GeçMİŞte ve güNÜMÜzde tekfir meselesi


İlk Cahiliyye Kadınlarının Açılıp Saçılması



Yüklə 0,74 Mb.
səhifə19/32
tarix15.01.2019
ölçüsü0,74 Mb.
#97276
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   32

İlk Cahiliyye Kadınlarının Açılıp Saçılması

Ccnab-ı Hak şöyle buyuruyor: "Evlerinizdevakannız-la oturun. İlk cahiliyye (devri kadınları) nın açılıp , .saçıla­rak, ziynetlerini göstererek yürüyüşü gibi yürüme­yin..124

Kurtubi bu ayetin tefsiri ile ilgili olarak şu bilgileri ver­mektedir:

" Tebcrruca" kelimesi, açılmak, gözler önüne çıkmak anlamlarına gelmektedir. "Burucua Müşcyycdc= yüksek burçlar" ve "Burucu Semai vel- esvar= Surların ve göklerin burçları" ndaki "burçlar" kelimesinde aynı köktendir.

Burç, kelimesi, karşısında onu örten, bir engeli olmayan şey dcmcklir.

Hz. Aişc (r. anha)yc:"Ey mü'minlcrin Annesi! Kin-a, boya, nazar boncuğu ve muska, küpe , halhal, allın yüzük ve ince elbise hakkında ne söylersiniz? diye soruldu. O da cevaben : "Ey kadınlar topluluğu ! Sizin hikayeniz bir tek kadının hikayesidir. Allah, size nikahı helal olmayan kişi­ye açılıp saçılmaksızin, ziyneti (süslenmeyi) helal kıldı. Fakat size haram olarak bakmaları ayndır.

Ala dedi ki : "Bu evlerinin içindedir. Kadınlar dışan çıkınca, dış giysilerini bırakmaları helal olmaz."

Buna göre " açılıp saçıInıaksızın" sözü "evlerinin dı­şına çıkmaksızın" anlamına gcür. Bunun üzerine şöyle de­mek gerekir: "Onlarcvlcrindc iken, ev içinde giydikleri el­biselerinin üzerine dış elbisesi gerekmez. Ancak yanına yabancı bir erkeğin girme durumu bundan hariçtir.. Sonra denildi ki :

Kadının kendisini çıplak gösterecek şekilde iki ayrı ince elbise giymesi de " açılıp saçılma" dan sayılır. Bu ko­nuda Buhari'nin sahih'indc Ebu Hürcyrc 'den hır hadis gel­miştir. Ehu Hüreyre Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu söyledi: "Cehennem ehlinden iki sınıf insan vardır ki ben onları görmedim. Birinci sınıf;bir takım insanlardır ki el­lerinde sığır kuyrukları gibi kırbaçlar var, onlarla insan­lara vururlar. Diğeri ise; bir kısım kadınlardır ki giyinmiş oldukları halde çıplaktırlar, böbürlene böbürlene yürüler ve erkeklerin kalbini çelmek ve güzelliğini göstermek için örtülerini açarlar. Onların basları develerin hörgüçleri gibidir. Onlar cennete de giremezler,onun tokusunu da alamazlar. Halbuku cennetin kokusu şu kadarlık yoldan alınır..."

İbnu'I Arabi şöyle dedi: hadis onlan giyinmiş olarak vasıflandırıyor, çünkü elbiseleri üzerlerindedir. Ancak "çıplaktırlar" diye de açıklıyor. Çünkü elbise ince olunca, onlan gösteriyor ve güzelliklerini ortaya çıkanyor. Bu da haramdır. 125

Kurtubi yine bu aycün tefsiriylc ilgili olarak aycltc dört mesele bulunduğunu kaydediyor. Biz onlann ikincisi ile başlıyoruz: Bu ayclin manası onlann evde oturmalarını emretmekledir. Her ne kadar hitap Hz. Pcygamberin , ha­nımlarına olsa da diğer kadınlar da mana itibariyle onlara dahildir. Tüm kadınlara mahsus bir delil gelmese de, bu böyledir. Şeriat kadınların evde oturmalarını, zaruret hali hariç eylerinden dışarı çıkmamalarını emretmekledir. Yü­ce Allah, Peygamber hanımlarına evlerinde oturmalarını emretti. Bununlaonlan şereflendirerek, onlara hitap elli ve onlara açılıp saçılmayı yasakladı. Bu davranışın ilk cahî-liyycl kadınlarının fiili olduğunu ifan elti. Şöylc-buyurdu: "....İlk cahiliyye ( devri kadınları) nin açılap,saçılarak. ziynetlerini göstererek,yürüyüşü gibi yürümeyin... " Bu ke­limenin hakikati, gizlenen şeyleri daha güzel görünsün di­ye açığa vurmaktadır. " Teberrüc" kelimesi bolluk mana­sına gelen (Berice) kelimesinden alınmıştır. Araplar, ada­mın dişleri aralıklı oluneu berece^ derler. Bu, Mübcrrid'in görüşüdür. Alimler "ilk cahil i y ye" sözünde ihtilafa düştü­ler. Onun Hz. İbrahim'in doğduğu zaman olduğunu söyle­diler. O vakit kadın inceden bir gömlek giyermiş ve yolun ortasmadan yürür, kendini erkeklere sunarmış.Hakcn bin Uycync" ilk cahiliyyc " nin Hz. Adem ile Hz. Nuh arasın­daki dönem olduğunu ve bu dönemin 800 yıl sürdüğünü söyledi. İbn-i Abbas da: Hz. Nuh ile Hz. İdris arasındaki dönem olduğunu söyledi. El- Kclbi de: Hz. Nuh ile Hz. İb­rahim arasındaki dönem olduğu kanaatindedir. Denildi ki, kadın iki yanı dikilmemiş inciden elbise giyiniyordu. Yine ince elbise giyiniyor ve bedenini örtmüyordu. Bir gurupta "İlk cahiliyye "nin Hz. Musa ile Hz. İsa arasındaki dönem olduğunu söyledi. Ebu'l-Abbas el Mübcrrid de "ilk cahiliyyc"nin cahiller cahiliyyctioduğunu söylüyor. Yine o şöyle dedi: "Cahiliyyet döneminde kadınlar açığa vurulması çir­kin olan şeyleri ortaya döküyorlardı. Hatta kadın, koca­sıyla beraber dostuyla oturuyordu... Mücahiddc Kadınlar erkeklerin arasında yürüyorlardı. İşle bu bir,açılıp saçıl­madır." Dedi. İbn-i Atiyyc: "bana göre kadınların takip el­likleri yol cahiliyyel adetidir. Kadınlara, bu gidişattan ay-nlmalan emredildi. O, İslamdan önce kafirlerin gidişatıy­dı. Çünkü onlarda kıskançlık yoklu. Kadınlar da örtüsüz dolaşıyorlardı. Aycl-i kerime, bulundukları durumaoranla onlann daha iyi olmalarını sağladı. Burada diğer bircahi-liyycnin olduğu anlamı yoktur. Böylece "cahiliyyel adı, bu islam öncesi döneme verildi. Araplar, şairlcrhakkında"o cahilî"dir, dediler. İbn-i Abbas, Buhari'dc şöyc dcdi= Ba-bam'ı "cahilivycfhakkında konuşurken dinledim...

Arapların, çoğunlukla, güçsüz ve fakir kimseler oldu­ğunu refah içinde yaşamanın ve ziyneti izhar çimenin an­cak geçmiş zamanlarda cereyan ettiğini ileri sürerek buna itiraz edilebilir. Hem de kasdedilen şeyin "ilk cahiliyyet" olduğu meydandadır. Yine ayette kasdedilen mana kadın­ların güzelliklerini göstererek kırıtarak ve nazlanarak ön­ceki yürüyüşlerine karşı çıkmaktır. Çünkü şer'i bakımdan bunlar caiz değildir. Bu görüş bütün görüşleri kapsıyor ve hepsini içine alıyor. Kadınlar evlerinde oturmalıdırlar, eğcrdişan çıkma mecburiyetinde kalırlarsa, tam bir teset­tür üzere olmalıdırlar..." 126 Kadının açılıp, saçılması nisbî bir meseledir. Bir toplumda açılıp saçılma olarak de­ğerlendirilen bir durum diğer bir topiumda aynı şekilde açılıp saçılma olarak değerlendirilmez. Refah seviyesinin düşük olması, insanların sahip oldukları imkan oranında ve kadınların giydikleri giysi türleri ile ziynetlerini göster­meye ve açılıp saçılmaya mani değildir...

Tabcri, "cahiliyyel ve zamanı hakkındaki çeşitli gönişleri serdctıikien sonra sözünü şöyle noktalıyor:" Bana göre bu konudaki sözlerin en doğru olanı şöyle demektir: Aİlah Tcâla, Peygamber hanımlarının, ilk cahileyyet döneminde olduğu gibi açılıp saçılmalarının yasak oluşu­nu zikretti. İlk cahiliyyelin Hz. Adem (as) ile Hz. İsa (as) arası olması caizdir. O takdirdemanaşöyle olur: "/.vk/tt ön­cesi cahiliyyet dönemindç olduğu gibi açılıp saçılmayın.... Eğer biri çıkarda: İslam, döneminde cahiliyyet var mı ki" İslam öncesi ilk cahiliyyel" sözü söylenmiş olsun? diye so­rarsa, cevaben ona denir ki : İslam döneminde cahileyyet huylan vardır.Nitckim Yunus bana tahdis clti.O dabizc-İbn-i Vchbhabcrvcrdi dedi: Oda İbn- i Zeyd'in şu ayel hak-kındaşöylcdcdiğini söyledi:" İlk cahiliyyet açılıp saçılma­sı gibi açılıp saçılmayın...." aycli. islamdan önce olan cahi-İiyycti ifade etmekledir...."

......Hz. Peygamber (SAV) Şöyle buyurdu: Üç şey vardır ki onu işleyen cahiliyyet ehlinden olur. İnsanlar on-lan terkelmiyor: Ncscblcrc sövmek, yıldızlardan yağmur yağdırmalarını islemek, ölüye bağırıp çağırarak ağla­mak......."

Bunlar ve benzerleri, cahiliyyelten kalan şeylerdir. İşin tuhafı, bazılarının insanlar arasında hâlâ günümüze kadar gelmiş olmaları... Sosyal kurallar bir sonraki nesle miras olarak geçer, sonra yılların gcçmcsiylcdcğişliriür ve saptırılır.

Seyyid Kutub ve "Açılıp Saçılma" ile ilgili görüşleri: Scyyid Kutup- Allah rahmeleylesin- şöylediyor:" Ca-hiliyycttc kadınlar açık saçık gezerdi. Fakat bizim bugün­kü cahiliyyetimizdeki açık saçıkiıkla, ük cahiiiyyct devri açıklığına dairrivayet olunan şekil ve suretlerin, tümü ara-sında bir kıyaslama yapılmış olsa; onlarınki basit veya hürmete şayan olarak kendini gösterir.

Mücahid derki:" Kadın dışançıkarcrckler arasında gezerdi. İşte cahiliyyetin açık saçıklığı budur."

Kaladc derki:" Onların kırıtan, dikkati çeken bir yü­rüyüşleri vardı. Allah(c.c) bunu yasakladı."

Mukatü bin Hayyan dedi ki:" Ayet-i kerimede ge­çen" Tcbcrrccü" ün manası; kadını örtüyü başına koyup, onu bağlamadan bırakması, gerdanlık, küpe, boyun ve bo­ğazını açık bulundurması.....işte o günün teberriicü" bu­dur.

İbn-i Kesir tefsirinde diyor ki: "Cahiliyyet devri ka­dını göğsünü açarak, bazen boğazını, saçlarının ucunu, kulağindaki küpelerini de açık bulundurarak erkekler ara­sında gezer dol aşırdı. Bunun üzerine Allah, mü'min kadın­lara giyim kuşam hususunda Örtülü olmalarını emretti."

Kur'an-ı Kcrim'in tedavi etmeye çalıştığı cahiliyyet devrinin açık saçıklık adetinin bazı örnekleri işle bun­lar..... Kur'an, Kerim islam toplumunu bu "açık saçık "lı­ğın doğuracağı felaketlerden korumak, cemiyeti fitne un­surlarından ve sapıklığa sürükliyen sebeplerden uzaklaştı­rıp temizlemek; bunlann yerine islamın edebini, hikmeti­ni, şuurunu ve zevkini yerleştirmek istiyordu..." Zevkini" diyoruz. Çünkü çıplak cesedin cazibesine meftun olan in­sanın zevki ilkel ve kaba bir zevktir. Hiç şüphesiz bu zevk, haşmet ve vakar güzelliğine, ruh güzelliğine, iffet güzelli­ğine ve duygu güzelliğine tutkun olan insanın zevkinden daha düşüktür.

Bu ölçü insan seviyesinin derecesini bilmede dahi isa­betli olarak uygulanabilir. Haşmet (ağır başlılık , hürmet ve saygı hissi telkin etmek) hakikaten çok güzel, yüce bir haslettir. Fakat bu üstün güzelliği, cahiliyyet döneminin kaba zevkine sahip kişileridrak edemezler... Onlar, çıplak vücut güzelliğinden başkasını bilmezler.

Kur'anaycti,cahiliyyelin açık saçıklığına işaret ede­rek, açık saçiklığın cahiliyyetten kalma bir adet olduğunu, o asn geride bırakmış olan, düşünce ve hisleri o asırdakile-rin fevkinde bulunan insanların, bu köhne adetin üstün çıkmalan gerektiğini ilham etmektedir.

Cahiliyyel akıp giden zaman içinde, muayyen bir dönemden ibaret değildir. Cahiliyyet , kendine mahsus muayyen bir hayat felsefesine sahip, sosyal belirli bir hal­dır. Bu halin, bu vasıfların harhangi bir zaman ve mekanda bulunması mümkündür. Bu takdirde orada cahiliyyeiin varlığına hükmolunur.

Bu ölçüye vurduğumuzda bugün bizim, koyu bir ce­halet, kaba bir duygu, hayvanı birdüşünce içinde ve insan­lıktan düşük, alçak ve adi bir derecede bulunduğumuzu görüyoruz. Ve anlıyoruz ki, böylesine bir yaşantıya sahip olan ve Allah'ın beşeriyet için kirlilikten temizlenme Pey­gamberin "Ehl-İ Beyi" ine- Temizlik , nczafcl. ve nurani-yetin zirvesinde olmalarına rağmen-uygulamulanm em­rettiği nezaket şanlarına sarılmayan bir cemiyetle temiz­likten, nezakel ve bcrckeı gibi faziletlerden söz etmek abes ve fuzulidir. Kur'an-ı Kerim Peygamber (SAV) in hanım­larını işte bu aydınlık hedefe yöneltir. Sonra kainlerini Al­lah'a bağlarGözlcrini fcyizalacaklannurani ufka çevirir, o parıl parıl parlayan ufkun basamaklarında yavaş yavaş yükselmelerine yardımcı olur....."Namazı kılın, zekatı ve­ri, Allah ve Resulüne itaat edin...."

Allah'a ibadet, hiç bir zaman sosyal ve ahlaki yaşayış­tan ayn ve uzak düşünülemez. Bilakis İbadcı, o seviyeye yükselmenin yoludur. İbadcı bu yolda yürümek isleyenin ekmeği ve azığıdır. Alîah-ıTealâilckul arasında devamlı bir alakanın bulunması şarttır. Allah'ın Lütuf ve nimetinin kaynağı, bu alâkadır, kalbi temizleyip anımak içinde bu alâkaya ihtiyaç vardır. Ve nihayet halkın örfü , cemiyetin gelenekleri ve çevrenin baskısından kurtulup kendisinin bu insanlardan bu cemiyet ve çevreden daha doğru ve üstün yoldaolduğunu idrak edebilmesi için yine bu rabıta ve alâ­kaya ihtiyaç vardır. Bu suretle başkaları onu, Allah yolun­dan saptıkça hayatın içinde, kaybolduğu cahiliyyet ve kalanlıklara sürüklenmeden önce kendisi onlan gördüğü nurlu yola sevkelmeğe ehil ve layık olur.

İslam, birçok şiar, edep, ahlak, kanun ve nizamları bünyesinde toplamış bir bütündür. Bunlann hepsi bir aki­de çerçevesindedir. Vchcrbirinin bu akideyi meydana ge­tirmesinde rolü vardır. Hepsi aynı çizgide birleşir, İşte bunlann birleşip, bütünleşmesiyle islam dininin anaunsur-lan meydana gelir. Bunlar olmadan, dinin mevcudiyetin­den söz cdilmcz."127

Bu söylenenlerin tümü belli birgclcncktcn veya cahi-liyyci döneminde olan geleneklerden bahseder. O gelenek­ler veya onlann bir kısmı islam'ın intişanndan sonrada ye­rinde kaldı. Bununla beraber Allah onlann terkini emretti. Artık bu emirden sonra onlara lulunan, cahiliyyet işlerin­den birine tutunmuş olur. Bu cahiliyyeiin, islam öncesi Arapların cahiliyyeli olmasıyla, ağırbaşlılık ve hürmet hissi tanımayan, tesettüre dcğcrvcrmcycn Paris ve Londra cahiliyycü olması arasında bir fark yoktur. Geriye şu soru kalıyor: "Tcbcrrüc" (açık saçiklık)ün küfürle alakası ne­dir? Veya Tcbcrrüc ne zaman küfre götürebilir? Müslüman kadın, bunun Allah'ın emrine muhalif birdurum olduğuna inanarak açılıp saçılırsa, o kafir değil asidir. Fakal o, açılıp saçılmayı helal kılıp, mubah kabul ederse, bunula küfre . girebilir. Çünkü o, bilinen islami emirlerden birini inkar et­miş bu inkarında da ısrar etmiştir. Benim düşüncem bu­dur.

Caiıilliyyet Taassubu

Ccnab-ı Hak Fclih suresi'nin 26. Ayetinde : "O za­man inkar edenler kalbterine taassubu, cahiliyyet taassu­bunu yerleştirmişlerdi...." diye buyurnıakladır.

Kunubi bu konuda şöyle der: Hamiyycl, laassub rna-nasmdadır. "Sen bir şeyden çekindiğin vakit ondan kaçındin..." dcnir."Scnin ona girmen bir ardır, onu yapman bir ardır." Şeklinde de kullanılır....

Zühri der ki: Onların "hamiyyci=i (yani taassubu); Rcsülullah'm risaletini ve "Bismillahirrahmanirrahim" cümlesi üc anlaşma metnine girişi kabullenmekten arduy-malanvckaçmmalan.birdcMckkc'ycgirişini engelleme­leridir. " Bismillahirrahmanirrahim ve Muhammcdürrcsu-lullah" ibarelerinin yazılmasından kaçınan, süheyl bin

Amr'dı.

İbn-i Bahr dedi ki: Onların hamiyeti, Allah'ı bırakıp taptıkları putlara körü körüne bağlılıkları ve onlardan baş­kasına ibadet elmeklen sakınm al andır.



Denildi ki: O, cahiliyyet taassubudur. Çünkü onlar şöyle dediler: Onlar (müslümanlar) bi/.im kardeşlerimizi ve oğullarımızı öldürdüler, sonrada gelip bizim yanımı/a evlerimize giriyorlar. Lal ve Uzza hakkı için o- yani Pey­gamber - Mekke'ye asla giremez." 128

Tabcri bülün bunlan zikrettikten sonra şunu ekledi: "Onlarcahiliyyct hamiyetidir. Çünkü müşrikler bunu yap­tılar. Bunların tümü chl-i küfrün huylanndandır. Bu huy­lar ne AHah'ınncdc peygamberlerinden birinin izin verdiği

şcylcrdir,"129

Es- Süyuti daha fazla tafsilat vererek şöyle der;".... İbn-i Ebi Şcybc, Ahmet, Buhari, Müslim, Ncsai, tbn-i Cc-rir, Tabarani, İbn-i Mcrduyc ve " Dclail" inde de Bcyhaki Schl bin HaniPtcniahric etti. Schl"Siffın" günü şöylededi: Kendinizi löhmeıli kılınız. Andolsunki bizler Hudcybiye gününde Rcsülullah ile beraber bulunduk. Eğer bizler har-betmeyi hayırlı görseydik, muhakkak harbederdik. Rcsu-1 lullah ve müşikler arasında yapılan sulh da böyle olmuştur. Akabinde Ömer bin el- Hattab, Rcsululîah'ın yanına geldi ve: Ey Allah'ın Resulü ! biz hak üzre onlar batılda değiller mi? dedi. Rcsülullah (SAV) da: Evet dedi. Hz. Ömer: Bi­zim şehitlerimiz cennetlik, onlannölüleri cehennemlik de­ğil mi? " Diye sorunca, Hz. Paygambcr: Evci, diye cevap verdi.Hz.Önıcryinc'Tcki biz dinimizi niye alçaltıyoruz ve geri dönüyoruz. Ve Allah bizimîconlar arasında hükmünü vereceği vakit..."dedi. Hz. Peygamber: Ey Hatıab oğlu ! Ben, Allah'ın elçisiyim. Allah beni asla terketmez.... bu­yurdu. Bunun üzerine Hz. Ömer öfkelenerek döndü. Sab­redemedi. Nihayet Ebu Bekir (r. a.) in yanına geldi ve ona: EyEbu Bekir! biz hak üzere onlar balılda değiller mi?" de­di. Oda :"Evct" diye cevap verdi. Hz. Ömer: "Bizim şehil-lirimiz cennetlik onların ölüleri cehennemlik değil mi? de­di. Hz. Ebu Bekir (r. a.): "Evci dedi. Hz. Ömcrlekrar: "Peki niçin dinimizi alçaltiyoruz? "dedi. Hz. Ebu Bekir: "Ey Hat-laboğlu! O, Allah'ın cİçisidir. Allah onu asla icrkelmez. " dedi. Bunun üzerine, Fetih Suresi nazil oldu. Hz. Peygam­ber (SAV), Ömer (r.a.) e adam gönderip sûreyi ona okuttu. Oda: Ey Allah'ın Resulü ! Bu bir fetih mi? " diye sorunca Hz. Peygamberin cevabı: Evet, oldu. 130

Ibn-i Münzir,Ciircyc'dcn "Cahiliyyet taassubu" hak­kında şöyle dediğini rivayet eder: "Kurcyş, Hz. Muham-medin Mekke'ye girişine razı olmadı ve: O, asla buraya gi­remez, dedi. "Bunun üzerine Ccnab-ı HakHz. Muhammed ve ashabından taassubu kaldırdı. Fclhu'I -Bari'dc şu riva­yet bulunmaktadır:"....Hubcyb bin Sabil'in şöyle dediği ri­vayet edilmiştir. Ebu Vâil'c gelip soru sordum O da şöyle dedi: Biz sıffın savaşında idik. Bir adam: "Allah'ın kitabı­na davet edenleri görmedin mi?" dedi. Bunun üzerine Hz. Ali: "Evet" diye cevap verdi. Bu sırada Schl bin Hanif : Kendinizi löhmeıli kılınız ! Hudeybiyc günü sen bizi gör­müştün." dedi. 131 Bu ilave, haberi iyi açıklıyor. Hu-beyb'in sorduğu konuya gelince, Haricilerin Hz. Ali larafındakılcrini katletmesi olayıdır..... Keşke bugün biziminde böyle bir laassub olsa.... İsrail İslam ülkelerinin kökünüka/ıyor.....Kardeşlerimizi öldürüyor, yakın ve uzağı-hdit ediyor. Nüfuz alanı genişledi, hatta Pakistan'ı içine aldı Biz'01 S'kaycl etme protesto çekme ve kınama üstüne kınama beyanatları vermenin dışında başka bir icraatımız olmadığı sürece, İsrail tehditlerinin birkaç yıl sonra lüm is­lam ülkelerini kapsaması pek de uzak değildir.

Ama bugün biz, İsrail 'in bize hatta lüm dünyayakarşı ediği herzeler ve kibirlenmeler karşısında tarihin hüku-cllcrimiz ve milletlerimiz için neler kaydedeceğini bil­miyoruz-

Geriye Ibnü'l- Arabi'nin " Onlar inkar edenlerdir.

Fetih Suresi :25..) ayeti hakkında söylediğini nakletme­mi/ kalıyor- Ayetle geçen" onlardan maksat tartışmasız. Kurcys'dir. Çünkü ayet onlar hakkında indi. Olay onlara mahsustur. Başkaları onlara dahil değildir. Çünkü onlar Hz Peygamber (SAV)i Hudcybiye Gazvesinde Mekke'ye «irmesine engel odular. Ve yine onlar hedyi ( kurbanlık hayvanları) hapsedip, yerine ulaşmasına engel oldular. ASimda onlar inanmadıkları şeyleri yaptılar. Amaonlann eahiliyycl taassuptan tutup, diğer araplara karşı rüsvay ol­dukları düşüncesi, dini bakımdan inanmadıklarını yapma-şevketli. Bunun üzerine Allah onlan azarladı ve onları cehennem azabıyla korkunu. Rcsulullah'a da kendi beyan ve vaadiyle ünsiyel verdi. 132

Bu konuyu Scyyid Kulub -Allah rahmet eylesin-un sö-7Ü Üç bitiriyorum: "...(O zaman inkar edenler kal blerinc ta­assubu, cahiliyyet taassubunu yerleştirmişlerdi..." Yerleş­tirdikleri bir inanç ve bir sistem değil kibri, gururu, övün­meyi ve ina^' kalblcrinc yerleştirerek, Rasulullah'a ve as­habına karşı dikilip onlan Mcseid-i Haram'dan alıkoyup, y-önderdiklcri kurbanların yerlerine ulaşmasına engci olan o cahiliyel taassubunu kalblcrinc yerleştirmişlerdi. Bu yaptıklarının hiçbir örf ve inançta yeri yoktur. Sırf Araplar kendilerine müslümanlan zorla Kabe'ye sokmuşlar, de­mesinler diye yapmaktadırlar. Ve her dinde, örfte hoş kar­şılanmayan büyük günahı sırf bu cahiliyyet taassubu yü­zünden irtikap etmişler ve kudsiyetini kabul ellikleri Bcy-tü'I-Haram'm hürmetini çiğneyerek ne cahiîiyycl döne­minde ne de nıüslümanlık devrinde çiğnenmeyen haram aylan çiğnemişlerdir. Nitekim başlangıçta barışçı bir yol izleme hususunda kendilerine yol gösteren herkese karşı cahiliyelhamiyyclinckapılmışiardır. Hz. Muhammcd'i ve beraberindekileri Bcylü'l-Haram'ı ziyaretten alıkoymala-nnıayıplayanlan aynı cahiliyet taassubu ile karşılamışlar­dı. Bu laassublur ki. Amr oğlu Süheyl'in barış anlaşmasını yazarken, Allah'ın Rahman ve Rahim sıfatlarının ve Hz. Pcyganıbcr'in Rasullük şifalının oraya yazılmasına karşı çıkmasına sebep olmuslur. Bütün bu hareketler aslında inatçı ve sapık cahiliyel lassubunun ve kuruntusunun ese­ridir. Ccnab-ı Allah onlann ruhlarındaki katılığı, hakka ve hakikate karşı direnişi bildiği için onlarda böyle bircahili-yet taassubunun yer etmesine müsaade etmemiştir. Mü'minlcri ise her tür laassubtan koruyarak, onun yerine Allah korkusunu ve sükuneti kalblcrinc yerleştirmiştir." 133

Üzerinde pek fazla spekülasyon yapılan, özelliklede otorite Öğütçüleri ve yönelim çığırtkanları tarafından ya­pılan "Hudcybiye Sulhu" üzerinde madem ki duruyoruz, o halde ben "Hudcybiye Akdi"ni ilgilendiren bazı önemli meseleleri zikretmek isliyorum:



I- Rasulullah (sav)'in şu sözü: "KureyşİUerbcndensı-la-i rahmi yerine getirecek bir şey isterlerse veririm kendi­lerine." Buhari'nin rivayetinde ise şöyledir: "Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, Kureyşliler benden Allah'ın haramlarına riayeti icap ettiren bir şey ister­lerse veririm."

2- Hz. Peygamber(sav)in Ömerb. el-Hallab'asöyle­diği söz. Bu daha önce de geçmişti: "Ben, Allah'ın Rasu-lüyüm. Allah beni asla terketmeyecek..."

3- Kurcyş, Rasulullah'aclçi olarak bazı şahıslar gön­derdi. Hepsi de Hz. Peygamberin Mekke'ye yöneliş sebe­bini öğrenmeye çalıştı. Rasulullah da, hepsine "savaş için gelmeyip, Umre yapmak için geldiğini" haber veriyordu. Fakat Kurcyş'in adanılan bu gelen heyetle görüşmeyi red­dettiler ve bazan da onlara incitici sözler işittirdiler.

4- Bu heyetlerden biri de "Hulcys b. Alkarna" idi. O, "chabiş"in (64) başkanıydı. O, Mürrc b. cl-Haris b Abd-i Mcnat b. Kinanc'dir. Rasulullah onu görünce, buyurdu ki "Doğrusu bu adanı ibadcl eden bir kavimdendir. Ona kur­banlıkları gösterinizde kani olsun." O kurbanlıkların vadi­de sel gibi yayıldığını görünce Peygambcr'in yanma gel­meden evvel doğru Kurcyşlilcrin yanına gitti ve gördüğü­nü büyüterek anlattı. O zaman Kurcyşlilcr kendisine dedi­ler ki: "Olur bakalım sen bir bedevisin. Böyle şeyleri bil­mezsin."Bu söz üzerine Hulcys öfkelendi; ve dedi ki: "Ey Kurcyşlilcr! Vallahi biz bunun üzerine sizinle sözleşip an­laşmadık. Allah'ın evine saygı göstererek gelen kişi ora­dan kovulurmu hiç? Huleys'i yaratan Allah'a yem in ederim ki siz Muhammcd'i ya geldiği yolda bırakırsınız veya bü­tün "chabiş'M size karşı harekete geçiririm." Kurcyşlilcr ona: "Biraz dur bakalım ya Hulcys. Kendi kendimize ne yapmamız gerektiğini kararlaştıralım." dediler.

5- Kurcyş kırk veyaclli kadar adamını müslüm anla­rın karargahı etrafında dolaşıp belki onlardan birini yaka­larlar diye göndermişti. Onlarda İslam karargahına taş ve ok altılar. Fakat müslümanîardan birini yakalama yerine,

M. Khabiş kelimesi hupşi kelimesinin cem'i dir çöldeki bir yere nisbet edil­miştir. Habcşe kelimesine nisbet edilmemiştir.

kendilerinden bir grup müslümanlann avcunun içine düş­tü. Onlar da bunları Rasulullah'ın yanına getirdiler. Rasu­lullah onları bağışladı ve yol verdi.

6- Zühri anlatıyor: Kureyş .Süheyl b. Amr'ı Rasu-lullah'a göndererek dediler ki: Muhammcd'in yanına git, onunla sulh yap. Ancak bu yıl Kabe'yi ziyaret ctmiycecği-nc dair bize söz versin. Allah'a yemin ederiz ki Araplara: "Muhammcd zorla Kabe'ye girdi" dedirtmeyiz." Süheyl doğruca Rasulullah'a geldi. Onun gelişini gören Rasulul-iah: "Bu adamı gönderdiklerine göre Kurcyş sulh isliyor" buyurdu.

7- Hudciyc sulhu yazilıyorkcn ve henüz imzalanma­nı işken Süheyl b. Amr'ın oğlu Ebu Ccndcl elleri kelepçeli olarak çikagcldi. O müsliiman olmuş, ailesi de ellerine kc-lcpçc vurmuştu. Dininden va/.gcçirilcccği korkusuyla ka­çarak İslam karargahına geldi. Babası onu görünce yerin­den fırlayıp yanına gitti ve yüzüne lokal altı. Sonradaşöylc dedi: "Ya Muhammedi Bu adam yanına gelmezden önce aramızdaki sözleşme lamamlanmıştır." Rasulullah da: "Doğru söyledin" dedi. Bu sefer babası oğlunu Kurcyş'in yanına götürmek için çekiyordu. Ebu Ccndcl bağırmaya başladı: "Ey müslümanlar! Beni müşriklere geri mi veri­yorsunuz? Beni dinimden döndürmelerine izin mi veriyor­sunuz? Bu durum müslümanlann heyecanını daha da ar-lirdi. Rasulullah (sav): "Ey Ebu Ccndcl, sabret ve bekle. Muhakkak ki Allah sana ve seninle bcraberolan güçsüzlere bir kurtuluş ve çıkış imkanı sağlayacaktır. Biz Kurcyşli-İcrlc barış sözleşmesi yaptık. Biz onlara, onlarda bize söz verdi. Binaenaleyh biz ahdimizi bozmayız." buyurdu.

8- Bir de şu olay nakledilir: Ömer b. el-haltab, Ebu Ccndel ile yürümeye başladı. Onun başını okşuyor ve ba­şından koruyordu. Şöyle diyordu ona: "Sabret, ey Ebu Cendcl. Onlar müşriktir. Onlardan birisinin kanı köpek ka­nı gibidir." Sonra Hz. Ömer kılıcını ona yaklaştırdı, belki alır ve babasını öldürür diye. Çünkü Hudeybiyc Sulhu onu içine almıyordu. Hz. Ömcrt ra) diyor ki: "Ebu Ccndcl'in kı­lıcı alıp babasına vurmasını bekliyordum. Sonra Hz. Ömer şöyle dedi: Adam babasına kıyamadı ve vasiyet uygulandı.

Fakat Ebu Ccndcrdcnrivayclcdilnıiştirki, bunu yap­masına engel olan şey, Rasulullah'ın ahdine olan arzusuy-du. Kimbiür belki de onu öldürmüş olsaydı savaş için bir gerekçe olurdu.



9- Banş sözleşmesinin yazımı bilince, Rasulullah (sav) ashabına: "Haydi kalkıp kurbanlarınızı kesin. Sonra da Lraş olun" buyurdu. Zühri diyor ki: "Allah ra yemin ol­sun, hiç kimse yerinden kalkmadı. Rasulullah sözlerini üç kez tekrarladı. Kimsenin kalkmadığını görünce. Hz. Pey­gamber, Ümmü Sclcmc(r.anha)nm yanına giderek onların yaptıklarını kendisine anlam. Ümmü seleme (r.anha) dedi ki: "Ey Allah'ın Rasulü! İsliyor musun böyle yapılmasını? Sen çık hiç kimseyle konuşmadan deveni kes. Berberini çağır seni lraş elsin." sahabiler bunu görünce kalktılar ve develerini keşliler. Sonra da birbirlerini lraş etliler. Birbir­lerine üzüntüden nerdeyse öleceklerini söylediler. Müslü­manların Rasulullah'la beraber yaptıkları bunlar... Yahu­dilerle barış ^apmadüşüncesini yayanların bugünkü yöne­ticilerin akıl danışmanlarının sözleri nedir acaba?

"Süheyl b. amr'in" durumuna gelince: bugünkü Arap politikacılarının bu adamın anlayışı, dikkati, ve katılığı gibi olmalarını ne kadar islerdim. Cahiliyet taassubuna ve cahiliyel adamlarına "Allah merhamet etsin" mi diye­lim?

Cahiliyet hakkında varid olan hadislere geçmeden Önce şunu söylemek isliyorum: "Gerçekten cahiliyel Al­lah'ın şeriatının tatbiki ile ilgili bir durum, bir nitelik olun­ca, bazan küfür ifade eder... Yöneticilerden kim beşeri ka­nunu Allah'ın düzeninden üstün tutarak onu reddederse, bundan ötürü kafir olur. Çünkü o, Allah'ın indirdiğinden başkası ile hükmediyor ve Allah'ın kanununa dil uzatı­yor.

Cahiliyet, cahiliyet açılıp saçılması ve cahiyiyet taassubu gibi adetler ve geleneklerle ilgili bir durum oldu­ğu vakit bu, Allah'ın şeriatına tercih edilmedikçe ve şeriatı rcddcdilmcdikçc bazan masiyet veya f'ısk ifade eder.

Bazı gençlerin kafasında, Mcvdudi (Allah rahmet eylesin)nin eahiliycL vasfında aceleci davrandığı gibi tek-İir hususunda da aceleci davrandığı görüşü yerleşmiştir. Bundan dolayı, onun bu konudaki görüşlerini aktarmayı lüzumlu gördüm.

Mcvdudi (Allah rahmel eylesin) şöyle diyor: "Bir mü'mini tekfir eden kişi onu öldürmüş gibidir. Tekfir cime her Terdin hakkı değildir. Aynı şekilde Lcklir toplumsal bir suçtur. O tümüyle İslami topluma aykırıdır. Ve müslü-manlara çok zaran dokunur." Sonra şöyle der: "Bu, Al­lah'ın ve Rasulünün hükmüne uygun olsaydı, o vakil bir hak olurdu ve hiç kimse onu inkar edemezdi. Kokuşmuş bir uzvu kökünden kesmek, İslam'ın ve İslam dünyasının hay­rına olurdu. Ama bu uzuv ilahi kanuna uygun olmadığı va­kit kesmeyi hak etmez. Onu kesmek, katıksız zulüm üzeri­ne bina kurmak demek olur. Çünkü bu zulüm, umumilcşc-cek ve clrafa yayılacak, geri kalan uzuvlara da geçe­cek..."

Üsiad yine şöyle der: "Ne yazık ki, muhterem alimle­rimiz ne şekilde olursa olsun, bu yolu tcrkctmcyc hazır de­ğiller. Usul ile fürtiu tevil ile nasarasını ayırmayı ihmal ci-mişlcrdir. Kendi anlayışlarına ve geçmiş seleflerinin anla­yışlarına uyan bir usulü, füru'dan saymışlardır..." 134 -Tckrarmcvzuyadönüyorvc şöyle diyor "Müslümanı tckfirclmc meselesini düşünmek gerekir. Bu meselede tam bir ihtiyat bir şahsı öldürme hususunda fetva çıkarmada ki ihtiyatla müsavidir. Tcvhid'c ve "La ilahe illallah" a iman eden her müslümanın kalbinde iman olduğunu aklımı/da lulmamız gerekir. Ondan küfürle ilgili bir şüphe çıkınca ona hüsnü /an beslememi/, bunu sadece cehaletinden ve yanlış anlamasından kaynaklandığı seklinde dcğcrlcndir-memi/gerekir. Ve yinconun, bununla imandan çıkıp küfre geçmeyi kasdetmediği şeklinde değerlendirmemi/ gere­kir. Çünkü sadece sö/ünü duymakla onun aleyhine küfrü­ne felva çıkarmamalıyı/.. Bilakis onu güzel olan yolla anla­malıyı/. Kendisinin problemini çözmeliyiz ve ona doğru iic yanlışı açıklamalıyı/. Bunda ısrarcdcr ve kendisine su­nulanları kabul elmc/sc, ondan sonra Allah'ın kitabına başvurur, Kiiabullah'ın ışığında ona ısrar ettiği şeyin tevi­line imkan var mı, yok mu ona bakılır. Eğer bu apaçık nas-lara muhalif değilse, onu küfürle ilham etmememi/ gere­kir, Ancak onu sapıklardan biri olarak değerlendirebiliriz. Fakai ısrar ettiği şey, nassa açıkça aykın ve Kur'an'm ta­limlerine muhali lise ve bunlara rağmen o hala sözünde ve­ya fiilinde ısrar ederse, o sözünün ve fiilinin teviline de İm­kan yoksa, o vakii fışkına veya küfrüne hüküm çıkarmak mümkün olur. Bunun da sebebi, burada meselenin apaçık olması ve bu hükmü çıkarmayı gerektiren ö/c! bir tür ol­masıdır. Fakat bütün bunlara rağmen, bu gibi meselelerin mertebelerini ve derecelerini gözönündc bulundurmak la­zım. Çünkü bütün durumlarda suç veya suçlu müsavi ol­maz. Bundan dolayı da aralarında derece ve mertebe bakı­mından fark bulunur. Hüküm vereceğimiz zaman bu fark­ları düşünmemiz adalet gereğidir." 135

Bu sözler tevile ve tartışmaya ihtiyaç duymayan ga­yet açık ve net sözlerdir.

Bu yukarıda geçenlere, Şcvkani'nin "tysarü'1-Hak, alc'l-Halk"adhcscrindc,lck fi r'in tevili ileilgili görüşlerini eklemem belki yararlı olur. O şöyle diyor: "...Kimlerin tekfirinin tevili hakkında ihtilafa düşüldü. Bu konuda dön görüş var:

I. Ehli kıbleolanlar, 2. Batıl olduğunu bildiği birşüp-he ile dinden bir dalalet olarak halaya düştüğü bir görüşü benimseyenler; halbuki zahir onun hilafınadır. 3- Bir şüp­he sebebiyle yanlış kanaate sahip olanlar. Halbuki /ahir onun hilafınadır. 4. Zahir, hilafına olduğu halde Rasulul-lah'lan hakkında kafir olduğu rivayeti bulunanlar. Bil ki küfrün aslı, Allah Tcalanın kitaplarından bir şeyi veya Peygamberlerinden birini ya da zaruralı diniye olarak bili-nipPcygambcrlcriarafından getirilen birşeyi yalanlamak­tır.

Bu kadannın küfür olduğunda ihtilaf yoktur. Buka-dan kimden sudurederse o kadrolun Ancak bu kişi zorlan­mamış ve akıl sağlığı bozulmamış, bağımsız ve mükellef olduğu takdirde böyledir. Herkes tarafından zarurat-ı dini­ye olarak bilinen şeyleri inkar eden ve tevili mümkün ol­mayan konuda tevil adı allında gizlenen kişinin küfründe de aynı şekilde ihtilaf yoktur. Ateistlerin "esmai hüsna"nın tümünün tevilinde, hatla Kur'an'ın tümünün ahkamın, ecn-ncl, cehennem, kıyamet ve dirilme gibi ahirel ile ilgili hu­susların tevilinde yaptıkları gibi...

İslam'ın beş rüknünü yerine getiren kişinin, zaruratı diniyenin bir kısmına veya tümüne muhalefet edip, tevil yaptığını ve ahvalinden onun yalanlamayı kasdetmediğini veya onun hakkında yanıldığımızı öğrendiğimiz vakit, iti­kadı konuda fahiş hatasıyla ve akli nakli apaçık delillere muhalefetiyle beraberilahi kitaplar ve bütün peygamberle­re inandığını ve dinden olduğunu i/har edince, bu kişinin tekfiri konusunda problem doğmaktadır. Fakat o henüz zındıklar mertebesine ulaşmamıştır. Bunlar, muhakkik-İcrce "cehmiye" olarak bilinen halis "cebri ye "çiler gibi136 Burada uzunca durmak istemiyorum. Çünkü bu konumuzun esası değildir. Sünnette varid olduğu şekliyle tekrar cahiliyete dönüyoruz. 137




Yüklə 0,74 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin