Bibi. H. 1. Şanlı, Dolmuş-AKnibüs System in istanbul, iTÜ Mimarlık Fakültesi, ist., 1981; 1. Tekeli-T. Okyay, Dolmuşun Öyküsü, Ankara, 1980; 1. Tekeli, "Yüzelli Yılda Toplu Ulaşım", istanbul, S. 2 (Temmuz 1992), s. 18-28; K. Kafah-K. Kutlu-N. Yayla, İstanbul Kentiçi Ulağım Plam Genel Ulaşım Etüdü, ist., 1983.
ilhan tekeli dolmuş motorları
istanbul'da deniz ulaşımı kapsamında yolcu taşıyan ve özel kişilere ya da kooperatiflere ait küçük deniz teknelerine genel olarak verilen ad.
Boğaz ile iki parçaya ayrılmış, bir parçası da Haliç'le yeniden bölünmüş istanbul'da kent sakinlerinin denizaşırı ulaşımlarında köprülerin ve şehir hatları vapur-
larının yanısıra dolmuş motorları da azm-sanmayacak bir yer tutmaktadır.
Kalkış iskelesinde bekleyip ancak dolduktan sonra hareket ettikleri için kendilerine "dolmuş" denilen kara ya da deniz taşıt araçlarının kökeni 15. yy'da kıyılar arasında sefer yapan ve hususi olarak kiralanmayıp doluncaya değin bekleyen kayıklara dayanır. Zamanla dolmuş kayık seferleri gelişti, devlet tarafından denetim altına alındı. Nitekim, R. E. Ko-çu'nun tespit edebildiği Temmuz 1587 tarihli bir belgeden anlaşıldığına göre dolmuş kayıkları Haliç'te karşılıklı belirli iskeleler arasında, örneğin Eminönü'ndeki Çardak Iskelesi'nden ya da Unkapanı'n-dan, Sütlüce ve Hasköy'e, Fener'den Azapkapı'ya, Eminönü Balık Pazarı'ndan Galata'ya, Beşiktaş'a, Üsküdar'a ya da Beşiktaş'tan Üsküdar'a sefer yapıyorlardı ve fiyat tarifeleri Divan-ı Hümayun' ca belirleniyordu.
19. yy'da Haliç üzerinde ilk köprüler yapılınca, önceleri özel şahıslara ait olan ve üzerinden para ödenerek geçilen köprülerin işletmecileri ile kayıkçılar arasında uzun süren çekişmeler, kavgalar oldu. Örneğin bu ahşap köprülerden birisinin kayıkçılarca kundaklandığını ileri süren ya da bu savlara karşı çıkan kaynaklar bulunmaktadır (bak. Haliç köprüleri).
Ne var ki, Haliç üzerindeki köprülerin kalıcılaşmasından, Haliç'te vapur seferlerinin başlamasından sonra da Haliç iskeleleri arasında kiralık kayık ve dolmuş kayık seferlerine olan ihtiyaç sürdü.
Dolmuş kayıkları zamanla motorlu teknelere dönüştü ve deniz dolmuş motorları ortaya çıktı. Bu seferler, Kadıköy-Emi-nönü, Haydarpaşa-Kadıköy, Üsküdar-Be-şiktaş, Üsküdar-Kabataş, Yeniköy-Beykoz, Eyüp-Sütlüce, Ayvansaray-Halıcıoğlu, Ka-sımpaşa-Eminönü vb çeşidi iskeleler arasında çok uzun süre devam etti. Boğaz'a asma köprülerin yapılmasından sonra Ka-dıköy-Eminönü arasındaki dolmuş motoru seferleri seyrekleşti. Bugün Haliç üzerindeki üç, Boğaz üzerindeki iki köprüye ve şehir hatları seferlerine rağmen, özellikle Üsküdar-Beşiktaş, Üsküdar-Kabataş, Üsküdar-Eminönü, Kadıköy-Emi-nönü, Beykoz-Yeniköy arasında dolmuş seferleri sürmektedir. Kadıköy-Eminönü arasındaki dolmuş motorları artık dolmuş özelliğinden de çıkarak, tarifeli seferler yapmaktadırlar.
istanbul
DOMİNİKENLER
Dominiken tarikatı Kastilyalı San Domingo tarafından 12l6'da Toulouse'daki bir toplantıyla kurulmuş ve Papalıkça vaiz papazlar tarikatı olarak onaylanmıştı. Fransa, ispanya, italya, ingiltere başta olmak üzere Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde vaiz, misyoner, dinbilimci olarak faaliyet gösteren, yılda bir kez toplanıp yöneticilerini demokratik olarak seçen, herhangi bir alt birime değil, doğrudan doğruya tarikatın seçilmiş üst yöneticilerine bağlı olan, onlar tarafından gösterilen her yere ve göreve giden, birçok manastır ve
din okulu açmış olan bir çeşit rahipler ordusu niteliğindeki Dominiken tarikatının en tanınmış isimleri 13. yy'ın ikinci yarısında ilahiyat ve felsefeyi telif etmesiyle -felsefeyi dinselleştirmesi, kilise taassubunu felsefeye, insan düşüncesine egemen kılmaya çalışmasıyla bilinen-Aquino'lu Tomassino ile onu yetiştirmiş olan Büyük Alberto (Albertus Magnus) i-di. Gene aynı dönemde kendilerine papalık tarafından engizisyon görevi verilmişti.
Dominiken rahiplerinin Konstantino-polis'e ilk kez 1233'te gelip Ceneviz bölgesi olan Galata'daki San Paolo Kilisesi' nin yanında bir manastır kurdukları belirtilir. Kilise daha sonra Dominikenlerin yönetimine geçince San Domenico adıyla da anılmaya başlanmıştır. Bu kilisenin 1475'te Galata Camii adıyla cami haline getirildiği, 1492'de Endülüs'ten göçe zorlanan Araplardan istanbul'a gelenlerin yöreye yerleştirilmesiyle Arap Camii(->) adını aldığı bilinir.
Bu sırada Dominiken rahipleri de Galata'daki San Pietro Manastırı'na geçerler. 1535'te onların çağrısıyla Fransa'dan gelen Dominiken rahibeleri uzun süre burada kalırlar, kilisenin adı da Fransızlaşa-rak St. Pierre olur. Tarikatın istanbul'daki faaliyeti zamanla sona erer.
Fransa'da lağvedilmiş olan Dominiken-lik 1839'da önce Roma'da, arkasından Fransa'da yeniden canlandırıldıktan yarım yüzyıl sonra rahipler, onların çağrısıyla da italya'dan rahibeler geldiler. Kendilerini kısaca Assomptioniste diye adlandırıyorlardı. Assomptioniste'ler Cemiyeti 1850'de Fransa'nın Nimes kentinde Col-lege de l'Assomption adıyla kurulan bir kurumun mensuplarından müteşekkildi, üyelerini takdis ederek onları vaazlar vermek üzere yabancı ülkelere gitmeleri için yetiştiren cemiyet bir ara güçlenmiş ve La Croix (Haç) adlı etkili bir gazete de çıkarmış, ama 1900'lerde Fransa' da lağvedilmiş, faaliyetine Roma merkezli olarak Fransa dışında devam etmiştir.
Dominiken kökenli Assomptioniste' ler, önce'kentin istanbul yakasına yerleşirler, Kümkapı'da küçük bir kilise kurarlar (1883), etrafında bir ilkokul, Yedi-kule'de bir başka ilkokul açarlar, derken Fenerbahçe'de bir süre bir Kapusen papazı tarafından yönetilmiş küçük bir kilisede ayinlere başlarlar (1886), Moda'da bir kilise ve yanında Institut deş Hautes Etudes Orientales (Yüksek Şarkiyat Etütleri Enstitüsü) kurarak (1897) Osmanlı topraklarındaki antik kültürler ve mevcut halk toplulukları üzerinde araştırmalar yaparlar. Çalışmalarını enstitünün iki ayda bir çıkan yayın organı Leş Echos d'Orient (Şark'tan Yankılar) adlı bir dergide yayımlar, Kümkapı'da Ste. Jeanne d'Arc, Fenerbahçe'de Ste. irene, Haydarpaşa'da Ste. Euphemie adlı okullar, Kartal'da bir kız okulu, bir sağlık yurdu oluştururlar.
Assomptioniste'lerin 20. yy'ın başlarında çalışmaları azalarak sürdükten sonra, zamanla sona ermiştir.
istanbul
DOMNBVOS REVACI
Bizans döneminde, Konstantinopolis'in en önemli yolu Mese'den(->) ayrılarak, bugünkü Kapalıçarşı'nın yakınından Halic'e inen, her iki yanı revaklı eski yol.
Domninos'u yaptıran Senatör Domni-nos, 390'larda, Konstantinopolis'te yaşamıştı. Halic'e, büyük olasılıkla Zindan-kapı(->) dolaylarında kavuşan yol, daha sonraki Bizans kaynaklarında "Mavria-nos Revaklı Yolu" ya da daha basit söyleyişle "Uzun Yol" olarak adlandırılmıştır (bugün aynı yerde bulunan Uzun Çarşı Caddesi'nin adı bu kaynaktan gelmiş olabilir). Yaşadığı yer ve dönem ile ilgili bilgiler bulunmayan Mavrianos'un, o civarda yer aldığı sanılan evinin mermerlerinden esinlenerek bu adın kullanıldığı iddia edilirse de, Mavrianos sözcüğünün, imparator Mavrikios'un (hd 582-602) isminden geldiği de düşünülebilir.
Domninos'un yakınlarında, Dagisteos Hamamı(~>) ve ünlü Ayia Anastasia Kilisesi bulunuyordu. Konstantinopolis Piskoposu Nazianzos'lu Gregorios tarafından yaklaşık 380'lerde kurulan kilise, 5. yy'da tümüyle yenilenmişti ve kentin Osmanlılar tarafından fethinden (1453) kısa süre öncesine değin varlığım koruyordu.
Bibi. Janin, Constantinople byzantine, 344-346; Janin, Eglises et monasteres, 22-25; A. Berger, Untersuchungen zu den Patria Konstantinupoleos, Bonn, 1988, s. 424-447.
ALBRECHT BERGER
DONANMALAR
bak. ŞEHRAYlNLER
DONIZETTI, GIUSEPPE
(6 Kasım 1788, Bergama - 12 Şubat 1856, istanbul) italyan müzik hocası, bando, orkestra yöneticisi ve besteci.
Besteci Gaetanp Donizetti'nin (1798-1848) kardeşidir. Özel müzik dersleri, alarak yetişti, bando üyesi olarak Napoleon' un ordusuna katıldı, onunla birlikte Elbe Adası'nda ve Waterloo Savaşı'nda bulun-
Giuseppe Donizetti
Nazım Timuroğlu fotoğraf arşivi
DORMEN TİYATROSU
100
101
DÖKÜMCÜLÜK
du, Piemonte Krallığı ordusunda alay bandosunu yönetti. 1827'de Serasker Hüsrev Paşa İstanbul'daki Sardunya elçisinden bir bando hocası istediğinde Giuseppe Do-nizetti bu göreve uygun görülüp İstanbul'a gönderildi. Band.o yöneticisi ve müzik hocası olarak Muzıka-i Hümayun' un(-+) başına getirildi. 184l'de miralay (albay), 1855'te de mirliva (tuğgeneral) rütbelerini aldı. II. Mahmud ve Abdül-mecid için marşlar da besteleyen Doni-zetti'nin haremde de müzik dersleri verdiği bilinmektedir. Donizetti çok sayıda müzikçi ve müzik hocası yetiştirdiği gibi sarayda müzikli gösterilerin yapılmasına katkıda bulundu. Beyoğlu'nda, Asmalı-mescit Sokağı'ndakiC-0 bir konakta ikamet eden Donizetti hakkında Torino'da Piemonte adlı gazetede 1911'de yayımlanan bir çalışma, Fransızcaya çevrilerek, torunu tarafından La Musique en Turqu-ie et quelques traits biographiques sur Giuseppe Donizetti Pacha (Türkiye'de Müzik ve Giuseppe Donizetti Paşa Hakkında Özyaşamsal Bilgiler) adıyla İstanbul' da yayımlandı. Torunları Gaetano ve Giuseppe de müzikle uğraştılar.
Bibi. M. R. Gazimihal, Tiirkiye-Avrupa Musiki Münasebetleri, ist., 1939; ay, Türk Askeri Muzıkalan Tarihi, İst., 1955; P. Tuğlacı, Mehterhane'den Bando'ya, ist., 1988; M. And, Türkiye'de italyan Sahnesi-İtafyan Sahnesinde Türkiye, ist., 1989; S. N. Duhani, Eski insanlar, Eski Evler, ist., 1982; A. Mori, Gli Italiani a Constantinopoli, (istanbul'daki italyanlar), Modena, 1906.
GIOVANNI SCOGNAMILLO
DORMEN TİYATROSU
Oyuncu, yönetmen Haldun Dormen'in 1957'de İstanbul'da kurduğu topluluk.
H. Dormen ABD'de tiyatro öğrenimi gördükten sonra, 1954'te yurda döndüğünde Muhsin Ertuğrul'un yönetimindeki Küçük Sahne'de çalıştı. 1955'te Beyoğlu Tel Sokağı'ndaki Tiyatro Derneği içinde Cep Tiyatrosu'nu kurdu. 1957'de kurulan Dormen Tiyatrosu'nun temeli bu tiyatroda atıldı.
Dormen Tiyatrosu, ilk olarak Küçük
Sahne'de çalışmaya başladı. Topluluk ilk kadrosunda H. Dormen'in yanısıra, Altan Erbulak, Yılmaz Gruda, Özen Tutucu, İzzet Günay, Necdet Aybek, Yıldız Alper, Ersun Kazançel, Erol Keskin, Erol Günaydın yer aldılar. Topluluğun en parlak dönemi olan 1957-1972 arasında Karaağaçlar Altında, Kamp 17, Hedda Gab-ler, Aşk Otu, Çikolata Asker, Nina, Ben Fotoğraf Makinesiyim, Cengiz Hanın Bisikleti, Papaz Kaçtı, Müfettiş, Beş Parmak, Sözde Melekler, Zafer Madalyası, Kırkından Sonra, İkinci Baskı, Irma (müzikal), Hepimiz Paris'te, Taşra Kızı, Şairin Mektupları, Oyuncakçı Dükkanı, Cinayetin Sesi, Ayı Masalı, Sevgilime Göz Kulak Ol, Borusunu Öttüren, Altın Yumruk, Montserrat, Şahane Züğürtler, Çıplak Ayak, Şahane Dul, Bit Yeniği, Turp Suyu, Oliver (müzikal), Eski Çamlar Bardak Oldu, Yaygara 70, Aşk Gibi, Uyy Balon Dünya, istanbul Masalı, Gigi, Elden Ele, Baba Evindeki Hayat gibi çoğu yankı uyandırmış oyunlar sergiledi. Bunların büyük kısmında Dormen oyuncu ya da yönetmen olarak görev aldı.
•Dormen Tiyatrosu 1972'de ekonomik nedenlerden ötürü kapanmak zorunda kaldı. İstanbul'da bu yıllarda özel tiyatroların çoğu "özellikle televizyonun yaygınlaşması yüzünden birer birer perdelerini kapadılar. Bu bunalım bir ölçüde atlatıldıktan sonra Dormen Tiyatrosu 1984' te perdelerini yeniden açtı. Hangisi Karısı, ikinin Biri, Kaç Baba Kaç, Karmakarışık, Şahane Züğürtler, Papaz Kaçtı, Çılgın Sonbahar, Hastalık Hastası ya da Meraki, Nerdeyse Kadın, Beşten Yediye, Şarkılar Susarsa oyunlarıyla seyirci karşısına çıktı.
Dormen Tiyatrosu, yerli ve yabancı birçok oyun yazarını tiyatroseverlere tanıttı, oyunlar yayımladı. Küçük Sahne, Ses Tiyatrosu (Eski Fransız Tiyatrosu), Kadıköy Süreyya Sineması ve Halk Eğitim Merkezi, Tepebaşı Dram Tiyatrosu ve şimdi çalışmalarını sürdürdüğü Pangaltı'da-ki sahnesinde seyirciyle buluştu.
Dormen Tiyatrosu'nun, önemli bir ay-
Dormen Tiyatrosu'nun Bulvar
oyunundan bir sahne. (Önden arkaya doğru: Erol Keskin, Altan Erbulak, Haldun
Dormen, Metin Serezli, Tülin Oral, Başar Sabuncu) 1964-1965 sezonu.
Hilmi Zafer Şahin koleksiyonu
rıcalığı da, başından itibaren okul anlayışı içinde çalışmalarını sürdürmesidir. Bugünün tanınmış birçok oyuncusu, yönetmeni ve tiyatro yöneticisi ilk sanatsal çalışmalarını Dormen Tiyatrosu'nda gerçekleştirdi.
Dormen Tiyatrosu'nun serüveni, Haldun Dormen'in Sürç-ü Lisan Ettikse (İst., 1977) adlı anılarında ayrıntılarıyla yer alır. HİLMİ ZAFER ŞAHİN
DOSTLAR TİYATROSU
Toplumcu düşünceye açık, tiyatroda çağdaş ve denemeci anlayışı savunan, 1969' da İstanbul'da kurulmuş topluluk.
Mehmet Akan, Arif Erkin, Şevket Al-tuğ, Ferit Erkal, Nurten Tuç ve Genco Er-kal'ın öncülüğünde kurulan topluluk ilk kez 15 Ekim 1969'da Harbiye'deki Yapı Endüstri Merkezi salonunda seyirci karşısına çıktı. 1969-1970 tiyatro sezonunda Ha Me Ka Ha Ha Pe, Haysiyetli Mitti Kalkınma ve Halk Hukuk Fanisi, Durdurun Dünyayı İnecek Var ile Rosen-bergler Ölmemeli adlı oyunlarını sahneledi. Her üç oyunu da Genco Erkal sahneye koydu. 1970-1971 sezonunda Küçük Sahne'ye taşınan topluluk, bu sezonda Nekrasof, Asiye Nasıl Kurtulur?, Havana Duruşması adlı oyunları oynadı. 1971-1972 sezonunda Dormen Tiyatrosu'nda çalışmalarını sürdüren Dostlar Tiyatrosu, Aslan Asker Şvayk, Zemberek ve Soruşturma ile seyirciye ulaştı. 1971-1972 sezonunda, yine Dormen Tiyatrosu'nda Bertholt Brecht'in Kafkas Tebeşir Daire-sz'hden Mehmet Akan'm uyarladığı Analık Davası sahnelendi. 1972-1973 sezonunda Elhamra Tiyatrosu'nda oynadıkları Abdülcanbaz büyük ilgi topladı.
1973-1974 sezonunda Şişli'deki Ümit Tiyatrosu'na taşınan topluluk, 1977-1978 sezonuna kadar burada çalışmaları sürdürdü; bu dönemde Azizname, Şili'de Av, Büyük Dümen, Alpagut Olayı, Kerem Gibi, Havana Duruşması, Düşmanlar, Ezenler Ezilenler, Ortak, Sabotaj Oyunu, Bitmeyen Kavga, Gün Dönerken adlı oyunları oynadı. 1977-1978 sezonunda Küçük Sahne'de ikili Oyun, aynı sezon Sinematek Salonu'nda Devrik Süleyman, 1978-1979 sezonunda Atatürk Kültür Merkezi'nde Brecht-Kabare, 1979-1980 sezonunda Venüs Sineması'nda Kafkas Tebeşir Dairesi ile perdelerini açtı.
Dostlar Tiyatrosu 1980-1981 sezonunda sanatsal serüveninde önemli yer tutan Beyoğlu'nda Baro Han'daki salona taşındı. Burada sırayla Hergün Yeni Baştan, Ağrı Dağı Efsanesi, Galileo Galilei Asiye Nasıl Kurtulur?, Yalınayak Sokra-tes, Yaz, Ben Bertbolt Brecht, Bay Pun-tila ile Uşağı Matti, Üzbik Baba ve Mer-baba'yı sahneledi. 1989-1990 sezonunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin restore ederek tiyatro topluluklarının kullanımına sunduğu, Karaca Tiyatrosu'nda Vaclav Havel'in Buruk Ezgisi'ni sahneleyen Dostlar Tiyatrosu; ertesi sezon Aslan Asker ŞvayMı oynadı. 1991-1992 sezonunda İstanbul Teknik Üniversitesi
Dostlar Tiyatrosu'nun Ben Bertholt Brecht oyunundan bir sahnede Zeliha Berksoy ve Genco Erkal; 1986-1987 sezonu. Hilmi Zafer Şahin koleksiyonu.
Maden Fakültesi'nin Maçka'daki amfisine taşınan topluluk, burada Sevdalı Bu-lut'u sahneledi. 1992-1993 sezonunda tek kişilik oyun olan Bir Delinin Hatıra Def-teri'ni Harbiye'deki Kenter Salonu'nda sahneleyen topluluk, aynı oyunu Karaca Tiyatrosu'nda bir sonraki sezonda, insanlarım adlı oyunla birlikte sürdürmekte (1994).
Toplumcu tiyatro anlayışını benimseyen Dostlar Tiyatrosu, başta epik tiyatro olmak üzere, çağdaş tiyatro akımlarına açık oldu. Topluluk birçok oyunuyla değişik yıllarda ödüller aldı, yurtiçinde ve yurtdışında turneler düzenledi.
HİLMİ ZAFER ŞAHİN
DÖKMECİLER HAMAMI
Süleymaniye Külliyesi'nin(->) bir parçası olan hamam. Etrafında dökmeci esnafı yerleştiğinden Dökmeciler Hamamı olarak adlandırılan bu eser, Hassa Başmima-rı Sinan tarafından yapılmıştır. Külliyenin inşa edildiği 1550-1557 arasında yapılmış olmalıdır. 1557'de İstanbul'da bulunan Melchior Lorichs'in yaptığı büyük İstanbul panoramasında ve Süleymani-ye'nin tek resminde hamam da gösterilmektedir.
Hamamın normal bir çarşı hamamı o-larak düşünülmediği, daha çok Süleymaniye Külliyesi personeline ve medreselerde kalan talebelere mahsus olduğu, bir çifte hamam olmayışından bellidir.
Dökmeciler Hamamı Heinrich Glück' ün incelemeler yaptığı 19l6-1917'de kullanıma açık değildi. Özel mülkiyete geçen ve 1930'lu yıllarda atölyeye dönüştürülen hamam, sahibi tarafından boşaltılıp bir restorasyon projesine göre tekrar hamam olarak kullanılmak üzere tamir ettirilmiştir.
Külliyenin güney ucunda bulunan Dökmeciler Hamamı'nın Dökmeciler Soka-ğı'na komşu yan cephesi, şehir dokusuna uyulmak amacıyla yamuk olarak inşa edilmiştir. İçten 11,50 m ölçüsündeki kare planlı soyunma yeri büyük bir kubbe ile örtülüdür. Giriş cephesinde iki, a-çıkta olan diğer iki cephesinde üçer pen-
cere vardır. Girişin önündeki holün eskiden beri var olduğu anlaşılmaktadır. Soyunma yerinin dış mimarisinde karma bir teknik kullanılmıştır. Her taş dizisinin arasında iki sıra tuğladan meydana gelen bir hatıl uzanmaktadır. Mahya hattı testere dişi biçiminde sıralanan tuğlalarla sağlanmıştır. Sekizgen bir kasnağa oturan kubbe geçici pandantiflerle temin edilmiştir. Soyunma yerinin ortasında yekpare mermerden, kenarları tırtıllı çift çanaktan meydana gelen fıskiyeli bir havuz bulunur.
Ilıklık kısmı üç bölümlü olmakla birlikte simetrik bir düzene sahip değildir. En sağda kubbeli, kapalı bir mekân vardır. Bir kubbe ve bir yarım kubbe ile örtülü esas ılıklıktan helalara ve kubbeli küçük kapalı mekânlara geçilir. Esas halvet kısmına doğrudan doğruya ılıklıktan değil de bu küçük mekânların birinden geçilerek ulaşılması planın şaşırtıcı bir hususiyetidir.
Sıcaklık bölümü dört eyvanlıdır. Köşelerinde bulunan halvet hücreleri, orta sofadan ikişer mermer sütunla ayrılır. Sütunların araları yine mermerden, insan boyunun biraz yükseğine kadar çıkan perdelerle kapatılmıştır. Mukarnaslı başlıklara sahip olan sütunların üzerinde sivri kemerler bulunur. Sütunların alt ve üst
III. Mehmed'in
sünnet
düğününü
anlatan
Sumame-i
Hümayurida
döküm
şamdacılarm
geçişim
betimleyen
bir minyatür,
16. yy.
TSM Kütüphanesi
Fotoğraf Selamet
Taşkm
kenarlarına bronz bilezikler yerleştirilmiştir. Taban siyah mermerden bir çerçeve içine alınan kırmızı porfir taşından bir yuvarlakla bezenmiştir.
Bibi. Sâî, Tezkiretü'l-Ebniye, Meriç, Mimar Sinan, 45, 124; Glück, Bâder, 127-131; Aru, Hamamlar, 94-95; Kuran, Mimar Sinan, 399; S. Eyice, "Avrupalı Bir Ressamın Gözü ile Kanuni Sultan Süleyman-lstanbul'da Bir Safevi Elçisi ve Süleymaniye Camii", Kanuni Armağanı, Ankara, 1970, s. 164-168; Z. Sönmez, Mimar Sinan ile İlgili Tarihi Yazmalar-Belgeler ist 1988, s. 39, 75, 92, 99.
SEMAVİ EYİCE
DÖKÜMCÜLÜK
Bakıra çinko, kalay gibi madenlerin belli oranlarda katılmasıyla elde edilen alaşımın eritilerek kalıplara dökülüp o kalıbın şeklini almasıyla istenilen biçimde eşyanın elde edilmesi işlemine döküm, bu işlemin yapıldığr zanaata ise dökümcülük denir. Bakıra çinko katıldığında parlak san renkte olan "pirinç", kalay katıldığında ise bakırla pirinç arası koyu renkte "bronz" elde edilmektedir. Eski çağlardan beri bilinen bu yöntemle, bakırdan dövme tekniği ile yapılan kap kaçağın yanında, daha seri üretilebilen çok çeşitli eşya yapma imkânı ortaya çıkmıştır.
İstanbul'da Osmanlı döneminde inşa edilen çarşı ve atölyeler arasında "kazgan-
DÖNMELER___102___103__DUDULLU'>DÖNMELER
102
103
DUDULLU
Bronz döküm kapaklı sahan (üstte) ve pirinç döküm nargile mangalı (altta). /. Gündağ Kayaoğlu koleksiyonu
cı" olarak adlandırılan bakırcıların yanında "dökümcüler" ya da "dökmeciler" de çok önemli bir yer tutmuşlardır. Top döküm atölyeleri nasıl Tophane ve Hasköy semtlerinde bulunuyordu ise, halkın ihtiyaç duyduğu kap kaçak ve çeşitli eşyayı üreten döküm atölyeleri de Süleyma-niye ve Mercan civarında idi.
III. Murad'ın (hd 1574-1595) oğlu Şehzade Mehmed (III. Mehmed) için 1582'. de Atmeydanı'nda düzenlenen ve 53 gün 53 gece süren sünnet düğününü anlatan Surname-i Hümayun adlı minyatürlü yazmada esnaf loncalarının alaylar halinde geçişlerinde döküm şamdancılar da anlatılmıştır. Evliya Çelebi, istanbul esnafını anlatırken "Esnaf-ı Dökmeciba-şı" başlığı adı altında dökümcülerin a-tölyelerinin Süleymaniye Camii altındaki çarşı içinde olduğunu yazmakta. "Süleymaniye işi" olarak ün kazanan pirinç ve bronzdan çeşitli eşyanın üretildiği bu atölyelerin L Süleyman (Kanuni) (hd 1520-1566) tarafından kurulduğunu belirtmektedir.
Eremya Çelebi Kömürciyan, l657'de IV. Mehmed'in huzurunda ordunun Girit seferine çıkmadan önce esnaf alaylarının geçişlerini anlatırken dökümcüleri bakırcı esnafıyla birlikte anmaktadır.
istanbul dökümcüleri yabancı seyyahların da dikkatini çekmiştir. 19. yy'da istanbul'a gelen Pretextat-Lecomte, bakırcı ve dökmecileri güçlü bir gözlemle ayrıntılı biçimde anlatmıştır.
Osmanlı döneminde tüm imparatorlukta ün kazanan Süleymaniye ve Mer-can'daki döküm atölyelerinde geleneksel olarak, daha çok kum kalıplarda bronz ve pirinçten çeşitli eşya üretilmiştir. Döküm tekniğiyle yapılan bu eşyalar arasında şamdan, havan, kandil, kapaklı sahan, divit, kapı tokmakları, cami ve tekke alemleri, çanlar çoğunluğu oluşturmaktaydı. Bu eşyaların büyük bir kısmı İstanbul halkının ihtiyacını karşılamış, bir kısmı da Anadolu ve Avrupa şehirle-
rine ihraç edilmiştir. Bu geleneksel üretim 1970'e kadar Süleymaniye ve Mercan semtinde bulunan atölyelerde devam etmiştir. Döküm atölyeleri 1970'ten itibaren Rami'de Sanayiciler Sitesi'ndeki dükkânlara taşınmıştır. Günümüzde daha çok tas ve tencere kulpları, şamdan ve avize parçaları gibi eşyaların üretildiği bu atölyeler Osmanlı döküm atölyeleri geleneğini devam ettirmektedir.
Bibi. Sumame-i Hümayun, Topkapı Sarayı Müzesi Ktp., Hazine, no. 1344; Evliya, Seyahatname, 1969, II, 229; Kömürciyan, İstanbul Tarihi, 1952; P. Lecomte, Türkiye'de Sanatlar ve Zenaaüar, ist., ty, s. 49-51; And, Şenlikler; O. Belli-İ. G. Kayaoğlu, Anadolu'da Türk Bakırcılık Sanatının Gelişimi-Ba-kır Yatakları, Üretimi ve Atölyeleri, ist., 1993, s. 74-80.
İ. GÜNDAĞ KAYAOĞLU
DÖNMELER
bak. SELANİKLİLER
DÖRDÜNCÜ VAKIF HANI
Bahçekapı'da, Mimar Kemaleddin ve Ha-midiye caddelerinin kesiştiği köşede, eski I. Abdülhamid Külliyesi'nin imaretinin yerine, 1911-1926 arasında yapılmıştır. Diğer vakıf ilanlarıyla birlikte 19H'de Mimar Kemaleddin Bey(->) tarafından tasarlanan binanın yapımına 1912'de başlanmış, savaş nedeniyle yarım kalan yapı ancak 1926'da tamamlanabilmiştir, istanbul'un işgal yıllarında, dışı tamamlanmış, ancak içi noksan olan bina, Fransız askerlerince "Caserne Victor" adıyla karargâh olarak kullanılmıştır.
Bodrumla birlikte 7 katlı olan bina çelik iskelet sisteminde gerçekleştirilmiş, ön ve yan yüzleri kesme taşla, bölme duvarları ve arka yüz tuğla ile örülerek sıvanmıştır. Çelik makaslarla yapılan kırma çatının üzeri asbest levhalarla örtülmüştür. Çok kenarlı ve yamuk arsaya göre planlanmış olan han bu nedenle karmaşık bir plan düzeni içermekte, özellikle arka bölüm, arsa biçimine uyum gösterebilmek için kademelenerek genişlemektedir. Zemin katta, orta doğrultuya göre simetrik olarak yerleştirilmiş bir çift
Dördüncü Vakıf Hanı
Erkin Emiroğlu
giriş, "U" biçimli bir pasajın iki ucuna açılmaktadır. Çelik ve cam bir çatı ile aydınlanan pasajın dirseklerinde yer a-lan merdiven ve asansörler üst katlarla bağlantıyı sağlamakta, yapının arka ortasında bir de servis merdiveni bulunmaktadır. Zemin katla ara katın tümü ikişer katlı 24 adet dükkâna ayrılmıştır. Eş planlı diğer katlarda, her katta 37'şer-den, toplam 148 kiralık ofis odası bulunmaktadır. Pasaj girişlerinin üzerine gelen odalarla, köşe odaları kapalı cumbalar biçiminde dışarıya doğru taşırılarak ön cephedeki simetrik düzenleme vurgulanmış, köşelerde çatı düzeyinde, üzerleri kubbeli birer oda daha yapılarak bu bölümlerin birer kule görünümü kazanması sağlanmıştır.
Hanın dışarıdan görünmeyen arka cephesi yalın bir biçimde sıvanmış, Hamidi-ye Caddesi'ne bakan ön cephenin ise görkemli bir biçimde düzenlenmesine özen gösterilmiştir. Düşey düzenlemeleri birbirinin aynı olan 15 birimsel (modülör) cephe diliminin yan yana gelmesiyle oluşan ön cephe, birinci ve dördüncü kat döşemeleri düzeyinden geçen sürekli taş kuşaklarla yatay yönde üç ana bölüme ayrılmış, bölümler kendi içlerinde birer bütün olarak tasarlanmışlardır. Her cephe diliminin ara kat pencereleri sepet kulpu kemerlerle, ikinci, üçüncü ve dördüncü kat pencereleri ise sivri kemerlerle geçilmiş, üst iki katta üçlü pencereler kullanılmıştır. Kubbelerin köşe geçişleri dışarıda üçgen pahlarla kademelendirilerek belirlenmiş, demir payandalarla desteklenen geniş saçaklarla ön cephe düzenlemesi tamamlanmıştır.
I. Ulusal Mimarlık Dönemi ilkelerine uygun olarak, çok zengin bir biçimde ve özenle bezenmiş olan ön cephede, dükkân açıklıklarının iki yanlarına köşe sü-tunçeleri, dükkân aralarına asma kat düzeyinde, bezemeli kare levhalar, kemer köşelerine ve kilit taşlan üzerine gülçe-ler yapılmıştır. Cumbaları taşıyan taş konsollar, mukarnaslar, madalyonlar, gülçe-ler ve rumî motiflerle bezenmiştir. Birinci kattaki düz kemerli pencerelerin üze-
rine Türk üçgenli, üçüncü kat pencerelerinin üzerine ise mukarnaslı silmeler geçilmiş, ikinci kat kemerlerinin köşeleri oyma rumî motiflerle bezenmiş, dördüncü kat kemerlerinin köşelerine, mavi-be-yaz-turkuvaz çiniler yerleştirilmiştir. En üst kat pencere kemerleri aralarına, baklava dilimli başlıkları olan mermer sütunlar konulmuş, kubbe eteklerinde, mukarnaslı ve palmet motifli geniş kornişler döndürülmüştür.
Boyutları, özenli tasarım ve işçiliği, kente yaptığı olumlu katkı, bir dönemin mimari anlayışım yansıtan görkemli cephesiyle Mimar Kemaleddin Bey'in başyapıtı olan Dördüncü Vakıf Hanı, istanbul' un dikkatle korunması gereken anıtlarından biridir.
Dostları ilə paylaş: |