Piyotr İlyiç, komiserin evine girince şaşırıp kaldı: Birden herkesin herşeyi bildiğini anladı. Gerçekten de, herkes iskambili bırakmış ayakta tartışıyordu. Hatta Nikolay Parfenoviç bile genç kızların yanından ayrılıp koşarak oraya gelmişti; savaşa hazır, atılgan bir hali vardı. Böylece Piyotr İlyiç şaşırtıcı bir haberle karşılaştı: İhtiyar Fiyodor Pavloviç gerçekten o gece, kendi evinde öldürülmüş ve soyulmuştu. Bu da, biraz önce, şu şekilde öğrenilmişti:
Bahçe duvarının dibinde yığılıp kalmış olan Grigoriy'in karısı Marfa İgnatyevna, yatağında derin bir uykuda olduğu TC böylece sabaha kadar uyuyabileceği halde, birden uyanmıştı. Uyanmasının nedeni yandaki odada kendinden geçmiş olarak yatan Smerdyakov'un saralılar gibi korkunç bir çığlık at-masıydı. Sara krizine tutulduğu vakit daima böyle çığlıklar atardı ve bu çığlıklar ömür boyunca Marfa İgnatyevna'yı kor-
kutur, onu hasta ederdi. Bu bağırışlara hiç bir zaman alışamamıştı. Uykulu uykulu yerinden fırlamış ve deli gibi Smerd-yakov'un^ küçük odasına koşmuştu.
Ama orası karanlıktı, yalnız hastanın korkunç bir şekilde hırıltılar çıkarmaya başladığı ve çırpındığı duyuluyordu. O zaman Marfa İgnatyevna'nın kendisi de bir çığlık atmış ve kocasını çağırmak istemişti, ama birden yatağından kalktığı sırada Grigoriy'in yanında bulunmadığını hatırlar gibi olmuştu. Tekrar karyolaya koşmuş, üzerini el yordamı ile aramıştı. Ama karyola gerçekten boştu. Demek ki, Grigoriy gitmişti. Ama nereye? Marfa İgnatyevna kapıya koşmuş çekingen bir tavırla ona oradan seslenmişti. Tabiî bir karşılık alamamıştı. Ama gecenin sessizliğinde bahçenin uzak bir yerinden bir takım iniltiler duyar gibi olmuştu. Kulak kabartmıştı: İniltiler tekrar duyulmuştu, o zaman bunların gerçekten bahçeden geldiğini kesin olarak anlamıştı.
Dengesi bozulmuş zihninden: «Aman Yarabbi tıpkı o zamanlar pis kokulu Lizaveta'nın bağırdığı gibi» diye bir düşünce geçmişti. Ürkek bir tavırla basamaklardan aşağı inmiş ve dikkatle bakınca, bahçe kapısının açık olduğunu görmüştü. «Herhalde zavallıcık orada» diye düşünmüş, bahçe kapısına yaklaşmış ve birden Grigoriy'in zayıf, iniltili, insana korku veren bir sesle: «Marfa! Marfa!» diye onu çağırdığını iyice işitmişti. Marfa İgnatyevna «Tanrım bizi felâketten koru» diye fısıldayarak, kendisini çağıran sesin geldiği yöne doğru atılmış ve işte böyle Grigoriy'i bulmuştu. Ama onu bulduğu vakit, Grigoriy duvarın dibinde ilk olarak yığılıp kaldığı yerde yatmıyordu, artık duvardan yirmi adım kadar ilerde idi. Sonradan kendine gelince, yerde sürüne sürüne oraya kadar gittiği anlaşıldı. Herhalde uzun bir süre ve bir kaç kez kendini kaybederek, tekrar tekrar bayılarak sürüne sürüne ilerlemişti. Marfa İgnatyevna Grigoriy'in üstü başı kan içinde olduğunu farketmiş ve hemen çığlık çığlığa bağırmaya başlamıştı.
Grigoriy ise, alçak sesle ve aralarında bağlantısı olmayan sözler söyleyerek: «Öldürdü... Babasını öldürdü... Ne bağırıyorsun aptal... Koş, çağır,» diye mırıldanmıştı. Ama Marfa İgnatyevna bir türlü susmamış, hep bağırmıştı. Sonra birden beyin odasında pencerenin açık olduğunu içerde de ışık yandığını farketmiş, bunun üzerine ona koşmuş ve Fiyodor Pav-
20
KARAMAZOV KARDEŞLER
KARAMAZOV KARDEŞLER
21
loviç'e seslenmeğe başlamıştı. Ama pencereden içeri bir göz atınca korkunç bir manzara görmüştü: Bey, sırtüstü yerde yatıyor hiç kımıldamıyordu. Sırtındaki beyaz robdöşambrın ve beyaz gömleğinin göğüs kısmı kan içindeydi. Masanın üzerinde duran mum parlak bir ışıkla kanı da, Fiyodor Pavlo-viç'in hareketsiz, ölü yüzünü de aydınlatıyordu. İste o zaman, Marfa İgnatyevna müthiş bir dehşet içinde pencereden geri çekilerek koşa koşa bahçeden çıkmış, avludaki büyük kapının sürgüsünü çekmiş, var gücü ile komşu Mariya Kondratyevna'-nın arka bahçesine doğru gitmişti.
Komşuları olan ana kız artık uykudaydılar. Ama Marfa İgnatyevna'nın pancurları şiddetle ve durmadan yumruklayarak bağırması üzerine onlar da uyanmış, pencereye doğru atılmışlardı. Marfa İgnatyevna bağlantısız sözlerle, tiz çığlıklar ata ata, bağıra bağıra konuşmaya başlamış, bununla birlikte en önemli olan şeyleri onlara bildirmiş, yardım istemişti. Yeri yurdu olmayan Foma da tam o gece evlerinde yatıya kalmıştı. Kadınlar hemen onu uyandırmış ve üçü birden cinayet yerine koşmuşlardı. Yolda giderlerken Mariya Kondratyevna daha önce, saat dokuza doğru onların bahçesinden tüm bölgeyi çınlatan korkunç ve tiz bir çığlık duyduğunu hatırlamıştı. Bu, tabiî Grigoriy'in artık duvarın üzerine çıkmış olan Di-mitriy Fiyodoroviç'in ayağını yakalıyarak: «Baba katili!» diye bağırdığı anda attığı çığlıktı. Mariya Kondratyevna, sesin geldiği yönü işaret ederek: «biri bir çığlık attı, sonra birden sustu!» diyordu.
Grigoriy'in yattığı yere gelince, iki kadın Foma'nın yardımı ile onu yerden kaldırıp uşakların dairesine götürmüşlerdi. Işığı yakmış ve Smerdyakov'un hâlâ sakinleşmediğini, kendi küçücük odasında çırpındığını, gözlerinin yana kaydığını, dudaklarından da köpükler aktığını görmüşlerdi. Grigoriy'in başını sirkeli su ile yıkamışlardı. O da suyun etkisi ile artık büsbütün kendine gelmiş ve hemen «beyefendi öldürüldü mü, yoksa sağ mı?» diye sormuştu. O zaman her iki kadın, beyin yanına gitmiş ve bahçeden içeri girdikleri zaman bu sefer artık yalnız pencerenin değil, evin bahçeye açılan kapısının da ardına kadar açık olduğunu görmüşlerdi. Oysa bey, son bir hafta, her gece kapıyı içerden iyice kilitliyor, hatta Grigoriy'in bile hangi nedenle olursa 'olsun, kapıyı çalmasına izin
vermiyordu. İki kadın da, Foma da, kapının açık olduğunu görünce bey'in odasına «sonradan başımıza bir iş gelmesin» diyerek girmekten korkmuşlardı. Grigoriy ise, onlar yanına dönünce, hemen komisere koşmalarını söylemişti. İşte o zaman Mariya Kondratyevna oraya koşmuş ve komiserin evinde bulunan herkesi heyecana vermişti. Böylece, Piyotr İlyiç'-ten ancak beş dakika önce gelmiş oluyordu ve Piyotr İlyiç geldiği vakit, artık sadece kendi tahminleri ve olup bitenlerden kendi kendine çıkardığı sonuçlarla gelen biri olarak değil, bir görgü tanığı gibi karşılanmıştı. Hele anlattığı şeyler, herkesin katilin kim olduğu konusunda yürüttüğü tahminleri daha da kuvvetlendirmişti. (Bununla birlikte kendisi içinden son dakikaya kadar hâlâ bunun böyle olduğuna bir türlü inanmak istemiyordu.)
Hemen harekete geçmeye karar verdiler. Komiser yardımcısına hemen dört tanık bulmak görevini verdiler. Sonra da burada anlattığım gibi, kurallara uygun olarak Fiyodor Pav-loviç'in evine girip yerinde araştırma yaptılar. Henüz yeni gelmiş ve heyecanlı bir adam olan hükümet tabibi kendiliğinden komiser, savcı ve zabıt memuru ile birlikte gitmek isteğinde bulundu. Bu arada yalnız kısaca sunu söyliyeyim: Fiyodor Pavloviç'in kafası kırılarak öldürülmüş olduğu anlaşılmıştı, ama bu neyle yapılmıştı? Herhalde sonradan Grigo-riy'i de yere sermiş olan aynı âletle... O sırada âletin ne olduğunu öğrendiler ve elden gelen tıbbî yardımın yapıldığı Gri-goriy'den zayıf bir sesle kesik kesik olarak nasıl yere serildiğinin hikâyesini dinlediler. Elde fenerle duvarın dibini araştırdılar ve bahçedeki patikanın üzerine en görünen yere atılmış olan bakır havanelini buldular.
Fiyodor Pavloviç'in yattığı odada pek öyle göze batan bir karışıklık görmediler, ama karyolasının önündeki perdeyi çekince, yerde kalın bir kâğıttan yapılmış, arşivlerde kullanılan çeşitten üzerinde, eğer gelmek isteğinde bulunursa «Meleğim Gruşenka'ya verilecek olan üç bin rublelik hediye» diye yazılı olan bir zarf buldular. Yazının altında da her halde sonradan Fiyodor Pavloviç'in kendi eli ile ilâve ettiği «ve civcivime» sözü yazılı idi. Zarfın üzerinde kırmızı bal mumundan üç büyük mühür vardı. Ama zarf yırtılmıştı, içinde de bir şey yok-22
KARAMAZOV KARDEŞLER
23
tu: Paralar alınmıştı. Yerde zarfı bağlamak için kullanılmış olan ince pembe kurdeleyi buldulât...
Piyotr İlyic'in ifade verirken de söylediği başka sözler a-rasında özellikle bir şey savcı ile sorgu yargıcının üzerinde olağanüstü bir etki yaptı. O da şuydu: Dimitriy Fiyodoroviç muhakkak gün doğarken tabanca ile intihar etmişti. Çünkü kendisi öyle karar vermişti. Piyotr İlyiç'e de bunu kendisi söylemişti. Hatta tabancayı onun yanında doldurmuş, bir de kâğıt yazarak onu cebine koymuştu...
Demek ki, bir an önce olay yerine, Mokroye'ye gitmek, belki de gerçekten kendini vurmayı aklına koymuş olan katili bunu yapmadan önce yakalamak gerekiyordu. Savcı müthiş bir heyecan içinde: «Bu apaçık, bir şey!» diye tekrar edip duruyordu. «Böyle serseriler daima öyle yaparlar, yarın kendimi öldürürüm, ölmeden önce iyi bir keyfedeyim bari, derler.> Dimitriy'in dükkândan şarap ve yiyecek aldığı anlatıldığında ise, savcı daha da çok heyecanlandı.
— Hatırlar mısınız beyler, tüccar Olsufyev'i öldürüp bin beş yüz rublesini çalan delikanlı da cinayetten hemen sonra gidip saçlarım kıvırtmış, ardından da önemli bir parayı bir kenara bile koymadan tıpkı bunun gibi paraları elinde tutarak fahişelere gitmişti, dedi.
Bununla birlikte soruşturma, Fiyodor Pavloviç'in evini arama, kanunî formaliteler ve buna benzer şeyler işi geciktiriyordu. Bütün bunlar için zamana ihtiyaç vardı. Bu yüzden Mokroye'ye kendileri gitmeden iki saat önce, tam o akşam kent'e maaşını almak için gelmiş olan bölge zabıta memuru Mavrikiy Mavrikeviç Şmertzov'u gönderdiler. Mavrikiy Mav-rikeviç'e şu görev verilmişti: Mokroye'ye gidince hiç kimseyi velveleye vermeden görevli üst makama mensup kişiler gelinceye kadar, «katili» göz hapsine almak, muhafızları ve oradaki zabıta memurlarını duruma hazırlamak. Bunlar ve buna benzer emirler verilmişti. Mavrikiy Mavrikeviç de, kendisine söylendiği gibi davrandı ve yalnız eski bir ahbabı olan Trifon Borisoviç'e ne için geldiğini gizli olarak kısmen anlattı. İşte Mitya'nın karanlıkta taraçada kendisini arayan hancıya rastlayışı ve Trifon Borisoviç'in yüzünde de, sözlerinde de birden bir değişiklik meydana gelmiş olduğunu farkedişi de bu sıraya rastlar. Böylece Mitya da, orada bulunan başkaları da
göz hapsinde olduklarını hiç farketmediler. Tabancaların bulunduğu kutuyu ise Trifon Borisoviç çoktan almış gizli bir yere koymuştu. Hükümet memurlarının hepsi ise ancak sabahleyin, saat beşte, nerdeyse ortalık ağardığı sırada geldiler. Komiser, savcı ve sorgu yargıcı iki fayton, iki de troyka ile gelmişlerdi. Doktor'a gelince, o sabahleyin otopsi yapmak niyeti ile Fiyodor Pavloviç'in evinde kalmıştı. Ama onu asıl ilgilendiren şey, hasta uşak Smerdyakov'un durumu idi. Yola koyulan arkadaşlanna:
— Bu kadar şiddetli ve böyle uzun, hiç durmadan iki gün iki gece süren sara krizlerine nadir rastlanır, böyle bir olay bilimin ilgilendiği bir olay sayılır, diyordu.
Onlar da gülerek bu buluşu için kendisini tebrik ettiler. Bu arada savcı ile sorgu yargıcı çok iyi hatırlıyorlardı ki, doktor çok kesin bir tavırla, Smerdyakov'un ertesi sabaha kadar yaşısamıyacağını sözlerine eklemişti.
Şimdi bu uzun ve bana öyle geliyor ki, zorunlu olan bu açıklamadan sonra, hikâyemize, daha önceki kitapta yarıda kesmiş olduğumuz âna dönelim.
III
BİR RUHUN ÇİLELERDEN GEÇİŞİ BİRİNCİ ÇİLE
İşte Mitya oturuyor, vahşi bir bakışla orada bulunanlara kendisine söylenenleri hiç anlamadan bakıyordu. Birden ayağa kalktı, ellerini yukarı doğru uzatarak yüksek sesle:
— Suçlu değilim! Bu kandan ben suçlu değilim! Babamın kanını dökmekten suçlu değilim... Öldürmek istedim ama suçlu değilim! Bunu ben yapmadım.
Ama bağırır bağırmaz, perdenin öbür tarafından Gruşen-ka fırladı ve komiserin ayaklarına kapandı. Yürek parçalı-yan bir sesle göz yaşları içinde, kollarını herkese uzatarak:
— Suçlu olan benim, benim! Alçağın biri olan ben suçluyum! diye bağırdı. Benim yüzümden öldürmüştür onu! Acı çektirerek onu bu hale ben getirdim! O, zavallı ölen ihtiyar-
24
KARAMAZOV KARDEŞLER
25
çığı da acı çektirerek mahvettim, içimdeki kötülük yüzünden onu da bu hale getirdim! Asıl suçlu, birinci suçlu, en önemli suçlu benim!..
Komiser ona el kaldıracak oldu:
— Evet suçlu sensin; diye bağırdı. Asıl suçlu sensin! Sen yo!a gelmez, ahlâksız bir kadınsın, asıl suç sende! diye haykırmaya başladı.
Ama onu hemen orada teskin ettiler. Hatta savcı ona iki eli ile sarıldı:
— Böyle yaparsanız düzensizlik olur Mihayıl Makaroviç! diye bağırdı. Düpedüz soruşturmaya engel oluyorsunuz... İşi
bozuyorsunuz...
Bunu; söylerken nerdeyse nefesi tıkanıyordu. Nikolay Parfenoviç. müthiş bir öfkeyle:
— Tedbir almak gerekir, tedbir almak, tedbir almak! diye bağırıyordu. Başka türlü imkânı yok olamaz!
Hâlâ yere diz çökmüş olan Gruşenka, çılgınca:
— İkimizi birden muhakeme edin! diye bağırmaya devam ediyordu. İkimizi birden cezalandırın! Şimdi gerekirse ölüm cezasını da onunla birlikte çekmeye razıyım!
Mitya ona doğru atılıp yere diz çökerek genç kadını sımsıkı kucakladı:
— Gruşa! Hayatım benim, canım benim, kutsal sevgilim benim! dedi. Ona inanmayın, onda hiç bir suç yoktur, hiç kimsenin kanma girmemiştir o, hiç bir şeyden ötürü suçu yoktur! diye bağırıyordu.
Sonradan kendisini birkaç kişinin zorla ondan ayırdıklarını, Gruşenka'yı birden uzaklaştırdıklarını ve artık masanın başında oturduğu vakit aklının başına geldiğini hatırlıyacak-tı. Yanında ve arkasında palaskalı adamlar duruyorlardı. Karşısında, masanın öbür tarafında, divanın üzerinde sorgu yargıcı Nikolay Parfenoviç oturuyor ve hep ona masanın üzerinde duran bardaktan biraz su içsin diye rica ediyordu:
— Su içince rahatlarsınız, sakinleşirsiniz, korkmayın korkmayın, diye son derece nazik bir tavırla tekrarlıyordu.
Mitya ise birden (bunu sonradan hatırlıyacaktı) nedense parmaklarındaki o iri yüzüklere müthiş bir ilgi ile bakmaya başlamıştı; bunlardan biri bir gök yakuttu. Öbürü ise garip parlak sarı renkte, saydam bir taştı ve öyle güzel bir pa-
rıltısı vardı ki! Sonradan uzun bir süre hayretle hatırlıyacaktı ki, bu yüzükler sorgunun o korkunç saatleri süresince bakışlarını kaçınılmaz bir şekilde hep üzerlerine çekmişlerdi. O kadar ki, nedense onun durumunda bulunan birine hiç uymayan bu davranıştan bir türlü kendini kurtaramamış, gözlerini onlardan ayıramamış, o yüzükleri zihninden bir türlü silememişti.
Mitya'nın solunda, o akşam başlangıçta Maksimov'un o-turduğu yerde şimdi savcı oturuyordu, sağında ise o vakit Gruşenka'nın oturduğu yere, şimdi sırtında avcı ceketine benzeyen oldukça eski bir ceket giymiş, al yanaklı bir genç yerleşmişti. Önünde de bir hokka ile kâğıt vardı. Bu gencin sorgu yargıcının gelirken birlikte getirdiği zabıt kâtibi olduğu anlaşıldı. Komiser ise şimdi odanın öbür ucunda pencerenin önünde, Kalganov'un yanında ayakta duruyordu. Kalganov da aynı pencerenin yanında bir iskemleye oturmuştu.
Sorgu yargıcı yumuşak bir tavırla belki onuncu kez;
— Su içsenize, diye tekrarladı.
Mitya, gözleri dışarı uğramış, korkunç, hareketsiz bir bakışla sorgu hâkimine bakarak:
— İçtim, beyler, içtim... Ama... Her neyse, ezin beni bay-ler, cezaya çarptırın, kaderimi tayin edin! diye bağırdı.
Sorgu yargıcı yumuşak, ama ısrarlı bir tavırla:
— Demek babanız Fiyodor Pavloviç'in ölümünden suçlu olmadığınızı kesin olarak ileri sürüyorsunuz öyle mi? diye sordu.
— Suçlu değilim! Belki başka bir ihtiyarın kanına girmekten suçluyum, ama babamı öldürmekten suçlu değilim! Hem arkasından göz yaşı döküyorum! Öldürdüm, öldürdüm ihtiyarı, öldürdüm ve yok ettim... Ama o döktüğüm kanın hesabını, bir başkasının kanını dökmekle, korkunç bir cinayetle, hiç bir suçum olmayan bir cinayetle suçlandırılarak ödemek, bana çok ağır geliyor... Beni korkunç bir şeyle suçlandırdınız baylar, yıldırımla vurulmuş gibi oldum! Ama babamı kim öldürdü, kim öldürdü? Madem ben öldürmedim, kim öldürmüş olabilir onu? Akıl alacak şey değil! Saçma! İmkânsız bir şey!...
Sorgu yargıcı:26
KARAMAZOV KARDEŞLER
27
— Asıl iş bunda ya! Kim öldürmüş olabilir?... diye söze başlayacak oldu...
Ama savcı İppolit Kirilloviç (gerçi kendisi savcı muaviniydi ama biz ona kısa olsun diye sadece savcı diyeceğiz) sorgu yargıcı ile bakıştıktan sonra Mitya'ya doğru dönerek:
— İhtiyar uşak Grigoriy Vasilyeviç için boşuna üzülüyorsunuz. Şunu bilin ki, kendisi sağdır, ayılmıştır ve hem onun hem de sizin şimdi verdiğiniz ifadeye göre ona indirdiğiniz ağır darbelere rağmen, galiba sağ kalacaktır. Daha doğrusu doktorun açıkladığına göre öyle olacak...
Mitya birden kollarını iki yana şiddetle indirerek:
— Sağ mı? Demek sağ ha? diye avazı çıktığı kadar bağırdı...
Bütün yüzü aydınlandı:
— Tanrım benim için yaptığın, benim gibi günahkâr ve kötü kalpli bir adamın duasını işiterek gösterdiğin bu mucize için sana şükrediyorum! Evet evet duamı işitti, bütün gece dua ettim!
Bunu söylerken üç kez haç çıkardı. Neredeyse nefesi tıkanıyordu. Savcı:
— Zaten sizinle ilgili... o durum... konusunda, o önemli ifadeyi de Grigoriy vermiştir... diye devam edecek oldu.
Mitya birden iskemlesinden fırladı:
— Bir dakika baylar, Allah rızası için! Bir dakika durun, onun yanına bir gidip geleyim...
Nikolay Parfenoviç de hemen tiz bir sesle bağırdı:
— Rica ederim! Şimdi, şu anda, katiyyen olmaz! dedi ve o da ayağa fırladı.
Palaskalı adamlar Mitya'yı yakaladılar. Zaten kendisi gene iskemlenin üzerine çökmüştü...
— Ne kadar yazık! Oysa ben ona sadece bir an içinde haber vermek istiyordum ki... Bütün gece, bir türlü rahat ver-miyen o kan artık temizlenmiştir ve ben artık bir katil değilim! Ondan başka kime haber vereceğim? Benim nişanlım-dır o baylar!
Bunu sevinçle ve kutsal bir şeyden söz eder gibi çevresindekilere göz gezdirerek söylemişti.
— Ah! Size ne kadar teşekkür etsem azdır, baylar! Ah
beni nasıl yeniden hayata kavuşturdunuz, bir an içinde beni nasıl dirilttiniz! O ihtiyar beni kucağında taşımıştı, beni teknede yıkamıştır, daha üç yaşında bir bebek olduğum ve terk edildiğim vakit, bana babalık etmiştir! Sorgu yargıcı:
— Demek siz... diye söze başlıyacak oldu.
Mitya iki dirseğini de masanın üzerine koyup elleriyle yüzünü kapıyarak:
— İzin verin baylar, bir dakikacık daha izin verin, diye sözünü kesti. Bırakın bir parçacık aklım başıma gelsin, biraz nefes alayım baylar! Bütün bunlar insanı müthiş sarsıyor, müthiş! İnsanın yüzü davul değil ki, durmadan dövülsün!
Nikolay Parfenoviç tekrar:
— Azıcık daha su içseniz... diye mırıldandı.
Mitya ellerini yüzünden çekerek güldü. Bakışında bir zindelik vardı. Sanki bir anda değişmişti. Sesi de bambaşka olmuştu. Artık gene bütün insanlara eşit, eskiden tanıdığı bütün bu insanlarla aynı düzeyde olan bir varlıktı. Sanki orada, hepsi dün, daha hiç bir şey olmadan, herhangi bir sosyete toplantısında bir araya gelmiş gibiydiler. Yalnız bu arada şunu söyliyelim ki, Mitya, ilk geldiği zamanlar komiserin evinde daima candan karşılanıyordu. Ama sonradan, özellikle son ay içinde, Mitya, ona hemen hemen hiç uğramamış komiser de ona rastladığı vakit, örneğin, sokakta onunla karşılaşınca şiddetle kaşlarını çatmağa ve sadece nezakete aykın olmasın diye selamına karşılık vermeğe başlamıştı. Bunu Mitya da iyice farketmişti. Savcı'yla ise daha da uzak bir tanışıklığı vardı. Ama sinirli ve hayale düşkün bir kadın olan eşini bazan ziyaret ettiği oluyordu. Gerçi bu ziyaretlerini en iyi niyetlerle yapıyordu, ama ona niçin gittiğini kendisi de bilmiyor, savcının karısı da her zaman onu candan karşılıyordu. Kadın nedense son zamanlara kadar onunla ilgilenmişti. Sorgu yargıcı ile henüz yakından tanışmamıştı, bununla birlikte onunla karşılaşmış, hatta bir iki kez kadınlar konusunda konuşulmuştu.
Birden neşeli neşeli gülerek:
— Görüyorum ki, siz en becerikli savcılardan birisiniz, dedi. Ama şimdi ben kendim size yardımda bulunacağım. Ah, baylar! Şimdi yeniden doğmuş gibiyim dünyaya... sakın size28
KARAMAZOV KARDEŞLER
KARAMAZOV KARDEŞLER
29
böyle basit bir şekilde hitap ediyorum diye bana darılmayın. Sonra biraz da sarhoşum. Bunu size açıkça söyliyebilirim. Galiba sizinle... akrabam Miusov'un evinde karşılaşmak şerefine kavuşmuştum, öyle değil mi Nikolay Parfeniç... Baylar, baylar, ben şu anda kendimi sizinle eşit saymak iddiasında değilim! Şu anda sizin karşınızda ne durumda bulunduğumu, ne şekilde oturduğumu biliyorum. Biliyorum ki, eğer, Grigoriy benim için ifade vermişse... korkunç, evet tabiî korkunç bir şüphe altındayım. Fecî bir şey! Fecî bir şey! Bunu anlamıyor değilim! Şimdi işe girişelim baylar. Ben hazırım, şimdi bu işi bir anda bitiririz. Çünkü dinleyin, dinleyin baylar. Madem ben kendim suçlu olmadığımı biliyorum, o halde işi bir anda bitiririz demektir! Öyle değil mi? Öyle değil mi?
Mitya hızlı hızlı, sinirli ve heyecanlı bir tavırla çok konuşuyor ve sanki kendisini dinliyenler, kesin olarak en iyi dost-larıymış gibi bir tavır takınıyordu.
Nikolay Parfenovîç, onu etkileyen bir tavırla:
— O halde şimdilik işlediğiniz söylenen suçu kesin olarak reddettiğinizi zapta geçirelim, diyerek zabıt memuruna doğru döndü, ona alçak sesle yazılması gerekeni yazdırmağa başladı.
— Zapta mı geçireceksiniz? Bunu zapta mı geçirmek istiyorsunuz? Peki öyleyse yazın! Ben razıyım, buna hiç itirazım yok baylar... Yalnız bakın... Durun, durun. Şöyle yazın: Serkeşlik etmekten, zavallı bir ihtiyara şiddetli darbeler indirmekten suçludur. Gerçi kendimi içten suçluyorum, ama bunu yazmak gerekmez. (Birden zabıt memuruna doğru dönmüştü). Bu artık özel hayatım baylar! Bu, artık sizi ilgilendirmez. Yani benim içimde olanlar demek istiyorum... Ama ihtiyar babamın öldürülmesinden suçlu değilim. Bunu düşünmek vahşice bir şey olur. Tam anlamıyla vahşice bir düşünce olur bu! Size ispatlıyacağım, siz de hemen bunun böyle olduğunu göreceksiniz. Siz de güleceksiniz baylar, bu şüphenizden ötürü kahkahalarla güleceksiniz.
Sorgu yargıcı, kendinden geçmiş olan Dimitriy'i sakin tavrıyla yenmek istiyormuş gibi:
— Sakin olun Dimitriy Fiyodoroviç, diye hatırlattı. Sorguya devam etmeden önce size bir soru sormak isterdim. Bu soruma karşılık vermeye razı olursanız, müteveffa Fiyodor
Pavloviç'i galiba sevmediğinizi, onunla sürekli olarak dargınlık içinde yaşadığınızı bir kez daha sizin ağzınızdan işitmek isterim... Burada hemen hemen on beş dakika kadar önce, kendiniz de onu öldürmek istediğinizi söylediniz; «Öldürmedim ama öldürmek istedim!» diye bağırdınız.
__Ben rai bağırdım öyle? Ha, belki de bağırmışımdır baylar. Evet, ne yazık ki. gerçekten onu öldürmek istemişimdir. Hem de çok kez içimden geçmiştir bu... Ne yazık ki, öyle oldu!
— İstediniz demek. Peki babanıza karşı böyle bir nefret duymaya sizi yönelten düşünceler neydi, bunları bize açıklar mısınız?
Mitya omuzlarını silkerek hüzünle gözlerini yere indirdi.
— Bunda açıklanacak bir şey yok ki, baylar dedi. Ben duygularımı hiç bir zaman saklamamışımdır. .Bütün kent neler hissettiğimi biliyordu. Meyhanede bile bundan herkesin haberi vardı. Daha kısa bir süre önce manastırda, Zosima dedenin hücresinde de bildirmişimdir bunu... O günün akşamı babamı dövmüştüm, hatta az kalsın öldürecektim onu. Sonra da gene geleceğimi ve tanıkların gözü önünde onu öldüreceğimi söyledim... Bin tanık olsa bile yapacaktım bunu. Bir ay boyunca hep bunları bağırarak söylemişimdir, herkes tanık olmuştur bu sözlerime!.. Olaylar elle tutulur, olaylar kendini belli eder, olaylar her şeyi açığa vurur ama duygular başka şeydir, baylar! Duygular bambaşka şeylerdir. Bakın baylar (Mitya bunu söylerken kaşlarını çatmıştı) bana öyle geliyor ki, duygularım konusunda bana herhangi bir şey sormağa hakkınız yoktur. Gerçi görevlisiniz, bunu anlıyorum ama bu iş yalnız beni ilgilendirir, benim iç âlemimdir, bu mahrem tir şeydir... Ama... Madem ki duygularımı önceden saklamadım... Örneğin meyhanede de herkese açıkladım, o halde... Şimdi de bunu bir sır olarak saklamıya cağım. Bakın baylar, tabiî ki bu durumda aleyhimde korkunç delillerin ortaya çıktığını anlıyorum: Herkese onu öldüreceğimi söyledim, şimdi de işte onu öldürdüler, o halde onu benden başka kim öldürmüş olabilir? Ha, ha! ha!.. Sizi bağışlıyorum baylar, tam anlamıyla bağışlıyorum. Zaten kendim de ruhumun derinliklerine ka-
sarsıldım, şaşırıp kaldım. Çünkü madem ki, ben onu öl-30
KARAMAZOV KARDEŞLER
KARAMAZOV KARDEŞLER
31
dürmedim, o halde onu kim öldürmüş olabilir? Öyle değil mi ya? Madem ben değilim o halde kimdir, kimdir?!.. Birden: