Ç meba ında ayaktakımından bir İsrtaııbul Delikanlısı



Yüklə 5,85 Mb.
səhifə62/90
tarix17.01.2019
ölçüsü5,85 Mb.
#97870
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   ...   90


çengi

3844


ANSİKLOPEDİSİ

— 3845 —


ÇENGİNÂME


zun vücudların bütün inhina ve hututunu te-ressüm ettirir, göğüslerini meydana çıkarırdı. İnce ve mevzun bellerini sırma kemer takmak suretiyle tezyin ederlerdi. Tennure biçimi beli dar, etekleri namütenahi geniş eteklik, çengi kadınlar salınıp döndükçe dönüb açılır, narin ve mevzun ayaklarını meydana çıkarırdı, ve çengi kadınlar ikide birde iltizam ile eteklerini kaldırırlar, nâzan ve hirâ-man reftâr ederlerdi.

«Çengilerin oyun tarzı mütenevvî idi, ve muhtelif kollara göre değişirdi. Az çok müşterek olan esas şöyle idi. Sıracılar kemanı, dâireleri, çifte nekkaareyi çalmaya başlarlar, ağır ezgi makamında terennümler arasında önde kolbaşı, arkasında muavini çengileri olduğu halde meydanı dört defa devr ederlerdi. Bu ilk fasılda rakıs yokdu.

«Müteâkib fasıllara kolbaşı ile muavini iştirak etmezler, meclisin mutena bir mevkiinde kemâli azamet ile oturub uzakdan nezâret ederlerdi. İkinci fasılda çengi kadınlar parmaklarında zil olduğu halde çıkarlar, sıracıların terennümlerine hareketlerini uydurarak raks ederlerdi. Rakıs göbek atmalar, topuk çarpmalar, omuz titremeler, kendini geri geri atmalar ve hoylayarak vücudunun etlerini, göğüslsrini sallamalarla doluydu. Fasılların arasında çengiler istirahat eder, müstesna kıyafetli, tuvaletli hanımefendiler bunları tat-yîb ve takdir eyliyerek alınlarına altın yapış-dırırlar, bahşişler verirlerdi.

«Üçüncü fasılda Tavşan raksına çıkarlardı. O zaman erkek biçiminde elbiseler sivi-



T T ö «7

lirdi.


«Dördüncü ve sonuncu fasılda da rakıs yokdu. Sıracılar sazların çalarken çengiler h?-netdelik ederler, id:.u türlü şarkılar ve ga-zeıier okurlar, gfoel ve gar sesleriyle dinleyenlerin kalblerini yakarlar, ezerler, bükerler, ağlatırlar, güldürürler, ruhanî bir sala verirlerdi.

«Köçek oğlanlarla erkekler arasında hayli taammüm etmiş oba sapık aşk ve alaka aynen çengi kadınlarla hanımlar arasında,da câri idi. Tıbbın «müteşâbihülcins aşklar (Ho-moseksüalite)» diye isim verib teşhis ettiği bu ruhî mâluuliyet eski kadınlar arasında da iç-râyi hükmetmekde idi. Nice zengin hanımefendiler vardı ki haremlerinde birbirleriyle muaşaka iderler ve tatmîni hevesat için

ti mahsûsada genç ve yakışıklı kızlar, kadınlar bulundururlar, hususî, mahrem hizmetlerini onlara gördürürlerdi (B.: Câriye Vak'ası). Çengiler umumiyet itibariyle bu kabil hayata ve hizmete alışmış kadınlardı, ve çengilikden kocalıp yetişme olan kolbaşı ve muavini de aynı suretle hevesperverâne bir tarzda yaşarlardı. Bu kabil kadınlardan bir kısmı kendilerini saklamaya hiç lüzum görmezler, doğrudan doğruya icrayi faaliyet ederlerdi. Bunların alâmeti farikaları da boyunlarına bağladıkları birer boyun çevresi idi; beyaz dülbend-den, kenarları ciğerdeldi, köşeleri «Âh, âh!» işlemeliydi, kolbaşı da böyle bir dülbend bağlardı. Köçeklerin erkekler arasında nasıl müb-telâları varsa, çengilerin de öylece kadın âşıkları vardı, ve bunların ekserisi zengin hanım-. efendilerdi, çengi mahbûbelerini zaman zaman taltif Ve takdirle evlerine davet ederlerdi.» (Refik Ahmed, İstanbul nasıl eğleniyordu?; İstanbul 1927).

Refik Ahmed Sevengil'in bilgili güzel yazısında «çengi» tipi üzerinde birkaç küçük zühulü vardır. Evvelâ kıbti olduklarından bahsetmiyor. İstanbullu, taşralı türk kızlarından asırlar boyunca tek çengi çıkmamışdır. Zaruretin, sefaletin gavrinde yaşayan, hattâ fahişelik eden genç kadınlar bile, koltuk denilen gizli umumhanelerde sermâyelik etmişler, çengi kollarına girmemişlerdir. Oyun öğrenmişlerdir, hattâ bir çengiden daha ustaca rak-sedenler olmuşdur, kendi hususî âlemlerinde, ve hattâ düğünlerde ısrar ile kalkıp oynamışlardır, fakat çengiliği meslek edinip bu işi para için yapmamışlardır.

Yukarda da kaydetmişdik, kıbti olan çengilerin büyük ekseriyetini İstanbulda bilhassa ondokuzuncu asırda Lonca yetişdirmişdir. Daha evvelleri çengi kıbtiler Kümelinde Bulga-ristanda Tırnava'dan, Suriyede de Şamdan ge-tirtilirdi. Tırnava kıbtileri harikulade oyun kaabiliyetleri ile, Şam kıbtileri de homoseksüel münâsebetde gaayet ateşli olmaları ile meşhurdu. Beyaz göğüslerden bahsediliyor; Tırnava çingeneleri mat beyaz tenli, koyu kumral saçlı, lâcivert gözlü âfeti devran güzellerdi, vücud yapıları da, biraz da bakımla, tepeden tırnağa oğlan yapısında idi. Zamanımızda Trakyada Lüleburgaz ve havâlisinde hasırcı çingeneler vardır ki Tırnava çingeneleri soyundandır. İçlerinde öyle güzellere rastlanır

ki, renkleriyle, yüz çizgileriyle, boyları boşları, elleri ayakları ile birer âhûyi vahşî halinde, sinema dünyasının güzellikleri dillere destan olan yıldızları onların ellerine değil, ayaklarına su dökemezler. Öyle olduğu halde o mat beyaz derileri güneşde gö-vertilir, kızarmış gül yaprağı rengini aldığı zamandır ki nazenin oynaşlarında, tenleri oğlan, erkek «tenine benzediğinden pek makbule geçerlerdi. Aslında esmer olanları ise evveliyetle baş tacı idiler. Yukardaki güzel yazıda çengilerin ayaklarına hafif oyun terlikleri, bir nevi balerin pabucu giydiklerinden bahsediliyor, ve uzun, geniş etekliklerini kaldırarak bacaklarını da bililtizam teşhir ettikleri anlatılıyor. Ayaklan yalın olarak görülmeyen bacakların güzelliği güdük kalır, biz çengilerin evlerde, ko-noklarda, hasır, kilim, halı üstünde dâima yalın ayak oynadıklarında duracağız. Nitekim Refik Ahmed de tezada düşüyor, raksı anlatırken: «topuk çarpar..» diyor, ne kadar ince, hafif olsa da terlik ile topuk çarpılmaz, topuk ancak yalın olarak çarpılır, vurulur. Üstadı belki bâzı ecnebi ressamların yapmış olduğu cengi gravürleri yanıltmış olabilir. Bu sanatkârlar çengiyi dışar da görmüşlerdir, onlan resmettikleri, muhayyel harem dekoru içinde oynatırlarken elbet ki ayaklarında pabuçlarını çıkarmayı düşünmemişdir. O gravürlerde harem diye tersim edilen dekorlarda hiç bir zaman türk evinin, konağının içi olmanıışdır.

istanbul'da çengi yetiştirmede Sulu-kule Loncanın yanında ikinci derecede, çok sönük kalmışdır.

ÇENGİ KARI VAK'ASI — (B.: Babıâli çengisi karı).

ÇENGlNÂME— Geçen asırda yaşamış ünlü rind ve kalender şâir Enderunlu Fâzıl Beyin uzun ve meşhur bir manzumesinin adı (B.: Fâzıl Bey, Enderunlu); bu manzume zamanının namlı köçek oğlanları sânında yazılmışdır; «Çengi» hem rakkas ve rakkaase (dansör ve dansöz) karşılığı, «Köçek>: ise yalnız rakkas, erkek, oğlan oyuncu (dansör) karşılığı kullanılır; Fâzıl Beyin meşhur manzumesinde «Çengi» adının, «köçek» ismine tercih etmesinin sebebini bilemeyiz, fakat uzun manzumesinde güzelliği ve oyun hüneri övülmüş tek

kadın oyuncu yoktur, hepsi oyuncu oğlanlardır.

Manzume medihle karışık hezel yollu yazılmışdır; ve kırk iki nefer köçek oğlanın adı, yahud asıl adını unutturmuş lâkabı kaydedilmişdir; ve yer yer çok müstehcen kaleme alınmışdır; manzume 117 kıt'adır; isimlerle iligili aşağıdaki parçaları dikkat ile seçdik, ve köçek sayısını belirtmek için rakamlar ilâve ettik:

1. TODORİ ellisekiz yaşında


Hem frenk illeti var başında
Mûy zan itme hemen kaaşında
Deli ormanı kadar kılları var.

Mûy ile rûyi olur bir lal elek Ana cınbızla çeker hayli emek San debbâğhâneye girmiş o köpek Anı oğlancık ider berberi var.



2. «Büyük Âfet» o güzel YORGAAKİ
Sîme benzer o vücûdi pâki

O eda o revjş çâîâkî



Sanma dünyâda anın benzerî var.

Göncedir dikenden çıkdı ol zât Pederü mâderi yâni Hırvat Nesli sunumda bulunur soldat Bâgibaıı var bir iki reneberi var.

S. Gerçi ANDON da.hi ııâzikter idj Eli ağzına uyar dilber idi Taht nâz üzre bir İskender idi İki bin âşık ile kışmeri var.

Yüzüne şimdi sinekler üşmüş Lâ'li şîrîne karınca düşmüş O güzellik didiğin bir kuş imiş Meğer ânın dahi bâlü peri var.

4. YÂ SEMEN şimdi dikenlenmişdir Nerkis çeşmi kefenlenmişdir.

5. Akçe mahsûli olan RUB'İYYE



Ne ayar ile ider fahriyye Vaslı değmez bana bir nısfiyye Ne teni pâki ne hoş manzeri var

6. Beni yağmaladı kâfir PANAYOT
Komadı hânei dilde bana yurt

O dahi Tilki gibi bir deli krut Nâ seza revişi bedteri var.



  1. TİLKİ amma ki bir az nadandır
    Postu elden giderir hayvandır
    Belî inşâna yakın bir candır
    Anda bir câzibe.i esmeri var.

  2. Çengiler şahı MISIRLI güzeli.
    O tenâsüb o karteli bî bedeli
    Raksa girdikçe ider halkı deli
    Kati çok âşıkı hasretgeri var.

ÇENGİNÂME

3846 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

3847

ÇERAZ



9. Pek letâfetli değil hüsni LÂTİF

O yaJıûdiyi ııe hacet tarif



  1. O gümüş tenli olan ALTINTOP

  2. Aşk ile itme HİLÂLKAŞ'a nig-âh
    Bir tutulmuş aya benzer ol mâh
    Cismi ismine muhalif eyvah
    Dahi andan nice âlâ teri var.

  3. Ne çiçekdir bilürüz TÂZEFİDAN

  4. TENSUH'un râyihası cana karîb
    Bütün eczâyi teni pâki grarîb

  5. ZERNİŞAN ismi güzel oğlandır
    Bir iki âşıkı var hayvandır
    Aşka bilmem ki neden şayandır

15 O da ZÎBÂ gibi bir ismi gjüzel Ermenîlikde velâkin eşkal Beddir âzâyi vücûdu mücmel Ne eda var ne dahi zîveri var.

  1. Beli YILDIZ gibi yokdur bîr mâh
    Bir felek meşreb ü bigâne nigâh

  2. Bir kamer çehre değildir MEHTÂB
    Çehresi hâle gibi hâneharâb

Anı tâ göğe çıkarsa ahbâb Sanma rûyinde o mânın feri var.

  1. Ola meftunu KANARYA canın
    O d.a bir bülbülüdür hûbânın

  2. KIZ MEHMED o da bir âşifte

  3. YENİDÜNYA o da bir kühenîdir

Şekli çingânede bir annenidir.

21. Sayde g*elmez o remîde AHU
Vahşîdir tab'ı o çeşmi câdû

23. PANAYOT'un küçüğü maskaradır Turresî hem gözü kaaşı karadır Ruhi zîbâsı güzel farlaradır Kâfirin tatlı aceb dilleri var.



  1. YORGİ lâkin kuru bir oğlandır
    Mürdedir şekli.teni bî candır.

  2. FISTIK'm cismi beli fıstıkdır

85. Sahibi cezbe değil YORGAKİ Sanlıkdan o teni nâ pâki Söyle zan eyliyesin tönbâki Bir sararmış ruhi neylûferi var.

26. HOŞFİDAN'ım o çubukçu güzeli Geçme o dilberi o ince beli Yâsemen kaametini söylemeli O Wraz lebler ile zîveri var.

27. ' PANDELİ aşkı ile ben de deli

Kıt'ada cezbede yokdur bedeli Var imiş çengilerin bir güzeli Mülki hüsnün meğer İskenderi var.

28. Hayf ol hüsn ile ol dildâre
Yazık ol cezbeye ol reftâre
Âh ol kıtai ELMASPÂRE

Nâ tırâşîde aceb cevheri var.

Sofudur çünkî nıezâkı taslöl Raksı bilmem ne içün itti tahsil Tâ kinîsâda okusun incil Her mahallin crevişi diğeri var.


  1. Dahi her medhe seza tSTAVRl
    Dilrubâhkda müsellem tavrı
    Var imiş ehli belâya çevri
    Şekli perçemde aceb ejderi var.

  2. KÜÇÜK ANDON dediğin nurdan
    Budur ol ermeninin ahbân

Nâ becâ çehresi hem reftârı Belî zangoç olacak peykeri var.

  1. Kocalub şimdi KIVIRCIK OĞLAN
    Kara manda gibi olmuş el'an
    Kuzu dermiş ana bâzı hayvan.

  2. Oduna benzer ol ESKi FİDAN

  3. Karga hey'etli KNARYA SAKİR

Ne kanarya bu ki baykuç kâfir

34. AFİTAB ile aceb kim savaşur


Yüzüne makmağa gözler kamaşur
Zâtine bir derece naz yaraşur

35. Ruhsati vasla rizâ virdi GAZAB Nedir ol zâti halime bu lakab



  1. Nâlei aşka seza VELVELE'dir
    Ehli aşka o da bir ^aailedir
    Kaksı bâziçe değil zelzeledir.

  2. Nazikâne ne bu etvârı PESEND
    Nedir ol kaameti hoş servi bülend

88. O beyaz tenli civanım PAMUK

39.


KÜÇÜK ÂFET beli bir âfeti can Nice âfet bu ki d,ilsûzi cihan İsmine cismi mutabık canan Çengiler içre heman ol peri var.

Enderunlu Fâzü Bey bu manzumeyi, bir yaran meclisinde kendisinden ısrar ile

istenmesi üzerine kaleme aldığını söylüyor Yukarda da kaydettiğimiz gibi, bu manzumenin hezel yollu tarafı çok fazladır; diğer bütün edebî ve tarihî kaynaklar, istanbul köçeklerinin istisnasız çok güzel gençler arasından seçilip gaayet çetin tâlimlerle yetiştirildiklerini ittifakla belirtirler (B.: Köçek). Enderunlu Fâzıl Beyin bu manzumede çoğuna hakaaret ettiği yubar-daki köçeklerin her birine devrin şâirleri şarkılar yazmışlardır (Bütün bu isimlere bakınız).

Enderunlu Fâzıl Beyin bu meşhur manzumesi, şâirin aynı hava ve çeşnide «Hûbannâme» ve «Zenannâme» isimli diğer iki manzumesi ve yine manzum «Defteri Aşk>; isimli bir risalesi ile beraber hicrî 1286 (m. 1869-1870) yılında istanbul'da Asmaaltında Ali Riza Efendi matbaasında kitab hâlinde basılmış ve neşredilmiş-dir; müstehcen yerleri de olduğu gibi muhafaza edilmişdir.

ÇENTİYAN — Eski giyim eşyasından, ince bezden yapılan şalvar; Hüseyin Kâzını Bey Büyük Türk Lûgatında Ahmed Vefik Paşanın Lehcei Osmânî'sinden naklen: «Erkek libâsına şebih zenne şalvarı» diyor. Vefik Paşa çentiyam kadına tahsis etmekle yanılmışdır; Naîmâ Efendi on yedinci asır şeyhülislâmlarından müverrih Karaçelebi-zâde Abdülaziz Efendinin hususî hayatında, Efendinin evlâd gibi yetişdirdiği iç oğlanlarının kıyafetlerini anlatır iken çentiyam erkeklerin de giydiğini açıkça yazıyor: «Mahdumlara eyyamı şitâda Hind alacası ve nıirzay boğası kapama ve şal kuşak, ve eyyamı sayfda ince Kırım kesimi beyaz sâde ve som sırına kalem kuşak kuşatıp eyyamı mûtedilede süt mavisi ince bez çen-tiyanlar giydirip çakşır giydirmezler imiş.» (B.: Abdülaziz Efendi, Karaçelebizâde).

Çentiyanın paçalarının ayağa, topuğa kadar, inmediği, incik kemiğinin üstünde kaldığı yine naîmâ Efendinin yukardaki tasvirinin devamında görülüyor: «(Çentiyan üstünde entari) vesâdelerinin yırtmaç şikâfı şatır eteği misâl iki karış mikdârı olup bir iki yerden rabt için altın kopça di-kerlermiş ki misafir huzurunda açılmamak için yırtmaçlar iliklenir idi; şâir vakitde

küşâde olup esnâyi hizmetde sür'atle gelip gittikçe şakkî tûlânî yırtmaçlarından sîmîn itopuklar.vn şa'şaası meclise pertev salardı. Efendi hazretleri bu veçhile topuk seyri ve Kırım kesimi esvabın şikâbından âyînei sîne temaşasının idüb bu kadarca kanaat idermiş; bu hizmetkârları nakleder ki nazar ile telezzüzden gayri bir ferde te-karrüb ettiği, belki bir buse aldığı dahi yokdur diye yemin ederlermiş.»

Bâzı delikanlıların, muhakkak ki ayak takımından, çentiyan ile sokağa dahi çık-dıkları Sabitin şu beytinden anlaşılıyor:

Görüb ol şûlıda ol sıkma çentiyan bendi Seyr üe tövbemizin gevşedi miyan bendi.

Çentiyan'ı «çintiyan» şeklinde okuyanlar da vardır; ak sâde bezden kesilip üstüne çintemânî denilen motifler işlenmiş iş donları da yapılmışdır, bir şehzadeye ait böyle bir iç donu Topkapu Sarayı Müze-sindedir.

ÇERAĞ — (B.: Çırağ).

ÇERAZ (Raspar) — Değerli bir hukukçudur. Kaspar Amira Çerazyan'ın torunu ve Minas Çeraz'ın kardeşidir. 1850 de Hasköy'de doğup, 1928 de yine istanbul'da vefat etmiştir.

istanbul Hukuk Fakültesinden mezun olan Kaspar Çeraz muhtelif cemaat vazifelerinde bulunmuş ve istanbul Ermeni basınında, bilhassa Hasköy'ün mazisine aid pek.çok yazısı intişar etmiştir.

İki oğlu olmuşdur. Birincisi Vahan Çeraz (1889 •• 1926) tanınmış bir sporcu ve beden terbiyecisi olmuş ve Mütareke yıllarında Ermenistan'a gidip orada vefat etmiştir. İkincisi Levon Çeraz hâlen hayatta olup tanınmış bir muganni ve meslek itibariyle usta bir fotoğrafçıdır, istanbul Ermeni basınında kıymetli yazıları da derce-dilmiştir. Kendisi, cedlerinin asaletini şahsında canlandıran hoş sahbet ve münevver bir zattır.



Kevork PAMUKCİYAN

ÇEBAZ (Minas) — Ünlü bir edip ve müderrisdir. 1852 de Hasköy'de doğup, 1929 da Marsilya'da vefat etmiştir; Kaspar Amira Çerazyan'ın torunudur.

Tahsilini Hasköy'deki Nersesyan ve Nufoar - Şahnazaryan mektebinde yapmış-



— 3849

— 3848
ÇERAZYAN

tır. Önce muallimlikle iştigal etmiş ve müteakiben Patrik Nerses Başpiskopos Varje-betyan'ın sekreteri olmuştur. 1878 de Berlin Kongresine giden Patrikhane heyetine tercüman olarak katılmıştır. 1886-1889 yıllarında Galata'daki Getronakan Lisesinin müdürlüğünde bulunmuşdur. Bilâhare Patrikhane umumî meclisinin reisi seçilmiştir. Birinci Cihan Harbinden önce Avrupa'ya giderek ömrünün sonuna kadar Marsilya'da ikâmet etmiştir.

Minas Çeraz'ın, Ermenice, Fransızca ve İngilizce dillerinde neşredilmiş eserleri ve makaleleri mevcuttur.

Kevork PAMUKCİYAN



ÇERAZYAN (Bağdasar Amira) — Kas

par Amira Çerazyan'm oğludur. Sabık Pan-galtı Ermeni Mezarlığında bulunan kabir-taşı kitabesine göre 1787 de doğmuş ve 19 Ağustos 1854 de vefat etmiştir.

Bağdasar Amira da pederi ve amcası gibi. sarraflıkla meşgul olmuştur. 1835-1844 yularında Beyoğlu Üç Horan Ermeni Kilisesinin mütevelliliğinde bulunmuş ve mezkûr kilise 1836-1838 tarihlerinde yeniden inşa edilirken büyük maddî ve manevî yardımı sebketmiştir. 26 Mart 1842 de teşekkül eden Anadolu Sarraflar Kumpanyası'-nın mümessilleri arasında bulunmuştur.

Bağdasar Amira Çerazyan, Erkanyan Ohannes Amira'nın kızı Hıripsime veya Sultanla evlenmiştir. Zevcesi 1836 da Kuzguncuk önlerinde bir kaza neticesinde boğularak ölmüştür. Bu izdivaçtan üç evlâdı olmuştur. Birincisi Madam Pupul Hacyan, ikincisi Madam Armaveni De Savaları Han ve üçüncüsü de Kaspar Çerazyan'dır ki l Mayıs 1852 de 29 yaşında koleranın kurbanı olmuştur.

Kevork PAMUKCİYAN

ÇERAZYAN (Hacı Kevork Amira) —

Çerazyan ailesinin onsekizinci asırda istanbul'da tanınan üçüncü mühim şahsiyetidir. Hasköy Ermeni Mezarlığında bulunan kabrinin manzum kitabesine göre 1725 de doğmuş ve 1802 de vefat etmiştir.

Üsküdar Surp Haç Kilisesinin vaftiz kütüğüne göre «Şişman).' lâkabını taşıyan Kevork Arnira, Çerazyan Minas Amira'nın sarraflıkda iş ortağı olmuştur.

Kevork PAMUKCİYAN



ÇEEAZYAN (Kaspira Amira) — Hacı Kevork Amira'nın oğludur. Tarihçi Avedis

İSTANBUL


Berberyan'a göre (Ermeni Tarihi, istanbul, 1871) Tepedelenli Ali Paşa'nm sarrafı olmuştur.. 23 Ekim 1817 de Kuruçeşme'de toplanan Gregoryen ve Katolik Ermeniler arasındaki toplantıya katılmıştır. Ali Paşa'nın Padişaha karşı ayaklanmasından sonra Halet Efendi'nin sarrafı ve kirli entrikalarında suç ortağı Haskiel adlı Yahu-dinin iftirası neticesinde, hiçbir kabahati olmadığı halde, 29 Nisan 1821 de Valide Hanın kapısında asılmışdır.

Kevork PAMUKCİYAN



ÇEEAZYAN (Kirkor Amira) — Geçen asrın ilk çeyreğinde Ermeni cemaatının ileri gelenlerinden olup Kevork Amira'nın oğludur. Bundan dolayı kardeşi Kaspar Amira gibi Kevorkyan da tesmiye edilmiştir. Doğduğu ve öldüğü tarihler bilinmemektedir. Ancak 1827 den sonra vefat ettiği anlaşılmaktadır (Mardiros Hanesyan, Üç Horan Kilisesi Tarihi),

Kirkor Amira, 1808 de Galata'daki


Surp Kirkor Lusavoriç Kilisesinin müte
vellisi iken, Beyoğlu'ndaki Üç Horan Kili
sesini yeniden inşa ettirmiş ve 1816', 1821
ve 1825 tarihlerinde mezkûr kilisenin mü
tevellisi olmuştur. Ayni kilisenin içind_e,
1818 den evvel bir de mektep açtırmıştır.
1811 yılı Temmuz ayında, Kudüs'teki Er
menilere ait mukaddes yerlerin bir kısmı
nın Rumlar tarafından gaspedilmek isten
mesi üzerine, Şeyhülislâmlık Kapusunda,
Şeyhülislâm Dürrizâde Abdullah Efendi'
nin riyasetinde toplanan mahkeme mahi
yetindeki meclise Ermeniler tarafından iş
tirak eden şahsiyetler arasında adı geçmek
tedir. Aynı tarihlerde Patrikhanedeki bir
meclise iştiraki münaseebtiyle ismi âlim sı-
fatiyle zikredilmektedir. 23 Ekim 1817 de
Kuruçeşme'de toplanan Ermeni Gregoryen
ve Katolikler arasınd'aki dinî meclise de iş
tirak etmiştir. . - "'"

Kevork PAMUKCİYAN



ÇEEAZYAN (Minas Amira) — Pilippos Amira'nın oğludur,. Ünlü bir sarraf; 1794 tarihinde onun maddî yardımı ile neşredilen, Kayseri'li şöhretli musikişinas Kirkor Tıbir Kabasakalyan'ın «Nıvakaran» adlı mûsikiye ait eserinin muhtıra kısmından Miras Amira Cerazyan'm sarraflar kâhyalığına kadar yükseldiği kaydedilmişdir.

Minas Amira Cerazyan'm Markar A-

ansiklopedisi

mira ve Boğos Amira adlı sarraflıkla iştigal eden iki oğlu olmuşdur.

Kevork PAMUKCİYAN

ÇEEAZYAN (Pilippos Amira) — Aslen Eğin'in Abuçeh kasabasının Çeraz ma- „ hailesinden olan ve bu yüzden «Çerazyan» veya «Çerazlıyan» tesmiye edilen meşhur Amira'lsr ailesinin İstanbul'da tanınan en eski simasıdır. Oğlu Minas Amira'nın 1794 de neşrettirdiği «Nıvakaran» adlı eserin muhtıra kısmından mezkûr tarihten ona vefat ettiği anlaşılmaktadır.

Kevork PAMUKCİYAN

ÇEEÇİ — Ayak esnafından attarlara verile gelmiş isimdir; bir kısmı tek başım dolaşır, seyyar attardır, bir kısmı da sala^ dükkânını her gün bir başka pazar yerinde kurar, pazarcı attardır.

En eski bir kaynak olarak XVIII. asrın büyük muharriri Evliya Çelebi istanbul çerçileri için şunları yazıyor:

«Esnafı Attârânı Seyyaran - 300 neferdir, pirleri Ebûzeti Gaffârîdir. Ellerindeki şeyler için de cemii edviye mevcud olub etrafına çocuk oyuncakları dizüb ordu esnafı alayı arasında : — Çerçi ha!... diye gezerler...^ (B.: Esnaf Alayı).

Kelime için Hüseyin Kâzım Bey Büyük Türk Lûgatında: «Köyleri dolaşıp ufak tefek eşya satan adam» diyor.

Mehmed Zeki Pakalm da Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri isimli kitabında: «Her nevî ufak tefek eşya satan ve ek-serij'â para ile satmayıp başka mallarla değiştiren gezginci esnaf hakkında kullanılır bir tâbirdir; bu türlü eşyayı yere yayarak satan bu esnafa yaymacı da denilir. >.-



ÇEEÇİ CIVANI.— Kalender meşreb şâirler tarafından «Şehrengiz» adı verilen manzum risalelerle medhedilen esnaf güzelleri arasında çerçi civanlarına da rastlanır; şehrengiz yollu yazılmış ve «Hûban-nâmei Nevedâ>; adınii taşıyan manzum mecmuada çerçi civanı şu 'beyitlerle övül-müşdür:

Gerçi civanlar olsa da yırtık Nâni muhabbete olurlar katık.

Çeküb haneye bir bahane ile Saydı asan anın zer dâne ile

Envai metâı içre o şahın Tiryaki vasim al viriib günâhın.

ÇERKEŞ

ÇEEÇÎYAN (HaimpartTîiun) — Ünlü bir mûsikişinasdır. Büyük Baba Hampart-zum Limonciyan'dan (1768-1839) tefrik edilmesi için ((Küçük Baba Hampartzum» tesmiye olunmuştur. 19 Eylül 1828 de Kum-kapu'da doğmuş ve 5 Ocak 1901 de yine İstanbul'da vefat etmiştir. Pederi Erzurumlu çerçi Gazaros'dur. Bundan dolayı «Çer-çiyan» soyadını taşımıştır. Meşhur musikişinas Aristakes veya Aris Ohannesyan'ın (1812-1878) talebelerindendir.



İlk tahsilini Kumpaku'daki Bezciyan Mektebinde yapmıştır. Henüz mezkûr mektepte iken mûsikiye karşı büyük bir istidat ve ilgi göstermiştir. Müteakiben tekkeleri dolaşarak meşhur şeyhlerin terennüm ettikleri ilâhileri notaya almıştır. Zira süratli nota yazmak kabiliyetini haizmiş.


Yüklə 5,85 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin