007/ARÂF SÛRESİ
007/01 Elif, Lâm, Mim, Sâd.
007/02 (Bu), kendisiyle insanları uyarman, inananlara öğüt vermen için sana indirilen bir kitaptır. Onun için (bunu tebliğ ederken kâfirlerin inkârından ötürü) kalbinde bir sıkıntı olmasın!
007/03 Rabbinizden size indirilene (Kuran’a) uyun. Ondan başkasını dostlar edinip peşlerine düşmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
007/04 Nice memleketler var ki, biz onları helâk ettik. Azabımız onlara geceleyin yahut gündüz istirahat ederlerken geldi.
007/05 Onlara azabımız geldiğinde “Biz gerçekten zalimler idik” demelerinden başka çağırışları olmadı.
007/06 Elbette kendilerine peygamberler gönderilenlere de, gönderilen peygamberlere de soracağız.
007/07 Ve onlara olup bitenleri tam bir bilgi ile mutlaka anlatacağız, çünkü biz, (onların yaptıklarından) uzak değiliz.
007/08 O gün (amelleri tartacak) terazi haktır. Kimin (sevap) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
007/09 Kimin de (sevap) tartıları hafif gelirse, işte onlar, ayetlerimizi inkâr ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır.
007/10 Doğrusu biz sizi yeryüzüne yerleştirdik ve size orada geçim vasıtaları verdik. (Buna karşılık) ne kadar da az şükrediyorsunuz!
007/11 Ant olsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere: "Âdeme secde edin." diye emrettik. İblisten başka hepsi secde ettiler. Fakat o secde edenlerden olmadı.
007/12 Allah buyurdu ki: Sana emrettiğim vakit seni secde etmekten alıkoyan nedir? (İblis): "Ben ondan daha hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın, onu da çamurdan yarattın." dedi.
007/13 Allah, "Öyle ise, dedi oradan (cennetten veya meleklerin içinden) in, orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık, çünkü sen aşağılıklardansın!"
007/14 İblis, "Bana insanların dirilecekleri güne kadar mühlet ver." dedi.
007/15 Allah, "Haydi sen mühlet verilenlerdensin." buyurdu.
007/16 İblis: "Öyle ise beni azdırmana karşılık, ant içerim ki, ben de onları (insanları) saptırmak için senin doğru yolunun üstünde tuzak kuracağım.
007/17 Sonra onlara elbette önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulamayacaksın!" dedi.
007/18 Allah buyurdu: Haydi sen, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Ant olsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım.
007/19 (Allah buyurdu ki) Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşin, dilediğiniz yerden yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın, sonra zalimlerden olursunuz.
007/20 Derken şeytan çirkin yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve Rabbiniz, sırf melek olursunuz veya ebedi kalanlardan olursunuz diye sizi bu ağaçtan men etti, başka bir sebepten değil, dedi.
007/21 Ve onlara, "Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim." diye yemin etti.
007/22 Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında çirkin yerleri, avret mahalleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üst üste yamayıp üzerlerine örtmeye başladılar. Rableri onlara: "Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi ve şeytan size apaçık bir düşmandır demedim mi?" diye nida etti.
007/23 De ki. Rabbim açık ve gizli kötülükleri; günahı ve haksız yere zulmetmeyi, hakkında hiçbir delil indirilmeyen bir şeyi Allah’a ortak koşmayı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.
007/24 Allah buyurdu: Birbirinize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşip kalma ve yaşayıp faydalanma vardır.
007/25 "Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (diriltilip) çıkarılacaksınız." dedi.
007/26 Ey Âdem oğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Takva elbisesi ise daha hayırlıdır. İşte bunlar, Allah'ın ayetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi).
007/27 Ey Âdem oğulları! Şeytan, ana-babanızı (Âdem ile Havva'yı) çirkin yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de şaşırtıp bir belâya sürüklemesin. Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.
007/28 Onlar bir kötülük yaptıkları zaman, "Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti." derler. De ki: Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?
007/29 De ki: Rabbim bana adaleti emretti. Her mescide yüzlerinizi ona (kıbleye) doğrultun ve dini yalnız Allah'a has kılarak Ona yalvarın. İlkin sizi yarattığı için yine Ona döneceksiniz.
007/30 O bir grubu doğru yola iletti, bir gruba da sapıklık müstahak oldu. Çünkü onlar, Allah'ı bırakıp şeytanları kendilerine dost edindiler. Böyle iken kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar.
007/31 Ey Âdem oğulları! Her mescide gidişinizde ziynetli elbiseleri giyin; yiyin, için fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.
007/32 De ki: Allah'ın, kulları için çıkardığı (yarattığı) süsü ve güzel rızkları kim haram kıldı? De ki: Onlar dünya hayatında (inanmayanlarla birlikte) inananlarındır. Kıyamet gününde ise yalnız müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için ayetleri böyle açıklıyoruz.
007/33 De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri; günahı ve haksız yere zulmetmeyi, hakkında hiçbir delil indirilmeyen bir şeyi Allah'a ortak koşmayı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.
007/34 Her ümmetin (mukadder) bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri atabilirler ne de bir an ileriye alabilirler.
007/35 Ey Âdem oğulları! Size kendi içinizden ayetlerimi anlatacak peygamberler gelir de kim (onlara karşı gelmekten) sakınır ve kendini ıslah ederse, onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
007/36 Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onları kabule tenezzül etmeyenler var ya, işte onlar ateş ehlidir. Onlar orada (cehennemde) ebedi kalacaklardır.
007/37 Kim Allah'a iftira eden ya da Onun ayetlerini yalanlayandan daha zalimdir? Onların kitaptan nasipleri (ne ise) kendilerine erişecektir. Sonunda elçilerimiz (melekler) gelip canlarını alırken derler ki: "Allah'ı bırakıp da tapmakta olduğumuz ilâhlar nerede?" (Onlar da): "Bizden kaybolup gittiler." derler. Ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerinde şahitlik ederler.
007/38 (Kıyamet gününde Allah onlara) diyecek ki: Sizden önce geçmiş cin ve insan toplulukları arasında siz de ateşe girin. Her ümmet girdikçe (tabi oldukları) yoldaşlarına lânet edecekler. Hepsi birbiri ardından orada (cehennemde) toplanınca, sonrakiler öncekiler için: "Ey Rabbimiz! Bizi işte bunlar saptırdılar. Onun için onlara ateşten bir kat daha fazla azap ver." diyecekler. Allah da (onlara), "Her biri için bir kat daha fazla azap vardır, fakat siz bilmezsiniz:" diyecektir.
007/39 Öncekiler de sonrakilere derler ki: Sizin bize bir üstünlüğünüz yok. O halde siz de kazandıklarınıza karşılık azabı tadın!
007/40 Bizim ayetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğinden girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız.
007/41 Onlar için cehennem ateşinden bir döşek ve üstlerinde de örtüler vardır. İşte zalimleri böyle cezalandırırız!
007/42 İnanıp da iyi işler yapanlar -ki hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmeyiz-. İşte onlar cennet ehlidir. Orada onlar ebedi kalacaklardır.
007/43 (Cennette) onların altlarından ırmaklar akarken kalplerinde (dünyadan kalma) kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız. Ve onlar derler ki: Lûtf edip hidayetiyle bizi buna (bu nimete) kavuşturan Allah'a hamt olsun! Allah bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik. Ant olsun ki, Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişlerdir. Onlara: "İşte size cennet; yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona varis kılındınız." diye seslenilir.
007/44 Cennet ehli, cehennem ehline: "Biz, Rabbimizin bize vaat ettiğini gerçek bulduk, siz de Rabbinizin size vaat ettiğini gerçek buldunuz mu?" diye seslenir. (Onlar da): "Evet" derler. Ve aralarında bir münadi (tellal), "Allah'ın lâneti zalimlerin üzerine olsun!" diye bağırır.
007/45 Onlar hakkı Allah yolundan men eden ve onu eğriltmek isteyen zalimlerdir. Onlar ahreti de inkâr edenlerdir.
007/46 İki taraf arasında bir perde ve Araf üzerinde de (cennetliklerin ve cehennemliklerin) her birini yüzlerindeki alâmetlerinden tanıyan erkekler vardır ki bunlar henüz cennete giremedikleri halde (gireceklerini) umarak cennet ehline:"Selâm sizin üzerinize olsun!" diye seslenirler.
(Araf: Cennetle cehennem arasında yüksek bir sur veya dağdır ki, sevapları ile günahları eşit olanlar, Allah’ın dilediği bir zamana kadar burada kalacaklardır. Daha sonra Allah’ın affına nail olarak onlar da cennete gireceklerdir.)
007/47 Onların gözleri cehennem ehli tarafına çevrildiği zaman da: "Ey Rabbimiz! Bizi zalimler topluluğuyla beraber bulundurma." derler.
007/48 (Yine) Araf ehli (kâfir olduklarını) yüzlerindeki alâmetlerinden tanıdıkları birtakım adamlara nida ederek derler ki: Ne çokluğunuz ne de taslamakta olduğunuz büyüklük size hiçbir yarar sağlamadı.
007/49 Allah onları hiçbir rahmete erdirmeyecek diye yemin ettiğiniz kimseler bunlar mı? (ve cennet ehline dönerek): "Girin cennete, artık size korku yoktur ve siz üzülecek de değilsiniz."
007/50 Cehennem ehli cennet ehline: Suyunuzdan veya Allah'ın size verdiği rızktan biraz da bizim üzerimize dökün." diye seslenirler. (Onlar da) derler ki: Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır.
007/51 O kâfirler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler de dünya hayatı onları aldattı. Onlar, bu günleri ile karşılaşacaklarını unuttukları ve ayetlerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi biz de bugün onları unuturuz.
007/52 Gerçekten onlara ilim ile açıkladığımız, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak bir kitap gönderdik.
007/53 (Fakat onlar), Onun te’vilinden başka bir şey beklemiyorlar. Onun tevili geldiği (haber verdiği şeyler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler. Şimdi bizim şefaatçimiz var mı ki bize şefaat etsinler veya tekrar geri döndürülmemiz (dünyaya geri gönderilmemiz) mümkün mü ki, yapmış olduğumuz amellerden başkasını (daha güzelini) yapalım? Onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler (putlar) da kendilerinden kaybolup gitti.
007/54 Şüphesiz ki, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş üzerine kurulan, geceyi durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örten: Güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Rabbiniz Allah’tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de Ona mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!
(Gökler ve yer yaratılmadan önce bizim anladığımız anlamda gün kavramı yoktu. Allah'a göre gün, an manasına geldiği gibi uzun devreler manasına da gelir. Hac suresinin 47. ayetinde, Allah katında bizim sayımızla 1000 yıl; Maaric suresinin 4. ayetinde de 50.000 yıl süren bir günün var olduğu ifade edilmektedir. Yanı Allah katında gün, çeşitli zaman birimlerini -devri- ifade etmektedir.)
007/55 Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki, O, haddi aşanları sevmez.
007/56 Yeryüzü ıslah edildikten sonra orada bozgunculuk yapmayın. (Allah'ın azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak Ona dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah'ın rahmeti çok yakındır.
007/57 Rüzgârları rahmetinin önünden müjdeci olarak gönderen Odur. Sonunda onlar (o rüzgârlar) ağır bulutları yüklenince onu ölü bir memlekete sevk ederiz. Orada su indirir ve onunla türlü türlü meyveler çıkarırız. İşte ölüleri de böyle çıkaracağız. Her halde bundan ibret alırsınız.
007/58 Güzel memleketin bitkisi Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise faydasız bitkiden başka bir şey çıkmaz. İşte biz, şükreden bir kavim için ayetleri böyle açıklıyoruz.
007/59 Andolsun ki. Nuh’u elçi olarak kavmine gönderdik de dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.
007/60 Kavminden ileri gelenler dediler ki: Biz seni apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz!
007/61 Dedi ki: Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yok. Fakat ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.
007/62 Size Rabbimin vahiy ettiği gerçekleri tebliğ ediyorum ve size öğüt veriyorum ve ben sizin bilmediğiniz şeyleri Allah tarafından gelen vahiy ile biliyorum.
007/63 (Allah'ın azabından) sakınıp da rahmete nail olmanız için, içinizden sizi uyaracak bir adam vasıtasıyla size bir zikir (kitap) gelmesine şaştınız mı?
007/64 Söylenenleri dinledikten sonra onu yalanladılar, biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık, ayetlerimizi yalanlayanları boğduk! Çünkü onlar kör bir kavimdiler.
007/65 Ad kavmine de kardeşleri Hûd'u (gönderdik). O, (kavmine) dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin Ondan başka İlâhınız yoktur. (Hâlâ Ona karşı gelmekten) sakınmayacak mısınız?
007/66 Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: Biz seni bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve gerçekten seni yalancılardan sanıyoruz.
007/67 (Bunun üzerine Hûd): "Ey kavmim! dedi, bende beyinsizlik yoktur, fakat ben âlemlerin Rabbinin gönderdiği peygamberim."
007/68 Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri tebliğ ediyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm.
007/69 Sizi uyarmak için içinizden bir adam vasıtasıyla Rabbinizden size bir zikir (kitap) gelmesine şaştınız mı? Düşünün ki O sizi, Nuh kavminden sonra (onların yerine) hâkimler kıldı ve yaratılışta sizi onlardan üstün yaptı. O halde Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz.
007/70 Dediler ki: Sen bize tek Allah'a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi geldin? Eğer doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğin (azabı bize) getir.
007/71 (Hûd) dedi ki: Artık size Rabbinizden bir azap ve bir hışım inmiştir. Haklarında Allah'ın hiçbir delil indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimler hususunda benimle tartışıyor musunuz? Bekleyin öyleyse, şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim!
007/72 Onu ve onunla beraber olanları rahmetimizle kurtardık ve ayetlerimizi yalanlayıp da iman etmeyenlerin kökünü kestik.
007/73 Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i (peygamber olarak gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin ondan başka İlâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir. İşte o da size bir mucize olarak (gönderilmiş), Allah’ın şu devesidir. Onu (kendi haline) bırakın. Allah’ın toprağında otlasın. Sakın ona her hangi bir kötülükle dokunmayın; sonra sizi acıklı bir azap yakalar.
007/74 Düşünün ki, (Allah) Ad'dan (Ad kavminden) sonra (onların yurduna) sizi hükümdarlar kıldı. Ve yeryüzünde sizi yerleştirdi. Onun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık çıkarmayın.
007/75 Kavminin ileri gelenlerinden, büyüklük taslayanlar içlerinden zayıf görülen inananlara dediler ki: Siz Salih'in gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz? (buna inanıyor musunuz?) Onlar da, "Şüphesiz biz onunla gönderilene inananlardanız." dediler.
007/76 Kibirlenenler de dediler ki: Biz de sizin inandığınızı inkâr edenlerdeniz.
007/77 Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden dışarı çıktılar da: "Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerdensen bizi tehdit ettiğin azabı getir." dediler.
007/78 Bunun üzerine onları o şiddetli sarsıntı yakaladı da diz üstü donakaldılar.
007/79 Salih de o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: Ey kavmim! Ant olsun ki ben size Rabbimin elçiliğini tebliğ ettim ve size öğüt verdim, fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz.
007/80 Lût'u da (peygamber olarak) gönderdik. Kavmine dedi ki: Sizden önce âlemlerden hiç birinin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz?
007/81 Çünkü siz kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere gidiyorsunuz. Belki de siz, haddi aşan bir kavimsiniz.
007/82 Kavminin cevabı: "Onları (Lût'u ve taraftarlarını) memleketinizden çıkarın, çünkü onlar fazla temizlenen insanlarmış!" demelerinden başka bir şey olmadı.
007/83 Biz de onu ve karısından başka aile efradını (iman edenleri) kurtardık, çünkü karısı geride kalanlardan (kâfirlerden) idi.
007/84 Ve üzerlerine (taş) yağmuru yağdırdık. Bak ki günahkârların sonu nasıl oldu?
007/85 Medyen (oğullarına) da kardeşleri Şuayb’ı (peygamber olarak gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin Ondan başka İlâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir; artık ölçüyü, tartıyı tam yapın. İnsanların eşyalarını eksik vermeyin. Islâh edildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır.
007/86 Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolun eğriliğini arayarak öyle her yolun başında oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz ve O sizi çoğalttı. Bakın ki, bozguncuların sonu nasıl olmuştur.
007/87 Eğer içinizden bir grup benimle gönderilene inanır, bir grup da inanmazsa, Allah, aranızda hükmedinceye kadar sabredin. O, hâkimlerin en iyisidir.
007/88 Kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki: Ey Şuayip: Kesinlikle seni ve seninle beraber inananları memleketimizden çıkaracağız yahut dinimize döneceksiniz. (Şuayip) dedi ki: İstemesek de mi (bizi yurdumuzdan çıkaracak veya dinimizden döndüreceksiniz)?
007/89 (Ant olsun ki), Allah bizi ondan (kâfirlikten) kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek, Allah'a karşı iftira etmiş oluruz. Rabbimiz Allah'ın dilemesi hali müstesna geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a dayanırız. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet. Çünkü sen hükmedenlerin en hayırlısısın.
007/90 Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: Eğer Şuayip'e uyarsanız o takdirde siz mutlaka ziyana uğrarsınız.
007/91 Derken o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de yurtlarında diz üstü dona kaldılar.
007/92 Şuayip'i yalanlayanlar sanki yurtlarında hiç oturmamış gibi oldular. Asil ziyana uğrayanlar, Şuayip'i yalanlayanların kendileridir.
007/93 (Şuayip) onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: Ey kavmim! Ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum. ve size öğüt verdim. Artık kâfir bir kavme nasıl acırım!
007/94 Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, ora halkını, (Peygambere başkaldırmasınlar ve bize) yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.
007/95 Sonra kötülüğü (yoksulluk ve darlığı) değiştirip yerine iyilik (bolluk) getirdik, nihayet çoğaldılar ve: Âtalarımıza da böyle darlık ve sevinç dokunmuştu." (Onlar da sıkıntılı ve sevinçli günler geçirmişlerdi.) dediler. Biz de onları hatırlarından geçmediği bir anda ansızın yakaladık.
007/96 O ülkelerin halkı inansalar ve (Allah'ın azabından) korunsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket (ve bolluk kapılarını) açardık, fakat yalanladılar, biz de kazanmakta oldukları kötülükler yüzünden onları yakalayıverdik.
007/97 Acaba o ülkelerin halkı, geceleyin uyurlarken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin miydiler?
007/98 Yoksa o ülkelerin halkı, kuşluk vakti eğlenirlerken onlara azabımızın gelmeyeceğinden emin miydiler?
007/99 Allah'ın tuzağından (onlara mühlet verip de sonra ansızın yakalamasından) emin mi oldular? Fakat ziyana uğrayan topluluktan başkası, Allah'ın (böyle) mühlet vermesinden emin olamaz
007/100 Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne varis olanlara hâlâ şu gerçek belli olmadı mı ki: Eğer biz dileseydik onları da günahlarından dolayı musibetlere uğratırdık! Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar (gerçekleri) işitmezler.
007/101 Ant olsun biz, Musa'ya açık açık dokuz ayet verdik. Haydi, İsrail oğullarına sor: Musa onlara geldiğinde Firavun ona, "Ey Musa! dedi, senin büyülenmiş olduğunu sanıyorum!"
007/102 Onların çoğunda sözde durma (diye bir şey) bulamadık. Gerçek şu ki: Onların çoğunu yoldan çıkmış bulduk.
007/103 Onlardan sonra Musa'yı mucizelerimizle Firavun ve kavmine gönderdik de o mucizeleri inkâr ettiler. Ama bak ki, fesatçıların sonu ne oldu!
007/104 Musa dedi ki: Ey Firavun! Ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.
007/105 Allah'a karşı, gerçekten başkasını söylememek benim üzerime borçtur. Size Rabbinizden açık delil (mucize) getirdim artık İsrail oğullarını benimle gönder.
007/106 (Firavun) dedi ki: Eğer bir mucize getirdiysen ve gerçekten doğru söylüyorsan onu göster bakalım.
007/107 Bunun üzerine Musa asasını (yere) attı. Bir de ne görsünler o, apaçık bir ejderha (oluverdi).
007/108 Ve elini (cebinden) çıkardı, birden o da bakanlar için bembeyaz parlayan bir şey oldu.
007/109 Firavun’un etrafındakiler “Bu, şüphesiz çok bilgiç bir sihirbazdır;
007/110 Sizi yerinizden çıkarmak istiyor!” dediler. Firavun: “Öyle ise ne yapmamı istersiniz? diye sordu.
007/111 Çevresindekiler: “Onu ve kardeşini burada alıkoy ve şehirlere toplayıcılar yolla.
007/112 Usta sihirbazların hepsini sana getirsinler!” dediler.
007/113 Bütün sihirbazlar Firavun'a geldi ve "Eğer üstün gelen biz olursak, bize kesin bir mükâfat var mı?" dediler.
007/114 (Firavun), "Evet hem de siz mutlaka yakınlarımdan olacaksınız." dedi.
007/115 (Sihirbazlar). "Ey Musa, sen mi (önce hünerini ortaya) atacaksın, yoksa önce atanlar biz mi olalım?" dediler.
007/116 "Siz atın" dedi. Onlar atınca, insanların gözlerini büyülediler, onları korkuttular ve büyük bir sihir (ortaya) getirdiler.
007/117 Biz de Musa'ya " Asanı at!" diye vahiy ettik. Bir de baktılar ki bu, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor.
007/118 Böylece gerçek ortaya çıktı ve onların yapmakta oldukları yok olup gitti.
007/119 (Firavun ve kavmi), orada yenildi ve küçük düşerek geri döndüler.
007/120 Sihirbazlar ise secdeye kapandılar.
007/121 “Âlemlerin Rabbi olan Allah’a iman ettik.”
007/122 "Musa ve Harun'un Rabbine iman ettik” dediler.
007/123 Firavun dedi ki: Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Bu, hiç şüphesiz şehirde (Mısır'da), Kıpti olan halkını oradan çıkarmak için kurduğunuz bir tuzaktır. Ama yakında (başınıza gelecekleri) bileceksiniz!
007/124 Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım.
007/125 Sihirbazlar “Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz!
007/126 Senin bize kızman da sırf Rabbimizin ayetleri gelince iman etmemizdendir. Ey bizim Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve canımızı iman selametiyle al!” dediler.
007/127 Firavun kavminden ileri gelenler dediler ki: "Musa'yı ve kavmini, seni ve ilâhlarını bırakıp yeryüzünde bozgunculuk çıkarsınlar (halkı senin aleyhine) kışkırtsınlar diye bırakacak mısın?" (Firavun) ise, "Biz onların oğullarını öldürüp, kadınlarını sağ bırakacağız. Elbette biz onları ezecek üstünlükteyiz." dedi.
007/128 Musa kavmine dedi ki: Allah'tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır. Kullarından dilediğini ona varis kılar. Sonuç ise (Allah'tan korkup) sakınanlarındır.
007/129 Onlar da, "Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da bize işkence edildi." dediler. (Musa), "Umulur ki Rabbiniz düşmanınızı helâk edecek ve onların yerine sizi yeryüzüne hâkim kılacak da nasıl hareket edeceğinize bakacaktır." dedi.
007/130 Ant olsun ki, biz de Firavun ailesini ders alsınlar diye, yıllarca kuraklık ve mahsul kıtlığı ile cezalandırdık.
007/131 Onlara bir iyilik (bolluk) gelince, "Bu, bizim hakkımızdır." dediler. Eğer kendilerine bir fenalık gelirse Musa ve onunla beraber olanları uğursuz sayarlardı. Bilesiniz ki, onların uğursuzluğu Allah katındandır, fakat onların çokları bunu bilmezler.
007/132 Ve dediler ki: Bizi sihirlemek için ne mucize getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz.
007/133 Biz de ayrı ayrı mucizeler olarak onların üzerine tufan, çekirge, haşarat, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim oldular.
007/134 Azap üzerlerine çökünce, "Ey Musa! Sana verdiği söz hürmetine, bizim için Rabbine dua et, eğer bizden azabı kaldırırsan, mutlaka sana inanacağız ve muhakkak İsrail oğullarını seninle göndereceğiz." dediler.
007/135 Biz, ulaşacakları bir müddete kadar onlardan azabı kaldırınca hemen sözlerinden döndüler.
007/136 Biz de, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil kalmaları sebebiyle kendilerinden intikam aldık ve onları denizde boğduk.
007/137 Hor görülüp ezilmekte olan o kavmi de, içini (bolluk ve) bereketle doldurduğumuz yerin doğu tarafına ve batı taraflarına mirasçı kıldık. Rabbinin İsrail oğullarına verdiği güzel söz, sabırlarına karşılık yerine geldi. Firavun ve kavminin yapmakta olduklarını (binaları) ve yetiştirdikleri bahçeleri helâk ettik.
007/138 İsrail oğullarını denizden geçirdik, orada kendilerine mahsus birtakım putlara tapan bir kavme (Amalika kavmine) rastladılar. Bunun üzerine"Ey Musa! Onlara ait ilâhlar gibi bizim için de bir ilâh yap!" dediler. Musa, "Gerçekten siz cahil bir toplumsunuz." dedi.
007/139 Şüphesiz bunların (Amalika kavminin) içinde bulundukları (din) yıkılmıştır ve yapmakta oldukları da batıldır.
007/140 Musa dedi ki: Allah sizi âlemlere üstün kılmışken ben size Allah'tan başka ilâh mı arayacağım?
007/141 Hatırlayın ki, size azabın en kötüsünü yapan Firavun ailesinden sizi kurtardık. Çünkü onlar oğullarınızı öldürüyorlar, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. İşte bunda, size Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardır.
007/142 (Bana ibadet etmek için) Musa ile otuz gece sözleştik ve ona on gece daha ilâve ettik; böylece Rabbinin tayin ettiği vakit kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun'a dedi ki: Kavmim içinde benim yerime geç, onları ıslah et, bozguncuların yoluna uyma.
007/143 Musa, tayin ettiğimiz vakitte (Tûr-i Sina'ya) gelip de Rabbi onunla konuşunca "Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!" dedi. (Rabbi), "Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!" buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tövbe ettim ve inananların ilkiyim.
007/144 (Allah) "Ey Musa, dedi, ben risalelerimle ve sana konuşmamla seni insanların başına seçtim. Sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol."
007/145 Musa için, nasihat ve her şeyin açıklanmasına dair ne varsa hepsini levhalarla yazdık (ve dedik ki): Bunları kuvvetle tut, kavmine de onun en güzelini tutmalarını emret. Yakında size, yoldan çıkmışların yurdunu (nasıl harabeye çevirdiğimi) göstereceğim.
007/146 Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri ayetlerimden uzaklaştıracağım, (onları anlayamayacaklar). Onlar, bütün mucizeleri görseler, yine de iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Fakat azgınlık yolunu görürlerse, hemen onu yol edinirler. Bu durum, onların ayetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gafil olmalarından ileri gelmektedir.
007/147 Hâlbuki ayetlerimizi ve ahrete kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar yalnız yapmakta oldukları amellerle cezalandırılırlar.
007/148 (Tûr'a giden) Musa'nın arkasından kavmi, ziynet takımlarından, böğürmesi olan bir buzağı heykelini (yapıp ilâh) edindiler. Görmediler mi ki o, onlarla ne konuşuyor ne de onlara yol gösteriyor? Onu (ilâh olarak) benimsediler ve zalimler oldular.
007/149 (Sonra pişmanlıklarından ötürü) Başları elleri arasına düşürülüp, (başlarını iki elleri arasına koyup) da kendilerinin gerçekten sapmış olduklarını görünce dediler ki: Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa mutlaka ziyana uğrayanlardan olacağız.
007/150 Musa kızgın ve üzgün kavmine dönünce; "Benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rabbinizin emrini (beklemeyip) acele mi ettiniz?" dedi. (Tevrat'ın yazılı olduğu) levhaları yere attı ve kardeşinin başını tutup kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi), "Anam oğlu! Bu kavim beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi. Sen de düşmanları bana güldürme ve beni bu zalim kavimle beraber tutma!" dedi.
007/151 (Musa da), "Ey Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kabul et, zira sen merhametlilerin en merhametlisisin!" dedi.
007/152 Buzağıyı (ilâh) edinenlere, mutlaka Rablerinden bir gazap ve dünya hayatında bir alçaklık erişecektir. İşte biz iftiracıları böyle cezalandırırız.
007/153 Kötülükler yaptıktan sonra ardından tövbe edip de iman edenlere gelince, şüphesiz ki o tövbe ve imandan sonra, Rabbin elbette bağışlayan ve esirgeyendir.
007/154 Musa'nın öfkesi dinince, levhaları aldı. Onlardaki yazıda Rablerinden korkanlar için hidayet ve rahmet vardır.
007/155 Musa tayin ettiğimiz vakitte kavminden yetmiş adam seçti (ve huzura getirdi). Onları o müthiş deprem yakalayınca, Musa dedi ki: Ey Rabbim, dileseydin onları da beni de daha önce helâk ederdin. İçimizden birtakım beyinsizlerin işlediği (günah) yüzünden hepimizi helâk edecek misin? Bu iş senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini saptırırsın, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim velimizsin, bizi bağışla ve bize acı, sen bağışlayanların en iyisisin!
007/156 Bize bu dünyada da iyilik yaz, ahrette de. Çünkü biz (tövbe ederek) sana döndük. (Allah) buyurdu: "Kimi dilersem onu azabıma uğratırım; rahmetim ise her şeyi kaplamıştır. Onu (kötülükten) sakınanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım.
007/157 Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi Peygambere uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara temiz (ve güzel) şeyleri helâl, pis (ve zararlı) şeyleri haram kılar. Ve üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri atar (yani, hata ile adam öldürmekte kısas icrasını ve günah işleyen azaların, pislik değen elbisenin kesilmesi gibi ağır teklifleri kaldırır). O Peygambere inanıp ona saygı gösteren, yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nura (Kuran'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.
007/158 De ki: Ey insanlar: Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi Allah'ın (gönderdiği) elçiyim. Ondan başka İlâh yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah'a ve Onun ümmi Resulüne, Allah'a ve Onun kelimelerine gönülden inanan Resulüne iman edin ve ona uyun ki, doğru yolu bulasınız.
007/159 Musa'nın kavminden hak ile doğru yolu bulan ve onunla adil davranan bir topluluk vardır.
007/160 Biz İsrail oğullarını (Yakup'un on iki oğlundan gelen) oymaklar halinde on iki kabileye ayırdık. Kavmi Musa'dan su isteyince ona, "Asanı taşa vur!" diye vahiy ettik. Derhal on iki pınar fışkırdı. Her kabile içeceği yeri belledi. Sonra üzerlerine bulutla gölge yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın eti indirdik. (Onlara dedik ki): "Size verdiğimiz rızkların temizlerinden yiyiniz." Ama onlar (emirlerimizi dinlememekle) bize değil kendilerine zulmediyorlardı.
007/161 Onlara şu şehirde (Kudüs'te) yerleşin, ondan (onun nimetlerinden) dilediğiniz gibi yiyin, "Bağışlanmak istiyoruz." deyin ve kapıdan eğilerek girin ki, hatalarınızı bağışlayayım. Ayrıca biz, iyilik yapanlara ileride daha da artıracağız." denildi.
007/162 Fakat onlardan zalim olanlar, sözü kendilerine söylenenden başkasıyla değiştirdiler. Biz de zulümlerinden ötürü üzerlerine gökten bir azap (Taun-veba hastalığı) gönderdik.
007/163 Onlara, deniz kıyısında bulunan şehir halkının durumunu sor. Hani onlar cumartesi gününe saygısızlık gösterip haddi aşıyorlardı. (Cumartesi günü avlanmaları yasak olduğu halde avlanıyorlardı.) Çünkü cumartesi tatili yaptıkları gün, balıklar meydana çıkarak akın akın onlara gelirdi, cumartesi tatili yapmadıkları gün de gelmezlerdi. İşte böylece biz, yoldan çıkmalarından dolayı onları imtihan ediyorduk.
007/164 İçlerinden bir topluluk "Allah'ın helâk edeceği yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz? dedi. (Öğüt verenler de) dediler ki: Rabbinize mazeret (beyan etmek) için, bir de belki sakınırlar diye (öğüt veriyoruz).
007/165 Onlar kendilerine verilen öğütleri unutunca, biz de kötülükten men edenleri kurtardık, zulmedenleri yapmakta oldukları kötülüklerden ötürü şiddetli bir azap ile yakaladık.
007/166 Kibirlerinden dolayı kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince onlara, "Adi maymunlar olun." dedik.
(Yahudi kabilelerinden bir grup cumartesi gününe saygı göstermediği için hınzır ve maymun şekline konulmuşlardır. Bu insanların bozulması sonucu Allah tarafından verilen bir ceza idi. Ancak bunun hakiki olarak insanın maymun biçimine sokulması mı, yoksa ahlâken bozulup maymun gibi taklitçilik ve aç gözlülük durumuna düşürülmesi mi olduğu hakkında görüş ayrılığı vardır.)
007/167 Rabbin, elbette kıyamet gününe kadar onlara azabın en kötüsünü yapacak kimseler göndereceğini ilân etti. Şüphesiz Rabbin cezayı çabuk verendir. Ve O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
007/168 Onları (Yahudileri) parça parça topluluklar olarak yeryüzüne dağıttık. Onlardan iyi kimseler vardır; içlerinden bundan daha düşükleri de vardır. (Yaptıkları kötülüklerden) belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik.
007/169 Onların ardından da (ayetleri tahrif karşılığında) şu değersiz dünya malını alıp, "Nasıl olsa bağışlanacağız." diyerek Kitaba varis olan birtakım kötü kimseler geldi. Onlara ona benzer bir menfaat daha gelse onu da alırlar. Peki, kitapta Allah hakkında gerçekten başka bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan söz alınmamış mıydı ve onlar Kitaptaki ahdi okumamışlar mıydı? Elbette ahret yurdu (günahlardan) sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınız ermiyor mu?
007/170 Kitaba sımsıkı sarılıp namazı dosdoğru kılanlar var ya, işte biz böyle iyiliğe çalışanların ecrini zayi etmeyiz.
007/171 Bir zaman da dağı İsrail oğullarının üzerine gölge gibi çektik de üstlerine düşecek sandılar. (De ki): Size verdiğimi (Kitabı) kuvvetle tutun ve içinde olanı hatırlayın (onunla amel edin) ki, (azabımızdan) korunasınız.
007/172 Kıyamet gününde, "Biz bundan da habersizdik." demeyesiniz diye Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini aldı ve onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (Onlar da), "Evet (Rabbimiz olduğuna) şahit olduk." dediler.
(Bu ayette geçen "Kâlü belâ " ifadesi hakkında farklı görüşler vardır. Bunun ezelde mi, ana rahminde mi, yoksa bulûğ çağında mı olduğu hususunda görüşler vardır. Bu konuda geniş bilgi için Ahmet Hamdi Yazır'ın Hak Dini Kuran Dili adlı eserine (4. cilt s.2323-2333) bakılması tavsiye olunur.)
007/173 Yahut (ne yapalım) daha önce babalarımız Allah'a ortak koştu, biz de onlardan sonra gelen bir nesildik (onun için biz de onların izinden gittik. Ahdi) iptal edenlerin yüzünden bizi helâk edecek misin?
007/174 İşte böylece (kâfirlikten) dönmeleri için ayetleri açıklıyoruz.
007/175 Onlara (Yahudilere) kendisine ayetlerimizden verdiğimiz ve fakat onlardan sıyrılıp çıkan, o yüzden de şeytanın takibine uğrayan ve sonunda azgınlardan olan kimsenin haberini oku.
007/176 Dileseydik elbette onu (Yahudilerden bir bilgin olan Bel'am'ı) ayetlerle yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer: Eğer üstüne varsan, dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini çıkarıp solur. İşte ayetlerimizi yalanlayanların hali budur. Bu kıssayı anlat, umulur ki düşünür, ibret alırlar.
007/177 Ayetlerimizi yalanlayan ve kendilerine zulmetmekte olan kavmin durumu ne kötüdür!
007/178 Allah kimi hidayete erdirirse, doğru yolu bulan odur. Kimi de saptırırsa, işte onlar ziyana uğrayanlardır.
007/179 Ant olsun, biz cin ve insanlardan birçoğunu (sanki) cehennem için yaratmışız. Zira onların kalpleri vardır, ama onlarla gerçeği kavrayamazlar; gözleri vardır, lâkin onlarla göremezler; kulakları vardır, fakat onlarla işitemezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha sapıktırlar. Onlar gaflete düşenlerin ta kendileridir.
007/180 En güzel isimler (Esmaül-hüsna) Allah'ındır. O halde Ona o güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır.
007/181 Yarattıklarımızdan, daima hak ile doğru yolu bulan ve onunla adil davranan bir ümmet (millet) vardır.
007/182 Ayetlerimizi yalanlayanları hiç bilmeyecekleri yerden yavaş yavaş helâke yaklaştıracağız.
007/183 Onlara mühlet veririm. Çünkü benim tuzağım (önce mühlet verip sonra yakalamam) çetindir.
007/184 Düşünmediler mi ki, arkadaşlarında (Muhammet'te) delilikten hiçbir eser yoktur? O, apaçık bir uyarıcıdır.
007/185 Göklerin ve yerin melekûtuna (hükümranlığına), Allah'ın yarattığı her şeye ve ecellerin yaklaşmış olabileceğine bakmadılar mı? O halde ondan sonra hangi söze inanacaklar?
007/186 Allah kimi saptırırsa, artık onun için yol gösteren yoktur. Ve onları azgınlıkları içinde azgın olarak bırakır.
007/187 Sana kıyamet saatinden, onun ne zaman gelip çatacağından soruyorlar. De ki: Onun ilmi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini Ondan başkası açıklayamaz. O göklere de yerlere de ağır gelmiştir. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Allah'ın katındadır ama insanların çoğu (bunu ) bilmezler.
007/188 De ki: Ben, Allah'ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda ve zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.
007/189 Sizi bir tek nefisten (Âdem'den) yaratan, gönlü ısınsın diye ondan da eşini (Havva'yı) yaratan Odur. Eşini sarıp örtünce (onunla birleşince) hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı). Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca Rableri Allah'a: "Ant olsun bize kusursuz bir çocuk verirsen muhakkak şükredenlerden olacağız." diye dua ettiler.
007/190 Fakat (Allah) onlara kusursuz bir çocuk verince, kendilerine verdiği bu çocuk hakkında Allah’a ortak koştular. Allah ise onların ortak koştuğu şeyden yücedir.
007/191 Kendileri yaratıldığı halde hiçbir şeyi yaratamayan varlıkları (Allah'a) ortak mı koşuyorlar?
007/192 Hâlbuki (putlar) ne onlara bir yardım edebilirler ne de kendilerine bir yardımları olur.
007/193 Onları doğru yola çağırsanız size uymazlar, çünkü onları çağırmanız yahut onlar gibi sizin susanlar olmanız müsavidir (inanmazlar).
007/194 (Ey kâfirler!) Allah'ı bırakıp da taptığınız kimseler, sizler gibi kullardır. (Onları tanrılığı hakkında iddianızda) doğru iseniz, onları çağırın da size cevap versinler.
007/195 Onların ayakları mı var? Yoksa tutacakları elleri mi var? Veya görecekleri gözleri mi var? De ki: Ortaklarınızı çağırın, sonra bana (istediğiniz) tuzağı kurun ve (elinizden geliyorsa) bana göz bile açtırmayın!
007/196 Şüphesiz ki benim velim o kitabı indiren Allah'tır. Ve O, bütün salihlere de velilik eder.
007/197 Allah'ın dışında taptıklarınızın ne size yardıma güçleri yeter ne de kendilerine yardım edebilirler.
007/198 Onları doğru yola çağırmış olsanız işitmezler. Ve onların sana baktıklarını görürsün, oysa onlar görmezler.
007/199 (Ey Muhammet!) Sen affı (kolaylık yolunu) tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.
007/200 Eğer şeytandan bir fit gelip seni dürterse hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işiten ve bilendir.
007/201 Takvaya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah’ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.
007/202 (Şeytanların) dostlarına gelince, şeytanlar onları azgınlığa sürüklerler. Sonra da yakalarını bırakmazlar.
007/203 Onlara istedikleri bir mucizeyi getirmediğin zaman, "Ötekiler gibi onu da toplasaydın ya!" derler. De ki: Ben ancak Rabbimden bana vahiy olunana uyarım. Bu (Kuran ayetleri), Rabbinizden gelen basiretlerdir (gönül gözlerini açan nurlardır ki hak onlarla görülür), inanan bir kavim için hidayet ve rahmettir.
007/204 Kuran okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.
007/205 Rabbini, içinden, yalvararak ve Ondan korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah ve akşam an. Gafillerden olma.
007/206 Kuşkusuz Rabbin katındakiler Ona kulluk etmekten asla kibirlenmezler, Onu tespih eder ve yalnız Ona secde ederler.
Dostları ilə paylaş: |