Ç meba ında ayaktakımından bir İsrtaııbul Delikanlısı



Yüklə 5,85 Mb.
səhifə55/90
tarix17.01.2019
ölçüsü5,85 Mb.
#97870
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   90

ÇAYIRDERE MEVKİİ — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Yukarı Boğazda Rumeli kavağı köyündedir. Köyün gerilerinde kırlığında-dır; eskiden dereye Kasab Deresi, Çayıra da Ka-sab Çayırı denilirdi, (adı geçen rehberde pafta 23/Rumeli Kavağı); yerine gidilip su .satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi. (Mart 1964).

ÇAYIR HAMAMI — Beykoz Yalıköyd hamamının bir başka adı; Beykoz Çayırı yolu ii-zerinde olduğu için bu isimle de anılmışdır. (B.. Beykoz Yalıköyü Hamamı, cild 5, sayfa 2670).

ÇAYIR KÖŞKÜ — Topkapusu Sarayı köşklerinden biri idi; hâlen mevcud değildir; sarayın neresinde olması gerekdiğini tesbit edemedik; tahminimize göre Lala Bağçesindeki Mustafa Paşa köşkü, diğer adı ile Sofa Köşkü on sekizinci asırda bu Çayır Köşkünün yerinde yapılmış olacak-dır.

On yedinci asır ortasında Topkapusu Sarayının en mâmur binalarından biri idi. Müverrih Fmdıkhh Silâhdar Mehmed Ağa hicrî 1066 yılı vekaayii arasında şunları yazıyor: «... pâdişâh hazretleri (Dördüncü Sultan Mehmed) Üsküdar



ÇAYIR MAHALLESİ SOKAĞÎ

İSÎAMBÜL



Bağçesinden* îstanbula göç etti, ve ferman etti, zil-kaadenin onbesinci salı günü (4 eylül 1656) sarayda Çayır Köşkünde pâdişâhın riyasetinde harb ahvâlini konuşmak üzere bir meclis toplandı...».

Yine aynı müverrih hicrî 1076 yılı vekaayii arasında Topkapusu Sarayında çıkan bir yangından bahsederken bu köşkün adını kaydediyor:

«1076 muharreminin on birinci cuma gecesi (24 temmuz 1665) Sarayı Hümayunda Haremde bir cariyenin elinden yangın çıkdı; Haremi Hümâyun, Adil Köşkü, Kubbe Altı, Bâbüssaade, Ka-raağalar odaları, Valide Sultan Dâiresi, müştemilâtı ile iç mutfak tamamen yandı. Harem halkı Çayır Köşküne kaçıp sığındılar, oradan Bayezıd-daki Eski Saraya naklolundular. Pâdişâh (Dördüncü Sultan Mehmed) Edirnede idi, yangın İstanbul Kaymakamı Süleyman Paşa tarafından arz tezkiresi ile bildirildi, zerre miktarı teessür göstermedi, «Emir Allahın» dedi, yangını kasden çıkardığı anlaşılan câriye Edirneye götürüldü ve Bostancıbaşıya teslim olundu, boğdular, boğazına taş bağlayıp cesedini Tuncay a attılar...».

ÇAYIM MAHALLESİ SOKAĞÎ — 1934 Belediye Şehir Rehberine jgöre Boğaziçinin Rumeli yakasında İstinye'nin sokaklarından; köyün gerisinde, kırlığmdadır (adı geçen rehberde pafta 22/İstinye); yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi.

ÇAYIRMEYDANI CADDESİ — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Fâtih Kazasının Şehremini Nahiyesinin Fatma Sultan Mahallesi sokaklarından; sûr dibinde Sulukule Caddesi ile Ar-paemini Köprülü Sokağı arasında uzanır uzun bir yoldur (adı geçen rehberde pafta 10/84); yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi. (Şubat 1964).

ÇAYIROĞLU SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Eminönü Kazasının Alemdar Nahiyesinin İshakpaşa Mahallesi sokaklarından; her iki başı Mustafapaşa Sokağı üzerinde iki dirsekli bi rsokak pulp mahallenin Marmara kıyısı bitiminde, demiryolu kenarındadır (1934 Belediye Şehir Rehberi pafta 2/19). Yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi. (Şubat 1964).

CAYIMÖNÜ SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Kadıköyünün Kaptanpaşa semtindedir; Gazhaneyi Kadıköyüne bağlayan Kurbağah Dere Caddesi ile nefsi Kurbağalı Dere arasında uzanan bir yoldur. (Adı geçen rehberde pafta 29/Kurbağalıdere); bu sokak ile demiryolu

arası yakın zamanlara kadar genişçe bir çayır idi, bâzı kısımları da bostan idi; tahminen 1950 den sonra müteaddid apartımanlar inşâ edilerek iskân bölgesine katılmışdır; bu arada bir de tavuk mezbahası inşâ edilmişdir. Yerine gidilip sokağın şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi. (Mart 1964).

ÇAYLAK — İstanbulun muhacir kuşlarından, malûm yırtıcı ki kuş; ilkbaharın ısınmaya başlayan günleri ile İstanbulun kenar mahallelerinin semâsında acı çığlıkları, hırçın sesleri duyulur; eski İstanbulun durgun ve sakin öğle sıcaklarında çaylak sesleri, şarka has romantik bir hüzün ifâde eder. Mütevâzi evlerin bağçelerinde tel kafesler, kümesler içindeki piliçleri kapmak hırsı ile cevelânları, ürkütücü çığlıkları, yerden dehşet saçarak gölgeleri; leylâkları açmış, balkonlara sarı gülleri ve hanımelleri sarılmış muattar bağçe-lerde de küçük kuşların o yırtıcı sesden ve o pa-ralayıcı gölgeden ürküp kaçmaları, eski İstanbulun günlük hayatından bir manâlı parça idi.

Harab, metruk mescid avlularının, nazirelerinin çaylak sesleri de yukardaki eski İstanbul dekorunun bir parçasıdır.

İstanbul, şehir içi büyük bostanlarım, geniş konak bağçelerini, bağçeli evlerini gün günden kaybettikçe, büyük şehir, beton bloklardan kurulmuş mahalleler hâlinde yeni simasını aldıkça çaylak sesleri de şehrin semâsından çekilmektedir.

N. NÎRVEN

ÇAYLAK — İlk mizah gazetelerimizden birinin adı, l numaralı nüshası mâlî takvim ile 28 ağustos 1292 (milîdî 9 eylül 1876) bir cumartesi günü intişar etmişdir; cumartesi, pazartesi, çarşan-ba olmak üzere haftada üç gün yayınlanmışdır; bir sayfası 25x35 santim eb'adında 4 sayfa olarak Babıâli Caddesinde Basiret Matbaasında basılmış-dır, ve nüshası l kuruşa (40 paraya) saülmışdır. İmtiyaz sahibi «Çaylak» lâkabı ile anılan Mehmed Tevfik Beydir; bu yazar lâkabım, çıkardığı gazeteden almış olmayıp bilâkis lâkabını gazete adı olarak kullanmışdır (B.: Çaylak, Babıâli Çaylakları; Mehmed Tevfik Bey, Çaylak). «A (ayın). F» remzini kullanan biri de dördüncü sayfasına ibtidâî çizgilerle yarım sayfalık bir karikatür yap-mışdır. Gazetede dil gaayet bozuk, zevk, nükte yoksulluğu pek hazîndir; örnek olarak 78 numaralı nüshasından bir fıkra alıyoruz:

«11 kânunusâni sene 92 tarihli bir kıt'a kira beygirinin sür'atine peyren olan nüzhetüzzüvvar misâfireten tohum zer'ine memur «kâfıfürus» ile mülakkab Beyfendinin ibraz ettiği mesaili sathiyesi

İÜ»

j

• f



> >JV ^ > Ot j. U f J j» t'li _

ü-J»


^î* U" J*

Çaylak Mizah Gazetesi.

• »*•_•?

l vl> «


-M.Ü..

*«-•.! jt y ..lATi» •>3-)l s^>



C'-k'jlM'j^ılIrV l)lc i j,^1 J^^tA;

t^J^^6

«j *

JjlJ.J illi ^fj>.f> ıjü _

ÇAYLAK

1806


ÎIÎÂNBÜL

ANSÎKLOPEDÎSİ

— 3801 —

ÇEHRE (Nebâhat)




üzeıine müteselsilen Boğdoğan Kemerleri menfezleri nafiz bulunduğu cihetle Fasulya Mahallesi menşeinden Tozkopara hubûb iden rîhi tayyara bir vâsıtai alenî olduğu maalmemnûniyye sâmiagir olmuşdur».

İlân satırlarından 5 kuruş alındığı yazılıdır, 7 satır tutmuş 35 kuruşluk bir de -ilân örneği alıyoruz:

«Şehzâdebaşmda Şirket Kıraathanesinde zil-kaadenin yedinci ^gününden itibaren her perşenbe günü akşamı yâni cuma gecesi ve cuma günü gündüz ve pazartesi akşamı yâni salı gecesi Hamdi Efendi, cumartesi akşamı yâni pazar gecesi ve saîı günü akşamı yâni çarsanba gecesi Hayalî Salih Efendi icrâyi lû'biyâtı gûnâgûn ideceğinden rağbet buyuracakların eyyam ve leyâlii mezkûrede teşrifleri ihtar olunur.»

ÇAYLAK, BÂBIÂLÎ ÇAYLAKLARI — 1826 da Yeniçeri Ocağının kaldırılmasından sonra yeni devlet teşkilâtına doğru gidilirken Bâbıâİî-de sadâret dâiresinde türemiş bir takım odacı-ha-deme namzedi gençlere takılmış lâkabdır. Hemen hepsi taşralı bekâr uşağı, kaş göz nakışları düzgün, vücud yapıları gösterişli, tığ gibi, ateş gibi uçarlı,. koşarlı, hepsi çakırpençe gençler ki Bâ-bıâlî odacı ve hademelerinin en yakın akrabaları idiler, hattâ kimi oğlu, kimi küçük kardeşiydi; o hademe ve odacıların yanında, menzilinde yatıp kalkarlar, ve gündüzleri de Bâbıâlideki kalemlerde onlara boğazı tokluğuna yamaklık yaparlardı. İstikbâlde boşalacak bir odacılığa kapulanmak gaayesiyle gündelik, haftalık aramadan pir aşkına çalışırlardı. Gerek canla başla hizmeti, gerekse albenisi ile nazarı dikkati aşırıca çekenler Babıâli ricali tarafından kendi kapularında hizmete alınırlar ve kaleme her gün o velinimetle beraber gelir giderlerdi.

Çaylaklar, bu odacı hademe namzedi gençler pir aşkına hizmetleri karşılığı şöyle bir garib şekilde himaye edilirlerdi: İstanbulda bulunan açıkdaki yüksek memurlar, vezirler, kibardan, ricalden her hangi bir kimse yeni bir vazifeye tâyin edildiklerinde, yahud bir rütbe ve nişan ile taltif edildiklerinde, keyfiyet kendilerine resmen bildirilmeden, son tasdik çıkar çıkmaz çaylaklardan birine gizlice haber verilir, o delikanlı da hemen rütbe alan, nişan alan, terfî eden, yeni bir memuriyete tâyin olunan kimseye müjdeye koşardı, ve karşılığında küçümsenmeyecek bir bahşiş alırdı. Çaylaklar ile müjde haberleri kaynakları arasında bir ortaklık kurulmuş olacağı da tahmin edilebilir. Konaklarda Babıâli Çaylâklari üzerine şöyle

konuşmalar olurdu: «Gözümüz yolda, Çaylâk-da...», «Dün mektubcu bey paşa efendimize fevkalâde hürmet göstermiş... akşama, sabaha Çaylak gelir!..».-

Çaylaklar çok adam tanıma fırsatım bulurlardı, Bâbıâlî kalemlerinde okuma yazma da öğrenirlerdi. Geçen asır sonlarında mizah gazeteleri çıkarmış. İstanbul hayatı üzerine de «İstanbulda bir sene» adı altında 5 küçük risale yayınlamış olan Mehmed Tevfik Bey adında şöhretli bir muharrir gençliğinde Bâbıâlî çaylâklarındandı, hattâ bundan ötürüdür ki muhitinde «Çaylak Tevfik» lâkabı ile anılırdı (B.: Tevfik Bey, Mehmed). Üsküdarlı Deli Riza Bey adında bir /âtin de İskender adında bir genç hakkında hezel yollu bir manzumesi vardır:

Paşaya devlet kuşu Bize şu Çaylak yeter Geldi civan bir koşu Yüzde inci gibi ter Bikdir aşkın yokuşu Gönül durağın göster Bûsi lâ'line karşu Bugün ayak öp yeter Henüz ondokuz yaşu Nevcivânı bâlâ ter Al fesinde ak pusu Petürkeli iskender

ÇAYLAK SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Taksimin Kocatepe Mahallesi sokaklarından; bu mahallenin Şehit Muhtar Bey Mahallesiyle sınırını teşkil eden Farâbî Sokağı iJe Yenikafa Sokağı arasında uzanır uzunca bir yoldur; Âşıklar ve Canbazoğlu sokakları ile dört yol ağzı yaparak kesişir, Taksim Çeşmesi Sokağı ile de kavuşağı vardır. ,(Adı geçen rehberde pafta 19/149); yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edileemdi (mart 1964).

ÇAYYAN (Dr. Aratyun) — Bir ermeni tabibidir. İstanbullu olup doğduğu tarih belli değildir. 1880 de Paris'de bir otelde intihar etmiştir. Şûrayı Devlet âzası Elyas Efendi Çayyın'ın amca-sıdır.

Dr. Çayyan, 24 Aralık 1858 de Paris Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun olmuştur. Doktorluk tezi, «Du rhumatisme .articulaire aigu et de son traitement» (Şiddetli mafsal romatizması ve tedavisi hakkında) adını taşıyordu. İstanbula avdet ettikten sonra 1861 yılı Ocak ayında Yediku-le Ermeni Hastahanesinin Dahiliye ve Hariciye kısımlarına şef tâyin edilmiştir. 1864 tarihine kadar işbu vazifede kaldıktan sonra bir mesele do-layısiyle istifa ederek Kadıköye yerleşmiştir. Bi-

lâhare Parise geçip ömrünün mütebaki kısmını orada geçirmiştir.

Kevork PAMUKCİYAN ÇAYYAN (Elias veya Eğyazar Efendi) —

Osmanlı İmparatorluğu devrinde Devlet hizmetinde bulunan seçkin Ermeni şahsiyetlerinden; 24 Mayıs 1840 da Beyoğlunda doğup 21 Nisan 1902 de yine İstanbulda vefat etmiştir. T. Azatyan'a göre pederi Agop Çayyandır, annesi Fulik Hanım, barutçubaşı Ohannes Bey Dadyan'ın (1798-1869) kızıdır. Bakırköy Ermeni Kilisesinin avlusunda medfundur.

Elias Çayyan ilk tahsilini İzmirdeki Mesrop-yan Mektebinde yapmıştır. Tiyatro tarihi müdek> kiki Sımpat Tavityan'â (1856-1926) göre 1855 sıralarında, Üsküdarın Selâmsız semtinde. Odyan Boğos Ağanın ikametgâhının üst katında amatör gençler tarafından tertip edilen tiyatro temsillerine katılanlar arasındadır.

Elias Efendi Çayyan 1876 dan önce Hariciye Nezâretinde memuriyet ile devlet hizmetine girmiş, 1894 Devlet Şûrası mâliye dâiresine âza se-çilmişdir ve ölümüne kadar bu vazifede kalmış-dır; ûlâ evvel rütbesine kadar yükselmiş, 1901 de birinci rütbeden Osmânî ve Mecidî nişanları ile taltif olunmuşdur.

Elias Efendi aynı zamanda cemaat işleriyle de meşgul olmuştur. Ezcümle Patrikhane Tedrisat heyetine âza ve 1887 de Cismanî Meclisine reis vekili seçilmişdir. 1896 da mezkûr meclise birinci kâtip tayin edilmiştir. 1897 de Yedikule Ermeni Hastahanesinin muvakkat idare heyetinin başkanlığına getirilmiştir.

Müteveffa Simon Bey Dadyan'ın kerimesi sayın bayan Zaruhi Feruhan'ın tarafımıza tevdi etmek lûtfunda bulunduğu notlara göre, Elias Efendi Çayyanm üç erkek ve bir de kız evlâdı olmuştur. Büyük oğlu muharrir ve musikişinas Dikran Bey Çayyan, 1900- 1909 yılları arasında Hariciye Nezâreti Haricî Muhaberat Kaleminde muavin sekreter olmuştur. Bilâhare Parise geçerek bir Fransız mektebine müdür tayin edilmiştir.

İkinci oğlu Dr. Ervant Çayyan 1906 da Paris Tıp Fakültesinden mezundur. Kızı, musikişinas ve piyanist Anahid Çayyan, kardeşleri arasında yegâne hayatda olan sımadır, bu satırların yazıldığı 1964 yılında Parisde ikaamet etmekte idi.

ÇEDİK, ÇED|K PABUÇ — «Eskiden kadın ve erkeklerin giydikleri sarı sahtiyandan yapılır kısa ve bol konçlu ayakkabı; abdest alındığı vakit üzerine mesh edildiği için halk ağzında bozulub mest tâbir edilen ayakkabı şeklinde

idi, altı da yumuşakça olurdu. Üstüne aynı renk-de pabuç giyilir, ikisine birden çedikpabuç denilirdi» (M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri).

Hüseyin Kâzım Bey Büyük Türk Lügatın-da: «Eski zamanlarda kadınların ^kullandıkları sarı sahtiyandan hafif mest» diyerek çedik'i kadınlara tahsis ediyor ve yanılıyor; öy|e zannediyoruz ki, yanılmasının sebebi, Enderunlu .Vâsıf in mahalle karısı ağzından kızına, kadın ıstılahları ile yazdığı meşhur nasihatnamesinde çedik'i de kullanmış olmasıdır; kıt'a şudur:

Bir ııevcivan kocaya varub it didiklerin Beş altı paça kesdire gör yediklerin Eksiklülerin er düzer eksik gediklerin Yarım pabuçla giyüb a posta çediklerin Olma sokak süpürgesi kadın kadıncık ol

Külhânî ağzı bir şarkı ise ı çedik {pabucu bir hamlacı civan ayağında gösteriyor: At be şehbaz ayağından çediği Salın şöyle levendâne topuk vur Pâyin temaşası dîdem gediği Salın şöyle levendâne topuk vur

Çek keştii aşka atlas yelkeni Cezayir kesimi bıçkın cebkeni Tavkı esaretle şad it bendeni Salın şöyle levendâne topuk vur

(Galataü Hüseyin)

ÇEDİKPABUÇLU SOKAĞI — Haliç Fenerinde Atikmustafapaşa Mahallesi sokaklarından; Eğrikapu Carddesi, Eğrikapu Mumhânesi Caddesi ve Sakalar Yokuşu ile teşkil ettiği, .bir dörtyol ağzı ile Mahkeme külhanı sokağı arasında uzanır, bir isimsiz yol ile de Dervişzâde Sokağına bağlanır (1934 Belediye Şehir Rehberi, Pafta 8/114). Dörtyol ağzı başından gelindiğine göre, bir araba geçecek genişlikde, aslında kaba taş döşeli iken toprak yol hâline gelmiş bir so-kakdır; büyüklü küçüklü ahşab, yan ahsab, kagir ve beton evler arasından geçer, sola bir kavis resmeder ve meyilli olarak iner; kapu numaraları 11-39 ve 2-20 dir (Mart 1964).

Hakkı GÖKTÜRK

ÇEHRE (Nebâhat) — Zamanımızın sinema yıldızlarından; 1943 de Samsun'da doğmuş-dur, bir avukatın kızıdır, annesi Bayan Müzey-yen'den ayrılmış olan babasının adı öğrenilemedi; Nebâhat Çehre, kendisinden biri 8, diğeri 10 yaş kadar küçük iki erkek .kardeşiyle beraber aslı Kafkasyalı olan ve terzilik yapan annelerinin himâyesi altında yetişmişlerdir; 1960 da 17 yaşında iken Türkiye Güzellik Kraliçeliği yarışmasına katılmış, Türkiye Güzeli seçilmiş, Avru-

ÇEKDÎRİ

— 3802


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 3803 —

ÇEKiRGE



Nebâhat Çehre (Resim : S. Bozcalı)

pa Güzeli seçimi için de ayni yıl içinde Londra'ya gitmiş ise de orada bir derece alamamışdır. Türkiye Güzellik kraliçesi oldukdan sonra yerli filmcilerin teklifleri ile karşılaşmış ve yıldız olmuşdur. Kendisi ile bir konuşma yapan ve onu: «Açsk kahverengi iri gözleri, siya'lı kirpikleri ve siyah kaşları, sedef gibi pürüzsüz beyaz cildi ile bir tezad teşkil ediyor» diye tarif eden Ses Mecmuası, muhîbine yıldızlık hayatını şöyle anlat-mışdır:

«İlk filmimi Göksel Arsoy'la çevirdim. «Yaban Gülü» tutulunca teklif yağmağa başladı. Böylece 1962 de tam sekiz filmde oynadım; «Kanun Kanundur», «Sevimli Serseri», «Memnu Meyva», «Meçhule Gidenler», ,«Aşk Bekliyor», «Gümüş Gerdanlık» ve nihayet «Acı Hayat»... Son filmimdeki oyunumdan dolayı armağan kazandım. Bu yıl (1963) gene Göksel Arsoy'la, (Esir Kuş» u çevirdim; arkasından Orhan Gün-şiray'la «Çiçeksiz Bahçe» adlı kordel'eyi meydana getirdik. Suphi Kaner'in hayatını anlatlan «Solan Kahkaha» ya da yakında başlıyorum. O-nu tamamlayınca «Işık Yağmuru» nü çevireceğim. Bu filmlerin dördünde tek başıma başroldeyim. Bundan sonra da aynı şekilde çalışacağım.. Filmin baş kadın rolünü yapabileceğimi, gerek şöhret gerekse oyun bakımından, bu işi başardığımı yetkili rejisör ve prodüktörler de kabul etti. Bunun için sahne, bale ve İngilizce dersleri alıyorum.»

ÇEKDİRİ — Buhar kuvvetinden önce, .ge-~ miciliğin yelken ve kürek devrinde, bütün çeşitleri ile ;insan bâzusu kuvveti ile yürüyen kürekli gemilere verilmiş umûmî isimdir. Çekdiriler, eski Türk donanmasında kürekci sırası sayısına göre isim almışlardır; bir kürekci sırasına «Oturak» denilir, bir oturakda da l çift (2 aded) kürek bulunur ki, Tersane ağzında kullanılan oturak tâbirine mukabil, İstanbul sularında işleyen kayıklar için «Çifte» tâbiri kullanılmışdır, meselâ iki çifte, üç çifte kayık denilmişdir.

Küçükden büyüğe doğru, donanmamızın çekdiriler devrindeki harb gemilerimizin isimleri şunlardır;

1) 10-17 oturak Firkata, tek küreğini 2-3

adam çeker.

2) 18-19 oturak Perkende, tek küreğini 3

adam çeker.

3) 20-24 oturak Kalita, tek küreğini 3-4

adam çeker.

4) 25 oturak Kadırga, tek küreğini 4 a-

dam çeker.

5) 26-36 oturak Bastarda (Paşa gemisi,
Amiral gemisi), tek küreğini 5-7 adam çeker.

(B.: Bastarda; Firkata; Kadırga; Kalota; Perkende; Azeb; Forsa; Tersane; Donanma).

ÇEKDİRME — Geçen asır sonlarına kadar kullanılmış küçük kürekli gemilere verilmiş isimdir; hemen dâima tüccar malı yük taşırlar, bâzan yolcu da alırlar idi; çekditmelerde iki direk bulunur, kürekci - tayfalara yardı;tncii olarak bu direklere üçgen şeklinde birer yelken açılırdı; kürekcileri dinlendirirken de yalnız yelken üzeri gidilirdi; bir küreğini bir tayfa çeker, 3-6 çifte kürek (oturak) olurlardı; jyâni bir çekdir-menin mürettebatı 6-12 kürekci tayfa, l reis (kaptan) ve gemi oğlanı (miço) çocuk ki cem'-an 8-14 kişi olurdu; kaptanları yolda dâima pa-ler - dümen tutarlardı.

3 çifte çekdirmeye «Sandal», 4 çifte çekdir-meye «Pereme», 5 çifte çekdirmeye «Beşçifte», 6 cif çekdirmeye de «Alamana» adı verilirdi. İstanbul'da gayri resmî ilk Türk gazetesi «Tercümanı Ahval» in intişâra başladığı 1860 yılında bizde deniz nakliyatı tamamen yelkenli gemilerle yapılmakda idi; o yelkenli gemiler de şekil ve hacim ayrılıklarına göre Brik, Gölet, Bombarde, Çırnık, Lefke, Kütük gibi isimler taşırdı.

Tercemanı Ahval her gün İstanbul limanına gelen ve limandan- giden gemilere geniş yer ayırmışdır, gemilerin cinsini ve kaptanlarının feimlerini, gelip gittikleri iskeleleri, hamulesinin ne olduğu, ve eğer varsa geminin adini da kay-detmişdir. 1860 yılında İstanbul limanına çe-şidli hamule ile gelen gemiler arasında çektirmelerden bir kaçını örnek olarak kaydediyoruz: Ali Kaptanın Alamanası İzmirden incir, Nikole Yani Kaptanın «Ayanikola» Peremesi Sisam'dan rakı.

İstavri Kaptanın «Ayanikola» Peremesi Sakız'dan incir,

Kostanti Kaptanın Alamanası Bozcada'dan şarab,

Pavli Kaptanın Alamanası Bozcada'dan


şarab, ;

Andon Kaptanın Peremesi Trablus'dan portakal,

Mehmed Hasan Kaptanın /beş çiftesi Şile'den kömür,

Temel Kaptanın Alamanası Enez'den küp.

Hüseyin Kâzım Bey Büyük Türk Lugatmda Çekdirme kelimesinde: ^«Kürekli odun gemisi» diyor kL çok noksan bir târifdir.

ÇEKDİRME VAK'ASI — (B.: Ali Bey,

Tâhirpaşazâde).

ÇEKİ — Eskiden memleketimizde, dolayısı ile İstanbul'da yakacak odun, yapı kerestesi ve yapı taşı satışında kullanılan hususî bir tartı âletinin, terazinin adıdır. M. Zeki Pakalın «Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri» isimli eserinde Çekiyi şöyle tarif ediyor:

«Bir sehpânın ortasından asılmış bir sırık ile, bu sırığın bir ucunda tartılacak şeyi koymaya mahsus kafes gibi ıskara şeklinde bir tabla, ve öbür ucunda da çekitaşı denilen dört kantar (195 okka, 250 kilo) ağırlığında bulunan bir taş asılı terazidir».

Oduna, keresteye, taşa narh bir çeki.ile bir tartı üzerinden konulurdu.

Memleketimizde metre sistemi kabul edildikten sonra, çeki kullanılması yasak edildi; yapı kerestesi ile yapı taşı metre küp üzerinden satılmaya başlandı; fakat yakılacak odun satışında çeki kullanılmadığı halde, adı kullanıldı, odun narhı hâlâ l çeki üzerinden tesbit edilir, yani metre sistemi ile ifâde edilmek istenilirse oduna 250 kilosu şu kadar diye narh konuluyor demek-dir. Odun depolarında meselâ: «Çekisi 30 liradan denilir, l çeki odun alan kimseye baskül ile tartılarak 250 kilo odun verilir. (B.: Odun; kereste).

ÇEKİÇYAN (Ofaannes) —- Ohannes Çekiç diye de tanılır; musikişinas ve maestro; 1929 da İstanbul'da doğmuşdur.

Beş yaşından itibaren musiki dersleri almağa başlamıştır. Bilâhare İstanbul Konservatuarından mezun olmuştur. Henüz onbeş yaşında iken İstanbul Şehir Korosunun muavin maestrosu olmuştur. 1951-1953 yıllarında Paris'te, Yüksek Musiki Mektebinin dirijölük kısmında Jean Fournet nezdinde çalışmıştır. İstanbul'a avdet ettikten sonra Şehir Korosunun birinci dirijörü tayin edilmiştir. Koro ve orkestra için bazı besteleri de vardır.

Ohannes Çekiçyan 1961 yılı Kasım ayında Erivan'da yerleşerek az müddet sonra ^Devlet

Korosu maestroluğu kendisine tevcih kılınmıştır.

Kevork PAMUKCİYAN

ÇEKİÇ SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre (Pafta 14/142) Beyoğlu merkez nahiyesine bağlı Kamer Hatun Mahallesi sokaklarından; Aynalıçeşme Caddesi ile Ağaççileği ve Duraç Sokakları arasında uzanır ve bu iki sokak ile bir üç yol ağzı teşkil eder; çok kısa bir so-kakdır. Yerine gidilip su satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (Mayıs 1964).

ÇEKİNİRER (Şemseddin) — Kimya yüksek mühendisi; 1925 de İstanbul'da doğdu, babasının adı Ali Kemal, annesinin adı Hilnıiye-dir; Kızıltoprak ilk okulunda, Kadıköy Orta okulunda okudu; 1943 de Haydarpaşa Lisesinden, 1949 da da İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesinden diploma aldı; İzmit Selüloz ye Kâğıd Fabrikaları İşletmesine girdi; bu müessesede 1949-1951 arasında memurluk, 1951-1953 arasında Santral Lâboratuvarı kimyagerliği, 1953 -1956 arasında Klor - Alkali Fabrikası işletme mühendisliği yapdi. 1956 da da Santral Laboratuarı müdürü oldu. Bayan Nuriye (Ulübay) ile evli ve iki evlâd sahibidir; almanca bilir. Klor Fabrikalarında bulunur iken iki sene için Almanya'ya kâğıdcılık ihtisas tahsiline gönderildi. Bibi. : Kim Kimdir Ansiklopedisi.

ÇEKİRDEKÇİ SOKAĞI — Kasımpaşa'da Piriçavuş Mahallesi sokaldarındandır (1934 Belediye Şehir Rehberi, Pafta 17/189); yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (mayıs 1964).

ÇEKİRDEK SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre (Pafta 20/172) Beşiktaş-da Vişnezâde Mahallesi sokaklarından; Dibekci Kâmil -Sokağı ile Setbası Meydanı Sokağı arasında uzanır; yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (1964).

ÇEKİRGE — İkinci Meşrûtiyet devrinin ibtizâle düşürülmüş basın faaliyeti arasında çıkarılan mizah gazetelerinden biri; avamfirib yavelerle, soğukluklarla dolu, acınacak cehil, zevk yoksulluğu ve .sefalet içinde, halkın heyecanından faydalanarak sâdece para vurgunu için neşredilen emsalinin büyük ekseriyetinden pek az şahsiyetli bir gazetedir. Yine bütün emsali gibi, 27X39 jsantim eb'adında bir kâğıda dört sayfa olarak basılmış, ilk sayfası bir karikatür iİe başlık kompozisyonuna tahsis edilmiş, dördüncü sayfasının yarısına bir karikatür konmuş, iki buçuk sayfası da üçer sütun üzerinden makaale, fıkra


Yüklə 5,85 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin