İmam'ın (a.s) Ümmet ile Münasebetlerinin Eksenleri
İslâm şeriatında, önder olarak Peygamber'in (s.a.a) yokluğunda İslâmî risalete ilişkin faaliyetleri yürütecek, İslâmî risaletin pratik hayatta devamını sağlayacak, karşıt akımlara karşı ayakta durmasını sağlayacak bir kişiliğin varlığı zorunlu görülür. İslâm şeriatı, İmam Ali'nin (a.s) ve ondan sonra evlatlarının bu misyonla görevlendirildiklerini vurgular.
Risalete dair eylemleri yürütecek yönetici ve liderin varlığı, masum imamın devletin en yüksek makamını üstlenmesini gerektirir. Ancak Hz. Resul'ün (s.a.a) vefatından sonra, ortamın karışıklığından da istifade ederek yeterli olmayan unsurlar işin içine karıştılar ve iktidarı ele geçirdiler. Ama bu, İmam'ın (a.s) misyonunu yürütmesine engel oluşturamadı. Fakat, şartlar, rollerin çeşitlenmesini, bölünmesini gerektirdi. Bu yüzden İmam (a.s) ümmetin sapmış yönlerini düzeltme, ümmetin inancını ve kutsalını koruma amaçlı girişimlerinde iki eksene dayalı bir faaliyet içine girdi.
Birinci eksen: Yönetimi ve pratik deneyimin kontrolünü ele alma, ümmeti, yüce Allah'ın farz kıldığı semavî hedefe doğru yol almaya yöneltme çabası. İmam (a.s) Peygamber'in (s.a.a) vefatından sonra bu rolü pratik olarak uyguladı. Nitekim bu bağlamdaki rolünü şu şekilde açıklamıştı: "...Eğer bu topluluk biat için toplanmasaydı, yardımcıların varlığıyla hüccet ikame edilmeseydi ve Allah'ın, zalimin çatlayasıya doyarken, mazlumların açlıktan kırılmasına mani olması hakkında bilginlerden aldığı ahdu peyman olmasaydı hilâfet devesinin yularını sırtına atardım..."[327]
İmam, bu yönde ümmeti seferber etmek istedi; ancak aşağıdaki sebeplerden dolayı İmam'ın bu çabası da başarıyla sonuçlanmadı:
1- Ümmet Sakife ve orada kurulan siyasi tezgah ve yanlış yönlendirmeler hakkında yeterli bilince sahip değildi. Ümmetin çoğunluğu bu olayın iç yüzünü bilmiyordu.
2- Ümmet İmam'ın rolünü, sorumluluğunu ve imamet kurumunu anlayabilmiş değildi. Bunu kişisel bir talep, bireysel bir amaç gibi algılıyordu. Gerçekte İmam'ın (a.s) iktidar sahiplerine karşı meydana çıkması, İslâm risaletine dair bilincinin bir göstergesiydi. O tertemiz İslâm risaletinin, yüce Allah'ın indirdiği gibi, her türlü sapma ve çarpıtılmadan uzak bir şekilde devamını sağlamaya yönelik samimi bir iradeyle meydana atılmıştı. O, bunun için her şeyini feda etmeye hazırdı, kişisel hakkından vazgeçmek de buna dahildir. Kriter, İslâm risaleti ve onun hak ve ilâhî adalet temellerinde devamıydı. O şöyle diyordu: "Hakkı bil, hak ehlini tanırsın."[328] Resulullah efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştu: "Ali hak ile beraberdir, hak da Ali ile beraberdir."[329]
İmam Ali (a.s) her alanda, teori ile pratik arasında bir çelişki olmayacak şekilde kapsamlı bir faaliyet yürüttü. Arkadaşlarını, nebevî hedefleri olan kişiler olarak eğitti. Şu veya bu tarafa eğilim gösteren şahısların arkadaşları olarak değil. Nitekim İmam'ın (a.s), kendisinden öncekilerin hayat tarzlarını izlemesi koşuluyla kendisine sunulan hilâfeti reddettiğini görüyoruz. Çünkü bu şarta bağlı olarak halifeliği kabul etmesi hem risalete, hem de topluma zarar verirdi.
3- Cahiliye kalıntılarının, cahilî tortuların ümmetin düşüncesinde kökleşmiş olması. Çünkü cahiliye dönemiyle bu dönem arasındaki zaman dilimi pek azdı. Ümmet henüz risaleti, Resul'ün ve İmam'ın rolünü derinliğine kavrayabilmiş değildi. Çünkü Hz. Peygamber'in (s.a.a) kendisinden sonra İmam'ı (a.s) vasiyet etmesi, sadece ailesinden birini aday göstermesi gibi algılanıyordu. Peygamber'in (s.a.a) tıpkı kendisinden önceki ve sonraki egemenler gibi ailesini yüceltme, iktidara getirme peşinde olduğu sanılıyordu.
4- Münafıkların, güvenliği ve toplumsal istikrarı bozmaya, Müslümanların safları arasında çekişme ve kin tohumlarını ekmeye, devlet organlarında yıkıcı faaliyetlerde bulunacak imkânları elde etme amaçlı çalışmalar yürütmeleri, özellikle iktidardaki kişi zayıf veya doğru yoldan sapmış biri ise bu faaliyetlerini en üst düzeyde yürütmeleri...
5- Liderliği üstlenen kimselerin psikolojik hastalıkları. Bunlar İmam Ali (a.s) karşısında ağır bir küçüklük kompleksine kapılıyorlardı. Çünkü Ali (a.s) varlığıyla, doğruluğuyla, cihadıyla, açıklığıyla, yiğitliğiyle ve gençliğiyle bir meydan okumayı temsil ediyordu. (Muaviye'nin Muhammed b. Ebu Bekir'e yazdığı mektuptaki ifadeler buna örnek oluşturmaktadır)[330]
İkinci Eksen: Birinci eksene dayalı faaliyetler hedefe ulaşma noktasında başarılı olamayınca İmam (a.s) başka bir metot devreye soktu. Bu metot, ümmeti tam bir çöküşten koruma ve yeterli dayanaklar oluşturma esasına dayanıyordu. Bununla güdülen amaç, yetersiz kişilerin önderlik makamını işgal etmelerinden sonra yaşanan sıkıntı ve musibet süreçlerinde ümmetin olabildiğince yıkımdan korunmasıydı. Direnecek bir çekirdek kadronun varlığının oluşturulmasıydı. Yetersiz liderlerin neden olduğu sapmanın ümmeti büsbütün hak yoldan uzaklaştırmaması için örnek bir neslin varlığının sağlanmasıydı.
İmam (a.s) risaletin ümmet içinde düşünce, ruh ve siyaset olarak kökleşmesine çalıştı. Değişik yöntemlere baş vurarak gerçek İslâmî bakış açısını gözler önüne serme çabası içine girdi. Bu yöntemleri şu şekilde sıralayabiliriz:
1- Basit ya da girift sorunları çözmekten aciz olan sapkın liderliğin faaliyetlerine müdahale ederek yapıcı bir rol oynamak. Ümmet daha fazla zayi olmasın diye lider pozisyonundaki kimseleri sahih çizgiye doğru çekmek. İmam (a.s) eğri tarafları doğrultmak üzere müdahalede bulunmakla yükümlü bir misyon adamı rolündeydi.
İmam (a.s), ümmetin liderliğini fiilen elinde bulunduran kimselerin yetersiz kaldığı durumlarda risaleti inkâr edenlerin kuşkularını gidermek üzere müdahalede bulunurdu. Aynı zamanda halifeye askerî veya ekonomik öğütler verdiğini de görüyoruz. Hukukî, yargısal öğütlerinin ve çözümlerinin ise haddi hesabı yoktur.[331]
2- Vaaz ve öğüt vererek halifenin daha fazla sapmasına engel olmak, onu doğruya yöneltmek. Bu üslûbun, özellikle yönlendirme ve öğüt kabul etmeyen Osman zamanında daha çok belirginleştiğini görüyoruz.
3- İslâm'ın en yüksek örneğini, yönetimin gerçek doğasını ve biçimini, İslâm toplumunun en güzel modelini sunmak. Bunu da en belirgin şekliyle İmam'ın (a.s) yönetimi döneminde görüyoruz. İmam (a.s) daha önce reddettiği yönetimi sırf bu amaçla kabul etmişti. İktidarı zamanında deneyimli bir siyasi lider, adil bir yönetici ve İslâm risaletinin şekil verdiği bir örnek insan olarak belirginleşmişti. Risaletin amaçlarını gerçekleştirme bağlamında erişilmez bir örnekti. Çünkü düşünce, eylem ve hayat tarzı olarak her türlü hatadan, sürçmelerden ve kirlerden arınmış masum bir insandı.
4- İmam'a (a.s) ıslâhatçı ve değişimci mücadelesinde yardımcı olacak salih Müslümanlardan bir grup oluşturmak. Bunu da ümmet arasında fikirlerini olgunlaştırıcı, bilinçli grubun etkinliğini artırıcı faaliyetlerini yoğunlaştırarak gerçekleştiriyordu. Ki bu bilinçli taban tarihin akışı boyunca birbiriyle bağlantılı bir kuşak olarak devam etsin, böylece ümmetin varlığı içinde İslâm hareket tarzına uygun olacak bir eylem ve teori bütünlüğü oluşsun.[332]
5- Peygamber'in (s.a.a) sünnetini yeniden diriltme, sünnetin önemini vurgulama, sünnetin tedvinini sağlama, okuma, ezberleme, tefsir etme ve tedvin etme açısından Kur'ân'a gereken önemi verme. Çünkü bu ikisi şeriatın temel direkleridir. Ümmetin Kur'ân ve sünneti gerçek mahiyetleriyle kavraması gerekir. Kendisinden istendiği gibi bunları anlaması bir zorunluluktur.
Dostları ilə paylaş: |