H firat (Not 1: Parentez içindeki rakamlar kitabın orjinal sayfa numarasıdır. Sayfa numaraları o sayfanın sonunu işaretler)



Yüklə 0,88 Mb.
səhifə43/55
tarix25.11.2017
ölçüsü0,88 Mb.
#32875
növüYazı
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   55

Ama öncesinde, 1905 Devrimi öncesinde, yığınlar, çarlığın genel baskısına ve zulmüne karşı, özgürlüğün yokluğuna ve o otokratik rejime karşı bir takım demokratik istemler ortaya sürmekle birlikte, bu temel istemlerden gerçekte henüz bir hayli uzaktılar. Öylesine ki, örneğin “Kahrolsun çarlık!” epey bir dönem çok yadırganan bir slogandır. Lenin’in mesela 1905 makalelerinde anlatır; “bir zamanlar çok yadırganıyordu bu slogan”, “ama şimdi bunu herkes atıyor, burjuva libarelleri bile artık atıyorlar”, diyor. Hatta, bu artık bizim işimiz değil, onlar nasıl olsa atıyorlar, biz şimdi kahrolacak çarlığın yerine ne konulacağına ilişkin sloganlarla yığınlara gitmeliyiz, diyor.

1900’lü yılların başlarında “Kahrolsun çarlık!” sloganının yadırganması, bizim bugün “Kahrolsun kapitalizm!” dememizin bir takım kimseler tarafından yadırganması gibidir. Bugün(137)kü bu yadırgamanın gerisinde çifte yenilginin, özellikle Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’daki gelişmelerin yarattığı uluslararası ortam yatıyor. Burjuva toplum düzeni şu haliyle güçlü görünüyor. Yığınların devrimci siyasal eylemi yok. Bu, devrimci şiarların atılmasında bir cesaretsizlik yaratıyor. Geçtik “Yaşasın sosyalist işçi-emekçi cumhuriyeti!” demeyi, dikkat edin demokratik devrimi savunan siyasal akımlar ortaya doğru dürüst bir iktidar sloganı atmıyorlar. Bunların her birinin ‘80 öncesinde kendine özgü birer iktidar sloganı vardı. Kimisi “Yaşasın demokratik halk iktidarı!”, kimisi “Yaşasın devrimci işçi-köylü iktidarı!” vb., diyordu. Şimdi burjuva gericiliğin dünya ölçüsünde büyük bir güç kazanması, sosyalizmin bu noktada büyük bir moral zayıflama yaşaması, kitle hareketinin geriliği, devrimci kitle hareketlerinin gerçekleşememesi -bütün bunlar devrimci şiarların atılmasında bir güçsüzlük, bir cesaretsizlik, buna uygun düşen bir ruh hali yaratmış bulunuyor.

Ekim'in son sayısındaki (163. sayı) başyazısında vurgulanan bir nokta var: Devrimciler yığınların karşısına; sorunlar ancak devrimle çözülür, biz devrimi temsil ediyoruz, biz devrimin odağıyız demek gücü ve cesaretiyle çıkabilmelidir, deniyor bu yazıda. Ardından deniliyor ki; bu ilk bakışta yadırgatıcı görünüyor, zira zaten herkes devrimci değil mi, herkes kitlelerin karşısına böyle çıkmıyor mu? Hayır, hiç de böyle çıkılmıyor. Yani o keskin devrimci söylem ancak devrimci okurların okuduğu yayınlarda kalıyor. Kitlelerin karşısına ise o kadar geri, o kadar zayıf ve ürkek şeylerle çıkılıyor ki.

Bakın dinsel gericiler çıkıp biz şeriat istiyoruz diyorlar. Ve gide gide de toplumda mevzi kazanıyorlar. Öteki “demokratik anayasa” istediğini söylüyor, TÜSİAD bilmem ne isteğini söylüyor. Ordu uygun bir biçimde kendi çözümlerini dayatıyor. Herkesin bir çözümü var ve bunu şöyle ya da böyle ileri sürüyor. Biz de yüreklice kendi çözümümüzü söylemeliyiz. Türkiye’nin bu sorunlarını bugün yalnızca devrim çözer ve gerçekten de(138) yalnızca devrim çözer diyebilmeliyiz. Dergi sayfalarında değil, popüler platformlarda. Türkiye solu şu an çok güçsüzdür, mecalsizdir. Ama ilginçtir, bu en mecalsiz döneminde ortaya çıkan gerçeklik gösteriyor ki, herşey Türkiye sol hareketinin 30 yıldır söylediklerini doğruluyor. Yani ikiyüzlü, sahte ve aldatıcı değil, gerçek bir politika yapma imkanına yalnızca devrimciler sahiptir. Çünkü sorunlar tam da onların dediği gibi ağırlaşmıştır. Ve çözüm de ancak onların önerdiği çözümler olabilir.

Nitekim Susurluk da olduğu gibi bizim, yani tüm devrim cephesinin bir doğrulanması değil midir? Biz bu devlet tam da böyle bir devlettir diyorduk. Sesimizi duyuramıyorduk, kimse buna inanmıyordu. Susurluk gösterdi ki, o devlet tam da bizim dediğimiz gibi bir devlettir. Durmadan cinayet işliyor, durmadan işkence yapıyor, insan kaybettiriyor, mafyayla içiçe geçiyor, kirli işlerin odağındadır. Düşününüz ki devlete ilişkin bu gerçeklik toplumu sarstı. Ama bu gerçeklik bizim tanımladığımız gerçekliktir. Böyle bir dönemde biz yığınların karşısında yürekli bir biçimde “sorunları ancak devrim çözer” diye çıkabilmeliyiz. Bunu böyle soyut bir şiar gibi algılamamak gerekir. Yani devrim odağı oluşturmak, yığınlara devrim adına seslenmek lazım.

Yığınların her türlü duyarlılığını değerlendirebilmek, politikada ustalık denilen şey budur. Genel plandaki, stratejik plandaki bakışaçısı sağlam olmak kaydıyla, yığınların gündelik hayatını etkileyen nelerse, onları uyaran, onlarda duyarlılık yaratan sorunlar, talepler, duyarlılıklar nelerse, bunları en iyi, en etkili bir biçimde değerlendirebilmeliyiz. Bunları değerlendirmeyi başaramadığımız sürece yığınlara ulaşamayız, ulaştığımız yığınlarla buluşamayız. Hareket olarak bu bizim halihazırda zayıf olduğumuz bir alan. Bir takım fırsatlar iyi değerlendirilmeye çalışılıyor. İşte Susurluk dönemi buna iyi bir örnek oldu. Özellikle açık alan bu konuda iyi bir inisiyatif koydu. Geçmişte de bunun bazı örnekleri var. Yani şimdi artık yavaş(139)yavaş bunu öğreniyor bizim militanlarımız. Ama henüz çok başarılı olduğumuz söylenemez. Bu geneldeki bir güçsüzlükle bağlantılı bir şey. Politika yapmak, duyarlılıkları değerlendirmek, eğer olaylar hızla üstüste yığılıyorsa biraz da gerçekten eldeki hazır güçlere, yeterli güçlere bakıyor. Eğer gücünüz yetersizse, eğer bir politikayı, bir taktiği hayata geçirecek kendi bağımsız güçleriniz yoksa zorlanabiliyorsunuz. Ama bu ne demektir, bu güç kazanma sürecinin belli bir noktasının ardından kuşkusuz kendine yeterli hale gelmeyi başarabilmek demektir. Yani bunlar biraz bir dönemin sorunları. Aslında bizim artık yavaş yavaş geride bırakmayı başarabildiğimiz bir dönemin sorunlarıdır.


Yüklə 0,88 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin