17.Halaclar ve Halacistan
حلجستان
Halac Halkı
Halaclar, Cibal Azerbaycan’ın Erak, Save, Kum, Tefriş kentleri civarında konuşlu bulunan tarihi Halacistan topraklarında yaşayan Türk dilli bir topluluktur. Halac (Qalaç, Xlıç, Xlıc, Xalıc) sözü, tarihte bir Türk ili olan Karlık (Harlug, Karluk, Garlug, Halluh) ile karışmıştır. Efsane ve rivayete göre bu isim “Gal-ac” ya da “Kılıç”tan türemiştir.
Halaclar, VIII ve IX. yüzyıllarda Hindistan, Maveraünnehir, Horasan’a, oradan X ve XI. yüzyıllarda İran’daki Sistan ve Beluçistan’a, XI ve XII. yüzyıllarda Selçuklularla birlikte Cibal Azerbaycan, Güney İran ve Anadolu’ya, 1219’da Moğol saldırısından kaçarak bir kez daha Irak-ı Acem (Cibal Azerbaycan) dâhil, Azerbaycan memleketinin diğer bölgeleri olmak üzere geniş bir coğrafyaya yayılmışlardır. Şimdiki Halaclar, Cibal Azerbaycan ve Güney İran’a göçmüş bölümün bakiyesi sayılırlar. Güney İran’dan maksat, Kaşkayı-Yurt’tur.
“Halac” adının kökeni hakkında, Ebül-Gazi Bahadır Han’ın naklettiği bir efsane vardır; İlk Türk hakanlarından Oğuz Han’ın, İran’a yürüyüşü sırasında, onun askerlerinden biri eşinin hamile olmasından ötürü, birliğinin gerisinde kalmış. askerî Hakan’ın karşısına getirdiklerinde, onun geride kalmasının nedenini öğrenir. Karısı doğum yapmıştır. Anası aç, çocuk ise ememediğinden acı çekiyordur. Oğuz Han, askere gerekli yardımı yaparak, çocuğa “Gal Ac” ya da “Halac” adını vermiş, ailesine bakması için askerî hizmetten muaf tutmuştur. “Gal Ac” ya da “Halac” halkının adı, “Gal Ac” isimli çocuğun adından ortaya çıkmıştır. VI. yüzyılda Romalılar “Gal Ac”lara, Türkçe “Kılıç”ın tercümesi olan “Halatiye” adını vermişlerdir. Bugün Tefriş’e bağlı Halatabad köyü bununla ilişkilendirilebilir.
Karluk maden sanatı, Musul okulu olarak adlandırılan maden sanatı merkezinden önceki ekole, yani Karlık/ Karluk ekolüne aittir. Karluklar, ürettikleri kılıç ve benzeri silahları Romalılara ve diğer milletlere satmaktaydı. Kutsal emanetlerde bulunan bazı kılıçların Karluk Türkleri’nce yapıldığı söylenmektedir. Türkler, fillere sahip ordularla savaşta, fillerin üzerindeki askerlere karşı Karluk el giyotinini kullanmıştır. Dönemine göre eşsiz bir silah olan Karluk el giyotininin hem Timur, hem de Nadir Şah Afşar’ın usta askerlerince kullanıldığı bilinmektedir. Karluk Türkleri’nin bakiyeleri günümüzde Afganistan’da Tahar Vilayetinin merkezi olan Talegan ve çevresinin yanı sıra Tahar, Kunduz, Samangan ve Farab Vilayetlerinde dağınık olarak yaşamaktadır. Tahar Vilayetinin özellikle Yeni Kale (Yeñgi Kale), Rustak (Rostaq/ eski adı Velvalci) ve Moğol Kışlak isimli yerleşim birimlerinde meskûndurlar. Vaktiyle Şugnan (Şigni), Vahan ve Huttal tarafları Karluk Türkleri’nin iskân sahasıydı. (R. Albayrak, Afganistan Türkleri, s.52)
Gerçi Halaclarla Oğuzların arasındaki bağlar henüz açıklık kazanmamıştır. Halacların Oğuzların “Karkın” boyundan ayrılarak oluştuğuna inanan Tarihçi ve Türkşinaslar vardır. Kaşkarlı Mahmut’a göre Halaclar, Oğuz Türkleri’nden ayrılan iki oymağın birleşmesinden oluşmuştur. Divan-ı Lügat’üt-Türk’te, Halac adının Oğuz Kağan Destanı’nda anlatılan bir olayla ilgili olarak “Kal Ac”, “Ac kal” sözünden kaynaklandığı belirtilmekte ve Halaclar hakkında şu bilgiler verilmektedir; “Türkmenler aslında 24 boydur. Lakin iki kabileden ibaret olan Halaclar, bunlardan ayrıldıkları için kendilerini Oğuz saymazlar.
Halacistan
Hamse Azerbaycanı ile Cibal Azerbaycan’ın (Azerbaycan Irakı/ Irak-ı Acem) birleştiği mıntıkda yer alan Halacistan’da, 45 ilâ 80 arasında Halac köyü bulunmaktadır. Bunlar iki grup halindedir:
1. Save-Karakan (Garakan/ Haregan/ Harekan) arası. Merkezi Novvahran’dır.
2. Kum kenti ve batısındaki Sultanabad arasındaki mıntıkadır.
Birinci gruba “Halac-ı Save” veya “Qahir”, ikinci gruba “Halac-ı Emir Hüseyinli” denmektedir.
Halaclar burada; Cındırlı, Karahanlı, Yetimler, Sefer-Ali, İsmayıllı, Kérdilli/ Kırdilli, Şikârlı, Karagede, Hesehalı, Bayramlı ve diğer köylerde yaşamaktadır.
1996 yılında gerçeklerştirilen mülki yapılanma sonucu, Güney Azerbaycan’ın Halacistan bölgesi/ Vilayeti; Kum Bölge Valiliği ve Merkezî Bölge Valiliği arasında iki parçaya taksim edilmiştir. Yani Halacistan’ın; Caferabad ve Kûhek bölgeleri ortadan ikiye bölünerek, yarısı Kum bölge Valiliği’ne, diğer yarısı Merkezî Bölge Valiliği’ne bağlanmıştır. Ülke genelinde yapılan mülki taksimattaki değişiklikler, özellikle Türklerin parçalanmasının yanı sıra, Türkçe’nin Farsça karşısında erimesine neden olan amillerin başında geldiği kabul edilmektedir.
Halacların nüfusunun 100 bin olduğu kaydedilmektedir. 1968 yılında bu dili konuşanların sayısının 17 bin, 2000 yılında 42.107 olarak belirlenmiştir. (http://xelec.turk. blogspot.com/; http://www.turania.com/)
Kum ve Merkezî bölge valilikleri arasında paylaştırılmış olan kadim Halacistan Memleketi/ Vilayeti toprakları, yukarıda izah edilmekle beraber, konunun daha iyi anlaşılabilmesi için hangi mülki/ idari yapılar içerisinde yer aldığı hususunun bilinmesinde yarar vardır. Halacistan topraklarının bulunduğu yerleşim birimleri:
-
Halacistan Nahiyesi (Kum Bölge Valiliği):
Kum kentinin batısında yer almaktadır. Yaklaşık 900 km² alan sahiptir. Dağlık bir mıntıkada yer alan Halacistan nahiyesinde kışlar uzun ve oldukça soğuktur. Yaz ayları serindir. Halk bağ-bahçe, çiftçilik ve hayvancılıkla geçimini sağlamaktadır. Ceviz, üzüm, buğday ve arpa önemli mahsulleridir. Halkı Halac Türkçesi ve Farsça konuşmaktadır. Nüfusu 13.742’dir. (Coğrafya-yı Kâmil-i İran, 2.cilt, s.1201)
-
Save İlçesi (Merkezî Bölge Valiliği):
Eski Save Vilayeti, Azerbaycan’ın Irak-ı Acem/ Cibal Azerbaycan bölgelerindendir. Tarihi kaynaklarda “Save, Sabe ve Şabe” şeklinde Turan padişahı olarak kayıtlıdır. Başka bir kayıtta, “Save”nin Turan pehlivanı olduğu, Zaloğlu Rüstem ile yaptığı savaşta öldürüldüğü belirtilmeltedir. Coğrafya-yı Kâmil-i İran’da, Save’nin “Ufak altın” anlamına geldiği belirtilmiştir. Save’de Selçuklulardan kalma Mescid-i Camiinin minaresi harap da olsa ayaktadır.
Kız-Kalesi, Kemallu köyündeki Qırhqızlar-Bulağı, Şah Müslim/ Şehzade Müslim, Harekân ile Novberan nahiyeleri arasındaki dağda Nuh İmamzadesi, Ardımin Kalesi ve İnci-Karadağ, Save/ Sava’nın önemli tarihi ve turizm merkezleridir.
Günümüzde Save, Merkezî Bölge Valiliği sınırları içerisinde Erak’a bağlı bir ilçedir. Nüfusu 223.429’dur (1996). Doğusunda Kum BV, batısında Hemedan BV, kuzeyinde Zerendiyye (Merkezî BV) ve Kazvin BV, güneyinde Kum BV, Tefriş ve Kumican ilçeleri (Merkezî BV) yer almaktadır. 9.708 km² olup, rakımı 995 m’dir. Yaz ayları kurak ve kavurucu sıcaklığa sahiptir. Kışlar, nispeten soğuk ve yağışlıdır. Batısındaki Harekân ve Novberan nahiyelerinin rakımı yüksektir. Bol miktarda yağış alan bölgenin havası serttir. Save halkının yerlisi Türk, dili Halac Türkçesi’dir. Halacların oturduğu saha, rakımı yüksek serin bölgelerdir.
-
Tefriş İlçesi (Merkezî Bölge Valiliği):
Tefriş, Save’nin güneyindedir. Nüfusu 52.219’dur (1996). Doğusunda Kum BV, batısında Kumican ilçesi, kuzeyinde Save ilçesi, güneyinde Aştiyan ilçesi ve Erak kenti bulunmaktadır. Tefriş, 2.911 km²’dir. Havası kışları sert, yazları ise ılımandır. Kentin adı Taberes ve Gebereş idi. Zamanla Tefriş’e çevrildi. Kent merkezinde Halac Türkçesi’nin dışında Farsça ve bazı yerel diller konuşulmaktadır.
-
Aştiyan İlçesi (Merkezî Bölge Valiliği):
Aştiyan, Erak’ın kuzeydoğusunda, 518 km² alana sahiptir. Denizden yüksekliği 1871 m’dir. Nüfusu 21.334’tür (1996). Kışları soğuk, yazları ılımandır. Muhtasarül-Buldan’da, kentin Hemedan’a bağlı ve adının Eberiştécan olduğu kayıtlıdır. Eberiştécan adı, daha sonra Aştican olmuş, zamanla Aştiyan’a dönüşmüştür. İlçe ve köylerinde Türkçe yaygın bir dildir.
Aşağıda Kum, Save, Tefriş ve Aştiyan’a bağlı Halac köylerinin listesi verilmiştir. Yan yana kurulu bu köyler vasıtasıyla Halacistan’ın coğrafi sınırlarını kolayca tespit etmek mümkündür. (Mukaddime-i Şehname-i Baysunguri/ Burhan Ebu-Mansuri, Şerefname-i Müniri; Mehrüz-Zaman Novbân, Veche Tesmiye Şehrhâ ve Rustahâ-yı İran, s.73; Coğrafya-yı Kâmil-i İran, 2.cilt, s.1201-1209; http://arabistan-tr.blogspot.com, 13 Şubat 2008; http://merkezi.az.blogspot.com, 21 Ekim 2008) Halaclar ve Halacistan hakkında bkz.→Kazvin BV; Hemedan BV
Kimlik
Halaclar, yakın zamanlara kadar devlet-gez/ göçeri olsalar da, bugün yerleşik hayata geçmişlerdir. Özellikle XX. yüzyılda başta Farslar olmak üzere, süratle komşu halklar arasında erimişlerdir. Yüzyılın başında Halacların toplam sayısının 350-400 bin civarında olduğu tahmin ediliyordu. 1996 yılında Halacların sayısı sadece 28-30 bin idi.
Günümüzde yaşlı kocaların büyük bölümü iki dillidir. Ve Farsça da konuşmaktadırlar. Gençlerin çoğunluğu, Halac Türkçesi’ni hiç bilmemektedir. Devam eden hızlı Farslaşma akımı dikkate alınırsa, kesinlikle denebilir ki, iki nesilden sonra Halacça’yı konuşan kimse kalmayacaktır. Dünya dilciliği açısından oldukça önemli olan Halacça’nın unutulmaması için alınacak önlemleri, -istemesi halinde sadece İran yönetimi alabilecektir. Devlet desteğinde Halacistan Araştırma Merkezi kurulması, süreli yayın çıkartılması, Halacça konuşmanın teşvik edilmesi, atılacak adımlardan bazılarıdır. Bu tür çalışmalar sadece Halacça için değil, İran genelinde risk altına girmiş diğer dil ve yarı diller için de geçerlidir. Bu çalışmalar, Farsça’nın geleceğini de garanti altına alacaktır. Çünkü Çalışmalar Farsça yapılacağı için literatür de Farsça olacaktır.
İnanç
Halaclar, en az XV-XVI. yüzyıldan beri Alevi/ Kızılbaş mezhebindendir Kızılbaştır (Kızılbaşlık mezhep değildir). Bazı tarihçiler Halacların Alevi-Kızılbaş Türk birliğine katıldıklarını kaydeder. Aralarında Caferileşenlerle (İsna-aşeri/ Düvâzden-İmami) birlikte, takiyye edip, kendilerini bu mezheptenmiş gibi takdim edenlerin olduğu da söylenir. Azerbaycan Türkleri arasında erimiş Halacların tamamının vaktiyle Sünni oldukları kaydedilse de, öteki devlet-gez Türk kabileleri gibi Türk-Şaman inanç ve geleneğinin korunduğu Alevi/ Kızılbaştırlar.
Diğer Halac Grupları
Halacların Batı İran, Azerbaycan ve Anadolu’ya ilk gelişleri, Türkmen Selçuklu devleti döneminde olmuştur. Moğolların ilerleyişi döneminde çok sayıda Halac öldürülmüştür. XIV. yüzyıldan başlayarak, Moğol yürüyüşü ile birlikte Hindistan, Afganistan ve İran Halac gruplarından bir bölümü ikinci yol olarak Orta ve Batı İran’a, etnik Farsistan ve Azerbaycan’a, Güney Kafkasya ve Anadolu’ya gidip yerleşmiştir.
Moğollar döneminde, Halacların Güney Azerbaycan’ın Save ve Avec bölgelerinde yaşadığı malumdur. 1636-1638 yıllarında Avrupalı seyyahlar, Azerbaycan’ın Mugan çayırlığında Halaclara rastladıklarını yazmaktadır. Bunların Azerbaycan’ın Save bölgesinden kuzeye doğru göç etmiş olmaları muhtemeldir. 1748, 1783 tarihinde yazılmış olan “Mücmel’üt-Tevârih Pes ez-Nadir” ve “Tarih-i Cihangûşa” kitaplarında Azerbaycan’ın Save bölgesi/ Halacistan ve Halaclar hakkında bilgiler mevcuttur.
Halaclar İran’da, Kafkasya’da ve Anadolu’da yaşamakta olan Türk halkının etno-genezine iştirak katılmıştır etmiştir. Urumiye civarında birkaç ve Güney Azerbaycan’ın diğer bölgelerinde Halac adını taşıyan beş köy daha vardır. Bütün Azerbaycan ve İran genelinde Halac isimli ve terkibinde Halac adı bulunan yerleşim merkezlerinin sayısı yüz civarındadır. Türkmenistan’da Lebab iline bağlı bir ilçenin adı da Halac’tır. Tarihte Güney Azerbaycan’da yerleşen özellikle Irak-ı Acem bölgesinde yaşayan Halacların tamamı -Farslaşan ve Halacistan bölgesinde halen yaşamakta olan Halac Türkçesi’ni koruyabilmiş küçük bir Halac grubunu saymazsak tamamiyle Azerbaycan Türkleri içerisinde temsil olunmuşlar/ birleşmişlerdir. Bugün bölgede yaşayan ve Azerbaycan Türkçesi konuşan bu insanlar kendilerinin Halac Türkü olduklarını kabul ederler. Mirza Bala, “Halac” adını taşıyan Anadolu’nun 16 vilayetinde birer, Azerbaycan Cumhuriyeti’nde ise beş köy bulunduğunu belirtmiştir.
Güney Azerbaycan dışında, Güney Farsistan’da yaşayan Kaşkayı Türk oymakları birleşiğine dâhil Halacları da bunlara ilave edebiliriz. Halacların bir bölümü Güney İran’da Türk Kaşkayı tayfaları arasına girerek, tamamiyle Kaşkayı Türkü olmuşlardır. Bunların dili Azerbaycan’ın Urumiye Türkçesi ve Afşar illerinin Türkçesi ile aynıdır. Halen göçeri/ devlet-gez yaşam tarzlarını sürdürmektedirler. Hatta Kaşkayıları bir bütün olarak tarihteki Halacların devamı olduğunu kabul eden araştırmacılar da vardır. Halacların kendi rivayetlerine göre, “Kaşkayı ili”, “Save Halacları”ndan olan “Halac Şahlu” oymağının Fars eyaletindeki Türkmen/ Türk oymaklarını kendi başına toplamasıyla meydana gelmiştir. Ayrıca Güney Azerbaycan’ın Halacistan bölgesinde yaşayan Halacların da Güneydeki Farsistan’dan buraya göç ettikleri rivayet edilir. Daha batıda Azerbaycan’dan Doğu Anadolu ve Karadeniz’in güney sahilleri etrafına göç eden Halac Türkleri’nin tamamı diğer Türkler arasında erimiştir. Onlardan günümüze sadece çok sayıda “Halac, Halaclı, Halaclar, Halacoğlu” gibi isimler yadigâr kalmıştır. Halacların, bu mıntıkanın Türkleşmesinde önemli rol oynadıkları ifade edilmektedir.
1005-1006 yıllarında İlkhan’ın döneminde, Horasan’ın Merv şehri etrafına Halaclar yerleşmişti. Bunlar İranlı Samaniler zamanından beri oralardaydı. Bu grup ve tarihen Türkmenistan’ın Merv kenti ve etrafına yerleşen diğer Halac gruplarının tamamı Türkmenler arasında erimiştir. Halac adını halen koruyabilenler, Afşar iline katılmış Halaclardır. Günümüzde sadece Türkmen Türkçesi konuşurlar. İran dışında Özbekler arasındaki “Kalaclar”, Halac soyludur. Türkmenistan’da olduğu gibi Özbekistan’da da Halac adını taşıyan yerleşim birimleri vardır.
Farslaşan Halaclar
Sasani devletinin sonlarına doğru onlarla ilişkide olan Turanlılar/ Türkîler Türkler “Türki” ifadesi hatalıdır ile Heftalit/ Ak-Hunların siyasi heyeti arasında Galac/ Halacların olduğu kesindir. Arap orduları İran’ın içleri, Hindistan’ın kuzeyine doğru ilerledikçe Halaclarla karşılaştır. Halaclar, X. yüzyıldan çok daha önce Ceyhun nehrinin batı ve güneyine geçerek, bu günkü İran’ın doğu ve Afganistan’ın güney bölgelerine yayılmıştır. 1181’de Türkmen-Selçuklu devrinde Farsistan’ın Fars Vilayeti Atabeyi ordusunun komutanı Taceddin Halac idi. Halacların, Heftalitlerin (Eftalit/ Heyatıle/ Ak-Hun) soyunun devamı olduğu yönünde tarihi kayıtlar ve iddialar bulunmaktadır.
Türk-Gazneli ve Türkmen-Selçuklular zamanında, İran ve Horasan içlerinde Halacların yerleştiği kesinlik kazanmıştır. Güney Afganistan, Pakistan ve Hindistan’da olduğu gibi, burada da Halacların göçeri/ devlet-gez oymaklar halinde yaşadıkları veya özel savaş gücü halinde bağlı oldukları devletlerin ordularına hizmet etmiş olmaları muhtemeldir. Halaclar, Delhi Sultanlığı bürokrasisinde de etkin mevkiler elde etmiştir.
1375’de Türkleşmiş Moğol Celayirli sülalesinden Sultan Hüseyin döneminde, Batı İran İlhanlarından Ahmed Halac’ın güçlü bir orduya sahip olduğu bilinir. Bunlar Timur döneminde Save, Kum ve Kaşan civarına yerleşmiş Halaclardan olmalıdır. İranlı şair Ubeyd-i Zakani, “etnik Farsistan’ın Şiraz kenti etrafında yaşayan” –ne demekse? vahşi Türkmen ve Halac Türklerinden söz etmektedir.
Tarihte Horasan ve Farsistan’ın başka bölgelerinde Kaşan, Fars (Eglid, Şiraz, Abade), Kirman, Esterabad vs.’de yerleştiklerini bildiğimiz Halacların tamamı, hatta Güney Azerbaycan’ın Irak-ı Acem bölgesinde yaşayanlar Farslaşmış ve diğer İrani halklar arasında erimiştir. İran’a gelen Halacların bir bölümü, özellikle “Halaci”, “Kılıç-Hanlı” gibi Türkçe aile adlarına sahiptir.
İlave olarak Merkezî İran’da, İran dil ailesine dâhil İranic bir Halac dilinden bahsedilmektedir. Bu dil nuhtemelen Halacların bir bölümünün yerli İrani halklar arasında erirken oluşan İrani-Türkî Fars-Türk karışımı yeni İrani-Farsi dil/ lehçe olmalıdır. Güney Azerbaycan’ın Zencan Bölge Valiliği’nde bu dilde konuşan insanların yaşadığı iddia edilmektedir. Burada konu edilen dilin, Aryaistlerin bahsettiği Parsi-Azeri dili (Tatça) olması da muhtemeldir.
Afganlaşan-Hintlileşen Halaclar
Afganistan’daki Halac (GalZaî=Halac-Zaî) Türkleri hakkında en geniş bilgiyi Arap coğrafyacılar vermektedir. İstahri, “Kitabü’l Mesâlik ve’l MeMalik” isimli eserinde, Sistan’dan Hindistan’a kadar uzanan topraklarda Halac Türkleri’nin yaşadığını ve bunların Türkçe konuştuğunu ifade etmektedir. Hordadbeh, Ebu Reyhan El-Birûnî, İbn-i Havkal da benzeri bilgiler vermektedir. Bu şahsiyetlerin bahsettiği bölgelerde Halen Peştu dilinde “Gılzay” olarak ifade edilen Türklüklerini kaybetmiş Halaclar yaşamaktadır. Halaclar ayrıca, Afganistan’da Taharistan olarak adlandırılan “Tahar, Badahşan ve Kunduz” Vilayetlerinden ibaret olan eski Taharistan/ Tahharistan memleketinde, Türkmenistan’ın Lebab Vilayetinin Halac etrapında (etrap:ilçe), Özbekistan’da Halac kabilesi adı altında, İran’da Tahran-Kum hattının batı ve kuzeybatısındaki “Halacistan” memleketinde, Batı Azerbaycan Vilayeti merkezi Urumiye civarında, Azerbaycan ve Türkiye olmak üzere geniş bir coğrafyaya dağılmışlardır. Samanilerden sonra Gur/ Ğorlar döneminde, sultanların hizmetine girerek, önemli görevler aldılar ve mevki Sahibi oldular.
Bugün Afganistan’da yaşayan Halaclar, Peştuca ve Derice konuşmaktadır. Derice, padişahın saray dili demek olan Farsça’nın bir lehçesidir. Bizdeki “Hakani Türkçesi”nin karşılığıdır.
Gılzay/ Gılzai/ Halaclara mensup aileler, Türkçe’deki “el/ il/ gil/ zade/ oğlu” karşılığı olan “hel” ve “zey” ifadesi ile birlikte anılmaktadır: Cabbarhel, Ekberhel, Muhsinhel ve Ömerhel gibi. Peştu dilinde aile ve aşiret isimlerinin sonuna eklenen “zay, zey, zai” gibi ekler, bizdeki “zade” ve “gil”in karşılığıdır. Mensubiyet bildirir. Nengerhar vilayetindeki Sorh-rud’un (Kızılırmak) batı istikametindeki sahillerinde de Halac yerleşimleri bulunmaktadır. Gılzayların elinde Türk olduklarını gösteren aile şecere ve nesebnamelerin bulunduğu söylenmektedir. Afganistan’ın kuzeyindeki Faryab vilayetinde yaşayan Gılzaylar, Özbek Türkçesi konuşurlar.
Bazı Özbek ve Türkmenler, Gılzay/ Halaclara, yanlış olarak Peştun demektedir. Gılzay/ Halac kızlarıyla evlenen Türklere, gene yanlış olarak, Peştunla evlendi denmektedir. Bu haksızlığa en çok Türk liderliğine soyunanlar maruz kalmaktadır. Bunlardan bazılarının anası Halaç Türkleri’nden olması nedeniyle, kendilerine “Gılzay/ Gılzai’nin oğlu” ifadesi ile güya hakaret edilmektedir. Tabii burada Gılzay kelimesi, “Peştun” karşılığı olarak kullanılmaktadır.
Afganistan’da Peştunlaşmış ve Tacikleşmiş büyük bir Türk topluluğu yaşamaktadır. Bunların en tanınmışları Afgan tarihine Gılzay olarak geçen Halac Türkleri ile bugünkü Afganistan’ın kurucusu olan Saduzey hanedanından Ahmed Han Dürrani’nin mensup olduğu Abdalı kabilesidir. Abdalı/ Abdali ve Gılzaylar, Eftalit/ Akhunların iki önemli koludur. Kısaca ifade etmek gerekirse Gılzay kabileleri, Halacların torunlarıdır.
Gılzaylar (Halaç/ Galzaî/ Halac-Zaî) ve Saduzeyler, Afganista’da; Barikzey, Muhammedzey, Sıtanikzey ve Açıkzey gibi hanedan ailelerindendir. Afganistan tarihinde; hanlar, hakanlar, şahlar ve padişahlar, sadece bu ailelerden olagelmiştir. Barikzeyler; Kandahar, Verdek, Herat ve Fera’da, Saduzeyler; Kandahar ve Hilmend’de, Muhammedzeyler; Kandahar, Herat ve Kabil’de, Sıtanikzey ve Açıkzeyler ise; Kandahar’da oturmaktadır. Eski Şah Zahir Han, Muhammedzey hanedanına mensuptur. Peştunistlere göre, Gılzaylar ve Saduzeyler de dahil olmak üzere, bu ailelerin tamamı Peştun kökenlidir. Günümüzde Afganistan Halacları’nın, adının dışında Türklükle pek ilgileri kalmamıştır. (R. Albayrak, Afganistan Türkleri, s.48-50)
*
Türkmen-Selçukluların ortaya çıkmasından çok önce, Halacların Herat bölgesi etrafında yerleştikleri bilinir. Halaci (Khalaj 1290-1320) olarak bilinen Hindistan Halac Sultanlığı bunların kurduğu bir devlettir.
870’de İrani Saffari devleti kurucularından Yakup Leys, Kabil’in yerli hâkimine/ yöneticisine karşı giriştiği hücumda Afganistan’da çok sayıda Halac ve diğer Türk grupları öldürmüştür. Türkî Halaclarla Recep Bey Türki Halac ifadesi hatalıdır, isimlere Farsça “i” aidiyet eki takılarak yeni bir isim türetilmesi Türkçenin özüne aykırıdır, Türk Halaclar olarak yazılması daha doğru olur, Güney Afganistan’da İranlı Samaniler döneminde de karşılaşmaktayız. Bunlar Cevzcan ve Host bölgelerine yerleşmişlerdir. Türk Gazne hükümdarı Sebüktekin, Halacların bir isyanını bastırmıştır. Peştun ve Halaclar, 995’de Türk Gazneli ordusunun iki temel unsuru sayılırdı. 1040’larda Halaclar, Gazneli Sultan Mahmut’a karşı amaçsız bir isyana kalkışmışlardır. Daha sonraları Gazneliler devleti ve Ğorluların Hindistan’a düzenledikleri akınlara katıldılar. Hindistan’ın fethine iştirak etmiş, İslam’ın Bengal ve Doğu Hindistan’a girmesinde rolleri olmuştur.
Ğorlu devletinin yıkılması ve Delhi Türk Sultanlığı’nın kurulmasından sonra da Bengal’deki Halacların önemi azalmamış, hatta devamlı olarak artmış ve devletin hassas makamlarını ellerinde tutmuşlardır. Delhi Sultanlığı döneminde güçlenen Halaclar, sonunda iktidarı ellerine geçirmiştir. “Gılzay” oymağının Piruz Şah Halac ile başlayan ve 1202-1320 Alaeddin Halaci ile biten kısa dönem, Halac-Delhi Sultanlığı’nın en parlak devri olmuştur. Bu dönem, Halac-Delhi Sultanlığı (1290-1320 Khalaj) olarak bilinir. 1436-1531’de Malva’da da Mahmut Halaci tarafından bir Halac sülalesi kurulmuştur.
Cengiz Han’ın yürüyüşü sırasında, Güney Afganistan Halaclarının bir bölümü Hindistan’a geçmiş, bir bölümü de Türk Harezmşahlar İmparatorluğu’na katılıp, Moğollara karşı savaşmıştır. 1222’de Türk Harezmşah Celaleddin orduları, Pervan’da Moğolları mağlup etmiştir. Bu ordunun sol kanat kumandanı Halac idi.
Tarihte Afganistan’nın Gazne, Cevzcan, Host ve diğer bölgelerine yerleşen Halacların tamamı yerli halklar arasında eriyerek yok olmuştur. Afganistan’daki Peştunlar arasındaki “Abdalı/ Abdali” boyuna dâhil olan; Gîlzay, Ğîlzay, Gâlzay, Gılzay, Gîlzey veya Gâlcay olarak ifade edilen Gılzayların Halac asıllı olduğu iddia edilmektedir. Bu grup, Halacların özellikle Sünni mezhebe bağlı kalan Gılzay alt grubudur. Bugünkü Afganistan’daki Peştunistan’da, İran-Hindistan arasında yaşayan Gılzaylar genellikle kendilerini İran’a hâkim olmuş Türk devletlerine bağlı hissederler. Buna rağmen Türk Safevi devletinin zayıflaması ile 1722 yılında bu devleti yıkarak, yedi yıl İran’da hüküm sürmüşlerdir. (http://xelec.turk.blogspot.com/)
Dilleri
Halac dili, Türk dilleri arasında en son belirlenen dil grubu olmuştur. Eski Türkçe’nin özelliklerini mükemmel şekilde koruduğu iddia edilen ileri sürülen Halacça, eski Türkî dil Türk dili olan Arguca/ Arğuca’nın devamı sayılır ve hayret uyandırıcı ölçüde Göktürkçe’ye yakındır. Halac dilinin kökü sayılan Arguca’nın adı ilk defa 759-780’lerde Orta Asya Mani dini metinlerinde geçmiştir. Bazı araştırmacılara göre, VIII-XI. yüzyıllar arasında Argular, Oğuzlara bağlı Halac grubunun komşuluğunda yaşamıştır. Zamanla onlardan bu günkü adları olan Halac’ı almışlardır.
Buna rağmen yaşayan en eski Türkî dil Türkçe olan Halac dili, Oğuz dillerinden değildir. Çuvaş dili gibi tek başına Türkî Türk lehçelerinin dillerinin bağımsız bir kolunu oluşturur. Sonuç olarak Azerbayacan Türkçesi’nin herhangi bir lehçesi sayılamaz.
Halac Türkçesi’nin bir kaç lehçesi ve ağzı vardır. Bu lehçeler arasındaki fark, Telhab lehçesinde olduğu gibi, bazen o kadar büyüktür ki, Halac dili tek bir Türkçe değildir. Türk dil ailesinin Halac dilleri alt grubu olarak sınıflandırılmasının daha uygun olacağı düşüncesini savunan dilciler de vardır.
İran’da, sayıca ehemmiyetsiz, ancak Türkolojide en önemli dillerden biri sayılan Halac dili, herhangi birleştirici bir yazı diline sahip değildir. Bu dilin yazılı edebiyatı yoktur. İran’da geçmiş dönemde bu Türkçe ile kitap veya dergi basılmamıştır. Daha önce Azerbaycan Türkçesi’nin ağır etkisi altında kalan Halacça, Azerbaycan Türkçesi’nin bir lehçesi olacak kadar etkilenmiştir. Günümüzde, Farsça’nın ağır ve çok yönlü etkisine maruz kalarak, tamamen ve bir daha dirilmemek üzere yok olma riski altına girmiş durumdadır.
Prof. Doerfer, Halaclar hakkında ilk defa ve çok yönlü sistematik araştırmalar yapan ve Halacça’yı Türkolojiye kazandıran bilim adamıdır. Halen İran’da Halaclarla ilgili yetersiz de olsa bazı makale ve yazılar yayınlanmaktadır. Halac öğrencilerin de Halacça ile ilgili çalışmalar yaptığı ve dergi çıkarmaya çalıştıkları belirtilmektedir.
Halac Türkçesi’nin yayılma sahası, Tahran’ın yerli Türklerinin oturduğu Şehriyar, Kerec ve Tahran’ın güney ovalarında yaşayan Türklerle, Sayın Kale, Save, Kum’un batısı ve Selefçigân’dan Erak’a, Humeyn’e ulaşmadan Ezna, Eligûderz’in yakınına kadar olan şehir ve kasabalar, Mahallat’tan Tefriş civarına, oradan Loristan ve Halacistan’ı birbirinden ayıran dağlara kadar uzanan bölgeleri içine alır. Ancak bu bölgede bulunan şehirlerin tamamı Türkçe ve Farsça olmak üzere iki dillidir.
Tahran, Kum ve Kerec şehirlerinde konuşulan dil, Azerbaycan Türkçesi içerisinde mütalaa edilir. Çünkü bu şehirlerde Azerbaycan’ın muhtelif bölgelerinden gelen Azerbaycanlılar da yoğun olarak yaşamaktadır. Ancak onların dışındaki şehir ve kasabalarda Halac Türkçesi kullanılmaktadır. Bazı durumlarda her iki Türkçe iç içe geçmiş vaziyettedir.
Tefriş kentinin dört tarafı Türkçe konuşan insanlarla çevrili olmakla beraber, şehir merkezinde yerli Türk sayısı azdır. Son dönemde Türk köylerinden yerleşmeler başlamıştır.
Humeyn kenti, sınır şehri gibi iki dillidir. Çünkü köylerin büyük kısmı Türk’tür. Buna mukabil şehir merkezinde Türkçe konuşan sayısı önceleri azdı. Save ve Erak şehirleri halkı, önceleri tamamen Türkçe konuşmaktaydı. Bugün Farsça’nın yoğun tesiri ile iki dilli hale gelmişlerdir.
Halac Türkçesi’nde, Hemedan Türkçesi’nin özelliği de vardır. Öte yandan Horasan’ın Kuçan, Bocnurd ve Deregez Türk lehçelerine de yakınlık arz eder. Halac Türkçesi’nin konuşulduğu bölgelerde, özellikle Erak civarında bazı rakamların ifade özelliliği dikkat çekicidir:
1-bi, 2-ékki, 3-üş, 4-töört, 5-biêş, 6-alta, 7-yétti, 8-sékkiz, 9-toqquz, 10-uôn, 20-yiirmi, 30-hottuz, 40-qirq, 50-élli, 60-altmiş, 70-yétmiş, 80-saysan, 90-toqxsan, 100-yü:z/ ékki élli, 150-üş élli 1000-min, miñk/ uôn yü:z.
Halac Türkçesi Konuşan Köylerin Listesi
|
|
Dostları ilə paylaş: |