Fat‹hasures‹



Yüklə 1,75 Mb.
səhifə19/32
tarix03.11.2017
ölçüsü1,75 Mb.
#29910
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   32

İkincisi: Cümlede ikisi arasında fark vardır. Ki oda, bağyağı şeylerin dışında eski yada yeni olarak cari jrfle demir para kullanılmamasıdır. Dolayısıyla kağıtlar dışında onunla özelilği olan herhangi bir şey alınmaz. Böylece onun paradan çok, gümüşe daha yakın olduğuğuna delalet etti.

Üçüncüsü:Her iki durumunda muhtemel olduğunu farzedersek, Nebi (s.a.v) diyorki:“Sana şüplheli gelin bırakıp, sana şüpheli gelmeyene (s.a.v) diyorki:“Sana şüpheli geleni bırakıp, sana şüpheli gelmeyen e git.” Ve diyor ki:“Kim şübheli şeyleri terkederse dinini ve ırzını korumuştur.3Ve diyorki:“GÜnah, nefste tertip edilendir.” Şair de dediki!

.....................

Defalarca takdim etmişizdir ki harama delalet eden, ibaheye delalet edenden mukaddemdir. Çünkü mubahın terki, haramın irtikabından ehvendir. Özellikle de Allah Teala’nın irtikab edicisinin Allah’a savaş açan olduğunu açıkladığı ribanın tahrimi... Rasulluah (s.a.v)’den de lanet sahibi oldu. Alimlerin men’inde ihtilaf etitği ribanın çeşitlerinden biride satışın zahirinin süs olmasıdır. Fakat kedisiyle kastedilenin zahirde mübahlık sureti yoluyla haram ribaya tevessül olabilir.

Nitekim eğer belli bir süre ile bir ticaret malı satarsa sonra bu aynı malı nakden öncekinden daha az bir para ile yada öncekinden daha yakın bir süre için yada daha uzak süre için daha fazlası ile satın alınması gibi. İki akdin zahiri ibahlıktır. Çünkü bu, ikisinden her birinde bir süreye kadar dirhemlerle ticaret malı satmaktır. Bunuda kendisinden herhangi bir mani yoktur. Fakat akidleşenlerin maksudunun,a aldığı irhemlerin verdiklerinden çok olabilir. Gerekçesi, kendisine dönen elden çıkan ticaret malı geçersizdir. Dolayısıyla iş şöyle yorfumlanır:Verdiğinden çok dirhem alması süreden dolayıdır. Bu da haram ribanın ta kendisidir. Bunun gibiside Malik, Ahmed, Sevri, Evzai, Ebu Hanife Hasan . Salih’e göre yasaktır. İstizkar’da da olduğu gibi Şa’bi, Hakem ve hammad’dan da rivayet edildi. Şafii’ye göre ise caizdir.

Yasaklayanlar, Beyhaki e Darekutni’nin Aişe’den rivayet ettikleri ile istidlal ettiler. Ki o bundan dolayı Zeyd b. erkam’ı kınayıp dedik:

Zeyd’in, eğer tevbe etmediyse, Rasululah (s.a.v) ile beraber yaptığı cihadı iptal ettiği mi bana ulaştı?

Şafii dediki:Zeyd b. Erkam, Aişe’ye muhaliftir. İki sahabe ihtilaf ettiğinde, kıyasın kendisine muvafık olduğu kişini tercih ederiz. Burada kıyas, zeyd’e muvafıktır. Çünkü onlar, haddizatında her ikisi sahih olan iki akiddir.

Yine Şafii dedi ki:Bu Aişe’den sabit ise bu taktirde o veresiye ile te’cili kötülemiştir. Çünkü o, belirsiz bir süredir ve ona göre satış caiz olmaz. Bazı alimler; Hadisin Aişe’den sabit olduğu, ibn-i Ebi Şeybe’nin musannafında, mü’minlerin annelerinin -Allah en iyi bilendir -verisey satın aldıkları ve Aişe’nin, kendi görüşüne muhalefet ile cihadın geçersizliğini iddia etmediği, sadece Rasululah’tan öğrendiği bir şeye onu davet ettiği gerekçesi ile ona itiraz ettilre. Tahrimini zikrettiğimiz satış, alimlerin bey’ulayne (.....)’den murad ettikleri satıştır. Malikiye onu buyu’u’l-acal (.....) diye isimlendirir. Onun kuralını, “Malik” bölümünde, uzun şiirimde şu sözüm ile nazmettim:

.........

............

............

Allah’ın sözü:(Sadakaları arttırır)Bu ayet-i kerimede Allah-Teala’nın sadakaları arttırdığını zikretti. Başka bir yerde bu arttırmanın, erin katlanması olduğunu rızası için olması şartı olduğunu beyan etti. ve bunda niyetin sadece Allah’ın rızası için olması şartı olduğunu Ki oda Allah’ın şu sözüdür: (Allah’ın vechini umarak zekattan her ne verirseniz, işte onlar katlanacak olanlardır.)

Allah’ın sözü:”Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazın) Bu ayeti kerimenin zahirine göre borcun yazılması vacibdir. Çünkü emrin Allah’tan olması vücuba delalet eder. Fakat şu sözü ile onnu, icabi değil irşadi bir emir olduğuna işaret etti:(Eğer seferde olup ta yazıcı bulamazsanız bu taktir alınmış bir rehine (yeter) Çünkü rehine, icma’en vacip değildir. O ayette, yapılamayan yazımdan bedeldir. e⁄er yazmak vacib olsaydı, bedeli de vacib olurdu. Şu sözü ilede vacib olmadığını açıkladı:

(Eğer birbirinze güvenirseniz, güvenilen, emanetini eda etsen)Gerçek şu ki: (onu yazıverin) sözündeki emir, iyileştirme ve irşad içindir. Çünkü borç sahibine gereken, icma’en, onu hibe etmesi ve bırakmasıdır. Dolayısıyla yazmaya yöneltmek sadece insanların dikkateni çekmek açısındandır.

Bunu Kurtubi söyledi.

Onlardan bazıları da dedik:Şahit edilirsen, kayde. Sana emanet edilirse, çözüm ve genişliktedir. Doğru olan, bu sözdür. bunu da Kurtubi söyledi.

Şa’bi dediki:Onlara göre (Eğer güvenirse)sözü yazma emrini neshedicidir. Bunun gibisini ibn-i Ceric de ifade etti. Bunu ibn-i zeyd de söyledi. Ebu said el,Hudri’den de rivayet edildi. Rabi’a göre; bu lafızlar ile bu vacibtir. Sonra Allah Teala şu sözü ile onu hafifledi: (Eğer birbirinez güvenirsinez)Bir gurupta:(Onu yazıverin)

Sözündeki emrin zahirine yapışıp dediler ki:Alış -veriş olarak yada borçlanma ile olsun borcun yazılması, bu ayet ile farz kılınmış bir vacibtir. Ki onda unutma ve inkar olmasın. Buda İbn-i Cerir et-Taberi’nin tefsirindeki seçimidir.

İbn-i Ceric dediki:Kim borçlanırsa yazıversin. Kimde satarsa şahit tutuversin. Kutrtubi’den aktarım bitti. Allah’ın ini ile O’nun geri kalan açıklamaları yakında gelecektir.

Uyarı: Bazı alimler, Allah’ın (Eğer seferde olursanız)sözünden şunu çıkardılar:Seferde olmak dışında rehine meşru’ olmaz. Nitekim bunu Mücahid, Dahhak ve Davud söyledi. Hazarda caiz olduğu ise kesindir.

Sahihayn’da, Aişe’den sabit olduğuna göre Rasululah (s.a.v) vefat ettiğinde o’nun otuz sa’arpa karşılığında bir yahudinin yanında rehin alınmıştı.

Sahihayn’da onnu, demirden bir zırh olduğu vardır.

Buhari, Ahmed, Nessai ve ibn-i Mace’nin Enesten irvayet ettiğine göre Rasululah (s.a.v)Medine’de bir yahudinin yanına zırhını rehin bırakıp ehli için ondan arpa aldı. ahmed, Nessai ve ibn-i Mace’nin, Aie’nin hadisi gibi ibn-i Abbas’tan bir rivayeti vardır. Binaenaleyh sahih hadis:(Eğer seferde olursanız)sözünün mefhumu muhalifinin olmadığına delalet etti. Çünkü o, emr-i ğaib üzere cereyan etti. Ki genelde olana göre yazıcı hazarda değil ancak seferde özürlenir. Genelde cereyan eden ise mefhumu’l-Muhalifin itibarının mani’lerindendir. Nitekim biz bunu bu kitapta defalarca zikrettik. Gerçek ilim Allah katındadır.

Allah’ın sözü: (Alış-veriş yaptığınız zaman şahit tutun) Yine bu emri zahiri, vücubtur. Dolayısıyla satış yapanın şahit tutması grekir.

Bu görüşte olanlar; Ebu Musa el-Eş’ari, ibn-i Ömer, Dahhak, Said b. elMüseyyib, Cabir b. Zeyd, mcahid, Davud b. Ali ve oğlu Ebu Bekir, Ata ve ibrahim. Kurtubi’de bu görüşte. İbn-i Cerir et-Taberi de onu tam olarak destekledi ve Allah’ın kitabından ve alimlerin cumhurundan, alışverişe şahit tutma ve borcun yazılmasının vacib değil mendub bir emir olduğuna muhalif herhangi bir şeye şahit olmadğını açıkladı. Allah’ın şu sözü de buna delalet ediyor (Eğer birbirinize güvenirseniz)

ibnü’l-Arabi el-Maliki dedi ki:Bu, herkesin söylediği görütür. Ki o sahhitir.Dahhak’tan başka hiç kimsedende onun vacib olduğu aktarılmadı. Dedik:Nebi (s.a.v) satmış ve yazmıştır. Dedi ki:Yazdığının bir nüshası da; Rahman, Rahim Allah’ın adıyla. Bu, Ada’b. Halid b. Hevze’nn Allah’ın rasulu (s.a.v) Muhammed’den aldııdır.

Ondan hastalığı, hasarı ve kötülüğü olmayan bir köle yada cariye satın aldı. Müslamanın müslamana satışı. Şahit tutmadan da satmıştır. Satın alıp zırhını rehin olarak yahudinin yanında bırakmış ta şahit tutmamıştır. Şahit tutma vacib bir emir olsaydı, tartışma korkusundan dolayı, rehine ile beraber vacib olurdu. Ondan aktarım bitti.

Kurtubi, ibnü’l-Arabi’nin bu kelimanı önce sürdükten sonra şunları söyledi:Dahhak’tan ve Darekutni ve Ebu Davud’un çıkardığı Ada’ın bu hadisinden başkasından da vücub zikretmişizdir.

Müslüman olması Fetihten ve Huneyn’den sonra idi. Ki o şöle diyendir:Huneyn günü Allah’ın rasulu (s.a.v) ile savaştık, Allah bize arka çıkmadı, bize yardımda etmedi. Sonra da iyi bir müslüman oldu. onu ve bu hadisini Ebu Ömer zikretti.

Sonunda da dediki:Ama’i dediki:Said b. Ebu urube’ye “ğaile” hakkında sordum. dediki:Efendisinden kaçmak, hırsızlık ve zinadır. Ona “habeşe” hakında sordum. Dediki:Müslümanların ahdinin ehline satılmasıdır.

İmam ebu Muhammed b. Atiyye’de dediki:Bundaki vücub şübhelidir.

Vesikalarda zor ve güçtür. Çok olanlarda ise, belki de tüccar şahit tutmamakla samimiyet kastediyor. Bazı beldelerde adet olabilir. Alimden, saygıdeğer, büyük insandan utanılabilir de aleyhine şahit tutulmaz. Böylece bütün bunlar güvene giriyor. Şahid tutma emrinden geriye, ondan men’eden bir özre düşmeyen için genelde kendinden geriye, ondan men’eden bir özre düşmeyen için genelde kendinden geriye, ondn men’eden bir özre düşmeyen için genelde kendisindeki maslahattan dolayı teşvik kalır. Mehdevi, Nahhas ve Nekki bir grubun şöyle dediklerini aktardılar:(Alış veriş yaptıınız zaman şahit tutun)sözü, (Eğer birbirinizden emin olursanız) sözü ile mensuhtur. Onu Nahhas Ebu Said el-Hudri’ye isnad etti. Buna göre o, (Ey iman edenler, belli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazıverin)sözünü: (Eğer birbirinize güvenirseniz, bu taktirde, emanet edilen, emanetini eda etsin)sözüne kadar okudu, dedi ki:Bu ayet, öncesini neshetti.

Nahhas dediki:Bu Hasan, Hakem ve Abdurrahman b. Zeyd’in görüşüdür.

Taberi dediki:Bunun manası yoktur. Çünkü birinciden başkasıın hükmüdür. Bu ancak yazıcı bulmayanların hükmüdür.

Allah (c.c) buyurdu ki:(Seferde olup ta yazıcı bulmazsanız, bu taktirde alınmış bir rehine (yeter)? Eğer bir birinize güvenirseniz -Yani:rehine alak gerekmiyorsa-emanet edilen, emanetini eda etsin.)Dedi ki:E⁄er bunun birinciy inesheden olması caiz olsa idi, Allah (c.c)’in (Eğer hasta yada yolcu iseniz yada sizden biriniz ayak yolundan gelmişse)sözünün, Allah’ın (c.c) (Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman) sözünü nesheden olması caiz olurdu.

Ve Allah’ın (c.c) Bulamayanlara ise arka arkaya iki ay oru ç tutmak (gerekir) sözünün, Allah’ın (c.c) (Kölenin özgürleştirilmesi) sözünü nesheden olması caiz olurdu.

Bazı alimler dediler ki:Allah’ın (Eğer birbirinze güvenirseniz)sözü, şahit tutmaya dair emir üzere olan kapsamlı ayetin başından sonuna kadar nüzülünü açıklamadı. Aksine, beraber varid oldular. nasih ile mensuhun aynı halde, bütün olarak, beraberce varid olası caiz olmaz.

Dedi ki:İbn-İ abbas’tan rivayet edilmiştir. Ona, borç ayeti mensuhtur, denildiğinde, dedik:Hayır, vallahi borç ayeti muhkemdir, onda nesh yoktur. Dediki:Şahid tutmak sadece tatmin için kılındı. Bunun işareti de Allah Teala’nın, borcun tevşiki için birçok yol kılmış olmasıdır:Yazmak, rehine almak, şahid tutmak. Vücub yoluyla değilde teşvik yoluyla rehinenin meşru’ olması konusunda büyük kent alimleri arasında hilaf yoktur. Hala da insanlar hazarda ve seferde, karada ve denizde ovada ve dağda, bunu bilmelerine rağmen, inkar etmeden, şahid tutmaksızın alış-veriş yapıyorlar. Vacib olsaydı, inkarı terkedenine bırakmazlardı. Derim ki0Bütün bunlar hoş istidlaldir. Ondan daha hoş olan, şahid tutmanın terki hakkında sünnetin sarihinden gelindir. Ki o da Darekut’nini, tarık b. abdullah el-Muharibi’den (r.a) çıkardığına göre, dediki:Kafile için Rabze’den ve Rabze’nin güneyinden Medine’nin yakınına ininciye kadar geldik. Bareberimizde de mahfemiz vardı. biz mola verdiğimz bir sırada yanımıza, üzerinde iki beyaz elbise olan bir adam geldi. Bize selam verdi. Selamını aldık. Dediki:Topluuk nereden?Dedik ki:Rab’zeden ve Rabze’nin günyinden. Dedi ki:Beraberimizde de kırımız deve ar. Bunun üzerine dediki: Bu devenizi bana satıyor musunuz?Dedik ki:Evet. Dedi ki :Kaça?Dedik ki :Şu kadar, şu kadar sa’hurmaya. Dedi ki:Herhangi bir şey düşürmedik.
Dediki:Ben de onu aldım. Sonra Medine’ye girinceye kadar devenin başını tutup (götürdü). Derken bizden kayboydu. Kendi aramızda birbirimizi kınadık, dedikki:Tanımadığınız birisine devenizi verdiniz.

Mahfedeki kadın eddiki:Bedir gecesinde onun yüzünden daha çok aya benzeyen bir adamın yüzünü görmedim. Yatsı olduğunda bize bir adam geldi. Dediki; Selamun aleykum, ben Rasulullah’ın (s.a.v) size elçisiyim.

O size bundan yemenizi ve hakkınızı tam olarak alıncaya kadar tartmanızı emretti. Dedi ki:Doyuncaya kadar yedik, hakkımızı tam olarak alıncaya kadar tarttık. Hadisi Zühri, Ammare b. Huzeymeden zikretti. Ona amcası anlattı. Ki o da Nebi (s.a.v)’in ashabındandır. Nebi (s.a.v) bir a’rabiden bir at satın aldı. A’rabi şöyle demeye başladı:Gel, bunu san asattığıma şahitlik et. huzeyme b. Sabit dediki:Ona sattığına ben sana sattığıma şahitlik et. Huzeyme b. Sait dediki:Ona sattığına ben şahitlik ediyorum. Nebi (s.a.v)Huzeyme ile karşılaştı, edi ki:Neye şahit lik ediyorsun.Dedi ki:Seni doğrulamaya, ey Allah’ın rasulu (s.a.v) Bunun üzerine Rasululah (s.a.v), Huzeyme’nin şehateni iki adamın şehadetine denk kıldı. Bunu nesai ve diğerleri çıkardı. KurtubiIden aktarım bitti.

Kaydedicisi dediki -Allah onu affetsin,Naklettiklerimizde, şahit ttuma ve yazmanın vacib değil mendub olduğuna açık delil vardır. Nitekim ibn-i Cerir ve diğerleri de bu görüşte. Allah Teala bu ayette, yani: (Alış-veriş yaptığınız zaman şahit tutun) sözünde, şahitlerde adelet şartını beyan etmedi. Fakta bunu başka yerlerde beyan etti. Şu sözü gibi (Şahitleren razı olduklarınızdan)Ve şu sözü (Ve sizden adil olanları şahid tutun)

Usulde kaidedir; mutlak, mukayyede hamlediri. nitekim biz bunu başka yerde bean ettik. Alllah’ın sözü: (Rabbimiz, unutur yada hata edersek bizi sorumlu tutma)Burda, onların dualarına icabet edip etmediğini beyan etmedi. hatada, ona icabet ettiğine şu sözü ile işaret etti (Hata ettiğiniz şeylerde size günah yoktur)Şu sözü ile de, unutmada ona icabet ettiğine işaret etti:(Şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık zalimler gürühü ile bareber oturma)Açıktır ki binda hatırlamdan önce üzerine günah yoktur. (Şeytan sana unutturursa)ayetinin Mekki, (Unutursak bizi sorumlu tutma)ayetinin de Medeni olmas,ı bunu geçersiz kılmaz. Zira Medeni’nin Mekki ile beyanında herhangi bir mani’ yoktur. Tersinde olduğu gibi.

Müslim’İn Sahih’inde sabit olduğuna göre Nebi (s.a.v), (Rabbimiz, onutur yada hata edersek bizi sorumlu tutma)ayetinin de Medeni olmas,ıbunu geçersiz kılmaz.. Zira Medeni’nin Mekki ile beyanında herhangi bir mani’yoktur. Tersinde olduğu gibi.

Müslim’in Sahih’inde sabit olduğuna göre Nebi (s.a.v), (Rabbimiz, unutur yada hata edersek bizi sorumlu tutm)kısmını okuduğunda Allah Teala dediki, evet. Allah’ın sözü (Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bizede ağır yük yükleme)

Burdan onların bu dualarına icabet edip etmediğini beyan etmedi.

Bizden öncekilere yüklenilen ağır yükü de beyan etmedi. Başka yerlerde onların bu dualarına icabet ettiğini beyan etti. Şu sözü gibi:(Ve onlardan ağır yüklerini ve üzlerinde olan bağları kaldırıyor)Ve şu sözü (Allah bir nefsi sadece kapasitesi oranında sorumlu tutar)Ve bunun gibi diğer ayetler. Şu sözü ile, bizden öncekilere yükletilen bazı ağır yüklere işaret etti. (Sizi ilk defa yaratana tevbe edin de nefsinizi öldürün. Çünkü tevbenen kabulu için nefsin öldrülmesinin şart koşulması, en büyük yüktür. ....sorumlulukta ağırlılıktır. Ondan biride nabiğaa’nın sözüdür:

....................................................

***************************************

RAHMAN, RAHİM ALLAN’IN ADIYLA

AL-İ İMRAN SURESİ

Allah’ın sözü: (Onun te’vilini ancak Allah bilir)Bu ayeti kerimede te’vilden murad, tefsir ve mananın idraki olabilir. Ondan murad, kendisine te’vil edilen işinin hakikati olabilir. Bu kitabın mukaddimesinde takdim etmişizdir ki, bunda zikrettiğimiz beyanın çeşitlerinden biride iki ihtimalden birin Kur’an’da çokçü olan olmasıdır. Buda, bu galib ihtimalın, murad olan olduğunu beyan ediyor. Çünkü daha çok olana hamletmek, diğererine hamletmeken evladır. Bunu öğrendiğin zaman şunu bilki, Kur’an’da te’vil, genelde, kendisine te’vil edilen işin hakikatine isim olarak verilir. Şu sözü gibi (Bu benim önceki rüyamın te’vilidir)Ve şu sözü:(Aksine, ilmini ihata edemedikleri şeyi yalanladılar.

Onlara, onun te’vili geldiğinde..)Ve şu sözü:(Bu daha hayırlıdır ve te’vilce daha iyidir.)Ve bunun gibi diğer ayetler. İbn-i Cerir et-Taberi dediki:Te’vilin aslı; bir şeyi şöyle sonuçlandıran. Onunla neticelenip döndüğünde ilk olarak te’Viledilir. Onu te’vil ettim; Ben onu neticelendirdim. Dediki:Bazı raviler A’şa’nın şu beytini söylediler:

..............................

Dedi ki:...........sözü ile, sevgisinin geleceği ve merci’ini kastediyor. Bununlada şunu istiyor:Onun sevgisi kalbinde küçük idi ve küçüklükten dönüşüp büyüdü. Eşlik edesiye kadar devam etti. böylece, eşlik edesiye kadar hala genç olmaya devam eden küçük komşu gibi eski oldu. Anesi gibi de büyük oldu. Dedi ki, şu beyit de söylenebilir:

...................................

Ondan aktarım bitti.

Onda, aleyhine herhangi bir şahid yoktur. Rib’i es-sak ki üremenin evvelinde doğdu......nin manası ise, onu yönlendiren her şeye boyun eğmektir. Onlardan biri de imri’ül-Kays’ın sözüdür:

..........................

...:Mafsalların ağsırı. ...:Hamzenin esresi ve şeddeli mimin üstünü ile. Sonrasında ra. Herkese komplo yapandır, zayıflığından ötürü. A’şa’nın mezkur beytini Ezheri ve Sahibü’l-Lisan söyledi:

............

Uyarı:Bilki te’vil üç isimlendirmeye söylenir.

Birincisi:Bu, işin kendisin te’vil edildiği hakikat, şeklinde zikrettiğimizir. Bu da Kur’andaki manasıdır.

İkincisi:Onunla tefsir ve beyan isteniyor. Bu manadakileren biride Rasululah (s.a.v)’in ibn-i Abashakkındakisözüdür:“Allah’ım, onu dinde fakih yap ve na te’vili öğret.” Ve ibn-i Cerir ve diğer alimlerin sözleri. Allah’ın sözünün te’vili hakkındaki söz:şöyle, şöyle; yani:Tefsiri ve beyanıdır. Ve Aişe’nin Sahhi’te sabit olan sözü:”Rasululah (s.a.v) rükü ve sücüdunda çokça; Allah’ım affet beni “Kur’anı tevil eder yani onunla imtisal ve amel ederdi. Allah en iyi bilendir.

Üçüncüsü:Usulcülerin ıstılahında bilinen manasıdır. Ki oda; lafzın, açık zahirinden, kedisine dellate een bir deil ile, tercih edilen muhtemele sarfedilmesidir. Usulcülerin, te’vil meselesinde yazdklarının özeti şudur:Sahih takmise göre te’vil, illa ki şu üç halden birinde olur:

Birincisi:Lafzın zahirinden sarfının, işin kendisinde buna delalet eden sahhi bir delille olmasıdır.

Bu, onların “sahhi te’vil” diye isimlendirdikleri te’vildir. Te’vilü’l-Karib de nebi (s.a.v)’in Sahhi’te sabit olan şu sözü gibidir:“Komşu, daha çok hak sahibidir.” Bunun ilk akla gelen zahiri, şuf’a (Önalım)hakkının komşu için sübutudur. bu hadiste komşunun, paylaşan ortak hususu üzere hamledilmesi, kendinin tercih edilen muhtemeline hamledilmesidir. Ancak sahih hadisin açıklandıına göre yollar ayrı, sınırla faklı olduğunda öncelik hakkı olmaz.

İkinci Hal:İşin kendisinde delil olmadığı halde sarfedenin herhangi bir iş için delil zannettiğinden dolayı lafzın, zahirinden sarfedilmesidir.

Onlar bunu “tevilü’l-fasid” ve “te’vilü’l,Ba’id” diye isimlendirirler. Şafiiye Maliki’ye önce Hanbeli’ye bunu şöyle örneklendiridiler:İmam Ebu hanife,

–Allah ona rahmet etsin -Nebi (s.a.v)’in:Hangi kadın velisinin izni dışında nikahlanırsa nikahı batıldır” sözündekikadını cariyeye ve küçüğe hamletti. Yine o; (Atmış miskin) sözündeki miskini müd (avuç) kelimesine hamletti. Böylece altmış müddün tek miskine verilmesini caizkıldı.

Üçüncü Hal:Aslen herhangi bir delilden dolayı olmadan lafzın, zahirinden sarf edilmesi (başka bir manada kullanılmasıdır)usulcülerin ıstılahında bu lu’b diye isimlendirilir. Bazı Şi’a’nın; (Allah size bir inek kesmenizi emrediyor)sözündeki kastın, Aişe (r.a)’dır, demeleri gibi. Meraki’de es,Suud şu sözü ile te’vili öğreterek te’vilin derecesi ve üç kısmın beyanına işaret etti:

.....


.......

......


.......

Şu sözüne kadar:

Halil b. İshak el,Maliki’nin kendisine has Muhtasar’ındaki istılahındaki te’vil ise, malik’e göre murad hakkında azılmış şerhlerin ihtilafından ibarettir. meraki, şu sözü ile buna işaret etti:

................

Malikiye fukahasının ıstılahında kitab, tedvin edilendir. Allah’ın sözü: (ilimde derinleşenler, ona iman ettik, derler)Açıktır ki bu vav (..) (İlimde derinleşenler, ona iman ettik, derler”, olur. Buna göre müteşabihin te’vilini, ilimde derinleşenler de bilir. Ayette vav’ın atıf değil, isti’nafiye olduğuna delalet een işaretler vardır. İbn-i Kudame, Raudatü’n-Nazır’da şunları söyledi:Ayette Allah’ın müteşabih bilgisinde tek olduğu ve hem lafzen hemde ma’nen sahih vakfın; (onun te’vilini sadece Allah bilir)sözünün yanında olduğuna delalet eden deliler vardır. Lafzen olması:Rasihlerin atfını dilemiş olsaydı, “Ve ona iman ettik, derler,” diyecekti. Ma’nen olması:ÇÜnkü te’Vilin ardına düşenler kötülenmiştir. Eğer bu rasihlere ma’lum olsaydı ardına düşenlerin yerilmesi değil övülmesi gerekir. Çünkü “Ona iman ettik” sözleri, bir şeyin tazmin ve tesliminin çeşidine delalet eder. Manası üzerinde durmadılar. Özellikle de şu sözleri ile sürdürdüler. Hepsi rabbimizdendir. Burda Rablerini zikretmeleri O’na güven ve emrine teslimi verir. çünü o, O’ndan sadır oldu. Nitekim hüküm de O’ndan geldi. VE çünkü ..lafzı, cümlelerin tafsili içindir. Onu, “kalblerinde eğrilik olanlar” hakkında, onları “Müteşabih ititba’ etmek ve te’vilini arzulamka”sıfatlandırması ile bareber zikretmes,i bu sıfatta onlara muhalif başka bir kısma delalet eder.

Onlar da rasihündur. Te’vilini bilselerdi, te’vil arzusu konusunda ilk kısma muhaliet etmezlerdi. Nitekim hiç kimsenin onu te’vilini bilmediği sabit olmuştur. Dolayısıyla onun hamlinin, zikrettiğimzden başka bir şeye yapılması caiz olmaz. Ondan aktarım bitti.

Vav’ın atıfe değil, isti’nafiye olduğunu te’yid edenlerden biride Kur’andaki istikra’ın delaletidir. Ki buna göre Alah Teala yaratılmışlardan bir şeyi nefyedip kendisi için isbat ettiğinde bu isbatta onun hiç bir ortağı olmaz. Şu sözü gibi: (De ki, Allah Teala yaratılmışlardan bir şeyi nefyedip kendisi için isbat ettiğinde bu isbatta onun hiçbir ortağı olmaz. Şu sözü gib:(Deki, Allah’tan başka, yerde ve göklerde olanlardan hiç biri ğaybı bilmez)Ve şu sözü:(Onu kendi vaktinde ortaya çıkaran sadece o’dur.)Ve şu sözü:(O’nun vechinden başka her şey helak olucudur.)Dolayısıyla; (Onun te’vilini sadece Allah bilir) sözünün munasının:Onu sadece o bilir, olması buna mutabıktır. Nitekim Hattabi de bu görüşte. Dediki :E⁄er:(ve rasihler)sözündeki vav tertib için olsaydı; (Hepsi rabbimizdendir)sözünün herhangi bir faydası olmazdı. (.......) sözü üzerindeki vakfın tam olduğ ve, ......sözünün, kelanını ibtidası olduğu şeklindeki görüş, cumhur ulemanın görüşüdür, zikrettiğimiz kurani delillerden ötürü.

Bu görüşte olanlar Ömer, ibn,i Abbas, Aişe, urve b. Zübeyr, ömer b. Abdulaziz, ibn,i Mes’ud ve Ebu b. Ka’b. Onlardan kurtubi ve diğerleri nakletti. Onu ibn,i Cerir, yunus’tan, Eşheb’ten, Malik b. Enes’ten nakletti. Bu kisai, Ahfeş, Fera’ ve Ebu Ubeyd’in de görüşüdür.

Ebu Nüheyk el-Üsdi dediki:Siz bu ayeti vasl ediyorsunuz. Oysa o, maktu’dur. rasihlerin ilmi, “Ona iman ettik, hepsi Rabbimizin katındandır” sözüne kadar devam eder. Vav’ın atıfe olduğu görüşü de ibn-i Abbas’tan mervidir.

Mücahid, Rebi’, Muhammed ibni Ca’fer b. Zübeyr, Kasım b. Muhammed ve diğerleri bu görüştedir. Bu görüşten yana olan ve bunda ileri gidenlerden biri ibn-i Fevrek’tir. İsti’naf ve atıf ihtimalinde ayetin benzeri, şairin şu sözüdür:

.............................

İlk te’vil gibi......nun mübteda, ....da haber olması ihtimalı vardır.

Bu durumda öncesinden maktu’olur. ..üzere ma’tuf lması da muhtemeldir. İkinci te’vile göre..., hal konumunda olur. Yani: (.) derinleşenleri methetmesiir. Onlar cahil oldukları halde onları bununla nasıl metheder.

Kurtubi dediki:Şeyhimiz Ebu’l-Abbas Ahmed b. Amr dediki:Bu, sahih olan görüştür. Çünkü onların “rasihler olması, bilgisinde Arap kelamını bilen herkesin eşit olduğu muhkemden daha çok şey bilmelerni gerektiriyr. Eğer, sadeceherkesin bildiğini biliyorlarsa, onların derinlği neyde olur. Ondan aktarım bitti.

Kaydedicisi dedi ki: Kurtubi’nin mezkur şeyhinin kelamından şu cevab alınır:Onları “sonuca bağlıyor” kılan sebep, ilimdeki dernilikleridir. Öyle ki ilimler ibitti; Allah’ın (c.c) kelamından, hakikatinin ilmine erişemedikleri noktada:(Ona iman ettik, hepsi Rabbimizin katındandır) derler. Rasih olmayanlar ise aksine, te’vilini ve fitne çıkarmayı arzulayarak onun müteşabihine tabi’ olurlar. Ki buda zahirdir.


Yüklə 1,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin