Bibi. Köprülüzade Mehmed Fuad, "Destanlarımız", İkdam, S. 144 (31 Mart 1914); M. F. Köprülü, Türk Sazşâirleri, II-III, ist., 1940-1941; ay, Türk Sazşâirleri, I-V, Ankara, 1962-1965; Ahmed Rasim, Muharrir Bu Ya!, İst., 1926, s. 247-257, 277-282, 313-318; S. N. Er-gun, XIX'uncu Asır Sazşairlerinden Beşiktaşlı Gedâî, İst., 1933; O. C. Kaygılı, İstanbul'da Semaî Kahveleri ve Meydan Şairleri, ist., 1937; M. Y. Dağlı, Tokatlı Gedâî Hayatı ve Eserleri, ist., 1943; T. Alangu, Çalgılı Kahve-lerdeki Külhanbey Edebiyatı ve Numuneleri, İst., 1943; A. Balım, Destanlar ve Türküler, Ankara, 1957; K. Pamukciyan, "Aznavuroğlu", ISTA, III, 1728-1729; "Destan, Destanlar", İSTA, VIII, 4521-4523; S. M. Alus, "Destan, Destan Satıcıları", ISTA, VIII, 4523-4524; H. Dizdaroğ-lu, Halk Şiirinde Türler, Ankara, 1969; M. S. Özeğe, Eski Harflerle Basılmış Türkçe Eserler Katalogu, I-V, ist., 1971-1979; K. Z. Gencos-man, Türk Destanları, ist., 1972; C. Öztelli, Uyan Padişahım, İst,, 1976; T. Acaroğlu-F. Ozan, "Türk Halk Ozanları ve Destanları Kaynakçası", Folklora Doğru, S. 47-48-49, ist., 1978; Y. Çotuksöken-M. S. Koz, "Destan", TDEA, II, 263-271; M. S. Koz, "Âşık Edebiyatımızda Destan ve Destan Konuları", Türk Halk Edebiyatı ve Folklorunda Yeni Görüşler, II, Ankara, 1985, s. 92-104; ay, "19. Yüzyıl Aşuğ-larından Nâmî ve Divançesi", IV. Uluslararası Türk Halk Edebiyatı ve Yunus Emre Semineri (11-13 Mayıs 1987), Eskişehir, 1991, s. 231-235; H. Avni Yüksel, Âşık Seyrânı Hayatı ve Şiirleri, Ankara, 1989; A. Yalçın, "19. Asır Türk Edebiyatında Destan", /. Uluslararası Türk Halk Edebiyatı Semineri (7-9 Mayıs 1983), Eskişehir, 1987, s. 373-384; ay, "19. Asır Türk Halk Edebiyatında Destan", ///. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, II, Ankara, 1986, s. 427-439; S. Sakaoğlu, "imparatorluk Dönemi Saz Şâirlerinin İstanbul'a Bakışları", Türk Kültürü Araştırmaları, (XXIX/1-2, 1991), Ankara, 1993, s. 307-325.
M. SABRİ KOZ
DESTARİ MUSTAFA PAŞA TÜRBESİ
bak. MUSTAFA PAŞA TÜRBESİ
DETHIER, PHIIIPPE ANTON
(23 Eylül 1803, Kerpen - 3 Mart 1881, İstanbul) Alman tarihçi, arkeolog.
İlköğrenimini doğduğu kasabada gördükten sonra, 1815'ten itibaren Köln'de
gymnasium (lise) okudu. Burada klasik diller öğretmeni Franz Göllerin (1790-1853) geniş çapta etkisi altında kaldı. Yükseköğrenimini Berlin'de Friedrich-Wilhelms Üniversitesi'nde yaptı.
Dethier kendisine Avusturya Lisesi'nin idaresinin teklif edilmesi üzerine, 1847' de veya kısa süre sonra İstanbul'a geldi ve ölümüne kadar burada kaldı. Avusturya Lisesi'nin başında olduğu yılda İstanbul'un eski eserleri üzerinde çalışmalarına başladı. İlk olarak Otto Frick (1832-1892) ile 1856'da Sultanahmet Meyda-m'ndaki Burmalı Sütun'u(->) temizleyerek, gövdelerin üzerine kazılmış Platea zaferine katılan Yunan sitelerinin adlarını meydana çıkardı. Bundan sonra onun İstanbul'un eski eserleri ve antik çağ ile Bizans dönemine dair kitabeleri üzerinde makaleler yazdığı görülür. 1845'te Ahmed Fethi Paşa'nın (1801-1857) gayreti ile, Aya İrini Kilisesi'nin(->) avlusunda Arkeoloji Müzesi'nin ilk çekirdeği kurulmuştu. Bu küçük koleksiyonun zenginleşmesi üzerine başına önce Âli Paşa' nın (1815-1871) sadareti ve Saffet Paşa' nm (1814-1883) maarif nazırı olduğu yıllarda, E. Goold(->) adında İrlandalı bir öğretmen atanmış, fakat Mahmud Nedim Paşa'nın (1818-1883) sadareti yıllarında bu müdürlük lağvedilmiş, sadece konser-vatör (muhafız) olarak Avusturyalı Teren-zio kalmıştı. Onun da bu makamda ancak bir yıl kadar kaldığı bilinir.
Ahmed Vefik Paşa 1872'de maarif nazırı olduğunda, Dethier'yi Müze-i Hü-mayun'a müdür olarak atadı.
Dethier büyük bir gayretle, müze koleksiyonunu zenginleştirmeye çabaladı. Bunun için çeşitli yerlerden aracılar sağladı ve onlar sayesinde müzeye eser getirtti. Koleksiyondaki eser sayısının çok artması üzerine, müze için Çinili Köşk tahsis edildi. Mayıs 1875'te bu tarihi binanın tahsisi yapılmasına rağmen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı yüzünden yerleşme ancak 1880'de tamamlanarak açılış töreni ağustos ayında yapıldı. Bu sırada Dethier'nin sağlığı iyice bozulmuştu. Müze müdürü olarak Dethier, H. Schlie-mann'ın (1822-1890) Truva'daki kazılarında bularak Atina'ya götürdüğü hazineyi geri almak için mücadele etti, hattâ Nisan 1874'te iki avukatla Yunanistan'a gitti, fakat eserleri geri getiremedi. Eski eserlerin yurtdışına gitmesini kısıtlayan bir yönetmelik düzenledi, arkeoloji uzmanı yetiştirecek bir okulun gerekliliğini gösteren bir proje hazırladı. Müzedeki eski eserlerin envanter kayıtlarını düzenleyen bir dosya ile Mart 1880'de bir de katalog yazdı ise de bu basılamadı. Bu yöneticilik çalışmaları arasında bazı araştırmalarını da yayımladı. Viyana'da 1873'te düzenlenen sergi için Almanca ve Fransızca olarak İstanbul ve Boğaziçi'nin e-serlerine dair bir kitap yazdı.
Dethier, 3 Mart 1881'de Beyoğlu'nda Çukurcuma Sokağı'nda no. 8'deki evinde öldü ve cenazesi 5 Mart günü kaldırılarak, Feriköy Katolik mezarlığında Carre St. Laurent'da gömüldü. Herhalde oğul-
DEUTERON
42
DEVECİYAN, KAREKİN
CONSTANTINOPLE.
Descriptlon topogfaphlque el lıistorique
DI.P.A.KETHIB8,
vıekbe, an.
A î. K 11 K !»: H fl t. TJ R n
Dethier'nin Le Bosphore et Constantinople başlığını taşıyan kitabının giriş sayfası, 1873.
Gözlem Yayıncılık Arşivi
lan tarafından yapılan mermer mezarının taşında onun "Osmanlı Müze-i Hü-mayun'un Müdürü" olduğu belirtilmiştir. Aynı mezarda bazı yakınları da yatmaktadır.
Dethier, Türk müzeciliğinin ilk başında kurucu olarak yer alır. Osman Hamdi Bey (1842-1910) onun açtığı yolu geliştirmiş ve istanbul müzelerini, dünyanın benzerleri arasında en başta gelenleri durumuna getirmiştir.
Dethier'nin ressamlığı da olduğu 1867' de düzenlenen Paris sergisinde teşhir e-dilen beş tablosundan anlaşılır. Suluboya olarak 1864'te yapılmış ve Tekfur Sa-rayı'nı gösteren bir tablosu ise İstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü'ndedir.
Dethier'nin istanbul'a dair eserlerinin başında Budapeşte'de basımına başlanan fakat yarım kalarak piyasadan çekilen, İstanbul'un fethinin kaynaklan gelir. Bunların arasındaki Kritovulos tarihinin, C. Müller tarafından yayımlanmasının onu çok üzdüğü hattâ bu yüzden sinirlerinin bozulduğu söylenmiştir. Nafıa Nazırı Ra-şid Paşa'nın isteği üzerine, 1873'te Viyana Milletlerarası Sergisi için hazırladığı Der Bosphor und Constantinopel (Viyana, 1873) başlıklı küçük kitap ise Le Bosphore et Constantinople başlığı ile (Viyana, 1873) basılmıştır. Aynı eser B. Höhner ve B. Pâffgen tarafından tıpkıbasım olarak yeniden yayımlandığı gibi (Kerpen, 1981), Ümit Öztürk'ün Türkçe-ye çevirisi de basılmıştır (Boğaziçi ve istanbul, İst., 1993). İstanbul'da yaşayan Doğubilimci Andreas David Mordtmann (1811-1879) ile topladıkları İstanbul'un antik ve Bizans dönemi kitabe metinlerinin ise yalnız ilk fasikülü basılmıştır (Epigraphik von Byzantion und Cons-tantinopolis..., Viyana, 1864).
Bunların dışında Viyana İlimler Aka-
demisi yıllıklarında, İstanbul Rum Edebiyat Kurumu (Hellenikos Filologikos Sil-logos) yıllığında, İstanbul'da çıkan L'Uni-res, Revue Orientale, Politique, Lilteraire et Scientifique adlı dergide, The Levant Herald, Le Courier d'Orient vb gazetelerde genellikle İstanbul'un tarihi topografyası ile bazı anıtlarına dair makaleleri yayımlanmıştır. Bazı makalelerini ise ayrıca broşürler halinde İstanbul'da basılmıştır (tam bibliyografyası için bak. kitabının tıpkıbasımı, Kerpen, 1981, s. XIV-XVI).
Bibi. S. Eyice, "istanbul Arkeoloji Müzelerinin İlk Müdürlerinden Dr. Dethier Hakkında Notlar", İstanbul Arkeoloji Müzeleri Yıllığı, K (1960), s. 45-52, resim 25-27; S. Aristorkis, "Nekrologia", Hellenikos Philologikos Sillo-gos, XIV (1880-1881), s. 79-81; H. Höhner, "Dr. Philipp Anton Dethier (1803-1881), Ent-wurf einer Lebensbeschreibung, Kerpener Heimatblâtter, VI (1968), s. 304-312; B. Höh-ner-B. Pâffgen, "Der Archâologe Ph. A. Dethier", Das Rheinische Landesmuseum, Bonn - Berichte, I (1981), s. 9-10; W. Nemetz, "Fünf Jahrzehnte Österreichische Schule in Konstantinopel", Mitteilungen deş Österreic-hischen Staatsarchiv, VII (1954), s. 310-335; B. Höhner-B. Pâffen, "Philipp Antor Dethier als Archâologe und Historiker" ve S. Eyice, "Philipp Anton Dethier in Constantinopel", Der Bosphor und Constantinopel, yb, Kerpen, 1981, s. VI-IX ve X-XVI; S. Eyice, "Ölümünün Yüzüncü Yıldönümünde İstanbul Arkeoloji Müzelerinin îlk Kurucularından Dr. Philipp Anton Dethier", Arkeoloji ve Sanat, S. 16-17 (1982), s. 21-24.
SEMAVÎ EYÎCE
DEUTERON
Kelime anlamı "ikinci" olan Deuteron mevkiinin, Byzantion'dan(->) kuzeybatıya yönelen eski Roma yolunun, bugünkü ölçü birimleriyle başlangıçtan yaklaşık 3 km sonrasına rastlayan yer olduğu sanılmaktadır. Bu mesafeler, eski kara surlarının (Septimus Severus), Byzantion'daki Constantinus Forumu'ndan(->) (Çember-litaş) geçtiği noktadan başlayarak hesap edilirdi.
I. İustinianos(-») döneminden (527-565) sonra, bu yer, yaklaşık 20 m boyu ve 4 m'yi aşkın çapı ile dev bir anıtsal monolit sütun ile süslendi ve üzerindeki imparator heykelini tahrip eden 866 tarihli depreme kadar böyle kaldı. Deuteron Sütunu, Osmanlı dönemi İstanbul'unun ilk yıllarında sapasağlam ayaktaydı, fakat 1550'lerde yıkıldı ve parçaları Süleyma-niye Camii'nin yapımında kullanıldı.
Kaynaklara göre, sütunun yakınlarında, I. İustinianos tarafından yaptırılmış ve Azize Anna'ya adanmış bir manastır ile, II. İustinos zamanında (565-578) yapılmış bir saray bulunmaktaydı.
Ortaçağda çıkan bir rivayete göre, Deuteron adı, II. İustinianos'un, 705'te, o sıralar kullanılmayan Bozdoğan (Valens) Kemeri'nden(-») kente uzanan su borularını izleyerek Konstantinopolis'e ikinci kez girdiği yeri simgeliyordu. Yakın zamanlara kadar, bazı tarihçiler bu sözcüğü kentin Constantinus Suru dışında kalan ikinci mahallesinin adı olarak kabul ediyorlardı.
Bibi. A. Berger, Untersuchungen zu den Pat-ria Konstantinupoleos, Bonn, 1988, s. 518-522; Janin, Constantinople byzantine, 336-340.
ALBRECHT BERGER
DEVA GEÇİDİ
bak. FRESKO PASAJI
DEVATÎ MUSTAFA EFENDİ TEKKESİ
Üsküdar İlçesi'nde, Bülbülderesi'nde, Sel-man Ağa Mahallesi'nde, Selmani Pak Caddesi ile Şeyh Camii Sokağı'nın kavşağında yer almaktadır.
Kethüda Arslanağazade Mustafa tarafından 106l/l650'de Celvetî tarikatından Devatî (Divitçi) Şeyh Mustafa Efendi (ö. 1657) için yaptırılmıştır. Kaynaklarda "Şeyh Camii Tekkesi" olarak da anılmaktadır. İlk yapıldığında, cami olarak da kullanılan tevhidhaneden başka derviş hücreleri, selamlık, harem, mutfak vb bölümlerden oluştuğu tahmin edilen tekkenin mimari programı, Devatî Mustafa Efendi'nin vefatından sonra inşa edilen türbesi ile genişlemiştir. Zamanla bu türbe ile cami-tevhidhanenin çevresinde bir hazire oluşmuş, Kazasker Beyazîzade Ahmed Efendi (ö. 1686), için bu hazirede bir türbe yaptırılmıştır. 19. yy'm birinci yarısı içinde, büyük bir ihtimalle II. Mahmud döneminde (1808-1839) cümle kapısı yenilenmiş, bunun yakınına bir çeşme inşa edilmiştir. Geçen yüzyılın ikinci yarısında harap durumda olan cami-tevhidhane 13047 1886'da II. Abdülhamid (hd 1876-1909) tarafından, Bahri Paşa'nın denetimi altında yeniden inşa ettirilmiş, muhtemelen yine bu tarihte, tekkenin mensuplarından Hüseyin Hâkî Efendi'nin eşi Fatma Zehra Hanım tarafından Devatî Mustafa Efendi Türbesi yenilenmiştir. Ahşap olan harem-selamlık kanadının da 19. yy'm ikinci yarısı içinde yeniden yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu arada Beyazîzade Ahmed Efendi Türbesi ortadan kalkmış, 1925' ten sonra fonksiyonlarım yitiren birtakım tekke bölümleri tarihe karışmış, cami olarak kullanılmayı sürdüren cami-tevhidhane 1941 ve 1975'te onarım geçirmiştir. Devatî Mustafa Efendi Türbesi ile hazire bakımlı durumdadır. Yakın zamana kadar imam meşrutası olarak kullanılan harem-selamlık binası son yıllarda yıktırılarak yerine betonarme bir meşruta inşa edilmiştir.
Kuruluşundan 1925'e kadar Celvetî tarikatına bağlı bir zaviye olarak faaliyet gösteren Devatî Mustafa Efendi Tekke-si'nde cuma günleri ayin icra edildiği bilinmektedir.
Selmani Pak Caddesi üzerinde yer a-lan, küfeki taşı ile örülmüş cümle kapısı, yanlardan pilastrlar ile kuşatılmış, yuvarlak bir kemerle taçlandırılmıştır. Aynı malzemeden mamul olan çeşme, kilit taşı çıkık yuvarlak kemer, güneş motifi ve küre biçiminde alem gibi II. Mahmud döneminin ampir üslubuna(->) özgü ayrıntılar sergilemektedir.
Kagir duvarlı, ahşap çatılı olan cami-
tevhidhane, kareye yakın dikdörtgen planlı bir harim, enine dikdörtgen planlı, kapalı bir son cemaat yeri ve bunların sınırında, batı cephesinde yer alan bir minareden meydana gelmektedir. Kuzey cephesinin ekseninde bulunan girişin dikdörtgen açıklığı ile hafifletme kemerinin arasında, Mısrîzade Ali Rıza'nın ta'lik hattıyla yazılmış, II. Abdülhamid'in 13047 1886 tarihli ihya kitabesi bulunur. Manzum kitabenin metni Musa Kâzım Paşa' ya (ö. 1889) aittir. Aynı eksende yer alan dikdörtgen harim kapısının üzerinde ise yapının ilk inşa tarihini (1061/1650) veren, metni "Hafız" mahlaslı bir şaire ait, sülüs hatlı manzum kitabe yer almaktadır. Bunlardan başka, harimin içinde, ahşap levhalar üzerine kabartma olarak yazılmış, tarihsiz bir manzume daha bulunmakta, bu metinde tekkeye Hz Muham-med'e ait nalınların hediye edilmiş olduğu belirtilmektedir.
Cami-tevhidhanenin duvarları almaşık (iki sıra tuğla/küfeki taşı) örgü ile meydana getirilmiş, her cephede neogotik üslupta, almaşık örgülü sivri kemerleri o-lan ikişer pencere açılmış, son cemaat yerinin kapısı da aynı türde bir hafifletme kemeri ile taçlandırılmıştır. Harimin kuzey duvarı boyunca, zemini yükseltilmiş bir mahfil uzanmakta, bu mahfilin sınırında yükselen iki adet kare kesitli ahşap dikme, son cemaat yerinin üstünü işgal eden kadınlar mahfilinin, harim yönündeki çıkmasını taşımaktadır. Söz konusu fevkani mahfil, dikmelerin arasında kavisli bir çıkma ile genişletilmiştir. Duvarlar eklektik üslupta kalem işleri ile bezenmiş, ince uzun dikdörtgenlerin sıralandığı çubuklu tavanın ortasına, iç içe üç kareden oluşan basit bir göbek oturtulmuştur. Gerek yuvarlak nişli mihrabın, gerekse de ahşap minber ile vaaz kürsüsünün herhangi bir özelliği yoktur. Düzgün kesme taş işçiliği sergileyen, kare kaideli, çokgen gövdeli minarenin, şerefeye kadar olan kesimi ilk inşa döneminden kalmadır. Son cemaat yerine açılan minare kapısının yanındaki duvar parçası, cami-tevhidhanenin ilk yapıldığındaki kuzey sınırını belgelemektedir.
Cami-tevhidhanenin kuzeyinde yer a-lan Devatî Mustafa Efendi Türbesi, kenarları birbirine eşit olmayan sekizgen biçiminde bir alanı kaplar. Batı yönüne açılan kapının ve kapının yanındaki pencerelerin üzerine Devatî Mustafa Efendi' nin, tekkenin sekizinci postnişini Şeyh Ahmed Hasib Efendi (ö. 1897) ile eşi Necibe Hamm'ın vefat tarihlerini veren, ayrıca türbenin II. Abdülhamid döneminde H. Hâkî Efendi'nin eşi F. Zehra Hanım tarafından yenilendiğini belgeleyen toplam dört adet kitabe yerleştirilmiştir. Dördü de manzum olan kitabelerden kapı üzerinde yer alan ikisi, kitabelerde hemen hiç kullanılmayan rık'a hattı ile, pencerelerin üzerindekiler ise talikle yazılmıştır.
Harem ve selamlık bölümlerini barındıran iki katlı ahşap bina da cami-tev-hidhanenin batı yönünde bulunmakta, sı-
Devatî
Mustafa Efendi
Tekkesi'nde
cami-
tevhidhanenin
batı cephesi.
M. Baha Tanınan,
1983
radan bir meskenin özelliklerini yansıtmaktaydı. Bu yapının hemen önündeki çokgen planlı şadırvanın üst yapısı tamamen yenilenmiştir.
Bibi Kut, Dergehname, 231, no. 20; Ayvan-sarayî, Hadîka, II, 233-234; Çetin, Tekkeler, 589; Aynur, Saliha Sultan, 38, no. 174; Âsitâ-ne, 4; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 62-63, no. 103, 66-67, no. 288; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 4; Raif, Mir'at, 97-98; îhsaiyat II, 21; Öz, İstanbul Camileri, II, 63; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 294-296, 344-347; H. K. Yılmaz, Azîz Mahmud Hüdâyî ve Celvetiyye Tarikatı, İst., 1982, 278-279.
M. BAHA TANMAN
DEVERANI
bak. FATİH KÜLLİYESİ
DEVECİYAN, KAREKİN
(28 Şubat 1867, Harput - 8 Ocak 1964, İstanbul) Ermeni asıllı araştırmacı.
Harput'taki Fransız okulunda başladığı öğrenimini İstanbul'da Lusavoriç İdadi-
Deveciyan'ın
Balıkçılık
(İst., 1915)
adlı
yapıtından
bir resim.
Gözlem yayıncılık
Arşivi
si'nde tamamladı, l Mart 1891'de Düyun-ı Umumiye İdaresi'ne girerek Bursa (1903), Bandırma, Selanik (1905), Sivas (1908) ve Beyrut (1909) Düyun-ı Umumiye nezaretlerinde memurluk, muhasebecilik, gümrük resmi munzam başkontrolörlüğü, sandık amirliği, müteferrika kâtipliği gibi görevlerde bulundu, l Kasım 1910'da İstanbul Balıkhanesi merkez müdürlüğüne, 19 Kasım 1917'de balık işleri başmüfettişliğine, l Ağustos 1922'de balıkçılık başkont-rolluğuna tayin edilmiştir. Düyun-ı Umumiye merkez idaresi kadrolarının tedricen kaldırılmasından dolayı 31 Mart 1927' de görevi sona ermiştir.
Deveciyan'ın taşrada geçen gençlik yıllarında, Tesadüf ve Gülfidanı isimli iki roman çevirisi ve İstanbul'da yayımlanmış haftalık dergilerde "K. Kemal" takma adıyla yazdığı fenni ve edebi makaleleri vardır.
Deveciyan Balıkhane müdürlüğünde bulunduğu yıllarda balıkları ve balıkçılı-
45
istanbul Devlet Opera ve Balesi'nin "1993 istanbul Yılı" kutlama etkinliklerine katıldığı Umberto Giordano'nun "Andre Chenier" operasından bir sahne. Kültür Bakanlığı İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü 'nün izniyle
DEVEKUŞU KABARE TiYATROSU 44
ğın çeşitli tekniklerini daha yakından inceleme olanağını bulmuş ve bu konuda ihtisas sahibi olmuştur. Bunun sonucu Balık ve Balıkçılık (İst., 1915) adlı ünlü eserini yazmıştır. Eserin sonuna ayrıca balığa ve balıkçılığa ait Türk balıkçılarının ağzından toplanmış, Fransızca karşılıkları da yazılı 60 sayfalık bir lügatçe eklenmiştir. Daha sonra eseri genişleterek Peche et pecheries en Turquie (İst., 1926) adıyla Fransızca olarak da yayımlamıştır. Eser Avrupa bilim çevrelerinde de takdirle karşılanmış ve İtalyan zoolog Ninni tarafından İtalyancaya tercüme edilmiştir. Balıkçılık konusuna ilgi duyanlar için çok zengin bir kaynak olan eser Türkiye'deki deniz ve tatlı su balıkları ile deniz canlılarını, av aletleri ile dalyan ve avlanma tekniklerini içerir. Ayrıca kitapta İstanbul Boğazı ve Marmara Denizi'nin bir bölümündeki, dalyan ve voli yerlerini, midye tarlalarını gösteren detaylı bir harita yer
allr-
ALÎ PASÎNER
DEVEKUŞU KABARE TİYATROSU
Kabare türünün tanınmasını, sevilmesini ve yaygınlık kazanmasını sağlayan, Haldun Taner, Ahmet Gülhan, Metin Akpı-nar, Zeki Alasya'mn 19ö7'de İstanbul'da kurduğu topluluk.
Topluluğun ilk oyunu, l Aralık 1967' de Sıraselviler'deki Kulüp Onay'da oynanan Haldun Taner'in yazdığı, Çetin İpek-kaya'nın sahnelediği Vatan Kurtaran Şa-baridır. Topluluk daha sonra, yine Sıraselviler'deki bugün (1994) Ali Poyrazoğ-lu Tiyatrosu'nun içinde bulunduğu Kulüp 12'ye taşındı. Halit Akçatepe, Funda Postacı, Yalçın Gülhan, Oya Alasya, Orhan Aydınbaş, Meral Küçükerol topluluğun ilk dönemindeki oyunlarda rol alan sanatçılardan bazılarıdır. 1968-1970 arası, çeşitli yazarların skeçlerinden oluşan Bu Şehr-i İstanbul ki ile Boris Vian'ın Generalin Beş Çayı, 1970'te Astronot Niyazi, 1971'de Ha Bu Diyar, 1972'de İonesco'
dan Gergedan ve Dün-Bugün, 1973'te Aşk u Sevda ve Dev Aynası adlı oyunlarla seyirci karşısına çıktı. 1973'ten sonra kabarelerinin içeriğini daha popüler konulardan seçen topluluk 1973-1975 arasında Yar Bana Bir Eğlence, 1975-1976' da Haneler ve Yalan Dünya adlı oyunları sahneledi.
Topluluk 1977-1978 sezonunda, o yıla kadar oynadıkları oyunlardan hazırladıkları seçmelerden oluşan Çıktık Açık Alınla adlı çalışmayla, kuruluşunun onuncu yılım kutladı. Haldun Taner ve Ahmet Gülhan, topluluğun başlangıçta saptadığı çizgiden uzaklaştığı, giderek düzeyini düşürdüğü gerekçesiyle 1978'de ayrılınca, Devekuşu Kabare Tiyatrosu Metin Akpı-nar ve Zeki Alasya'mn yönetiminde çalışmalarını sürdürdü. 1978-1980 arasında topluluk, Biz Bize Benzeriz ve Taşıtlar adlı oyunları sahneledi. 1980'den sonra oyunlarının tarzını değiştirdi, müziğin a-ğırlıklı yer aldığı, star oyuncuların biçimlediği oyunlar sahneledi. Beyoğlu Beyoğlu, Aşk Olsun, Geceler, Deliler, insanlığın Lüzumu Yok, Şuna Buna Dokunduk adlı oyunlarla 1991'e kadar çalışmalarını sürdüren topluluk, Harbiye Konak ve Beyoğlu Fitaş sinemalarında geniş bir seyirci kitlesiyle buluştu.
Devekuşu Kabare Tiyatrosu, kuruluşundan itibaren başta Haldun Taner olmak üzere, İsmet Küntay, Sadık Şendil, Umur Bugay, Kandemir Konduk, Fer-han Şensoy, Aziz Nesin, Oktay Arayıcı, Ülkü Tamer, Cengiz Gündoğdu gibi birçok oyun yazarının oyunlarına ve skeçlerine çalışmalarında yer verdi. Metin Ak-pınar ve Zeki Alasya, 1991'den sonra reklam, televizyon skeçleri ve sinema çalışmalarına yönelince, Devekuşu Kabare Tiyatrosu, tiyatro çalışmalarına ara verdi.
HİLMİ ZAFER ŞAHİN
DEVEOĞLU MESCİDİ
bak. HOCA HAMZA MESCİDİ
DEVLET KLASİK TÜRK MÜZİĞİ KOROSU
Klasik Türk musikisinde ilk resmi icra topluluğudur. Osmanlı döneminden bu yana İstanbul'da başta Darü'l-Elhân (sonradan İstanbul Belediye Konservatuvarı) olmak üzere, musiki demekleri ile özel musiki meclislerinin yarattığı yoğun bir icracı ve dinleyici birikimi oluşmuştu. Özellikle İstanbul Belediye Konservatuvarı bünyesindeki Türk Musikisi İcra Heye-ti'nin 1950'li yıllarda pazar günleri Şan Sineması'nda verdiği konserler seviyeli bir dinleyici kitlesi oluşturmuştu. Ancak, değişen şartlarda bu icra topluluğu 1970' li yıllarda eski işlevini yitirdi.
İstanbul'un musiki hayatında doğan bu boşluğu doldurmak amacıyla, 1965'ten başlayarak Nevzad Atlığ ile Yılmaz Öz-tuna tarafından altyapısı hazırlanan Devlet Klasik Türk Müziği Korosu zamanın TRT Genel Müdürü İsmail Cem'in de destekleyici programları, dönemin Kültür Bakam Rıfkı Danışman'ın ve bakanlık müsteşarı Emin Bilgiç'in çabaları ile 15 Kasım 1975'te İstanbul'da kuruldu. Topluluğun ilk çekirdek kadrosunda, İstanbul Belediye Konservatuvarı'ndan kadrolarıy-la gelen Nevzad Atlığ, Mefharet Yıldırım, Gülseren Güvenli, Necdet Yaşar, Ender Erğün, İncilâ Denizalp (Bertuğ) ve Yur-dagül Eroğlu bulunuyordu.
N. Atlığ, M. Yıldırım, N. Yaşar, Cüneyt Kosal ve Y. Öztuna'dan oluşan ilk sanat kurulunun İstanbul, Ankara, İzmir ve Erzurum'da açtığı sınavlarda yalnızca İstanbul'da sonuç alınabildi. İlk kadroyu İstanbul Belediye Konservatuvarı'ndan yetişen musikiciler oluşturdular. Daha sonraları Devlet Korosu ile aynı tarihlerde kurulmuş olan İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı'nın yetiştirdiği genç icracılar çeşitli zamanlarda açılan sınavlarla koro bünyesine alındılar.
Topluluk icra biçimi yönünden ana çizgileriyle Mesud Cemil'in koro anlayışı-
İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu AKM Büyük Salonu'nda verdiği bir konserde, 1991. Kültür Bakanlığı istanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu Müdürlüğü 'nün izniyle, fotoğraf Sami Güner
m sürdürmektedir. Koronun konser programları ise, Türk musikisi repertuvarında-ki yerleri sağlam, değeri tartışılamayacak klasik eserlerden oluşmaktadır.
Topluluğun ilk konseri 22 Şubat 1977' de Ankara Devlet Konser Salonu'nda gerçekleşti. İstanbullu musikiseverler koronun 1977'den başlayarak Atatürk Kültür Merkezi'nde verdiği konserlerle yeni bir kurumun daha farklı bir icra tarzı ile geleneksel pazar sabahı konserlerine kavuştular. 1985'ten sonra başka şehirlerde de devlet koroları kurulması üzerine koronun adına İstanbul kelimesi eklendi.
Kuruluş amacı klasik Türk musikisini üst düzeyde icra etmek, yaymak ve yaşatmak olan koro, İstanbul'daki konserlerinin yanısıra yurtiçinde çeşitli şehirlerde, üniversitelerde, yurtdışında ise kimi zaman bütün koro üyelerinin, kimi zaman da bir grup icracının katılmasıyla Tunus, Cezayir, Mısır, Almanya ve Amerika'da konserler ve seminerler verdi.
Bugün 51 ses (26 kadın, 25 erkek) ile 25 saz sanatçısından (5 keman, 4 kemence, 3 viyolonsel, 2 kanun, 3 tanbur, 5 ney, 3 ud) oluşan koroyu kurulduğu günden bu yana devlet sanatçısı Nevzad Atlığ yönetmektedir. Şef yardımcılığını ise İ984'e kadar Mefharet Yıldırım yürütmüş, bu görevi daha sonra onun emekliye ayrılması üzerine kurumun müdürü Ender Ergün üstlenmiştir.
1991'de UNESCO için bir CD dolduran İstanbul Klasik Türk Müziği Korosu' nün bugüne kadar 10 kaseti, 6 plaklık bir albümü ile 17 CD'si yayımlandı. Verdiği konserlerin ses ve görüntü kaydı ile çeşidi nota koleksiyonlarının bulunduğu bir arşivi olan koro, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı'nın işbirliğiyle fasiküller halinde klasik eserlerin notalarını da yayımlamaktadır.
İNCİLÂ BERTUĞ
Dostları ilə paylaş: |