Bu büyük köprübaşmdaki kapıdan girilip bu varoşun batı kapısından çıkılıp Dırava Nehri Köprüsü'nden geçilir ki hemen bu Darda Kalesi dibinde bir garip köprüdür,
Dırava Nehri Köprüsü'nün şekli: Bu nehir Hırvatistan, Do-doşka, Moran, İslovin ve Mekemorya vilâyetlerinden gelip Ösek yakınında Tuna Nehri'ne karıştığı yukarıda yazılıdır. Ama bu Darda Kalesi'nde akan yerde tam 40 adet gemidir ki her gemi birbirlerine demir zincirler ile bağlıdır ki "Kâfir gelip gitmeye" diye kol kalınlığı zincirlerdi!".
Bu 40 adet gemi üzerinde yine sağlam bir ağaç köprüdür, ama Ösek Köprüsü kadar uzun değildir, uzunluğu 160 adım dar boğazdadır. Ama Dırava Nehri derindir ve şiddetli akar.
Bu köprünün iki başında da sağlam ve dayanıklı kapıları var. Köprü ortasında olan tombaz gemilerinden ikisini her gece gözcüler, bekçiler, korucular ve kapıcılar bir tarafa gemileri çekip yine demir zincir ile bağlayıp bu köprüden gece ile kuş uça-maz ve bir arı, karınca ve yılan geçemez. Her gece Darda kulları bu köprüyü beklerler. Eğer tehlike ve korku fazla olursa Ösek Kalesi neferatlarından her gece birer ağa bayrağıyla gelip tâ sabaha dek kesik, yani nöbet beklerler.
Kıraşiçe Göliî'nün görünüşü: Bu Darda hisarıyla Birnivar Kalesi arasında Tuna Nehri'nden ve Dırava Nehri'nden azma bir küçük gölcüktür. Fırdolayı 8 mil kuşatır bir abıhayat göldür. Hoş ve semin balıkları olur. Hatta Tuna Nehri taşkınında bu göide yetişen eğir kökü yemeye mersin balıkları gelip bu gölde avlanır, verimli ve türlü türlü balıklı gölcüktür.
Daha sonra Darda'dan kalkıp batı tarafa 5 saat gidip,
Binıivar Palankası menzili: Boşnakça (—) (—) demektir. Yapıcısı Süleyman Han'dır. Mihaç Sancağı toprağıdır ve 150 akçe payesiyle kazadır. Kale dizdarı, 80 adet neferatları, 50 kadar tahta örtülü haneleri, bir camii, cebehanesi, tahıl ambarı, 20 adet sahi topları, batıya bakan bir ağaç kapısı olan hendeği mamur bir ahşap palankadır. Taşra varoşu 100 adet tahtalı hanelerdir, bir küçük hanı ve 10 adet dükkânı var.
Bu kalenin dört tarafı Peçoy Ovası'ndan gelme (—) Nehri batağıdır. [65a] Bu azmak su üzerinde sağlam ahşap bir köprüsü var, onu tüm İslâm ordusu geçip 8 saatte Mihaç Sahrası içinde
geçip,
Sağlam Mihaç Palankası'nın özellikleri
Bu palanka daha önce Ungurus krallarından Lagos Kral yapısıdır. Sonra İslâm ordusu yıkmıştır. Ardından 932 tarihinde Süleyman Han Mihaç gazasından sonra bu hisarı yeniden yapıp Budin Eyaleti'nde başka sancakbeyi tahtı olmuştur. Beyinin padişah kanunu üzere hâssı 392.000 akçedir. Timarı (—) zeamet sahibi (—) çeribaşı, yüzbaşı ve alaybeyisi var. Zeamet sahiplerinin cebelü askeriyle ve beyinin askeriyle toplam 2.000 seçkin pür-silâh asker olur. 150 akçe payesiyle kazadır. Kale dizdarı ve 300 adet kale neferatları vardır. Nakibüleşrafı, şeyhülislâmı, si-pah kethüdayeri ve kapukulu serdarı yoktur, ancak Budin yeniçerisi serdarı vardır.
Mihaç Kalesi'nin yapısı: Bazılar Mohaç ve Mihaç yazarlar, ama Macarcada Mihaç (—) demektir. Bu kale Tuna Nehri kenarında havalesiz bir kat dolma rıhtım palanka duvarı yüksek, sağlam ve sarp hisardır. Dört köşesinde dört adet dört köşe burçları üzerinde mazgal deliklerinde şahane şahı topları var, ama beden dişleri yoktur. Hisar içinde 50 kadar tahta örtülü neferat haneleri, bir kiremit örtülü Süleyman Han Camii, iki adet buğday ambarı, cebehane hazineleri ve iki adet kapısı var.
Poyraz rüzgârı tarafında Tuna'ya bakan küçük Su Kapısı'dır. Bu kapı önünde Tuna Nehri üzerinde 10 adet un değirmenleri var. Macar ustaları gemiler üzerinde bir çeşit sanatlı değirmenler yapmış ki seyirliktir.
Güney tarafta Varoş Kapısı iki kat ağaç kapıdır, demir değildir. İki kapı arası çeşitli silâhlarla ağzına kadar doludur. Bu
240
241
kapı üzerinde yüksek bir köşk üstünde 10 adet uzun şahî toplan ve bu kapının iki tarafında mazgal deliklerinde darbzen topları var. Bu kapı önünde hendek üzerinde köprübaşmda bir lonca köşkü var. Hendeği içinde Tuna Nehri akıp karşı tarafta bir lonca köşkü daha var, tamamen ağaçtandır, kârgir yapı değillerdir. Bu köşklerde bütün askerler, gelip geçenler yolcular gelip konuk olup dinlenir, eğlenirler.
Mihaç Varoşu: Tamamı 300 kadar şindire tahta ve saz örtülü orta halli evlerdir. Ancak Paşa Sarayı, bir han ve bir cami, bunlar kiremit örtülüdür. Ve hoş bir hamamı var, o da kiremitlidir, ama 100 kadar dükkânları tamamen tahta örtülüdür.
Bir medrese, bir tekke ve iki sıbyan mektebi var, başka imaretleri yoktur. Bu varoşun çevresi yalın kat dolama çit palanka duvarlı olup iki kapısı ve hendeği içinde Tuna Nehri'ni akıtmışlar, gayet sarp varoştur.
Mihaç Ovası gazasının anlatılması: Tarihçiler bu ovada yapılan savaşı çeşitli şekilde anlatıp yazmışlardır. Ama Süleyman Han silâhdarlığından emekli Müteferrika Kuzu Ali Ağa bu cengde padişahın yanında olduğundan onlardan dinleyip kalemi elimize alıp gücümüzün yettiği kadar denizde damla ve güneşte zerre kadar bu kısma yazalım.
932 senesinde Süleyman Han tam 100.000 adet Müslüman askerleri ile bu ovada dip dibe, ip ipe, çadır çadıra konup dört tarafa karakollar tayin olunup o gece bu lâlezâr ovada balmumu, zeytinyağı ve nice yüz bin meşaleler yakılıp karanlık geceleri ışıl ışıl gündüz olur. Sabahleyin çaşıtlar gelip,
"Padişahım, işte küffâr askeri yerinden koptu geliyor" dediklerinde Semendire Beyi Yahya Paşazade Balı Bey, Bosna Beyi Husrev Paşa beşer bin seçkin "Benim, başkası değil!" diyen yiğitlerden 10.000 adet yanar ateşli şehbaz yiğitler asker öncüsü olup hazır dururlar.
Sadrazam Kıraşiçe Gölü kenarında Rumeli askeriyle, 10.000 tüfengli yeniçeriyle ve 150 adet şahî darbzenler ile alaylarını bağlar. Anadolu, Sivas, Karaman, Adana, Maraş, Haleb ve Şam askeri de hazırlıklı olunca Süleyman Han da geriden insan seli askeriyle salt ve yüksüz gelip bitişik dururlar.
Hâlâ bu yere Hünkâr Tepesi derler. "Dua müstecâbdır" diye
242
bu tepe üzerine çıkıp dua ederler. Hâlâ o tepe üzerinde bir ahşap köşk vardır, Budin Veziri Hasan Paşa yapısıdır ve bir su [65b] kuyusu var. Süleyman Han bu tepe üzerinde el açıp dua ederken bütün gaziler âmin derlerken küf f arın haçlı bayrakları belli olup Gazi Balı Bey ve Husrev Bey çarkacıları göğüs göğüse kâfir askeriyle elleşmeye başlarlar.
Önce Balı Bey tarafından kelle ve diller gelir. Hemen padişah attan inip yüzünü kara toprağa sürüp,
"İlâhî, kuvvet, kudret ve nusret senindir, inayet ve himâyet senindir. Habibiıı Muhammed Mustafa yüzü suyuna olsun bu ümmet-i Muhammed'i mansur ve muzaffer eyle" diye yalvarıp dua edip elini yüzüne sürdüğünde görseler ki Resulullah Sancağı kâfir üzerine bile yetip bangır bangır öter sancaktır, güçlükle Resulullah Saııcağı'nı zabt eder. Asker bu sancağı görüp birbirlerine,
"Bre müjde gaziler ricâlullâh bizden tarafadır, göre alem-i şerifi" deyip birbirlerini cenge teşvik edip bütün gaziler şehitlik şerbetini içmeyi ebedî hayat bilirler.
Kara dağlar gibi kara şapkalı kâfirler yavaş yavaş Mihaç Ovası'nın ortasına gelince hemen tüm Müslüman gaziler 42 koldan kâfir üzerine bir ağızdan Allah deyip kâfire her taraftan girişirler ve iki asker birbirine karışırlar. Kâfirler o derece gelir ki sadrazam koluna gelip cenge başlayıp öyle ateşli savaşırlar ki ki dillerde destandır.
Hemen sadrazam kolundan bir yaylım top ve bir yaylım 20.000 tüfeııgten ikişer kurşun kâfir üzerine lanet yağmuru gibi yağınca Rumeli askeri, Anadolu askeri, Sirem ve Semendire askerleri bir anda aç kurt koyuna, aç koyun tuza ve susuz deve suya seğirtir gibi tüm kanıkmış gaziler dalkılıç olup kâfire tekrar yine girişirler.
Kâfirler bu perişan hâli görüp, henüz daha padişah tarafında olan ve Şam, Haleb ve Maraş askerleri de yerli yerlerinde hazır dururlar. Ve ağırlık yanında kara dağlar gibi duran askeri görürler. Hemen geriye dönüp "Lasinçc Dağı'na arka verelim" deyince içlerine Rumeli askeri girip kır-a-kıra başladıklarında kâfirler de fır-a-fıra başlayıp kararları firara döner.
Allah'ın hikmeti bu mahalde "Kral başıdır" diye gelen başı
243
bir mızrak üzerine dikip İslâm ordusu içinde çağırıcılar gezdirirler.
Hamd olsun, yere gelesi kâfirler yenilip tâ akşama dek murdar kâfiri kırıp bir can kurtulmaz. Kralları kaçarken birbataea
&**
batıp ölüp kellesi gelmiş idi, canı cehenneme gitti ve bu batakta nice küf f ar battı ve pis canlarını cehennem zebânîlerine ısmarladı. Süleyman Han ölen Lagos Kral'in pis leşini cevâhirli esva-bıyla buldurup Ustolni-Belgrad'a gönderip orada büyük Mana-yit Kilisesi'nde gömmüşler.
Sözün kısası, Kuzu Ali Ağa'nın nakli üzere bu ccngde yedi kral idiği kefere tarihlerinde bu cenge Seleşti kralları cengi derler. Her kralın yüzer bin askeri olup yedi kere yüz bin küffârırı dört kere yüz bini kılıçtan geçtiği muhakkaktır. Zira bu cengte ölen kâfirlerin pis leşleri içinde 14 adet kellesiz kâfir ayak üzere gezip durduğu nice Müslüman gaziler görmüşler. Ondan bellidir ki dört kere yüz bin kâfir kati olunmuş.
Hamd olsun, bu yedi kere yüz bin kâfiri ateşli kılıçtan geçiren 100.000 asker idi ve onların içinden de kılıç ustalığı gösterenler, ancak 12.000 hünerli yiğit idi, bu Rabbimin bir fazlıdır. Böyle bir büyük zafer geçmiş padişahların birine nasip olmadı, ancak Selim Şah'ın Şah İsmail ile Çaldıran gazası ola. Hâtif-i gaybî dedi târihini .Aldı Acem milkini Sultân-ı Rûm,
Sene 920.
Ve dahi Gazi Hudavendigâr'ın Kosova gazası ola, veya Fatih Sultan Mehmed'in Erzurum yakınında Tercan Ovası'nda Sultan Uzun Hasan ile ceng edip Uzun Hasan bozgunu ola. Mısra, tarihi budur:
Bıttlâıuı keı/di'l-hâ'imn, Sene 878.
Diğer tarih:
Ve yansurakallânu nasran azıza Sene 878.
Onlarda düşman biraz galiplik yüzlerini gösterip daha sonra muzaffer oldular. Ama bu büyük cengde Süleyman Han pervasızca kılıç sallayıp öyle bir sultan cengi ve büyük savaş olmuştur ki tüm Rum tarihçileri bu büyük savaşın özelliklerini çeşit çeşit anlatmışlardır. Bu hakir de Mihaç Kalesi özellikleri sebebiyle bu kadarca yazdı.
244
Bu büyük savaşın tarihi budur: (—) (—) (—) (—) Sıdı bî-dın kralı şah-ı âdil, Sene 932.
Diğer tarih: İnhizâm-ı kral-ı Lavoş-ı la'ın, Sene 932.
Büyük savaşın sonucu, [66a] bu Mihaç Ovası'nda öyle vuruşma, çatışma, kırışına ve savaş olmuş ki şimdi bu 1073 tarihinde bu ovada İslâm ordusu konup ocaklar, kuyular ve hela yerleri kazdıklarında tamamen kâfir kemikleri çıkardı.
Nice kimseler bu sahrada gömülmüş altın guruşlar buldular iti o savaş mahallinde sahipleri mallarını gömüp kendileri savaşta Ölmüşlerdi. Onlar da malları gibi gömülüp bu mübarek senede nice gazilerin ellerine gömülü mallar girdi.
Bu sahranın nice yerlerinde yığın yığın ve tepe tepe kâfir kemikleri kubbe kubbe yığılıdır ki acayip seyirliktir. Ama bizim Müslüman gazilerden şehit olan 40.000 adet ümınet-i Muhammed'in cesetlerini Süleyman Han bir yere toplayıp Mihaç Kalesi yakınında adı geçen Süleyman Han Tepesi adıyla bilinen o yüksek tepede bütün şehitlerin bir yerden cenaze namazlarını kılıp o mahalle defn ederler. Hâlâ ziyaret edilen bir yerdir.
Bu ziyaretgâhın üzerinde yüksek bir köşk var, ahşaptır ve yanında bir abıhayat su kuyusu var, tüm gelip geçenler berrak suyundan içip susuzluğunu giderenler Deşt-i Kerbelâ ve Mihaç Ovası şehitlerine rahmet dilerler.
Bu ziyaret yerinin dört tarafı hendektir ki orada gömülü olan şehitleri hayvanlar çiğnemesinler diye hayrat sahibi Budiıı Veziri Hasan Paşa çukurlar kazmış.
Sözün özü, ziyaret edecek makamdır. Nice kere Cuma gecelerinde, Kadir Gecesi, Berat Gecesi ve Miraç Gecesi'nde bu 40.000 şehit üzerine nur yağdığını ümmetin salihlerinden nice yüz kimseler görüp tanıklık ettiler. Allah hepsine rahmet eylesin.
Bu mahalde sadrazam 5 gün konaklama emredince bu hakir İbrahim Paşa'dan izin alıp Peçoy Kalesi'ne zahire ve bazı eşyalar almaya 50 adet pür-silâh yiğit yoldaşlarla yola çıktık. Mihaç Ovası'ndan batı tarafa 6 saat gidip İrşan Dağı dibinden geçtik. Bu yüksek dağ her tarafta üç konak uzak yerden görünür bir sivri yalnız dağdır, ona yakın, bitişik bir yüksek dağ yoktur, sanki bir yumurtadır. Oradan 2 saat daha gidip,
245
Hekimler şehri, yani İrem bağr benzeri Peçoy Kalesi'nin
özellikleri
Latin tarihçileri ve Rum Yunan tarihçilerinin tarihlerinde yazdıkları üzere "Bu Peçoy Kalesi Hazret-i Risâlet-peııâh'ın doğumundan 882 sene Önce Büyük İskender'in Ölümünden önce İşrâkîlerden Filozof Eflâtun-ı İlâhî'nin öğretmesiyle bu Peçoy Kalesi yapılmıştır" diye Yanko ibn Madyan kardeşi Yanvan Kral tarihinde ayrıntılı olarak yazmıştır.
Sonra bu kale nice bin kral eline girip sonunda Ungurus Kralı Yanoş Kral elinde iken o sapık kral, Süleyman Han ile adı geçen Mihaç gazasında bir batakta boğulunca bu Peçoy Kalesi Ferdinand Kral eline girer.
Daha sonra 950 tarihinde Süleyman Han Ustolni-Belgrad Kalesi'ne gider, atını Valpova Kalesi üzere çevirip, 18. günde bu kaleyi feth eder. Ardından Şikloş Kalesi'ni de büyük cengle 4. günde aman ile feth eder. Ardından bu Peçoy Kalesi üzerine yönelince Ösek Beyi Murad Bey'i, Mihaç Beyi Kasım Bey'i, 10.000 piyade tüfengli ve 10.000 eşkinci taifesine Yalovalı Gazi Miha-loğlu Mehmed Bey'i serasker eder. Öncü asker olarak Şikloş Kalesi altından o günde Peçoy Kalesi sahrası içinde sıralanan tüm köyleri ki bağ, bahçe, gül ü gülistan ve misk kokularla bezenmiş köyleri ateşlere vurup yakıp yıkrp halkını kebap edip hanelerini toprak edip Peçoy Kalesi'ni kuşatırlar.
Hisar içinde olan akıllı, tedbirli papaz, İşrâk kıssis, Meşşâî ruhban, bıtrik ve ladikalar var idi. Onlar danışıp görüşüp,
"Bu zamanın Süleyman'ı bir cihangir Osmanoğlu padişahıdır. Gelin bu kaleyi, ahd ü aman ile Süleyman Han'a anahtarları teslim edelim. Biz de onun şerrinden emin olalım" deyip hepsi söz birliği edip hisarın zirvesine beyaz aman bayraklarını çekip,
"Aman, el-aman, ey Osmanoğlu seçkin askeri" deyip bütün ruhban kale anahtarlarıyla dışarı çıkıp İstedikleri gibi ahd ü amanlar edip anahtarları cevahir kutular içinde Serdar Mehmed Bey'e, Murad Bey'e ve Kasım Bey'e teslim ettiklerinde bu Peçoy Kalesi'nin baş irşekini, yani baş müftüsünü ılgar ile Süleyman Han'a anahtarları gönderip o saat ulaştıklarında Süleyman Han sevinip şenlenip o an durmayıp hemen Peçoy-ı dilcûya
246
Eflâtun-ı İlâhî'yi ziyaret [66b] edip oradan Peçoy Kalesi'ne girip şükür secdesi eder. Buyururlar ki,
"Her kim beni severse bu şehir içinde birer cami, hayrat ve hasenatlar inşa edeler" buyurduklarında vezirler ve devlet erkanı hepsi birer imaret edip şehri süslerler.
Daha sonra padişah bu kalenin tüm mühimmat ve levazı-matlarım bolca görüp "Mihaç beyi tahtı ola" diye buyurup kendileri saadetle Üstürgon Kalesi ve Ustolni-Belgrad Kalesi fetihlerine derya gibi asker ile yönelir. Hayy ve Kadir Allah'ın emriyle o sağlam kaleleri de fethederek her mühimmatların görüp saltanat merkezleri İstanbul'a yönelirler. Bu arada bu Peçoy Kalesi'nin muhafazasına Sirem Sancağı'nı ve Semendire Sancağı'nı memur eder, nitekim Süleyman Han hayatta idi Sirem ve Semendire kavmi bu Peçoy'da idi.
Daha sonra 1009 tarihinde Sultan III. Mehmed Han asrında İbrahim Pasa eliyle Kanije Kalesi feth olunca bu Peçoy Kalesi Sancağı beyliği Kanije Eyaleti Sancağı yazıldı. Hâlâ Kanije muhafazasına memur başka sancakbeyi tahtıdır.
Ve beyinin padişah tarafından hâss-ı hümâyûnu 400.000 akçedir. Sancağında tüm zeamet erbabı (—) ve tımar erbabr (—) adettir.
Alaybeyi, çeribaşısı ve yüzbaşısı vardır. Beyinin askeriyle toplam 2.000 adet seçkin pür-silâh askeri vardır.
150 akçe payesiyle şerif kazadır, adalet üzere kadıya 6 kese ve beyine 20 kese mal hasıl olur, mamur sancaktır.
Şeyhülislâmı, nakibüleşrafı, ayanı, kibarı, eşrafı ve sipah serdarı, Budin ve Eğre yeniçerisi serdarı, haraç ağası, muhtesib ağası, bâcdar ağası, mimar ağası ve şehir kethüdası gibi hâkimleri var, kale dizdarı ve 200 kale ncferatları var.
Peçoy-ı dilcûy Kalesi zemininin anlatılması: Firav Dağı adlı bir alçak bayrrlı dağ eteğinde dörtgen şekilli şeddadi taş rıhtım yapı hoş bir kaledir ki temelindeki taşların her biri Menge-rus fili cüssesi kadar vardır. Öyle düzgün kesme taş ile yapılmış sağlam bir kaledir ki anlatılıp yazılmaz. Duvarı bir kattır ve alçaktır, ancak kalın ve enli şeddadi duvardır ki boyu 20 arşındır. Çepçevre derin ve geniş hendektir ki mimar arşınıyla tam seksen arşm enli derin hendektir.
247
Bu hendek dibinin tam orta yerinde balıksırtı gibi yığılmış toprak var ki kaleyi kuşatmıştır. Kuşatma sırasında bu sırt toprak üzerine tamamen ağaçtan şarampav, yani parmaklık dizip ardına metrisler kazıp hendeği korur.
Bu hendek dibinden kalenin burçlarına ve beden dişlerine kadar kale duvarı 50 arşın yüksektir, ama hendekten yukarı duvar 20 arşındır.
Bu kale çepçevre kale duvarı üzerinden büyüklüğü tartı 5.000 germe adımdır, ama levendane adımdır. Tembe] tiryaki adımı değildir.
Ve tamamı 87 adet sağlam burçlardır ki her biri birer çeşit sanatlı ve süslü burçlardır. Hepsi 5.500 adet beden dişleridir. Bunlar da inci gibi sıra ile dizilmiş bedenlerdir,
Ve kamusu 5 adet kapıları vardır. Evvelâ doğu tarafındaki Budin Kapısı'ndan içeri çarşı pazar içinden tâ batı tarafında Si-getvar Kapısı'na kadar bu şehrin uzunluğu 1.500 adımdır. Ve kıble tarafında olan Şikloş Kalesi'ne gider kapıdan İçeri tâ yeni kapıya kadar şehir içinde 1.500 adımdır ve Frengi Kule Kapısı güneye açılır. Kalenin bu Frengi Kapısı tarafları yalın kat duvardır, ama başka tarafları fırdolayı hisarpiçeli ve hendekli sarp duvarlardır. (—) (—) (—)
Müslüman mahallesinin sayılan ve isimleri: Tamamı 17
adet mahalledir. Bir kefere mahallesi Budin Kapısı'ndan taşradır, gerisi şehir içindedir. Macar, Bulgar, Sırp, Rum ve Ermeni ve Freng yoktur, ama Yahudi vardır.
..................(1.5 satır boş)....................
Meşhur mahalleler bunlardır. Kibar ve ayan sarayları ve Müminlerin diğer evleri
Dükelisi 2.200 adet tek katlı ve iki katlı eski tarz kârgir yapı, kat kat kâfir işi güzel hanelerdir ki her birinin övgüsünde dil kısa kalır. Ve tüm evlerin çatılan birer çeşit sanatlı kâfir işi kırmızı kiremitler ile örtülü mümin mekânlarıdır. Bu tür kiremitleri bu hakir bir diyarda görmemişimdir. Ama ara ara diğer Tuna kenarı evleri gibi şindire tahta örtülü orta hâili kimselerin haneleri vardır, ama her evde bağ ve bahçeler, havuz ve şadırvanlar bulunur.
Bütün caddeleri satranç nakşı tarh olmuş yollardır ki her ne
248
taraftan baksan bu yollardan şehrin bir başından bir basına kadar [67a] görünür. Yürünecek yerleri iri taşlı eski tarz kaldırımlı tertemiz, şahane yürüyecek yolları var. Bu anayol üzerinde olan ayan saraylarının hepsi 40 adettir. Evvelâ (—) (—) (—)
Osmanoğhı sultanları ve müminlerin camileri
Hepsi 17 adet mihraptır. (—) Cumadır. Evvelâ bunlardan sanatlısı, mükellef ve mükemmel selâtin camii gibi,
Gazi Kasım Paşa Camii: Gayet geniş, iç açıcı ve kalabalık cemaate sahip eski camidir. Kubbeleri gökkubbe gibidir ki uzunluğu ve genişliği yüzer ayaktır. Bir tür sanatlı minberi, mihrabı, müezzin mahfili ve bir murassa gibi kürsüsü var ki diller ile anlatılmaz. Ve bir yuvarlak kubbesi var ki sanki doğramacı elinden çıkmış yüksek mine kubbedir ki misli meğer İstanbul'da Sultan Selim Camii kubbesi ola. O kadar büyük kubbedir ve onun gibi dört köşe duvar üzerine oturmuş sağlam kubbedir. Ve kıble kapısının sağında ve solunda yan sofaları üzerinde 6 adet yüksek direkler üzerinde 7 adet nakışlı yarım kubbeler vardır. Minaresi gayet yüksek ve bir şerefeli minaredir. Sonra Sigetvar Kapısı'ndan biraz dışarıda,
Yakovah Hasan Faşa Camii: Bu da geniş eski bir camidir. Bu da mavi has kurşun, ile örtülü ibadethanedir. Minaresi başka tarz bir düzgün ve hoş minaredir. Avlusu gayet geniştir ki çevresi öğrenci odalarıdır. Sonra yine Seget Kapısı'nın iç yüzünde,
Memi Paşa Camii: Tâ Eflâtun-ı İlâhî öğrencileri tarafından yapılmış büyük eski bir mabet imiş. Hatta bunun bir köşesinde Eflâtun'un savmaası var, nice kâfirler girip ziyaret ederler. Daha sonra Memi Paşa padişah fcrmanıyla bir gün bütün askeriyle pür-silâh olup bu mabedi ansızın basar. Yer altlarında 40-50 kadar Müslüman çocukları bulunup kimi dil bilir ve kimi bilmez. Bu ciğer köşesi Müslüman çocuklarını gaziler bu hâlde görünce "Bre urun gaziler" derler. Göz açıp kapayıncaya kadar bütün kıssis, bıtrik, ruhban ve günahkâr patirgâhlara bir kılıç vurup bu mabedi feth edip Memi Paşa bu mabedin mihrabın çevirip Fethiyye adında nurlu güzel bir cami etmiştir ki insanın cami içinden çıkası gelmez. Baştan başa kurşunlu, avlulu ve bir uzun minareli eski bir ibadethanedir. Sonra,
Ferhad Paşa Camii: Geniş ve mamur camidir, ama cema-
249
atten gariptir. Bu da kurşunlu yüksek yapı ve minaresi de çok yüksek başka bir tarzda uzun minaredir. Sonra,
Küçük Cami: Dahi mimarî ilmi üzere yapılmış hoşluğu, za, rifliği ve nazikliği oldukça yerinde bir aydınlık ve geniş camidir. Tüm yapılan mavi kurşun ile örtülü ve bakımlıdır ama ya. pıcısım öğrenemedim. Budin Kapısı'nın iç yüzünde,
Hacı Hüseyin Camii'nin kıble kapısı üzerinde iri yazı i]e yazılı olan tarihi budur: Vezni müfte'ilün fâ'ilün Cümle hayrattan ol Câmi'-i Hac: Hüseyn Avn-i Hudâyik ol Düştü mahalline bil Kalbime ilham olup Ahmedî tarih dedim Hâdî-i cennet ola
Dâr-ı na'îme delîl. Sene 1028.
Bu cami de biraz cemaatten gariptir, zira bu camie bitişik Budin Kapısı üzerinde bir kulede çan çalınır semttir. Onun için bu camide cemaat azdır. Bütün cami ve mescitler bu saat çanı sesini duyup ona göre ezanlarını okurlar, bir yüksek sesli çandır. Malumumuz olan camiler bunlardır.
Müminlerin mescitleri: Olancası 10 adet mescit, mezgit, eyne,.buka, salâlıktır ve musallâlıktır. Evvelâ (—) mescidi,
..................(l satır boş)....................
Eski hakimler (filozoflar) şehrî Peçoy-ı Seçoy'ım İç
Kalesi'nin şeklini bildirir
Anlatılan Dış Kale'nin batı tarafında olan köşede Peçoy'un İç Kalesi'dir. Şeddadi gayet sağlam ve dayanıklı hisadır ki tüm Peçoy halkının bütün değerli mallan burada saklanır. Zira iki kat geniş, yüksek ve derin, bütün hisarlardan sanlı, güvenli sığınak bir iç kaledir ve sağlam derin hendeği var. Ancak kıbleye bakar bir kapısı var. Bu kapı 4 köşe yüksek bir kulenin eteğinde başka bir tarz yapılmış sanatlı bir kapıdır. Üzerinde zolta adlı bir gurusta olan iki başlı, iki kanatlarını açmış ve iki ayaklarında pençelerini germiş beyaz mermer üzere bir kus resmi var ki gören onu canlı zann eder. Ama cansız; bir imansız isidir. Bu cansız kus resmine bitişik bir beyaz mermer üzerinde Eflâtun-ı
250
kendi yazısıyla bir çeşit [67b] Latin yazısı ile bu kalenin tarihin öyle yazılmış ki,
"Ben bu kaleyi İskender'e yaptırmamdan üç bin yıl evvel yine imar idi. İsevî milleti ellerine gire ve Muhammedîler eline nice içere gire, son zamanda Talyan kavmi eline gire" diye yazmış. Peçoy gazilerinin esirlerine okutup öyle yazdık.
Gerçekte eski beldedir ki Eflâtun-ı İlâhî'nİn tahtgâlııdır. Eski filozofların birinci şehri olan Atina tahtmı Eflâtun bırakıp cihanı gezip dolaşarak bu Peçoy'un suyu ve havasından hoşlanıp bu gönül açan şehri İskender'e rica edip imar ettirir. Hatta kendileri de bu Peçoy dışında gömülüdürler. Bu tarih olan iç kale kapısından içeri girip giderken bir kat kale duvarı daha var, ondan içeri girip karanlık kemerler altından geçip biraz giderken, Peçoy Kalesi'ndeki Sultan Süleyman Camii
Daha önce Eflâtun-ı İlâhî'nİn mabedi idi. Sonra Süleyman Han mihrabını Kudüs'deıı Kabe'ye çevirtip bir cami ettirmiş ki eğer bu camii gördüğümüz kadarıyla yazsak uzun bir övgü kitabı olur. Ancak biraz tez geçip bir parça yazalım.
Eskinin usta mühendisleri bütün hünerlerini gösterip bu camide öyle tasarruflar etmiş ki yeryüzünde öyle işçiliği ve ustalığı bir eski mimar etmemiştir. Hatta bu nurlu camiin içinde ve dışında çeşitli oymalar ve sanatlar oymacı ustanın elinden çıkmış türlü türlü cevahir cinsi taşlar ile süslenmiş duvarlar var ki gören maarif erbabı hayran olurlar.
Bunda olan kemerler, bunda olan girih girih sanatlı pencereler ve bunda olan parlak ebrî mermer taşlar meğer Kudüs-i şerif-de Aksa Camii'nde ola. Bir ibretli bukalemun nakışlı mümin ca-miidir ki diller ile anlatılmaz ve kalemlerle yazılmaz.
Dostları ilə paylaş: |