Ç meba ında ayaktakımından bir İsrtaııbul Delikanlısı



Yüklə 5,85 Mb.
səhifə54/90
tarix17.01.2019
ölçüsü5,85 Mb.
#97870
1   ...   50   51   52   53   54   55   56   57   ...   90

Bu mescid hâlen mevcud değildir, Şehremininde İbrahim Çavuş Mahallesinde İbrahim Çavuş Cami Sokağı, İmam Ferdi Sokağı ve Kaşıkçı Mektebi sokağının çevirdiği adacıkta idi. Mahallenin doğma büyüme sakinlerinden Darülaceze anbar memurluğundan emekli Bay Mustafa Receb Gö-zütok'un verdiği bilgiye göre dört kagir duvar üzerine kiremit örtülü ahş'ab' bir çatıdan ibaret ve bodur taş minareli bir mescid idi. Bir son cemaat yeri ve avlusunda abdest muslukları, ayak yolları vardı; karşısında da imamlarına meşruta bir ev vardı. Birinci Cihan Harbi içinde gaayetle harab halde iken tamir edildi, bir müddet askerî depo olarak kullanıldı, 1918 - 1920 arasında ba-kımsızlıkdan yıkıldı; banisinin kabri 1963 de duruyordu: 1961 -'1962 arasında da bu mescidin arsasına bir gece kondu yapılmışdır.

Hakkı GÖKTÜRK

ÇAVUŞ MESCİDİ — Hadikatül Cevâmi şu malûmatı veriyor: «Hekimoğlu Ali Paşa Camii kurbindedir. Banisinin adı Şücâ'dır; Müezzinoğlu Odaları denmekle mâruf müteehhilîn (taşradan gelip de İstanbulda evlenmiş olanlar için kullanılır bir deyim) odaları arasındadır; banisinin kabrinin nerede olduğu bilinmiyor; minberini su nâzın İbrahim Ağa koymuşdur; mahallesi vardır».

Yerinde yapdığımız araştırmada Hekimoğlu Ali Paşa Camii civarında böyle bir mescid bulunamadı. Semt sakinlerinden şekerci Mehmed Sab-ri Uğruçok: «Hekimoğlu Ali Paşanın türbesi civarında bir küçük mescid vardı, Fâtih yangınında yandı, minaresi de galiba 1932-1933 arasında yıktırılıp kaldırıldı, Çavuş Mescidi orası mı idi bilemem» demişdir (1963).

Hakkı GÖKTÜRK

ÇAVUŞ MESCİDİ — Boğaziçinde İstiuyede idi; Hadikatül Cevâmi şu malûmatı veriyor: «Banisi Mahmud Çavuşdur, kabri ve ne zaman yaşadığı bilinmiyor; fevkaanî bir mescid olup minberini Osman Efendi adında bir hayır sahibi koymuşdur; mahallesi vardır».

Koya nazır kagir bir bodrum katı üstünde fevkaanî ahşab bir mescid idi. 1948 yılı sonlarında bir ara ilk okul olarak kullanılmış, 1955 den sonra da mesken ittihaz edilmişdi; son cemaat yerinin sağ tarafında bir bölme yapılmış; bir de müezzin odası vardı. Ahşab minaresi 1963 de sökülüp kaldırılmışdır.

Hakkı GÖKTÜRK

ÇÂVUŞOĞLU (Abdülkadir, Şaban ve Receb) — Türkiyenin büyük sanayi müesseselerinden Çavuşoğlu Boya Fabrikasını kurmuş Konyalı üç kardeş; hal tercemelerinin bu ansiklopediye konması için fabrika adreslerine gönderdiğimiz bir mektuba maalesef cevab verilmemişdir; kaldı ki o mektubda İstanbul Ansiklopedisinin akademik hüviyeti gereği gibi belirtilmiş idi; üstelik Şaban Çavuşoğlu ve Receb Çavuşoğlu lise tahsilleri sırasında bu ansiklopedinin sahibi, müdevvini muharriri R. E. Koçunun çalışkanlıkları ile teveccühünü kazanmış talebeleri olmuşlar idi. Hal tercemelerine büyük bir cemiyet kütüğü olan «Kim Kimdir» ansiklopedisinde de rastlanmamışdır. Değerli iş adamı bu üç kardeşin isimleri üzerinde bu satırlarla iktifa etmek zarureti her halde hazindir; R. E. Koçu, Bay Şaban ve Receb için şu hâtırayı yazmış-dır: «Pek terbiyeli, çok çalışkan, gaayet ciddî çocuklardı; lise tahsillerini meccani yatılı imtihanını kazanarak bitirdiklerini zan ediyorum, yanılmıyor isem boya sanayiimizde büyük bir fabrikanın kurucuları olmaları çojc kıymetlenir; hal tercemeleri o bakımdan evlâdı vatana iyi örnek olurdu.»

ÇAVUŞOĞLU BOYA FABRİKASI — Memleketimizin büyük ve modern boya, reçine ve vernik fabrikasıdır. Abdülkadir, Şaban ve Receb Çavuşoğlu adında Konyalı üç kardeş tarafından bir kollektif şirket olarak kuruldu. İlk işe 1954 senesi haziran ayında Haliç Fenerinde Mürselpaşa

caddesinde 156 kapu numaralı üç katlı kagir bir binada başladılar. Üç sene bu binada çalıştıktan sonra iş hacmi genişlediğinden,. İstanbulda Alibey köyünde dört bin metrekare bir arazi satın alınarak modern tesisleriyle bir fabrika kurulmuştur, Bu fabrikada iki kimyager, iki boya teknisyeni ve yüz'ü mütecaviz işçi ve ustalar çalışmaktadır. Fabrikada iş istihsali üç gruba ayrılmışdır:



  1. — Her nevi boya imâl eden boya kısmı,

  2. — Keten yağından ve diğer kuruyucu
    yağlardan bezir imâl eden bezirhâne kısmı,

  3. — Çam ağacı usaresi olan ham reçineden
    kolofon, reçine ve neft yağı (terebentin) istihsâl
    eden reçine kısmı.

Boya kısmında imâl edilen boyalar: otomobil sanayii boyası, f urun boyalan, gemi ve sandal için hususî deniz boyalan, binaların duvar, tavan, kapu iç boyaları, binaların dış boyaları; vernik, sekatif ve ,soba boyalan; ayrıca Türkiyede ilk de-, fa plâstik boyalar imâli Çavuşoğlu Boya Sanayii tarafından tahakkuk ettirilmişdir.

İkinci grup, bezirhâne: Boya sanayii için lüzumlu muhtelif tip ve evsafta bezir yağları hususî metodlarla pişirilir ve Çavuşoğlu Bezir Yağı nâmı altında piyasaya arzedilir.

Recine dâiresi: ormanların istihraç maddesi olan ham reçine neft ve kolofona ayrılır. Dünyada yüzlerce sene evvel başlanılan bu iş konusu Türkiyede beş altı senedir ki ele alınmış bulunmaktadır. İstihsâl edilen mallar beynelmilel stan-darta uygun evsaftadır. Türkiyede yeni olmasına rağmen boya sanayiine ciddî bir inkişaf kaydedilmiştir. İstihsâl edilen her tip ve evsafta boyalar ve diğer mamuller Avrupa mâmûlâtı iîe boy ölçüşecek mükemmeliyettedir. Yapılan tetkik ve araştırmalar çok kısa bir zaman sonra ihracata dahi müsait olduğunu göstermiştir. Bilhassa neft ve kolofon mevzuunda 1960 yılı nisan ayında ilk ihracat fîlen başlanmış bulunmaktadır.

Çavuşoğlu Boya Fabrikasında îmâl edilen boya cesidleri şunlardır:



  1. — Gloria Süperlüks; 16 câzib renkde ver
    nikli dahilî yağlı boya, 4 saatte kurur.

  2. — Kamel Süperlüks; câzib renklerde ha
    ricî boya, Patent No. 16269.

  3. — Süperîak; haricî boya, patent No.
    16269.

  4. — Süperlüks sentetik oto boyası.

  5. — Plâstik badana boyası; 13 renkde su
    ile yıkanabilen-dahilî ve'haricî badana boyasıdır.

  6. — Copper paint, superlac; zehirli boya,
    patent No. 14898.

Utr

ÇÂVUŞOĞLU SİGARA KÂĞIDI

5794 —


ISfÂNBüL

ANSİKLOPEDİSİ

— 3795 —

ÇAVUŞYAN (firvant Efendi)




  1. — Superlac; macun, patent No. 14898.

  2. — Kamel, sellüloik macun, otolar ve ma
    denî satıhlar için.

Çavuşoğlu Boya Sanayiinin alâmeti farikası

«Ç B S» dir.

Hakkı GÖKTÜRK

ÇAVUŞOĞLU, ÇAVUŞOĞLU SİGARA KÂĞIDI — Tütünün lüleye doldurulup içilme tarzı yerine incecik kâğıdlara sarılıp sigara (ciga-ra) biçiminde içilmeye başlandığı devirde, 1885 ile 1890 arasında İstanbulda sigara kâğıdı ticâreti ile meşgul olmuş bir rum zengini ve onun piyasaya çıkardığı sigara kâğıdının adı; bütün emsali gibi «pirinçden yapılmış» kâğıd olduğu söylenirdi; bir destesinin, defterinin ince kartondan kapağı üstündeki alâmeti farikası bir gemi çapası resmi idi (B.: Tütün; Çubuk; Sigara kâğıdı).

ÇAVUŞ OKU — «Ok çeşidlerinden birinin adı, yarışmalarda evvelâ bu ok atıldığı için kılavuz adı da verilirdi. Rüzgârın tesiri ile giderken ses verir, çıkarır bir ok idi». (Mehmed Zeki Pak-alın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri).

ÇAVUŞ SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Boğaziçinin Anadolu yakasında Paşabağçesinin sokaklarından (adı geçen rehberde Pafta 24/Paşabağçesi); yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi. (Mart 1964).

ÇAVUŞ ŞEBKÜLÂHI — «Eskiden çavuşların geceleri giydikleri külahlardan birinin adı». (M. Z. Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri).

ÇAVUŞ TÜRKÜSÜ — İstanbul türkülerinin en güzellerinden biridir; ne zaman söylendiği, bestelendiği bilinmiyor, biz, Abdülmecid zamanına, 1853-1855 arasında Kırım Harbi yıllarına atfediyoruz. (B. Kâtibim Türküsü).

f» 140.

\ J* f ' f St j













Is fart iıtl

daa

~Js U

da

-tf- '
ra

ı f'T»i irîy.l gi. der '

h^r r T r -^

• • np^t**-

M &

det-

Lj . *


gl

der

Çavuş Türküsü (Nota : Nida Tüfekçi)

Çavuş Türküsünün notasını rahmetli aziz dostumuz Mesud Cemilden istemişdik; eşsiz büyük üstad nota ile beraber bize şu notlan yolla-_mişdır:

«Notayı Neriman Tüfenkci'nin defterindea Nida Tüfenkci kopye etti. Bu defterdeki nota merhum Muzaffer Sarısözen tarafından yazdırılmış ve kendisi tarafından kontrol edilerek, diğer parçalarda olduğu gibi altına parafe edilmişdir. Ancak, beş ölçüden mürekkeb olan türkünün dördüncü ölçüsündeki ilk not «si, do» olarak yazıldığı halde, bunları halkın büyük ekseriyetle okuyuşuna, yâni taammüm etmiş versiyonuna uyarak ben «la, si» şeklinde değişdirdim, notanın baş tarafına yazılmış olan bir sekizlik =140 metronom işaretini de ilâve ettim...»

Güzel türkünün metni şudur: ı

İstanbuldan Üsküdara yol gider,

Yol gider çavuş, yol gider;

Hanımlara deste deste gül gider?

Gül gider çavuş, gül gider.

Yandım çavuş, yandım senin elinden,

Elinden çavuş, elinden!

Çok sallanma kasatura da fırlar belinden,

Belinden çavuş, belinden!

2

İstanbul'dan üç unum aîdım yakmaya, Yakmaya çavuş, yakmaya; Yakıp yakıp yâr yüzüne bakmaya, Bakmaya çavuş, bakmaya. Yandım çavuş, yandım senin elinden, Elinden çavuş, elinden! Çok sallanma kasatura da fırlar belinden, Belinden çavuş, belinden!



3

İstanbuîla Üsküdann arası, Arası çavuş, arası; Yakdı beni kaşlarının karası, Karası çavuş, karası. Yandım çavuş, yandım senin elinden, Elinden çavuş, elinden! Çok sallanma kasatura da fırlar belinden, Belinden çavuş, belinden!

ÇAVUŞ TÜRKÜSÜ — Geçen asır ortalarında yazılmış bir türkü mecmuasında görülmüş-dür; serlevhası yanında «Türk Aksağı» diye bir kayıddan bestelendiği anlaşılıyor, erbabından notasını, hattâ güftesini bilene rastlamadık; türkünün matufunun Dudullu Jandarma Karakolunda bulunmuş olduğu görülüyor:

Aman Çavuş kaçılır mı âşıkdan Ala gözün selvi boyun vurgunu Top ibrişim kâkülleri sac savur Civanlıkda çapkınlığın kanunu

Karakolda fener olup yanayım Yâr uykusun temaşaya kanayım Çavuş benim ben Çavuşun sanayım Yo! iz bilmem nasıl bulanı koynunu

Harami gözleri yağmacı tatar Çavuşum soyunuk çardakda yatar Babı vuslat ister altun anahtar Dervişin nasibi harmanın sonu

Çandırmadır elde tüfenk şişhane Kaçma dilber bulub türlü behâne Buyur gel Çavuşum senindir hâne Üç nöbet atayım bayram topunu

Dudulludur Çavuşumun durağı On parmağım sırma saçın tarağı Başım binek taşı bassun ayağı Râhi muhabbetin yokdur yorgunu

Sırma nişan kolda kuşak belinde Çavuşumun başı kavak yelinde Ölüm dirim Çavuşumun elinde Vur Çavuşum Kalenderin boynunu

ÇAVUŞUN KAHVEHANESİ — Abdülâziz ve İkinci Abdülhâmid devirlerinde Aksarayda namlı bir kahvehanedir; Sermed Muhtar Alus «On-ikiler» adındaki romanında bu kahvehaneden su satırlar ile bahsediyor:

«— Haydi Paşam, (Arab Abdullah Paşa; B.: Abdullah, Arab), müdürcüğüm buradan basalım; Yeşiltulumbadaki Çavuşun kahvesine gidip biraz nefes alalım. Orası bu havada bile eser.

«Hep kalktılar. Mahallebici dükkânından çıktılar, elli - altmış adım kadar yürüyüp Çavuşun kahvesine geldiler.

«Yeşiltulumba, Koskadan Aksaraya inerken
Lâleli camisini epeyce geçince sağda küçük bir
meydancık. Bu adı taşıması, ortada yeşile boyan
mış tahta bir tulumbanın bulunmasından ileri geli
yor. ,

«Meydancıkta karşılıklı sıra kahveler var. Hepsi de yaz kış dolup dolup boşalmada... Sıcak havalarda her kahvenin önünde sandalyeler, iskemleler. Kalabalıktan oturacak yer bulamazsın.

«Şehzadebaşı ve Direklerarası parlamadan evvel, İstanbulun en civcivli yeri Aksaray; bilhassa Yeşiltulumba meydanı.

«Saat alaturka üçü bulmuştu. Yeşiltulumbadaki kahvelerin hepsi açıktı. İçleri,- iskambil, domino, dama oynıyanlarla doluydu. Çavuşunki bu sıra kahvelerin en genişi, en temizi, en meşhuruydu.»

ÇAVUŞUN KAHVEHANESİ — Topkapu-sunda oturan ve o semti bâzı manzumeleri ile med-heden geçen asrın kalender, rind rneşreb şâirlerinden Nebil Bey (doğumu 1842, ölümü 1889) «Çavuşun Kahvehanesi» diye bir yerden bahsediyoı,

fakat bu kahvehanenin Topkapusunda olduğunu kesin olarak göstermiyor. Nebil Beyin bahsettiği yerin Aksarayda Yeşiltulumbadaki Çavuşun kahvehanesi de olabilir. (Yukardaki maddeye bakınız):

(Beyit)

Bir turunç köpüklü kahve içmek ister isen eğer Gel Çavuşun kahvesine keyfe bak şâmü seher



(Kıt'a)

Gel bu kahvehaneden sen nûşi kahve kıl müdâm Yapmak istersen eğer dört üstü keyfin subhü sânı Burda öyle sâde abdest suyu pişmez hâsılı Kahveci ağa ider hep müşteriye ihtimam

(Kıt'a)

Çavuşun kahvesidir burda pişer kahve temiz Maksadın keyf ise gel burda otur şâmü 'seher Sözümü sem'i kabul ile tutub dinler isen Buraya uğramadan eyleme bir semte güzer



ÇAVUŞ ÜZÜMÜ — İri dâneli, gaayet ince derili ve küçük çekirdekli, fevkalâde leziz, gaa-yetle meşhur ve makbul bir üzüm çeşidi; bir rivayete göre geçen asrın başlarında İstanbulda İç-erenköy bağlarının birinde Mustafa Çavuş yahud Hüseyin Çavuş adında biri tarafından elde edilerek yayılmışdır; ki en nefis çavuş üzümleri İçe-renköyü ile Tavşanlı arasındaki bağlarda yetişdi-rilmiş; diğer bir rivayete göre yetiştiren tarafından piyasaya sevk edilmeden devrin pâdişâhı İkinci Sultan Mahmuda bir sepet üzüm gönderilmiş, Yeniçeri Ocağının kaldırıldığı ve pâdişâhın geceli gündüzlü Asâkiri Mansûrei Muhammediye ile uğ-raşdığı sıralar imiş (1826- 1828 arası); yeni bulunmuş üzümü Sultan Mahmuda Rami Kışlasında iken arzetmişler, pâdişâh da aklı fikri askerde olduğu için: «İste bu üzümlerin çavuşu!..» demiş, çavuş üzümü adı da böylece kalmış.

Zamanımızda cinsi kaybedilmek üzeredir, çarşılarda, unvanlarda çavuş üzümü diye satılan üzümlerin çoğunun hakikî çavuş üzümü ile hiç ilgisi yokdur. (1964).

Hüsnü KINAYLI

ÇAVUŞYAN (Ervant Efendi) — Müderris, gazeteci, müellif; 1866 da İstanbulda doğdu ve takriben 1915 de Haram anda (Meskene ile Der-zor arasında ve Fırat nehri kıyısında bir yerdir) hastajjıkdan ölmüşdür. Reteos Berberyan'a göre (Masis Mecmuası, 1904) Mektebi Sanayide muallimlik yapmışdır. Samnâmeci Teotik ise Sanayii Nefise Mektebinde riyaziye muallimliği yap-dığını yazmaktadır. Ervant Efendi ermenice «Tzayn Hayrenyatz» (Vatan Sesi) isimli gazetenin imtiyaz sahibi olmuş ve türkçe olarak «Çarkçılık» adlı makina ilmi üzerine bir eser bırakmışdır.

Kevork PAMUKCİYAN


ÇAVUŞZÂDE CAMİÎ SOKAĞI

— 3796


tsîANBÜL

ÇAYIR KÖŞKÜ




ÇAVUŞZÂDE CAMİİ SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberinde Samatyanın Cerrahpa-§a, Kabilyas ve Davudpaşa Mahallesi arasında müşterek bir sokakdır. Etyemez Tekke Sokağı ile Şeyhülharem Sokağı arasında uzanır; Sultanpmar Sokağı (istimlâk edildi) ve Emirpervâne Sokağı ile kavuşakları vardır. (Pafta 11/53, 54, 55).

tityemez Tekke Sokağı tarafından, alt başından gelindiğine göre meydanımsı bîr açıklık ile başlar, ikişer katlı ahşab, beton, kagir evler ve bunların arasında üçer katlı apartımammsı yapılar görülür; yol sonra daralır, sağa sola birer dirsek yapar, sonra rrmteaddid dirseklerle tekrar kırılır, son dirsekden sonra sağ tarafda çukurda kalmış olarak İşçi Sigoartaları İstanbul Hastahânesi görülür; yol daracık, adetâ pateka hâline gelir, sol kolda fevkaanî Şahsultan Camii bulunmaktadır. Emîrpervâne Sokağı kavuşağını geçince, kesme taşdan, kitâbesiz ve susuz, teknesi toprağa gömülmüş bir çeşme vardı. Sol kolda Cerrahpaşa Hastahânesinin yüksekde kalan bağçesi, sağ kolda da bir bostan olup, böylece sona erer; kapu numaraları l - 59 ve 20 - 46 dır. (Ekim 1963).

Hakkı GÖKTÜRK

ÇAVUŞZÂDE MESCİDİ — Samatyanın Cerrahpaşa Mahallesinin Şeyhülharem Sokağın-dadır; Cerrahpaşa Hastahânesinin arka tarafına düşer. Hadikatül Cevâmi şu malûmatı veriyor: «Yedikule kurbindedir; banisi Mustafa Ağadır ki Çivizâde kerîmesi Ümmügülsüm Hanımın mescidine minber koymusdur, hâlen hayatdadır (H. 1281, M. 1864-1865) ve vaktimiz ricâlindendir; bu mescidin mahallesi yokdur».

Dört taş duvar üzerine kiremit bir çatıdan
ibaret olup son cemaat yeri ahşabdır; 1930 yılın-
danberi metruk, son derecede harab bir halde idi.
(1963). '

Hakkı GÖKTÜRK

ÇAVUŞZÂDE SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberinde Samatyanın Cerrahpaşa ve Ka-sab İlyas Mahalleleri yollarından; Şeyhüfliarem Sokağı ile Samatya caddesi arasında uzanır. Kâtip İlyas Camii sokağı, İspanakçı viranesi sokağı lie kavuşakları vardır. (Pafta 11/53-54). Samatya caddesinde olan üst başından gelinince bir arabanın geçebileceği kadar genişlikte, kaba taş döşeli bir yol olup sola bir kavis çizerek hafif dik-leşir; ikişer katlı ahşab, beton ve yarı kagir evler arasından ilerler, sol kolda rehberde gösterilmeyen, üzerinde ayrı numaraları taşıyan beton evler bulunan bir çıkmaza rastlanır; yol sağa bir kavis, sola bir dirsek yaparak üçer katlı iki kagir,

iki katlı bir yarı kagir ev ile, sol kolda bir bostan görülür ve böylece sona erer. Davutpaşa İlk Okulu bu sokak üzerindedir. Sokağın üst başında bir beton çeşme ve Kasabilyas Camii sokağı kavu-şağı köşesinde bir marangoz dükkânı vardır; kapu numaralan 2-32 ve 1-15 tir. (Ekim 1963).

Hakkı GÖKTÜRK

ÇAYBAŞI MESİRESİ — Evliya Çelebinin kaydine göre İstanbulun eski meşhur mesîrelerin-• den biri; muharrir - seyyah şöyle tarif ediyor: «Kâ-ğıdhâneye cereyan eden nehrin başıdır; gaayet leziz âbı rakikdir. Bu mahalde nice çimenzar sofalar vardır, mahfîce müsâhabet etmek murâd eden ehli ırz taifesi atlar, arabalar ile gelib buradaki ağaçlar gölgesinde iyşü nûş ederler». Zamanımızda u-nutulmuş yerlerden ve isimlerdendir.

ÇAYDANLIK SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Kasımpaşada Camiikebir Mahallesi sokaklarından; Kasımpaşa Muvakkithâ-nesi sokağı ile Dört Kuyu sokağı arasında uzanır; Tabakhane Yokuşu ve Hoca Ahmed sokakları ile dört yol ağzı yaparak kesişir. (Adı geçen Rehberde Pafta 16/185); yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi. (Şubat 1964).

ÇAYHANELER — Bir ara «Çay Evi» adı verildi, zamanımızda bir iki yer ya kalmış, ya kal-mamışdır; kahve ocağı olmayan, müşterilerine hânerle demlenmiş çay arz eden yerler. Kahvehanelere nisbetle, içinde iskambil kâğıdı oyunları, tavla oynanmayan, sâdece gazete ve dergi mü~ talea edilen, ağır başlı sohbet erbabının gelip o-turdukları yerler olmuşlardır. İstanbulda çayhanelerin en ziyâde rağbet gördüğü devir İkinci Sultan Abdülhâmidin zamanı olmuşdu, en mükellef çayhaneler de Şehzâdebaşında Direkler arasında idi; onların arasında en meşhuru da, âdeta edebî bir mahfil olmuş Hacı Reşid Ağanın Çayhanesi idi. Büyük muharrir Ahmed Rasim bu zatden ve çayhanesinden, sık sık bahseder. (B.: Reşid Ağa, Hacı); aşağıdaki kıt'a da Muallim Naci Efendinindir:

Bir çayfüruş var ki fenninde ferîd Şâirlerin itmekde safâsın tezyîd Ol puhtei rûzigâr kimdir mi dedin Dârüşşuerâ müdîri Elhac Reşîd

Ahmed Rasim «Muharrir, Şâir, Edib» isimli eserinde Nâbizâde portresini çizerken şunları yazıyor: «Fâtih ve Anadolu Hisarında isimli manzumeleri zemâne gazel nüvisânım türlü türlü hiddetlerle çayhane peykelerinde zıpzıp oynatırdı...»

Hüsnü KÎNAYLI

ÇAYIR ARALIĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Burgaz Adası sokaklarından (B.: Burgaz Adası); yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi. (Mart 1964).

ÇAYIRBAŞI CADDESİ — Boğaziçinde Bii-yükderenin ana sahil yolu; Boğazın Rumeli yakasında Karaköyden başlayarak Rumeli Kavağına kadar uzanan sahil asfaltının Büyükderedeki parçasının adı, ki İstanbul tarafından gelindiğine göre Kefeliköy Caddesi ile Piyasa Caddesi arasındaki uzun parçadır. Yine o istikaametden gelindiğine göre sağ kolda, deniz tarafında Ahiler Sokağı, Çayırbaşı Aralığı, Büyükdere İskele Sokağı, Ebabil Sokağı; sol kolda Büyükdere Bağçeköy Yolu, Göçebeler Sokağı, Sırmacılar Sokağı, Mal-tızdere Sokağı, Karaorman Sokağı, Dedeyusuf Sokağı, Kırklar Sokağı, Uzunfıstık Sokağı, Azatlı Sokağı, Büyükdere Camii Sokağı, Büyükdere Hamamı Sokağı, Hançerli Çavuş Sokağı, Dânişmsnt Sokağı, Şarabhâne Sokağı, Kahkaha Çiçeği Sokağı ile kavuşakları vardır, Canfes ve Hacet sokakları ile de dört yol ağzı yaparak kesişir. (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 23).

Üzerinde büyüklü küçüklü ahşab, kagir, beton yapılar sıralanır, başlıca binalar şunlardır: Cezayirli Hasan Paşa Camii, Büyükdere Camii, Surp Hripsime Ermeni Kilisesi, İstanbul Belediyesi Sarıyer Şubesi Müdürlüğü, Sarıyer Kaymakamlığı ve Belediye Şubesi, Denizcilik Bankası, Gemi Kurtarma İşletmesi Büyükdere İstasyonu, Deniz İnşaat ve Kızak Yeri, Topser Tuğla ve Kiremit Fabrikası, Tutsat Balıkçılık A. Ş., Çocuk Esirgeme Kurumu Sarıyer Şubesi, Yardım Severler Cemiyeti Sarıyer Şubesi, Büyükdere İlk Okulu, Sarıyer Emniyet Müdürlüğü, P. T. T., Türkiye İş Bankası, Yapı Kredi Bankası, Ayia Fotini A-yazması, Büyükdere Vapur İskelesi, Ender Villa Otel - Gazino, İnci Aile Bağçesi, İspanya Yazlık Sefarethanesi.

Çarşı boyu caddedir, şu dükkânlar, müesseseler tesbit edildi: 18 bakkal, 11 kahvehane, 8 manav, 7 berber, 3 kunduracı, 4 lokanta, 2 börekçi fırını, 3 nalbur, 2 benzinci, 2 tornacı, 2 yorgancı, 4 terzi, 2 züccâciye - tuhafiye, 2 fotoğrafhane, 2 elektrikçi, l kuru yemişçi, l temizleme evi, l eczâhâne, l camcı, l arpacı, l ciğerci, l tuhafiye - manifatura, l sobacı, l tatlıcı, l odun deposu, l mefruşatçı, l manifaturacı, l emlâkci, T kadın berberi, l bakırcı, l tamirci, l balıkçı, l kırtasiye, l gazino, l balık lokantası, l tenekeci.

Bina ve dükkânların kapu numaralan l - 395 ve 2 - 312 dir. (Ekim, 1963). Hakta göktürk

ÇAYIRBAŞI MESCİDİ — Banisi Fâtih Sultan Mehmedin adamlarından Otakçıbaşı Hüseyin Ağadır; sûr dışında, Otakcılarda, Edirnekapusua-dan Defterdara inen yokuşun doğu cihetinde bulunuyordu; zamanımızda arsa halindedir; bir köşesinde banisinin kabri vardır; o semtin Otakçılar adını taşıması, Otak Tepe'den ziyâde bu mescide nisbet iledir.

Semtden toplanan rivayete göre son yapısı ahşab bir mescid olup 1880-1885 arasında yan-mışdır.

Bibi. : Hadikatül Cevâmi, I; Ekrem Hakkı Ay-verdi, Fatih Devri Mimarîsi; Hakkı Göktürk, Gezi notu,

ÇAYIR DALYANI — «Yukarı Boğazın meşhur büyük dalyanlarından biri. (B.: Dalyan); Büyükderede Büyükdere Çayırı önünde kurulur; hududu Mercan Sokağı önünden Büyükdere Çayırı dere ağzına kadardır. Bu dalyan yazın 15 martdan haziran sonuna kadar, kışın da ekim başından ocak ortalarına kadar devam eder; uskumru, çiroz, palamut, kefal, hamsi ve istavrid avlanır. Dalyan kurulu iken hududu içinde kimse balıkçılık yapamaz; dalyan kurulu olmadığı zaman avlanma serbestir. Bu dalyanın arka tarafından Kumsal Volisi namı ile bir ondalık volisi vardır, dalyan baki kaldıkça bu' voli yerinde civar köylerin .kayıkları balıkçılık yapabilirler». (Karakin Deveciyan, Balık ve Balıkçılık).


Yüklə 5,85 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   50   51   52   53   54   55   56   57   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin