat ehli Anınçüıı severiz biz her güzeli Çenberlitaşdadır sevdiğim dilber Mislini görmedim kendim bileli.
Mihrabı aşkımız takı ebruvan Kaddi elif siyeh çerde bir civan Şebcırağ c*lmuşdur ol şûhe unvan Adalıdır Sakız gülü Pandeli
Hançer bedest olmuş cellâd nigâhı Giydirir âşıka bıçkın külahı Dolaşır ayağa Haçikiıı ahi Tatmadan ölürsem ol lebi lâ'lt
Vezir Hanı Pandeünin ianesi
Rûzü şeb ande Haçik divânesi ;
Şebçırağm âşıkı pervanesi
Tftri zülfi olmuş sazının teli
Meyhane kaputunda o saz ne oldu, bu levha ne oldu; yok oluşlarına yanılacak (hâtıralar, dır.
Vâsıf HİÇ
ÇENBERLİTAŞ FIRINI — İstanbulun en büyük ekmekçi fırınlarından biri idi. Divan Yolu (yeni adı ile Yeniçeriler Caddesi) üzerinde, Çenberlitaş Hamamı ile İkinci Sultan Ma'h-mud Türbesi arasındaki sahada, köşe başında idi; 1826 dan sonra bir yangında harab oldu, yerine 1869 da Darülfünun için büyük bir kagir bina yapıldı ki zamanımızda uzun müddet Belediye Fen İşleri Müdürlüğünün bulunduğu yerdir. (B.: Darülfünun; Üniversite)..
ÇENBERLİTAŞ HAMAM! — İstanbulun büyük çifte hamamlarından biri, türk hamam yapısının şaheserlerinden; «Çenberlitaş» demle gelen Romalılardan kalma sütunun karşısında inşâ edildiği için halk ağzında bu ismi almışdır «Vâlidesultan Hamamı» dır; bir on altıncı asır yapısıdır, İkinci Sultan Selimin zevcesi ve Üçüncü Sultan Muradın anası Nur-bânû Sultan tarafından, Üsküdarda Toptaşm-da Vâlidei atik (Eski Valde) adı ile anılan bu-
m
ÇENBERLİTAŞ HAMAMI
3818 —
İSTANBUL
ANSÎKLOPEDlSl
3819
ÇENBERLİTAŞ HAMAMI BASKINI
yük camii ile şâir hayratına gelir kaynağı olarak yaptırılmış ve vakfedilmişdir; sonra evkaf idaresi tasalından meş'um şer'î hîle ile satılarak (B.: Bilicâreteyn) şahis mülkiyeti altına girmişdir. Zamanımızda kadınlar kısmı muattal, kâğıd deposu olarak kullanılmakda, yalnız erkekler kısmı, büyük şehrin meşhur bir çarşı hamamı olarak işletilrnekde idi.
Merhum Osman Nuri Ergin'in (B.: Ergin, Osman Nuri) «Mecellei Umûri .Belediye» ismindeki azametli eserinde «İslâhatı Turuk Komisyonu» bahsinde «mazbata» adı ile bîr imâr projesi vardır; 30 mart 1284 (11 nisan 1868) tarihli Takvimi Vekaayi-de neşredilen bu projede, hemen önünden geç-mekde olan Divan Yolunun genişletilmesi münasebeti ile Cenberlitaş Hamamı için şöyle bir karar vardır: «... Divan Yolunun tanzimine zâten başlanmış olduğundan, Çenberlitaş Meydanına nazır Elçi Hanının (1983 de yıkdınlan Çenberlitaş Sinemasının bulunduğu binanın yerindeki tarihî han) bir tarafı, ve yine aradaki hamamın soğukluğundan biraz geri yolun istikametine dokunduğundan satın alınarak yıkılması, hamamın dahi bir mik-
dar kesilmesi...». Bu mazbata, cehlin, bir milletin târihine tecâvüzünün, 1957 ile 1960 arasında İstanbul için en korkunç hâlini îmar adı altında Vandalizmin ilk adımlarından biridir. Çenberlitaş Hamamı hakkındaki kayıd üzerine Osman Nuri Ergin: «Hamamdan ne derece kat'iyât y/icrâ edilmiş olduğunu Hamamın şekli hâzırı göstermektedir» diyor.
Çemberlitaş Hamamının zamanımızdaki durumu /üzerine Halûk Akbay bize aşağıdaki
notlan tevdî etmişdir:
«Hamamın kapusu Vezirhanı Caddesin-dedir ve 8 kapu numarasını taşır; eskiden halk ağzında, her halde harâre, yıkanma yerinin plânından ötürü olacak Gül Hamamı de-nilirmiş. Rivayete göre onyedinci asır ortalarında Köprülü Mehmed Paşa tarafından tâdil edilmiş.
«Hamamın iç kısmında, halen, farisî ve türkçe olarak, Mehmet Paşa'mn .mermer üzerine kendi el yazıları bulunmaktadır. Bunlardan (birinde, hamamın değerini gösteren
Çenberlitaç hamamı (C. Gurlit'den Ömer Tel eli ile)
«Yeryüzünde bir eşi daha yok» şeklinde bir ifade vardır.
«Bir müddet sonra hamam, Vakıf İdaresi tarafından satılığa çıkarılıp şahıslara devredilmiş. El değiştire değiştire 1944 senesine ulaşan hamam, bu tarihte şimdiki sahiplerine gecmştir ki balen 18 hissedir. Bu hissedarlar-
dan birinci derecede söz sahibi, Recep Mutlu isimli zattır.
«Sabah beşten >gece 2 ye kadar açık o-lan hamamın Kadınlar kısmı hâlen muattaldır. Erkek hamamı olarak günde 150 - 200 kişi yıkanmaktadır.
«Kapıdan girilince hemen sol tarafta, sonradan ilâve edilmiş bir kahve ocağı bulunan hamamın câmekân kısmına, 7 basamak merdivenle inilmektedir. Kubbe altında bulunan üç katlı ve camla bölünmüş soyunma odaları sonradan ilâve edilmişir.
«Dört küçük kubbe ile örütlmüş soğuk-lu'kda iki bıçak yeri yahut otluk ile üç ayak yolu vardır. Harâre, yıkanma sahnı, 12 mermer sütun üzerine oturtulmuş, bir büyük kubbe altında, dört kuşede dört halvet ile sekiz sofadan, ve heyeti umûmiyesi 26 kurnadan mürekkebdir. Göbek taşı, Bay Receb Mutlu'-nun tâbiri ile: «Bir çift öküz ile düven sürecek kadar genişdir.»
«Hamamda daimî olarak l külhancı, 2 natır ve 5 dellâk, cem'an 8 nefer uşak çalışmak-dadır, kışın dellâk sayısı dokuz uşak olur. Hamam kömürle ısıtılmaktadır, gündelik sarfiyatı yazın 1/2 ton, kışın 11/2 tondur, haftalık su sarfiyatı da yazın 800 ve kışın 2000 metre kübdür. 400 peştemalı ve 2000 havlusu bulunan hamamda ıher sabah, en az 200 müşteriye verilecek kuru ve temiz peştemal ve havlular hazır bulunur. Hamam ücretleri, açık peykede soyunulursa 125, umumî odalarda soyunulursa 150, tek kişilik hususî odada soyunulursa 250 kuruşdur; sabunu hamamdan, dellâke kese sabun vurdurulursa ayrıca 175 kuruş daha alınır; dellâk, natır ve yanaşma bahşişleri müşterinin kadim hamam ana-nesince müşterinin mürüvvetine bırakılmış-dır.» (Halûk Akbay).
ÇENBERLİTAŞ HAMAMI BASKINI YAK'ASI — Hicrî 1225, milâdî 1810 yılında, son yeniçerilerin devlet sözünü ayağa düşü-rüb. İstanbul'da hemen her gün türlü rezalet, şenaat, ve hattâ cinayete sebeb oldukları devirde kanlı bir zabıta vak'asıdır; garibdir ki o devirde şehrin inzibat ve asayişinin teminine memur olanlar da yeniçerilerdi; Çenberlitaş civarı 31. Orta Kolluğuna, az ileride Ta-vukpazarı semti de 25. Orta Kolluğuna bağlıydı.
25. Orta yoldaşlarından Hammal Kürd Deli Mehmed, Turşucu Güzelim Mustafa, Çen-
berlitaş Hamamından Dellâk Zaralı Mustafa, Hammal Kürd İbrahim; Çıkırıkcı Rum Ali, Berber Kız Mehmed, Mehter Ali ve Safranbo-lulu Tablakâr Cafer, sekiz nefer şehir eşkiyâ-sı bir akşam Tavukpazarmda Kürd Deli Meh-medin kahvehanesinde meclis kurub işret e-derler iken kemancı ve zurnacı iki kıbti sazende gelir, Zaralı Dellâk Mustafa da: «Bizim hamama bir taze uşak gelmişdir ki köçek misâli gaayetle 'hoş oynar, varalım alııb kaldıralım meclisimizde oynatalım» der, ve heman kalkıp Çenberlitaş'a giderler, dalkılıç olup hamamı basarlar, adi Halil olan taze uşağı bir siya'h dellâk peştemalı ile üryan çıkarırlar, a-yakdaşlarından biri Halilin sırtına ancak bir kaput - kepenek atabilir; ve hemen Tavukpa-zarmdaki mâ'hud kahvehaneye götürüp köçek yerine oynatmaya başlarlar. Hamam henüz kapanmamış, müşteri ile dolu olduğu için vak'a büyük gürültüye yol açar, «Bu ne işdir, taht şehri dağ başı mıdır, bu şehirde zabit yok »mudur?» denilir. 31. Orta Çorbacısı bütün neferlerini alıp Tavukpazarına gitmeye hazırlanır iken 25. Orta Çorbacısı da kendi mütecaviz haytalarının müdafaası için yol a-ğızlarını tutturur, bir «Köpek dalaşı» başlamak üzere iken ordu ile seferde bulunan yeniçeri ağasının İstanbul'da vekili, dolayısı ile ocağın en büyük zabiti olan Sekbanbaşı Ağa müdahale eder, Tavukpazarmda Hammal Kürd Mehmedin kahvehanesi sarılıp basılır, Halil Uşağı sekiz serserinin elinden alır ve haytaları da tevkif eder, ve pâdişahdan fermanlarını alıp ertesi sabah Zaralı Mustafayı Çenberlitaş Hamamının kapusu önünde, Hammal Kürd Deli Mehmed, Turşucu Güzelim Mustafa ve Hammal Kürd İbralhimi Vezir Hanı kapusunda, Çıkırıkcı Rum Ali, Berber Kız Möhmed, Mehter Ali ve Tablakâr Caferi Elci Hanı kapusunda, iki sazende kıbtiyi de Ta-vukpazarı kahvehaneleri önünde asdırır.
Bu vak'ayı, efendisi Eskizağra Ayanı Ka-pucubaşı Mehmed Ağaya yazdığı bir mektub-da İstanbul haberleri arasında tafsilâtı ile anlatan bir Kâşif Efendi: «Hele intikamım alındı, Vezir Hanında berdâr ettikleri Güzelim Mustafa bir mah mukaddem belimden gümüş divitimi gasbedip Efendi seferliyim, piştovumu gümüşletip sefere gideceğim diyen lâzoğ-lu şerirdir» diyor; Çenberlitaş Hamamı için de şu satırları ekliyor: «Vak'adan sonra Halil Uşağı görmek için hamam dolup dolup boşal-
ÇENBERLÎTAŞ HAMAMI KÜLHANI
— S820 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 3821
ÇENG
raışdır; 31 yoldaşları uşağın bâzûsuna ortalarının nişanını koydular» (B.: Şef erli Eşkiyâ-sı).
ÇENBERLİTAŞ HAMAMI KÜLHANI •— Adı maarif tarihimize geçmiş ıbir hamam külhanıdır; İkinci Abdül'hamid devrinde hükümet tarafından muzir görülen ve toplattırılan kitablar, risaleler, gazeteler, mecmualar geceleri zabıtaca çuvallar içinde bu hamamın külhanına getirilip yakılırdı; Ahmed Râsim «Mu harrir bu ya» isimli eserinin «Bir mektub» başlıklı nıakaalesinde: «Şayanı 'dikkattir ki bir müddet Çeriberlitaş Hamamının külhanı i'hrâkı asara tahsis edildiği halde bunun şuyû-undan dolayı Matbaai Âmirede ayrıca bir o-cak inşâ edilmişdi ki bu ocağın el'an enkaazı mevcuddur» diyor.
Midhat Cemal de «Üç İstanbul» isimli romanında bir Dağıstanlı Hocayı şöyle konuş-duruyor: «— Senin Fâtihin torunu (İkinci Sultan Abdülhamid) Buhârî'yi (meşhur hadîs kitabı) geçende Çenberlitaş Hamamının külhanına attırdı, hadisleri odunlar gibi yakdır-dı...».
Abdülhamid gibi mütedeyyin bir pâdişâhın hadis kitaibını yakdırtmıyacağı pek aydın hakikatdir, Buharının ne olduğunu bilmeyecek /ceheleden 'de değildir. Ahmed Râsimin tarih notunu Midhad Cemalin kalemi bir roman içine almış, ve Sultan Hamidi kötüleme yolunda onu lâübaliyâne kullanmışdır.
ÇENBERLİTAŞ KAHVEHANELER! — Çenberlitaş etrafında, bir kısmı Divan Yolunun (Yeni adı ile Yeniçeriler Caddesi) Elçi Hanı (1963 de yıkılan Osmanbey Matbaası -Çenberlitaş Sineması binasının yeri) sırasında, bir kısmı hamam sırasında on kadar kahvehane idi. hepsi masasız, iskemlesiz, tahta peykeli, ve hepsinin müşterisi ayak takımı i-di; hem saz çalar hem okur saz şâirlerinin uğrak yerlerinden olduğu için «Âşık kahvehaneleri» denilirdi; 1888 de Divan Yolu genişletilir iken yıktırılmışlardır. Ahmed Râsim «Mu-haırrir bu ya» isimli eserinde Destanlar başlıklı makaalesinin ikinci bölümünde yetişip göremediği bu kahvehanelerden şöyle bahsediyor:
«Derviş Hanıpar, Meydânî, Lengiyâ, Bî-dâdî, Hârâbat Haçik, Âşık Şîrîni, Mihrî, Pür-yânî geçen asrın son saz şâirlerinden idi. Sev-dâî, Sâlikî, Sabriyâ, Enverî, Nutkiyâ, Resmî, Ahterî, Nâmiyâ da meşhurlardandır. Bunlar
hem okurlar, hem de çalarlardı, Samatya'da, • Kumkapuda, Çenberlitaşda, Esirpazarında, Yenikapuda, Sandıkburnuııda ve şâir mahallerde kapusu açık, bu nevî edebiyata âşık her kahv ehâneye dalarlardı».
Vâsıf Hiç (Üsküdarlı halk şâiri Vâsıf Hoca) 'bize tevdî ettiği bahâ 'biçilmez İstanbul notları arasında Çenberlitaş Kahvehaneleri i-çin: «Çocukluk çağlarımda Çenberlitaşda iki âşık kahvehanesine yetişdirn, on yaşlarında i-dim, hattâ içeriye girmeden feir gün saz çalarak divan okuyan bir âşığa bile rastladım» diyor, fakat o kahvehaneyi tarif etmiyor.
ÇENBERLİTAŞ KIZ OKTA OKULU — Yeniçeriler Caddesinde Atikalipaşa (Sedefçiler) Camimin karşısında Evkaf Sokağındadır; eğitime 1956 da başlamış bir okuldur; açıldı-ğmdanberi de çift tedrisat usûlü tatbik edilin ekdedir, öğrencilerin bir kısmı sabahları 8 -12,30 arasında, bir kısmı da öğleden sonra 12,45 -17,15 arasında derslere girmektedirler, öğretmen kadrosu 28 kişidir; ilk gününden beri de B. Veliyiddin Erten okul müdürlüğünü yapmaktadır.
Okul biri yeni biri eski iki binadan mü-rskkepdir; eski bina İkinci Abdülhamidin ha-zîne-i hassa nazırlarından Sâdeddin Paşanın konağıdır; Paşanın vârisleri tarafından Evkaf Nezâretine satılmış, bir müddet nezâret konağı olmuş, devlet merkezi Ankara'ya nakledilince konağı İstanbul Evkaf Başmüdürlüğü yerleşmişdir; bu başmüdürlüğün teşkilâtına dar gelmiş,, yanma ek feir yeni bina inşa e-cilnıişdir. 1953 deki zelzelede eski konak ö-nemli şekilde zedelenmiş, verilen maili inhidam raporu üzerine Vakıflar Başmüdürlüğü. •bütün teşkilâtı ile başka yere nakledilmiş, yeni binaya da Eminönü Askerlik Şubesi taşın-mışdır; fakat kısa bir zaman sonra, 1955 de her iki bina 1,5 milyon Türk lirasına Millî E-ğitim Bakanlığı tarafından satın alınmış, gereken tamir ve tâdiller yapılarak bir sene sonra Çenberlitaş Kız Orta Okulu adı ile eğitim hizmetine konmuşdur.
Halûk AKBAY
ÇENBERLtTAŞ SİNEMASI — İstanbul'un büyük sinemalarından biri idi; Sultan-ahmed ile Bayazıd arasında uzanan Yeniçeriler Caddesi üzerinde Çenberlitaş mevkiinde, bu isimle anılan meşhur târihî sütunun tam karsısında Osman Bey Matbaası diye anılan büyük Hanın içinde idi ve cadde de sinema,
9 kapu numarasını taşımakda idi; ki Osman Bey Matbaası adı ile mâruf han da, geçen a-sır içinde meşhur Elçi Hanının yerine yapıl-mışdı.
Bina mülk sahibi Osman Bey tarafından Dârüşşefakaya bağışlanmış, bu sinema da Da-rüşşefaka ile Necib Erses adında bir zâtm anlaşması neticesinde Bay Necib tarafından a-çılmışdı, sonra sinema İşleri T. A. Ş. ne dev-redflmişdi. fistabul ölçüsünde geniş rağbet görmüş bir sinema idi; işlek, büyük bir cadde üzerinde bulunması, semtin de kesif iskân bölgelerinden biri olması elbet ki bir sinemanın iyi iş konusu olması için kâfi sebeblerdir. Locası yok idi, bir parter ve bir balkondan ibaret 1250 kişi alır bir sinema idi. Teknisyen ve müstahdem 18 kişi çalışmakda idi. 1983 de Darüşşefaka, Osman Bey Matbaasının yerine gaayet büyük çarşılı bir iş- hanı yapdırmaya karar vermiş ve hemen eski binanın yıktırılmasına başlanmış ve Çenberlitaş Sineması da bu tarihde kapanmışdır; öyle zan ediyoruz ki, belki- aynı isimle yeni binada îstanbulun en yeni sineması olarak acılacakdır.
Sinemanın, daha doğrusu binanın -herimi sırasında çok mühim asarı atîka izlerine rastlandığı günlük gazetelere aksetmigdir .(Temmuz 1983).
Özay ASLAN
SAKAL — Sakala, kesiliş şekillerine göre verilen isimlerden biri (B.: Sakal); çene altında en fazla üç parmak, kısa kesilmiş /bir sakal biçimidir ki .zülüf bitimlerine doğru yüzü bir çenber gibi çevirir idi.
Bizde çenber sakal, bir alâmeti farika gibi, yobaz softalar tarafından benîmsenmişdir. Aşağıdaki hicviye, kendisi her türlü ahlâksızlığı gizlice irtikâb ettiği halde halkı dâima â-hiretde cehennem ateşi ile tedhiş eden çenber sakallı bir yobaz vaiz hakkında söylenmişdir (B.: Lâtif Efendi, Sürmeli; Çömez):
Çömeziyle îâübâlî lâmelif
Çenber sakalından utanmaz herif
Odasında okur «Kitabı Lût» u Mescidde cahîml itmekde tarif
Seherî hammama varır o fâsik Pak ider mi çirk'in kîse i!e lif
Sürmeli Laz Hoca nâri dûzaha Kütükdilr didi bir dellâki zarîf
Elnıüsemma binnakîs dimiş ârifan Misâli işte bu Sürmeli Lâtif.
ÇENBER SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Fener nahiyesinin Balat Karabaş Mahallesi sokaklarından; bu mahallenin Ayvansaray semtindeki kısmında Musta-fapaşa Bostanı Sokağı ile Ayvansaray Caddesi arasında uzanır (Pafta 8/112); yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (Haziran 1984).
ÇENE — İnsan yüzü için tarifinde, «ağı-zın altında kalan kısım»; İstanbul ağzında pek çok mecazî deyime girmiş bir kelimedir:
Çenesi düşük: geveze;
Çalçene: geveze;
Çenebaz: çok konuşan;
Çene çalmak: iş yapacak yerde konuşmak;
Çene yormak: anlama .imkânı olmayan kimseye bir şeyi anlatmaya çalışmak;
Çene yarışdırmak: karşılıklı, lâfı birbirinin ağzından kaparak konuşmak;
Çene kavafı: durmadan konuşarak karşısındakini şaşırtan;
Çenesini bıçak açmıyor: derin teessür i-çinde kimse;
Çene atmakâ haleti nezî, ölüm ânı;
Çene oynatmak: yemek;
Çenesi tutulmak: suçlu durumda yahud şaşkınlıkla ısöz söyleyememek;
Çenesi kilidlenmek, kenedlenmek: dehşet, korku ile söz söyleyememek;
Çenen tutulsun!: Kötülük konuşana, kötülük yorana karşı beddua;
Çeneye kuvvet, keseye ibereket: teşcî yollu darbı mesel, misal: koşar gibi giden birine yolda bir ahbabı sorar:
-
'Nereye?..
-
Parti kongresine!
~ Haydi bakalım, çenene kuvvet, kesene bereket!..
ÇENG — İran'da îcad edilmiş bir sazdır; ve orada bilhassa kadınlar çalarmış, bir oyun sazft olduğunu, dâima raksa refakat -ettiğini zan ediyoruz; sazendelerine bir1 nisbet «ye, yâ» sı ilâvesi ile «Çengi» denilmişdir, sonra bu isim Türk ağzında oyuncu karı, "kız ve oğlan (dansöz, donsör) anlamına kullamlmışdır. (B.: Çengi).
Çeng'in şeklini tarif eden bir kayde rast-layamadık; İran'dan Anadolu'ya S'elçukîlerle gelmiş, İstanbul'da da onyedinci asır ortalarına kadar ceng sazendeleri kesin olarak mev-cud olmuşdur. Edebî metinlerden avamı bir
•
ÇENGEL
— 3822 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
3823
CENGELDERE SOKAĞI
saz olmadığını, emîrâne meclislerde çalındığını tahmin ediyoruz, meselâ Fâtih Sultan Mehmedin şâir babası İkinci Sultan Murad:
Saki!... getür getür yine dünkü şarâbımı Şöyle dile getür yine cengü rebâbıını Ben var iken gerek bana bu zevkü bu sefa Bir gün geleki germiye kimse türabımı ..
diyor, bir köçek oğlanın çeng refakatinde o-yununu da şu beyit ile tasvir ediyor:
Dostları ilə paylaş: |