Ç meba ında ayaktakımından bir İsrtaııbul Delikanlısı



Yüklə 5,85 Mb.
səhifə46/90
tarix17.01.2019
ölçüsü5,85 Mb.
#97870
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   ...   90

Şemsiyesine dayanub sol ayağının üzerine mail ve çap rast vâri durursa bir kat daha dostluğa alâmettir.

Erkek veyahud kadın birlikde gezerken kadın peçesini (şemsiyesini olacak) soldan sağa doğru çevirirse haydi gidelim demekdir. Veya elin işaretine göre sağdan sola şemsiyesini aşağı indirirse bir mikdar daha oturalım demekdir.

Eğer kadın erkeği görüb de şemsiyesini açup kaparsa gece gel demekdir. Eğer açup da kaldırırsa ya-nn akşam gel demekdir.

Eğer erkek kadına yaklaşmadan bulunduğu tarafa şemsiyesini eğerse lüzumun yok demekdir.

Eğer kız şemsiyesini mütemadiyen elinde tutup da bazı kere iki tarafına sallarsa cemâlimi lâyıkı ile gör de cevab ver demekdir.

Eğer kız şemsiyesinin ucuyla eğer de (?) tarafına bir kâğıd parçasını atar ise sana mektubum var demekdir. Çöp falan atarsa takdim edecek bir şeyim yok defol demekdir.

TESBlH iŞARETi

Erkek veyahud kadın teşbih çevirse seni parmağa takmak kısmet olsun demekdir.

Eğer teşbihi koparır gibi bir hareketde bulunursa sabır ve tahammülüm kalmadı demekdir.

Eğer teşbihi ileriden geriye doğru sallarsa, kalınız
yahud ileriye geçiniz demekdir. Teşbihi hem ileriye ve j
hem geriye sallarsa tâkib olunur. |

Eğer teşbihin püskülünü cebinden veyahud çarşa-"


fından dışarıya çıkarırsa ben senden bir şey esirge- :
raetn demekdir. |

el île işaret i

Erkek uzakdan işaret ederken başka bir kimsenin gördüğünü hisseden kız yüzünü siler.

Eğer uzakdan erkek ve kız yekdiğeri ile işaret ederken bunlardan biri ellerini kalçasına koyarsa bana oyun ediyorsun demekdir.

Eğer şahadet parmağını yanyana getirirse, ne vakit lütfedeceksin, yahud ne vakit birleşeceğiz demekdir.

Kız veyahud erkek parmaklarını kenetler ise ne zaman sarmaş dolaş olacağız demekdir.

Kız veyahud erkek her ikisi de yekdiğerlerini ilk defa olarak gördüklerinde elini göğsüne koyarlar ise yandım demekdir.

MENDİL ÎLE İŞARET

Erkek veya kadın mendil ile gözünü siler ise ya-mmdaki çakdı demekdir.

Erkek mendilini elinde çok tutup sıkarsa kız mı duruyorsun demekdir.

Erkek veyahud kadın mendili ile ayağının yüzleri-

ni silerse biraz tavakkuf et demekdir. Çarparsa birlikte gidelim demekdir.

Bir erkek ayağım kadma karşı uzatarak ayaklarının tozunu silecek olursa tahkir demekdir. Bu hâli kadın yaparsa yoruldum, gece dinleniriz demekdir. Ve sonradan da mendilini uzatacak olursa kabul o-lundu mu manasınadır. Ve erkek de mendilini kok-larsa kabul ettim demekdir.

GÖZ İLE İŞARET

Erkek veyahud kadın birinci defa gördüğü vakit hangisi işaret ederse muhatabından hoşlandığım bildirir. Sağ gözü ile işaret ederse can gönülden gözüne girdiğini bildirir.

Eğer kız olursa kurnazlıkla gözünü süzerse mutlak muvafakat demekdir.

Kadın yahud erkek iki gözünü hafifçe kapayıp başını da yukarıdan aşağıya hafifçe eğdirirse sevildiğini anladım demekdir.

Kaşlarını çatarak înıâ edsrse kaabil değil olmaz dcrnekdir.

Yekdiğerinin gözlerinin bebeği aynı zamanda sağa so!a çevirerek ne tarafa bakacak olursa haydi ol tarafa demekdir.

Eğer gözlerini ziyâdece açarsa behey hâin de^ tnekdir.

PEÇE İLE İŞARET

Eğer kız peçesini düzeltirse temenna demekdir.

Eğer kadm peçesini kapayub tskrar açarsa yat-sudan sonra gel demekdir.

Bir kadın bir erkeği görür görmez peçesini kapayub açarsa evvelce sevmiyordum, sonradan muhabbetimi celb ettin demekdir.

Eğer kadın peçesini indirip alt tarafını eliyle tu ve açık da olur ise gerdanımın letafetine bak j'demekdir.



l fes île işaret

S Erkek fesini tutup bir kaç defa başına koyub çı-

l karırsa siklet veriyorsun bu kadar naz yeter of demekdir.

P Eğer fesini veyahud kâkülünü düzeltir ise temenna demekdir.

5 Eğer büsbütün çıkarırsa yanıp tutuşuyorum de-'mekdir.

İSKEMLE İLE İŞARET #

Bir kız seyir mahallinde gerek mahfî bir yerde olsun iskemleye oturup da bacağını bacağının üzerine atarsa seni eve alırım demekdir, ve hastalığım yok-dur mânasına gelir. Bu hâli erkek yaparsa canım sıkılıyor demekdir.

Seyir mahallinde bir kız iskemleye oturur lâkin oturdukdan sonra erkeği görünce ol tarafa arkasını çevirirse hastalığım yok demekdir.

Erkek iskemlede oturur da ellerini kenedleyip başparmağını döndürür ise artık lütfetnıiyecek misin de-tnekdir.

Otururken yanına bir iskemls daha alırsa ve kızın da yüzüne bakarsa beraber oturalım demekdir. BAŞ ÎLE İŞARET

Erkek veyahud kadın basını ağırca eğüp kaldırır-sa temenna demekdir.

Eğer başım sallarsa hiyânetsin demekdir. (Erkek veya kadın birbirlerine bakarlarken her hangisi büyükçe büyükçe nefes alırlarsa hiç aklımdan çıkmıyorsun demekdir.

Erkek veya kadm dudağını ısırırsa senin için yanıyorum demekdir.

Erkek veya Kadın birbirlerine bakarlarken yere tükürürlerse pek ziyâde biçimsizsin demekdir.

Pek amiyane şeyler olduğu aydın olarak görülmektedir.


Mikael Çaprast (Resim : Hüsnü)


ÇAPRAST (Mikael) — Ermeni asıllı ünlü sahne artisti; 1848 de Bükresde doğdu, 1853 de tahsil için İstanbula getirildi, ve/ babası Ke-vork'un hocalık ettiği Ermeni Hastahâ-nesinin mektebinde okudu; 1864 de dişçilik öğrenmesi için o devrin ünlü Ermeni dişçilerinden Şiş-manyanın yanma çırak olarak verildi, fakat bu işe karşı içinde en küçük öğrenme hevesi duyamadı; perukacı çırağı oldu, onu da beceremedi; o devirde İstanbulun kibar Ermeni zenginleri arasında Avrupalı yaşayışını tak-lid yolunda büyük bir temayül ve bu arada salon dansları öğrenme merakı vardı, aile dostu bir dans muallimi 1865 de 16-17 yaşlarında bulunan Mikael Çaprast'ı yanına aldı, ve delikanlıyı dans muallimi olarak yetiştirdi, öyleki genç Çaprast 1867 de henüz 19 yaşında iken Kumkapu ve Samatya Ermeni mek-teblerinin dans muallimliklerine tâyin edildi, ayrıca Kumkapuda bir de Dans Salonu-Dershânesi açdı. Bu salon kısa bir zaman içinde alafranga Ermeni gençliğinin bir mahfili oldu; Çaprast, salonunun müdavimleri arasında Güllü Agop Tiyatrosunun aktörlerinden tenor Haçik Papazyan ile tanışdı, ve onun teşviki ile 1868 de Güllü Tiyatrosuna aktör olarak girdi. Sahne hayatına intisabı yaz mevsimine rastlamışdı, onun içindir ki sahneye ilk defa Üsküdarda yazlık Aziziye Tiyatrosunda çıkdı; ilk rolü da Voltaire'in Alzire {yazılışı 1736) trajedisinde Amerikalı Sedar oldu; pek beğenildi; bilhassa Karakin Riştuni gibi büyük bir trajedi aktörünün çok parlak devrini yaşadığı bir zamanda Mikael Çaprast'ın aynı yolda büyük

alkış toplaması onun sanatkâr kudretinin ilk delillerinden biri oldu.

Güllü Agob'un Gedikpaşa tiyatrosunda dokuz sene çalışdı; güzel bir mevki ve şöhret sahibi oldu; ayrıca operetler için, küçük ara skeçleri için genç kızlara ve oğlanlara çengi ve köçek oyunları, İspanyol dansları, kankanlar, kadriller, polkalar, valsler öğretti; tiyatronun çok faydalı bir uzvu oldu. 1877 de Güllü Tiyatrosunun bir Selanik turnesine iştirak etti, fakat ertesi sene Güllü Agob-dan ayrılarak kendi adına bir sahne topluluğu kurdu, ve 1878 de kendi topluluğu ile Edirneye gitti. Aktörlük ile tiyatro idareciliğinin ayrı ayrı işler olduğunu o zaman anladı ve peşi sıra Edirneye gelmiş olan Benliyan Tiyatrosu ile birleşti. Fakat aynı yıl içinde bir ikinci tecrübede bulundu, yine kendi topluluğu ile bir Adana - İzmir - Adana turnesine cıkdı: 1880 İstanbuîa döner dönmez tekrar Güllü Agobla birleşti. 1885 de Benliyan Operetine katıldı ve bu topluluğun en mühim sımalarından biri olarak Mısıra gitti; temsil ettiği bütün rollerde, bu arada bilhassa «Leblebici» de Cingöz, «Zeybekler» de Yahudi, «Arifin hilesi» nde Kevork, «Köse Kâhya» da Veli rollerinde muvaffakiyetin en yüksek mertebesine yükseldi. 1886-1892 arasında Benliyan ve Mi-nağyanla çalışdı; Minağyan Tiyatrosunda, muvaffakiyetini çekemiyenlerin çirkin sahne sabotajları iie karşüaşdı, geçim derdi ile adiliklere tahammül gösterme zorunda kaldı. Nihayet 1903 dee Reşad Rıdvan Beyin teşvik ve himâyesi ile «Mesire Ti-, yaîrosu» adı ile bir topluluk kurdu ve dilimize .çevrilmiş fransız vodvillerini oynamaya başladı, büvük alâka topladı; fakat bu sefer de karşısında, muhterem dost ve hamisinin babası şehremini Rıdvan Paşayı buldu; paşa, oğlu Reşad Beyin tiyatro ile meşgul olmasını istemiyordu; tehdid ve tazyik ile Çapraştın tiyatrosunu dağıtıp kapattı ve sanatkâr açıkda kaldı. 1905 de 57 yaşında iken sırf işsiz olduğu için Minağyanın bir Samsun turnesine iştirak etti. Âlicenab dostlarının gizli yardımları ile geçinerek ve sanatkâr vekarını zedelemeden, içinde bulunduğu acı yoksulluğu belli etmeden 1907 de öldü.

«Nedamet» adında 5 perdelik bir dramı, «Bir kadeh çay» isimli l perdelik bir farsı, ve «Buket» isimli bir şarkılı rakıslı tiryosu vardır.

Değerli sahne münekkidi A. Madat onun için: «İfrata gitmeyen, seyirciyi güldürmeyi düşünmeyen, halkın basit ve dar anlayışına inmeyen bir büyük sanatkârdı; temsil ettiği eserlerin hiç birinin sanat kıymetini düşürmedi» diyor.

ÇAPRAST (Yetvart)

— 3742 —


istanbul

ANSİKLOPEDlsl

3743 —

ÇAPULA



Yine A. Madat «Sahnemizin Değerleri» adlı eserine Mikael Çaprast hakkında şu hâtırayı «göğsümüzü kabartarak» diye anlatıyor:

«1903 de: Yurdumuzda ilk defa olarak bir vodvil grubu teşekkül etmiş ve ilk defa olarak da vodvil çığırı açılmış bulunuyordu. Temsillere Bey-oğlunda Konkordiya tiyatrosundan başlanacaktı. Birinci olarak «Müteveffa Tupinel» isminde A. Bisson'un vodvili sahneye konuluyordu. Grubun başında Parisin Port Sen Marten Tiyatrosunun ikinci rejisörü Göne Levi vardı. Çaprast, denemeleri bir ay süren bu piyesin, gran prömiye komiği olan Matyo rolünde idi. Provalarda rejisör, Çapraştın kayıtsızlığına kızıyor, kuduruyordu: ; En-mahir komik diye kendisine takdim edilen bu a-damda kabiliyet namına hiç bir iz göremediğini tekrarlıyor, Çaprast istifini İıiçbozmuyor, merhum {Reşat Rjıdvan ise provalardan aldanmıyarak Çapraştı temsilde görmesini soyliyerek Goneyi teskine çalışıyordu. Temsil günü geldi çattı. Tiyatro taşarcasına dolu. Rejisör salonun kapısından oyunun seyrini takip ediyor. Birinci perde kapanırken, halkın içten kopan sürekli alkışlarından tiyatro sarsılıyordu. Re.'isör sahneye koşuyor, «pardon, pardon!» diyerek Çapraştı kucaklıyarak tekrar tehrar öperken, üçüncü defa olarak yine perde açılıyor. Rejisör Göne müteessir bir halde halka hitap ediyor: — -Bu şanlı (illustre) sanatkârınızdan af dilemek borcundayım. İtiraf etmeliyim ki bu Matyo rolünü bu derece anlayış ve muvaffakiyetle temsil eden bir artist Fransada da görmedim. Türk Tiyatrosu ve halkı Çaprastla iftihar etmelidir.»

Bibi. : Malımud Yesârî, Not; A. Makat, Sahnemizin Değerleri; K. Pamukciyan, Not.

ÇAPRAST (Yeivart) — Sahne sanatkârı; aktör Mikayel Çaprast'm oğludur; 1892 de Üsküdar'da doğmuştur.

Sahne hayatına, 1909 tarihinde «Hür Tiyatro» da atılmıştır. 1910 da Zarifyan'ın idare ettiği heyete katılmıştır. Bir müddet Arsak Ben-liyanla birlikde de faaliyet göstermiştir. 1919 da «Ermeni Dramatik Kumpanyası» nın yeniden teşekkülü esnasında büyük gayretler sarfetmiş ve temsil ettiği piyeslerde de rol almıştır. Hâlen A-merika'da bulunmaktadır.

Kevork PAMUKCİYAN

ÇAPRASTCİYAN (Dr. Karakin) — Genç yasta ölen kıymetli bir tabip, rejisör ve tiyatro eserleri müellifi ve mütercimidir. Çaprastciyan Kevork Badveli'nin büyük oğludur. 1830 da istan-

bul'da doğmuş ve 1862 de İstanbulda vefat et mistir.

İlk tahsilini Bükregteki Ermeni Mektebinde


pederinin müdürlüğü esnasında yapmıştır. Mütea
kiben yüksek bir mektebe devam ederek türkce
ve ermeniceden maada, fransızca, ulahça, rusça,
yunanca, italyanca, lâtince, ingilizce ve ispanyol
ca öğrenmiştir. «•

İstanbula avdet ettikten sonra, 1850 sıralarında Hasköy'de ermeniler arasında bağlayan tiyatro hareketlerinde önderlik ve rejisörlük yapmıştır. Bir müddet Hasköydeki Nersesyan Mektebinde muallimlikde de bulunmuştur. Bilâhare Tıp Mektebine girerek 1861 de mezun olmuştur. Aynı sene Yedikule Ermeni Hastahanesinde vazife deruhde etmiştir.

Neşredilen fransızcadan tercümeleri arasında bilhassa Chateaubriand'ın «Atala» (1858 de Ga-iata'da O. Mühendisyan'ın matbaacında basılmıştır ve A. Dumas'nın «La Chapelle Gothique» adlı eserleri zikrolunabilir. Victor Hugo'dan çevirdiği «Lucrece Borgia» (1833) ve »Marie Tudor» (1833) isimli tarihî piyesler ise gayri matbu kalmıştır. Keza yunancadan da bazı piyesleri erme-niceye çevirmiştir. Dr. Ütücüyan Efendinin 1861 de neşrettiği bir gazetede tıbba dair makaleleri de intişar etmiştir.

*-(Bibl. : Apraham Ayvazyan, «Ermeni Biyografileri Serisi», istanbul, 1893, üçüncü cild, s. 216-217; Dr. Arto Mezbüryan, «Ermeni Tabipleri», istanbul, 1950, birinci cild, s. 203-205).



Kevork PAMUKCİYAN

ÇAPEASTCİYAN (Kevork Badveli) — Geçen asrın ncmh Ermeni müderris ve ediplerinden; tek gözlü olduğu için Ermeniler arasında «Mia-çen» tesmiye olunmuştur. 1799 da İstanbulda doğmuştur. Hırant Asadur'a göre 1861 de, Apraham Ayvazyan'a göre ise 1865 de Yedikule Ermeni Hastanesinde vefat etmiştir. Hasköy Ermeni Me-.zarhğmda medfundur.

Caprastciyan'ın kimin talebesi olduğu bilinmiyor. Apraham Ayvazyan'ın tesbit ettiğine göre, önce Samatva'da aktarlık yapmış ve Patrik Agop Başpiskopos Seropyan'm emri ile Patrikhaneye müderris tayin edilmiştir. Henüz 22 yaşında iken Teoloji ve Mantık dersleri vermeğe başlamıştır. Ermenicede elde ettiği derin vukuufu sayesinde az zamanda büyük ün salmıştır.

Kevork Badveli bir müddet Rusçuk ve Bük-reş'de de yaşamıştır. Misak Amira Misakyan (1790-1858) tarafından Bükreş'de tesis edilen Ermeni Mektebinin, epeyi bir zaman müdürü ol-

muştur. Bilâhare İstanbul'a dönerek Ermeni mekteplerinde hocalık yapmıştır.

İstanbulda ders verdiği mektepler şunlardır: Yedikulede Surp Pırgiç, Samatyada Sahakyan, Beyoğlunda Narekyan, Beşiktaşda Makruhyan, Ortaköyde Tarkmançatz, Üsküdarda Cemaraıı, Balatta Horenyan, Salmatomrukta Voskyan, Has-köyde Nersesyan, Kumkapu dışında Boğosyan ve Varvaryan mektebleri.

Yetiştirdiği talebeler arasında ise fin meşhurları şunlardır: Patrik .Matteos Başpiskopos Çuhacıyan, Patrik İknadios Başpiskopos Kakma-cıyan, Mampre Piskopos Markosyan, Hasköylü Ohannes Vartabet, Movses Vartabet Gümrükçü -yan, Artin Efendi Hândanyan, müderris Antreas Papazyan, müderris Mıkırdiç Mezbûryan, Ham-partzum Efendi Alacacıyan, İstepan Papazyan ve Rum asıllı Dimitri Colakidis.

Bıraktığı eserlerin en mühimi ermenicenin mufassal etimolojik bir sözlüğüdür ki bazı kısımları tamamlanmamıştır. Neşredilmiş yegâne eseri ise ermenicenin bir grameridir.

Çaprastciyan Badveli iki defa evlenerek üç oğlu dünyaya gelmiştir. Bunlardan birincisi Dr. Karekindir, ikincisi Ohannes adını taşıyor, üçüncüsü ise aktör Mikayel Eranos'dur.

Kevork PAMUKCİYAN

ÇAPRAZ SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberinde Yedikulede sur dışında Kazlıçeşme sokaklarından; bir ucu yalı boyunda bir iskeleye dayanmış olan Hacı Hasan Efendi Sokağı ile Beleşçi Sokağı arasında uzanır; üzerine Külhan çıkmazı adı ile bir çıkmaz sokak vardır. Yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi 1963).

ÇAPULA — Bilhassa Karadeni? yalısı halkının giydiği erkeklere mahsus bir çeşid ayakkabının adı; «Eski Eser Ansiklopedisi» müellifi Nureddiü Rüşdi Büngül ile «Osmanlı Tarih Deyim ve Terimleri» müellifi M. Zeki Pakalın çapulaya, yemeninin Karadeniz yalısı halkı ağzındaki ismidir diyorlar; ve bir yaz pabucu olduğunu söylüyorlar. Çapulanın yemeniye benzer tarafı yokdur, ve yazlık ayakkabı da değildir; Karadeniz yalısı ehalisinin, çizmenin yanında, yaz ve kış giydiği tek tip ayakkabıdır.

Çapula, burnu yukarıya doğru hafifçe kalkık, üst ön kısmı tasma vâri kapalı, arkası yukarı kalkık bir dil çekecekli, var ile yok arası ökceli ve altı demir çivi kabaralı bir ayakkabıdır.

Yemeni, yumuşak olan arka kısmı basılarak da giyildiği halde çapula arkası basılarak aslaa giyilemez.

. Nureddin Rüşdi bu ayakkabının adı için «çabuk ol ha!» dan muhaffef olduğunu, tamamen indî bir yakışdırma olarak kaydediyor, bu kaydı «çabuk ola» şeklinde Pakalın da naklen ansiklopedisine almışdır.

Çapula Karadeniz yalısında köylü ile kasabalılarda ayak takımının giydiği kaba bir pabuç-dur; üst kısmı ön ve arka iki parça olarak kesilir ve yandan dikişlidir. İstanbul sokaklarında da, o yalıdan gelmiş, çoğu kayıkçılık, mavnacılık gibi işler tutmuş bekâr uşaklarının ayaklarında asırlar boyunca görülmüşdür, ve dâima sokakda giyil-nıişdir, Karadeniz uşağı kayıkçılar, kayıklarına, kaba çapulalarını mutlakaa çıkararak, kayığa yazın yalın ayak, kışın da çorabca girmişlerdir.

Çapula yalın ayakla, çorab ile, ve mest ile de giyilirdi, bilhassa kışın yaşlılar mest ile giyerlerdi. Zamanımızda yavaş yavaş ortadan kalkmak üzeredir.

Kalender meşreb halk şâiri Bitlisli Ali Camie Ağa taze civan bir laz uşağının ^tasvirinde, deli kanlının çapulasmı da kaydetmektedir:

Laz kayıkçı ayağında çapula (Resim : S. Bozcah)

ÇAPUT

— 3744 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

3745 —

ÇARDAK CADDESİ





Şahinim var dalda dilberin lazı Canımla sevmişim lücûc haylazı «Kumru-i âvâre, âhûyi vahşî» Yalı uşağıdır lazm paiazı Mü j gam karadır, ebruvan kara Kara don mintanh bir kara tazı Başına sardığı kara pususu Açnıışdır güzeli bir kat en azı Yalın ayağında çapula ile Geride bırakır deli poyrazı Tsğ gibi çâbikü çâlâk civandır Çekilir her kahrı bin türîü nazı Kolay mı efendim kolay saodm Süneye çekmek ol korsan Ayvazı Şeriri muhabbet üzre oturtmak Ol daltaban deli fişek şehbazı ÇAPUT — Batı türkcesinde İstanbul ağzın-

(Resim : S. Boczalı) Çardak Caddesi 1963 de

da bir isini, «eski esvab parçası, paçavra»; lîme lîme yırtık, kirli, pis esvaba da «çul çaput» denilir. Ne gam üstündeki olmuş çul çaput Şemsi dirahşâm örtmüşdür bulut Kılık kıyafete rağbet ne lâzım Kesme billur misal müheykel vücud Âşık kalenderler rindâm Bektâş Taparlar fetâya san misâli put Hele germâbeye girdikde ol şuh Dört elif mikdân ahları ınemdud

ÇARDAK — «Batı türkcesinde isim, farsca çâr-tâk'ın türk ağzı telâffuzu; dört direk üstünde, üzeri açık ve yüksek yer:

Ey mâdeni sehâ ey kâm kerem Gerekdir gözîeye âdemi âdem Bahşeyle Zâkir'e bir tahtı muhkem Koyma habgâhım çardak olubdur

üzerine asma ve şâire sardırmak için ağaçdan yapılan yüksek yer» (H. Kâzım, Büyük Türk Lügati). İstanbul ağzında bu isimle bir de bilmece vardır:

Hanım çıkdı çardağa Pat osurdu bardağa Bardak oldu pare pare

Hanımın yüzü oldu kapkaare

Çözümü «Kara-dut» dur.

İstanbulda yaş meyve ve sebze yalı boyu inşâ edilen çardaklara indirilir ve piyasaya buralardan dağıtılır idi'ki büyük şehrin Haliç yalısında bir yer ve bir iskele de bu isimle a-nılırdı. Fakat bu iskelenin ismini bu münasebetle aldığı zan edilmemelidir; Çardak İskelesi adını Çanakkale Boğazının Anadolu yakasındaki Çardak kasabasına nisbetle almış idi. (B.: Çardak İskelesi).

Dalyan Çardağı (Resim : S. Boczalı)

ÇARDAK — 1955 ile 1960 arasında Ca-ğaloğlunda Babıâli Caddesinde (1934 Belediye Şehir Rehberindeki Babıâli Caddesi), bu caddenin Türbe bitiminde Köşe Hanın altında içkili bir büfe idi, hâlen yerinde bir kebabcı - aşçı /ardır (1963).

Bir aydın adamlar yeri olarak açılmış, zevk ile döşenmiş, temiz bir ev mutfağı bulunan hakikaten huzur ve sükûn yeri idi. Gün görmüş, Av-rupada gezip dolaşmış, çok nâzik, çelebi, mük-rim, kendisi de ayrıca güzel adam olan Bay Sâhib Rahtuvan tarafından kurulmuşdu. İçki bardak ve kadehlerine varınca hususiyeti olan Çardak, turist ağırlayabilecek bir yer iken o zamanın belediyesinin anlayışsızlığı yüzünden kapandı.

ÇARDAK, DALYAN ÇARDAĞI — Dalyanlarda balık gözleyen balıkçıların oturduğu deniz üstü çardaklardır (B.: Dalyan): denize çakılı Kazıklar üstünde hemen dâima iki göz ahşab ku-iübecikden mürekkebdir. Bir dalyan kayığı ile gidilen çardağa, denize salınmış çubuk basamaklı tahta merdivenle çıkılır; üstü kırma çatı ile örtülü büyükçe kulübe nöbet alacak gözcü balıkçıların dinlenme yeridir; tahta zemin üzerine serilmiş 2-3 döşek bulunur; bu kulübenin önünda-ki bir tahtapoşdan yine çubuk basamaklı ikinci bir ahsab merdivenle ikinci gözcü kulübesine çı-

kıhr; birinciye nisbetle daha yüksekde ve daha dar ve küçük olan bu gözcü yerinde nöbetdeki balıkçı oturur, hattâ bâzı ahvalde, güneşin harareti şiddetli değilse, denizi daha iyi görebilmek için bir nöbetçi gözcü kulübesinin tonos çatkı çatısının üstüne çıkıp oturur.

Dalyan tayfaîığı hayatında, kafa dengi,arkadaşla çardakça geçen saatlerin sıkıntılı olmadığı söylenir; geceleri de, denize şöyle bir dalıp çık-dıkdan sonra bir dalyan çardağında bekâr uşağının en tatlı yaz uykusu uyuyacağı aşikârdır.

Çardak kulübelerinin üstü eski yelken bezleri, eski kilim ve hasırlarla örtülür; büyük bir dalyanda ekseriya ikişer kulübeli iki çardak bulunur.

ÇARDAK ARABA VAPURU — Çanakkale Boğazının Anadolu yakasında ve Gelibolu-nun karşısında Çardak Kasabası ve 'limanına nisbetle konmuşdur; 1940 senesinde'İngilterede inşâ edilmişdir; açık denizlerde seyrüsefer edebilecek kabiiiyetde bir teknedir; yolcu istiabı 200 kişi olup 13 kamyon., yahııd 23 otomobil alır. Tek pervanelidir ve saatde 10 mü sürati vardır. 1963 yılında faaliyetde idi.

ÇARDAK CADDESİ — 1934 Belediye Şehir Rejıberinde Eminönü kazasının Aliçelebi (merkez nahiyesine bağlı) ve Zındankapusu (Kfi-

çardak emîni

— 3746 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

3747

ÇARDAK İSKELESİ KAHVEHANESİ





  1. Kaptanpaşa çıplakları âfetler
    Dürltt dürlü nev zuhur kiyâfetler
    Tatlı dilîe can sohbeti ülfetler
    Gülü sünbülü şebbuyu nerkisi

  2. Güzellikde cümlesi misli melek
    Kadife câmedan helâli gömlek
    ince belde şal kuşak şehbaz civelek
    Şahin başa koymuşlardır dal fesi

  3. Şimşir nâlin iie gümüş topuklar
    Nişanlı baltalı şehbaz kopuklar
    Firenk mühtedî tatar kalmuklar
    Gürcü abazası megril çerkeşi

  4. Pabııçcu çubukçu ateşe! berber

Di! varmaz tefrika bu şundan güzel Birler bize Bektaş Velîdir rehber Hümâ sanırlar bir babaç teresi

9. Havuz fiskiyesi selsebil tamam


Sanırsın saraydır noksanı hamam
Papas kılıklı bir bektaşi imam
Cümle hüddam anın ciğerparesi
çükpazar nahiyesine bağlı) mahallelerinin müşterek bir yolu; Haliç kenarında yalı boyunda uzanır (Pafta 1/4 ve 5/9); adını eski Çardak İskelesine nisbetle almışdır; âdi caddedir, iki araba geçecek genişlikde bozuk, pis, ve günün her saatinde hammal, arabacı, sandalcı, mavunacı boyu ayak takımın gürültülü, velveleli hayatına sahne olur bir yoldur. 16 şubat 1963 tarihli Hürriyet gazetesinde bu caddenin dikkate değer bir resminin üzerine «Sandallı sokak!..» ibaresi yazılarak şu satırlar intişar etmigdir;

«İstanbulda hayret uyandıracak pek çok şey vardır. Bunlardan biri de Halic'in Yağ İskelesi kıyısındaki Çardak Sokağıdır. Bu sokağı altı ay önce, iskelede vukubulan bir çöküntü üzerine sular basmış ve Haliç suları gelip, yağcı ve zeytinci dükkânlarının eşiklerine dayanmıştır. O günden bu yana, sokağın durumuyla kimse ilgilenmediği için, bazı dükânlarm eşikleri yükseltilmiş yolun bazı kesimlerine de kalaslar atılarak köprücükler yapılmıştır. .Zamanla motorlara yağ taşıyan sandallar da dükkân kapılarına kadar yanaştırılmış-tır. Şimdi sokakta at arabaları, sandallar, kamyonlar ve otomobiller birarada dolaşmaktadır. Dükkân sahipleri, sandallar arasında çizmeyle gezdikleri sokağa Sandallı Sokak adını vermişlerdir» .


Yüklə 5,85 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin