Alıcı gözüyle bakmak : Çok dikkatli bakmak, inceden inceye gözden geçirmek” Mobilyaya ilk defa alıcı gözüyle baktı”
Alın teri dökmek : Zahmetli iş görüp çok emek vermek” Alın teri dökmeyenler, emeğin ne olduğunu bilemezler”
Allah "yürü ya kulum" demiş : Az zamanda çok para kazanan ve işinde çok çabuk ilerleyenler için söylenir” Cenab-ı Hak bir kimseyi zengin etmek isterse ona, yürü ya kulum demesi yeter”
Allah adamı : Hile, kötü bilmeyen; hak yol üzerinde olan, Allaha ibadette kus dini bütün kimse” Allah adamı olmalısın dünya da, hem de ahrette iyilik görebilesin”
Allah Allah! : Daha çok şaşkınlık ve hayret hallerini anlatır” Allah Allah! Nasıl oldu bu iş, aklım almıyor?"
Allah aratmasın : Yakınılacak bir durumda, bir şeyin hiç bulunmaması halindeki sıkıntı anında "Allah daha kötüsünü göstermesin" anlamında kullanılır.
Allah aşkına : Yemin vermek veya yalvarmak için "Allahını seversen" anlamında şaşma, usanç bildirir” Allah aşkına şu işi bir daha yapma!"
Allah bilir : 1. Belli değil, Cenab-ı Haktan başka kimse bilmez” Allah bilir bu sırrın iç yüzünü” 2. Bana öyle geliyor ki” Allah bilir esrar da alıyordur bu çocuk”
Allah versin : 1. Dilenciyi savmak için "bekleme, sadaka vermeyeceğim" anlamında söylenir. 2. İyi şey elde edenlere memnunluk bildirmek için, kimi zaman da takılma ve şaka için söylenir” Allah versin, işlerin gayet iyi görünüyor.
Allah yarattı dememek : Kıyasıya dövmek, çok hırpalamak” Adamlar yabancıya bir giriştiler ki Allah yarattı demediler”
Allaha emanet : Herhangi bir şeyi Yüce Allahın korumasına ve esirgemesine terk etmek” Seni Allaha emanet ederek gidiyorum oğlum”
Allahın belası : Varlığı üzüntü veren, varlığından huzursuz olunan şey” Allahın belası adam yine çıktı ortaya”
Allak bullak etmek : Kurulu düzeni bozmak, karmakarışık bir duruma getirmek” Çocuklar evi allak bullak edip gitmişler”
Allayıp pullamak : Kötü görünüşü kapatmak için bir şeyi süslemek, donatmak” Hurda arabaları allayıp pullayıp pazara çıkarmışlar”
Allem etmek, kallem etmek : İstediğini elde etmek için her türlü kurnazlığa başvurmak” Namussuzlar allem edip kallem edip yaşlı adamın evini elinden aldılar”
Alnı açık yüzü ak (olmak) : Herhangi bir ayıbı, çekinecek bir durumu olmamak, iffetli ve şerefli olmak” İşte alnı açık yüzü ak meydandayım; çıksınlar karşıma”
Alnını karışlamak : 1. Bir işin çok güç olduğunu, yapılamayacak kadar zor olduğunu anlatır. 2. Küçümseyerek meydan okumak, tehdit etmek” Beni polise bildirenin alnını karışlarım”
Alnının akıyla : Küçümsenecek, ayıplanacak bir duruma düşmeden; tertemiz, şerefiyle, başarılı olarak” Allahın izniyle bu işten alnımın akıyla çıkacağım”
Alnının ar damarı çatlamak : Utanma, sıkılma duygularını yitirmiş bulunmak” Adama bak nerede soyunuyor, alnının ar damarı çatlamış anlaşılan”
Alnının damarı çatlamak : Başarmak için çok sıkıntı çekmek, çok çaba sarf edip emek vermek” O yolu açıncaya kadar benim alnımın damarı çatladı, sen ne halt etmeye bozuyorsun?"
Alnının kara yazısı : Kötü talih, baht” Ne yapayım, alnımın kara yazısı böyle imiş”
Alt yanı çıkmaz sokak : Sonuç alınmayacak iş, umutsuz durum” Çobanlık mı, dağ tepe dolaş dur, alt yanı çıkmaz sokak vesselam”
Altı alay, üstü kalay : İçi dışı bir olmayan; dışı süslü, içi berbat” Altı alay üstü kalay bir dolaba benziyor bu”
Altı kaval, üstü şeşhane (Şişhane) : Daha çok giyim için "altı, üstüne; bir parçası öbür parçasına uymaz” anlamında kullanılır” Çabuk çıkar şu üzerindeki altı kaval üstü şeşhane elbiseyi, yoksa rezil olacaksın el aleme”
Altın babası : Çok zengin, parası çok olan kimse” Adam altın babası, her istediğini kolayca yaptırıyor”
Altın bilezik : Para getiren, hayat boyunca geçimi sağlamaya yarayan sanat ve meslek” Şimdiden bir altın bilezik sahibi ol ki yarın rahat edesin”
Altın kesmek : Çok fazla miktarda para kazanır olmak” Adamların açtığı büfe altın kesiyor sanki”
Altında kalmamak : 1. Bir şeyi karşılıksız bırakmamak” Onun bana yaptığı iyiliğin altında kalır mıyım?"2. Bir şeyin üstesinden gelmek” Bana verdiği işin altında kalmayacağım”
Altından Çapanoğlu çıkmak : Girişilen bir işte başa dert olacak bir durumla, umulmayan bir tehlike ile karşılaşmak” Bana öyle geliyor ki bu işin altından Çapanoğlu çıkacak”
Altından girip üstünden çıkmak : Bir serveti, bir parayı, bir kaynağı gereksiz yere, düşüncesizce, sorumsuzca harcayıp kısa zamanda bitirmek” Bir ayda o kadar paranın altından girip üstünden çıktı”
Altından kalkmak : Bir zorluğu yenip işi başarmak” Telaşlanma, işin altından kalkacaktır o”
Altını çizmek : Bir şeyin (daha çok sözün) önemini belirtmek, üzerine dikkati çekmek, vurgulamak” Altını çize çize söylüyorum. Eninde sonunda sen de geleceksin”
Altını üstüne getirmek : 1. Bir şeyi bulmak için aramadık yer bırakmamak” Evin altını üstüne getirdik ama tabancayı bulamadık” 2. Söz ve davranışlarıyla çevreyi birbirine düşürmek, karmakarışık etmek” Adam iki çift laf etti. Topluluğun altını üstüne getirdi”
Altmış altıya bağlamak : O an ki durumu temelli olmayan bir çözümle kurtarmak veya bir işi kesin neticeye vardırmış gibi görünmek” İnsanları altmış altıya bağlamakta üstüne yoktur onun”
Altta kalanın canı çıksın : "Herkes başının çaresine baksın, güçsüzleri düşünme, gücü yetmeyene ne olursa olsun" anlamında kullanılır.
Alttan (aşağıdan) almak : Sert konuşan birine karşı yumuşak, olumlu, onu haklı görüyormuş gibi tavır almak” Amacına ulaşmak istiyorsan onunla konuşurken alttan al, pes perdeden konuş”
Alttan güreşmek : Biraz geriden, pasif hareket edip gizli gizli yenme yollarını kollamak” Vay hınzır vay!.. Alttan güreşip aklın sıra başarı kazanacaksın ha!"
Aman dedirtmek (amana getirmek) : Karşı koyan birini boyun eğmek zorunda bırakmak, teslim olmaya zorlamak” Düşmana aman dedirtmek boynumuzun borcu oldu artık”
Aman dilemek : Önce direnirken zor karşısında boyun eğip canının bağışlanmasını istemek, galip gelenin merhametine sığınmak” Aman dileyene kılıç kalkmaz”
Aman vermemek : 1. Göz açtırmamak, rahat bırakmamak. 2. Düşmanı acımayıp öldürmek, merhamet etmemek” Böyle kahpe insanlara sakın aman vermeyin!"
Amana gelmek : Teslim olmak, önce direnirken zor karşısında boyun eğmek” Nihayet düşman amana geldi”
Ana baba günü : 1. Mahşer günü. 2. Sıkıntılı kalabalık; telaşlı, tehlikeli, kimsenin kimseyi tanımadığı kalabalık” Yangın yeri ana baba gününe dönmüştü”
Ana kuzusu : 1. Pek küçük kucak çocuğu. 2. Sıkıntıya, güç işlere alışkın olmayan, nazlı çocuk veya genç” Şu torbayı kaldırışına bak hele, tam bir ana kuzusu”
Anan yahşi, baban yahşi : Bir kimseyi işini yaptırabilmek için pohpohlamak, gereğinden fazla överek istediğini elde etmeye çalışmak.
Anası ağlamak : Çok eziyet çekmek, sıkıntıya katlanmak, bitkin duruma düşmek” Onu buraya getirinceye kadar anam ağladı”
Anasından doğduğuna pişman etmek : Çok eziyet ederek canından bezdirmek, bir kimseyi çok üzmek” Karşıma bir çıksın, onu anasından doğduğuna pişman edeceğim”
Anasından doğduğuna pişman : 1. Üşengeç, çok tembel. 2. Canından bezmiş” O işi yaptı ama anasından doğduğuna bin pişman”
Anasından emdiği süt burnundan (fitil fitil) gelmek : Bir işi yaparken çok sıkıntı çekmek, eziyete katlanmak” Şu arabanın taksitlerini ödeyinceye kadar anamdan emdiğim süt burnumdan geldi”
Anasını ağlatmak : Bir kimseye çok eziyet edip sıkıntı çektirmek” Adamın üzerine öyle gittiler ki iki günde anasını ağlattılar”
Anasını sat! (satayım) : Önem verme, aldırma, umursama, bunun için kederlenme, üzülme,"Sat anasını o işin, yenisine bak!"
Anasının gözü : Hileci, kurnaz, çok açık göz, çıkarcı, hin oğlu hin” Adam anasının gözü, iki dakikada bitiriverdi işi”
Anasının nikahını istemek : Bir şeye değerinden çok para istemek, olmayacak bir istekte bulunmak” Senin istekli olduğunu duydu adam, şimdi gidersen anasının nikahını isteyecek o eve”
Anca beraber, kanca beraber : Birbirimizden ayrılmayacağız, işler iyi de gitse, kötü de gitse hep birlikte yapacağız, beraberliği bozmayacağız” Bu toprağı yalnız ben mi atacağım, hayır arkadaşlar; haydi anca beraber, kanca beraber”
Anladımsa Arap olayım : "Hiçbir şey anlamadım" anlamında kullanılır” Senin anlattıklarını anladımsa Arap olayım”
Ant içmek (etmek) : Yemin etmek, bir şeyi yapmaya veya yapmamaya söz vermek” Ant içtik, asla bu ülkeyi düşmana bırakmayacağız”
Apar topar : Telaş ve acele ile, yaka paça, hazırlanmadan,"Treni kaçırırım korkusuyla apar topar evden ayrıldım”
Ar damarı çatlamak : Utanç duyulacak şeyleri sıkılmadan yapmak, utanmayı bırakmak, yüzsüz olmak” Ar damarı çatlamış bu adamdan ne umuyorsun anlamadım bir türlü”
Ara (aralarını) bozmak : İki kişi arasındaki iyi ilişkiyi, dostluğu, arkadaşlığı yıkmak” Kim ki ara bozar, o toplumun yüz karasıdır”
Ara bulmak : Birbirleriyle anlaşamayan, bir araya gelemeyen kişileri uzlaştırmak, barıştırmak” İki öğrencinin arasını bulmak, tam bir haftamı aldı”
Araları açılmak (bozulmak) : İyi ilişkileri, dostlukları, arkadaşlık bağları kopmak; birbirlerine dargın hale gelmek” Şu iki çiftin araları nasıl açıldı hala anlayamadım”
Aralarından kara kedi geçmek (veya aralarına kara kedi girmek) : İyi anlaşan iki kişinin veya dostun ilişkileri bozulmak, aralarına soğukluk girmek, birbirlerine gücenmek,"Niçin konuşmuyorsunuz? Aranızdan kara kedi mi geçti?"
Aralarından su sızmamak : Çok iyi, çok yakın dostluk veya arkadaşlık kurmak, ahbap olmak” Şunlara bak, aralarından su sızmıyor”
Arap saçına dönmek : İşlerin çok karışıp içinden çıkılmaz bir durum alması” Bırak artık sorumsuzluğu, işleri bu tavrınla Arap saçına döndürdün”
Araya girmek : 1. İki kişinin arasındaki bir işe karışmak. 2. Araları bozuk olan iki kişiyi uzlaştırmaya çalışmak. 3. Yapılmakta olan bir işin yapılmasını geciktirmek” Araya başka işler girince seninkini yapamadım, kusura bakma”
Araya koymak : Bir işte sözü geçen bir kimsenin aracılığına başvurmak” Genel müdürü araya koyup senin işe alınmanı sağlayacaklardır”
Arayı yapmak : 1. Arası bozuk olan kimse ile barışmak. 2. Arası açık olan iki kişiyi uzlaştırıp, barıştırmak” Hasan aramızı yapmasaydı biz hala diken üstünde oturuyor olacaktık”
Arı kovanı gibi işlemek : Girip çıkanı, gelip gideni çok olmak” Şu seçim dolayısıyla doktorun evi arı kovanı gibi işliyor”
Arif olan anlasın (anlar) : Üstü örtülü olarak söylenen bir sözün, anlayışı kuvvetli kimselerce anlaşılabileceğini belirtmek için kullanılır.
Arka (sırt) çevirmek : Birine eskiden duyduğu ilgiyi göstermemek, yabancı gibi davranmak” İşlerim bozulunca bana sırt çevirdi”
Arka arkaya vermek : Birbirini korumak, kollamak, için birleşmek; dayanışmak, yardımcı olmak” Arka arkaya verirsek karşımızda hiçbir güç duramaz”
Arka çıkmak : Birilerine karşı, birini korumak; savunmak, kayırmak” Babası arka çıkmasaydı onu bir güzel dövecekti”
Arka kapıdan çıkmak : Özellikle bir eğitim kurumundan, bir iş yerinden hiçbir varlık gösteremeden, bir şey öğrenemeden ayrılmak” Övünüp durma, bilgine bakılırsa sen o okulun arka kapısından çıkmışsın”
Arkadan söylemek : Bir kimsenin bulunmadığı yerde onun hakkında ileri geri konuşmak, dedikodusunu yapmak, çekiştirmek” Adamın arkasından söylemeye utanmıyor musun?"
Arkadan vurmak : Kendisine inanan, güvenen bir kimseye gizlice kötülük etmek” Onun beni arkamdan vuracağı hiç aklıma gelmezdi”
Arkası (sırtı) pek : 1. Soğuktan muhafaza edecek biçimde giyinmiş, iyi giyinmiş olan. 2. Güçlü bir kimseye ya da yere güvenen” Ona göre hava hoş, çünkü karnı tok, sırtı pek nasıl olsa!"
Arkası (sırtı) yere gelmemek : 1. Sarsılmamak, sağlam ve sağlıklı durumunu sürdürmek. 2. Hiç yenilgi yüzü görmemek” Arkası yere gelmemiş bir adam olarak kalmalı o”
Arkası kesilmek : Tükenmek, bitmek, süregelen bir şeyin son bulması” Kiranın da arkası kesilirse ne yaparız biz?"
Arkasına düşmek : 1. Birini gözden ayırmayarak arkasından gitmek. 2. Bir işi sona erdirmek için çok sıkı çalışmak” Arkasına düşmezsen nasıl elde edeceksin o evi?"
Arkasında dolaşmak (gezmek) : Bir işi sonuca bağlamak için ilgili yerlere giderek görüşme fırsatı aramak, onların yardımını sağlamak.
Arkasını (birine) vermek : Bir kimsenin himayesinden güç almak” Arkasını kaymakama vermiş pervasızca konuşuyor, yolu burdan geçireceğim diyor”
Arkasını getirememek : Başladığı işi sürdürüp sona erdirememek, sonuçlandıramamak” Ne tembel adamsın, şu işin arkasını getiremedin hala!"
Arkasını sıvamak : İltifat etmek, okşamak, övmek, birisini bu yolları kullanarak bir işe sevk etmek” Arkasını sıvayarak yaptırıyorum her işi bu çocuğa”
Armudun sapı var, üzümün çöpü var demek : Hiçbir şeyi beğenmemek, her şeyin bir kusurunu bulmak.
Armut piş, ağzıma düş : Bir işin hiç emek harcamadan olmasını, kendiliğinden hazır olup ayağına gelmesini bekleyenlerin durumunu anlatmak için kullanılır.
Arpa boyu kadar gitmek : Pek az ilerlemek” Onca çabaya rağmen arpa boyu kadar gidebildim ancak”
Arpacı kumrusu gibi düşünmek : Derin derin ne yapacağını bilemeden, çaresizlik içinde düşünüp durmak” Öyle arpacı kumrusu gibi ne düşünüp duruyorsun?"
Arpalık yapmak : Bir yeri sürekli çıkar kaynağı olarak kullanmak, sömürmek” Batılılar ülkemizi arpalık yaptılar adeta”
Art düşünce (niyet) : Açığa vurulandan ayrı, gizli tutulan, asıl düşünce” Onun bizim hakkımızda art düşüncelere sahip olduğunu biliyorum”
Asıp kesmek : 1. İşkence etmek, zalimce tavırlarda bulunmak. 2. Tehdit etmek, zalimce davranışlarda bulunacakmış gibi konuşmak” Dün haktan ve adaletten söz edenler, bugün iktidar olunca asıp kesmeye başladılar”
Askıda kalmak : Bir engel çıkması dolayısıyla bir işin sonuca varamaması, yapılamayıp öylece kalması” Senin gelmemen yüzünden bütün işler askıda kaldı”
Askıya almak : 1. Geciktirmek, belirsiz olarak ertelemek, bir işi zamanında yapmayıp savsaklamak. 2. Altı boşalmış yapıyı dikmelerle tutturarak yıkılmaktan kurtarmak” Söyle ona, o adamların tayin işlerini askıya alsın”
Askıya çıkarmak : Evlenecek kimselerin nikahtan önceki durumlarını gösterir belgelerin, belirli bir süre için ilgili dairede görünür bir yere asılması, ilan edilmesi.
Aslan payı : 1. Hak edilenden daha çok alınan pay, en güçlünün aldığı pay. 2. Bir bölüşmede en büyük pay” Aslan payı Ahmete düştü”
Aslan yürekli : Yılmaz, hiçbir şeyden korkmayan, yiğit, kahraman,"Aslan yürekli Mehmetçik düşmanı çil yavrusu gibi dağıttı”
Aslı faslı (astarı) olmamak : Yalan, asılsız olmak, gerçek payı bulunmamak” Aslı astarı olmayan işlerin içine sürükleme bizi”
Astarı yüzünden pahalı olmak : Bir işin ayrıntısına ödenen paranın aslına ödenen paradan fazla olması, gerçek değerinden fazlaya malolması” Elbiseyi diktin ama astarı yüzünden pahalı oldu”
Astığı astık, kestiği kestik : Davranışlarından dolayı kimseye hesap vermeyen, istediği gibi davranan, çok sert kimseler için kullanılır.
Aşağı kurtarmaz : 1. Bundan ucuza verilmez. 2. Daha aşağı bir durumu kendine layık görmez” Israr etme, bu araba daha aşağı kurtarmaz”
Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık : Sakıncalı oluşları eşit olan iki karşıt davranıştan birine karar verememe zorunluluğunu anlatmak için kullanılır.
Aşağı yukarı : Yaklaşık olarak, hemen hemen, tam değil de tama yakın” Aşağı yukarı on kilo gelir bu yük”
Aşağıdan almak : Sert konuşan kimselere karşı yumuşak bir dil kullanmak” Biraz aşağıdan alırsan onun sana zarar vermesini kolayca önlersin”
Aşık atmak : Birisiyle yarışmak, özellikle kendisinden üstün birisiyle yarış etmek” Sen benimle aşık atacak biri değilsin”
At oynatmak : 1. Ata hüner göstermek. 2. Bildiği ve istediği gibi davranmak. 3. Belli bir alanda üstünlük kurmak” Meydan adamlara kaldı, istedikleri gibi at oynatıyorlar”
Ata ət, ite ot vermek (yedirmek) : Uygunsuz iş yapmak; birbirini tamamlayan, birbirine uyan unsurları ters kullanmak; kişilere işlerine yaramayan şeyi, ilgili olmadıkları görevi vermek” Ata et, ite ot verilen bir ülkede dirlik düzenlik mi olurmuş?"
Ateş almak : 1. Yanmak, tutuşmak. 2. Ateşli silahın patlaması. 3. Telaşlanmak, öfkelenmek, heyecanlanmak, coşmak” Silah birden ateş aldı”
Ateş bacayı sarmak : Bir iş ya da olay önüne geçilemez, tehlikeli bir durum almak” Ateş bacayı sarmadan çabuk gidelim buradan!"
Ateş basmak : Aşırı ölçüde sıkılmak, heyecanlanmak, utanmak sonucu vücutta sıcaklığın artması, yüzün kızarması” O nadide, paha biçilmez vazoyu kırınca bedenini birden bire ateş bastı”
Ateş kesilmek : 1. Çok kızgın, öfkeli davranışlar göstermek. 2. Çok çalışkan, hareketli ve becerikli olmak. 3. Ateşli silahlarla yapılan atışa son vermek” Taraflar ateş kesilmesine razı olmadılar”
Ateş pahasına : Çok pahalı” Yeni daireler ateş pahası, nasıl alacağız?"
Ateş püskürmek : Çok öfkeli olmak, ağır sözler söylemek” Öğretmen kapıyı kıran öğrencilere ateş püskürdü”
Ateşe atmak : Birini çok tehlikeli bir işe bile bile sokmak” Hiç aldırmadan, biricik kızını o adamla evlendirip ateşe atamazsın değil mi?"
Ateşe tutmak : 1. Ateşli silahla mermi atmak. 2. Bir şeyi ateşin üzerinde tutarak ısıtmak” Zalim askerler zavallı köylüleri yaylım ateşine tuttular”
Ateşe vermek : 1. Bir yeri bilerek yakıp yok etmek. 2. Aşırı ölçüde telaşlandırmak. 3. Bir toplumu, bir ülkeyi kargaşalık içine sürükleyerek yıkıma uğratmak” Dış güçler yerli işbirlikçilerle anlaşarak ülkeyi ateşe verdiler”
Ateşine (narına) yanmak : Birinin yüzünden büyük haksızlığa uğramak, zarar görmek” Eğer bu malı satamazsam senin ateşine yanmış olacağım”
Ateşle oynamak : Çok tehlikeli, zarar verecek bir işin üstüne üstüne gitmek ya da böyle bir işe girişmek” Bırak o silahı elinden! Ateşle oynadığının farkında mısın sen?"
Ateşten gömlek : İçinde bulunulan acı, sıkıntılı, dayanılmaz durumu anlatmak için söylenir” İflas etmem, ateşten gömlek giymem demektir”
Atı alan Üsküdarı geçti : "Fırsat kaçtı, artık yapılacak şey kalmadı" anlamında kullanılır” Sen daha dur, atı alan Üsküdarı çoktan geçti”
Atı eşkin, kılıcı keskin : Her bakımdan güçlü, dilediğini yapabilir” Zalimlere karşı durmak mı istiyorsun? Atın eşkin, kılıcın keskin olmalı!"
Atın yüğrükse bin de kaç : İmkanın varsa kendini kurtarmaya bak.
Atıp tutmak : 1. Kendi gücünü aşacağı işler yapacağını söylemek, abartılı konuşmak. 2. Birisinin arkasından ileri geri konuşmak, kötü sözler etmek” Yüzüne karşı söyle, arkasından atıp tutma adamın”
Atsan atılmaz, satsan satılmaz : İşe yaramadığı, sıkıntı verdiği halde vazgeçilemeyen şeyler ve kimseler için kullanılır” Ne yapayım, kardeş işte! Atsan atılmaz, satsan satılmaz!"
Attan inip eşeğe binmek : Bulunduğu dereceden, mevkiden, önemli görevden daha aşağı bir yere inmek veya alınmak” Aklını başına toplamazsan adamı işte böyle attan indirip eşeğe bindirirler”
Avaz avaz bağırmak : Olanca gücüyle bağırmak; sesi yettiği kadar, var gücüyle bağırmak” Tamam duyuyorum, öyle avaz avaz bağırma!"
Avucunu yalamak : Umduğunu ele geçirememek, beklediğini elde edememek” Avucunu yalamak istemiyorsan harekete geç, sen de çalış”
Avucunun içine almak : Birini her dediğini yapar duruma getirmek, baskı ve etkisi altına almak” Kaymakam bütün kasabalıyı avucunun içine aldı”
Avuç açmak : Yardım istemek, dilenmek, para istemek ya da ister duruma düşmek” Yarın avuç açmamak için bugünden çalışmalısın”
Ayağa düşmek : 1. Bir şeyin değerini kaybetmesi. 2. Yalvarır duruma gelmek. 3. İşe ilgisiz ve yetkisiz kimseler karışır olmak” Sevinmeyin boşuna, bu işi ayağa düşürmeyeceğim hiçbir zaman”
Ayağa kalkmak : 1. Hasta iyi olmak. 2. Saygı göstermek için oturma durumundan ayak üzeri duruma geçmek. 3. Telaşlanmak, heyecanlanmak. 4. Dikilmek, ayakları üzerinde durmak” Dedem nihayet ayağa kalktı”
Ayağı (ayakları birbirine) dolaşmak : Yürürken herhangi bir sebepten ötürü ayakları birbirine takılmak, sendelemek” Korkusundan zavallının ayakları birbirine dolaştı”
Ayağı (ayakları) suya ermek (değmek) : Neden sonra aklı başına gelmek, bir şeyin aslını anlamak, beklenen biçimde olmadığını kavramak” Toy olduğu için doğruyu göremiyor, onun da ayağı suya erecek bir gün”
Ayağı düşmek : Bir yere uğramak, o yer yolu üzerinde bulunmak, yolu düşmek” Bu rezillikten sonra onun ayağının buralara düşeceğini sanmam artık”
Ayağı düze basmak : İşleri iyi gitmek, zorlukları yenerek rahata kavuşmak” Şu borcu da ödedik mi ayağımız düze basacak inşallah”
Ayağı ile gelmek : 1. Kendi isteği ile gelmek. 2. Çok fazla emek sarf edilmeden elde edilmek” Adam ayağı ile geldi dayak yemeye”
Ayağına (ayaklarına) kara su inmek : Bir yerde ayakta beklemekten veya uzun süre dolaşmaktan çok yorulmak” Seni aramaktan ayaklarıma kara sular indi, nerelerdeydin Allah aşkına!"
Ayağına bağ olmak : Bir işini yapmasına, bulunduğu yerden ayrılmasına engel olmak” Bu çocuk ayağıma bağ oldu, onu bırakıp da bir yere gidemiyorum”
Ayağına dolaşmak (veya dolanmak) : 1. Birisinin yaptığı işe engel olmak. 2. Başkasına yaptığı kötülük kendi başına gelmek” Şu köpeği birisi çıkarsın atölyeden, insanın ayaklarına dolanıyor”
Ayağına gitmek : Büyüklük taslamadan alçak gönüllülük edip birinin yanına varmak” O baban senin, ayağına gitmelisin”
Ayağına kapanmak : Kendini küçük düşürerek yalvarıp yakarmak” İnsan ne birisinin ayağına kapanmalı, ne de birisini ayağına kapandırmalı”
Ayağını çekmek : Daha önce gittiği yere artık uğramaz olmak, ilişkiyi ve ilgiyi kesmek” Artık onlardan elimi ayağımı çektim”
Ayağını denk almak : Birilerinin kendisine karşı yapacakları muhtemel kötülüklere karşı uyanık davranmak, tedbirli olmak” Eğer ayağını denk almazsan o adamlar başına bir iş açacaklar senin”
Ayağını kaydırmak : Bir yolunu bularak birini bulunduğu işten, mevkiden uzaklaştırmak” Adamcağızın hiç suçu yokken ayağını kaydırdılar, şimdi aç susuz dolaşıyor”
Ayağını kesmek : 1. Bir yere gitmez, uğramaz olmak. 2. Birini bir yere artık uğramaz duruma getirmek” Öyle korkutun ki o adamın ayağı kesilsin bu meyhaneden?"
Ayağını sürümek : 1. Verilen bir görevi ağırdan yapmak. 2. Bir yerden ayrılmak üzere bulunmak. 3. Ölmek üzere olmak. 4. Halk inanışına göre birinin gelmesi, ardından başkalarının da gelmesine yol açmak” Ayağını mı sürüdün ne, senden sonra gelen misafirlerin sayısını Allah bilir ancak!"
Ayağını yorganına göre uzatmak : Gelirini giderine uydurmak, harcamalarda geliri aşmamak” Ayağını yorganına göre uzatmazsan ileride aç kalırsın”
Ayağının altına almak : 1. Acımasızca, tekmelerle kıyasıya dövmek. 2. Bir şeyi küçük görerek ondan faydalanma yoluna gitmemek, o şeyi tepmek” Önüne serilen bütün nimetleri ayağının altına aldı hiç tınmadan”
Ayağının tozuyla : Henüz dinlenmeden, yoldan gelir gelmez” Adamı ayağının tozuyla kodese tıktılar”
Ayak altında kalmak : 1. Hor görülüp aşağılanmak, değer verilmemek. 2. İnsanların sık gelip geçtiği yerde, kalabalık içinde kalmak” Seyyar satıcıların pek çoğu ayak altında kalınacak bir yeri seçerler”
Ayak atmamak : Bir yere hiç gitmemek” O kente ayak atmadım henüz”
Ayak diremek : Bir şeyde ısrar etmek, karşı koymak, kendi kararından vazgeçmemek” Ayak diremeseydi çoktan evini yıkmış olacaklardı”
Ayak takımı : İşe yaramaz, bilgisiz, görgüsüz, kaba, serseri, değersiz kimselerin bütünü” Mahallemizde ayak takımı gittikçe çoğalıyor”
Ayak uydurmak : 1. Adımlarını başkasınınkine uydurmak. 2. Kendi gidiş ve davranışını başkasınınkine benzetmek” Bu bozuk topluma ayak uydurmak zorunda değiliz”
Ayak üstü (üzeri) : 1. Kısa süre içinde, acele olarak. 2. Ayakta durarak, ayakta dikilerek” Gel de şu büfede ayak üstü atıştıralım biraz”
Ayaklar altına almak : Önem verilmesi gereken şeyleri hiçe saymak, çiğnemek” Babasının onun için verdiği emekleri ayaklar altına alarak o serseriliği seçti”
Ayakları geri geri gitmek : Bir yere istemeye istemeye, gönülsüz gitmek” Hoşlanmadığım bu insanların yanına yaklaştıkça ayaklarım geri geri gitmeye başladı”
Ayaklı kütüphane : Çok şey okumuş, her sorulana cevap veren, çok şey bilen, okudukları aklında kalmış kimse” Adam ayaklı kütüphaneydi sanki!"
Dostları ilə paylaş: |