Evliya deneme



Yüklə 4,3 Mb.
səhifə24/57
tarix17.01.2019
ölçüsü4,3 Mb.
#99316
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   57

Menzil i Kesik Künbet: Bin hâneli, bâğlı ve bâğçeli, üç câmi‘li ve hân ve hammâmlı ma‘mûr kenddir.

Ziyâret i Mirzâ Rızâ ibn Hüseyn-i Baykarâ: [296b] Ahâlî i kend, Hüseyn-i Baykarâ oğludur, dedi­ler. Ammâ kabrinin mermer sandûkasında "Nâ-mu­râd b. Bahâdır ı Şağad b. Hüseyn Baykara" hattı tah­rîr olunmuşdur. Eflâke ser çekmiş bir kubbe i nüh-tâkdır. Türbedârları dahi Hüseyn-i Baykarâ'nın ev­lâd ı evlâdıdır. Ve bu kend bu âsitânenin evkâfıdır, deyü cevâb etdiler. Andan kalkup 7 sâ‘at gidüp,

Nehr i Aras ı Büzürk: Matla‘ı ibtidâ Van eyâletinde Penyânişi Ekrâdı dağlarından gelüp cânib i şimâle cereyân ederek nehr i Zengî'ye mah­lût olur. Atıyla geçid verir sudur. Andan bir sâ‘atde ma‘mûr, gül i gülistân, bostânlı âbâdân kendler içre gidüp,

Evsâf ı şehr i Karabağ ı Küçük: Azerbaycân şehirleri;nden ibtidâ bânisi (   ) şâhdır. Kal‘asın sene (   ) târîhinde Fâtih i Eğre Sultân Mehemmed vezîrle­rinden serdâr ı mu‘azzam Koca Ferhâd Paşa mün­hedim etmişdir. Hâlâ câ-be-câ âsâr ı binâları zâhir ü bâhirdir. Ol asrdan sonra imâr olup sene (   ) târi­hinde Murâd Hân ı Râbi‘ Van'ı feth edüp bu diyâra geldikde yine bu şehri hârâb u yebâb edüp hâlâ he­nüz imâr olmadadır. Tebrîz hudûdında başka sultâ­nlıkdır. Bin askere mâlikdir. Kelenteri ve darûgası ve münşîsi ve binbaşısı ve dizçöken ağası vardır. Şehri bir vâsi‘ sahrâda bâğ ı İrem-misâl üç bin hâ­neli ve yedi câmi‘li ve yedi hammâmlı ve üç hânlı ve altı yüz sûk ı sultânîli şehr i şîrîndir kim vilâyet i vâsi‘-i ma‘mûrdur. Buk‘aları hûb u mer­gûb­dur. Ze­nâne ve gılmânları mahbûb u matlûb­dur. Mezra‘aları vâfir ve hayrât [u] berekâtı müte­kâsir bir büleyde i ma‘mûredir. Âb [u] hevâsı latîf ve en­hâr ı firâvânı nazîf ve bâb ı rakîk i uyûn ı câriyeleri vardır. Ve bâğ u besâtînleri, deşt [u] sah­râ yı bî-pâ­yânı zeyn etmiş. Ve bu şehrin dahi me‘kûlât [ü] meşrûbâtının memdûhâtından duvâzde-elvân, âbdâr [u] la‘l-gûn engûrları olur. Ve şarâb ı nâbı ve vişnâbı ve âb ı şüllesi ve on sekiz gûne alûsı ve abdâr şehribân narı-misâl rummanı olur. Bâ-husûs âdem kellesi kadar ayvası meşhûrdır. Ve câ-be-câ suları zîr i zemînden kehrîzler ile cereyân edüp mâh ı temmûzda yah-pâre-misâl âb ı zülâlleri vardır. Ve kâr ı kadîm cevâmi‘ u mesâcidlerinin kıbâbları sivri sivri binâ olunup sünbül ve silu ve nîlgûn Kâşîler ile mestûr kubâblardır. Ve cümle on bir minâre nümâ­yân idi. Ammâ sâkinân ı bilâdı "Yetmiş mihrâbdır" deyü cevâb etdiler. Bu şehr ahâlîsi bu şehri imar etmeleri şartıyla cemî‘î tekâlîf i örfiy­yeden mu‘âf [u] müsellemler­dir. Ancak İrân zemîn şâhına beher sene yüz deve bârı ordubârı ve melçe ve Abbâsî armudu kurusu ve aluncara ve zerdâlü ve kaysâlu ve encâlu ve huşk ı engür ve niçe müsmirrât makûlesi hedâyâ getirirlermiş. El-hâsıl Azerbaycân vilâyetin­de üç aded Karabâğlar var kim her biri hadîka i ravza i rıdvân ı cinândan nişân verir. Bu şehrden dahi kal­kup cânib i kıbleye bir sâ‘at gidüp nehr i Aras ile nehr i Jan birbirine mahlût olduğu mahalde bu nehreyni niçe bin belâ ile ubûr etdik. Bu nehreyn­ler dahi Van'ın Penyanişi ve Biredus ve Abağay dağlarından gelüp cem‘ olup bu mahalden güzer edüp sahrâ yı Nah­çivân'dan üç merhale aşağı nehr i Zengî'ye, Zengî nehr i Araz'a, Araz nehr i Kür’e, Kür nehr i Türk'e, Türk Bahr i Haraz ki bahr i Gî­lân dahi derler, ana munsab olur. Ez-în-cânib bu nehr i Aras'ı ve nehr i Jan'ı geçüp 6 sâ‘atde,

Menzil i kend i Kerkene: Tebrîz eyâletinde Merend şehri hudûdunda üç yüz hâneli ve câmi‘ ve hân ve ham­mâmlı ve esvâk ı muhtasarlı ma‘mûr kenddir. Lâkin halkı gâyet kızıl kızılbaş ı bed-mâ‘aş, evbâş [u] kal­lâş ı nâ-tırâşlardır. Kârları cümle pây-bâflardır. Zîrâ sahrâlarının pembeleri memdûh [u] firâvân oldu­ğundan cümle ahâlîsi cüllâh olup bez dokurlar. Envâ‘ [u] elvân rakîk bogasıları olur. Andan yine cânib i kıbleye 9 sâ‘at,

Menzil i kend i Zennûse: Tebrîz hânı hâssı olup bin mikdârı ma‘mûr hâneli ve on câmi‘li ve hân ve hammâm ve esvâk ı müzey­yenli, bâğ u bâğçeli âbâdân kenddir. Lâkin cümle âb ı hayâtları câh ı mâlardır. Andan kıbleye 10 sâ‘at,

Evsâf ı şehr i Tesuy;: Tebrîz hâkinde Merend sultânı hudûdında nehr i Aras kenarında üç bin top­rak örtülü hâneli ve yedi câmi‘li ve üç hammâmlı ve altı hânlı ve esvâk ı muhtasarlı [297a] kenddir. Hâ­kimi sultândır. Bin nökere mâlikdir. Münşî ve kelen­teri ve darûgası ve kadısı vardır. Bâğ u bâğçesi dün­yâyı dutmuşdur. Bunı dahi Murâd Hân harâb edüp henüz imâr olmadadır. Bu şehr şehr i Me­rend'e on iki fersah karîbdir. Âb [u] hevâsı ve mah­bûb u mahbûbesi memdûh ı âlemdir. Gûnâ-gûn âb­dâr meyve i Tesuy'ı dahi meşhûr ı âfâkdır. Bunun dahi halkı cümle Şi‘îlerdir. Kâr [u] kesbleri; bâğ u bâğçe ile kâr [u] kesb edüp kifâflanırlar. Andan câ­nib i cenûba deşt [u] sahrâlar içre câh ı mâlardan âb ı hayâtlar nûş ederek ubûr etdik. Ekseriyyâ bu zemînin mâ i cârîleri tahtu'l-‘arzdan cereyân eder. 12 fersah gidüp,

Evsâf ı bâğ ı İrem'e mânend şehr i Merend Taht ı Hân ı Elvend : Azerbaycân; şehirlerinden başka sultânlıkdır kim biri nöker i şerefgere mâlik­dir. Kadısı, kelenteri, münşîsi ve darûgası ve dizçö­ken ağası vardır. Tebrîz'e on dörd fersah karîbdir. Mâ­beynehümâsında aslâ arz ı hâliyesi yokdur. Serâ­pa gül-i gülistân [ve] bâğ [u] bostân ile müzey­yen­dir. Bu şehr i Merend, şehr i Tebrîz'in cânib i şar­kî­sinde vâki‘ olmuşdur. Kadîm i eyyâmda Azer­bay­cân pâdişâhlarından Şahruh ibn Tîmur'un saydgâhı ol­mağıla gâyet ma‘mûr u âbâdân şehr i Merend, mâ­nend i gülistân imiş. Lâkin bunu dahi Gâzî Murâd Hân, kızılbaşa rağmen harâb u yebâb, hânelerin tü­râb idelden berü henüz imâr olup üç bin kadar hâne i "İreme zât"ı ve yedi câmi‘i ve üç hânı ve beş hammâmı ve altı yüz ma‘dûd dekâkîn­le­ri var, ammâ bezzazistânı ve medâris [ü] mekteb i tıflân ı ebced-hânı yokdur.

Ammâ yetmiş yerde bâğ u hıyâbân [u] mesîregâhlarına aşk olsun kim her biri birer Şed­dâd ı Âd ı İreme zâtü'l-‘imâd misillü teferrüçgâh­lardır. Ve bî-hisâb meyve i âb-dârına aşk olsun ve âb [u] hevâsının letâfetinden mahbûb ve mahbûbesi, fasîhu'l-lisân ve bedî‘u'l-beyân gılmân [u] nisvânları var. Güftâra gelseler mu‘cize i İsâları beyân olur, reftâra gelseler rûh ı musavver civânları revân olur. Halkı ekseriyyâ sipâh ve nöker i hândır. Ammâ cümlesi mezheb i Şî‘iyyândır. Çoğu mel‘ûn ı seb­bâbândır. Lâkin bilâd ı kadîm olmağıla Taftazânî hazretlerinin ecdâd ı ızâmı Hüseyin Teftezânî ve Alî Hândî ve Şeyh Sûsmârî ve Alâüddîn Merkadî (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) medfûnlardır. Bu şehrin cânib i kıblesinde medfûnlardır. Bu şehr sultânından hedâ­yâlar alup yine Tebrîz hânı elçisiyle bu şehrden câ­nib i kıbleye 13 sâ‘at sahrâlar içre cemî‘î şâhrâhının cânibeynleri hemvâr çırpı ile dizilmiş bîd i ser­nigûn­ler ve çınâr ı müntehâ yı sebzgûnlar sâyesinde ubûr etdiğimizde aslâ âfitâb ı âteş-tâb te’sîr etmeyüp kû­yâh ı hıyâbân içre giderek âb ı hoş-güvârların nûş ederek bâ‘zı câh ı mâlarında sehl i ârâm ı teneffüs ederek andan,



Menzil i kend i Kehrîz: Bin hâneli Tebrîz hânı münşîsi kendi imiş. Altı câmi‘i ve üç hammâmı ve iki mihmân sarâyı vardır. Ve bâğı ve bâğçesi hadden efzûn ma‘mûr kenddir. Hudâ yı Kahhâr harâb ide. Zîrâ cümle halkı Şi‘î ve Teberrâ‘î olmağıla diyâr ı Acemde ibtidâ (sebb i) Hazret i Ömer'e hâşâ süm­me hâşâ sebb etdiklerin bunda işi­düp aklım gitdi. Ammâ ne çâre henüz dahi za‘afdan bî-tâb u bî-mecâl idim. Yohsa bir hâl ile ol seb­bâb ı la‘îni katl etmek emr i sehl idi. Zîrâ diyâr ı Acem'de elçiler Rûm tarafından geldiklerinde ser­bestlerdir. Çâr-yâr ı güzîn aşkına dörd kızılbaş ı sebbâb katl etse mu‘âfdır. Anâ aslâ cevâb olmazdır. Her ne hâl ise sabr edüp bu şehrden yine cânib i kıbleye 7 sâ‘at,

Menzil i kend i Sehlân: Tebrîz hânı hâssıdır. Bir düz sahrâda bin hâneli ve bâğ u bâğçeli ve yedi câmi‘li ve hân [u] hammâmlı ve müfîd [u] muhtasar esvâk ı şâhîli ve cümle bîd i ser-nigûn, çınarlar ile müzeyyen râhlı kend i müzeyyendir kim cümle Tebrîz halkının bu kend i imâristânda bâğ u bostânda kasr ı alîleri ve teferrücgâh hâneleri vardır. Lâkin bu kendin dahi ahâlîsi Şâfi‘iyyü'l-mezheb geçinirler ammâ bunlar dahi mel‘ûn Râfizîler'dir. Ammâ âb [u] hevâsı ve mahbûb u mahbûbesi memdûh ı âlemdir. Bundan kalkup giderken sağ ta­rafımızda Şam ı Gazan-ı Muhammed Şâh kubbesi eflâke ser çekmiş altı sâ‘at yerde nümâyân idi. Rû­hiyçün bir Fâtihâ tilâvet edüp bir çemenzâr yerde sehl meks edüp Tebrîz'e âdem gönderdik. Üç sâ‘atden atlara süvâr olup pür-silâh Tebrîz elçisi ile at başı berâber olup [297b] anın nökerleri esbâb ı ihtişâmla­rıyla önleri sıra hakîrin kırk aded tevâ­bi‘leri dahi önümüz sıra giderken karşudan deryâ-misâl bir as­ker nümâyân olup geldiler. Meğer Tebrîz hânının kethüdâsı istikbâlimize çıkup anınla rikâb rikâba 9 sâ‘atde alay ı azîm ile şehr i Tebrîz'e mâh ı (   ) günü dâhil olup şehrin çârsû-yı bâzârında niçe yüz bin benî Âdem deryâ-misâl temâşâya çıkup ha­kîr dahi onları temâşâ ederek şehrin bir ucundan Hân sarâyına kâmil iki sâ‘atde varup Hân ı âlî-şân Kelp Alî Hân karşu çıkup dîvân­ha­ne i âlîsinde zanû-be-zânû karâr edüp bir dîvân ı azîm edüp kös i hâkâniyân ve kerrenây ı Efrâsiyâb ve nefîr ve sûr­nây ı Çemşîdî üç nevbet çalınup ber-dârât ı azamet-ihtişâm kâlây [u] me­tâ‘la­rın arz etdiler kim başı cığalı ve serbend tâclı havârici pür-silâh, kat-ender-kat olup çâker i gulâm-vâr dest-beste âmâde dururlardı.

Ba‘de't-tabl hemân hakîr ayâğ üzre kalkup Erzurûm Vezîri efendimiz Defterdârzâde Mehem­med Paşa'nın mektûb ı dürer-bârların ve nâme i muhab­bet-uslûbların koynumdan çıkarup bûs ı nâme edüp yeden-be-yed hânın destine verdim. Ol dahi ayağ üzre kalkup nâmeyi eline alup öpüp başına koyup eşik ağaları hakîre yine yer gösterüp hân dahi ye­rinde karâr edüp hakîr dahi âdâb ı Muhammedî üzre karâr edüp hân nâmeyi münşî destine verüp ol dahi ta‘zîm ile nâmeyi bûs edüp savt ı a‘lâ ile kırâ‘at olunup nâme i kilk i cevâhir-nisârda Hazret i Risâ­letin ve Çâr-yâr ı güzînin nâm ı şerîfi kırâ’at olunca cümle huzzâr ı meclis, hâs [u] âm ayâğ üzre kalkup nâm ı Resûlullah'ı ta‘zîm etdiler. Ammâ esmâ i Çâr-yârda ba‘zısı tarfetü'l-‘ayn içre oturdular.

Ba‘de'l-kırâ’at nâme mefhûmu ma‘lûm olup hân eydür. "İnşâallahu Te‘âlâ, Îzid [u] Yezdân [u] Perverdigâr yâver olursa ve hakîre amân ı cân verirse kayser-zemîn şâhı vezîri karındaşıma bu mâh içre bin baş karbân ı yezdân-baş ve bin baş kârban-ı evbâş-ı şütürbâş çı­haram. Be-ser [u] çeşm" deyüp "Hoş gelmişsin, safâ ge­lüp yüz basa gelmişsin, hayr makaddem ömrümün vârı, dîdemün nûrı" deyüp zânû-be–zânû olup nice hoş-âmed kelâmü örfiyye ile letâ’if i sohbete müte‘allık kelimâtlar olup dest ber-sîne edüp azîm ziyâfet ter­tîb edüp ba‘de't-tenâvül buhûr ve gülâb nisâr olu­nup ba‘de't-ta‘âm paşanın hedâyâlarından incü tesbîhi ve çarkâb tirkeşi ve Ceneviz [ve] Venedik hâ­relerini "Paşa yı zî-şân karındaşınız selâm edüp şu metâ‘ları cenâb ı âlî-me‘âbınıza tehî-dest olmamak içün hedâyâ yı muhabbet gönderdi" deyü arz ı kâ­lây etdim. Sebha i dürr i cevâhirden ve tîrkeş [ü] kemândan haz edüp hezâr-ahsend etdi. "Ve cenâbı­nıza iki küheylân ve husân ı sâfinâtü'l-ciyâd misillü iki re’s esb i sabâ-sür‘at pîşkeş gönderdi. Manzûr ı sa‘âdetiniz ola" dedim. Hemân ayâğ kalkup dîvân­hane kenarında geldikde hakîr işâret edüp ibtidâ ce­vâhir zeynli ve murassa‘ rahtlı atı çekdiler. Hamd i Hudâ ol esb i tâzî rahş reftâr ederek ve sehîl abraş-gülendâm çekerek gerdenin keç kılup raks ı hırâm ederek meydân ı muhabbete geldikde cümle erbâb ı dîvân ı İrân zemîn engüşt-ber-dehen etdiler. Hakîr Bismillah ile Esb i Peymâ'nın licâmın hânın destine verüp "mübârek-bâd" dedim. Hân sürûr [u] hubû­rundan ol esb i tâzîye bilâ-rikâb süvâr olup mey­dân ı muhabbetde fâris i meydân ı belâgat-vâr bir kaç kerre torıl, cevelân edüp nüzûl etdi. Ba‘dehû yelken-duz atı çeküp andan dahi cihân cihân hazz edüp (   ) teslîm etdiler. Ba‘dehû hân cümle pü­serine fermân edüp cümle tevâbi‘lerimize avşıla şer­betleri bezl olunup yine gülâb ve buhûrdan sonra hân ı âlîşân bizi mihmândâra ve korucubaşıya ve darûgay ve kelentere teslîm edüp alay ile bizi kelenter bâğına getirüp anda karâr etdik. Cihân-ârâ bir bâğ ı İrem'dir. Akîbimizce hammâm-bahâ kırk tümen bisitî ve bir zeyn rahtıyla küheylân-ı karaçabuk atı ve bir alaca aşkar yorga at ve yedi deve yükü me’kûlât [ü] meşrû­bât [ve] müsmirrât hedâyâlar gelüp hânemiz ganî­met oldu.

Ba‘dehû şehr içre dellâllar nidâ etdiler kim "Nitekim Osmânlı elçisi Sünnîler bundadır Ka­dâğa i Şâhî ve fermân ı hânî oldur kim sebb i ya­mân etmeyesiz. Sebb i yamân ederseniz sünnîler katl edüp hûn ı nâ-hakkınız revân ederler. Şöyle bilesiz" deyü dellâllar kadâğa edüp hamd i Hudâ Çar-yâr ı güzîne sebb etmez oldular. Hazret i Ebâbekir, Hazret i Osmân'a katî sebb etmezler, ammâ derd i serleri Hazret i Ömer'ledir. Hâşâ sümme hâşâ anın hakkında zebân-dırâzlık ederler. Ol gün hân tarafın­dan on aded şîb u zerbâf kalemkârî çit câmelere müstağrak olmuş Isfahânî yörükleriyle tâvûsî reftâr ederek mihmândârımız Hoca Sirrâc bu gulâmları getirüp cümlesi dest bûs etdiler. Meğer kânûn ı İrân zemîn [298a] imiş kim Osmânlı elçilerine hânlar onar aded gulâmlar gönderüp her hizmetde fermân-ber olurlar imiş. Biri Civân-ârâmış, biri Sâdık ı Cân, biri Râmiş, biri Mirzâ Hân, biri Yezdân Alî, biri Kâkunc, biri Kurbân Bây, biri Sührâb, biri Mezîd Hân, biri Yârkulu, bunların her biri birer behişt gılmâ­nı gibi mümtâz [u] müstesnâ püserler idi kim her biri birer nûr ı mübîn idi. Andan şehr temâşâsına başladık.

Evsâf ı vilâyet i İrân, taht ı Azerbaycân, türâb ı kûh ı Ûcân şehr i azîm ve kal‘a i kadîm bender i kal‘a i Tebrîz i Dil-âvîz

Lisân ı Moğolîde Tevris derler, lisân ı Derîde Tevrîz derler, Dehkalîde Tâb-rîz derler, lisân ı Fâ­risîde Tebrîz. Cümle lisânda teb, ısıtma ma‘nâsınadır. Hakkâ kim bir mehmûm âdem sâ’ir diyârdan gelüp Tebrîz'e dâhil olunca bi-emrillah Ûcân âbından nûş edince tâze cân bulup ısıtmadan halâs olduğiyçün "Tebrîz" derler. Şehr i Mısr'ın iç kal‘asında dahi böyle (ı)sıtma olmaz şehreyn i latî­feyndir.

Ammâ şehr i Tebrîz i dil-âvîzîn ibtidâ bânîsi sene 175 târîhinde Hârûnu'r-Reşîd'in hâtûnu Zü­beyde Hâtûn, âb [u] hevâsından hazz edüp Me’mûn Halîfeye hâmile kaldığıyçün bu hâk i anber-pâki cây ı sürûr edinüp bir kasr ı serîr etdi. Ba‘dehû niçe kerre yüz bin kez velek ve vesak ve tümen ve yük mâl ı firâvân masrûf edüp bir şehr i azîm binâ edüp ulemâ yı Abbâsiyân ismine Tebrîz dediler. Ol kadar sevâd ı mu‘azzam oldu kim dâiren-mâdâr cirmi üç günde devr olunurdu.

Ba‘dehû sene (   ) târihinde hule­fâyı el-Mü­te­vek­kil-ala'llah ahdinde bir zelzele i azîm olup şehr i Tebrîz harâb [u] yebâb olup kırk bin âdem türâb oldu. Ba‘dehû el-Mütevekkil-ala'l­lah bizzât kendü­le­ri diyâr ı Bağdâd'dan yer gö­türmez askerile harâb Tebrîz üzre gelüp niçe Mısır hazînesi mâl ı Kârûn harc edüp şehr i Tebrîz'i dahi vüs‘at üzre ta‘mîr edüp bânî i sânî oldu. Bir cânib[i] kûh ı Ûcân'a bir cânibi kûh ı Sehlân'a ve bir cânibi kûh-ı Seyhan'a ve Kızıldağ'a varup sûr ı Tebrîz'i evvelkiden kebîr ve metîn ve kavî ve müstahkem edüp dâiren-mâdâr,



Eşkâl i kal‘a i Tebrîz;: Cirmi kâmil altı bin hatve etdi. Hâlâ esâs ı kadîmleri zâhir ü bâhirdir. Ve üç yüz kulle ve üç bin beden ve altı kapu etdi. Evvelâ Derveze i Ûcân ve Bâb ı Ber-servân ve Derveze i Serzûd ve Bâb ı Şâm ı Gazan ve Bâb ı Serâv ve Bâb ı Tebrîz. Bu mezkûr kapuların her birinde be­şer yüz dîdebân keşik bekl[ey]üp şeb [u] rûz nigehbâ­nlık ederdi.

Ba‘dehû bânî i sâlis Hülâgu olup yedi sene bu Tebrîz'i cây ı karâr edüp bir makâm ı dâ­ru's-serîr etdi kim cemî‘î mülûk mâlik olmağa tama‘ eder­lerdi. Ba‘dehû sene (   ) târihinde Sultân Muham­med Hudâbende ibn Argunşâh binâ etdüği şehr i muhdeseye Hülâgu'nun kasrın kaldırup niçe bin şütüre tahmîl edüp götürdü. Cümle ahşâbâtı levha i ûd u servden eyle münakkaş idi kim çeşm i insân nakş ı Erjeng'inden hîrelenirdi. Hâlâ ol asır­dan beri Tebrîz'in cemî‘î binâsı Kâşî çîn [u] fağfûr ve kireç ve cibis ile ma‘mûr şehr i pür sürûrdur.

Ba‘dehû bânî i râbi‘i sene 694 târîhinde Sultân Muhammed Şâm ı Gazan ahdinde adl-i adâletin­den ol kadar ma‘mûr oldu kim bir tarafı tâ kûh ı Liyân'a ve kûh ı Sincân'a ve kûh ı Ûcân'a ve kûh ı Sehlân'a müntehî olup adl-i adâletiyle şehr i Tebrîz âdem deryâsı olup cihân-ârâ bir şehr i lâ-nazîr oldu. Ve Muhammed Şâm ı Gazan bu şehrin cânib i erba‘asın dâiren-mâdâr sûr çeküp cirmini piyâde âdem dörd günde devr ederdi. Mukaddemâ Abbâsiyândan el-Mütevekkil-ala'llah'ın binâ etdüğü iç kal‘a oldu. Ba‘dehû niçe yüz mülûke intikâl edüp kâh harâb ve kâh dârü'l-mülk olup taht ı Azerbaycân ı cihân olup {ammâ sene 959 Süley­mân Hân gâret etmeyüp cümle halkı itâ‘at edüp hü­kûmetin Şâh (   ) birâder i mihteri olan Acem şeh­zâdesi Elkâs Mirza'ya ihsân edüp hâkim i Tebrîz oldu, ammâ sene 994 târihinde Kızılbâş ı bed-ma‘âş istîlâ edüp sene 994'de} sene 994 târîhinde Devlet i Âl i Osmâniyân'dan Sultân Murâd ı Sâlis vezîrlerin­den Özdemiroğlu Osmân Paşa diyâr ı Acem'e, deryâ-misâl asker ile serdâr ı mu‘azzam olup ve Cığala­oğlu Sinân Paşa talî‘a i asker olup diyâr ı Acem'de niçe kılâ‘lar feth ederek himmet i Şâh ı Merdân ile Osmân Paşa yı zî-şân şehr i Tebrîz'i {evlâd ı Hay­dar ı Erdebîlî Şâh (   ) destinden dest i kahrile} feth edüp asker i bî-pâyân ile karâr etdiler. Ammâ memâlik i Azerbaycân'ı kabza i teshîre almak içün şehr i Tebrîz'in tâ vasatında Şâh Hıyâbâ­nı'­nın etrâ­fında şekl i murabba‘ bir kal‘a i sengîn bünyâd, bir binâ yı Ferhâd inşâ etdiler kim dâiren-mâdâr devri on iki bin yedi yüz mi‘mâr ı melikî arşını bir kal‘a i metîn ve burc [u] bârûsu müs­tahkem ve hısn ı hasîn kal‘a i binâ yı Özdemirzâde oldu kim gûyâ sedd i cedîd i [298b] Ye’cûc oldu. Şâm ı Gazan kapusu üzre târîhi budur:

Aldı Tebrîz i Özdemirzâde1

diğer târîh



Avn i Hakkile alındı Tebrîz2 sene 992."

Osmân Paşa; bu kal‘ayı binâ edüp bânî i hâmis olup cümle deryâ-misâl asker ile ihtimâm [u] cehd i tâm edüp otuz altı günde kal‘a itmâm bulup cümle ce­behânesi ve sâ’ir levâzımâtı ve kırk bin kul ile kal‘ayı pür etdükde bi-emrillah Özde­mirzâde ibtidâ cum‘a kılmak müyesser olmayup ömr i girânmâ­sı âhir olup âhir ahşâm namâzın edâ edüp civâr ı rahmete vâsıl olunca cümle asâkir i İslâm; Cığalazâ­de Sinân Paşa'yı serdâr kabul edüp kal‘a i Tebrîz'in miftâhlarıyla Osmân Paşa'nın fevti haberin der i Devlete i‘lâm etdüklerinde fi‘l-hâl âsitâne i sa‘âdet­den bir çâpük kapucıbaşı ılgar ile Şâm ı Ta­rabulus Vezîri Hadım Ca‘fer Paşa'yı serdâr edüp ol dahi ılgar ile gelüp müstakıllen hâkim i Tebrîz ve serdâr ı mu‘azzam olup adl [u] dâde başlayup Tebrîz'i eyle imâr etdi kim Muhammed Şâm ı Gazan ahdinde olandan bin kat ziyâde imâr oldu.



Der-beyân ı tahrîrât ı Tavâşî Ca‘fer Paşa;: Cümle seksen bin hâne tahrîr olunup üç kerre yüz bin âdem şehr içre, beş kerre yüz bin re‘âyâ eyâlet i Tebrîz'de tahrîr olunup günden güne ma‘mûr [u] âbâdân olmada iken takdîr i ilâhî sene 1003 târî­hinde Âl i Osmân Devletinde sipâh ve gayr i asâ­kir i gümrâh fetreti mahallinde kızılbaş ı bed-ma‘âş fursât bulup Gence ve Şirvân ve Şamâkî ve Demir­kapu ve Revân ve Nahşivân ve Tebrîz'e istîlâ edüp ol asrdan sonra kızılbaş ı bed-ma‘âşa karârgâh olup imâr etmede iken Cenâb ı Bârî'nin hikmet i ezelîsi ta‘alluk edüp sene 1044 târîhinde Sultân Murâd Hân ı Râbi‘ efendimiz Şirvân ve Şamâkî ve Tiflis ve Tomanis kal‘aları istîlâsı intikâmiyçün diyâr ı Acem'e gelüp kal‘a i Revân üzre revâne olup yedi günde kal‘a i Revân'ı feth edüp kal‘a i Nahşivân'ı ve şehr i Merend'i ve Karabâğları harâb ü yebâb ederek ge­lüp şehr i Tebrîz'de bir hafta meks edüp cümle gu­zât ı müslimîne "koma kurdum" edüp ibtidâ bilâ-teşbîh Şâh Abbâs'ın bâğ ı hıyâbânın hâke berâber edüp ba‘dehû cemî‘î imâristânların ıh­rak bi'n-nâr edüp ancak kârgîr binâ câmi‘ i selâ­tîn­ler ve hammâ­mât ve sâ’ir imâretler kalup sa‘âdetle Van tarafına re­vâ­ne olup dârü's-sa‘âdelerine gidüp karâr ederler. Beri tarafda Şâh Abbâs İrân u Tûrân askeriyle şehr i Tebrîz'e gelüp re‘âyâ vü berâyâlara istimâlet­ler verüp imâr eder.

Hâlâ imâristân ı Tebrîz i dil-âvîzi beyân eder;: Hâlâ dest i Acem'de Azerbaycân tahtıdır ve hân ı âlîşânlıkdır. Birkaç kerre hânlar hânlığı olmuşdur. Cümle on bin askere mâlikdir. Müftîsi ve şeyhu's-sâdâtı ve mollası, kelenteri ve münşîsi ve darûgası ve korucubaşısı ve dizçöken ağası ve çiğ yiyen ağası ve yasavul ağası ve eşik ağası (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) ve mihmândârları vardır. Bu mezkûr ağavâtlar ile şehr i Tebrîz'i zabt u rabt edüp eyle adl-i adâletleri var kim gûyâ adl-i Enûşirvân ı Kisrâdır, bir ferd i âferîde bir merdin dâne i hardalına va‘z ı yed etmeğe kâdir değildir (   ) (   )

Evsâf ı cevâmi‘hâ yı Tebrîz

Cümle üç yüz yigirmi mihrâbdır. On tokuzı câmi‘ i selâtîn i mâzî­dir. Ellisi câmi‘ i hân ı hânân ve vüzerâ yı Âl i Os­mân ve gayrı a‘yândır.

Evvelâ cümleden câmi‘ i atîk Zübeyde Hâtûn Câmi‘i: Tarz ı kadîm ve ma‘bedhane i azîm olup kub­besi ve cümle der-i dîvârları Kâşî-yi çindir. Ve mih­râ­bının cîri müşk i amber i hâm ile tahmîr olunmuş­dur. Bir minâresi serâpâ Kâşî mînâ ile mebnî ancak bî-bedel bir minâre i âlîdir.

Andan câmi i Mütevekkil Alallah: Bu dahi tarz ı kadîm Kâşî çîn ile inşâ olunmuş bir minâreli câmi‘dir. Lâkin mürûr ı eyyâm ile sâhibü'l-hayrât­lar ta‘mîr u termîm ederek nâmı güm olmuşdur. {Hâlâ Dımışkiyye derler}

Andan câmi‘ i Sultân Muhammed Şâm ı Gazan: Zamân ı kadîmde bâğ ı İrem içre bir câmi‘ i münevver imiş. Hâlâ teng ü târ yirde kalup bir minâreli câmi‘ i köhne bünyâddır.

Andan şâh ı İrân zemîn Câmi‘ i cihân Şâh Emîn: Azamet i Hudâ tâk i kisrâdan nişân verir bir binâ yı âlîdir kim gûyâ Mısır'da Tahir Baybars Câmi‘idir. Bir minâreli ve harem i zîbâlı Kâşî çîn ile ârâste ve evce ser çekmiş kıbâblar ile pîrâste ve cümle der-i dîvârları beyâz ve musaykal ve mücellâ Hıtayî kâğız-misâldir. Beyz-âsâ câmi‘ i zîbâdır kim içinden inci­nenlerin çıkacağı gelmez ammâ Şi‘îlerin gireceği gelmez. Zîrâ mihrâbı önünde bir hıyâbân ı İremi var kim felekde mislin Melek Ahmed Paşa görmemiş­dir. Gûnâ-gûn şükûfesinin râyihâ i tay­yi­besi cemâ‘atin dimâğın mu‘attar [299a] eder. Ve tuyûr ı hoş-elhânların esvât hazînleri mahzûn ce­mâ‘ati handân eder. Diyâr ı Acem'de bu imâretin nâmına Heşt-behişt derler.

Andan evsâf ı Câmi‘ i Sultân Hasan: Azer­bay­cân şâhlarından Sultân Uzun Hasan binâ etmiş­dir. Ol Hasan'dır kim Erzurûm'un şarkîsine bir merhale karîb Hasankal‘asın binâ edüp Ebü'l-feth Sultân Mehemmed'le Tercân sahrâsında ceng i azîm edüp cümle askeri Ebü'l-feth kılıcından geçüp ancak Uzun Hasan Şâh cân kurtarup bu Tebrîz'de dâğ ı derûnundan cânın verüp bu câmi‘i cenbinde med­fûn olan Uzun Hasan câmi‘idir kim serâpâ enderûn [u] bîrûnunun cânib i erba‘ası ve kıbâbları cümle Kâşî çin ile mebnî olmuş câmi‘ i bî-bedeldir. Hakkâ ki Hasan hüsn i nazarile bir câmi‘ i müstah­sen binâ etmiş kim gûyâ Mısır'daki Sultân Hasan câ­mi‘idir. Minberi ve mihrâbı ve mü’ezzinân mehâfili üzre olan hûrde-kârlık ve san‘at ı hezâr-fenlik hezârân üstâd ı mermerber bir yire cem‘ olsa ol mihrâb ve minbere bir tîşe {ve erre, ya‘nî destere} urmağa kâdir değillerdir. Derûn ı câmi‘in cânib i erba‘a­sında olan revzenlerinde olan san‘at ı haddâ­dî ve billûr ve necef ve moran câmlarında olan şu­ğl ı bennâyî bir câmi‘de yokdur. Ve kıble kapu­sunın cânib i erba‘asında olan gûnâ-gûn zîhler ve mukarnas ve islimîler ve kitâbe ve turuncalar ve girişme ve münakkaş rûmîler var kim her biri sihr i mübîn mertebesi kasd ı tasarruflar edüp üstâd ı ka­lemkâr yed i tûlâsın ayân u beyân etmişdir. Ve cümle derveze ve revzenler üzre mevzûnca kitâbeler üzre Yâkût ı Müsta‘sımî hattıyla (   ) (   ) tahrîr olunmuşdur. Ve mihrâbın tarafeyninde iki mevzûn asferü'l-levn seng i yerekânîsi vardır kim her biri bi­rer İrân [u] Tûrân harâcı değer, gûyâ kehribâlardır. Bu sütûnların nazîri Mısır u Şâm ve Irâk ı Arab ve Acem'de yokdur. İllâ bu Câmi‘ i Hasan'dadır.

Bun­dan mâ‘adâ cümle on tokuz câmi‘ i selâtîn i mül­ûklardır kim her biri birer tarz u tavr u tarh üzre mebnî olup ruhâm ı ibret-nümûn ile mefrûş ve Kâşî i gûnâ-gûnlar ile melbûs olup nakş ı bukale­mûn ile tezyîn olmuş cevâmi‘ler, her birinde olan âvîzât [u] maslûbât ı musanna‘âtlara âdem im‘ân-ı nazar ile nazar etse vâlih [ü] hayrân olup gûyâ her câmi‘ i pür-envâr birer nigârhâne i Çîn [u] Mâçîn'dir kim kalemlerle ta‘rîf ve tavsîf olunmaz. Lâkin fakîr câmi‘ler cemâ‘atden garîb kalmışlardır. Rûm u Arabistân câmi‘leri gibi derûn ı câmi'de cemâ‘at i kesîre olup cemâ‘at ile namâz kılınmaz. Hemân ezâ­nlar kırâ’at olunup herkes elbette câmi’e gelüp edâ yı evkât ı hamse edüp bir ân durmayup gider. Böyle cemâ‘atden garîb cevâmi‘lerdir.

Ve bu Uzun Hasan Câmi‘i mukâbelesinde Câmi‘ i Şâh İsmâ‘îl; gâyet musanna‘ câmi‘dir.

Ve yine Sultân Hasan Câmi‘i kurbunda Câmi‘ i Şah Maksud b. Sultan Hasan münevver câmi‘dir.

Ve câmi‘ i Çârminâre; câmi‘ i atîkdir.

Ve Câmi‘ i Şâh Abbâs ı Evvel; Sarrâçhâne başında câmi‘ i bî-bedeldir.

Ve Ulu Câmi‘ : Bir câmi‘ i kebîrdir kim kıble kapusunda mihrâb tara­fında âdem güc ile nümâyândır. Cümle iki yüz pâye üzre cîr ile pûşîde câmi‘dir.

................ (1.5 satır boş) ................

Bu câmi‘lerden mâ‘adâ mesâcidlerdir.



Yüklə 4,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   57




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin