I d I n I a V a V x h o n I n < I j V a h I x V l a I o I l n V v h fi X l Q



Yüklə 7,77 Mb.
səhifə25/139
tarix27.12.2018
ölçüsü7,77 Mb.
#87837
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   139

Bibi. Hüseyin Hüsameddin (Yasar)-lbnülemin Mahmud Kemal (inal), Evkaf-ı Hümayun Ne-zareti'nin Tarihçe-i Teşkilatı, ist, 1335; S. Çe-tintaş, "Mimar Kemalettin, Mesleği ve Sanat Ülküsü", Güzel Sanatlar, S. 5 (1944), s. 160-173; ; Yavuz, Mimar Kemalettin, 173-185; Ergin, İmaret.

YILDIRIM YAVUZ



DRAGOS

istanbul'un Anadolu yakasında, Marmara sahilinde, Maltepe ve Kartal arasında bulunan, denizden 107 m yükseklikteki Dragos Tepesi (Orhan Tepe) üzerinde kurulu, daha çok yazlık amacıyla kullanılan villalar semti.

Yeşillik, fundalık; özellikle ilkbaharda . sapsarı açan katırtırnakları ve kekiğiyle bilinen; sahile yer yer dik kayalıklarla inen ve önünde dibi pırıl pırıl beyaz kumlu bir denizin uzandığı bu tepe, 1940'la-rın son yıllarına kadar bomboştu. Kuzeybatısındaki Maltepe'den, Yakacık'ın kuzeyinden doğan ve Maltepe ile Dragos a-rasından Marmara'ya akan Dragos Deresi ile ayrılırdı. Tepenin karşısında, en yakını Büyükada olmak üzere Adalar yer a-lırdı. Özellikle mehtabı ünlüydü.

1947'de, üyelerinin çoğunluğunu o dönemin Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ileri gelenlerinin, bakan, milletvekili, bürokrat ve aydınların oluşturduğu "İstanbul Ankara Evleri Kooperatifi", hazine arazisi olan tepenin güneydoğu yamaçlarını satın alarak parselledi. Tepenin adı da "Orhan Tepe" olarak değiştirildi. Ancak bu ad yaygınlaşamadı. Tepeye o döneme göre lüks sayılan villa tipi, bir veya iki katlı özenli yazlık evler yapılmaya başladı ve Dragos, birkaç yıl içinde güzel bir yazlık semt olarak gelişti. 1950' lerde Dragos, birbirinden özenli bahçelerle ayr nlan yeşillikler arasındaki villaları, tepenin altındaki özel plajı, kulübü, yeni yetiştirilmekte olan çam koruluğu, seçkin sakinlerinin yaşam biçimleriyle istanbul' un özel bir köşesiydi. Otomobil dışında, semte, Haydarpaşa'dan kalkan ve Tuzla istikametine giden banliyö trenlerinin durduğu Cevizli Istasyonu'ndan faytonlarla veya gidilecek villanın anayoldan uzaklığına göre 300 m ile l km arası bir yol yürünerek ulaşılırdı.

1960'lardan sonra Dragos'un ve çevre-

sinin manzarası değişmeye başladı. Cevizli Istasyonu'nun çevresindeki alan hızlı bir gecekondulaşma sürecine girerken Dragos'taki kooperatifte hisse sahibi o-lanlar arsalarının bir bölümünü satışa çıkardılar, yeni parselasyonlar yapıldı. Dragos'un Maltepe'ye doğru uzanan eteklerindeki boşlardık, bağlık, bahçelik alanlar ve Kartal'a doğru sahil boyu, âdeta bir sanayi bölgesine dönüşmeye başladı. Dragos Yalısı diye bilinen, Maltepe' den Dragos Tepesi'nin güneydoğusuna kadar uzanan sahilde AĞA, Vinileks, kereste ve un fabrikaları ile imalathaneler kuruldu. Dragos Tepesi yine villa tipi olmakla birlikte, çok sayıda bina ile dolmaya başladı. Mahalle ilk oluşurken dikilen çamların büyüyüp güzel bir koruluk meydana getirdikleri tepenin üstünde bir kır gazinosu açıldı. Tepenin güneydoğu eteklerine çeşidi banka ve kuruluşların yazlık dinlenme tesisleri kuruldu. Semt 1980'lerde, ilk sükûnetinden, güzelliğinden, su, hava ve çevre temizliğinden çok şey kaybettiyse de yine lüks ve zarif villaların, güzel bahçelerin, özenli yolların ve köşelerin hattâ çok azalmış olmakla birlikte çamların bulunduğu hoş bir yerdi. Asıl değişme 1992'den sonra oldu. 1990'ların başında, tepenin önünden geçirilen geniş sahil yolu, istanbul'un çoğu yerinde olduğu gibi burada da, bir zamanlar denizin hemen üstünde olan, bahçelerinden veya bulundukları bölgede tepenin eteklerinden denize girilen yalıları, köşkleri denizden ayırdı. Sırtlara doğru tırmanan binalar ise tepede betonlaşmanın ilk işaretlerini vermeye başladılar. Çevredeki sanayi ve yapılaşmanın yarattığı deniz kirlenmesi ve sahil yolu, doğal plajları ve denize girebilme imkânlarını yok etti. Aralarında bir dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in de bulunduğu ilk sahiplerin büyük çoğunluğu buradaki evlerini sattılar. Dragos sakinlerinin toplumsal-ekonomik çehresi değişti. Denize girmek de imkânsızlaştıktan ve tepe İstanbul'un genel çevre kirlenmesine teslim olduktan sonra, sahilden geçirilen yol da trafiğe açılınca semt eski ö-zelliklerini kaybetti.

İSTANBUL

DRAMAII HASAN

bak. GÜLER, HASAN



DUDULLU

Ümraniye ilçe merkezine bağlı bir mahalleler grubudur. İki mahalleden meydana gelmiştir. Kuzeydeki mahalleye Aşağı Dudullu, güneydeki mahalleye Yukarı Dudullu adı verilmektedir. Bu mahalleleri batıdan Ümraniye ilçe merkezinin (bak. Ümraniye İlçesi) Çakmak ve İnkılab mahalleleri, kuzeyden Çekmeköy, doğudan Sarıgazi Köyü ile güneyden de Kartal Ilçesi'nin Büyükbakkalköy ve Fındıklı mahalleleri ile Kadıköy ilçesi' nin Kayışdağı ve Küçükbakkalköy mahalleleri çevreler. Bu alan içinde yüzölçümü 11 km2'dir.

Dudullu çevresindeki en yüksek tepe Bakırdağ Tepesi'dir. Burada yükselti 200 m'nin üzerindedir. Aşağı ve Yukarı Dudullu mahalleleri deniz seviyesinden 140-150 m yükseltiler arasında yayılmıştır.

Aşağı ve Yukarı Dudullu mahallelerinin yakınında önemli bir akarsu yoktur. Yerleşmenin güneyinden başlayarak doğusunda Kemerdere ile birleşen Heybe-lidere, kuzeyde yerleşmenin batısından gelen Çakmakdere ile birleşmektedir. Eskiden ormanlık bir alan olan köy çevresi yüzyıllar süren tahribat sonucunda doğal bitki örtüsünden yoksun kalmış, bugün bütün bu alan iskâna açılmıştır.

Dudullu yerleşmesinin kuruluşu 350 yıl kadar öncelere gitmektedir. Köyün bazı mezar taşlarında 250 yıl öncesinin tarihlerine rastlanır. Yukarı Dudullu'daki Âdile Sultan Namazgâhı(^) yörede yer alan en önemli tarihi yapılardan biridir. İlk kurulduğunda Sarıbayraktar adını taşıyan yerleşmenin ismi sonraları Dudullu olmuş, yakın yıllarda da köy, Aşağı ve Yukarı Dudullu olarak ikiye ayrılmıştır. Yukarı Dudullu Abdülaziz döneminde (1861-1876) Alemdar'da (Alemdağ) yaptırılan köşk nedeniyle inşa ettirilen yolun güzergâhı üzerinde kalmış ve Aşağı Du-dullu'ya nazaran daha çok gelişmiştir. Güneydeki Yukarı Dudullu en eski adı Alemdağı Caddesi olan ve eski Ankara Yolu olarak da bilinen şimdiki Şile yolu üzerindedir. Aşağı Dudullu ise 600 m kadar kuzeyde vadi içindedir ve Yukarı Dudullu'dan daha sonra iskân bölgesi haline gelmiştir. Cumhuriyet öncesinde ve Cumhuriyet'ten sonra 1960'lara kadar büyük çiftliklerin, arazilerin bulunduğu; hayvan ürünleri, sütü, yoğurduyla ünlü ve bir mesire yeri de sayılan bölge, 1966' da yapılan sanayi planıyla sanayiye açılmıştır. Günümüzde özellikle Yukarı Dudullu bölgesinde MODOKO (Mobilya Dekorasyon Sitesi), iMES (istanbul Makine Endüstrisi Sanayii), GAMAK vb sanayi kuruluş ve siteleri bulunmaktadır.

Aşağı ve Yukarı Dudullu köyleri Cum-huriyet'in ilanından sonraki yıllarda Üsküdar Ilçesi'nin Kısıklı Bucağı'na bağlı yerleşmelerdir. 1970'ten sonra, aynı ilçenin Merkez Bucağı'na bağlı köyleri durumuna gelmişlerdir. İlçe merkezi Üsküdar ile Dudullu köylerinin arasında yer alan Ümraniye yerleşmesinin 1970-1980 arasındaki hızlı gelişmesinden Dudullu da etkilenmiştir. 1960'ların ortalarında Yukarı Dudullu'da 120 ev, Aşağı Dudullu'da 80 kadar ev sayılırken 1970'ten sonra yapılaşma hızlanmıştır. 1970'ten sonra bir gecekondu cennetine dönüşen ve hızla büyüyen Ümraniye ile Dudullu fonksiyonel olarak birleşmiş, bunun sonucunda da Aşağı ve Yukarı Dudullu köylerinin tüzel kişiliği kaldırılarak Ümraniye'nin birer mahallesi durumuna getirilmişlerdir. 1987'de Ümraniye Ilçesi'nin kurulmasından sonra bugünkü idari bölünüş ortaya çıkmıştır. 1994 başlarken Aşağı ve Yukarı Dudullu ile Küçükbakkalköy'ün bağımsız bir ilçede birleşmeleri gündemdedir.



DUHANİ, SAİD NAUM

104

105

DUPRE, LOUIS

Aşağı ve Yukarı Dudullu

Mahallelerinin Cumhuriyet

Dönemi'ndeki Nüfus Gelişimi

Yıllar

Erkek

Kadın

Toplam

1935

258

205

463

1940

234

229

463

1945

487

208

695

1950

?

>

504

1955

385

284

669

1960

507

429

936

1965

670

552

1.222

1970

1.092

974

2.066

1975

2.916

2.589

5.505

1980

11.425

9.962

21.387

1985

?

?

19.608

1990

?

?

87.457

1985 ve 1990 nüfusları mahalle nüfuslarından belirlenmiştir.

Aşağı ve Yukarı Dudullu mahallelerinin Cumhuriyet dönemindeki nüfus gelişimi yerleşmenin gelişme sürecinin de bir göstergesidir (bak Tablo).

1950'li yıllara kadar Yukarı Dudullu' da yaşayan nüfus Aşağı Dudullu'da yaşayan nüfustan daha fazla olmuştur. Daha sonra bir denge sağlanmıştır. 1935'te 500' ün de altında olan nüfus, 1965'ten sonra 1.000'i aşmış, 1975'te 5.500 dolayına erişmiştir. Mahallelerin nüfusunun 1975' ten sonra hızla arttığı, tabloda açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu nüfus artışı, planlı bir yerleşme, altyapı ve bu nüfusun çalışabileceği ekonomik faaliyet alanlarını birlikte getirmediğinden pek çok kentsel ve toplumsal sorun doğurmaktadır. Aşağı ve Yukarı Dudullu köylerinin geçmişte ormana ve hayvancılığa dayanan genel ekonomik yapısı, Cumhuriyet' in ilanından bir süre sonra yerini meyveciliğe bırakmışsa da günümüzde ekonomik faaliyet tamamıyla tarım dışı alanlara kaymıştır. Halen nüfusun büyük kısmı çevredeki fabrikalarda çalışmaktadır.

SEDAT AVCI

DUHANİ, SAİD NAUM

(1886, İstanbul - 1969, İstanbul) Yönetici ve yazar.

Lübnan kökenli Hıristiyan-Arap ünlü bir aile olan Duhanilere mensuptur. Paris Sefiri Naum Paşa ile Franko Kuşa Nasrî Paşa'nm kızı Meryem Hanım'm oğludur. Dedesi Cibrail ile onun kardeşleri Mikha-il ve Yusuf, şimdiki Çiçek Pasajı'nın(-t) yerindeki Naum Tiyatrosu'nun sahipleri ve yöneticileri idiler.

Said Duhani babasının Cebeli Lübnan mutasarrıflığı zamanında, Beyrut'un ünlü Beyteddin Sarayı'nda büyüdü. St. Jo-seph Koleji'ne devam etti. Fakat öğrenimini bitirmedi. 16 yaşında istanbul'a geldiğinde özel hocalardan ders alarak, Fran-sızcasım ilerletti. 1907'de babasının müsteşar bulunduğu Hariciye Nezareti'ne kâtip olarak atandı. Fakat bir yandan

memurluk hayatı ile bağdaşamayan tabiatı, öte yandan önünde açılan çok daha parlak bir yolun çekiciliği ile, Babıâli' de ancak l yıl kadar çalıştı. Naum Paşa, Paris'e sefir tayin olmuştu. II. Meşrutiyet' in ilanı üzerine Avrupa'nın bu kültür başkentine giden baba-oğul, orada çok görkemli bir hayat yaşadılar. Paşanın 1911' de görevi başında vefatına kadar, Said Bey, Fransa'nın birçok şöhretli ismi ile dostluk kurdu. Köklü bir şekilde öğrenmiş olduğu Fransızcası, her zaman kibar bir humor karıştırdığı üslubu ve ilginç kişiliği, ona Paris'in en seçkin çevrelerinin kapılarını kolayca açtırıyordu. Işık şehrinin son parlak dönemlerini yaşadığı I. Dünya Savaşı öncesinin bütün tatlı hayatı, kapılarını bu sefir çocuğuna da açmıştı. Duhani bu yıllarda bir Fransız hanımla evlendi. Ondan Sadi adını verdikleri bir oğlu oldu. Bu "tadı hayat" yanında, kültür yanı da çok tatmin edici idi. Sorbonne'a yine diploma alamadan devam etmesinin yanında, Türkiye aleyhindeki sayısız yayına, Carnet de la Semaine ve Paris Soir gazetelerindeki seri yazılarla cevaplar ürettiği gibi, Echos de Turquie dergisinin çıkarılmasına yardımcı oluyor ve Ahmed Rıza Bey'in anıtsal bir etüdü olan Lafaillite morale de la politi-que occidantale en orient (Paris, 1922); (Batının Doğu Politikasının Ahlaken iflası, [İst., 1982]) adlı Fransızca eserin redaksiyonunda rol alıyordu.

Duhani, 1930'larm başında istanbul' dan tanıdığı ve çok saygı duyduğu, Re-şid Safvet Atabinen'le(->) tekrar buluşunca, onun teklifini kabul ederek istanbul'a döndü ve Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Müdürü olarak işe başladı. Par-makkapı'da St. Pulcherie Fransız Kız Oku-lu'nun karşısında köşebaşında, bugün de hâlâ duran, babasından kalma ve babasının adını taşıyan (Appts Naoum Pac-ha) apartmanın birinci katına yerleştiler. Burada da mutlu bir hayatı vardı. Tu-

Said Naum Duhani

Çelik Gülersoy arşivi

ring Kurumu'ndaki işi hafifti. Esasen sınırlı bir aktivitesi olan bu kuruluşta yarım gün çalışıyor, ikindi vakti evine dönerek şuh bir hanım olan eşiyle, Pera Palas davetlerine, Tokatlıyan ziyafetlerine, Cercle d'Orient'in salonlarına devam ediyordu.

Bu mutlu yaşam, beklenmedik bir rüzgârla altüst oldu. Genç oğlu Sadi, ya bir aşk, ya bir okul, ya bir ders meselesinden intihar ediverince, Said Bey'in bütün dünyası karardı. Fransız eşi, Paris'e döndü. Said Bey de bu ölümden kendisini manen sorumlu tutarak, tavan arasında kapıcısının iki odasının yanındaki tek bir odaya çekildi. Daracık odada, küçük bir yatağın üstünde duvara çakılmış tahta raflarda Fransız edebiyatının sevdiği roman ve şiir kitapları ile, kendisinin istanbul'un Fransızca basınında çıkan yazıları bulunuyordu.

Kendisini inanılmaz bir yalnızlığa mahkûm eden dünkü sosyete şöhreti, disiplinli bir manastır hayatını Beyoğlu'nun ortasında, şaşılacak bir düzen ve ısrarla ömrünün sonuna kadar sürdürdü.

Bu arada, Beyoğlu tarihi açısından emsalsiz anılar ve gözlemler kaleme aldı. Bunlardan iki tanesi, kitaplaştı. Birincisi Vieilles gens, vieilles demeures, topograp-hie sociale de Beyoğlu, (ist., 1947; Eski insanlar Eski Evler-19 Yüzyıl Sonunda Beyoğlu'nun Sosyal Topografyası, [ist., 1982, yb. İst., 1984]), ikincisi, QuandBe-yoğlu s'appelait Pera, (ist., 1956; Beyoğlu'nun Adı Pera İken, [ist., 1990]). istanbul kültür çevreleri, bu iki kitapla, hem hiçbir yerde bulunamayacak olan çok değerli anıları öğrenmiş, hem de ince mizah gücü kuvvetli ilginç bir yazarı epey gecikmeyle de olsa tanımış oldular.

Bunların dışında La Turquie moderne ve Fransız hükümetinin yardımıyla çıkan İstanbul gazetesi ile, İstanbullu Musevi Karasu ailesinin çıkardığı Journal d'Orient gazetesinde, çoğu tefrika şeklinde, anılar ve roman türü eserler yayımladı. Bunların başlıcaları şunlardır: Chez Maruza, En trichant avec l'histoire, Fe-uillets eparts-Peche aux souvenirs, Le poudrier de l'Ambassadrice, Le Grand Marco, Monsieur Van Peer-Danseur Mon-daine, Unepoignee defemmes, Cinquan-te ans d'oisivete.

ÇELiK GÜLERSOY

DUHANİZADE MESCİDİ

Fatih ilçesi, Kocamustafapaşa'da, Ali Fa-kih Mahallesi, Duhaniye Sokağı'ndadır.

Banisi I. Selim (Yavuz) ile birlikte Mısır seferine katılan ve Mısır'ın tahriri görevini yürüten Duhani Mustafa Bey'dir. Kabri mescidin kuzeybatısında avluda bulunmaktadır. I. Süleyman (Kanuni) döneminde (1520-1566) inşa edilen mescit, Mimar Sinan'ın eseri olarak kayıtlara geçmiştir. "Duhaniye" adı ile de anılmaktadır.

Dikdörtgen planlı mescidin duvarları moloz taş ve tuğlalarla almaşık düzende inşa edilmiştir. Ahşap çatı kiremit örülüdür. Doğu cephesinde, mihrap duvarında ve kuzeyde kapının iki yanında iki

Duhanizade Mescidi'nin batıdan görünüşü. Yavuz Çelenk, 1994.

sıralı, batı duvarında ise bir tane pencere mevcuttur. Neogotik etkilere bağlanan sivri kemerli ince uzun pencereler, yapının 19. yy'ın sonu ya da 20. yy'ın başında esaslı bir onarım geçirdiğine işaret eder. Eski haliyle son cemaat yeri bulunmayan mescide, son yıllarda kuzey cephesini boydan boya kaplayan, giriş kısmı camekânlı betonarme bir son cemaat yeri eklenmiştir. Kuzeybatıda yer alan minarenin kaidesi bir sıra taş ve üç sıra tuğla ile örülmüş, bodur petek kısım ise betonarme olarak yenilenmiştir. Harim kısmında tavan ahşaptır. Alçıdan mihrabın mukarnaslı bir yaşmağı ve niş kısmında, geç dönem süsleme özelliklerini yansıtan, vazodan çıkan yaprak ve çiçek motifleri bulunmaktadır. Minber ahşap ve yemdir.

Mescit çeşitli tamir ve son zamanlardaki ilavelerle özgün durumunu kaybetmiş, duvarları ve minare kaidesi dışında Mimar Sinan tasarımından günümüze bir şey ulaşmamıştır.

Bibi. Ayvansarayî, Hadîha, I, 108; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, I, 42-43, no. 204; Öz, istanbul Camileri, I, 49; Kuran, Mimar Sinan, 308; Fatih Camileri, 89.

EMiNE NAZA



DUHTERZADE-İ RÜSTEM PAŞA TÜRBESİ

bak. SULTANZADE MEHMED BEY TÜRBESİ



DUKAS HANEDANI

Çeşitli mensupları yüksek askeri ve mülki görevlerde bulunmuş soylu bir Bizans ailesi.

Dukas ismi, "eyalet komutanı" anlamında askeri bir sözcük olan "dux"tan gelmekteydi. Kayıtlarda bilinen ilk tanınmış Dukas, 9- yy'da Imparatoriçe Teodora'nın sadık komutanlarından birisidir. 10. yy'ın başlarında her ikisi de general olan baba-oğul Dukaslardan baba (Andronikos) Ger-manikeia'da (Maraş) Arapları yendikten sonra, imparatorla arası açılınca isyan eder, Arapların eline düşer ve hapiste ö-lür. Oğul Konstantinos önce babasının itibarının iadesini sağlar, "domestikos ton sholon" (başkomutan) olarak Araplara karşı başarı kazanır, sonra da 913'te Bizans tahtı boşalınca, o makama talip o-lur, sonuçta bunu hayatıyla öder. Ne ki, adı geçen iki Dukas da zamanla ülkede efsaneleşirler. Bizans'ın ünlü destanların-

dan Diogenes Akrites'in iki kahramanı baba-oğul Dukaslardır.

1059'da tahta geçen X. Konstantinos Dukas'ın aileyle doğrudan bağı kesin o-larak bilinmemektedir; imparatorun anne tarafından Dukaslara mensup olduğunu ileri sürenler vardır, imparatorun kardeşi loannes Dukas, Edessa (Urfa) valisiyken "kayser" unvanıyla tahta ortak olmuş, Konstantinos'un 1067'de ölmesiyle taht kavgalarına girişmiştir. Kavgayı kazanan IV. Romanos Diogenes, 1071'de Selçuklularla savaşırken loannes'in oğlunun ihanetine uğradı; yenilerek esir düştü, loannes de yeğenini VII. Mihael Dukas adıyla tahta geçirtti. Üç yıl sonra kendisi Türklere esir düştü, fidyeyle serbest bırakılınca keşişliği seçti ama taht çekişmelerini bırakmadı. Bu kez de torunu Eirene Dukaina'yı Aleksios Komnenos'la evlendirip, Aleksios'un (hd 1081-1118) imparator olmasında rol oynadı. Böylece Eirene Dukaina ailenin en ünlü kadın üyesi olarak tarihe geçti. Kardeşlerinden birisini "protostrator" (muhafız alayı komutanı) diğerini ise "megas dux" (başkomutan) yaptı. Dukasların bu evlilikle Komnenos Hanedanı'na akraba olması sonucunda doğan aile kolu Komneno-dukas adını almıştır.

Dukaslarla ilgili diğer bir nokta da, bu adın büyük bir prestij sahibi olması sonucu birçok soylu ailenin şu veya bu şekilde Dukas adını almaları, böylece tarihsel kayıtlarda birçok Dukas'ın bulunması, çoğunun da birbirleriyle karıştırılmalarıdır. 12. yy'da ve sonrasında artık hangi Dukas'ın hangi soyağacından geldiğini yazılı kaynaklarda saptamak zordur. Bilinen son Dukaslar olarak Bizans'ın yıkılma döneminde adı geçen, fakat hangi Dukaslardan olduğu anlaşılamayan ve 1345' te taht kavgalarında taraf tuttuğu için başkentten kaçan bilim adamı Mihael Dukas ile onun ünlü tarihçi torununu sayabiliriz (bak. Dukas, Mihael).



Bibi. P. Karlin-Hayter, ''The Revolt of Andro-nicus Ducas," Byzantinoslavica, S. 27 (1966), s. 23-25; A. Kazhdan, Dve vizantijskie chro-niki X veka, Moskova, 1959, s. 135; B. Sko-ulatos, Leş personnages byzantins de l'Alexi-ade, Louvain, 1980, s. 138-145; Ostrogorsky, Bizans, 293, 316-323, 343, 347; Dictionary ofByzantium, 655-658.

istanbul


DUKAS, MİHAEL

(1400, Lesbos [Midilli] ya da Foggia [Foça] - 1470, İtalya) Bizanslı tarihçi.

Küçük adı kesin olarak bilinmemekle birlikte, tanınmış bir bilim adamı olan büyükbabasının adıyla anılan Dukas'a a-it ilk veriler kendisinin genç yaşında Ceneviz kolonisi Foggia'nm (Bizans dilinde Fokaea, Türkçe'de Foça) podestası (şef) Giovanni Adorno'nun yanında kâtiplik yaptığıdır (1421). Daha sonra Lesbos (Midilli) hükümdarının emrine giren Dukas Osmanlıların kontrolündeki Edirne (Ad-rianopolis), Filibe (Filipopolis) kentlerine ve Bizans başkentinin Osmanlılara geçmesinden sonra istanbul'a II. Mehmed'e

(Fatih) elçi olarak gitti. Ada Osmanlılar tarafından alınınca, Dukas italya'ya yerleşti ve hayatının geri kalan kısmını orada geçirdi.

Dukas'ın, Türkçeye de çevrilmiş olan (1956) Bizans Tarihi adlı yapıtı Bizans' m son dönemine ait önemli bir referanstır.

Dukas'ın eseri dünya tarihine genel bir bakışla başlar ve 1341'de tahta çıkan V. İoannes Paleologos dönemi ile devam eder. Fakat en ayrıntılı tasvirler, 1389'da Bayezid'in Osmanlı sultanı olmasından sonraki dönemlere aittir. Eser, Midilli'nin Osmanlılarca kuşatılmasını (1462) anlatan bir bölümde aniden sona erer.

Dukas eserinde anlattığı pek çok olaya bizzat şahit olmuştur. Ayrıca, 1416-1418 arasında Ege Bölgesi'nde, bir tür komünal yaşamı savunarak isyan eden Börklüce Mustafa Ayaklanması'nı anlatan tek Bizanslı tarihçidir.

Çağdaşı Bizanslı tarihçi Laonikos Hal-kokondiles'ten(-») farklı olarak Grek halk dilini kullanan Dukas, istanbul'un Osmanlılarca fethine bizzat şahit olmamıştır. Eserlerinde bilinçli bir şekilde olayları ba-sitleştirici bir üslup kullanır, Fatih'i övmek yerine, onu acımasız ve ahlaksız diye niteler. Dukas'a göre şehrin Osmanlıların eline düşmesi, Bizans'ın günahlarından dolayı Tanrı'nın verdiği bir cezadır. Ayrıca Şans Tanrıçası Tihe'yi(->) de tarihsel nedensellikte önemli bir etken olarak kabul eder.

Cenevizlilere yakınlığından dolayı bir Latin hayranı olarak yaşamış, Bizans'tan çok Roma'ya yakın olmuştur. Kiliselerin birleşmesini(->) savunarak, batı ile yapılacak bir ittifakın Bizans imparatorluğu' nün geleceği açısından önemine değinmiştir.

Dukas tarihinin eski İtalyanca ile yazılmış bir kopyası günümüze kadar u-laşmıştır. Asıl metnin bazı boşluklarını tamamlayan bu yazmada, Kosova Meydan Savaşı'nın (1389) çarpıtılmış bir anlatımı da vardır.

Bibi. M. Magoulias, Decline and Fail of Byzantium to the Ottoman Turks, Detroit, 1975; Ostrogorsky, Bizans, 432-434.

AYŞE HÜR


DUPRE, LOUIS

(9 Ocak 1789, Versailles - 12 Ekim 1837, Paris) Ressam.

Ünlü ressam David'in öğrencisi oldu. 1811-1813 arasında Westphalia (Rhein bölgesi) kralı olan Napoleon'un kardeşi Jeröme Bonaparte'in ressamı olduktan sonra italya'ya giderek Roma ve Napoli' de çalıştı. 1820'de üç zengin İngilize katılarak Doğu seyahatine çıktı. Gemiyle Kor-fu Adası'na geçtiklerinde Tepedelenli Ali Paşa'nm karşı kıyıda Butrint'e geldiğini duyan Dupre, oraya gitti ve Ali Paşa'nm ailesinin ve yakınlarının portrelerini çizdi. Sonra Yanya ve Tesalya yoluyla nisan ayında Atina'ya geçen Dupre, Pire' den gemiye binerek 16 Haziran 1820'de İstanbul'a geldi. Sokaklarını dar ve kirli, evlerini suriçi istanbul'a göre daha kü-



Yüklə 7,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   139




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin