UŞAKIIGİL, HAIİD ZİYA
(1866, İstanbul - 22 Mart 1945, İstanbul) Romancı ve hikayeci.
Uşak'tan İzmir'e göç ederek burada halı ticaretiyle uğraşmış Uşşakîzade ailesin-dendir. Babası Hacı Halil Efendi İzmir'deki işini daha sonra İstanbul'a nakletmiştir. Halid Ziya, Saraçhane Sıbyan Mektebi'nde başladığı öğrenimini Fatih Askeri Rüştiye-si'nde sürdürdü. Ancak 1877-1878 Osman-lı-Rus Savaşı yüzünden babasının işleri bozulunca ailecek İzmir'e dönmek zorunda kaldılar. Burada Ermeni Katolik rahiplerin yönettiği Mıkhıtarist okulunda okuyan Halid Ziya bu yıllarda edebiyata ilgi duymaya başladı ve Fransızcadan yaptığı ilk çeviriler 1883'te İstanbul'da yayımlanan Hazine-i Evrak dergisinde çıktı. Okulu bitirince 1884'te Tevfik Nevzad ve Bıçakçıza-de Hakkı ile Nevruz dergisini kurdu. 1885' te de Hizmet gazetesini yayımlamaya başladılar. İlk romanları Sefile ve Nemide de (1892) burada tefrika edildi. Bu arada İzmir'de rüştiye ve idadide Fransızca öğretmenliği yaptı, Osmanlı Bankası'nda çalıştı. 1893'te Reji İdaresi'nde başkâtiplik göreviyle İstanbul'a geldi. 1896'da Servet-i Fü-
Halid
Ziya
Uşaklıgil
Cengiz
\ Kahraman arşivi
nun(-S) dergisinde edebi ürünlerini yayımlamaya başladıktan sonra ünlendi. Mai ve Siyah (1897), Aşk-ı Memnu (1899) ve Kırık Hayatlar (1924) bu dergide tefrika edildi. Ayrıca Sabah ve İkdam gazetelerinde küçük hikâyeleri de çıktı. Servet-i Fü-nun -edebiyatı(->) denilen edebi akımın 1901'de son bulmasını takiben 1908'e kadar yazı hayatına ara verdi.
Uşaklıgil, 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Sabah 'm edebi başyazarı oldu. Son romanı Nesl-iÂhir de (kitap olarak basımı İst., 1990) burada tefrika edildi. Ayrıca Tanin başta olmak üzere çeşitli gazete ve dergilerde edebi, siyasi yazıları çıktı. Bu arada Darülfünun'da(->) estetik ve Batı edebiyatı tarihi dersleri verdi. 1909'da V. Mehmed'in (Reşad) tahta çıkması üzerine mabeyin başkâtipliğine getirildi. 1912'de bu görevden ayrıldıktan sonra yeniden Darülfünun'a döndü. Özel diplomatik görevlerle Romanya, Fransa ve Almanya'ya gitti. Reji İdaresi yönetim kurulu başkanlığı yaptı. Cumhuriyet döneminde resmi bir görev almadı. Yeşilköy'deki köşkünde anılarını yazdı, roman ve hikâyelerinin dillerini sadeleştirerek yeniden basıma hazırladı. Son Posta gazetesinde denemeleri çıktı. Bunlardan seçmeler Sanata Dair'(3 c., İst., 1938-1955) adıyla yayımlanmıştır.
Uşaklıgil başta roman ve hikâye olmak üzere mensur şiir, tiyatro, deneme, anı, makale gibi edebi türlerde eserler vermiştir. Türk edebiyatının ilk modern romancısı ve hikayecisi kabul edilen Uşaklıgil'in eserlerinde İstanbul farklı görünümleriyle karşımıza çıkar. İzmir'de yazdığı romanlarda romantik aşkı işleyen yazarın İstanbul'da geçen romanlarında aşkla çapkınlık iç içedir. Bu yüzden de roman kahramanları İstanbul'un çeşitli çevrelerinde dolaşırlar. Aşk-ı Memnu daha çok Boğaziçi'nde bir yalının kapalı havasında geçer. Arada Beyoğlu ve Adalar'a uzanır. Mai ve Siyah 'in mekânı daha çok suriçidir. Romanın kahramanı Ahmet Cemil'in kişiliğinde Babıâli efendisi tipi bütün özellikleriyle canlanır. Kırık Hayatlar'da. İstanbul'un semtleri daha geniş bir yelpazede yer alır ama asıl üstünde durulan yer Erenköy'dür. Bir bakıma kendi neslinin de romanı sayılabilecek Nesl-i Âhir'de İstanbul daha
çok mekânlar değil tipler aracılığıyla yansıtılır. Her sınıftan, her tabakadan İstanbullu romanda boy gösterir.
Romanlarında semtlere, komşu, mahgl-leli ilişkilerine fazla değinmeyen Uşaklıgil, hikâyelerinde bu ayrıntılara önem verir. "Mahalleye Mevkuf", "Dildoş Dadı", "Küçük Hamal" gibi hikâyelerinde mahalle hayatı bütün incelikleriyle yansıtılır. "Tramvayda Gelirken", "Güzel Artemisiya", "Büyükbaba", "Bir Yazın Tarihi", "Çetin Sevda" gibi hikâyelerinde de İstanbul yaşamından ilginç kesitler yer alır.
Yaşamının ilk 40 yılını anlattığı Kırk Yıl (İst., 1936, yb 1969) adlı anılarında İstanbul'un basın ve edebiyat çevrelerine geniş biçimde değinilir. Onu izleyen Saray ve Ötesi(3 c., İst., 1940-1942) ise 1909-1912 arasındaki saray hayatı ve siyasal ortam üstüne gözlemlerini içerir.
Bibi. L. S. Akalın, Halid Ziya Uşaklıgil, İst., 1953; C. Yener, H. Ziya Uşakhgil'e Dair-Bir Romancının Dünyası ve Romanlanndaki Dünya, ist., 1959; O, Önertoy, Halit Ziya Uşaklıgil'in Romancılığı ve Romanımızdaki Yeri, Ankara, 1965; K. Akyüz, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri, Ankara, 1979.
İSTANBUL
UŞŞAKÎ TEKKESİ ÇEŞMESİ
Fatih İlçesi'nde, Yedikule'de, İmrahor İlyas Bey Caddesi üzerindedir. Mehmed Halid Efendi tarafından 1297/1879'da yaptırılmış olan Uşşakî Tekkesi'nin çevre duvarına gömülü vaziyette, şadırvan avlusuna açılan kapının sorundadır.
Çeşme 1950-1951'de yapılan tamirlerde çehresi tamamen değişen Uşşakî Tekke-si'nden çok daha eskidir. Üç satır halinde düzenlenmiş olan kitabesinin ilk satırındaki "Vak'au't-tarih: İnnâ a'taynâke'l-kevser" ibaresinden, ebced hesabı ile çeşmenin yapım tarihi olan 970/1562 yılı bulunmaktadır. Orta satırda "Fetekabbelhâ Rabbuhâ bi kabulin hasenin..." ayeti, alt satırda ise ke-lime-i tevhid yer almaktadır. Çeşmenin banisi belli değildir.
Düzgün kesme taştan inşa edilmiş olan çeşmenin konsantrik bir sağır kemer içine alınmış olan mermer aynataşı bezemesizdir. Kitabesi bunun hemen üzerinde yer almaktadır. Testi setleri ile teknesi bugünkü zemin seviyesinden aşağıda kalmıştır.
Uşşakî Çeşmesi'nin mimari yönden fazla bir özelliğinin olduğu söylenemez, fakat hat sanatının nefis bir örneği olarak gösterilen kitabesi oldukça önemlidir. Köşeleri ovalleştirilmiş kare şeklindeki kitabesinde yer alan kelime-i tevhid yazısı, 16. yy'm ünlü hattatı Ahmed Karahisarî'nin(-0 Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde T. 1443 envanter numarasıyla kayıtlı bulunan mü-selsel besmele tarzında yazılmıştır. Bu sebeple yazı Karahisarî'ye mal edilmektedir. Bu durum kesin olmasa da hattın çok usta bir hattat elinden çıktığı kesindir.
Kitabeden boş kalan yerler servi ağacı, lale motifleri ile bezenmiştir. Böylece, çeşmede estetiğin bütünüyle kitabe içinde toplanmış olduğu görülür. Fakat Uşşakî Tekkesi Çeşmesi, I. Süleyman (Kanuni) döneminden günümüze ulaşan ender bir
Uşşakî Tekkesi Çeşmesi
Enis Karahaya, 1994
örnek olmasından dolayı ayrı bir öneme sahiptir. Bugün, çeşmenin lülesi koparılmış durumdadır ve suyu akmamaktadır.
Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I, 13-14; S. Kesili, "İstanbul'da Gözümüzden Kaçanlar", TTOK Belleteni, S. 53/332 (Mayıs-Haziran 1976), 2-3; O. Aslanapa, Osmanlı Devri Mimarisi, İst., 1986, s. 539; S. Eyice, "Istanbul-Tari-hi Eserler", 1A, V/2 (1988), 1214/89; Fatih Camileri, 218, 328; A. Egemen, İstanbul'un Çeşme ve Sebilleri, ist, 1993, s. 802.
ENİS KARAKAYA
UŞŞAKÎLİK
Halvetîliğin, Hasan Hüsameddin Uşşakî (1475-1592 veya 1594) tarafından kurulmuş olan kolu.
Uşşakîliğin piri olan Şeyh Hasan Hüsameddin Uşşakî 1475'te Buhara'da, Hoca Teberrük adında bir tacirin oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Babasından ilk tahsili-
Uşşakî şeyhi
Türkische
Gewânder
und
Osmanische
Gesellscbaft
im
achtzehnten
Jahrhundert,
Graz, 1966
UŞŞAKÎLİK
330
t
331
UZUN KEMER
ni aldıktan sonra tasavvufa yönelmiş, mirasım kardeşi Mehmed Çelebi'ye terk ederek, mürşit edinmek amacıyla yola koyulmuştur. Erzincan'da Kübrevî tarikatının Nurbahşî kolundan Şeyh Ahmed Semer-kandî'ye intisap ederek kısa bir müddet zarfında kendisinden hilafet almıştır. Şeyhi tarafından irşada mezun kılınarak 1523 dolaylarında, Osmanlı döneminde "Uşşak" olarak anılan Uşak kentine yerleşmiştir. III. Murad'ın, şehzadeliği sırasında Manisa'da bulunduğu sırada, kendisine mektup yazarak hayır duasını talep etmiş, H. Hüsamed-din Uşşakî'den çok yakında tahta çıkacağı yolunda bir müjde alması üzerine cülusunu müteakip, şeyhi istanbul'a davet etmiştir. Önce Aksaray'da bulunan bir evde, daha sonra Nişancı Mehmed Paşa Kül-liyesi'ndeki zaviyede yerleşen H. Hüsa-meddin Uşşakî'nin çevresinde kısa zamanda kalabalık bir mürit ve muhip kalabalığı teşekkül etmiş, bu arada istanbul'un su-fî çevrelerinden de büyük bir saygı gören H. Hüsameddin Uşşakî bu aşırı teveccühten rahatsız olarak, kendisine Uşak'ı hatırlatan Kasımpaşa'da, tekke olarak kullandığı bir ev edinerek burada münzevi bir hayat sürmeye başlamıştır. Hac seferi dönüşünde Konya'da vefat eden H. Hüsameddin Uşşakî'nin naaşı İstanbul'a getirilmiş, Üsküdar'da Celvetîliğin(-») piri Aziz Mahmud Hüdaî'nin(->) başkanlık ettiği kalabalık bir derviş topluluğu tarafından karşılanarak Kasımpaşa'daki tekkesine defne-dilmiştir. H. Hüsameddin Uşşakî'nin vefat tarihi bazı kaynaklarda 1592, bazılarında da 1594 olarak verilmektedir. Naaşının, tahnit edilmediği halde hiç bozulmadan İstanbul'a intikal ettiği rivayet olunur.
Türbesi günümüzde de çok sayıda ziyaretçinin uğrağı olan H. Hüsameddin Uşşakî'nin kurucusu olduğu Uşşakîlik, Kübrevî, Nurbahşî ve Halvetî tarikatlarının bir sentezi olarak kabul edilebilir. Ancak kaynakların çoğunda, H. Hüsameddin Uşşakî'nin Halvetîlik ile olan bağlantısı yeterince sarih değildir. Bu meyanda birçok müellif H. Hüsameddin Uşşakî'nin, Halvetîli-ğin Sinanî kolunu kuran Şeyh İbrahim Üm-mî Sinan'dan (ö. 1568) hilafet aldığım belirtmektedir (bak. Sinanîlik). Gelgelelim Ürnmî Sinan, H. Hüsameddin Uşşakî'yi İstanbul'a davet eden III. Murad'ın cülusundan (1574) 7 yıl kadar önce, 1568'de vefat etmiştir. Dolayısıyla H. Hüsameddin Uşşakî ile Sinanîlik arasındaki bağlantının Ümmî Sinan'ın halifelerinden biri aracılığı ile veya "manevi" düzeyde kurulmuş olması gerekmektedir. Bir başka ihtimal de H. Hüsameddin Uşşakî'nin III. Murad'ın cülusundan önce, I. Süleyman (Kanuni) döneminin (1520-1566) sonlarında veya II. Selim döneminde (1566-1574), Ümmî Sinan hayatta iken İstanbul'a gelmiş olmasıdır ki bu durumda III. Murad ile H. Hüsameddin Uşşakî arasında, şehzadelik yıllarına dayanan yakınlığın doğruluğundan şüphe etmek gerekir. Her halükârda H. Hüsameddin Uşşakî'nin hayatı ve Uşşakîli-ğin tarihçesi konunun uzmanlarınca derinliğine araştırılmaya muhtaç görünmektedir.
Uşşakîlik "İstanbul-merkezli" bir tasav-
vuf ekolü olan ve Osmanlı başkentinin üslubunu yansıtan bir kültür birikimine sahiptir. İstanbul'da Halvetîliğin kolları arasında yaygınlık açısından, Sünbülîlik(->), Şabanîlik(->) ve Cerrahîlik'ten(-») sonra gelen Uşşakîlik yine bu şehirde kurulan Cemali ve Salahî şubeleri ile de temsil edilmiştir. Halvetîliğin, aynı adı taşıyan ve Ce-maleddin HalvetîC-») tarafından kurulan kolu ile karıştırılmaması için "Cemaliye-i Saniye" (2. Cemalîlik) olarak anılan Ce-malî şubesinin piri, aslen Edirneli olan, Eğ-rikapı dışında, kendi adıyla anılan tekkenin postnişini Şeyh Cemaleddin Uşşa-kî'dirC-0.
Cemaleddin Uşşakî, eğitimini Edirne'de tamamlamış, Şeyh Osman Sıdkî Efendi'nin (ö. 1702) halifelerinden Şeyh Mehmed Hamdî Efendi'ye (ö. 1733) intisap ederek Uşşakîliğe bağlanmış, mürşidinin vefatı üzerine Gülşenîliğin(-») Sezaî kolunu kuran Şeyh Hasan Sezaî Efendi'ye (ö. 1737) biat etmiştir. 1742'de İstanbul'a gelerek Eğ-rikapı dışında Hıramî Ahmed Paşa'nın (ö. 1599) 16. yy'ın sonlarında inşa ettirdiği tekkeye postnişin olmuş, vefatına kadar burada irşat faaliyetini sürdürmüştür. Cemaleddin Uşşakî'nin halifelerinden Yazıcı Şeyh Mehmed Safvetî Efendi (ö. 1778) Kasımpaşa'da Uşşakîliğin merkezi olan Hüsameddin Uşşakî Tekkesi'nin(-0 meşihatını üstlenmiş, M. Safvetî Efendi'den sonra da Cemaleddin Uşşakî'nin oğlu ve Eğrikapı dışındaki tekkede kendisine halef olan Şeyh Mehmed Nizameddin Efendi (ö. 1784) bu görevi devralmış, daha sonra M. Nizameddin Efendi'nin oğlu Şeyh Mehmed Cemalî Efendi (ö. 1830) ile torunu Şeyh Alaeddin Efendi (ö. 1835) Cemaleddin Uşşakî Tekkesi(->) ile Hüsameddin Uşşakî Tekkesi arasındaki bu ortak meşihatı sürdürmüşlerdir. Sonuçta Cemalî kolu 18. yy'ın son çeyreğinden 19. yy'ın ortalarına kadar, kendi merkezi olan tekkenin yanı-sıra Uşşakî âsitanesini de denetimi altına alarak bu tarikatın İstanbul'daki en güçlü temsilcisi olmuştur.
Uşşakîliğin Salahî şubesi ise yine Şeyh Cemaleddin Uşşakî'nin halifelerinden Şeyh Abdullah Salâheddin Uşşakî (ö. 1783) tarafından tesis edilmiştir. Balıkesirli olan Salâheddin Uşşakî memleketinde başladığı tahsili sürdürmek için İstanbul'a gelmiş, çeşitli resmi görevler üstlenmiş, uzun süre divan efendisi olarak Sadrazam Heki-moğlu Ali Paşa'nın (ö. 1758) maiyetinde bulunmuştur. Daha sonra Şeyh Cemaleddin Uşşakî'ye intisap ederek kendisini tamamen tasavvufa vakfeden Salâheddin Uşşakî, Cemaleddin Uşşakî'nin damadı ve halifesi olmuş, 1764'te Fatih'teki Tahir Ağa Tekkesi'nin(->) meşihatını üstlenmiş, vefatına kadar bu tekkede irşat faaliyetini devam ettirmiştir. Tarikat çevrelerinde "cami-i cümle turûk" olarak adlandırılan Salâheddin Uşşakî, bir beytinde, Uşşakîliğin ya-nısıra Celvetî, Bayramı, Sa'dî, Kadirî, Nakşibendî, Mevlevî ve Gülşenî tarikatlarına da bağlı olduğunu ifade etmektedir. Divan sahibi bir tasavvuf şairi olmanın yamsıra çoğu tasavvufa, bir kısmı hadis ve fıkıh ilimlerine, bazıları da Arap ve Fars dille-
rinin gramerlerine ilişkin 57 kadar eseri tespit edilebilen Salâheddin Uşşakî'nin müstesna bir birikime sahip bulunduğu anlaşılmaktadır.
Uşşakîlik, İstanbul'un dışında özellikle Rumeli'de ve Batı Anadolu'da yayılmış, bu arada Mevlevî, Gülşenî ve Melamî zümreleri ile yakın ilişkiler kurarak daha ziyade rint-meşrep bir tasavvuf anlayışının temsilcisi olmuştur. İstanbul'daki Uşşakî tekkelerinde Edirne, Aydın, Nazilli kökenli şeyhlerin varlığı dikkati çeker. Uşşakîliğin Ca-hidî şubesi ile Bektaşî etkilerinin görüldüğü Talibi (İrşadî) şubesi, Çanakkale yöresi merkez olmak üzere hemen yalnızca Batı Anadolu'da faaliyet gösterebilmiş, İstanbul'da pek yayılma imkânı bulamamıştır. Ancak Cumhuriyet döneminde bu şubelere bağlı, Çanakkale kökenli bazı şeyhlerin İstanbul'da "neşr-i tarikte" bulundukları bilinmektedir.
İstanbul'da Uşşakîliğin faaliyet gösterdiği tekkeleri, şu şekilde sıralamak mümkündür:
Hüsameddin Uşşakî Tekkesi: Kasımpaşa'da bulunan ve H. Hüsameddin Uşşakî'nin türbesini barındıran bu tekke Uşşakîliğin âsitanesi ve pir makamıdır. 16. yy'ın son çeyreğinde H. Hüsameddin Uşşakî tarafından kurulmuş ve tekkelerin kapatıldığı tarihe (1925) kadar aralıksız olarak faaliyet göstermiştir. Cumhuriyet döneminde, cümle kapısı ve iki türbe dışında tarihe karışan tekkenin yerine bir ilkokul inşa edilmiş, geriye kalan unsurlar da 1982'de, özgün biçimlerini büyük ölçüde yitirmek kaydıyla onarılmıştır.
Cemaleddin Uşşakî Tekkesi: Eğrikapı dışında 16. yy'ın son çeyreğinde Hıramî Ahmed Paşa (ö. 1599) tarafından yaptırılan bu tekke 1742'de Cemaleddin Uşşakî'nin postnişin olmasıyla Uşşakîliğe bağlanmış, 1835'e kadar bu zatın neslinden gelen "Ce-malîzadelerin" tasarrufunda kalarak Cemalî şubesinin merkezi olarak faaliyet göstermiş, bu tarihten sonra Halvetîliğin Sün-bülî ve Şabanî kollarına intikal etmiştir. Halen mescit-tevhidhane cami olarak kullanılmakta, türbe de ziyarete açık tutulmaktadır.
Tahir Ağa Tekkesi: Fatih/Haydar'da 1174/1760-6l'de Kapıcıbaşı Seyyid Mehmed Tahir Ağa (ö. 1781) tarafından inşa ettirilmiş, ilk şeyhi Mehmed Sâbir Efendi'nin 1764'te vefatı üzerine Şeyh Abdullah Salâheddin Uşşakî'nin (ö. 1783) posta geçmesiyle Uşşakîliğin Salahî şubesine bağlanmış, 1843'e kadar devam eden Uşşakî-Salahî meşihatı bu tarihten sonra Nakşibendîliğe intikal etmiştir. Salahî şubesinin merkezi olan bu tekkenin naziresinde A. Salâheddin Uşşakî'nin açık türbesi bulunmaktadır.
Mahmud Bedreddin Tekkesi: Fatih/Ye-nibahçe'de bulunan bu tekke 1179/1765-66'da, Cemaleddin Uşşakî'nin halifelerinden Şeyh Mahmud Bedreddin Efendi (ö. 1783) tarafından tesis edilmiş ve tekkelerin kapatılmasına kadar Uşşakîliğin Cemalî şubesine bağlı kalmıştır. M. Bedreddin Efen-di'den sonra Mehmed Edib Efendi (ö. 1805), M. Edib Efendi'nin oğlu Sırac Mahmud Efendi (ö. 1836 veya 1850), Mahmud
Efendi'nin oğlu Mehmed Salih Efendi (ö. 1854), tekkenin ikinci banisi olan Edirneli Seyyid Mehmed Sıdkî Efendi (ö. 1855), M. Sıdkî Efendi'nin oğlu Mehmed Said Efendi (ö. 1857), Edirneli el-Hac Hasan Hilmî Efendi (ö. 1888), Hafız İsmail Rumî Efendi (ö. 1899) ve Cezmî Efendi şeyhlik yapmışlardır. Halen tekkeden geriye, M. Bedreddin Efendi'nin, Cumhuriyet döneminde yenilenen türbesi ile küçük hazire dışında bir şey kalmamıştır.
Balçık Tekkesi: Eyüp/Defterdar'da 15. yy'ın ortalarında darülhadis olarak tesis edilen, 1000/1591-92'de Gazi Tiryaki Hasan Paşa (ö. löll) tarafından mescit olarak ihya edilen ve imametini üstlenen Şeyh Mahmud Efendi (ö. 1609) tarafından Sün-bülî zaviyesi olarak kullanılmaya başlayan bu kuruluş yedinci postnişini olan Deb-bağlar Yazıcısı Mehmed Sadık Efendi'nin (ö. 1826) meşihatı süresince (1818-1826) Uşşakîliğe bağlı kalmıştır. Bundan sonra Sa'dîliğe bağlanan Balçık Tekkesi hemen bütünüyle ortadan kalkmış bulunmaktadır (bak. Balçık Tekkesi).
Hocazade Tekkesi: Fatih/Haydar'da yer alan bu tekkenin Evkaf Muhasebe Başkâtibi el-Hac Ahmed Efendi ibn-i Hocazade Mustafa Efendi'nin adına, 1268/1850-51 tarihli bir vakıf kaydı bulunmakta, ancak 1256/1840 tarihli Âsitâne'de adı mezkur olduğundan bu tarihten önce, muhtemelen 19- yy'm ikinci çeyreği içinde tesis edildiği anlaşılmaktadır. Son dönemde Mehmed Efendi ile oğlu Cemal Efendi'nin şeyhlik yaptıkları Hocazade Tekkesi'nden geriye bazı duvar kalıntıları ulaşmıştır.
Halid Efendi Tekkesi: Yedikule/İmra-hor'da 1297/1879-80'de Şeyh Mehmed Halid Efendi tarafından kurulmuş, daha sonra posta Aydınlı Şeyh Mehmed Emin Tev-fik Efendi (ö. 1914) ile Şeyh Şahab Efendi geçmiş, 1950'de tevhidhanesi onarım ve tadilat geçirerek cami olarak kullanılmaya başlamıştır.
Mehmed Emin Efendi Tekkesi: 1855'te Kasap Hoca Niyazi Efendi tarafından Nakşibendî ve Kadirî tarikatlarına bağlı Kırka-ğaçlı Şeyh el-Hac Mehmed Emin Efendi için inşa ettirilmiş, 1307/1890'daki Aksaray-Horhor yangınında ortadan kalkmış, Uşşakî şeyhlerinden Nazillili Şeyh Fahreddin Efendi (ö. 1914) tarafından 1904'te ihya edilmiştir. 1914-1925 arasında Uşşakîliğe hizmet eden tekkenin son postnişini Fahreddin Efendi'nin oğlu Şeyh Mehmed Emin Efendi'dir (Candan) (ö. 1938). Cumhuriyet döneminde uzun müddet mesken olarak kullanılan ve harap düşen ahşap tekke binası son yıllarda Vakıflar tarafından onarılmıştır (bak. Mehmed Emin Efendi Tekkesi).
Deniz Abdal Tekkesi: Şehremini'nde 15. yy'ın sonlarında mescit olarak inşa edildiği anlaşılan bu tesis 1313/1895'te II. Abdül-hamid tarafından yenilenmiş, 1343/1924'te Uşşakî tarikatından meşihat konulmak suretiyle tekkeye dönüştürülmüş, ancak bir yıl faaliyet gösterebilen bu mescit-tekke 1956'da Millet Caddesi'nin genişletilmesi sırasında yıktırılmıştır (bak. Deniz Abdal Mescidi ve Tekkesi).
Mustafa Efendi Tekkesi: Fatih/Hırka-i şerifte yer alan bu tekkenin adı yalnızca, tekkelerin son yıllarında kaleme alınan Se-fîne'de geçmekte, ayin gününün pazar olduğu ve muhtemelen tekkenin banisi olan Şeyh Hacı Mustafa Efendi'nin burada postnişin olduğu belirtilmektedir. 20. yy'ın ilk çeyreğinde tesis edilmiş bir ev-tekke olduğu anlaşılan bu tesis de tarihe karışmıştır.
Bunlardan başka BOA 'da bulunan ve A. Çetin tarafından yayımlanan 1199/1784 tarihli İstanbul tekkeleri listesinde "Kum-kapı Nişanca'sında Havuzlu Uşşakî Tekkesi" ile Üsküdar'da, "Valide-i Cedid civarında Cemalî Halifesi Tekkesi"nin adları geçmekte, ancak bu tekkelerin tarihçeleri hakkında bilgi edinilememektedir. Ancak Kumkapı Nişanca'sındaki dik tekkenin, Lala Hüseyin Paşa'nın 16. yy'ın ilk yarısında yaptırdığı, "Havuzlu Mescit" olarak tanınan yapıya sonradan meşihat konulması suretiyle kurulduğu tahmin edilebilir.
Bibi. Evliya, Seyahatname, ty, I, 291, 293, 295; Ayvansarayî, Hadikâ, I, 141, 233-236, II, 23-25; Vassaf, Sefine, V, 274; Zâkir, Mecmua-i Te-kâyâ, 11-12, 42-43, 52, 56-57; Osmanlı Müellifleri, 83-84, 196-199; Pakalın, Tarih Deyimleri, I, 277, III, 101, 555; J. S. Trimingham, TheSufi Or-ders in islam, Oxford, 1971, s. 78; Bayn, istanbul Folkloru, 175-176; R. Serin, islâm Tasavvufunda Halvetilik ve Halvetiler, İst., 1984, s. 131-135, 141-142, 159-160; S. N. Eren, Pir Seyyid Hasan Hüsameddin Uşşakî (K. S. A.), İst., 1990; Fatih Camileri. 86, 214, 275-276, 279-280, 286, 298; Haskan, Eyüp Tarihi, I, 79-82, 276-279; M. Özdamar, Dersaadet Dergâhları, İst., 1994, s. 44-45, 66, 88, 92-93, 102, 111, 189.
M. BAHA TANMAN Zikir Usulü ve Musiki Zikir ve ayin usulü Halvetîliğin öbür kolları gibi devrani olan ve hiçbir farklılık göstermeyen Uşşakîlikte kullanılan musiki, İstanbul tavrı Türk tekke musikisidir (bak. Cerrahîlik). Kasımpaşa'da Uşşakîliğin âsitanesi ve pir evi olan Hüsameddin Uşşakî Tekkesi'nde ve İstanbul'daki öteki Uş-
Uzun Kemer
Kâzım Çeçen
şakî tekkelerinde dini musikinin durak, cumhur ilahi, usul ilahisi, devran ilahisi gibi beste şekilleri icra edilirdi.
Uşşakî musikişinasların en tanınmışı Neyzen Mehmed Nuri Efendi'dir (ö. 1822). Savaklar Tekkesi şeyhi Seyyid Mehmed Nizameddin Efendi'nin oğlu ve aynı tekkenin şeyhi Seyyid Mehmed Cemali Efendi'nin (ö. 1830) kardeşidir. Mevlevî muhib-b de olan Nuri Efendi 1800'lü yılların başında İstanbul'un en ünlü neyzenlerindendi.
Kasımpaşalı Cemal Efendi diye tanınan Şeyh Hafız Mehmed Cemaleddin Efendi (1871-1937) Kasımpaşa'daki âsitanesinin zâkirbaşısıydı. Babası Kasımpaşa Küçük Piyale Camii imamı ve Fatih Medresesi hocalarından Abdülkadir Efendi'dir. Bahriye Rüştiyesi'nde okudu ve özel hocalardan Arapça, Farsça ve din bilimleri öğrendi, hafız oldu. 20 yaşlarındayken babasının vefatı ile Küçük Piyale Camii imamlığına getirildi. Bektaşî şeyhi zâkirbaşı mersiyeci Yaşar Baba (bak. Bektaşîlik), Caferpaşa şeyhi Kırımlı Hafız İsmail Hakkı Efendi (bak. Sa'dîlik), Zekaî Dede, Yeniköylü Hasan Efendi gibi ünlü musikişinaslardan pek çok eser geçti. Şeyh Vefa türbedarı Osman Efendi'den zikir idaresini öğrendi. Uşşakî Âsitanesi ve Tahir Ağa Tekkesi başta olmak üzere birçok tekkede zâkirbaşılık etti. Pek çok öğrenci yetiştirdi. Ünlü mevlithan Hafız Kemal(-0, Sadeddin Kay-nak(-0, Kemal Batanay(->), Sadi Hoşses (ö. 1994) öğrencilerinden bazılarıdır. Şeyh Cemal Efendi ayrıca Kadirî, Rıfaî ve Bayramî tarikatlarından da hilafet almıştı. Mahur ve nühüft makamında iki ilahisi bilinmektedir.
TUĞRUL İNANÇER
UZUN KEMER
Kırkçeşme Tesisleri'nin(->) doğu kolu üzerinde bulunan 711 m uzunluğundaki iki katlı Uzun Kemer, tesisin en büyük yapısıdır. Üst katta 50, alt katta 47 gözü
UZUN ÖMER
332
333
ÜÇBAŞ MESCİDİ
vardır. Sular kemerin en üstünden 60/170 cm boyutundaki galerinin içinden geçer. Kemerin başında ve sonunda, üzerinde yürünmemesi için engel duvarları yapılmıştır. Kemerin yüksekliği 25 m'dir, göz açıklıkları 4,5-5,35 m arasında değişir. Bütün gözlerdeki kemerler tipik Osmanlı sivri kemeri şeklinde yapılmıştır. Gözler girişten itibaren l'den 50'ye kadar numaralanacak olursa l. ve 2. gözler ile 4. gözün altında alt göz yoktur. 23-24. gözler arasında kemer yön değiştirir. Buradaki ayağın üzerindeki taşların birinde Allah yazısı, diğerinde bir madalyon vardır. 1992-1994 arasında defineciler bu madalyonu, arkasında altın arayarak tahrip etmişlerdir.
I. Theodosius döneminde (379-395) yapıldığı kabul edilen isale hattının bütün kemerleri, 7. yy'dan itibaren şehri kuşatanlar tarafından temeline kadar yıkılmıştır. Mimar Sinan 1554-1563 arasında Kırk-çeşme Tesisleri'ni yeniden yaparken Uzun Kemer'deki eski temelleri aynen kullanmış, 1563'te tesis tamamlanmış ve şehre su verilmiştir. Ancak 20 Eylül 1563'te 24 saat süren şiddetli yağmurun meydana getirdiği sellerin etkisi ile Uzun Kemer'in bir bölümü yıkılmıştır. Uzun Kemer incelendiğinde 14-15. gözler ile 25-26. gözün ayakları arasındaki 12 ayağın konstrüksiyonu-nun Sinan tarafından tamamen yeni bir sistemle yapılmış olduğu görülür. Helenistik ve Roma dönemlerinde yapılan bütün su-kemerleri düşey yüzlüdür. Yüksek kemerlerde payandalar da yapılmıştır. Sinan yıkılan 12 kemerin ayaklarını yeniden yaparken aşağıdan itibaren ikinci katın altına kadar sürekli azalarak sıfırlayan yeni bir sistemi ilk defa bu kemerde uygulamıştır. 43-44. ve 44-45. gözlerin aralarındaki iki ayak da aynı sistem ile yeniden yapılmıştır. 40-41. ve 41-42. gözlerin ayaklarında ise Roma döneminden kalan parçalar ve payandalar açıkça görülmektedir.
Mimar Sinan Uzun Kemer'i ilk defa yaptığı zaman Helenistik ve Roma dönemlerinde yapılanlar gibi, kemeri düşey yüzlü yapmış, masrafı azaltmak için eski te-
melleri ve bazı yerlerde 1-2 m'lik duvarları ve payandaları aynen muhafaza etmiştir. Ancak kemerin selden yıkılan bölümünü trapez kesitli yeni bir sisteme göre inşa etmiş, yıkılmayanları payandalarla takviye etmiştir. Kâğıthane Deresi'nin kolunun geçtiği 39. gözün altı tahkim edilmiştir. Selden yıkılmayan bölümde 28., 30., 32., 34., 36, 38, 41, 42, 43. ve 45. alt gözler pencere şeklinde olup gözlerin altlan tabana kadar inmez. Genellikle Roma döneminden kalan temel duvarları bu gözlerin altındadır.
Bibi. Nirven, İstanbul Sulan; Çeçen, Kırkçeş-me.
KAZIM ÇEÇEN
UZUN ÖMER
(1919, Abbash Köyü/Bilecik - 2 Şubat
1960, İstanbul) Piyango bayii.
ilkokulu bitirdi. 16-17 yaşlarına kadar normal bir gençken, sonraları, hipofiz bezinin aşırı çalışmasının sonucu olarak boyu hızla, anormal bir şekilde büyümeye başladı, istanbul'da Numune Hastane-si'nde tedavi gördü. Ağırlığı, yaşamı boyunca 150-180 kg arasında değişti. Kalbi vücuduna göre küçüktü; kalp yetmezliği çekiyor, ancak bastonunun yardımıyla zorlukla yürüyebiliyordu.
Hayatını piyango bayii olarak kazanan Uzun Ömer'in dükkânı, önce Karaköy'de Ziraat Bankası'nın karşısında, postanenin yanındaydı, sonra Galata Köprüsü'nün altına, 6 numaralı Adalar-Yalova iskelesinin yanına nakletti. Eminönü'nde Nimet Abla ile Tek Kollu Cemal, Beyoğlu'nda da Cüce Simon gibi İstanbul'un en çok bilet satan bayilerinden biri oldu. Pek çok kişi, onun o kocaman ellerinden çektiği biletle zengin olacağı inanandaydı. Beş vakit namaz kılan ve çevresindekilere hep iyilik eden, kimseyi kırmamaya çalışan Uzun Ömer Üsküdar'daki evinde öldü, Eyüp'te Eski Bahariye Yolu'ndaki mezarlığa defnedildi. Uzunluğu 50 cm'e yaklaşan ayakkabıları, bir anı olarak kendinden sonra ortakları ve yakınları tarafından çalıştırılma-
Dostları ilə paylaş: |