I d I n I a V a 3IV1ho nin



Yüklə 8,6 Mb.
səhifə108/140
tarix30.12.2018
ölçüsü8,6 Mb.
#87959
1   ...   104   105   106   107   108   109   110   111   ...   140

YANILTMACAIAR

438


439

YAPI MESLEK LİSESİ

1918) ilk telafisi olanaksız yangın 19 Ocak 1910'da Çırağan Sarayı'nda(->) çıktı. Bir yıl sonra 6 Şubat 1911'de yeni Babıâli'nin Şu-râ-yı Devlet, Dahiliye Nezareti daireleri ile sadaret dairesinin bazı bölümleri yandı. Bu arada. Vakanüvis Abdurruhman Şeref in(->) odasındaki çok sayıda vesika da kurtarılamadı. O yıl 23 Temmuz'da Mer-can'da başlayan yangın Mercanağa, Şehza-debaşı-Camcıali, Babanağa, Acemoğlu, Kı-zıltaş-Kemalpaşa, Fevziye, Çobançavuş, Laleli-Yakubağa, Küçük Langa, Cellatçeş-mesi, Sorguççu, Koska, Aksaray, Alembey, Alacamescit, Mesihpaşa, Kuyumcu Bah-şayiş, Koğacıdede, Bostancıbaşı Abdullah, Gureba Hüseyinağa, Alımetkethüda, Çakı-rağa, Kumkapı ve Yenikapı, semt ve mahallelerini sardı. 2.500'den fazla yapı kül oldu. Bunlar arasında eski Âli Paşa Kona-ğı(->) olan Erkân-ı Harbiye-i Umumiye binası, Çifte Saraylar ile resmi daireler, okullar da vardı. Evsiz kalan harikzedegân için aşocaklan kuruldu ve yerler hazırlandı. Bu yangından bir gün sonra ise 24 Temmuz 1911'de ise Balat'ta 334 ev yandı. 3 Haziran 1912'de Sultanahmet ve Ayasofya semtlerini kül eden Ishakpaşa yangını çıktı. İstanbul'un en güzel ve tarihi konaklarından çoğu yandı.



I. Dünya Savaşı'mn son günlerine doğru istanbul, tarihin sonuncu büyük yangınına, tanık oldu. 13 Haziran 1918 gecesi, Sultanselim'de Çeraği Hamza Mahalle-si'nde çıkan yangının bir kolu Cibali'ye, bir kolu Fatih'e ilerledi. Malta Çarşısı'nı yakan kol, Ahmediye ve Yenibahçe'ye yöneldi. Yayılan ateş, Taşkasap, Kocamustafapa-şa, Davutpaşa, Altımermer, Haseki, Şehremini, Topkapı semtlerinde geniş tahribat yaptı. 7.500 yapı kül oldu. Suriçi istanbul'un geniş bir alanı, korkunç bir yangın yeri manzarasına büründü. Evsiz, eşyasız ve aç kalan 20.000 İstanbullu için Hilal-i Ahmer Cemiyeti'nce(->) her gün yemek verilmeye başlandı.

VI. Mehmed (Vahideddin) dönemini (1918-1922) de kapsayan 1909-1922 arasındaki toplam 77 yangında 19.801 yapının yandığı, dönemin polis kayıtlarına geçmiş bulunmaktadır.

Bu yangınlar, Fatih, Aynalıkavak, Üsküdar, Tophane-Defterdar, Büyükada, Atika-li, Moda, Akbıyık, Mercan, Kuzguncuk, Aksaray, Yedikule, Hasköy, Balat, Beyazıt, Kartal-Maltepe, İshakpaşa, Beyoğlu-Hum-baracı Yokuşu, Tophane-Karabaş, Uzun-çarşı, Tophane-Kadiriler, Eyüp, Kocamus-tafapaşa, Üsküdar-Yeniçeşme, Balat, Kasımpaşa, Tatavla, Yerebatan, Etyemez, Kabasakal, Kantarcılar, Kandilli, Çıksalın, Molla Hüsrev, Beyoğlu Kumbaracı Yokuşu, Şehzadebaşı, Tophane-Defterdar, Cihangir, Kumkapı, Kasımpaşa-Zincirliku-yu, Büyükada, Ayaspaşa, Tarabya, Hasköy, Anadoluhisarı, Kumkapı-Nişanca, Yenikapı, Samatya, Yeniköy, Doğancılar, Üsküdar-Ahmediye, Cibali, Vefa, Büyükdere, Soğanağa, Unkapanı, Kulaksız, Tavşantaşı, Kuruçeşme, Sarıyer, Üsküdar-Tabutçular, Üsküdar-Yağhane, Karagümrük, Beyazıt-Taşodalar, Üsküdar-Meyyitkapısı, Teşvikiye, Üsküdar-İcadiye, Beşiktaş-Cihannü-

nıa. Hasköy, Mahmutpaşa Yokuşu, Kü-çükparmakkapı çıkışlıydı.

1908'den sonra şehremaneti, askeri itfaiye örgütüne kamyonlar verdi. 1923'te ise askeri örgüt kaldırılarak vali ve şehremini Haydar Bey'in girişimiyle belediyeye bağlı sivil itfaiye kuruldu.

İtfaiye örgütünün kurulmasından sonra çıkan yangınlar, İstanbul'u tehdit eden birer afet olma niteliğini yitirmiştir. Bununla birlikte ekseriya 1-2 evin ya da işyerinin yanmasıyla sonuçlanan yangınlar, kentteki sanayi tesislerindeki patlamalardan, gemi çarpışmalarından, sabotajlardan kaynaklanan olaylar istanbul'un gündeminden eksilmemiştir.



Cumhuriyet'in ilanından sonra itfaiye kayıtlarına geçen yüzlere yangın olayının başlıcalannda 9 Kasım 1923'te Karagümrük Salmatomruk'ta 9 ev; 27 Aralık'ta Büyükdere Kefeliköy'de Abraham Paşa Yalısı; 30 Ocak 1924'te Arnavutköy'de Mem-duh Paşa Köşkü; 3 Şubat'ta Erenköy'de Sa-mipaşazade Köşkü; 10 Eylül 1925'te Hey-beliada'da 60 ev, 30 dükkân, 2 fırın; 13 Nisan 1926'da Üsküdar İcadiye Mahalle-si'nde 8 ev; 8 Ekim'de Kartal-Maltepe'de 110 ev; 23 Ağustos 1927'de Üsküdar Atik-valide'de 201 ahşap ev ve konak; 9 Ey-lül'de Küçükpazar Ayazmakapı'da 90 bina; 22 Ocak 1929'da Tatavla'da ve Dolap-dere'de 207 bina, 5 Ağustos 1931'de Maç-ka-Şenlikdede'de 74 ev, 7 dükkân; 3 Aralık 1933'te Sultanahmet'te Adliye Sarayı; 4 Ağustos 1934'te Kartal-Maltepe'de 34 ev; 26 Haziran 1937'de Beşiktaş-Uzunca-ova'da 31 ev; 21 Eylül 194l'de Fener'de 94 ev, 2 cami, l mescit ile Patrikhane'nin bir bölümü; 28 Şubat 1942'de Vezneciler'deki fen edebiyat fakültesi olarak kullanılan Zeyneb Hanım Konağı; 10 Eylül 1943'te Kapalıçarşı'da 202 dükkân; 17 Aralık'ta Nişantaşı Kız Lisesi; 14 Eylül 1944'te Üsküdar Icadiye'de 23 ev ve konak; 21 Şubat 1945' te Erenköy Kız Lisesi(->) olarak kullanılan Rıdvan Paşa Köşkü; l Nisan 1948'de Fmdıklı'daki Güzel Sanatlar Akademisi(-0; 2 Mart 1949'da Karaağaç'ta Nuri Paşa Fabrikası; 9 Temmuz'da Tophane Rıhtımı'na bağlı Çorum Vapuru (6l kişi ölmüştür); 6 Ocak 1950'de Sahaflar Çarşısı(->); 13 Şubat 1950'de Yeşildirek'te 32 dükkân; 23 Temmuz 1952'de Balkapam Hanı; 15 Temmuz 1954'te Emirgân Korusu'ndaki Sarı Köşk; 26 Kasım 1954'te Kapalıçarşı'da 1.364 iç, 30 dış dükkân; 9 Ocak 1957'de Şehzadebaşı Camii avlusundaki mobilyacılar çarşısında 44 dükkân; 8 Kasım'da Ka-palıçarşı Cevahir Bedesteni; 22 Mayıs 1958 de Süleymaniye'deki tarihi Siyavuş Paşa Konağı; 6 Ocak 1959'da Ankara Cad-desi'ndeki infilakta Neyir Hanı, Tan Matbaası, Meserret ve Viyana otelleri (16 ölü, 141 yaralı); 4 Eylül 1963'te Kazlıçeşme deri fabrikaları; 14 Mart 1965'te Üsküdar Kefçe-dede'de 17 dükkân; 22 Mayıs'ta Bebek'te Yılanlı Yalı(~0; 21 Ağustosta Kuledibi'nde 56 bina; 6 Aralık 1965'te Nişantaşı'nda 5 ev; 8 Ekim'de Beylerbeyi'nde 6 ev; 2 Mart 1966'da Karaköy İskelesi, St. George İtalyan yolcu gemisi, Galata Köprüsü altındaki dükkânların bir kısmı; 8 Mayıs'ta Ak-

saray İnebey'de 6 dükkân; 17 Nisan 1970' te Tepebaşı Şehir Tiyatrosu; 27 Kasım'da Taksim Atatürk Kültür Merkezi yanmıştır.

1970'ten sonra istanbul'daki yoğun nüfus artışı ve yapılaşma sürecinde, bu kez yeni bir yangın olgusu ortaya çıkmış, mülk sahipleri ya da satın alanlar kentin eski köşklerini, yalılarını, tarihi yapılarını yakarak arsalarına apartmanlar, modern yapılar yapmaya başlamışlardır. Boğaziçi yalılarının büyük bir kısmı bu süreçte ve genellikle "elektrik kontağı"na bağlanarak yok edilmiş bulunmaktadır.

Son dönem gittikçe büyüyen ölçekte kenti ve çevresini tehdit eden bir başka tür olgu da orman yangınları ve deniz kazalarıdır^).



Bibi. Tarih-i Selânikî; Tarih-i Nâima, I-VI; Kâtip Çelebi, Fezleke, I-II, îst, 1286-1287; Silah-dar Tarihi, I; Mehmet Halife, Tarih-i Gılmanî, İst., 1340; Kömürciyan, İstanbul Tarihi; İncici-yan, İstanbul; Tarih-i Raşid, I-V; Küçükçelebi-zade Asım, Tarih-i Çelebizade, ist., 1283; Tarih-i Vasıf, I; Çeşmizade Mustafa Reşid, Çeşmî-zâde Tarihi, İst., 1959; Tarih-i Cevdet, IlIOdl; Tarih-i Lûtfî, I-VHI; Derviş Mustafa Efendi, Ha-rik Risalesi 1196, 1782 Yılı Yangınları, İst., 1994; Münif (Paşa), "Harîk-i İstanbul", Mec-mua-iFünun, c. III (1281), s. 148-156; V. Çubuk, "XVII. Yüzyılda istanbul Yangınları ve Kâtipzade'nin 1070 (1660) Yangını Hakkında Manzum Bir Tarihi", Türk Kültürü, S. 125 (Mart 1973); (Ergin), Mecelle, I, 1254-1356; Ce-zar, Yangınlar; Abdurrahman Şeref, "Babıâli Yangınları", TOEM, S. 7 (Nisan 1327); T. Özav-cı, İstanbul Yangınları 1923-1965, ist., 1965; ay, Cumhuriyet Devrinde İtfaiye, ist., 1973; S. Denel, Batılılaşma Sürecinde istanbul'da Tasarım ve Dış Mekânlarda Değişim ve Nedenleri, Ankara, 1982.

NECDET SAKAOĞLU



YANILTMACAIAR

Anonim halk edebiyatı ürünlerindendir. Sınıflamada genellikle masal, oyun ve tören tekerlemelerinden sonra yer alır ve tekerlemelerin^) bir dalı olarak kabul edilir. Yanıltmacalar daha çok kelime oyunlarıyla örülü olarak ortaya konulur. Bunda da, arka arkaya söylenilmeleri oldukça zor ve çıkış noktalan farklı olan seslere yer veren kelimelerin rolü vardır. Bazılarında, hızlı söylemeden kaynaklanan ikinci bir anlam daha ortaya çıkar. Bu yeni anlamın müstehcen veya gülünç olabileceği de unutulmamalıdır. Bu durumda söyleyen kişinin beceriksizliği ortaya çıkacak ve kendisi küçük düşmese bile gülünç olacaktır, içlerinde cinaslı diyebileceklerimiz de vardır. Olumsuzluk ekinin getirilmesiyle söylenilmesi daha da zorlaştırılan tekerlemeler de oldukça fazladır.

Yanıltmacaların büyük bir bölümü bütün Türkiye'de ortak olup belirli bir yere bağlanamaz; hattâ içinde yer adı geçenlerin bile başka yerlere bağlanması daha doğru olacaktır.

P. N. Boratav bu tür sözleri, oyunlar ve törenlerle ilgili olmayan, sadece söz cambazlığı özelliği taşıyan tekerlemeler olarak adlandırır. Bir bölümü sadece seslerle ilgili olmakla birlikte bir olayı hikâye edenleri de vardır.

Yanıltmacıların güzel örnekleri oldukça

fazladır; örnekleriyle verilmeye çalışılan aşağıdaki alt dallar, daha da artırılabilir.

1. Belli ünlü veya ünsüzlerle kurulanlar:

a) "a" ve "ı" ünlüleri ile "k" ve "r" ünsüz lerine bağlı olanlar: "Kırk kartal, kırkının da kanadı kırık kartal; kırkı kalkar, kırkı konar".

b) "e" ünlüsü ile "k" ve "ş" ünsüzleri ne bağlı olanlar: "Keşkekçinin keşkeklen- miş keşkek kepçesi".

c) "ş" ünlüsüne bağlı, "s" ve "z" ünlü- leriyle desteklenenler: "Şu köşe yaz köşe si, şu köşe kış köşesi; ortada şeyhislam pa şası".

2. Olumsuzluk ekiyle kurulanlar: "İbiş le Memiş mahkemeye gitmiş, bilmem mah- kemeleşmişler mi, bilmem mahkemeleş- memişler mi". "Şu yamayı şu köseleye ya- mamalı mı, yoksa yamamamak mı?"

3. Yer adlarıyla ilgili olanlar: "Çatalca'da topal çoban çatal yapar, çatal satar". "Ak saray'da akarceşme aksa raylar bozulur".

4. İki ayrı şekilde okunabilenler: "Yağ mur yağarsa raylar ıslanır - Yağmur yağar saraylar ıslanır". "Saç sakal kar sanki - Saç- sa kalkar sanki". "Bu bankaya eski vez nedar gelecek - Bu bankaya eski vezne dar gelecek". "Şapka fesin yanında - Şap kafesin yanında". "Ben bu kumu avuçla- mam, o kumu atarım - Okumu atarım".

5. Bir olayı hikâye edenler: "Erkek kel kör kirpi dişi kel kör kirpiye demiş ki: 'Sen benim tarlama girme!' Dişi kel kör kirpi er kek kel kör kirpiye demiş ki 'Sen de benim tarlama girme'. Erkek kel kör kirpi ile di şi kel kör kirpi arasında kavga çıkmış. Er kek kel kör kirpi, dişi kel kör kirpiyi öldür müş". "Kürkü yırtık kel kör erkek tilki nin kürkünü, kürkü yırtık kel kör dişi til kinin kürküne eklemişler".

6. Bölgelere has kelimeler de yanıltma- calarda birer şaşırtmaca unsuru olarak gö rülebilir. Söylenişte özellikle bunlara dik kat edilmelidir. Örneğin "Köprünün altın da serçecikler serkişirler (toplanırlar), silki- şirler; su içinde sevişirler". "Şu tarlaya ekir kükür ektim, ekir kükür içlendi; sıpa için de dişlendi. Ya sıpacı sıpam şıp, ya sıpa nı sıparım".

7. Hızlı okunması halinde ikinci bir an lama gelecek şekilde olanlar: "Deniz kena rında ne güzel, un gibi, ince kum; (hızlıca) bu kumu avuçlarım, bu kumu avuçlarım". Bibi. M. Önus, "istanbul'da Kullanılan Yanılt macalar, Ölçülü Fıkralar", HBH, S. 101 (Mart 1940), s. 122-124; Bayrı, istanbul Folkloru, 54; M. K. Özergin, "İstanbul'da Derlenen Ya- mltmacalar", TFA, S. 208 (Kasım 1966), s. 4238; M. A. Kâğıtçı, "İstanbul'da Derlenen Yamltma- calara İlaveler", TFA, S. 209 (Aralık 1966), S. 4280; P. N. Boratav, 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı, ist., 1973, s. 150-151.

SAİM SAKAOĞLU



YAPI MESLEK LİSESİ

Şişli İlçesi'nde, Zincirlikuyu'da, Büyükdere Caddesi no. 163'tedir.

Veliaht Yusuf İzzeddin Efendi'nin (1857-1916) yazlık köşkleri olan binalarda 1939-1940 öğretim yılında Yapı Usta Okulu adı altında açılmıştır. Açıldığı yıl İstanbul'dan 50 ve Ankara inşaat Usta Oku-

Yapı Meslek Lisesi, Zincirlikuyu

Ertan Uca, 1994/TBTTV Arşivi



lu'ndan nakil gelen 20 öğrenci ile öğretime başlamıştır. 1942-1943 öğretim yılından itibaren iki devreli Yapı Ortaokulu ve Yapı Enstitüsü şeklinde öğretime devam edilmiştir. İlkokul mezunları 3 yıl okuyup Yapı Ortaokulu'nu bitirirler ve isterlerse, 2 yıl daha okuyup Yapı Enstitüsü diploması almaya hak kazanırlardı. Ortaokul mezunu olanlar da özel sınıf adı altında ayrı sınıfta okuyup aynı diplomayı almaya hak kazanırlardı.

1952-1953 öğretim yılında okul bünyesinde bir de tekniker okulu açılmış ve 1958-1959 öğretim yılına kadar devam etmiştir. Bu bölümün adı Yapı Sanat Enstitüsü ve sonradan Endüstri Meslek Lisesi olarak değiştirilmiştir ve halen bu ad altında öğretime devam etmektedir.

1969-1970 öğretim yılında ayrı binalarda olmak üzere ayrıca ortaokul üstü 4 yıl süreli İnşaat Teknisyen Okulu açılmıştır. Bu okul bugün İnşaat Teknik Lisesi olarak öğretime devam etmektedir.

Okulun açılmış olduğu 1939'dan günümüze kadar görev yapmış müdürleri ve görev yaptıkları tarihler şunlardır: Enver Arman (1939), Adnan Kumyazıcı, Celâl Kenter (1945-1959), Mehmet Ali Saraylı (1954-1959), Nazmi Erkman (1959-1968), Mehmet Ali Bal (1968-1980), Halil Yılmaz (1980H).

Yapı Meslek Lisesi bünyesinde 1988-1989 öğretim yılında inşaat Anadolu Teknik Lisesi de açılmıştır.

Okulun mezunları içinde, Türkiye'de ve yurtdışında başarılarıyla kendini kanıtlamış yüzlerce teknik eleman bulunduğu gibi mezuniyetlerinden sonra çeşitli üniversitelerin mühendislik bölümünü bitirip yüksek inşaat mühendisi olarak çalışan birçok kişi de vardır.

AHMET MÜLAYİM

YARHİSAR MESCİDİ

Fatih İlçesi'nde, Sinan Ağa Mahallesi'nde, Kadı Çeşme Sokağı'nda bulunmaktadır. II. Mehmed (Fatih) döneminde (1451-1481) İstanbul kadısı olan Yarhisarlı Mustafa Muslihiddin Efendi (ö. 1500) tarafından 866/l46l'de yaptırılmıştır. Mescidin karşısında bulunan çeşme, I. Süleyman'ın (Kanuni) hayratıdır. Yapılışına Muslihiddin Mustafa Efendi sebep olduğu için "Kadı Çeşmesi" diye anılmaktadır. Mescidin minberini Kara Halilzade Abdurrahim Efendi'nin annesi Saliha Hanım koydurmuştur, istanbul Vakıfları TahrirDefteri'nde vakfiye özeti bulunmaktadır. Yangından zarar gören yapı, yıllarca harap bir durumda iken, Mustafa Şişmanoğlu adında bir hayır sahibinin yardımları ile 1955'te ihya edilmiştir. Ayrıca 1981'de esaslı bir onarım daha görmüştür.

Duvarları, kesme taş örgülü olup, harim kısmı tek kubbe ile son cemaat yeri de iki tane küçük kubbe ile örtülüdür. Yapıya avlu kapısından girildikten sonra önce ayakkabı çıkarmak için bir ön hazırlık bölümü olup bunun üç tarafı camekânla çevrilidir. Daha sonra son cemaat yerine ulaşılır. Bunun sol tarafı kapatılarak kadınlara ayrılmıştır. Buranın güney duvarında ortada mihrap, iki yanında birer dikdörtgen pencere yer alır. Doğuda ise altta ve üstte birer pencere açılmıştır. Kuzey duvarı ise camekânla kapatılmıştır. Burada kubbe içleri ve pencere etrafları kalem işi ile bezelidir. Kemerlere iki renkli taş görünümü verilmiştir. Harim kısmında doğuda, altta üç tane pencere olup bunlardan ortadaki dolap haline getirilmiştir. Üstte ise iki pencere yer alır. Batıda ise altta ve üstte ikişer pencere olup yapıdaki bütün pencereler eşit aralıklarla açılmıştır. Güney cephesinde ise mihrap ortada sağ ve solda altta birer, üstte ikişer pencere açılmıştır. Ya-



Yarhisar Mescidi

Ertan Uca, 1994/TETTVArşivi

tüm

YARIMBURGAZ MAĞARASI

440


441

YASİNCİ YALISI

2

Yarımburgaz Mağarası'nm Bizans, kalkolitik, neolitik ve daha eski katmanları.



Mehmet Özdoğan, 1986

pıdaki pencerelerin hepsi aynı özelliği gösterirler. Alt sıradaki pencereler dikdörtgen açıklıklı ve sivri hafifletme kemerli, üsttekiler ise sivri kemerlidir. Vaaz kürsüsü güneydoğu köşesinde duvara bitişik olup minber gibi ahşaptır. Kadınlar mahfili düz bir çıkma şeklinde tasarlanmıştır. Harimin üstü kubbe ile örtülüdür. Kubbe içi, pencere etrafları bitkisel motifli kalem işlidir. Ayrıca kubbe göbeğinde ayet yazılan bulunur. Duvarlar son yıllarda pencere altlarına kadar seramik karolarla kaplanmıştır.

Yapının minaresi, caminin sağında yer almaktadır. Silindir gövdeli, tek şerefeli olan, şerefesinin korkuluk levhalarında geometrik motiflerin bulunduğu minare konik bir külah ile son bulur.

Bibi. Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 280-281; Ayvansarayî, Hadîka, I, 220; H. Rahmi Şanı-han, Abidelerimiz, İst., 1954, s. 198; Öz, İstanbul Camileri, I, 151; Ayverdi, Fatih m, 517; Fatih Camileri, 180.

N. ESRA DİŞÖREN



YARIMBURGAZ MAĞARASI

İstanbul'un 22 km kadar kuzeybatısında, Küçükçekmece ilçesi sınırları içinde, Kü-çükçekmece Gölü'nün kuş ucumu 1,5 km kuzeyinde, Altınşehir Mahallesi ile Kayabaşı ve Samlar köyleri arasındaki yolun hemen kuzeyinde, Sazlıdere'nin sol kıyısında yer alır. Oluşum bakımından susal kökenli olan mağara, ecısen kalkerlerinin kars-tik olaylar ile kuzeydoğu-güneybatı yönünde oyulması ile oluşmuştur. Mağaranın deniz düzleminden ortalama yüksekliği 15 m kadardır.

Doğal oluşumu kadar, jeomorfoloji, arkeoloji ve sanat tarihi açısından ilginç özellikler taşıyan Yarımburgaz Mağarası, Türkiye'de insanla ilgili bilinen en eski buluntuları tabakalanmış olarak vermesi bakımından büyük bir öneme sahiptir. Yakındoğu ve Avrupa'nın da en eski buluntu yerlerinden biri durumunda olan Yarımburgaz Mağarası, içinde oluşan tabakaların, çok uzun bir zaman dilimi içinde bölgenin doğal çevre ortamında meydana gelen değişiklikleri yansıtması bakımından da ayrıca önem taşımaktadır.

Yarımburgaz Mağarası, iki ayrı düzlemde olmaları bakımından Aşağı Mağara ve Yukarı Mağara olarak tanımlanan, ayrı girişleri bulunan, ancak ağzın biraz gerisinde birbirine doğal bir rampa ile bağlı iki ayrı gözden oluşur. Bunlardan yaklaşık 15x50 m boyutlarında geniş bir hol görünümündeki Yukarı Mağara'nın tavan yüksekliği yer yer 10 m'yi geçmektedir; alt pa-leolitik, neolitik, kalkolitik, Helenistik ve Bizans dönemlerinde yoğun olarak kullanılan mağaranın bu gözü kördür. Yaklaşık 600 m uzunlukta bir tünel görünümünde olan, iç kısımlarında çatallanan ve yer yer küçük holleri olan Aşağı Mağara ise esas olarak alt paleolitik dönemde kullanılmıştır.

Yarımburgaz Mağarası her ne kadar 19. yy'ın ortalarından itibaren bilim dünyasının ilgisini çekmişse de, buranın tarihöncesi arkeolojisi açısından öneminin anlaşılması 19öO'lı yılların başına rastlar. Türkiye'nin

pek çok arkeolojik yerinde olduğu gibi, Yarımburgaz'da da tahribat son yıllarda giderek artmış ve bunun üzerine 1986'da burada bir kurtarma kazısı gerçekleştirilmiştir. Ağırlıklı olarak Yukarı Mağara'da sürdürülen kazılar, mağaranın tabakalanması-nı ortaya çıkarmanın yanısıra, klasik, kalkolitik ve neolitik çağ kültürlerini tanımlamış, ayrıca Aşağı Mağara'da yapılan sondaj da ilk kez buradaki alt paleolitik çağ katmanlarının varlığını ortaya çıkarmıştır. Bunun üzerine 1988-1990 arasında, üç yıl süre ile yer olarak yalnızca Aşağı Mağara'da ve dönem olarak da yalnızca pleistosen arkeolojisine yönelik çok yönlü bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalarda elde edilen arkeoloji, zooloji, botanik, jeoloji, klimatoloji ve diğer uzmanlık dallarına ait verilerin incelenmesi, arkeomet-rik yöntemlerle mutlak yaş belirlemeleri ve malzeme üzerindeki çalışmalar sürmektedir; bu nedenle, ileriki yıllarda değerlendirme ve analiz çalışmalarının sona ermesi ile burada özetle verilecek olan görüş ve bilgilerin ayrıntılarında bazı değişikliklerin olması da kaçınılmazdır.

Bugünkü veriler Yarımburgaz Mağara-sı'nın orta pleistosen GÖ (Günümüz Öncesi 730.000-130.000 yıl) adı verilen jeolojik dönemin ikinci yarısında insan tarafından iskân edildiğini, başka bir anlatımla o dönem insanlarının bu mağarayı belirli bir süre barınak olarak kullandığını göstermektedir. Konu edilen dönem kültürel açıdan alt paleolitik çağ olarak tanımlanmaktadır. Arkeolojik tabakalarda gerçekleştirilen ve birbirinden farklı yöntemlerin uygulanması ile elde edilen arkeometrik yaş belirlemeleri, buradaki kültür tabakalarının GÖ 130.000 yıldan daha eski bir döneme ait olduğunu göstermektedir. Bazı veriler ise, bu dönemin GÖ 300.000 yıl öncesine kadar inebileceğine işaret etmektedir.

Arkeolojik buluntulara rastlanan tabakanın altına birkaç yerde açılan derin sondajlarla inilmiş, jeolojik katmanlar saptanmış, ancak hiçbir yerde dolguların bittiği kayaya kadar ulaşılamamıştır. Bu da mağaranın oluşumunun çok daha eskilere indiğini kanıtlamaktadır.

Mağarada bulunan alt paleolitik çağ taş aletlerinin yapımında, bölgede bulunan kuvars, kuvarsit, çakmaktaşı ve çert gibi hammaddelerden yararlanılmıştır. Yarımburgaz taş alet buluntu topluluğu içinde, Avrupa ve Yakındoğu'da yaygın olarak kullanılan Acheul ve Levallois yöntemleri ile yapılmış parçalara hiç rastlanmadığını burada özellikle vurgulamak gerekir. Buradaki buluntu topluluğunun belirleyici özelliğini yonga türleri oluşturur; tüm taş buluntular içinde yongasal türlerin oranı yüzde 80'in biraz üzerindedir. Geriye kalan taş örneklerin yüzde 20'sini ise iri çay-taşları, yumrular, çakıllar, satırlar, vurgu taşları ve dışarıdan getirilenler oluşturur. Yonga grubu içinde özellikle yan kazıyıcılar, dişliler, çentikliler ve sırtlı bıçaklar egemendir. Yonga aletlerin ortalama boyu 4 cm dolayındadır; tüm yongaların yüzde 65'inin üzerinde hammaddenin kabuk kısmının, koıteksin kalıntıları görülür.

Taş alet buluntu topluluğunu oluşturan örnekler ilk bakışta insana kaba ve ilkel görünümü verir. Ancak dikkatli bir yaklaşım tüm örneklerin çok işlevsel olduğunu ve araç gereç yapımında, gerçekten ustalık isteyen belirli bir yöntemin uygulandığını gösterir. Kısacası, alt paleolitik çağda, Yarımburgaz'da, taş aletlerin kullanıldığı zaman gerçekten işe yaramaları için teknolojik olarak ne gerekiyorsa onun yapıldığı buna bağlı olarak da gereksiz ayrıntılar için zaman ve emek harcanmamış olduğu söylenebilir.



Mağaradan elde edilen ve zaman bakımından da tıpkı kültürel veriler gibi aynı çerçeveye, orta pleistosenin ikinci yarısına tarihlenen fosil hayvan kalıntıları arasında Ursus deningeri adlı fosil bir ayı türü çok önemli bir yer tutar. Ayrıca, fosil nitelikleri memelilerden köpekgil (Canidae), kedigil (Felidae) ve sırtlangil (Hyaenidae) gibi etçil, ayrıca atgil (Equidae), geyikgil (Cervidae) ve boynuzlugil (Bovidae) gibi otçullar grubuna giren farklı türlere de rastlandığı vurgulanmalıdır. Küçük canlılar (mikrofaund) arasında ise yarasa (Chi-roptera), kuş (Aves), böcekgil (Jnsectivord) ve kemiricilere (Rodentid) ait çeşitli örnekler de toplanmıştır.

Günümüze ulaşan kültürel verilerden Yarımburgaz Mağarası'nda belirli bir dönem boyunca yaşamış olduğu konusunda hiçbir kuşku olmayan fosil insanlara ait bedensel kalıntılar ise hiç ele geçmemiştir. Ancak, taş buluntuların yapımında kullanılan teknolojiye, fosil hayvan kalıntılarına ve tarihleme sonuçlarına bakarak, burada yaşamış olan en eski "hemşerile-rimizin" Homo erectus türüne giren ve bugün soyları tükenmiş fosil atababalarımız olduğu söylenebilir.

Yukarıda kısaca özetlendiği gibi orta pleistosen döneminin belirli bir kesiminde insanlar Yarımburgaz Mağarası'nda uzunca bir süre barmmıştır. Bu dönemden sonra mağara çok uzun bir süre insanlar ve hayvanlar tarafından kullanılmamış; ancak bu süreç içinde mağaranın oluşumu ve içindeki dolguların birikimi devam etmiştir. Bu dönem boyunca mağaranın insanlar ve hayvanlar tarafından kullanılmamasının nedeni, mağaranın uzun bir süre için seviyesi yükselen deniz altında kalmasına bağlanabilir. Nitekim, Yukarı Mağara'da orta pleistosen katmanlarını örten kalın de-nizsel dolgulara rastlanmış, bunu bölgede hâkim olan sıcak ve soğuk dönemlerin varlığını kanıtlayan çok sayıda toprak katmanı izlemiştir.

İlginç bir özellik Aşağı Mağara'da başta su olmak üzere doğal etkenler ile orta pleistosen katmanlarının üzerinde sert koruyucu bir katmanın oluşup, bunun altta kalan ve mağaranın en önemli dolgularını örtü gibi koruması, ancak bunun üzerine gelen dolguların ise birikmeden dışarı sürüklenmesidir. Bu nedenle Aşağı Mağara'da, bu sert kabuğun hemen altında çok eski katmanlar ortaya çıkmıştır. Buna karşılık Yukarı Mağara'nın orta kısmında holosen başlarında, yaklaşık olarak GÖ 9000 yıllarında, karstik küçük bir göl oluş-

muş, mağara ve yakın çevresindeki olaylar ile ilgili dolgular bu çukurun içinde, tabakalanmış olarak birikmiştir. Daha sonra Helenistik ve Bizans döneminde mağara tabanı tesviye edilirken bu dolgular çukurun içinde günümüze kadar korunabilmiş-tir. Burada bulunan çakmaktaşı aletlerden insanların holosen başlarında zaman zaman mağaraya uğradığı anlaşılmaktadır.

Yarımburgaz Mağarası'nda GÖ 7300 ile 5800 yılları arasındaki zaman dilimine tarihlenen 5 kültür katı saptanmıştır. Bunlardan 5. tabaka olarak tanımlanan en eski olanından günümüze çok ince bir dolgu kalmıştır; ancak bulunan çanak çömlek parçaları Anadolu'dan Trakya'ya çiftçiliği getiren ilk insanların burada kısa bir süre kaldığını göstermektedir. Bundan sonra mağaranın kısa bir süre yeniden boş kaldıktan sonra GÖ 6800 yıllarında yeniden iskân edildiği anlaşılır. Yarımburgaz 4. tabakası olarak tanımlanan ve son neolitik döneme ait olan bu tabakada bulunan malzeme, tarihöncesi çanak çömleğin en güzel örnekleri arasındadır. Marmara Böl-gesi'nin kendine özgü bir üslubu olan ve Yarımburgaz 4 çanak çömleği olarak bilinen kapların üzerleri kazıma ve oyma yöntemi ile yapılmış, girift geometrik bezekler ile bezenmiştir. Kilim örneklerini andıran bu bezeme üslubunun, Marmara çevresine yerleşen ilk tarımcı çiftçilerin, bu bölgede geliştirdiği bir kültüre ait olduğu anlaşılmaktadır. Tümü el yapımı olan bu kaplar ile birlikte, çok iyi işçilik gösteren çeşitli kemik aletler de bulunmuştur.

Bu evrenden sonra gene çok kısa bir süre boş kalan Yarımburgaz Mağarası'nda 3 tabaka, ilk kalkolitik çağın sonlarına tarihlenmektedir. Gene el yapımı olan çanak çömlek, bu kez tümü ile siyah renkte ve çok ince kenarlıdır. Üzerleri kazıma ya da baskı ile yapılan düz ya da kıvrık çizgiler ile bezenmiştir. Yarımburgaz 3 çanak çömleğinin tam bir benzeri bölgede başka hiçbir yerde bilinmemektedir, ancak bazı biçim ve üslup özelliklerinin Orta Tuna bölgesinin ilk çiftçi toplulukları olan Şeritli Keramik (Linear Bant Keramik) olarak tanımlanan grupların ve özellikle bunların Notenkopf türü bazı benzerliklerinin olması, Avrupa içlerine yayılan ilk tarımcı topluluklarının kökeninin Doğu Marmara Bölgesi olabileceğini düşündürmektedir.



Yarımburgaz 2 ve O olarak tanımlanan kültür katlan orta kalkolitik çağın sonlarına, GÖ 6300-5800 yılları arasına tarihle-nir. Bu dönemde mağarada bulunan çanak çömlek bütün Balkanlar ve Batı Anadolu'da yaygın olan, genel olarak "Vifi-ça" adıyla bilinen bir kültüre aittir. An';;.. '•<: bu tabakaların büyük bir kısmı Bizans dönemindeki inşaat faaliyetleri sırasında -î.hrip olmuştur.

Neolitik ve kalkolitik dönem bo . anca mağaranın ne amaçla kullanıldığı kesin olarak belirlenememiştir. Eldeki veriler daha 4. tabakanın sürekli bir yerleşim, diğerlerinin ise geçici konaklama ya da kült yeri olduğu şeklindedir. Özellikle 3. tabakada bulunan çok sayıdaki denizkabuğu, su ürünlerinden yararlanmak için kıyıya

gelen insanların bir süre burada barındığı, buna karşılık toplanan kap kaçağın tümünün özenle yapılmış statü kapları olması ve aralarında kaba günlük kullanım kaplarına hemen hiç rastlanmaması da ikinci olasılığı güçlendirmektedir.

Mağaranın tunç ve demir çağlarında iskân edildiğini gösteren hiçbir iz yoktur, ancak Aşağı Mağara'da, girişten yaklaşık 300 m sonra duvarda boya ile yapılmış üç gemi resmi, gemi türü bakımından 3. bin yıl örneklerini anımsatmaktadır. Bir olasılık tunç çağı tabakalarının Bizans döneminde tümü ile tahrip olduğudur.

Helenistik dönemden itibaren mağara ve çevresinin dini amaçlı bir yapı külliyesi olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Helenistik dönemden günümüze yalnızca mağaranın dışında, bazilika türü bir tapınağın parçaları kalmıştır; Roma döneminde, iki mağarayı birbirine bağlayan rampanın alt ve üst kısımlarına, kesme taşlardan büyük nişler yapılmıştır. Bizans döneminde ise mağara ve dış cephenin tümü ile yeniden ele alındığı, dışta eski Helenistik tapınak da dahil olmak üzere, mağaranın önündeki kayalığa, kısmen kayalar oyularak, manastır olduğu sanılan, kademeli büyük bir yapının oturtulduğu, Yukarı Mağara'nın doğu ve kuzey duvarlarının da işlenerek düzeltildiği anlaşılmaktadır. Bu dönemde duvarlarda kalan izlerden mağaranın içine asma ikinci bir kat yapıldığı, mağara tavamndaki büyük çıkıntının da sütun başlığına benzetilerek işlendiği, doğu duyarın tümü ile mermer kaplandığı belli olmaktadır. Bunlardan günümüze yalnızca duvarlardaki izler, kuzey ve doğu duvarlara oyulmuş apsisler, basamaklar ile nişler kalmıştır. Bu nişlerde yakın zamanlara kadar görülebilen freskler ise 1970'li yıllarda tahrip edilmiştir. Bu dönemde Aşağı Mağara yalnızca mezarlık olarak kullanılmıştır. Bibi. Abdullah Bey (Dr. Hammerschmidt),

"Die Umgebung deş Kütszchük-tchekmedje in Rumelien", Verhandlung d. kais. u. koniği. Geologischen Reichanstalt, 1869, s. 263 vd; G. Arsebük, "Yarımburgaz A Lower Paleolithic Cave Site Near istanbul", Bettveen the Riverst and Över theMountains, Roma, 1993, s. 23-36; G. Arsebük-F. C. Howell-M. Özbaşaran, "Yarımburgaz 1988", XI. Kazı Sonuçlan Toplantısı, I, Ankara, 1989, s. 9-38; G. Arsebük-F. C. Howell-M. Özbaşaran, "Yarımburgaz 1988", XII. Kazı Sonuçlan Toplantısı, I, Ankara, 1990, s. 17-41; G. Arsebük-F. C. Howell-M. Özbaşaran, "Yarımburgaz 1990", XIII. Kazı Sonuçlan Toplantısı, I, Ankara, 1991, s. 1-21; Ş. A. Kansu, "Marmara Bölgesi ve Trakya'da Prehis-torik iskân Tarihi Bakımından Araştırmalar (1959-1962)", Belleten, S. 108 (1963), s. 657-671; ay, "Yarımburgaz (Küçükçekmece-îstan-bul) Mağarasında Türk Tarih Kurumu Adına Yapılan Prehistorya Araştırmaları ve Tuzla Kalkolitiğinde Yeni Gözlemler", VII. Türk Tarih Kongresi, I, Ankara, 1972, s. 22-32; M. Özdoğan, "Yarımburgaz Mağarası 1986 Yılı Kazı Çalışmaları", V. Araştırma Sonuçlan Toplantısı, II, Ankara, 1988, s. 323-346; ay, "Yarımburgaz Mağarası", X. Türk Tarih Kongresi, I, Ankara, 1990, s. 373-388; M. Özdoğan-A. Koyunlu, "Yarımburgaz Mağarası 1986 Yılı Çalışmalarının ilk Sonuçlan ve Bazı Gözlemler", Arkeoloji ve Sanat, S. 32/33 (1986), s. 4-14.

GÜVEN ARSEBÜK-MEHMET ÖZDOĞAN



Yüklə 8,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   104   105   106   107   108   109   110   111   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin