I u n d e n bugüN



Yüklə 7,14 Mb.
səhifə81/129
tarix09.01.2019
ölçüsü7,14 Mb.
#94242
1   ...   77   78   79   80   81   82   83   84   ...   129

ASAFİ TEKKESİ

bak. İZZET MEHMED PAŞA TEKKESİ



ASÂKİR-İ MANSURE-İ MUHAMMEDİYE

Tam adı "Asâkir-i Muntazama-i Muvaz-zafa-i Muhammediye"dir. "Asâkir-i Mu-vazzafa-i Muhammediye", "Asâkir-i Mansure", "Mansure Ordusu" da denmiştir. 17 Haziran 1826'da İstanbul'da kurulan yeni ordu örgütüdür. Kuruluş tarihini izleyen ilk dönemde "Asâkir-i Mansure", "Asâkir-i Hassa", "Asâkir-i Bahriye" adlarını alan üç ayrı örgüt oluşturulmuş; 1843'ten sonra kara örgütlerine "Mansure Ordu-yı Hümayunu", "Hassa Ordu-yı Hümayunu" denilmiştir. Osmanlı Silahlı Kuvvetleri'nin İstanbul'daki bu iki özel ordusu, imparatorluğun yıkılışına değin Dersaadet (Birinci) Ordu-yı Hümayunu, Hassa Ordusu adları ile başkentin güvenliğini sağlamıştır.

Kuruluş tarihinde bu yeni askeri düzen için öngörülen ve Türkçe olmayan uzun ad takımı "Düzenli ve sürekli İslam ordusu" anlamını vermekteydi. Bununla, gerici çevrelerin ve dağıtılan Yeniçeri Ocağı yandaşlarının, oluşturulması düşünülen modern orduya karşı çıkmaları önlenmek istenmişti.

Asâkir-i Mansure örgütü, Vak'a-i Hayriye denen, Yeniçeri Ocağı'nın kaldırıldığı 16 Haziran 1826 tarihinden bir gün sonra sembolik olarak kuruldu. İlk kadronun oluşumu için de önceki düzenlemelerle bir oranda modernleştirilmiş bulunan askeri teknik sınıflardan (hum-

baracı, topçu, toparabacı, lağımcı) yararlanıldı. Bu birliklerle tersane ve donanmanın azaplarından ve bayrak askerlerinden aday yazımına başlandı. II. Mahmud (hd 1808-1839) Asâkir-i Mansure piyade ve süvari birliklerinin en kısa sürede oluşumuna çaba gösterdi. Çünkü, İstanbul'daki disiplinsiz Yeniçeri Ocağı'nın kapatılması yanında eski tımar sistemi de uzun süreden beri işlevini yitirmişti. Devlet, resmen ordusuz durumdaydı. Yeniçeri Ocağı'nın kapatılmasında başarılı hizmeti görülen son yeniçeri ağası Ağa Hüseyin Paşa, padişah tarafından Asâkir-i Mansure-i Muhammediye seraskerliğine atandı. Yeni ordu için yaklaşık 12.000 kişilik ve görev alanı başkent İstanbul'la sınırlı bir kadro öngörüldü. Serasker Paşa'nın görevleri arasına, İstanbul'un genel güvenliği ve asayişi de katıldı. Yeni ordunun kuruluşu, eğitim ve disiplin işleri, subay ve komuta kadroları için bir dizi nizamname ve talimatname çıkartıldı. Ağa Hüseyin Paşa, Kocaeli, Hüdavendigâr (Bursa) Vilayeti, Rumeli ve Karadeniz bölgelerinden paralı asker yazımı için, valilere buyruklar gönderdi. Kapatılan Yeniçeri Ocağı'na mensup olmakla birlikte eylem ve ayaklanmalara katılmamış olan deneyimli eski askerlerden de sınavla çavuş ve subaylar alındı. Enderun ağalarından ve gediklilerinden seçilen gençler, yeni ordunun örgütlenmesinde görev üstlendiler. II. Mahmud, Asâkir-i Mansure örgütünün Avrupa ordularından hiçbir farkı olmamasını istiyordu. 1827'de seraskerlik makamına Hüsrev Paşa atandı.

Oluşturulan ilk tümen çekirdeğine "Asâkir-i Muntazama-i Muvazzafa-i Hassa", "Asâkir-i Muntazama-i Muvazzafa-i Mansure" adları verildi. Birincisi olan hassa tümeninin asıl görevi, Osmanlı hanedanı saraylarının korunması ve mevkib-i hümayun denen tören birliklerini oluşturmaktan ibaretti. Mansure tümeni ise Üsküdar (Anadolu) cihetinin güvenliğinden sorumluydu. Rumeli, Anadolu, Arabistan bölgeleri için de birer mansure ordusunun kurulması amaçlandı. Her mansure ordusunun atlı (süvari) ve yaya (piyade) birliklerden oluşması esastı.

Asâkir-i hassa ve mansure sınıflarına kabul edilen paralı askerler için, başlangıçta muvazzaflık süresi konmamıştı. 1830'a doğru 12 yıllık zorunlu hizmet süresi yeterli görülürken Asâkir-i Bahri-ye'de de (tersane ve dqr\anma) bayrak askerliği düzeni (sefer zamanı, kıyı halkından asker alınıp sefer sonrası terhis etmek) kaldırıldı. Deniz gücü, Asâkir-i Mansure'nin üçüncü bir kolu kabul edilerek sürekli ve düzenli bir yapıya kavuşturuldu. Asâkir-i Bahriye'ye, denizciliğe yatkınlıkları nedeniyle Ege adalarının Rum gençleri de alınıyordu. Ayrıca, eski askeri teknik sınıfların da Asâkir-i Mansure'ye koşut biçimde örgütleri yenilendi. İ834'te topçubaşılık, Tophane müşirliğine dönüştürüldü.

ASÂKİR-İ MANSURE-İ

338

339

ASAYİŞ VAPURU

"Asâkir-i Mansure-i Muhammediye"nin geçit töreni. François Dubois'mn bir resmi, 19. yy, Dolmabahçe Sarayı.



Ara Güler fotoğraf arşivi

Asayiş Vapuru

Arkada henüz bomboş olan Ortaköy tepeleri görülüyor. Eser Tutel koleksiyonu

Üçüncü aşamada ise eyaletlerin iç güvenlik sorunlarına bakmakla yükümlü, ayrıca büyük savaşlarda bir bölümü orduya çağrılacak olan düşük aylıklı (mansure askeri aylığının 1/4'ü ödenen) yerli milislerden "Asakir-i Mansure Redif" birlikleri oluşturulmaya başlandı.

1834'te Asâkir-i Mansure'ye subay yetiştirmek için Maçka Kışlası'nda Mek-teb-i Harbiye açıldı.

Asâkir-i Mansure'nin ilk döneminde II. Mahmud bir komutan gibi görev üstlendi. Enderun ağalarından oluşan Birinci Asâkir-i Hassa Taburu'nun eğitimiyle doğrudan ilgilendi. Özellikle de 1828-1829'da, Rusya ile savaşlar devam ederken Rami Kışlası'nda kalarak yağışlı ve soğuk havalarda dahi askerle talime çıktı. Hekimbaşı Abdülhak Molla, bugünlere ilişkin anı ve olayları Tarih-i Liva adlı vakayinamesinde anlatmıştır. Serasker Hüsrev Paşa ise, kendi yetiştirmesi olan köle asıllı subaylar arasından en yetenekli olanların Avrupa'ya askeri eğitim için gitmelerini sağladı. Rusya'ya (1829) ve Mısır Valisi Kavalah Mehmed Ali Paşa'ya (1833) karşı yenilgiler nedeniyle Asâkir-i Mansure'nin en iyi biçimde yetiştirilmesi amacıyla Prusya'dan askeri danışmanlar istendi. Gelen danışmanlar arasında bulunan Moltke'nin ve diğer uzmanların verdikleri raporlar doğrultusunda ordu için yeni bir organizasyon öngörüldü ve daha çok istanbul dışındaki eyalet ordularının geliştirilmesine önem verildi. "Asâkir-i Mansure Redif Müşirlikleri" kuruldu. 1843'te ise "Asâkir-i Mansure" adı yerine "Asâ-

kir-i Nizamiye-i Şahane", bunun kısaltılmışı olarak da "Asâkir-i Şahane" deyimi geçerli oldu.

Asâkir-i Mansure'nin istanbul'daki ilk örgütü 8 tertip (alay) idi. Bunlardan ikisi eski Ağa Kapısı'nda, üçü Davutpa-şa'da, üçü de Üsküdar'daydı. Üsküdar'daki yeni kışla (Selimiye) yapıhnca-ya kadar buradaki askerler baraka ve çadırlarda barınmışlardır. Tertip komutanlarına binbaşı, tertiplerin genel komutanına da başbinbaşı deniyordu. Her tertip 16'şar saftı (bölük). Saf komutanlarına yüzbaşı rütbesi verilmişti. Saf komuta kadrosunda 2 yüzbaşı mülazımı (teğmen), l sancaktar, l çavuş vardı. Her tertip 2 kola (tabur) ayrılmıştı. Kol komutanlarına sağ kolağası (ağa-yı ye-mîn), sol kolağası (ağa-yı yesâr) deniyordu. Bunların da kolağası mülazımı denen birer yardımcısı vardı. Bir tertibin mevcudu, nefer ve zabitleriyle 1.280'e ulaşmaktaydı. 1828'deki ikinci örgütlenmede tertip yerine alay, saf yerine bölük denildi. 8 bölük l taburdu, l alay, 3 taburdan oluşmaktaydı. Bu yeni düzenleme gereği alay komutanına "mir-i alay" (miralay-albay), tabur komutanlarına binbaşı, yardımcılarına kaim-i makam (kaymakam-yarbay), 4'er bölüktük kol komutanlarına kolağası, bölük komutanlarına da yüzbaşı rütbeleri öngörüldü. Eski Bostancı örgütünün yerini alan Asâkir-i Hassa için de özel bir tüzük (nizamname) çıkartıldı. Asâkir-i Hassa komutanı bir süre bostancıbaşı olarak anılmış, sonra hassa müşiri unvanını almıştır. 1832'de Asâkir-i Mansure

kadroları genişletildi. 2 alaya "liva" (fır-ka-tümen), liva komutanına "mir-i liva" (mirliva-tümgeneral) denildi, istanbul'un iki yakası birer liva merkezi sayılarak İstanbul ciheti "Hassa", Üsküdar ciheti "Mansure" garnizonları kabul edildi. Hassa birlikleri komutanına hassa feriki (korgeneral), mansure komutanına da mansure feriki rütbeleri verildi. 1833'te bu unvanlar müşirliğe (mareşal) dönüştürüldü. Asâkir-i Mansure rütbeleri ise yukarıdan aşağıya müşir, ferik, mirliva, miralay, kaymakam, binbaşı, sağ kolağası, sol kolağası, yüzbaşı, mülazım, başçavuş, çavuş, bölük emini, onbaşı, nefer olarak belirlenmişti. Miralay üstü rütbedekilere "paşa" sanı veriliyordu. Ordu içinde ilk sivil rütbeler tabur emini, alay emini, tabur kâtibi, bölük emini idi. Taburlarda görev alan Mühendishane çıkışlı uzmanlara da mansure mühendisi denmiştir. Asâkir-i Mansure'nin er sayısı artınca 15-18 yaş arasındaki gençlerin alındığı sıbyan bölüklerinde okuma yazma, din ve askerlik eğitimi başlatıldı. Süvari sınıfı için de Kuleli Kışlası yapıldı. Asâkir-i Mansure'ye yazılmak isteyenlerde aranan koşulların başlıcaları: 15-30 yaş arasında olmak; sağlıklı, soyu sopu belli olmak, işsiz, aylak, serseri, tellak, berber, hamal, dönme olmamaktı.

Asâkir-i Mansure için öngörülen ilk ,, kıyafet, vücuda yapışan dar ceket, gemici pantolonu, potin ile önceleri şubara denen başlık, 1828'den sonra festi. Silahları tüfek ve kılıçtı. Neferden başlayarak her rütbedekilere gündelik hesa-

bıyla maaş ve tayinat bedeli ödeniyordu. Neferlikten müşirliğe yükselme olanağı vardı. İlk dönemde, kadroya alınan herkese üniforma ve tüfek yetişmediğinden, çoğu, bellerine ordudan verilen beyaz bir kuşak dolamakta, ellerinde birer sopa ile İstanbul sokaklarında dolaşmaktaydılar.

İstanbul'un kent içi güvenliği için ayrılan iki tabur ise nöbetleşe, seraskerlikte, karakollarda asayişe bakmakta ve yangın gözcülüğü yapmaktaydılar. Zabit denen subayların özel hizmetlerini yapan uşaklara da nefer üniforması giydirilip kollarına birer emir-ber şeridi bağlanmıştı.

Bibi. Tarih-i Lutfi, I, 192 vd; Esad Efendi Üss-i Zafer, ist., 1293, s. 190; Mustafa Nuri Paşa, Netayicü'l-Vukuat, (haz. N. Çağatay) III-IV, Ankara, 1980, s. 297 vd; H. von Molt-ke, Türkiye'de Durum ve Olaylar Üzerine Mektuplar, Ankara, 1960; M. Kütükoğlu, "Sultan II. Mahmud Devri Yedek Ordusu,' Redif-i Asâkir-i Mansure", TED, 12, 1982; ay, "Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye Kıyafeti ve Malzemesinin Temini Meselesi", 1ÜEF Doğumunun 100. Yılında Atatürk'e Armağan İst., 1981, s. 519-605; İ. H. Uzunçarşılı, "Asâkir-i Mansure'ye Fes Giydirilmesi Hakkında Sadnâzam'ın Takriri ve II. Mahmud'un Hatt-ı Hümayunu", Belleten, 70, 1954; Pakalın, Tarih Deyimleri, I, 92; Karal, Osmanlı Tarihi, V, 150 vd; Salname-i Askeri, 1282.

NECDET SAKAOĞLU



AŞARİYE CAMÜ

Beşiktaş'ta, Yıldız Mahallesi sınırları içinde, Aşariye Caddesi ile Aşariye Camii Çıkmazı'nın köşesinde bulunmaktadır.

Aynı yerde daha eski tarihli bir caminin bulunduğu bilinmekte, ancak kaynaklarda söz konusu yapının inşa dönemi ve banisi hakkında farklı görüşler ileri sürülmektedir. Bugünkü yapı II. Mahmud tarafından, büyük bir ihtimalle saltanatının (1808-1839) sonlarına doğru inşa ettirilmiştir. Caminin ta'lik hatlı mermer kitabesi kırık olarak bahçenin kuzeydoğu köşesinde durmakta, ancak eksik olduğundan tarihi tespit edilememektedir.

Daire planlı ve kagir olan yapıya, geç dönem özelliği olarak, dış görünüşüne egemen olan ve kuzeybatı köşesinde dikdörtgen bir çıkma yapan ahşap hünkâr kasrı eklenmiştir. Hünkâr kasrı çıkmasını taşıyan, iki mermer sütunun arasına, daha sonra iki adet kare kesitli ahşap sütun yerleştirilmiştir. Ana mekân, yüksek ve yuvarlak bir kasnağa oturan, içeriden sıvalı, dışarıdan kurşun kaplı bağdadi bir kubbe ile örtülmüştür. Kagir duvarlarda iki sıra halinde dikdörtgen açıklıklı pencereler yer almakta, alttakiler, II. Mahmud devrinde çokça görülen, baklava taksimatlı ve pullu şebekelerle donatılmış bulunmaktadır. Harimin cümle kapısı kuzeyde, mihrap ekseninde yer almakta ve kapalı son cemaat yerine açılmaktadır. Daire planlı ana mekân, alışılmış cami plan tiplerine aykırı, şaşırtıcı bir görünüm sunar. Pencere aralarındaki sekiz çift bağdadi pi-lastr, kubbe eteğine kadar devam eder.

Eteğinde geniş bir silmenin dolaştığı bağdadi kubbenin iç yüzeyi kartonpiyer tekniğinde yapılmış, ampir üslubunda süsleme grupları ile bezenmiştir. Merkezde, avizenin asılı bulunduğu yuvarlak madalyon şeklindeki göbek içinde, yapraklardan ve çiçeklerden oluşan sekiz kollu bir süsleme görülür. Geri kalan yüzey, çift pilastıiarın hizasında bulunan birer çift silme ile sekiz dilime ayrılmıştır. Silmeler arasında, kubbe merkezine doğru gittikçe daralan sekiz adet dikdörtgen bölüm içinde, yaprak dolgulu oval süsleme grupları yer alır. Söz konusu dilimlerin eteğinde çelenk motifleri, merkeze bağlanan kısımlarında ise perde motifleri bulunur. Aynı perde motifleri mihrabın üzerinde de karşımıza çıkar, iki yandan ahşap pi-lastrlarla sınırlanan mihrabın yanlarında, ampir üslubu ile uyum içinde, cami ile yaşıt pirinç şamdan durmaktadır. Ahşap minber, iki tarafındaki pilastrlar ve eğri çizgilerden oluşan tepeliği ile aynı üslubun egemenliğini vurgular.

Caminin kuzeybatı köşesinde, hünkâr kasrı çıkmasının altındaki kapıdan, hünkâr kasrının zemin kat sofasına girilir. Güney yönünde bir odanın bulunduğu bu sofadan merdivenle üst kata çıkılır. Hünkâr mahfili ile bağlantılı üst kat, bir sofa, iç içe iki oda ve bir hela-abdestlik mekânından oluşmuştur. Ha-rim yönünde dışbükey bir çıkma yapan hünkâr mahfili ahşap karkaslı, ajurlu madeni şebekelerle kapatılmıştır. Karkasın üzerinde, marköteri tekniğinde, II. Mahmud döneminde çok yaygın olan çubuk biçiminde ve oval kakmalar vardır. Son cemaat yerinin üstünde büyük bir mahfil, kuzeydoğu köşesinde ise, hünkâr mahfilinin simetriği olan ve aynı biçimde bir çıkma ile donatılmış ancak şebekesiz müezzin mahfili bulunmaktadır. Söz konusu mahfilin merdiveni son cemaat yerinin doğu kesiminde yer alır. Caminin kuzeydoğu köşesindeki kesme taş minarenin kare kaidesi gövdeye

kadar yükselir. Pabuç kısmı olmaksızın kalın bir simitle başlayan silindir gövdeli minarenin şerefesinin akma madeni akantus yaprakları aplike edilmiştir. Sekizgen yıldızlarla süslü şerefe korkuluklarının alt kısmına giıiand kabartmaları yerleştirilmiştir. Çıkmaz sokağın kuzeyinde, eskiden şadırvanın olduğu yerde halen tuvaletler ve abdest alma mekânı bulunur. Hünkâr kasrının zemin katı dernek lokali olarak kullanılmaktadır.

Barok üsluptan ampir üslubuna geçişin yaşandığı II. Mahmud dönemine ait, daire planlı Aşariye Camii, Kocamusta-fapaşa'da aynı dönemin eseri olan, oval planlı Küçük Efendi Camii-Tekkesi ile beraber, Osmanlı cami tasarımında ge-lenekleşmiş kare ve dikdörtgenin uygulanmadığı, Batı kökenli barok etkilerden kaynaklanan yeni biçimlerin tercih edildiği nadir örneklerden birisini oluşturmaktadır.



Bibi. ISTA, II, 1095-1097; Öz, istanbul Camileri, II, 41; T. Cantay, "Aşariye Camii" DM, III, 461.

TARKAN OKÇUOĞLU



ASAYİŞ VAPURU

Şirket-i Hayriye'nin 18 baca numaralı vapuru. 1865'te, Londra'da M. Wigram tezgâhlarında inşa edildi. 17 no'lu Ba-hariye'nin eşiydi. Maudslay yapımı, 70 beygirgücünde makinesi vardı. Teknesi ahşap olup, yandan çarklıydı. Hasköy Fabrikası'mn sermimarı Mehmed Efen-di'nin gözetimi altında yapılmıştı., 1865' te hizmete girdi. Baş bodoslaması sivri ve bastonlu olduğu için Boğaz halkı tarafından ilgiyle karşılandı.

Asayiş, 1908'de, iki Fransız tarafından seyyar sinema yapılmak istendi. Vapur römorkörle çekilerek Boğaz, Adalar, Bakırköy ve izmit Körfezi kıyılarında uygun yerlerde bağlanacak, içinde "sinematografi" gösterileri yapılacaktı. Ancak Yıldız Sarayı Mabeyin Başkâtibi Tahsin Bey'in 20 Haziran 1908 günkü yazısından, dönemin padişahı II. Abdül-

ASDVADZADZİN ERMENİ

340

341

ASDVADZADZİN KİLİSESİ

hamid'in sakıncalı görerek bu girişime izin vermediği anlaşılıyor. "Asayiş" 19l4'te kadro dışı bırakıldıysa da I. Dünya Savaşı'nda duyulan ihtiyaç üzerine 1915'te yeniden hizmete alındı. 1919'da sökülmek üzere satıldığı zaman 54 yıllık bir tekneydi.

ESER TUTEL

ASDVADZADZİN (SURP) ERMENt-SÜRYANİ KİLİSESİ

Beyoğlu, Tarlabaşı, Karakurum Soka-ğı'ndadır. Ermeni-Süryani kiliselerinin yakınlığı, her iki kilisenin de Doğu Ortodoks kilise grubuna bağlı olmalarından gelir. 5. yy sonunda ve 6. yy başında Ermeni Kilisesi, diğer Doğu Ortodoks kiliseleri üzerinde bir otoriteye sahipti. Süryaniler, diğer kiliselerle birlikte yetkilerini ve resmi onaylarını Ermenilerin himayesi altında alırlardı. Birçok Süryani episkoposun, Ermeni episkoposlar tarafından takdis edildiği bilinmektedir.

Süryani Kadim Kilisesi tarihine göre Süryani Patriği II. îlyas'ın istanbul vekili Metropolit Kirillos Yakup, Beyoğlu Karakurum Sokağı'ndaki arsayı 1844'te alıp bir kilise ve bitişiğinde metropolit-lik ikametgâhı inşa ettirmiştir. Ermenice kaynaklara göre ise 1650-1780 arasında burada bir kilise vardı. Mardiros Ha-mesyan'a göre İstanbul'a gelen Süryani Patriği İlyas 30 Temmuz 1844'te Beyoğlu Surp Yerrortutyun (Kutsal Üçlü) Ermeni Kilisesi şapellerinden birinde ayin yapmıştır. Daha sonra da, 1846'da Kudüs'teki Aziz Gregor Manastırı'ndan İstanbul'a gelen Metropolit Yakup, Ermeni çocukların da öğrenim gördüğü, bir Süryani okulu ve matbaası kurar. Tüm bunlar Ermeni Patriği II. Madteos'un emri ve desteği ile gerçekleşir. Metropolit Yakup'un yardımcısı Şemmas İşo (veya İsa) kilise inşasına başlar.

1863'te Hasköylü mimar Serope Kalfa kiliseyi tekrar inşa eder. inşaatın giderleri İzmirli Isdepan Ağa Bilezikciyan tarafından karşılanır. Ermeni yönetim meclisi tutanaklarına göre, eski şapelin yerinde, Ermeni patriğinin elde ettiği fermanla yeni kilise inşa edilmiştir. Kilise ibadete açılmadan Metropolit Yardımcısı Şemmas İşo, Isdepan Ağa Bilezikciyan ile yazılı bir antlaşma yapıp kilise üzerindeki tüm haklarından feragat eder ve mülkiyetini Ermeni milletine bırakır, l Mayıs 1863 tarihli bu antlaşma gereğince Ermenilere boş olarak teslim edilen kilisede her iki millet de eşit şekilde ayin yapabileceklerdir.

6 Eylül 1863'te biten inşaatın ardından, 8 Eylül 1863 Pazar günü kilise takdis ve meshedilip ibadete açılır. Kilisenin yönetimine Mardiros Antreasyan ve aktar Krikor seçilir. Bunlara bir de Süryani asıllı üye katılır. Kilise 1870'teki Beyoğlu büyük yangınında harap olur. Yangın sonrasında ikinci büyük onarım gerçekleştirilmiştir. Kilisenin bugün var olan kitabesi 1878 tarihini büyük onarım tarihi olarak kaydeder. Bu onarımın erte-

sinde 1880'de Ermeni Patriği II. Nerses (Varjabedyan) tarafından takdis edilip ibadete açılır. Burada unutulmaması gereken nokta, ülkedeki Süryani azınlığın Ermeni toplumunun bir alt topluluğu olarak görülmesiydi. Osmanlı Devleti'nin gözünde yalnızca iki patrikhane vardı: Rum ve Ermeni patrikhaneleri. Diğer tüm Hıristiyan azınlıklar bu iki patrikhanenin himayesi altında toplanmışlardı. Monofizit inanca bağlı Ermeniler, Gürcüler, Alanlar, Süryaniler, Kiptiler, Habeşler ve Kaideliler Ermeni Patrikliği'nin himaye ettiği grubu oluştururlardı.

196l'de yıkılan kilisenin yerine bugünkü kilise binası inşa edilmiştir. İki yıl süren inşaatın temellerini Süryani Patriği İknadios III. Yakup atmış ve kilise 1964'te ibadete açılmıştır.

Günümüzde İstanbul Süryani cemaati dini reisi İstanbul ve Ankara Metropoliti ve Patrik Vekili Mor Filüksinos'tur (Yusuf Çetin).

Kilisenin taş kaplama olan cephesinin girişi asma ve üzüm salkımları motifleri ile süslüdür. Kilisenin çan kulesi, binanın tipik Süryani mimarisine ait olduğunu kanıtlar. Kuzey ve güneydeki binalar ile kilise binası bir kompleks oluşturur. Bu kompleksin bodrum katı tören salonu ve büyük mutfak olarak kullanılmaktadır. Salonun her iki yönünden merdivenlerle zemin kata çıkılır. Zemin kat iki giriş ve ibadethaneye ve vaftizhaneye tahsis edilmiştir. Birinci normal katta kilisenin galeri katı bulunmaktadır. İkinci normal katın doğusu müdüriyet, sekreterlik ve bürolara ayrılmıştır. Aynı katın batı ucunda ise bekleme odası ve kabul salonu vardır. Çatı-teras katı ise metropolitlik ikametgâhı olarak kullanılmaktadır. Kilise yönetim kurulu toplantılarını kilisenin güney yönünde bulunan binada yapmaktadır.

Bazilika tipindeki kilisenin ibadethane bölümü iki safhada incelenebilir. Kuzey ve güney yönlerinden ikişer adet olmak üzere toplam dört kapıdan girilen nef, halkın ibadetine ayrılmıştır. Burada doğu-batı yönünde iki duvara bitişik on iki kolon vardır. Bu kolonlar dışında, nefin batısında "U" şeklindeki galeri katını taşıyan iki kolon daha vardır.

Işık alan üç pencere batı yönündeki duvar üzerindedir. Yan duvarlarda bulunan pencereler ise havalandırma amacıyla açılmış olup kuzeydeki üç pencere kilisenin yan binasına, güneydeki ikisi ise giriş bölümüne bakarlar.

Nefin doğu ucunda absid bölümü vardır. Dairesel geniş basamaklarla çıkılan absidin önünde ise, ortada, İncil'in konduğu yüksek bir sehpa vardır. Absidin iki ucunda episkopos ve ruhaniler için sandalyeler bulunur. Absidin de kuzey ve güneyden iki kapısı vardır. Absidin ortasındaki yarım dairesel niş içerisinde ise krem renkli, Mardin'den getirilmiş mermerden yapılmış olan tipik Süryani tarzındaki sunak vardır. Kilisenin kuzey yönünde bitişik bina daha sonra alınınca aradan geçit sağlanıp, bu-

radaki bir odaya kurna koyularak vaftiz-hane olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Yalın bir yapıya sahip kilise binası içerisinde iki çeşit süsleme görülmektedir: Sütun başlıklarında görülen taş işçiliği ve sonradan boyayla yapılan duvar resimleri. Kilisenin tüm dış yüzeyi, çan kulesi; içerde sunak, sütun başlıkları ve bazı bölümler Mardin'den özel olarak getirtilmiş ve İstanbul'daki Mardinli ustalar tarafından oyulmuş krem renkli taşlarla bezenmiştir.

Girişte gül motifleriyle süslü kemerli kapı, tümü kemerli pencereler, tipik Süryani tarzıyla yapılmış çan kulesi, kilisenin alnındaki melek ve haç kabartmaları, sütun başlıklanndaki burmalardan sarkıtılmış çelenk işlemeleri binaya zenginlik kazandırmaktadır.

Bibi. M. Hanesyan, Haryurkısanhinkamya Hopelyan Perayi Surp Yerrortutyun Yegeğets-vo (Beyoğlu Surp Yerrortutyun Kilisesi Yü-zellinci Yıl Hatıra Kitabı), ist., 1932, s. 330-337; S. İ. Saka, Süryani Kilisesi Tarihi, Şam, 1985; M. Ormanyan, Azkabadum, İst., 1912, c. I, s. 511, 512, 537, îst, 1914, c. II, s. 3159; A. Berberyan, Badmutyun Hayots (Ermeni Tarihi), ist., 1871, s. 547-548; A. Günel, Türk Süryani Tarihi, Diyarbakır, 1970; Tuğlacı, Ermeni Kiliseleri, 82.

VAĞARŞAG SEROPYAN



ASDVADZADZİN (SURP) KİLİSESİ

Beşiktaş'ta İlhan Sokağı no. 20'dedir. İlk kez P. G İnciciyan tarafından hakkında bilgi verilen kilise muhtemelen 1661 veya 1681-1684 arasında inşa edilmiştir. Aynı yazarın 1794'te kaleme aldığı Amara-nots Püzantyan (Bizans Yazlıkları) adlı eserinde ise kilisenin yıkık olduğu kaydedilmiştir. Sarkis Tıbir Sarraf Hovhan-nesyan yıkılış tarihini 1759 olarak kaydeder. 1836-1838 yıllarına rastlayan ikinci inşa tarihine dek yerine geçici bir şapel yapıldığı konusunda kanıtlar mevcuttur.

Kilise ikinci kez ünlü saray mimarı Garabed Amira Balyan'ın (1800-1866) mali desteği ile yapılmış olup, mimari olarak da yine onun eseridir. Süsleme ve bezeme bakımından çok zengin bir kilisedir. İkinci inşasından sonra kiliseye verilen isim "Küd Dıpo Surp Asdvad-zadzin"dir (Aziz Meryem Ana'nın Sandukasının Bulunuşu).

Kilise inşaatının bitiminden 28 yıl sonra konan kitabe şöyledir: "Bu Kutsal Kilise Bakire Meryem Ana adına 1838 yılında ünlü Hassa Mimarı Saygıdeğer Garabed Amira Balyan eliyle ve yardımlarıyla inşa edildi. Onun 1866 tarihindeki beklenmedik ölümünü, sayısız iyiliklerini gören Ermeni toplumu kederle anar ve Kilise sonsuz göksel yaşam diler".

Çan kulesi daha sonra eklenmiştir. Surp Asdvadzadzin Kilisesi, Kuzguncuk'taki Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi ile birlikte Osmanlı döneminde inşa edilen iki kubbeli kiliseden birisidir. Kilise 1987'de büyük bir onarım geçirmiştir. Bu onarım sırasında kilisenin içi ve dışı boyanmış, ahşap sunak tümüyle altın varak kaplanmıştır.

Kilise plan yönünden Ermeni kilise mimarisinin tipik bir örneğidir. Haçvari plana sahip kilisenin değişik yönlerinden biri iki galeri katma sahip olmasıdır. Kilisenin ana girişi batı yönünden-dir. Önce nartekse girilir. Burada, sağ ve soldaki mekânlar yerden üç rıht yüksektir. Tüm kilisede yalnızca burada taşıyıcı kolonlar görülür. Narteksin iki yönünde ikişer pencere ile kilise avlusundan hava ve ışık alınır. Narteks neften demir kafes-seperatörle ayrılır. Sepera-törün aksı üzerinde sadece görünüşte simetriyi bozmamak için demirle dört kolon görünüşü elde edilmiştir. Haçvari nefin girişinde sağ ve sol köşelerdeki kolonlardan sonra kilise avlusuna çıkış kapıları vardır. Nefin dört kolu tonozlarla örtülü olup köşe kolonlara biner.

Kilisenin tüm sütunları duvarlara bitişiktir. Binanın tüm köşelerinde ikişer kolon vardır. Bunların dışında, nefin kuzey ve güney kollarının uçlarında ikişer kolon vardır. Nefin doğu kolu ruhanilere ve okuyuculara ayrılmıştır. Bu bölümün yanlarından kiliseciklere girilir. Küçük birer odadan ibaret olan kili-secikler çapraz tonozla örtülüdürler. Kuzeydeki kilisecik vaftizhaneye, güneydeki ise ruhanilerin ve okuyucuların giyimine ayrılmıştır. Yarım yuvarlak planlı abside beş nhttan oluşan geniş basamaklarla çıkılır. Kilisenin doğu kolunu örten tonozun bitiminde bulunan kemer, duvara bitişik iki ve ayrık duran iki (toplam dört) kolon üzerine oturur. Bu kemerin üzerinde kilisenin Meryem Ana'ya atfedildiğini belli eden ve Ermeni Kilisesi ilahilerinden alınan şu dize yazılıdır: "Tanrı kelamının temiz mabedi, sınırsız konutu olan aziz Bakire". Absidin ortasında sunak bulunur.

Sunağın arkasından açılan kapı, güneydeki kiliseciğe bağlanan koridor-odaya açılır. Bu koridor-oda ile simetrik olarak vaftizhaneden girilen kilisenin küçük hazine odası vardır.

Kuzey, güney ve batı kollarındaki pencereler yarım daire şeklinde olup, yüksektedir. Doğu kolunda ise, tepede, absidi aydınlatan küçük bir pencere vardır.

/• *


Kilise dış görünüş bakımından sade ibadethanelerden biridir. Ön cephesinde düz bir satıh üzerinde kapı ve üç pencere görülür. İkinci galeri katının yarım dairesel penceresi cepheyi süsleyen yegâne öğedir. Cephe, içindeki oyuğa çanın yerleştirildiği üçgen bir alınlıkla son bulur. Cephede, kapı üzerindeki kitabe yalın yüzeye hareketlilik kazandırır.

Kilisenin süslemeleri iki çeşittir. Bunlardan ilki Garabed Amira Balyan'ın inşaat sırasında yaptığı mimari süslemelerdir.

Kilisenin dört kolunu örten tonozlar haçvari ve eşkenar dörtgen şeklindeki bölümlere ayrılmıştır. Bu bölümler ise kendi içlerinde süslenmişlerdir. Haçların içi çiçek, asma yapraklan ve üzüm salkımlarıyla bezenmiştir. Eşkenar dörtgenler ise yine asma yaprakları, üzüm salkımları, çiçekler ve başaklarla bezelidir. Kubbenin merkezindeki İsa yağlıboya resminin yanındaki haçvari dört kolun uçlarındaki süslü çelenkler ve ışınlar içerisinde "HS" (Hisus: İsa), "KS" (Krisdos: Mesih), "DR" (Der: Rab), "AZ" (Asdvadz: Tanrı) kelimelerinin kısaltılmış şekilleri vardır.

Aşırı sade dış görünüşüne karşın süslü bir iç ortamı olan kilise, sunağı ile tam bir uyum içerisindedir. Beyazın ağır bastığı, sarı ve mavinin de kullanıldığı mekân, varakla kaplı sunağı ile seyredeni büyüler. Başlıbaşına bir sanat eseri olan sunak dört kolon üzerinde yükselmiştir. Üç kolonun birleşmesinden oluşan her bir kolon helezonik yivlidir. Kolonlara oturan takın iç merkezinde Kutsal Üçlü'yü (teslis) simgeleyen üçgen içindeki göz resmi vardır. Bu resmin tüm çevresini ışınlar kaplar. Daha üst bölümde rozetler, onların üzerinde ise çelenklerin üzerinde haç bulunmaktadır. Yivli kolonlar korint yaprak-larıyla süslü sütun başlıkları ile son bulur. Kolonlardan sonra binanın içini çevreleyen saçak ise akantus yaprakları ve çiçeklerle süslenmiştir.

İkinci süsleme çeşidi ise resimlerdir. Genellikle büyük boy olan aziz resimleri saray ressamı Umed Beyzad'ın (1809-


Yüklə 7,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   77   78   79   80   81   82   83   84   ...   129




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin