I u n d e n bugüN



Yüklə 7,14 Mb.
səhifə109/129
tarix09.01.2019
ölçüsü7,14 Mb.
#94242
1   ...   105   106   107   108   109   110   111   112   ...   129

Bibi. Suyolcuzade Mehmed Necib, Devha-tü'l-Küttâb, (yay. Kilisli Muallim Rifat), ist., 1942, s. 121; M. Yahya Dağlı, İstanbul Mahalle Bekçilerinin Destan ve Mâni Katarları,

:- Ayasofya

":'~^."-"~*-:'~''••"' '";=v^-""" Şadırvanı ~—-• ~~ •,, , • • ;-.yv>7"~ ~.-~ Tahsin Aydoğmuş

ist., 1948, s. 38-39; E. Tokay, İstanbul Şadırvanları, ist., 1957, s. 19; S. Tansuğ, "18. Yüzyılda istanbul Çeşmeleri ve Ayasofya Şadırvanı", VD, VI (1965), s. 93-110; İSTA, III, 1484-1486; E. Yücel, Ayasofya Müzesi, İst., 1986, s. 30-31; S. Eyice, "Ayasofya Şadırvanı", DlA, IV, 217.

SEMAVİ EYİCE

AYASOFYA ÜÇÜZLÜ ÇEŞMESİ "Ayasofya Üçüzlü" veya "Üçyüzlü" olarak da tanınan çeşme, Ayasofya Ca-mii'nin batı yönünde, Alemdar Caddesi üzerinde, Yerebatan Sarayı çıkışının kar-şısındadır.

1330/1911 tarihli olan bu çeşme grubunun banisi ve mimarı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak ortadaki çeşmenin kemeri üzerinde yer aldığım bildiğimiz V. Mehmed Reşad tuğrasından (bugün kazınmış) hareketle adı geçen padişah tarafından yaptırılmış olduğu tahmin edilebilir. Aynı şekilde, tasarımına egemen olan I. Ulusal Mimarlık Üslu-bu'ndan ötürü, inşa edildiği yıllarda Evkaf Nezareti başmimarı Kemaleddin Bey'in eseri olması muhtemeldir.

Çeşmenin cephesi tümüyle beyaz mermer kaplı olup, birbirine bitişik üç kitleden oluşmaktadır. Ortadaki, diğerlerinden daha geniş ve daha yüksek tutul1 muş, yandaki çeşmeler buna göre simetrik olarak tasarlanmış ve cephe hattıyla dar açı oluşturacak şekilde yerleştirilmiştir. Orta bölüm iki yandan yüzeyleri ince düğümlü geçme bordürle çerçevelenmiş

Ayasofya Üçüzlü Çeşmesi

Elif Erim / TETTV Arşivi

payelerle kuşatılmış, üst hizada köşeleri pahlanan payelerin caddeye bakan cephelerine kabaralar yerleştirilmiş ve kemerlerle hareketlendirilmiş babalarla taç-landırılmıştır. Her üç kitlede de sivri kemerli nişler içine gömülmüş birer dikdörtgen ayna taşı bulunur. Kemerler, rozetler ve tas yuvalarıyla hareketlendirilen ayna taşlarından ortadaki, iki yandaki simetrik aynalığa göre daha gösterişlidir. Üç çeşmenin de kemerleri iki renkli taşla örülerek hareketli bir görünüm kazandırılmıştır. Orta bölümün kemerinin kilit taşının üzerindeki yuvarlak boşluk daha önce sözünü ettiğimiz V. Mehmed Reşad tuğrasının yeridir. Yan çeşmelerin kemerlerinin üzerinde kartuşla sınırlanmış kitabe levhaları yer almıştır. Her üç çeşmede de sülüs hatla yazılmış olarak, genellikle suyla ilgili yapılarda rastlanan ayetler bulunmaktadır. Soldaki çeşmenin ayna taşı üzerindeki levhada 1330/1911 tarihi görülür. Yan çeşmeler de orta bölüm gibi payelerle kuşatılmıştır. Fakat bu payeler daha sade bir görünüme sahip olup, sekizgen başlığın üzerinde prizma-tik bir örtü bulunmaktadır. Ortadaki bölüm, boyut ve süslemeleriyle yandakiler-den daha gösterişli olarak tasarlanmış, kemerin üzerindeki dışa taşkın silmeli saçak ve en üstteki iki baba arasında ajurlu sekiz köşeli yıldızlarla bu bölüme bir taç kapı görünümü verilmiştir.



Bibi. Tanışık, istanbul Çeşmeleri, I, 307-309; İSTA, III, 1476-1478; A. Ödekan, "Kentiçi Çeşme Tasarımında Tipolojik Çözümleme", Semavi Eyice Armağanı/istanbul Yazılan, ist., 1992, s. 281-297; S. Eyice, "Çeşme", DlA, VIII, 277-287.

BELGİN DEMİRSAR



AYASPAŞA

Taksim Meydanı'ndan, doğuda Dolma-bahçe, güneydoğuda Kabataş'a doğru inen dik yamaçlar üzerinde, İnönü (eski Gümüşsüyü) Caddesi ile Kabataş arasındaki yörede kurulu, Beyoğlu İlçesi'ne bağlı semt. Gümüşsüyü Mahallesi olarak da bilinir.

Atatürk Kültür Merkezi(->) ve Taksim Gezisi'nin(->) güneydoğusunda, Park Otel(-0 inşaatının her iki yanında ve al-, tında uzanan semt, Kabataş'a doğru inen sırtlarda kurulduğu için dik yokuşlu, çoğu merdivenli dar sokakları, cadde üstünde ve bu sokaklardaki çoğu yüzyılın ilk çeyreğinden kalma eski apartmanları, Alman Konsolosluğu (bak. Alman Elçiliği Binası) vb görkemli binalarıyla kentin kendine özgü çizgiler taşıyan gelenekli, seçkin yerleşme bölgelerinden biridir. Atatürk Kültür Merke-zi'nden başlayıp tam bir dirsek çizerek Gümüşsüyü Askeri Hastanesi'nin önünden geçip aşağı, Dolmabahçe'ye doğru inen İnönü Caddesi, Ayaspaşa'nın üst sınırını belirler. İnönü Caddesi'nin her iki yanında bakımlı ve eski apartmanlar yükselir. Semt İnönü Caddesi'nin dirseğinin altında, yamaçta uzanır.

Ayaspaşa'nın Dolmabahçe yönünden Taksim'e doğru, eski ve önemli sokak-

lan Bağ Odaları (bugün Tarık Zafer Tu-naya Sokağı), Beytulmalcı, Sulak Çeşme, Çifte Vav, Selime Hatun Camii, Saray Arkası, Ayaspaşa Camii, Kutlu, Bo-lahenk, Hariciye Konağı, Sağlık sokak-larıyla semtin sınırını çizen Pürtelaş ve Sormagir sokaklarıdır. Parke taşlı, bol kıvrımlı ve yokuşlu bu sokakların çoğu merdivenlerle kesilir ya da bir çıkmazla son bulur.

Semt, adını, I. Süleyman'ın (Kanuni) (hd 1520-1566) sadrazamlarından Ayaş Paşa'dan alır. Yeniçeri Ocağı'ndan yetişen Ayaş Paşa, Kanuni döneminde sadrazamlığa kadar yükselmiş ve 1539'da vebadan ölmüştür. Ayaş Paşa'mn kendi adıyla bilinen bu semtte, havuzlu bir bahçe içinde konağı olduğu bilinmektedir. Ayaspaşa semtinin bulunduğu yöreye ait ilk Osmanlı kayıtlarından, buranın sık koruluk olduğu anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi'ye göre burada, 16. yy'da, padişahın köpeklerinin yetiştirilip beslendiği bir "Samsunhane" ve onun yakınında da Evliya'mn "Müneccim Kuyusu Mesiresi" dediği bir mesire, bir de Ayaspaşa Havuzlu Mesiresi vardı. Ayaspaşa'nın büyük havuzlu bahçesinin ise günümüzün Cennet Bahçesi'nin yerinde olduğu sanılmaktadır. Bölgedeki arazinin büyük bölümü Ayaş Paşa Vakfı'na aitti.

17. yy'dan itibaren Taksim'den şimdiki İnönü (Gümüşsüyü) Caddesi'nin dönemecine kadar uzanan ve günümüz Ayaspaşa'sının büyük bölümünü kapsayan yöre aşağılara, Dolmabahçe'ye kadar mezarlık alanı haline gelmiştir. 1615'te yapılan bir anlaşmayla burada, yukarılarda, Taksim'e daha yakın bir bölgede Hıristiyanlara da bir mezarlık yeri tahsis edilmiş ve bütün bu yöre, 19. yy ortalarına kadar "Grand Champs deş Morts (Büyük Mezarlık)" olarak anılmıştır.

Tanzimat'tan sonra Batılılaşma süreciyle birlikte İstanbul'un yapısı yavaş yavaş değişirken o dönemlere kadar yabancıların, Levantenlerin, Hıristiyanların bölgesi sayılan^ Pera ve çevresine Müslüman Türk nüfusun kalburüstü kesimleri de rağbet etmeye başlayınca, kentin yerleşim bölgeleri Talimhane, Taksim ve nihayet Ayaspaşa'ya doğru genişlemeye başlamıştır. Kentin ortasındaki büyük mezarlığın görünümü göze batar olmuş ve 18. yy ortalarından itibaren önce Hıristiyanlara Feriköy çevresinde bir mezarlık alanı sağlanmış, Ayaspaşa Mezarlığı da yavaş yavaş kaldırılmıştır. 1850'le-re kadar burada önemli bir yerleşmenin bulunmadığı bilinmektedir. Yine 19. yy ortalarına kadar İstanbul'a gelmiş yabancıların çoğu, kenti anlatırlarken "Grand Champs deş Morts"tan söz etmişler, İstanbul ve çevresinin en güzel manzaralarından birinin bu noktadan seyredilebileceğini, mezarlığın Boğaz'a, Üsküdar'a, Adalar'a, hattâ Mudanya Dağları ve Alemdağ'a kadar tüm ufka hâkim olduğunu yazmışlardır.

Semtteki ilk önemli bina, 1870'te büyük Beyoğlu yangınından sonra tümüy-

Ayaspaşa, 1926

Pervitüch haritasından yararlanılarak hazırlanmıştır.

le yanan Alman Sefareti'nin, Ayaspaşa Mezarlığı'nın bir bölümünde verilen yere kurulan yeni binasıdır.

1877'de biten binanın çatısında Prusya kartallarının heykelleri olduğu için o dönemde halk arasında "Kuşlu Saray" diye bilinirdi. Alman Sefareti'nin yapıldığı tarihte, etraf henüz mezarlıktı. "Kuşlu Saray"ın biraz üstünde Dolmabahçe'ye bakan yamaçta ise 1849'da yapılmış Gümüşsüyü Askeri Hastanesi ve halen İstanbul Teknik Üniversitesi binalarından biri olan Gümüşsüyü Kışlası binaları vardı. Dolmabahçe Sarayı'n-dan(->) yukarı, Taksim'e doğru çıkan ve mezarlığı ikiye bölen toprak yol ise bugünkü İnönü Caddesi'dir.

Semtin hem tarihini hem de bugününü belirleyen önemli bir bina da bugün artık yerinde bulunmayan, ama semtin tarihine olduğu kadar geleceğine de damgasını vuran Hariciye Konağı'dır. Padişaha itimatnamesini 1887'de sunan İtalya Büyükelçisi Baron Alberto Blanc' m sefaret binası olarak inşa ettirdiği yapı, kısa süre sonra II. Abdülhamid tarafından satın alınmış ve Berlin sefiri iken hariciye nazırı olarak İstanbul'a dönen

Ahmed Tevfik Paşa'mn ikametine tahsis edilmiştir. 1897'de konak, İsviçre asıllı eşiyle birlikte konağın güzelleştirilmesine büyük katkılar yapan ve konağı çok seven Ahmed Tevfik Paşa'ya ihsan edilmiştir. Bina 1911'de yanmış, ancak sağında ve solunda bulunan kagir bölümler kurtulmuş; 1930'da bu bölümlerden Kâtipler Dairesi, Park Otel' in çekirdeği olan Miramar Otel adıyla açılmış, daha sonra da Park Otel'e dönüşmüştür.

İnönü Caddesi üzerindeki tek ahşap yapı olan Japon Elçiliği ise 1904'te yapılmıştır. Konağın ilk sahibi Osmanlı Bankası müdürlerinden Pangiris'tir. Japon Konsolosluğu, Pangiris adını Pandelli olarak vermekle birlikte bunun eski yazıyı okurken yapılan bir hatadan kaynaklandığı sanılmaktadır. 1928'de bina Japon Elçiliği'nin mülkiyetine geçmiş, bugüne kadar da eski haliyle korunmuştur. Ayaspaşa'da bulunan eski binalardan biri de Sarayarkası Sokağı'ndaki Ayaspaşa Hamamı'dır. Ancak bina I. Dünya Savaşı sırasında Fransız Cizvitleri tarafından satın alınarak kiliseye dönüştürülmüş, eski görünümünü tümüyle kaybetmiş, sadece hamamın kubbeli bö-



AYASPAŞA MESCİDİ

466

467

AYASTEFANOS RUS ANITI

lümü aynen bırakılmıştır. Selime Hatun Camii Sokağı'na adını veren mescit 1930' larda ibadete kapatılmış ve minaresi yıktırılmış, daha sonra Demokrat Parti döneminde onarılarak yeniden açılmıştır.

Özenli, görkemli apartmanlarıyla da tanınan Ayaspaşa'daki konut ve apartmanların tarihinin 1925-1930'lardan geriye gitmediği anlaşılmaktadır. 19. yy'm ortalarına kadar mezarlık olan semtte mezarların tümüyle kalkması uzun bir döneme yayılmıştır. Ayaspaşa'nın eski sakinleri mezarlığın bütünüyle kalkmasının tarihi olarak 1925'i vermektedirler. O sıralarda vilayet bu bölgede arazi satışına başlamış, arsalar birkaç kişi tarafından çok ucuz fiyatla kapatılmış ve ilk olarak Park Otel'in karşısına Ayaspaşa Apartmanı yapılmıştır.

Diğerleri arasında, Ankara Palas, Kardeşler, Gümüşsü Palas(-»), Hayırlı, Rüya, Pamir apartmanları gerek tarihleri ve kendilerine özgü üslupları, gerekse günümüzde birçok ünlü sanatçının, aydının, eski İstanbullunun konutları olmalarıyla, özellikle hatırlanmaya değer.

1930'lardan itibaren semtin profilini ve havasını belirleyen en önemli yapı ve merkez, kuşkusuz Park Otel'dir. Park OtePin sadece bir bina ve otel olmaktan ibaret olmayan tarihi ve 1981 sonrasında kent profiline ilişkin en büyük tartışmanın odak noktası olarak günümüzdeki durumu, Ayaspaşa'nın 20. yy'daki tarihiyle hep iç içe olmuştur. Üstelik 1993 Kasım'ında yıkılması gündeme gelen yeni Park Otel inşaatı nedeniyle semtin eski sokaklarından Ağa Çırağı Sokağı inşaat sahiplerine satılmış ve sokak yok edilmiştir.

Günümüzde İnönü Caddesi'nin iki

yanındaki apartmanlarının alt katlarında turizm acenteleri, çeşitli dükkânlar ve restoranlar açılmışsa da yöre hâlâ İstanbul'un Beyoğlu kesiminin muteber ve seçkin bir yerleşme alanıdır. Ayaspaşa'nın en eski ve ünlü sakinleri arasında Ahmed Tevfik Paşa'nın oğulları ve torunları, Ziyad Ebüzziya, daha yenilerde ise Semiha Berksoy, Hilmi Yavuz, sinema sanatçısı Hale Soygazi, tiyatro sanatçısı Haldun Dormen, yönetmen Sinan Çetin, opera sanatçısı Suna Korad, sinema sanatçısı Lale Mansur, tiyatro sanatçısı Ali Poyrazoğlu ve daha birçok sanatçı, yazar, mimar, bilim adamı, ünlü avukat ve hekimler vardır.

Bibi. "Ayaspaşa", Arkitekt, S. 4 (1993), s. 15-50; "Ayaspaşa", 1KSA, c. II, s. 853, 854; "Ayaş Paşa", İA, c. II; Evliya, Seyahatname, l.

İSTANBUL


AYASPAŞA MESCİDİ

bak. KADI MESCİDİ



AYASPAŞA MEZARLIĞI

Taksim'den başlayarak, Gümüşsüyü üzerinden Dolmabahçe ve Fındıklı'ya kadar indiği bilinir. Bugün izi kalmamıştır. Mezarlığın adı I. Süleyman (Kanuni) dönemi vezirlerinden Ayaş Pa-şa'dan gelmektedir. Bu bölgenin Ayaş Paşa Vakfı'na ait olması ve Ayaş Paşa Konağı'nın da aynı yörede bulunması nedeniyle bu ismi aldığı bilinir. İstanbul'u anlatan eski seyahatnamelerde tasvir edilen ve gravürlerde görülen Ayaspaşa Mezarlığı daha I. Dünya Savaşı öncesinde harap vaziyetteydi. Mezarlık 1933'te Vakıflar İdaresi tarafından kadro dışı bırakılmış ve İstanbul Belediyesi'ne devredilmiştir.

Eylül 1926 tarihli Pervititch paftasında mezarlığın vaziyet planı bulunmaktadır. I. Dünya Savaşı yıllarında balondan çekilen hava fotoğrafları ise mezarlığın servilerle kaplı olduğunu göstermektedir. Mezarlık alanında inşaatların yapılması tartışmalara neden olmuş, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'nda yaralanıp Gümüşsüyü Askeri Hastanesi'ne getirilip vefat eden asker kabirlerinin başka yerlere nakli bu tartışmaları büyütmüştür. Ama arazinin çok değerlenmesi, tartışmaların bir etki yaratmasına imkân vermemiş ve mezarlık parsellenip satılmıştır. Mezar taşlarının büyük bölümü tahrip olmuş ya da inşaat temellerinde kullanılmıştır. Bunlardan çok küçük bir bölümü Alman Elçiliği (bugün Başkonsolosluk) bahçesinde muhafaza altına alınmıştır.

Mezarlıktaki kıymetli taşların kitabeleri 19. yy sonlarında Fındıklılı İsmet Efendi tarafından tespit edilmiş, ancak yayımlanmayan bu eser, yazarın eviyle birlikte yanmıştır.

Tarihçi Fındıklık Silahdar Mehmed Ağa, şair Şinasi gibi ünlü kişilerin gömülü olduğu mezarlığın bir bölümü üzerinde de, bugün, Atatürk Kültür Merkezi bulunmaktadır. Karşı köşede Gümüşsu-yu'na inen yolun başındaki işhanı da 1980'lerde inşa edilmiş ve mezarlığın kalan son parçası ortadan kalkmıştır.

Bibi. SiciU-i Osmanî, l, 161, 446, 447; İSTA, III, 1488; İKSA, II, 853, 854; Eklem, Boğaziçi Anılan, 8, 16, 18; inal, Son Hattatlar, 213, 340; Malûmat, S. 158 (1314); F. Ayanoglu "Tahrip Edilen Eski Eserler Serisi: Lûtfi Efen-di'nin Mezarı", VD, IX (1971), s. 264; I. Ar-tuk, "Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa", TD, XXVII (1973), s. 130; Ç. Gülersoy, İstanbul Görünümleri, II, Milano, ty, s. 123.

İSTANBUL


Yaklaşık 300 yıl varlığını sürdüren Ayaspaşa Mezarlığı'nı (Grand Champs deş Morts) betimleyen bir gravür. Nazım Timuroğlu fotoğraf arşivi

AYASTEFANOS ANTLAŞMASI

Ayastefanos Muahedesi, San Stefano (Yeşilköy) Muahedenamesi de denir. Osmanlı resmi kayıtlarında "Rusya ile Ayastefanos Mukaddimat-ı Sulhiye Muahedesi" adıyla geçer. 1877-1878 Os-manh-Rus Savaşı (93 Harbi) sonunda 3 Mart 1878'de Yeşilköy'de imzalanmıştır.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nın son evresinde, Osmanlı hükümeti, devletin büsbütün yıkılmasını önlemek amacıyla Avrupa devletlerinin müdahalesini istedi. Bu girişimin bir etkisi olmadı. II. Abdülhamid, Rus Çarı II. Aleksandr'a bir telgrafla başvurdu ise de çar, antlaşma koşullarının komutanlarla görüşülebileceği cevabını verdi. Bu sırada Rus ordusu Edirne'yi işgal etmiş bulunuyordu. Başkomutan Grandük Nikola, Osmanlı ordu komutanlarına 31 Ocak 1878 günü Edirne Ateşkes Antlaşması'm imza ettirdi. Bu belge, Rus ordusunun Çatalca hattına kadar ilerlemesi koşulunu da içermekteydi. Bu oldubitti, İngiltere, Fransa, Avusturya ve İtalya yönetimlerini kaygılandırdı. İngiltere, Akdeniz filosuna İstanbul'a hareket emri verdi. Amacını da İstanbul'da yaşayan uyruklarının güvenliğini sağlamak olarak açıkladı ve gerektiğinde zor kullanılacağını da duyurdu. Bu gelişme karşısında Rusya, İngiliz donanmasının İstanbul Boğazı'na girmesi durumunda, ordusunun İstanbul'u işgal edeceği tehdidinde bulundu.

Her iki tehdit de İstanbul'a yönelik olduğundan kentte, tarihte benzeri görülmeyen bir korku ve bunalım yaşanmaya başladı. Esasen, savaş boyunca Balkanlar'dan göçmüş bulunan 200.000 dolayındaki göçmen de kent yaşamını altüst etmiş bulunuyordu. Bu sırada karargâhını Ayastefanos'a taşıyan Grandük Nikola, II. Aleksandr'a gönderdiği telgrafta, Ayasofya'nın minarelerinin göründüğünü ve önünde hiçbir engelin kalmadığını bildirmişti.

II. Abdülhamid'in başkanlığında toplanan Meclis-i Fevkâlade'deki tartışmalardan bir sonuç çıkmadı. Ancak ilk kez padişaha karşı bir halk temsilcisi sesini yükseltebildi. İstanbul Mebusu Astarcılar Kethüdası Ahmed Efendi "Bizim görüşümüzü almak için, düşmanın İstanbul'a dayanmasını mı beklediniz?.." dedi. Konuşmalardan bunalan padişah ayağa. kalkıp "Bu meclisi ben topladım. Şu efendi evvela bunu bilmiyor. Eğer Rus tümeninin İstanbul'a girmesini kabul etmezseniz, bana uyanlarla gider savaşır, gerekirse ölürüm!" yollu konuştu.

İstanbul'da bunlar olurken Rusya ile İngiltere kendi çıkarlarını dengeleyip anlaştılar. İngiliz donanması Mudanya'da demir attı. Rusya da İstanbul'a asker sokmaktan vazgeçti. Yeşilköy'deki Rus karargâhı için de sözde padişahtan izin alındı. Bundan sonra barış görüşmelerine geçildi. Osmanlı delegeleri Hariciye Nazırı Saffet Paşa ile Berlin Büyükelçisi Sadullah Bey (Paşa), Rusya delegeleri de Kont İgnatief ile Nelidof tu. On gün süren görüşmelerden sonra

Ayastefanos

Antlaşması'm

konu edinen

bir resim. '



Nazım Timuroğlu

fotoğraf arşivi

3 Mart 1878'de 29 maddelik antlaşma metni imzalandı. Saffet Paşa'nın belgeyi imzalarken ağlaması meşhurdur. İmza aşamasında, hiç değilse Osmanlı donanmasının Rusya'ya verilmesi koşulunun kaldırılmasını, Başvekil (sadrazam) Ahmed Vefik Paşa, Yeşilköy'e gidip Grandük Nikola'yı, salt kişisel saygınlığı ile ikna ederek sağlamıştı. Bununla birlikte antlaşma, Balkanlar'daki Slav uluslarına bağımsızlık kazandırdığı gibi, daha kötüsü bu bölgedeki Osmanlı egemenlik sınırlarını da birbiriyle bağlantısız üç ayrı noktada (Yunanistan, Arnavutluk ve Bosna-Hersek) muhafaza e-derek ilk fırsatta yeni bir savaşın gerekçesini hazırlamış bulunuyordu. Yine, bu antlaşma ile İstanbul'u besleyen bölgeler elden çıkmakta, Rumeli'de yitirilen topraklar 195.500 km2'yi bulmaktaydı. Buralardan göçen ve göçecek olan yüz binlerce göçmen de başlıbaşına büyük bir sorundu.

İstanbul'u doğrudan ilgilendiren bir başka koşul, sözde egemenlik haklan korunan Osmanlı Devleti'nin başkentinin iki yıl boyunca Rus askeri işgalinde tutulması ve bir Rus askeri komiserinin görevlendirilmesiydi. Ancak bu maddenin antlaşmada yer alması Avrupa'da tepkilere yol açtı ve Ayastefanos metninin yürürlüğe girmemesi için kampanya başlatıldı. Kamuoyu baskıları sonucu Rusya, antlaşmanın yeniden gözden geçirilmesi önerisini kabul etti. İngiltere ile 30 Mayıs 1878'de gizli bir antlaşma imzaladı. Buna karşılık 4 Haziran 1878' de de Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında Kıbrıs ödünü verilerek bir savunma antlaşması imzalandı. 13 Haziran-13 Temmuz 1878 tarihleri arasında Berlin'deki görüşmeler sonunda Ayastefanos Antlaşması geçersiz ilan edilerek Osmanlı Devleti lehine hükümler içeren Berlin Antlaşması imzalandı. Rusya, işgal ettiği yerlerin büyük bir bölümünden çekildi.

Grandük Nikola, Yeşilköy'de bulunduğu aylarda İstanbul'u ziyaret etti. 26 Mart 1878'deki resmi ziyaretinde Dolmabahçe Sarayı rıhtımında tüm devlet erkânınca karşılandı ve sarayda II. Ab-

dülhamid'le görüştü. Padişah, aynı gün, Nikola'mn konuk edildiği Beylerbeyi Sarayı'na Teşrifiye Vapuru ile ziyaret iadesinde bulundu. Bu, Osmanlı tarihinde padişahın bir düşman komutanının ziyaretine gidişme tek örnektir. II. Abdülhamid, ertesi gün de Rus orduları başkomutanı ile komutanlarına Yıldız Kas-rı'nda bir ziyafet verdi. Daha sonra Ayastefanos Ântlaşması'mn anısına, gerçekte ise Rusya'nın İstanbul kapılarına kadar dayandığını simgeleyen bir anıt yapıldı. Ayastefanos Rus Anıtı(->) adı verilen bu anıt, 1914'te İttihad ve Terakki Fırka-sı'nın kararıyla yıktırılmıştır.

Dönemin basınında Ayastefanos görüşmeleri ve antlaşması konusunda ilginç yazılar çıkmıştı. Örneğin, karşılıklı ziyafetler, Rusların İstanbul'a gelişleri vb yarı acı, yarı alaylı haber üsluplarıyla halka duyurulmuştu.



Bibi. Mecmua-i Muahedat, IV, ist., 1298, s. 183 vd; Ed. Engelhardt, Tanzimat, ist., 1976, s. 290; Reşad Ekrem (Koçu), Osmanlı Muahedeleri ve Kapitülasyonlar, ist., 1934, s. 218 vd; Karal, Osmanlı Tarihi, VIII, 57 vd.

NECDET SAKAOĞLU



AYASTEFANOS RUS ANITI

1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı'nda ölen Rus askerlerinin anısına yaptırılmış bir anıttır. Yeşilköy'de Galataria'da (eski Kalkıratya Köyü'nün hemen yanında) yapıldığı bilinen anıt bugün mevcut değildir.

Anıtın yapılma nedeni görünüşte oldukça makul ve hümanisttir: Savaş sırasında yaşamını yitiren 5.000 civarında Rus askeri çok dağınık bir biçimde ve çeşitli mezarlıklarda gömülüdür. Bunların gözetimi ve bakımı zor, hattâ olanaksızdır. Rus hükümeti soruna çözüm olarak dini gerekler için bir şapel eşliğinde mezarları bir kemik gömütlüğünde (ossuaire) birleştirmek istemektedir. Öneri, Babıâli'ye iletildiğinde savaşın sonunda koşulları çok ağır bir barış antlaşmasını imzalamak zorunda kalmış olan Osmanlı hükümeti tarafından teknik bir sorun olarak ele alınır ve antlaşmanın yapıldığı ve Rus ordusunun savaş sırasında konakladığı Ayastefanos'ta is-

AYAŞLI, MÜNEVVER

468

469

AYAZAĞA AV KÖŞKÜ

. Maniitnent :jK?fsse:-a:_ S?.. Si ifana". -

tenen arsa bulunur; Barutçubaşı ailesine ait arazinin satın alınmasına izin verilir.

Yapımına 1895'te başlanan anıt ise önerinin amacını aşan bir biçimde ve boyutta gerçekleştirilmiştir. Aslında St. Petersbourg hükümetince istenen, Rus zaferini simgeleyen bir anıtın dikilmesi idi. Gerçekleştirilen anıt, II. Abdülha-mid'in itirazı üzerine varılan bir uzlaşmanın sonunda kabul edilen öneridir.

Anıt, Rusya'nın istanbul'daki askeri ataşesi Albay Peçkov tarafından yapılan taslak üzerine üç yıldır İstanbul'da çalışmakta olan Rus mimar Bozarov tarafından tasarlanıp inşa edilmiştir.

Ayastefanos Rus Anıtı, kare bir plan üzerine simetrik şemalı üç platformu olan ve sonuncu platform üzerinde kolonların taşıdığı piramidal bir kule-örtü sistemiyle sonlanan bir yapıttır. Geniş merdivenlerle ulaşılan birinci platform, görkemli giriş kapısının bulunduğu kattır, iç içe yarım daire kemerli ve ortasında muhtemelen metal bezemeli kapısı olan girişin üstünde ve iki yanında aziz figürlerinin bulunduğu panolar vardır. Girişin iki yanından yükselen merdiven-

Ayastefanos Rus Anıtı (üstte solda) ve yıkılma aşamalarını gösteren kartpostal ve fotoğraflar (üstte sağda ve yanda). Afife Batur koleksiyonu (üst sol), Gökhan Akçura arşivi (üst sağ ve yan)

lerle ulaşılan ikinci platformda yine yarım daire kemerli ve ortası metal bezemeli bir bölüm daha vardır. Bu platformların oluşturduğu ilk bölüm, masif görünümlü ve Romanesk-Bizans karması biçimler taşıyan, hattâ kale benzeri militer vurgusu olan bir karakter göstermektedir. Kolonların taşıdığı ve alttan ayrılıp yükselen üst kesim ise belirgin neoslav çizgiler taşımaktadır. Çan kulesi işlevi de gören bu kesim, yeşil renkli parlak bir malzemeyle inşa edilmiştir. Anıtın bitiminde kullanılan Rus kiliselerinin taç motifi ve üçlü Rus haçı da parlak görünümlü bir malzemedendir.

Son derece kısıtlı olan görsel malzeme bile yapıtın dini ve hümanist amacını aşan bir anıtsallıkla biçimlendirilmiş olduğunu göstermektedir. Yazılı kaynaklara göre anıt, tamamen taştan ve son derece sağlam bir biçimde inşa edilmişti.

Dönemin fotoğraflarında iki taraflı merdivenlerle çıkılan platformların, ö-zellikle ilk platformdaki mazgallı yapımın güçlü etkisi belirgindir.

I. Dünya Savaşı başladığında ve Rus-

ya'ya savaş açıldığında 1877-1878 yenilgisinin anısını taşıdığı düşünülen yapıt 14 Kasım 1914 tarihinde yıkılmıştır. Yıkıma ilişkin yazılı kaynaklardan son derece görkemli bir yapı olduğu, binanın iç yüzünde savaşta ölen askerlerin adlarının işlendiği nişlerin sıralandığı, kemiklerin mahzenlere doldurulmuş olarak korunduğu, rahip ve muhafızlar için özel hacimlerin düzenlenmiş olduğu anlaşılmaktadır. Yıkım, on iki kagir ayak tarafından taşındığı belirtilen son platforma yerleştirilen tahrip kalıplarıyla gerçekleştirilmiştir.

Yıkımdan önce, çanlar indirilmiş, Askeri Müze'ye gönderilmiş; binadaki eşya polis müdüriyetine teslim edilmiştir. Bunlar arasında bilinen önemli bir parça, yapının pirinç döküm ve altın yaldızlı maketidir, ikona ve benzeri dini eşya Rus rahipler tarafından alınmıştır.

Yıkım, Fuad Uzkınay adlı bir yedek subay tarafından filme alınmıştır, ilk Türk aktüalite filmi olarak bilinen bu çekim halen kayıptır.


Yüklə 7,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   105   106   107   108   109   110   111   112   ...   129




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin