TÜRK İNŞAAT VE SANAT ESERLERİ MÜZESİ
Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi'nde(->) bulunan Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne bağlı müze.
Müze vakıf eserlerin onarımlarının daha bilimsel yapılabilmesi, Vakıflar İdaresi depolarında birikmiş başta mimari olmak üzere halı, kilim, çini, ahşap ve madeni eserlerle kitabelerin yok olmasını önlemek amacıyla kurulmuştur.
Müzenin hazırlık çalışmalarına 1966'da
başlandı. Vakıf inşaat ve vakıf teberrükat ambarları, camiler incelendi; ele geçen eserler, onarımlardan artakalan parçalar değerlendirilerek müze 3 Mayıs 1967'de açıldı. Müzede, teşhir için medrese odaları ile dershaneden yararlanılırken kütüphane yönetim için, sıbyan mektebi de arşive ayrıldı. Avluya büyük ölçüdeki mimari taş eserler, revaklara kitabeler ve tuğralar yerleştirildi. Müzenin bellibaşlı bölümlerini alçı kalıp örnekleri, mimari taş parçalar, tuğra ve taş kitabeler, madeni şebekeler, alçı pencereler, çini kaplamalar, ahşap mimari parçalar, yapı elemanları, sancak, kubbe, minare alemleri, aydınlatma araçları ve teberrükat eşyaları meydana getirdi. Bu bölümlerden alçı kalıp örnekleriyle mimari taş parçaları restoratör mimarların çalışmalarına yardımcı olacak nitelikte düzenlendi. Erken Osmanlı döneminden neoklasik döneme kadar uzanan bu bölümde sütun başlıkları, kemer ayaklan, frizler, çeşitli taş şebekelerin orijinalleri veya alçı kalıplarına yer verildi. Tuğra ve taş kitabeler bölümünde çeşitli dönemlere ta-rihlendirilen kitabelerle, tuğralar yer aldı.
Vakıf inşaat ambarlarında çeşitli onarımlardan toplanmış türbe, sebil vb yapıların madeni şebekelerin, içlik ve dişlik alçı pencereleri de ayrı bölümleri oluşturmuştur. Çini kaplamalar bölümünde Selçuklu çinilerinden 20. yy Kütahya çinilerine kadar Türk çini sanatının en güzel örneklerine yer verilmiştir.
Müzenin yapı elemanları bölümünde 14. yy'a kadar inen değişik ölçülerde çiviler, demir kenetler, lokmalar ve zıvanalar dikkati çekmektedir. Bunları çeşitli dönemlere tarihlenen musluklar, lüleler, kapı tutamakları, kuşaklar, rozetler, kilitler, anahtarlar, üzerleri damgalı kurşun örnekleri tamamlamaktadır. Sancak, kubbe ve minare alemleri bölümünde ise küfeki, mermer veya çeşitli madenlerden yapılmış alemler bir araya toplanmıştır. Aydınlatma araçlarında, 13. yy figürlü Selçuklu şamdanları, cam kandiller, 19. yy barok fanusları görülebilmektedir.
Ahşap mimari parçalar bölümünde Türk mimarisinin çeşitli dönemlerinde kullanılmış ağaç işleriyle karşılaşılmaktadır. Selçuklu geometrik geçmeleri, 15. yy ahşap oymaları, Yeni Cami Hünkâr Kasrı'nın Edirne işi tavan göbeği, sedef kakmalı kapı binileri, rumî paltnet ve rozetlerin ya-nısıra rokoko üslubunun hünkâr mahfillerinin parçaları bellibaşlı eserlerdir. Ayrıca Ankara'daki Ahî Elvan Camii'nin dolap kapaklarıyla kündekâri cami kapılarında
TÜRK KARİKATÜR VE MİZAH 314
Müzede sergilenen Kubbetü's-sahra çimleri arasında kullanılan dekoratif parça.
Erdem yücel
da Türk sanatından ağaç işleri tüm ayrıntılarıyla gözler önüne serilmektedir.
Müzenin teberrükat eşyaları bölümünde ise çeşitli vakıf eserlerine vakfedilmiş etnografik malzemeyle karşılaşılmaktadır. Buhurdan, güleştan, sebil tasları, dekoratif askı, leğen, ibrik, saaatler de bölümün başlıca eserleri arasındadır.
Müzesinin kuruluş amaçlarının başında, Türk yapı sanatının geçirdiği evrelerin tanımı ve restoratör mimarlara çalışmalarında sürekli başvuracak bilimsel bir yer olması gelmekteydi. Ancak personel ve mali imkânları yeterince çözümlenemeyen, amacına ulaşamayan bu müze günümüzde ziyarete kapalı olup yalnızca bir depo görünümündedir.
Bibi. E. Yücel "Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi", Vakıflar Bülteni, 1970, s. 57-62; ay, "Vakıf Müzeleri ve Müzelik Eserleri", Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, S. 6 (1980), s. 91-108; ay, "İstanbul Vakıf Müzeleri", Türkiye-miz, S. 8 (1972), s. 12-21; ay, "Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi", Arkitekt, S. 327 (1967), s. 117; ay, "Amcazade Hüseyin Paşa Külliye-si'nde Kurulmakta Olan Yeni Bir Müze", Türk Yurdu, S. l (331) (1967), s. 30-31.
ERDEM YÜCEL
TÜRK KARİKATÜR VE MİZAH MÜZESİ
Fatih'te, Saraçhanebaşı'nda Gazanfer Ağa Külliyesi'nde(->) bulunan büyükşehir belediye başkanlığına bağlı müze.
Karikatür ve Mizah Müzesi ilkin Karikatürcüler Derneği'nin girişimleri ile 1975'te Tepebaşı'nda açılmıştı. Ancak bu müze buradaki varlığını 1980'e kadar sürdürebilmişti. 9 yıllık bir aradan sonra yine Karikatürcüler Derneği'nin girişimleri sonucunda büyükşehir belediyesi, Gazanfer Ağa Külliyesi'ni onarımdan geçirip, Karikatür ve Mizah Müzesi olarak hizmete açmıştır.
Medresenin dershanesi "Mizah Kitaplığı" olarak düzenlenmiş olup pazar günleri dışında her gün okuyuculara açıktır. Dershanenin iki tarafındaki mekânlar, kahvehane ve yönetici odaları olarak düzenlenmiştir. Medresenin giriş bölümünün sağında ve solunda bulunan kanatlarda yer
alan öğrenci hücreleri de çeşitli etkinlikler için kullanılmaktadır. Sağ kanattaki hücreler geçici sergi mekânları olarak değerlendirilmiştir. Sol kanatta da zaman zaman sergi için kullanılan birkaç oda ile herkese açık bir serigrafi ve gravür atölyesi vardır.
Karikatür sanatına ait belgeler, Cumhuriyet dönemi Türk karikatürcülerinin eserleri, yabancı karikatürcülerden seçme eserler, gölge oyunu tasvirleri gibi müzenin objeleri depoda korunmakta, ancak zaman zaman çıkarılıp sergilenmektedir.
Müzede zaman zaman sohbet toplantıları ve mizahla ilgili video gösterileri de yapılmaktadır. Müze Kasım 1994'te büyükşehir belediyesi tarafından kapatılmıştır. YAŞAR ÇORUMLU
TÜRK MUSİKİSİ DEVLET KONSERVATUARI
İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesinde yer alır. Türk musikisi tarihinde devlet katındaki ilk yükseköğretim kurumudur.
Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki kültürel ortam Türk musikisi açısından olumsuz bir etki altındaydı. Nitekim o dönemde geleneksel Türk musikisine karşı bir siyaset oluştu ve uygulandı. Müzik öğretmeni yetiştirmek amacıyla 1924'te açılan Musiki Muallim Mektebi'nde eğitim ve öğretim yalnızca Batı müziğine ayrıldı. 1926'da Da-rü'l-Elhân'daki(->) Türk Musikisi Şubesi kapatıldı. Haziran 1927'de de Maarif Vekâ-leti'nce Türk musikisinin resmi öğretimine son verildi. 1934'te Hikmet Bayur'un maarif vekilliği zamanında "milli musikiyi işlemek, yükseltmek ve yaymak" amacıyla Milli Musiki ve Temsil Akademisi ku-rulduysa da bu akademinin kuruluşu ile ilgili kanun herhangi bir uygulamaya geçi-lemeden, 1940'ta yürürlükten kaldırıldı. Aynı yıl kurulan Ankara Devlet Konserva-tuarı'nda da eğitim ve öğretim yalnızca Batı müziğine hasredildi. Devlet okullarında Türk musikisi eğitimine yer verilmesi için bundan sonra harcanan çabalar da hiçbir sonuç vermedi.
1976'da devlet musiki politikasında bir değişiklik başlatarak Türk musikisine sahip çıktı. Aynı yıl içinde devlet katındaki ilk eğitim ve icra kuruluşları olan Türk Musikisi Devlet Konservatuarı ile istanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu hizmete girdi. Konservatuvarın ilk yönetim kurulu, başkan Ercümend Berker, M. Cahit Ata-soy, Prof. Dr. Muharrem Ergin, Cüneyd Orhon, Yılmaz Öztuna, Yücel Paşmakçı, ismail Baha Sürelsan, Neriman Tüfekçi ve Alâeddin Yavaşça'dan oluşuyordu. Türk Musikisi Devlet Konservatuarı, kuruluş yönetmeliği 13 Ekim 1975 gün ve 15382 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak 3 Mart 1976'da hizmete açıldı. Birçok tanınmış musiki adamı, besteci, ses ve saz sanatçısı öğretim görevlisi olarak konservatuvar-da ders vermeye başladılar.
Kurumun amacı teorik ve uygulamalı meslek eğitimi vererek genel çağdaş musiki kültürü içinde Türk musikisi kültürünü sindirmiş yetenekli, yaratıcı, öğretici, yo-
rumcu, araştırıcı, çalgı yapımcısı, musikici-ler yetiştirmek, bilimsel inceleme ve araştırmalara yönelerek Türk kültürünün ayrılmaz bir parçası olan geleneksel musikiyi işleyip geliştirmek, özünü çağdaş anlayışa göre değerlendirmek, böylece ulusal öze, kaynağa ve sisteme dayalı çağdaş Türk musikisinin oluşmasını sağlamaktı.
Konservatuvar temel bilimler, yaylı, mızraplı, nefesli, vurma sazlar ve şan bölümleri ile 1976'da çalışmalarına başladı. 2 yıl sonra 1978'de, Milli Eğitim Bakanlı-ğı'ndan Kültür Bakanlığı'na devredilince bir ara kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya geldi. 1981'de Yüksek Öğretim Kanu-nu'nun yürürlüğe girmesinden sonra, 20 Temmuz 1982'de istanbul Teknik Üniver-sitesi'ne bağlanarak üniversite çatısı içinde özerk bir eğitim ve öğretim birimi haline getirildi. iTÜ Mimarlık Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Lütfi Zeren müdür olarak atandı, konservatuvarm kurucu yönetim kurulu danışma birimi olarak görevlendirildi.
L. Zeren, müdürlüğü döneminde yüksek lisans uygulamasını gerçekleştirdi. 1988'de müdürlüğe Doç. Fikret Değerli atandı. Danışma birimi niteliğindeki kurucu yönetinrkurulu ile uyumlu bir çalışma sürecine girildi.
Türk musikisini kökten kopmadan geleceğe ulaştırmayı amaçlayan konservatu-varda kuruluşundan beri ağırlıklı olarak verilen Türk sanat musikisi ve halk musikisi dersleri yanında Batı müziği derslerine de yer verildi. Halen Batı müziği, solfej ve nazariyatı, armoni, kontrpuan, Batı müziği çalgıları olarak yaylı çalgıların tümü, nefesli çalgılardan flüt, klarnet, obua, kompozisyon bölümünde orkestrasyon, form bilgisi, piyano, genel müzik tarihi içinde Batı müziği tarihi ve koro derslerine devam olunmaktadır.
Konservatuvarın bulunduğu Teşvikiye Caddesi'ndeki Said Paşa Konağı artan ihtiyaçlar karşısında yetersiz kalınca bir kısım birimlerin 1983-1984 ders yılından itibaren iTÜ Maçka Kampusu'na nakline başlanmıştı. Binanın 12 Mayıs 1988'de yanması üzerine konservatuvar tümüyle Maçka'ya nakledildi.
Konservatuvarın çalgı yapım bölümünde hem eğitim hem de üretim hizmetlerine yer verilmektedir. Eğitim alanında mızraplı, yaylı, nefesli, vurmalı, klavyeli ana sanat dallarında bu çalgıların yapımları ve or-ganoloji öğretilmekte, üretim alanında da bu çalgıların yapımları, onarımları ve özellikleri Türk musikisi çalgılarını geliştirme çalışmaları sürdürülmektedir.
Konservatuvarm arşivi, kitaplık ve bilgi merkezi 1979'da kuruldu ve hizmete girdi. Bir yandan acil öğretim ihtiyaçlarının karşılanmasına çalışılırken, bir yandan da geçmişten günümüze gelebilmiş eski eserlerin tespit ve korumasına gayret gösterildi. Merkezde Türk sanat musikisi, Türk halk musikisi, çağdaş Türk musikisi türlerinde 15. yy'dan günümüze kadar oluşmuş ve çeşidi kaynaklardan sağlanmış elyazması, teksir, fotokopi ve basılı dini, dindışı, saz ve söz eseri vb 20.000'in üstünde nota
bulunmakta, bazı eski koleksiyonlar da arşivi zenginleştirmektedir. Çeşitli konularda hazırlanmış 600'ün üstünde bitirme ödevi, yüksek lisans tezi ve doktora çalışması da arşivde yer almaktadır. Kitaplıkta özellikle musiki konusunda 1.500 kadar kitap bulunmaktadır. Merkezde eski taş plak koleksiyonları, çeşitli plak, kaset, bant ve mikrofilmlerden başka musikiyle ilgili her türlü belgeye de yer verilmektedir.
Konservatuvarda, kuruluşundan beri özen gösterilen önemli bir özellik de Türk musikisi, Batı müziği musikisi, sanat musikisi, halk musikisi arasındaki anlamsız ve yararsız zıtlaşmalara son vererek bütün bu kesimlerin aynı çatı altında el ve gönül birliği içine girmeleri oldu. Özellikle hafif müzik alanında bunun ilginç gelişmeleri gitgide belirginleşmekte, Türk musikisinin eğitimsiz kaldığı dönemlerde yaygınlaşan yoz müzikler yerine Türk musikisi sistemine, makamlarına, usullerine, çalgılarına daha çok yer veren hafif müzik türüne özellikle gençlerin daha çok ilgi gösterdikleri ve dinleyicilerinin büyük alanları doldurdukları gözlenmektedir. Bu değişim basında Türk musiki rönesansı olarak değerlendirilmektedir.
Konservatuvar bugün (1994) 5'i profesör, 9'u doçent, 8'i yardımcı doçent olmak üzere 22 öğretim üyesi; 17'si kadrolu, 59'u sözleşmeli öğretim görevlisi; 10'u araştırma görevlisi, 73'ü ücretli, 11'i kadrolu öğretmen olarak toplam 192 öğretim elemanı ile çalışmalarını sürdürmektedir. Bugün toplam 1.242 öğrencisi bulunan okulun temel bilimler bölümünde 487, halk oyunları bölümünde 218, çalgı yapımı bölümünde 87, müzikoloji bölümünde 13, ses eğitimi bölümünde 115, Çalgı eğitimi yüksek bölümünde 84, kompozisyon bölümünde 17, hazırlık bölümünde de 221 öğrenci eğitim görmektedir.
ERCÜMEND BERKER
TÜRK ORTODOKS PATRİKHANESİ
Karaköy'deki Panayia Kafatiani Kilise-si'nde(->) bulunan Türkçe konuşan Ortodoksların dinsel merkezi. Bağımsız Türk Ortodoks Patrikliği olarak da bilinir. Türkçe konuşan Anadolulu Ortodoksların merkezi olarak 21 Eylül 1922'de Papa I. Eftim (Pavli Erenerol) tarafından kuruldu.
Anadolu'da yaşayan Ortodoksların kökenine ilişkin tartışmalar hâlâ sürmektedir. Türk Ortodokslanna göre Anadolu'da Türkçe konuşan, ancak Yunan harfleriyle yazan ve genellikle Karamanlılar diye bilinen Hıristiyanlar Anadolu'ya Selçuklulardan önce gelmiş ve Bizans etkisi altında Hıristiyan olmuşlardır. Bazı tarihçilere göre ise Selçukluların gelmesinden sonra Türkleşen Hıristiyanlardan oluşmuşlardır.
Türk Ortodoks Patrikhanesi'ni kuran Pavli Erenerol 1884'te Akdağmadeni'nde doğdu. 1908'de Ankara Ortodoks Kilise-si'ne bağlandı. 1912'de diyakoz, 1918'de Keskin metropoliti oldu. Kurtuluş Savaşı sırasında Fener Rum Ortodoks Patrikhane-si'nin politikasına karşı çıktı. 30 Kasım
Türk Ortodoks Patrikhanesi'nin bulunduğu Karaköy'deki Panayia Kafatiani Kilisesi.
Ertan Uca, 1994/TEJTVArşivi
1921'de Anadolu'daki 72 ruhani önderi Kayseri'de toplayıp bu politikasını benimsetti ve Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi'ni yetkisiz ilan ederek ayrı bir patriklik oluşturduğunu bildirdi. 1922'de yine Kayseri'de Anadolu'da OrtodokslukSadasıadlı bir dergi çıkarmaya başladı. 16 sayı yayımlanan bu dergide Anadolulu Ortodoksların Yunanlılarla ilgisi bulunmadığını açıkladı. Anadolu halkına ihanet etmekle suçladığı Fener Patrikhanesi'ni kınayan bildiriler yayımladı. 21 Eylül 1922'de merkezi Kayseri'de olan Türk Ortodoks Patrikhanesi'ni kurduğunu açıkladı. Kendisi de Papa I. Eftim adıyla patrik oldu. Ayrıca Doğu Roma Kilisesi temsilcisi olduğunu bildirdi. Kurtuluş Savaşı sonrasında 30 Ocak 1923'te Lozan'da imzalanan Türk ve Rum Ahalinin Mübadelesine Dair Mukavelename ve Protokol gereğince istanbul ile imroz ve Bozcaada'da yaşayan Ortodoksların dışında kalan ve "Rum" olarak adlandırılanlar Yunanistan'a göçe zorlanınca Atatürk'ün özel izniyle ailesi ile birlikte istanbul'a yerleşti. Ardından Fener Patrikhanesi ile Ankara Hükümeti arasında arabulucu oldu. Fener Patrikhanesi'nin beklenmeyen bir kişiyi patrik seçmesi üzerine Fener Pat-rikhanesi'ne gelerek patrik seçmeye yetkili meclis olan Sen Sinod'u feshetti ve 17 gün süreyle Fener Patrikhanesi'nde kaldı. Ardından mübadeleden önce istanbul'a gelip yerleşen ve Fener Patrikhanesi'ne muhalefet eden Galata'daki 4 Ortodoks kilisenin ruhani meclisleriyle merkez meclisin çağrısı üzerine bu kiliselerin başına geçerek Türk Ortodoks Patrikliği'ni yay-gınlaştırdı (18 Mart 1926). Daha önce Papa I. Eftim'i aforoz eden Fener Patrikhanesi, Türk Ortodoks Patrikhanesi'ni hiçbir zaman tanımadı.
Papa I. Eftim 1960'ta felç geçirince yerine oğlu İstanbul Üniversitesi Tıp Fakülte-
315 TÜRK VAKIF HAT SANATLARI
si mezunu Turgut Erenerol vekâlet etti ve 1968'de babasının ölmesi üzerine Papa II. Eftim adıyla patrik oldu. Papa II. Eftim 1991'de ölünce Fener Patrikhanesi onun Şişli Rum Mezarlığı'na gömülmesine karşı çıktı, ancak Türk hükümetinin araya girmesiyle özel izin sağlandı. Yerine kardeşi Selçuk Erenerol patrik vekili oldu.
Türk Ortodoksları ayinlerini Türkçe yaparlar ve ibadetin herkesin kendi anadilinde gerçekleşmesi gerektiğini savunurlar. Ayrıca üç kademeli kilise örgütlenmesine dayalı Fener Patrikhanesi yaklaşımına göre episkoposlar evlenemezken, Türk epis-koposları evlenmektedir. Türk Ortodoksla-rına göre, Aziz Pavlus'un Korintoslulara gönderdiği mektuba ve 1912'de Dünya Ortodokslar Günü'nde alınan bu konuya ilişkin karara dayanarak episkoposlar evlenebilir.
Karaköy'deki giriş kapısı üzerinde "Bağımsız Türk Patrikhanesi, istanbul Baş Episkoposluğu, Anadolu Kilisesi, Kuruluş Tarihi: 21. 9. 1922" yazılı Panayia Kafatiani Kilisesi zengin altın varaklı iç süslemesi ve 16. yy'da Kefe'den getirildiği söylenen "Siyah Meryem" ikonası ile ünlüdür. Mülkiyeti Türk Ortodoks Patrikhanesi'ne ait loannes Prodromos Kilisesi 25 yıldır Ortodoks Süryanilerin kullanımındadır. Hris-tos Kilisesi ise 1959'da yol yapımı nedeniyle istimlak edilerek ortadan kaldırılmıştır. Panayia ve Ayios Nikolaos kiliseleri 1992' de restore edilmiştir, istanbul'daki Türk Ortodoksların sayısının 1994 sonunda 50 kişi olduğu tahmin ediliyor. Türk Ortodoks Patrikhanesi'nin simgesi beyaz üzerine kırmızı haçtır.
FARUK PEKiN
TÜRK VAKIF HAT SANATLARI MÜZESİ
• Beyazıt Meydanı'nda bulunan Bayezid Külliyesi'ne(->) dahil Bayezid Medrese-si'nde bulunan Vakıflar Genel Müdürlü-ğü'ne bağlı müze.
Müze ilkin 1968'de Vatan Caddesi'ndeki Sultan Selim Medresesi'nde açılmıştır. 1983'te bugünkü yerine yerleşen müze, hat sanat eserlerini barındırmaktadır. 1943'te Belediye Kütüphanesi haline getirilen Bayezid Medresesi, 1979'da boşaltılarak restore edilmiş, Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi de buraya taşınmıştır.
Müzede sergilenen çok sayıdaki yazma eser ve hat örnekleri arasında kufi, muhakkak ve nesih Kuranlar, risaleler, Hint ve Mağrip hattı yazma eserler, levhalar, aynalı yazılar, istifli yazılar, icazetler, bilyeler, kadın hattatların eserleri, işlemeli yazılar yanında, ayrı ayrı bölümlerde sergilenen kutsal emanetler, 1301/1884 tarihli Kabe kapısı örtüsü, Kabe'nin etrafını çeviren ipek kendinden desenli Kabe örtüsü, sa-kal-ı şerif, Hz Muhammed'in kabrinin toprağının bulunduğu şişe de vardır. Müzede yer alan minyatürler arasında Mekke, Medine, Mina ve Müzdelife'yi tasvir eden minyatürler, Hz Muhammed ve Hz Ali minyatürlü kumaşlar, çeşitli tarikatlara ait şecereler, belgeler, kamış kalemler, kalem-
TÜRK VE İSLAM ESERLERİ
316
317
TÜRKİYE TURİNG VE
Türk
Seyyahin
Cemiyeti'nin
afişi.
Gökhan Akçura koleksiyonu
satın alınarak çağdaş bir yerleşimle kadrolar genişletilmiş, ilk teknik yol yardım servisi ve turistlere kredi sistemi yürürlüğe konmuştur. 1971, ayrıca Avrupa'da sayıları artmış olan Türklerin yurda otomobille izne gelişlerinde, gümrük için bir teminat senedi olan triptiklerinin kurum tarafından Avrupa kulüplerine oranla yarı fiyatına, sınırlarda verilmesi sistemine ilk kez geçildiği yıldır. Bu atılım, Türkiye'ye döviz geliri sağladığı gibi, kurum için de büyük gelir kaynağı olmuştur.
Bu beklenmedik gelir artışı kurum içinde buhrana yol açmış, işadamları kökenli bir grupla, bilim dünyası ve bürokrasi çevrelerinin karşı karşıya geldiği bir anlaşmazlık dönemi, Türkiye'nin bu köklü kuruluşunun imajını zedeleyen bir davalar, teftişler ve ayrı genel kurullar dönemini başlatmış; 1974-1976 arasında 3 yılın kaybına mal olmuştur. Çelik Gülersoy ekseninde odaklasan anlaşmazlık, davaların ve teftişlerin olumlu sonuçlanması ile 1976 kongresinde sona ermiş ve kurumu halka mal eden dönem açılabilmiştir.
1976-1990 arasındaki 15 yıllık dönem, İstanbul sahnesini esas alarak, birbiri ardınca kültür, sanat ve turizm eserlerinin üretildiği bir dönemdir. 1977-1980 arasında, ülkenin en büyük giriş kapısı olan Kapıkule Gümrüğü'nün Avrupa'nın en iyi do-natımlı gümrüklerinden biri haline getirilmesi hizmeti kurum tarafından başarılmış; onu, Kapıkule, İstanbul, İzmit, Adapazarı,
tıraş, mühre, makta, ebru, makas, cilt çeşitleri gibi malzeme bulunmaktadır. Hattat Şeyh Mehmed Selim el-Kadirî'nin 1880-1887 arasında Kuran'ın tümünü üzerine işlediği levha, müzenin en ilginç parçasıdır. Revaklı avluda taş üzerine hakkedilmiş çok değerli hatlar bulunmaktadır.
İSTANBUL
TÜRK VE İSLAM ESERLERİ MÜZESİ
Sultanahmet'te, İbrahim Paşa Sarayı'nda(-0 bulunan, Türk ve İslam eserlerini topluca kapsayan ilk müze.
1914'te Süleymaniye Külliyesi'nin(-0 darüzziyafesinde Evkaf-ı İslamiye Müzesi adıyla kuruldu. Cumhuriyet döneminde Türk ve İslam Eserleri Müzesi adım aldı. 22 Mayıs 1983'te İbrahim Paşa Sarayı'na taşındı.
Türk ve İslam Eserleri Müzesi zengin bir halı koleksiyonuna; 8. yy'dan 19. yy'a uzanan 15.000 ciltlik yazma koleksiyonuna; erken İslami devirle başlayan taş, seramik, ahşap ve maden eserlere sahiptir. Bu eserler çağdaş teknolojiyle donanmış bir tarihi mekânda sergilenmektedir.
İbrahim Paşa Sarayı'mn giriş katı müzenin gişe, kitap, hediyelik eşya satış yerleri, geçici sergi ve konferans salonu gibi alanlara ayrılmıştır. Bir iç avluyla bölünen, birinci katında eski bir Türk kahvehanesi yer almaktadır.
Geleneksel Türk halk sanatı (etnografya) bölümünde, yakın döneme kadar sürmüş olan göçebe kültürünün iki önemli unsuru, kara çadır ve topak ev (yurt) tüm içeriğiyle sergilenmektedir. Her ikisi de, bilimsel yöntemlerle yapılan, alan araştırmaları sonucunda yerinden toplanmış ve aslına uygun olarak kurulmuştur. İki dilde açıklayıcı metinler, fotoğraf ve çizimlerle ziyaretçiye gerekli bilgi verilmektedir.
Aynı bölümdeki "Türk Halk Yaşamından Kesitler" başlıklı düzenlenme ile çadırdan kasaba ve kent yaşamına geçişin aşamaları; değişimin çevre, mimari, maddi kültür ve giyime nasıl yansıdığı örneklerle anlatılmakta; tümü otantik, yerinde alan çalışmasıyla derlenmiş malzeme ile yaratılan Yuntdağı Köyü, Bursa evi ve sokağı, İstanbul evi sahneleri, iki dilde açıklayıcı panolar ile desteklenmektedir.
Aynı katta yer alan Türk kahvesinde sergilenen eski kahve kültürü malzemesi (fincan, cezve, kap ve ibrikler, nargile ve lale) vitrinlerde görülürken, rahatça otu-rulabilen sedirlerde kömür ateşinde hazırlanmış kahve ve çay ile artık unutulmuş eski Türk şerbetleri tadılarak geçmişin atmosferinde yaşanmaktadır.
Müze bünyesinde uzun yıllardır toplanan etnografik türden malzeme ile çoğu kez kültürel çerçevesinden koparılarak sergilenen pek çok sanat ürünü, yaratıldıkları amaç doğrultusunda, bir kullanım eşyası olarak seyirciye sunulmakta, yeni kuşaklara unutulmuş işlevleri ile tanıtılmaktadır.
Müzenin ikinci katı tümüyle İslam sanatına ayrılmıştır. 8. yy ile başlayan müze
Türk islam
Eserleri
Müzesi'nden
iki görünüm:
Halılar (üstte),
ahşap sanduka
ve çini pano.
Ertan Uca, 1994/
TETTV Arşivi (üst),
istanbul Müzeleri,
ist.. 1993
koleksiyonu, kronolojik olarak açıklayıcı panolar eşliğinde sergilenirken, müzenin büyük önem taşıyan halıları da ilk kez çağdaş yöntemlerle korunmuş ve restore edilmiş olarak ziyaretçi karşısına çıkmaktadır. Bu amaçla müze bünyesinde bir halı restorasyon ve konservasyon laboratuvarı kurulmuştur.
Müze koleksiyonlarında bulunan Türk ve diğer İslam ülkelerine ait değerli sanat eserlerinin özel sergilerde kendi kültür çerçeveleri içinde, teşhir edilmeleri planlanmaktadır.
Müzede Türk sanatının Yakındoğu'daki ilk örneklerini veren ve 9. yy'da Bağdat yakınında kurulan Samarra şehrinden gelen ahşap, taş parçalar, freskler yardır. Müze koleksiyonunun asıl ününü sağlayan Selçuklu sanatı ise taş işçiliği, daha sonraki yüzyıllarda göremediğimiz hayvan figürlü sırlı keramikler, kâse ve cam kadehler, insan figürlerine dahi yer veren sırsız keramikler, ahşap oyma sanatının seçkin örnekleri, madeni kaplar, dirhem ve aynalarla temsil edilmektedir.
Sergide Eyyubi, Memlûk ve Timurlu Sanatı da 13-15. yy arasındaki dönemde
yaratılmış cam, keramik ve maden sanatının üstün örnekleriyle sunulmaktadırlar.
15. yy'dan başlayan ve 19. yy'a kadar olan gelişmesi örneklerle sergilenmeye çalışılan Osmanlı sanatı, yazı, maden (gümüş, tunç tombak) ahşap ve çini alanında yaratılmış ünik eserlerle tanıtılmaya çalışılmıştır.
Sarayın büyük merasim salonu olan divanhanenin, minyatürlerden tanınan aşı-boyalı sütunlarının karşısına dizilmiş ve çoğu ilk kez bir arada sergilenen Türk halı sanatının erken örnekleri, aynı dönem ürünü ahşap, çini, maden ve hat sanatı eserleriyle birlikte seyredilirken, bir dönemin zevk ve üslubunun değişik malzemeye ay-' nı anda nasıl yansıdığı da gözlenebilmektedir.
CAVİT AVCI
Dostları ilə paylaş: |