Bibi. BOA, Yıldız Hususi, V, 269/18 (7.7. 1310); BOA, Yıldız Mütenevvia, VIII, 162/107 (10.2.1315); Moniteur Oriental, (12 Ocak 1893 ve 13 Temmuz 1897); İSTA, III, 1499-1502.
AFiFE BATUR
AYAŞLI, MÜNEVVER
(1906, Selanik) Roman ve anı yazan. Fransa'da eğitim gördü, Şark Dilleri Okulu'nu bitirdi; ayrıca, tasavvuf konusunda köklü bilgiler devşirdi. Anı, gözlem, tarih ağırlıklı yazılar yazdı. Pertev Bey'in Üç Kızı (1968), Pertev Bey'in İki Kızı (1969), Pertev Bey'in Torunları (1976) adlarını taşıyan, üç ciltlik bir de ırmak-romanı vardır.
Münevver Ayaşlı, 19. Asır/Teşrinisani ve Ötesi (1971) adlı kitabında, Osmanlı İmparatorluğu'nun çözülüşünü dile getirirken, payitaht İstanbul'un siyasal panoramasını muhafazakâr bir bakış açısıyla çizmiştir. Batılılaşma girişimlerine ve yenilik hareketlerine, örnekse, "Nizam-ı Cedid'in Ihyası"na, "Vak'a-i Hayriye "ye farklı yaklaşımlarla eğilen yazar, göçen imparatorluk devlet düzeniyle birlikte ağır yükümlülükler altına girildiği görüşündedir. Şehzade Ömer Faruk Efendi'nin hatırasına adanmış kitapta, ayrıca, İstanbul'dan İnebolu'ya giden ve İstiklal Harbi'ne katılmak isteyen bu şehzadeye Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal'in, 27 Eylül 1921 tarihli yanıtı da yer almaktadır: Gönderilen telgrafta şehzadenin şimdilik istanbul'da oturması, "vatan ve millet menfaati icabı" görülmüştür.
"Pertev Bey'in Kızları" dizisinde istanbul'un son yüz-yüz elli yılını, edebi kaygılardan uzak biçimde, kaleme getiren Münevver Ayaşlı, şehrin değişen kültürüne, kaybolan törelerine, nesli tükenen İstanbul ailesine eğilmiş; istanbul'un mimarisini, ev içi düzenini, İstanbul kültürünün bir denektaşı olan eşya ve aksesuvarı canlı, renkli tasvir-
lerle saptamıştır. Bu eserde, alafranga yaşamak isteyen Pertev Bey'in kızlarından biri, sefahat dünyasının içine düştükten sonra, gönlün kurtuluşunu tasavvufta arayacak ve bulacaktır.
Dersaadet (1975) ise İstanbul'un dünü ve bugünü üzerine, oldukça iğneleyici bir anlatımla yazılmış yazılar toplamıdır. Ayaşlı, bitki örtüsü inşaat alanlarına dönüşen Boğaziçi'ni, kozmopolit kültürünü yitirerek bir eğlence merkezi olarak kalıveren Beyoğlu'nu, saltanatlı günleri sona ermiş Bağlarbaşı ve Çamlı-ca'yı dün ve bugün kıstasıyla işlerken, imparatorluğun ve Cumhuriyet'in belediye başkanlarına, değişik dönemlerin şehircilik anlayışına, siyasetine olumsuz eleştiriler yöneltir. Kitapta ayrı dönemlerin, ayrı kesimlerin çok çeşitli kişileri, imparatorlar, imparatoriçeler, prensesler, hukuk ve din adamları, padişahlar, sultanlar, paşalar, ressamlar vb Bizans' tan 1960'lara bir geçit törenine çıkartılmış gibidir. Bu kişiler, adeta, bir İstanbul albümünün enstantanelerini oluşturmuşlardır, işittiklerim, Gördüklerim, Bildiklerim (1973) adlı anı kitabında da tanıdığı edebiyatçıların ilginç portrelerini çizmiştir.
Bibi. A. Uçman, "Münevver Ayaşlı'yla Söyleşiler", Hisar, Temmuz 1976, Temmuz ve Ağustos 1977; TDEA, I, 238.
SELİM İLERİ
AYAZAĞA
Şişli İlçesi'ne bağlı bir semttir. Şişli-Bü-yükdere asfaltına 2,5 km uzaklıkta, yine Şişli'ye bağlı toplu bir köy yerleşmesi iken, nüfusunun iç göçlerle hızla artması ve çeşitli şehirsel faaliyetlerin köy sınırları içinde yer almasıyla büyüyerek, "köy" statüsünden çıkarılıp Belediye Şube Müdürlüğü'ne yükseltilmiş, aynı zamanda, fiziki bir yakınlığı olmadığı halde Şişli'nin bir mahallesi haline getirilmiştir.
Ayazağa olarak anılan yerleşme alanı, doğuda Şişli-Büyükdere asfaltı, batıda Kemerburgaz ve Kâğıthane, kuzeyde Fatih Ormanı, Imamçeşme, İmam Bayırı, Abacı Yokuşu, Hadımkoru yolu, Orman Kuyu, Maslak, Mezarlık ve Köyiçi mahallelerinden meydana gelmişken, bugün, Ayazağa Belediye Şube Müdürlüğü sınırları, aynı zamanda Şişli'nin mahalleleri olan Ayazağa, Huzur ve Maslak mahallelerinden oluşmaktadır. Şişli-Ayazağa yolunun iki yanında uzanan geniş topraklar askeri bölge olup III. Kolordu Komutanlığı da Ayazağa Mahallesi sınırları içindedir.
Ayazağa'nın, özellikle Şişli-Büyükdere asfaltı kenarındaki Atatürk Oto Sanayii Sitesi'ne kadar uzanan kısmında, çeşitli fonksiyonlara sahip binaların yoğun bir halde bulunuşu, sözü edilen asfaltın Boğaziçi tarafında İstinye doğrultusunda geniş bir alan kaplayan iTÜ kampusu, büyük iş merkezleri, bu kesimde hızlı bir yapılaşmaya neden olmuştur.
Şişli-Büyükdere asfaltı, Maslak Kav-şağı'nda ikiye ayrılmakta; bir yol Istin-
ye'ye yönelirken, asfalt, Maslak Mahal-lesi'nin doğu sınırını çizerek kuzeye, Büyükdere'ye doğru devam etmektedir. Büyük iş, alışveriş, banka ve holding merkezleri yolun bu kesiminde, Maslak Mahallesi'ndedir.
Ayazağa halkı, 1960'lı yıllara kadar zengin çayırlarına dayanan mandıracılık ve sebzecilik faaliyetleriyle geçiniyordu. 1960'ta, yerleşmenin nüfusu 295'i kadın, 545'i erkek 840 kişiydi. Beş yıl içinde (1965'te) nüfus birdenbire 3-558'e yükseldi. Nüfus artış hızına, gecekondu yapımı ve sanayi başta olmak üzere, çeşitli faaliyetlerin de buraya gelmesi eşlik etti. Sanayi faaliyetlerinin kontrolsüz bir şekilde çoğalmalarını büyük banka ya da şirketlerin merkezi binaları (Alarko, Emlak Bankası), okullar (Polis Koleji, Yıldız Üniversitesi Elektronik Fakültesi vb), otel (Mövenpick). televizyon istasyonu (Kanal 6), alışveriş merkezleri (Çarşı, Pabetland, Paşabahçe vb) izledi. Böylece, Ayazağa'nın gittikçe artan nüfusu 1985'te 12.871'e (tek mahalle halinde), 1990'da da (yukarıda sıralanan üç mahallenin toplamı olarak) 20.149'a çıktı. 1990'dan sonra daha da hızlanan yapılaşmayla günümüzde nüfusun 40.000'i geçtiği tahmin edilmektedir.
Büyük şirket merkezleri ve alışveriş birimleri daha çok Maslak Mahallesi' nde ve asfalta yakın bölgede yer alırken, sanayi tesisleri ağırlıklı olarak Ayazağa Mahallesi'nde, yani Şişli-Büyükdere asfaltının iyice gerisinde kalan eski köy arazisinde, İmamçeşme Caddesi ve Kâğıthane'ye uzanan Cendere yolu ile Kemerburgaz yolu üzerinde kurulmuştur. Kemerburgaz yolunun batısında Organik Kimya, Arkimya, Kimtaş, Rem-san, DYO Boya Fabrikası, Yapaş, Fargo Yağ Sanayii; Cendere ve Maslak Ayazağa yollarının doğusunda Adela Sucuk Fabrikası, Oralet, Prima Çocuk Maması, Meksan vb bunların bazılarıdır. Bu sanayi yoğunlaşmasının nedeni, Ayazağa'nın güneybatıdan İstanbul'un eski sanayi bölgelerinden Kâğıthane ile bağlantılı olması ve erişme kolaylığıdır. Böylece sanayi ucuz işçi ve boş arazi yanında, ulaşım kolaylığı nedeniyle de
Ayazağa Av
Köşkü'nün
içinden bir
görünüm.
TAÇ Vakfı
kuruluş yeri olarak Ayazağa'yı seçmiştir. Bunun doğal sonucu, artan gecekondular, trafik yoğunluğu ve çevresel bozulma olmuştur.
1900'larm tarımcı, hayvancı küçük Ayazağa Köyü'nün gerek alansal genişlemesinde, gerekse nüfusunun artmasında sanayi faaliyetleri başrolü oynamıştır. Özellikle 1965'ten sonra İstanbul'un çeşitli yerlerinden buraya gelen ya da doğrudan burada faaliyete geçen sanayi tesislerinin sayısı 100'e yakındır; 300'den fazla da küçük işyeri vardır. Gerek bu sanayi tesislerinde gerekse diğer faaliyetlerde çalışanların önemli bir bölümü yakın çevrede kendi yaptıkları gecekondularda oturmaktadır. Ancak, gecekondu türü konutlar mekânsal bakımdan iyice yayılarak İstinye sırtlarından Şişli-Büyükdere asfaltına doğru ilerlemiştir. Arazi kullanılışı bakımından (sanayi-konut-ticaret-ulaşım-rekreasyon-eğitim vb) ortaya çıkan kargaşa ve rekabet, Ayazağa'nın İstinye Kavşağı (Maslak Kavşağı) olarak da adlandırılan bu kesimini bir şehirsel sorun alanı haline dönüştürmüştür.
EROL TÜMERTEKlN
AYAZAĞA AV KÖŞKÜ
Maslak'ta eski Ayazağa Köyü Haznedar Çiftliği arazisinde geniş bir koruluk içindedir.
Tasarım konsepti ve plan şeması bakımından Validebağ Koşuyolu'ndaki Ab-dülaziz Av Köşkü'nün benzeridir. Bu nedenle köşkün II. Mahmud tarafından yaptırıldığına ilişkin çeşitli kaynaklarda verilen bilgilerin ihtiyatla karşılanması gerekmektedir. Burada II. Mahmud tarafından kullanılan bir köşk var idiyse bile Abdülaziz döneminde yenilenmiş -hattâ Validebağ'daki köşkle art arda ve aynı mimar tarafından yapılmış- olmalıdır.
Yapı, neoklasik anlayışın egemen olduğu II. Mahmud döneminin değil, açık olarak oryantalist eğilimin egemen olduğu Abdülaziz döneminin mimari anlayışını sergilemektedir.
Köşk, Validebağ'daki şemayı yineler. Yapı iki yanında küçük servis hacimlerinin yer aldığı bir giriş bölümü ile bir sa-
AYAZAĞA KASIRLARI
470
471
AYAZMA CAMÜ
Ayazağa Av Köşkü
TAÇ Vakfı
londan meydana gelmiştir ve dört cephesinde, ahşap kolonlarla desteklenen geniş saçakların örttüğü revaklarla çevrilidir ve cepheler, Validebağ'daki gibi girişteki kapı dışında ayrımsız olarak aynı düzenlemeye sahiptir. Benzer biçimde iç ve dış cepheler dikdörtgenler oluşturan bir çerçeveleme sistemi ile bölüm-lenmiştir. Pencereler ve bezeme grupları bu çerçeveler içine yerleştirilmiştir.
Özetle bu küçük av köşkleri, biri öbürüne referans veren ve Balyan atölyesinin neoottoman bir üslup arayışım simgeleyen denemeler olmuştur.
iki köşk arasında başlıca ayrım bezeme düzenindedir. Örneğin burada alt ve üst pencereler arasındaki panolar ma-dalyonsuzdur veya alt ve üst pencereler çerçeveli bir bant ile değil iyice inceltilmiş şeritlerle birbirinden ayrılır. Geniş saçakları taşıyan torna işi çift köşebent öğeleri bu köşkte çok daha incelikli olarak işlenmiştir. Kapının üst kesiminde yarım daire içine yerleşmiş bir şemse (güneş) motifi vardır.
Tavanda çapraz çıtalı ve renkli bir düzenleme, saçaklarda ise geleneksel geçmeli yıldız motifinin yenilenmiş örnekleri vardır. Köşkün içinde geometrik desenli Avrupa seramikleri ile çok renkli ve altın yaldızlı oryantalist bezemeler vardır. Üst pencereleri renkli camlıdır. Alt pencereler neogotik denebilecek çapraz kayıtlarla bölünmüştür.
Validebağ'dakinden farklı olarak burada köşkün önünde büyük bir havuz bulunmaktadır. Yaklaşık 20x100 m boyutundaki havuzun üç kenarı rıhtımlı olarak düzenlenmiş; köşkün karşısına gelen kenar, doğal konumunda bırakılarak veya dönüştürülerek büyük kaya parçaları yerleştirilmiş ve pitoresk bahçe karakterine yaklaştırılmıştır.
Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra köşk, orduya teslim edilerek süvari okuluna verilmişti. Bu okulun ve sınıfın kal-
dırılmasının ardından 3. Kolordu'nun denetimine geçen yapı, günümüzde büyük bir kültür kompleksinin kurulması amacıyla Haznedar Çiftliği arazisi ile birlikte istanbul Kültür ve Sanat Vakfı'na verilmiştir. Mimar D. Tekeli-S. Sisa ortaklığı ve Arupp firması tarafından hazırlanan proje, yakında uygulanacaktır.
Bibi. İSTA, III, 1434-1435; Eldem, Türk Evi, II, 208-209.
AFİFE BATUR
AYAZAĞA KASIRLARI
Maslak'ta Ayazağa Köyü yakınında eski Haznedar Çiftliği arazisi üzerinde bulunan yapılardır.
II. Mahmud döneminden beri Hazi-ne-i Hassa'ya ait olduğu ve padişahın sık sık avlanmaya geldiği bilinen arazide ilk olarak iki katlı bir kasır yaptırılmış; arazinin ve yapıların bakımı ile Baş-silahdar Ali Ağa görevlendirilmişti. Bahçesinde bulunan 1831 tarihli bir nişan taşından buradaki ilk yapımın da bu tarihlerde olduğu düşünülmektedir.
Bugünkü yapılar, Abdülaziz dönemine (1861-1876) aittir. Mimarı, döneminde Ser Mimar-ı Devlet olarak tanınan Sarkis Balyan'dır. II. Meşrutiyet'ten (1908) sonra orduya verilen ve I. Dünya Savaşı yıllarında Süvari Küçük Zabit (astsubay) Mektebi olarak kullanılan ana bina, 1930'lu yılların başında onarılmış ve süvari okuluna verilmiştir. Süvari sınıfının kaldırılmasından sonra 1960'ta jandarma kuvvetlerine tahsis edilen yapılar, 1973'te bir onarım daha geçirmiştir. Son olarak yapıların ve arazinin sivil kullanıma açılması düşüncesi gündeme gelmiş ve kültürel amaçlı kullanım için 49 yıllığına İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'na verilmiştir. Vakfın yürütücülüğünde burada bir kültür ve kongre merkezi kurulması öngörülmüş ve açılan sınırlı yarışmayı (1991), tanınmış bir mimarlık-
mühendislik grubu olan Arupp Assosi-ation kazanmıştır. Yapım çalışması Mart 1994'te başlayacaktır. 5.000 kişi kapasiteli merkezin 29 Ekim 1995'te açılması planlanmaktadır.
Çiftlik arazisi içindeki tarihi yapıların en büyüğü Ayazağa Kasrı olarak bilinen yapıdır. Ayazağa Kasrı, yaklaşık 21,50x 20,50 m boyutlarında, kare planlı ve bir bodrum, bir zemin ve birinci kat ile çatı katından oluşan dört katlı kagir bir yapıdır. Kasrın yapımında II. Mahmud döneminde yapılan binanın temellerinden yararlanıldığı düşünülmektedir.
Simetrik, aksiyal planlı kasrın kuzey-güney doğrultusunda karşılıklı iki girişi vardır. On iki basamakla ulaşılan sahanlıklar, binanın ortasını tümüyle kaplayan ve yaklaşık 16x17,50 m boyutunda bir büyük salon/hole açılmaktadır. Girişlerin belirlediği aksa dik yönde, doğu-batı yönünde, biri servis için kullanılan, diğeri ise anıtsal nitelikli merdivenler bulunmaktadır. Köşeler, birer salonla tutulmuştur. Betimlenen bu plan, son derece açık ve net, geometrik olarak tanımlanabilen, klasik bir şemadır. Cepheler de bu şemaya uyan klasik bir düzen içindedir. Hemen hiçbir sürprizi ve fantezisi olmayan, aynı modüler öğenin yinelen-mesiyle oluşturulmuş ve nerdeyse birbirine eş dört cephesi vardır. Yalınlık ve denge kavramlarının geometrik bir düzen içinde çizilip sunulduğu bir yapıdır. Bir korulukta ve padişahın kısa süre kalması için yapılmış bir biniş kasrından çok, resmi yapı görünümüne sahiptir.
Yapının formel yalınlığının ve geometrisinin ana öğesi tek bir biçimi olan pencere modülüdür. Düz bir dikdörtgen olan bu pencere yalın ve derinliği az bir silme ile çevrilidir. Üst kat pencerelerine ince bir tabla eklenmiştir. Ne var ki, bu yalın ve adeta tek modülün kullanımına indirgenmiş cephe, taş ve sıvalı yüzeylerin ardışık düzeni ile ve taş ve sıva renginin farklılaşmasıyla canlandırılmış; duvarın ve dokusunun öne çıktığı, taş ve sıvalı yüzeylerin düşey çizgisinin kat kornişlerinin belirgin yatay çizgileriyle dengelendiği klasik bir konsept ortaya konmuştur.
Yüksek tutulmuş arduvaz çatının eğimi içine yerleştirilen çatı katının kemerli pencereleri, bu eğimden dışarı çıkan hacimleri ile çatıya ve yapıya beklenmedik bir plastik katkı getirirler.
Aslında yapının, plan, kitle ve cephelerinin klasik ve geometrik bir yalınlık olarak betimlediğimiz özelliklerini en beklenmedik biçimde değiştiren uygulama, içerideki dekoratif düzenlemelerdir. İçerideki bütün hacimlerde tavanlar, ahşap kasetleme ile küçük kare ve dikdörtgenlere bölünmüş ve her biri almaşık düzenli motif çiftleriyle bezenmiştir. Kırmızı, yeşil ve mavinin egemen olduğu bu bezeme, giriş katında her salonda ayrı motifle uygulanmıştır. Motiflerin oryantal/İslam kökenli olmamasına karşılık renk ve düzenleri, oryantalist bir izlenim vermektedir.
Ancak asıl şaşırtıcı düzenleme, anıtsal merdiven holünde görülmektedir. Geniş ve tek kollu başlayan ve sahanlıktan sonra çift kollu olarak devam eden merdivenin iki yanı doku/desen ve renk kalitesi bakımından son derece değerli mermer plaklarla kaplanmıştır. Merdiven holü, her biri yelken tonoz biçiminde eğrisel örtülü 3x3 m'lik bir aks sistemi içinde bölümlenmiştir. Şaşırtıcı olan bu mekândaki öğelerin historisist/oryanta-list biçimlenmeleridir. Bütün aks açıklıkları, magrip (mauresque) üslubunda dilimli kemer biçimi verilmiş öğelerle geçilmiştir. Taşıyıcılar, gövdeleri yeşil, tabanları beyaz mermerden yapılmış incecik dörtlü kolonetlerden oluşmaktadır. Örtü kesimi canlı renkli kalem işi oryantalist bir bezeme ile işlenmiştir.
Kasrın plan, kitle ve cephelerindeki klasik disiplinin tamamen dışına düşen bu fantezi ve hattâ irrasyonalist düzenleme, muhtemelen yapı için umulmadık bir çekim noktası vardır ve bu mekân çevresindeki diğer hacimlerden (yaklaşık 1,50 m kadar) daha yüksek tutulmuş ve bu yükseklik aslında dekoratif nitelikli kaburgalı konstrüksiyonla sağlanmıştır. Bu hayli maniyerist biçimlenme de elbet klasik disiplin içinde gerçekleştirilmiş bir çözüm değildir. Kaburgalı strüktürün kendisinin ve bezemesinin neogotik üslupta olması, dönemin mimarlık konsepti için ilginç bir veri olmalıdır/ Ayazağa Kasrı'nı önemli kılan da bu ikilemidir.
Haznedar Çiftliği içinde servis işlevleri için ve padişahın maiyeti için kullanıldığı düşünülen bir ikinci köşk daha vardır. Kasrın kuzeyinde ve yaklaşık 100 m kadar ötesindeki bu bina, muhtemelen daha geç tarihli olmalıdır. O yıllarda şale tarzı denen biçimde yüksek çatılı, oymalı çatı pervazları ve kavisli eliböğründeleri olan bir yapıdır. Plan şeması ana binadan çok farklı olmamakla birlikte cephe ve kitle düzeni iyice farklıdır ve daha geç bir tarihe ait olmalıdır. İlginç olan iç bezemelerinin asıl kasrın benzeri hattâ aynı oluşudur. Ayrıca zemin kattan üst kata çıkan dairesel planlı ahşap merdiven de kalem işi bezeli ilginç bir uygulamadır. Halen oldukça harap durumdadır.
Çeşitli yayınlarda, kasrın güneydoğu kesiminde bulunduğu yazılan, ancak bugün mevcut olmayan (belki de başka bir yere taşınmış olan) II. Mahmud adına dikilmiş bir nişan taşı bulunmaktaydı. Muhtemelen, arazinin II. Mahmud dönemi kullanımı için tek örnekti. Nişan taşı 5,30 m yüksekliğinde ve 1831 tarihini veren 14 mısralık kitabesi olan bir anıttı. Nişan taşının arka yüzünde de buraya süvari okulunun yerleşmesini bildiren bir ikinci kitabe vardı.
Ayazağa Av Köşkü(->) olarak tanınan ve yine Sarkis Balyan tarafından tasarlandığı bilinen yapı da aynı arazinin sınırları içindedir.
Burada yapımı kararlaştırılan yeni müzik kompleksi, tarihi yapıların aslına
uygun onarımı ile bu kompleks içinde seminer vb toplantılar için kullanımını öngörmektedir. Av köşkü ise önündeki büyük havuza bakan 450 kişilik bir açık hava amfisi ile birlikte önerilen kültür merkezinin önemli çekim noktalarından biri olacaktır.
Bibi. ISTA, III, 1435-1436; S. Eyice, "Ayasağa Kasrı", DÎA, IV, 205-206
AFİFE BATUR
AYAZMA CAMÜ
Üsküdar'da Şemsipaşa ile Salacak semtleri arasında, Marmara'ya hâkim bir tepede, Kız Kulesi'nin hemen karşısında yer alır.
Cami III. Mustafa tarafından annesi Mihrişah Emine Sultan ile ağabeyi Şehzade Süleyman adına yaptırılmıştır. Kapısı üstünde yer alan kitabelerden yapının 1174/1700-61 tarihli olduğu anlaşılır. Kitabe ta'lik hatla yazılmış olup tarih manzumesi Sadrazam Râgıb Mehmed Paşa'ya, hat ise şeyhülislam ve hattat Veliyüddin Efendi'ye aittir.
İnşaata 19 Receb 1171/29 Mart 1758' de başlanmış, 1174 Cemaziyelevverinin sonları/Ocak 1761'de tamamlanmıştır. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde bulunan 1137 numaralı inşaat defterinde bu yapı ile ilgili bilgiler arasında yapı emini olarak İshak Ağa' nın ismi geçer. Bu zatın Beykoz'da meşhur bir çeşmesi bulunmaktadır. Yine Topkapı Sarayı Müzesi arşivinde bulunan 5446 numaralı ve 1172/1758-59 tarihli bir belgeden de caminin, yerleştiği arazide evvelce Ayazma Sarayı ve Bahçesi'nin bulunduğu anlaşılmaktadır. Başka bir arşiv belgesine göre 1740'lı yıllarda Ayazma Sarayı iyi durumda olup tamir edilerek İran elçisinin ikametine tahsis edilmişti.
Camiye vakıf olarak bir hamam ile birçok dükkân ve han yaptırılmış, ayrıca cami, hamam ve avluya bitişik çeşmeye Bulgurlu'dan su getirilmiştir. Cami, Şem'dânîzade Fındıklık Süleyman Efendi'nin yazdığına göre 1174 Cemazi-yelevvel/Ocak 1761'de bir cuma günü Râgıb Paşa ve Veliyüddin Efendi'nin de hazır bulundukları bir törenle ibadete açılmıştır. Birkaç defa tamir gören caminin yıkılan minaresi de iki defa yeniden yapılmıştır. Yapı son yıllarda bir onarım daha geçirmiştir.
Geniş bir avlunun ortasında yerleşmiş bulunan caminin son cemaat yerine yarım daire düzeninde on basamaklı bir merdivenle çıkılır. Avlu kapıları üstünde celi hatla yazılmış ayet-i kerimeler bulunmaktadır. Son cemaat yeri üç bölümlüdür. Esas mekân dikdörtgen planlı olup dört kemere oturan merkezi bir kubbe ile örtülüdür. Sol tarafta yapıya bitişik Hünkâr Köşkü yer alır. Sokak yönünde taş konsollar tarafından taşınan bu mekân, sütunlar tarafından taşınan ve iki katlı olan bir galeriyle caminin hünkâr mahfiline bağlıdır. Caminin içinde çok göz alıcı bir biçimde dekore edilmiş bulunan hünkâr mahfili de sütunlar üzerinde taşınır. Altın yaldızlı süs-
lemeler bu bölümün en çarpıcı yönüdür. Bugün kalan parçalardan anlaşıldığına göre duvarlarda önceleri İtalyan çinileri kaplı idi.
Ayazma Camii genelde Avrupa sanat üsluplarının etkisinde kalınan bir dönemde yapılmış olmakla birlikte, büyük kemerler içindeki pencereler, Türk klasik mimarisi özelliğini taşımaktadırlar. Minber, vaaz kürsüsü ve mihrapta çeşitli renkli taşların zarif birleşmesiyle meydana getirilmiş zengin bir süsleme dikkati çeker. Bunların, genellikle Türk sanatı geleneklerine ters olmakla birlikte göze hoş görünen bir ihtişama sahip oldukları kesindir. Yapının kapı üstündeki yazılarının hattat Seyyid Abdullah'a ait olduğu bilinmektedir. Bazı renkli camlı alçı pencerelerdeki yazılar ise Seyyid Mustafa'ya aittir.
Ayazma Camii'nin müştemilatından olan sıbyan mektebi, hamam ve muvak-kithane yıkılmıştır. Önceleri cami yakınında inşa edilen vakıf dükkânlardan ise sadece bazı izler kalmıştır. Caminin duvarlarında küçük konsol çıkmaları üzerlerine oturan tam bir Türk köşkünün minyatür modeli biçimindeki kuş evleri görülmektedir. Caminin haziresinde ise saraya mensup pek çok kişinin mezarı bulunmaktadır.
Geniş avluyu çevreleyen duvarın bir köşesinde mermerden büyük bir çeşme vardır. Kitabesinden 11747 176l'de cami ile birlikte yapıldığı anlaşılan bu çeşmenin manzum tarih kitabesi şair Zihnînindir. Alışılmamış bir biçimde olan bu çeşme, mermer bir cepheye yapıştırılmış dört köşe bir paye şeklindedir. Alt kısmı taş ve tuğla, üst pencereli kısmı taş olan avlu duvarında açılan esas kapının önünde taş korkuluklu iki taraflı rampa bulunuyordu.
Ayazma Camii'nin ana girişini oluşturan batı
cephesi.
Bünyad Dinç
AYAZMA KAPISI
472
473
AYAZMALAR
Bu ayazmalar dışında İstanbul'da sayıları 150'yi bulan ayazma olduğu bilinmektedir. Her ne kadar pek çoğunun yapımıyla ilgili erken tarihler öne sürü-lürse de, bunların çoğu geç tarihli Rum ayazmalarıdır. Her konuda olduğu gibi ayazmaların kurulması ve yaşatılması konusunda da Türkler hoşgörülü davranmışlar (bazı yabancı yazarlara göre kayıtsız kalmışlar), dolayısıyla Osmanlı döneminde, özellikle 1808-1861 arasında ayazmaların sayılarında bir hayli artış olmuştur.
istanbul'daki ayazmalar hakkında çok ciddi bir çalışma yoktur. Sadece Hakkı Göktürk'ün hazırlamış olduğu, oldukça eski sayılabilecek katalog çalışmasından başka bir yenisinin yapılmadığı bilinir. Bu çalışmadan yararlanarak İstanbul'un önemli ayazmaları şöyle sıralanabilir:
On İki Havari'ye adanmış olan Fındıklı ve Bebek'teki ayazmalar; Ayios An-donios'a ithaf edilen Beylerbeyi'ndeki ayazma; Ayios Atanasios'a ithaf edilmiş olan Kurtuluş'taki iki ve Kuleli'deki bir ayazma; Ayios Demetrios'a ithaf edilmiş Kumkapı, Kuruçeşme ve Çengelköy'deki ayazmalar; Fener'de Ayios Eftimios'a ithaf edilmiş ayazma; Fener, Yeniköy, Kurtuluş, Çengelköy, Cibali ve Küçük-çekmece'deki Ayios Haralambos'a sunulmuş ayazmalar; Ayios İoannes'e ithaf edilmiş Bebek'teki üç ayazma ile Yeni-
•BE
Ayazma Camii
Doğan Kuban
Ayazma Camii, Türk mimarisinde artık yabancı üslubun hâkim olduğu bir dönemin örneği olmakla beraber, normal ölçüleri aşan yüksekliği ve yapıldığı yerin topografik durumu ile bunu bir kat daha artıran heybetli bir görünüme sahiptir. Marmara ve Boğaz'ın girişine hâkim oluşu ile şehrin Anadolu yakasına değişik bir güzellik kazandırdığı açıkça görülmektedir.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 189; Mür'i't-Tevarih, II/A, 39; Topkapı Sarayı Müzesi Arşiv Kılavuzu, I, İst., 1938, s. 48; (Konyalı), Abideler, 9-10; ayT Üsküdar Tarihi, I, 96-104; Kuban, Barok, 29; E. Hakkı Ayverdi, "Ayazma Camii", ISTA, III, 1505-1511; S. Eyice, "Ayazma Camii", DlA, IV, 230-231.
SEMAVİ EYİCE
AYAZMA KAPISI
bak. SURLAR
AYAZMA MEKTEBİ
bak. MUSTAFA III MEKTEBİ
AYAZMALAR
Ayazmalar, Hıristiyanlık dünyasında Or-todokslarca şifa verdiği kabul edilen ve bu nedenle kutsal sayılmış ya da sonradan kutsanan su kaynakları üzerine inşa edilmiş binalardır.
Yunanca "kutsal yer" anlamında olan "hagiasma" sözcüğünden dilimize yerleşmiştir. Genellikle bulunduğu bölgenin halkı tarafından saygı duyulan aziz veya azizeye ithaf edilmişlerdir. Şifa dağıtıcı özelliklerinden ötürü Ortodoksların önemli ziyaretgâhlarından sayılan ayazmalar, adım aldıkları, başka bir deyişle ithaf edildikleri aziz veya azizenin, Ortodoks takvimine göre yortularına rastlayan zamanlarda kalabalık halk toplulukları tarafından ziyaret edilmektedirler. Bu yortularda ayazmanın bağlı olduğu veya ona en yakın bulunan kilisenin kıdemli din adamı tarafından yö-
netilen ayinler yapılır. Ziyaretçiler aziz veya azizenin gözyaşları olduğuna inandıkları bu suları şifa bulmak niyetiyle içerler, vücutlarının hasta olan yerlerine derman olsun diye sürerler, şişelere doldurup evlerine götürürler. Ayrıca bu suların canlılara manevi bir güç aşıladığına da inanılmaktadır. Bunun yamsıra bu aziz veya azizeye dileklerde bulunulur, onun ikonası önünde mumlar dikilerek adaklar adanır. Ayazmalar yalnızca bu özel günler içinde değil, sair günlerde de ziyaret edilirler.
Ayazmaların boyutları çok değişken olup; mimari özellik arz eden, geniş hacimli yapılar olabileceği gibi, içi ancak bir kulübe genişliğinde olan ayazmalar da vardır. Böyle kutsal sayılan veya kutsanmış kaynak suları etrafında tesis e-dilmiş olan kilise ve diğer dini yapıların içinde kalmış olanları ilk grubu oluştururken, müstakil olan küçük ayazmalar diğer grubu teşkil ederler.
Ayazmaların mimari özelliğe sahip örneklerinde genel olarak, oldukça basit bir planın uygulandığı görülür. Bun-
Çengelköy'deki Ayios
Panteleymon
Ayazması'nın
içi.
Enis Karakaya
lar, üzeri uzun bir beşik tonozla örtülü merdivenli bir koridor ile bu koridorun nihayetindeki mahzen bölümünden meydana gelmektedir. Koridor kimi zaman tam düz olmayıp, kıvrılmalar gösterebilmektedir. Merdivenlerin basamak sayısı ise bu koridorun uzunluğuna bağlı olarak değişmektedir. Böyle bir koridora sahip olmayan, daha sade ayazmalar da vardır.
Ayazmanın asıl mekânı olan mahzene gelen suyun kaynağı gür olabileceği gibi, sızıntı veya damla damla akan sular da olabilir. Bu nedenle, suyun şiddetine göre, su hazneye direkt olarak gelebileceği gibi, kuyu veya sarnıçlarda toplanarak, gerektiğinde ve gerekli miktarda da alınabilir. Buradan su ayazmaya borular ve kanallar vasıtasıyla ulaşır. Gelen su mahzenin ortasındaki bir havuza ya da duvardaki bir kanaldan mermer su teknelerine akar. Su kaynağı kuvvetli olan büyük ayazmalarda ana tekneye gelen suyun savaklar vasıtasıyla diğer küçük teknelere dağıtıldıkları görülür.
Mahzen dikdörtgen ya da kare planlı olup, Anadolu'daki bazı örneklerde görülen değişik formdaki mahzen planına (örneğin İznik Böcek Ayazması'ndâki daire planlı mahzen) İstanbul'da rastlanmaz. Mahzen duvarının üst seviyelerinde yer alan çeşitli menfezler vasıtasıyla içeriye ışık ve hava girer. Ayazmanın kendisine ithaf edildiği aziz veya azizenin ikonaları ya duvarlara asılır ya da birtakım nişler içine yerleştirilir. Bu ikonaların önünde, içi ince kum ile doldurulmuş ve adak için mum .dikmeye mahsus mumluklar yer alır. Ayazmaların sözü edilen bu köşeleri ufak bir şapel ya da dua odalarına benzetilebilir.
İstanbul'da, bilinen ayazmalar içinde ortaçağa ait, yani Bizans döneminde inşa edilmiş olan ayazmaların sayısı fazla değildir. İstanbul'un sağlam durumdaki en eski Bizans kilisesi olan Studios Manastırı Kilisesi yanındaki bu komplekse ait ayazma, kilisenin güneydoğu köşesine bitişik ve batıdan bir sarnıca komşu vaziyette inşa edilmiştir. Ayazmanın ortasında iki bodur sütun gövdesi üzerine oturan iyonik impost başlıklar bulun-
maktadır. Yakın bir tarihte bir yangında tahrip olmuş olan bu ayazma şarap atölyesi olarak kullanılmakta idi.
Sarayburnu'nda, sahil surlarının yakınındaki Hodegetria (Meryem) Ayazması, işgal yıllarında Fransızlar tarafından bulunmuştur. Yan duvarları mermer levhalarla kaplı olan bu ayazmanın oldukça yakınında, İncili Köşk'ün kemer altına rastlayan yerdeki Soteros Ayazması (Kumluca Ayazması) basamaklarla inilen dikdörtgen planlı bir mahzenden ibarettir.
Salkımsöğüt'te, Sur-ı Sultani dibinde, sağlığı koruyan bir aziz olarak bilinen Terapon'a ithaf edilmiş Metamorfosis (Transfiğürasyon) Ayazması da kısa bir merdivenli koridorun nihayetinde yer alan dikdörtgen planlı ana mekândan meydana gelir.
İlk inşa tarihi Bizans dönemine indirilen bir başka ayazma II. Teodosios surlarının hemen dışında, Mevlevihane Kapısı'nın yakınında bulunan Zoodohos Piyi Ayazması'dır. Adı "yaşam bağışlayan kaynak" anlamına gelen ve Meryem'e ithaf edilmiş olan bu ayazma, Meryem'in şifa veren kudretini temsil etmektedir. Türk döneminde "Balıklı Ayazma" diye ünlenen bu yapının I. Le-on (hd 457-474) tarafından bir minnet borcu olarak inşa ettirildiği rivayet edilirse de, bazı kaynaklarda I. İustinianos dönemine (527-565) tarihlenmektedir. Daha sonraları pek çok mimari değişiklik geçirmiş olan bu ayazma halen Balıklı Manastırı kompleksi içinde yer alan ve ziyaret edilen bir ayazmadır.
Büyük Bizans ayazmalarından bir başkası, İstanbul'un Bizans döneminde önemli bir bölgesi olan Blahernai, Haliç surları ile kara surlarının birleştikleri yere yakın ve surların iç kısmında yer alan Meryem'e ithaf edilmiş ayazmadır.
Zeyrek, Bıçakçı Çeşmesi Sokağı'nda-ki Ayia Teodosia Ayazması ise üzeri bir beşik tonozla örtülü, merdivenli bir koridorun uzandığı dikdörtgen planlı bir mahzenden oluşmakta, duvarlarında kaplama levhaları bulunmaktadır.
Kadıköy yakınındaki Eufemia Bazili-kası'mn yakınında, yine bu azizeye ithaf edilen bir ayazmanın bulunduğu, bu yapıların 7. yy başlarında Sasaniler tarafından tahrip edildiği bilinir. Bugün mevcut olmayan Çengelköy'deki Ayios Mihael Kilisesi bir ayazma üzerine inşa edilmişti. Bugün Çoban Ayazması diye anılan Yarımburgaz civarındaki Bizans ayazması ise Ayia Paraskevi'e ithaf edilmiştir. Florya yakınındaki Bizans ayazmalarından biri Ayia Eufemia'ya, 12. yy sonlarında inşa edilmiş bir diğeri ise Ayia Fo-tini'ye ithaf edilmiştir. Boğaziçi'nin her iki yakasında da çeşitli ayazmalar bulunuyordu. Yuşa Tepesi'ndeki kiborion planlı bir kilise harabesinin yakınındaki bina kalıntısının kuzey duvarında bulunan kapı göz önüne alınarak bunun bir ayazma olabileceği ileri sürülmüştür. Bu yapı iki bölümlü, üzeri çapraz tonozla örtülü ve dikdörtgen planlıdır.
Burgazadası'ndaki Ayios Yeoryios Kilisesi avlusundaki ayazmanın girişi (üstte) ile içinden bir görünüm (sağda). Enis Karakaya
şehir, Yeşilköy, Samatya, Topçular, Lan-ga, Çırağan, Arnavutköy, Tarabya, Paşa-limanı, Üsküdar ve Burgazadası'ndaki ayazmalar; Akametoi (Uyumazlar) Manastın rahiplerinden İoannes Kaliviti'e ithaf edilen Kadırga'daki ayazma; İoannes Prodromos'a (Vaftizci Yahya) ithaf olunan Kadırga, Fener, Tarabya, Üsküdar, Kalamış ve Pendik'teki ayazmalar; Büyükdere'de, Beykoz yakınında, Çengelköy, Yeniköy ve Büyükada'daki Ayios Konstantinos ayazmaları; yine Ayios Konstantinos ve annesi Ayia Helena'ya sunulmuş olan Beyoğlu ve Tarabya'daki ayazmalar; Yeşilköy'de Ayios Mamas; Samatya, Kumkapı, Balat ve Fener'deki Ayios Menas; Eğrikapı, Kefeliköy ve Heybeliada'daki Ayios Nikitas ayazmaları; Ayios Nikolaos'a ithaf edilmiş Topka-pı, Kumkapı, Fener, Balat, Arnavutköy ve Paşabahçe'deki ayazmalar; Ayios Onofrios'a sunulmuş Paşabahçe ve Ar-navutköy'deki ayazmalar; hekim Ayios Panteleymon'a sunulmuş Bakırköy, Haznedar, Hasköy, Ayazağa, Emirgân, Çengelköy ve Pendik'teki ayazmalar; Yu-nus'ta Ayios Stefanos, Langa'da Ayios Teodoros ayazmaları; Kıbrıs'ta Araplar tarafından öldürülmüş olan Ayios Tera-pon adına yapılmış Yeniköy, Sarıyer, Çubuklu ve Pendik ile Ayios Yeoryios adına Kumkapı, Üsküdar, Kızıltoprak ve Burgazadası'ndaki ayazmalar.
Moda'daki Ayia Katerina Ayazması'nın
içinden bir görünüm.
Ahmet Kuzik
Çeşitli azizelere ithaf edilmiş olan
Dostları ilə paylaş: |