Bibi. Ergin, Maarif Tarihi, I-IV; Esad, Harbiye; Tahsin, Tıbbiye; E. E. Denizer, Deniz Okulumuz, ist., 1936; F. R. Unat, Türkiye Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihi Bir Bakış, Ankara, 1964, s. 58-70; H. Baykal, Enderun Mektebi Tarihi, İst., 1953; Mahmud Şevket Paşa, Osmanlı Teşkilat ve Kıyafet-i Askeriyesi, I-II, İst., 1325; Deniz Mektepleri Tarihçesi, ist., 1931; M. M. İskora, Harp Akademileri Tarihçesi, I-II, Ankara, 1966-1968; Harp-okulu Tarihçesi 1834-1945, Ankara, ty.
NECDET SAKAOĞLU
ASKERİ TAHİNİYE FABRİKASI
Geçen yüzyıl ortalarında Unkapam'nda kurulan askeri un değirmem. Tahiniye, öğütülmüş tahıl veya un anlamına geliyordu.
1838'de II. Mahmud tarafından yeni teknikleri öğrenmek ve yabancı uzmanları, mühendisleri ülkeye davet etmek için İngiltere'ye gönderilen heyetin girişimleri sonucunda, önde gelen bir mühendis olan Sır William Fairbairn (1789-1874) 1839'da İstanbul'a geldi. Huzura kabul edileceği günden bir gün önce II. Mahmud öldü. İstanbul'da dört-beş hafta kalan Fairbairn büyük sanayi kuruluşlarının hemen tümünü gezdi ve bunların modernleştirilmesi için çeşitli siparişler aldı. Bu arada kendisine ordu için bir buharlı değirmen siparişi verildi. Bu değirmenin makinelerinin konacağı yapı 1840'ta Fairbairn'in Londra yakınındaki Willwall'daki fabrikasında prefabrik olarak demirden yapıldı ve kurularak bir süre teşhir edildi. Daha sonra sökülerek 1841'de gemiyle İstanbul'a gönderildi.
Yapı, 7,6x15,2 m boyutunda ve üç katlıydı. Yapının ana çerçevesi ve alt katlardaki spandreller (üçgen şeklinde kemer üstü dolgusu) dökme demirden, üst kattaki spandreller ise dövme demirden yapılmıştı. Katları ve çatıyı, dökme demirden kolon ve kirişler taşıyordu. Gerek binanın dışı ve gerekse çatısı dökme demirden levhalarla kaplanmıştı. Binanın yalnızca temelleri ve içindeki makineleri taşıyan alçak bir duvar kagir olarak inşa edilmişti. Binanın tümüyle demirden yapılmış olması o dönemde buharlı değirmenlerde sık karşılaşılan yangınları önlemeyi amaçlıyordu.
Bu değirmenin Unkapam'nda kurulduğu yer ve sonunda ne olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1913'te yapılan sanayi sayımında bu değirmenden "Unkapanı'nda Harbiye Nezareti'ne bağlı ve en az elli yıldan beri mevcut olan Askeri Tahiniye Fabrikası" olarak söz edilmektedir.
Bibi. A. Batur-S. Batur, "İstanbul'da 19. yy Sanayi Yapılarından Fabrika-i Hümayunlar", /. Uluslararası Türk-İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Kongresi (İTO, 14-18 Eylül 1981) Bildirileri, c. III, İst, 1981, s. 334; G. Okçun (Haz.), Osmanlı Sanayii - 1913, 1915 Yıllan Sanayi Istatistiki, Ankara, 1971, s. 35; W. Müller-Wiener, "15-19- Yüzyılları Arasında İstanbul'da İmalathane ve Fabrikalar", Osmanlılar ve Batı Teknolojisi, İst., 1992, s. 76-77.
EMRE DÖLEN
ASLANYAN, VİÇEN
(1866, istanbul - 1942, istanbul) Ermeni asıllı ressam. 1883'te girdiği Sanayi-i Nefise Mektebi'nden (daha sonra Güzel Sanatlar Akademisi) 1887'de mezun oldu. Galatasaray Lisesi ve çeşitli Ermeni okullarında resim öğretmenliği yaptı. İlk olarak 1903'te dört eserle üçüncüsü düzenlenen Sanayi-i Nefise Mektebi sergisine, 19l6'da da Galatasaray Sergisi'ne katıldı. 1921'de Galatasaray Sergisi'nde "Tahtakale'de Bir Çeşme", "Ayasof-ya'dan Bir Köşe" ve "Sultan Selim'in Türbesi" adlı eserleri, 1930'daki sergide de "Rüstempaşa Camii'nin Kapısı" adlı tablosu sergilendi. "İstanbul" (suluboya, 1894), "İstanbul Manzarası" (yağlıboya, tarihsiz) ve "Natürmort" (yağlıboya, tarihsiz) adlı tabloları 5 Kasım 1989'da Yıldız Sarayı'ndaki müzayedede satışa çıkarıldı. Resimleri gözleme dayalı, gerçekçi, Batı akademik anlayışını özümsemiş bir üsluptadır.
Bibi. Hilal, 2 Temmuz 1916; M. Cezar, Sanatta Batıya Açılış ve Osman Haindi, İst. 1971; V. Aslanyan, Otobiyografi (yazma), 2 Ekim 1931; K. Pamukciyan, "Ermeniler Hakkında Biyografik Notlar" (yayımlanmamış çalışma).
KEVORK PAMUKCİYAN
ASMAIIMESCİT SOKAĞI
Beyoğlu İlçesi'ne bağlı Asmahmescit Mahallesi'nde, İstiklal Caddesi'yle Meşrutiyet Caddesi arasındadır. Mahalle ve sokak, adını II. Bayezid döneminde (1481-1512) Tersane-i Âmire Kalafatçı-başısı Yunus Ağa tarafından inşa ettiri-
len Asma Mescidi'nden almıştır. Hadî-katü'l-Cevâmi'ye göre, "tarik-i 'ânı üzre (cadde üstünde) bina olunmakla Asma mescidi diye" şöhret kazanmıştır.
Tahminen, Sofyalı Sokağı köşesi ile Kamhi Apartmanı civarında olan ve bugün yerinde bulunmayan mescit, muhtemelen 1898'den çok önceleri ortadan kalkmıştır. Münif Fehim'in, Asmahmescit 74 adlı kitaba (1933) çizdiği krokideki, üzerinde "Haza. kabri Mehmed Dede. Sene 99" yazan parmaklıkla çevrili mezar taşının bulunduğu set bugün hâlâ yerindedir. Ancak Ekim 1993'te setin duvarları sıvatılmış üzerine yeniden demir parmaklık yaptırılmıştır.
İstanbul'u Sevenler Grubu'nun 1945 tarihli raporuna göre, bu sette bulunan Yunus Ağa'nın ve başka iki mezar taşının Galata Mevlevihanesi'ne(-0 taşındığı bildiriliyorsa da, yaptığımız araştırmada bu taşlar mevlevihanede yoktur.
Mescidin yakınında bulunan 11537 1740 tarihli, Beşir Ağa Çeşmesi'nin kitabesi bugün Kamhi Apartmam'nın altında durmaktadır. Suyu akmayan çeşmenin sarnıç kapısı 1950'lerde örülerek kapatılmıştır. Üçer mısralık dört satıra hakkedilen kitabenin tarih beyti şöyledir: Aktı bir tarih-i ter mizân-ı tab'a su gibi / Ayn-i zemzem âb-ı dilcû kıldu pak icra Beşir 1153.
Asmahmescit Sokağı'na, İstiklal Caddesi tarafından girildiğinde, sağ tarafta Şark Aynalı Pasajı'nın çıkışı (no. 12), Gönül Sokağı'na (eski Timoni Sokağı) açılan Nil Pasajı'nın girişi (no. 40, eski Pasaj Français, daha sonra Papazyan Geçidi) ile Meşrutiyet Caddesi'ne çıkan
Asmalımescit Sokağı
Oteller Sokağı (eski Kabristan, daha sonra Asmahmescit Mezarlık Sokağı) vardır. Soldaysa Sofyalı Sokağı ile Minare Sokağı bulunmaktadır. Pasaj Français, kaynaklarda 1882'den sonra ortaya çıkmaktadır.
1881'de Asmahmescit Sokağı'nda, ünlü fotoğrafçı ve Darphane-i Âmire hakkâklanndan James Robertson (no. 9), Courrier d'Orient'm sorumlu müdürü J. Giampietri (no. 28), taşbaskıcı F. Loeffler (no. 34), hekimlerden E. Spada-ro, Elias Paşa, Polyak, E. Revey, J. Sal-vatori ve bugünkü Nil Apartmanı'nın bulunduğu yerde de tanınmış P. Cris-tisch ailesi oturmaktaydı. Bu mülk, 1932'de Viçen Papazyan'a geçmiştir. Ayrıca, sokakta C. M. Tothfalussy'nin işlettiği Hotel Imperial (no. 45, daha sonra 1912'de Azarian Apartmanı olmuştur) ile A. Nicolaidi'nin lokantası (no. 63) vardı.
İthal malı içkiler satan ünlü "A la Grotte" mağazası (no. 5) daha sonraki yıllarda el değiştirip, 1940'ta Arap tz-zet'in (İzzet Toker) işlettiği ve dönemin sanatçılarının buluştuğu Tuna Birahanesi (bugün Beyoğlu Restoran) olmuştur.
Romanya Konsolosluğu, 1882'de no. 31'de faaliyete başlamış ve on yıl sonra da no. 13'e taşınmıştır. Bu bina, 1912'de Paris Oteli'ne dönüşmüştür. Bugün yerinde Çağm Han bulunmaktadır. 1889' da P. Pichalowski'nin açtığı ekmek fırını, 1932'de İlya Yuvanidis tarafından işletilmiş ve 1950'lere kadar aynı yerde kalmıştır (bugünkü Hotel Pınar'm altı). Yine 1889'da Bulgaristan Prensliği'nin kançılaryası ve ajansı (no. 14-15) açıl-
mış, kançılarya daha sonra, 1892'de no. 47'ye taşınmıştır. Stanboul gazetesinin yönetim bürosu ve matbaası da 1889-1902 arasında no. 21-22'deydi.
1895'te, Sabah gazetesinin sahibi Mihran Efendi (no. 5), Belçika Legasyo-nu'nun birinci tercümanı Baron Gustave Hübsch (no. 11) bu sokakta oturmaktaydı. Amerika Birleşik Devletleri Legas-yonu no. 14'te ve İstiklal Caddesi no. 467'den taşman Levant Herald gazetesinin matbaası no. 35'te yer alacak, gazete 19l4'te kapanıncaya kadar burada kalacaktır. Matbaa arka bahçesinden, Minare Sokağı no. 11'de bulunan Ha-menora dergisinin (1923-1938) yönetim binasına bağlanmaktaydı.
1892'den beri, mermerci dükkânlarının bulunduğu yere, 1908'de Kamhi Apartmanı inşa edildi. 1932'de apartmana, Konyalı Kullukzade ailes ortak oldu. 1980'lerde, apartmanın tümünü izale-i şüyu ile alıp, TEK'e kiraladılar. Şimdi boş olan binanın altındaki dükkânların birisi (no. 57), İrina Baydak tarafından avizeci dükkânı olarak kullanılmaktadır.
Ünlü fotoğrafçı Guillaume Berggren de, 1912'de bir süre Hacı İlyas Bey Apartmanı'nda (no. 51, bugün Hak-Hürriyet Apartmanı) oturmuştur. Yine aynı yıl sokakta, sattığı Münih biralarıy-la tanınan A. Kohout'un birahanesi de (no. 27) bulunmaktadır. İleriki yıllarda birahane birkaç kez yer değiştirecektir.
Fikret Âdil'in, Asmahmescit 74 adlı romanında adı geçen ev, bugün altındaki dükkânla birlikte harap bir halde bulunan, iki katlı 47 no'lu binadır. Fikret Âdil, bohem hayatım anlatan romanında,
ASPAR SU HAZNESİ
356
357
ASRİ SİNEMASI
loş, Leş cilernes â del ouvert et leş fosses deş murailles de Byzance, İst., 1919; A. M. Schneider, "Die Zisterne deş Aspar", Byzanz, s. 30-31; R. Janin, "Etudes de to-pbgraphie byzantine. Leş citernes d'Aetius, d'Aspar et de Bonus", Etudes Byzantines, I (Bükreş, 1943) s. 89-101; E. Mamboury, istanbul tomnistique, İst., 1951, s. 252-253; Janin, Constantinople byzantine, 197-198; Müller-Wiener, Büdlexikon, 279; (içindeki cami hak.) Ayvansarayî, Hadîka, I, 77; İ. Er-zi, Camilerimiz Ansiklopedisi, I, s. 116; Fatih Camileri, 120.
SEMAVÎ EYICE
ASRİ SİNEMASI
Tepebaşı'nda Sergi Sarayı'nın bulunduğu yerin üst tarafında yer almış eski sinema.
Bina 1889'da, aynı zamanda bir opera emprezaryosu olan Claudius tarafından üstü açık bir amfi şeklinde inşa edilmiş ve bir dönem "Amphi" adıyla anılmıştı. Aşağıda daha önce yapılmış Kışlık Tiyatro'ya karşılık, üstü açık olduğu için Yazlık Tiyatro diye de bilinirdi. 1890'da çıkan bir yangında bina tamamen yok olunca, büyük para kaybına uğrayan Claudius, dönemin Fransa büyükelçisinden yardım istemek zorunda kaldı. Yazlık Tiyatro yeniden inşa edilinceye kadar temsiller Kışlık Tiyat-ro'da verildi.
Yeni tiyatro binası bu defa çatısı kapalı olarak yapıldı. Mevcut on altı kapısının yanısıra, yeni yapılan yola ulaşmak için bir de geçit eklendi. 1905'te kapılarının değiştirilmesi ve yeniden dekore edilmesi amacıyla mimar Campanaki ile anlaşma yapıldı. Campanaki, tiyatronun çıkışını yukarıya, Glavani Konağı'nın (şimdiki Kallavi Sokağı'nda, Büyük
Asmalımescit Sokağı'ndan bir görünüm. Sağdaki bina Kamhi Apaıtmam'mn altı.
Turgut Kut, 1993
zenledi. Fakat esnaf buraya gelmek istemediğinden, bu düzenleme öylece kaldı, yalnız mescit bu vesile ile ihya edilmiş oldu.
Bu haznelerin Trakya'dan şehre getirilen suyun toplanıp, çeşitli yönlere dağıtıldığı havuzlar olduğu açıkça belirli olmasına rağmen bunlara sarnıç denilmesi yanlıştır. Çok yıl önce J. B. Papa-dopulos tarafından ortaya atılan, bu haznelerin surların hendeklerine su sağlayan merkezler olduğu yolundaki hipotez de pek kabul edilmemiştir.
Bibi. Strzygowski-Forchheimer, Byzantinisch-en, Wasserbehâlter, 46-47; J. B. Papadopu-
Macera peşinde vatanını bırakan, hudut haricine atılan, yayan devri âleme çıkan ecnebiler ve barlarda çalışan bütün artistler Asmalımesçitte otururlar.
Dünyanın her köşesinden gelmiş, ekserisinin milliyetleri ancak pasaportlarında -eğer varsa- yazılı bu insanların etrafında, gene ecnebi, fakat en aşağı 20 senedir. Asmalımesçitte yerleşmiş bir grup daha vardır. Bu grupa mensup olanlar, artist acenteliği, tefecilik, pansiyonculuk ve tellâllıkla geçinirler, her lisanı konuşurlar, hiç birisini okuyup yazamazlar, türkçe imzalarım atmayı bilirler ve zabıtadan tanıdıkları çoktur.
Marsilyalı bir "souteneur" Napolili bir "lazzarone" Şikagolu bir "gangster" kendisini Asmalımesçitte yabancı saymaz.
Buranın hususiyetini, güneş görmeyen, dolambaçlı, rutubetli, her köşe başı amonyak kokusu neşreden sokaklara açılan demir kapılı, demir kepenk ve parmaklıklı pencerelerle bu müteaaffin havayı teneffüs etmeğe hazırlanan karanlık evler ve onların sakinleri tamamlar.
Odalardaki çiçekler, saksıları içerisinden pencerelere doğru zayıf dallarını uzatmağa çalışırlar; alelekser 25 mumluğu geçmiyen elektrik lâmbaları küvet-lerdeki suların pisliklerini göstermezler ve insan eğer bu evlerden birisinde oturursa geceleri uyuyamaz, çünkü Asmalımesçidin nabızları gibi, mütemadi topuk sesleri, sofalarda ve bitişik evlerde dolaşır, her an odanızın önünde birinin nefes aldığını zannedersiniz. Sabaha karşı da uyumak kabil değildir. Bu saatlerde artistler işlerinden dönerler, ekserisi içmiş olduğu için yüksek sesle konuşurlar, beraberlerinde getirdikleri adamlarla "daha içelim, yatmıyalım" diye münakaşa ederler, gramofon çalarlar. Bütün bunlara, sokaktan geçmeğe başlı-yan simitçi, zerzevatçı, sütçü naraları, tramvay dandanları karışır.
Asmalımesçitte insan, ancak oraya yerleştikten bir hafta sonra ve sabah saat 8 ile 16 arası uyuyabilir.
Fikret Âdil, Asmalımescit 74 (Bohem Hayatı), Suhulet Kütüphanesi, îst., 1933, s. 4-5
CIN6-THgATR (Ex~ Anıphitheâtre M
deş Pettts - Champs )
-l!
Asri Sineması'nın amfi şeklindeki oturma düzenini gösteren plan.
bu evin numarasını ters çevirerek vermiştir. Evin altındaki dükkân, 1912'de, H. Papadopoulos'un eczanesiydi. Romanın yazıldığı yıl evin mülkiyeti, Viçen Papazyan ile Satenik Lazyan'a aitti.
1940'a kadar Madam Margrite ve Avusturyalı eşi aşçı Wiemer tarafından işletilen Viyana Lokantası'mn bulunduğu yeri (no. 37), 194l'de Tünel'deki Fischer Lokantası'mn sahibi Rudolph Fischer devraldı. Fischer, şimdi Sofyalı Sokağı'nda bulunan Refik Restoran'ın sahibi Refik Arslan'ı yanına alarak Nil
M
M
Lokantası'nı açtı. 1943'te ölünce, lokanta el değiştirerek, 1970'li yıllara kadar aynı ad altında hizmet verdi. Bir süre de Bekir Saz adı altında işletildi. Dükkân bugün, aydın ve sanatçıların pek rağbet ettiği Yakup II Lokantası'dır.
1940'larda yazar ve şairlerin sürekli olarak buluştukları bir başka mekân, Yakup H'nin bitişiğindeki Asmalımescit Apartmam'nın altında bulunan Elit Kah-vesi'ydi. Kahvenin sahibesi Madam Brown, bu ünlü yeri 1953'e kadar açık tuttu.
Nil Apartmanı (ya da hanı), 1950'li yıllarda büyük bir onarım gördü. Morali Geçidi'nde (eski d'Andria Geçidi) bulunan Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu 1955'te Nil Ham'nın ikinci katını satın alıp faaliyetlerini 19öO'a kadar burada sürdürdü. Yine Morali Geçidi'nde bulunan Çardaş Lokantası da Nil Ham'nın bodrum katına 1955'te taşındı. Ancak ömrü uzun sürmedi.
Uzun yıllar, konsoloslukların, tanınmış ailelerin, hekimlerin, sanatçıların oturduğu, çeşitli lokanta, birahane ve otellerin yer aldığı bu ilginç sokak, günümüzde de canlılığını korumaktadır. Bugün (1993) sokakta, yedi restoran ve birahane, üç kıraathane, yedi otel, bir pansiyon, iki antikacı, bir antika tamircisi, iki avizeci, dört müzikhol ve disko, bir atari salonu, beş büfe, iki nalbur, iki mezeci, üç berber ve oto tamircisi, gömlekçi, bakkal, börekçi, muhallebici, kundura tamircisi, manav ve Tepebaşı Eczanesi bulunmaktadır.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II; Raif, Mir'at; Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, II; Çeçen, Taksim ve Hamidiye; F. Adil, Asmalımescit 74, ist., 1933; Annuaire Oriental du Commerce, de l'Industrie, de l'Administration et de la Magistrature, Cree par Raphael C. Cervati, 1881, 1882, 1889-1890, 1892, 1895, 1902 ve 1912 yılları; TTOK Belleteni, no. 41 (Mayıs 1945); Vakit, 2 Aralık 1930; 1932 Beyoğlu Kazası Bina Tahrir Defteri; Ç. Gülersoy, "Asmalımescit: Beyoğlu'nun Anadolusu", Cumhuriyet, 10 Eylül 1989.
TURGUT KUT
ASPAR SU HAZNESİ
İstanbul'un geç Roma döneminde yapılmış su tesislerinden bir açık hava su toplama ve dağıtım havuzudur. Bu bakımdan buna sarnıç denilmesi tam doğru sayılmaz. Bir kaynağın bildirdiğine göre Roma İmparatorluğu hizmetindeki Got asıllı bir komutan tarafından, 459'a doğru "şehrin eski surları yakınında" yapılmıştır.
Aspar, 471 "de İmparator I. Leon (hd 457-474) tarafından idam ettirilmiştir. Alan asıllı olan Aspar, Marcianus (Mar-kianos) (hd 450-457) ve Leon dönemlerinde Byzantion'un en kudretli ileri geleni olmuş ve hattâ bu iki hükümdarın iktidara geçmesinde büyük rol oynamıştır. Onun nüfuzundan bıkan Leon sonunda Gotlara karşı harekete geçmiş ve Aspar'ın oğlu Ardabur öldürülmüş, diğer oğlu Patrikios yaralı olarak canım kurtarmakla beraber, siyasi durumunu kaybetmiş hattâ imparatorun kızından da ayrılmak zorunda bırakılmıştır.
İstanbul arkeolojisi üzerinde çalışanlardan bazıları, Edirne Kapısı'mn iç tarafında Karagümrük semtinde; cadde kenarında bulunan ve 19401ı yıllardan beri futbol sahası olarak kullanılan Çukur-bostan'ı, Aspar Su Haznesi olarak teşhis etmek isterler (Konstantios, A. G. Pas-patis, M. Gedeon, Dr. Mordtman, J. Strzygowski, A. van Millingen, M. İs. Nomidis [Misn takma adı ile], E. Mam-boury [sonra görüşünü değiştirdi]). Fa-
m
"~ ; .......
Aspar Su Haznesi'nin bugünkü durumu.
Araş Neftçi, 1993
kat sonraları, Aspar Su Haznesi'nin bu değil, Sultan Selim Camii yanındaki Çu-kurbostan olduğu yolunda yeni bir görüş ortaya atılmıştır (A. M. Sermekler, R. Janin, E. Mamboury, W. Müller-Wİ-ener). Genellikle yeni ve sağlam kaynaklara dayanan bu teşhis gerçeğe en yakın olanıdır. Buranın Bonus Su Haznesi olduğu yolundaki hipotez ise artık bütünüyle reddedilmektedir.
Bu açık hava su haznesi kare biçiminde olup 152x152 m ölçüsündedir. Etrafım çeviren duvarların aslında yüksekliği 11 m kadardı. Kalınlıkları ise 5,20 m olarak ölçülmüştür. Duvarların dış yüzeyi çok muntazam 5 sıra tuğla şeritler ile 5 sıra kesme taş diziler halinde örülmüştür. Geçen yüzyılda güneydoğu duvarının ortalarında bir kanal ağzı tespit edilmişti.
Bizans döneminde bu su haznesinde artık su toplanmadığı ve buraya "kuru bostan veya bahçe" anlamında Kseroki-pion denildiği bilinir. Albi'li Pierre Gylli, 1540'larda buranın içinde bostan olduğunu görmüştür. Su haznesinin içinde daha 16. yy'da küçük bir mahallenin kurulmuş olduğu da, burada 973/1565-66 tarihinde ölen ve o yılların bazı önemli camilerinde hatiplik yapmış olduğu bilinen Hatip Müslihüddin Mustafa Efendi tarafından Çukurbostan Mescidi şeklinde adlandırılan küçük bir mescidin yaptırılmasından anlaşılır. Bu mescit 1950'li yıllarda tamamen yıkılmış, 1987-1989 arasında ise yeniden yapılmıştır.
Aspar Su Haznesi, 1950'li yıllara kadar içindeki küçük ahşap evlerden, aralarındaki dar sokak dokularından ibaret görünümü ile İstanbul'un en ilgi çekici ve sempatik köşelerinden birini teşkil ediyordu. Fakat 1950'den sonra bu şirin evler çirkin beton kitleleri hattâ küçük apartmanlara dönüştü ve mescit de yıkıldı. 1985'te Fatih Belediyesi haznenin içini istimlak ederek, tamamen temizledi ve burayı açık pazaryeri olarak dü-
ASTARCI HANI
358
359
AŞENİ, AHMED FETGERİ
Londra Oteli'nin bulunduğu yer) karşısına aldı. Tiyatro salonu onarılarak 1.200 kişiye hizmet verecek hale getirildi.
Tiyatronun yeniden açıldığı dönemde o zamanki deyimle "hareketli resimler" ilgi çekmeye başlamıştı. Sinema piyasasında ünlenmiş olan Pathe Freres'in temsilcisi Sigmund Weinberg burayı kiralayarak Pathe Sineması adı altında işletmeye başladı. 1915'te sinema bu kez Charles Varian'a kiralandı. Bu dönemde sinemanın adı Modern Sinema olarak değiştirildi. Sonradan sinemanın "Asri" olarak adlandırılmasının kaynağı bu isimdir. 19l6'da sinemanın sahibi olan istanbul Şehremaneti işletmeyi geri aldı. 1918'de ise sinemayı Jean Lehmann kiraladı ve adını tekrar Amplıi koydu. 1924'e kadar sinemayı işleten Lehmann, dönemin en güzel filmlerinin oynatılmasını sağladı.
1924'te Henri Habib, salonu belediyeden kiraladı ve adını Asri Sineması koydu. Bundan sonra işletmecisinin değişmesine karşın, bu isim değiştirilmedi. 1942'de sinemanın son işletmecisi Necip Erses burayı boşaltmak zorunda kaldı. Bina uzun süre Şehir Tiyatroları Komedi Bölümü olarak kullanıldı. 1958'de ise hiçbir gerekçe gösterilmeden yıktırıldı.
Asri Sineması'nın fuayesi küçüktü. Fuaye girişinin hemen yanında, en arkada localar vardı. Yandaki iki iniş merdiveninden başka, sahneye doğru inen beş ayrı yol bulunuyordu. Merdivenler ve yer tahtaydı. Son yıllarında oldukça bakımsız kalan sinemada dönemin en güzel filmleri oynatılmıştır.
BEHZAT ÜSDİKEN
ASTARCI HANI
Kapalıçarşı'nm kuzey tarafında Yağlıkçılar Caddesi boyunca uzanan hanlar grubunda, Cebeci Hanı'na bitişik bir konumdadır. Doğu yanında Küçük Sarraf Hanı bulunur.
Astarcı Hanı inşa malzemesi ve özellikleriyle 18. yy'a tarihlenebilir.
Günümüze pek çok onarım ve değişiklikle gelmiş olan yapı, Cebeci Hanı eksenine paralel bir eksen üzerinde dikdörtgene yakın bir plan semasıyla ko-numlanmıştır. İki kat düzeninde 22x18 m ölçüsünde inşa edilmiştir. Kareye yakın dikdörtgen şeklindeki avlu iki kat boyunca revaklı olup bu revak sisteminden pek azı günümüze ulaşabilmiştir. Revak kemerleri tuğla derz dokulu, avlu cephesinin ise moloz taşla inşa edildiği anlaşılmaktadır. Zemin kattaki revak kemerlerinin sivri kemerli, üst kattakilerin ise yuvarlak kemerli olduğu anlaşılmaktadır. Üst kat revaklarının gerisinde yer alan mekânlar orijinal özelliklerini kaybetmişlerdir. Zemin kat mekânları da aynı durumda olmakla beraber, girişin iki yanındaki mekânların birer kapı ile giriş koridoruna açıldığı ve gene köşe mekânlarının çapraz tonoz sistemiyle örtülü olduğu görülmektedir.
Yağlıkçılar Caddesi'ne açılan ana cephede zeminde bir sıra dükkân kemerler-
le dışa açılmakta, üstte yükselen cephede ise üst kat mekânlarının birer pencere sırası orijinal durumlarını kaybetmiş olarak günümüze gelmiş bulunmaktadır. Yapının Yağlıkçılar cephesinde yer alan girişi karşısında, kuzey kanatta da zemin kat mekânları arasında tonoz örtülü bir koridorla dışa açılan bir kapı yer alır.
GÖNÜL CANTAY
AŞÇI AHMED DEDE TÜRBESİ
Zeytinburnu İlçesi'nde, Merkezefendi Mezarlığı'nda, Mevlanakapı'dan Yenika-pı Mevlevihanesi'ne giden Mevlevihane Caddesi'nin üzerinde bulunmaktadır.
Yenikapı Mevlevihanesi'nin aşçı dedelerinden Sahih Ahmed Dede (ö. 1813) için II. Mahmud devri ricalinden, Mevlevi muhibbi Halet Said Efendi (ö. 1823) tarafından 1235/1819'da yaptırılmıştır. "Hacı Dede" lakabı ile tanınan Sahih Ahmed Dede, Yenikapı Mevlevi-hanesi şeyhlerinden Seyyid Ebubekir Dede Efendi'nin (ö. 1775) kardeşi Ömer Efendi'nin oğlu, Galata Mevlevihanesi şeyhlerinden Seyyid Kudretullah Dede Efendi'nin (ö. 1871) babasıdır. Yenikapı Mevlevihanesi'nde aşçı dede (sertab-bah) olarak görevli olduğu sırada, 19. yy'in başlarında, Telhisçi Ahmed Ağa adında bir muhibbin delaletiyle ve Sadrazam Safranbolulu İzzet Mehmed Pa-şa'mn (ö. 1812) masrafları üstlenmesiyle mevlevihanedeki türbenin, genişletilerek yeniden inşa edilmesine önayak olmuştur. Amcazadesi Seyyid Nasır Ab-dülbaki Dede Efendi'nin (ö. 1820-1821) 1804'te posta geçmesi üzerine Yenikapı Mevlevihanesi'nden uzaklaştırıldığı, Macuncu semtindeki evinde münzevi bir hayat sürdüğü ve zikirle meşgul iken vefat ettiği bilinmektedir.
Açık türbeler grubuna giren yapı bütünüyle beyaz mermerden inşa edilmiştir. Türbenin dikdörtgen tabanı, dar yüzlerinden biri cadde üzerine gelecek
Aşçı Ahmed Dede Türbesi'nin doğu cephesi. Muhterem Balta, 1981
şekilde konumlandırılmıştır. Türbe alanını ön dört adet sütun kuşatmakta, bunların üzerinde çepeçevre bir lento dolaşmaktadır. Sütunlar, dar yüzlerde ikişer, geniş yüzlerde dörder, köşelerde de birer tane olmak üzere, eşit aralıklarla yerleştirilmiş, arka cephede, kapı olarak kullanılan orta açıklık dışında, diğerleri demir parmaklıklarla donatılmıştır. Türbenin iç ve dış yüzünde pilastr-larla hareketlendirilmiş olan sütunların kesiti haç şeklindedir. Lento, pilastrlarm hizasında bir miktar ileri alınmış, cadde üzerindeki doğu cephesinde, türbe kaidesinin yüzeyi de mermerle kaplanarak pilastrlarla donatılmış, lentoda gözlenen profilasyon, zemin kolundaki silmeye de aktarılmıştır. Bu cephede, ziyaret penceresi niteliğinde olan ortadaki açıklığın üzerine beyzi bir kitabe levhası konmuştur. Yaprak kabartmalarının kuşattığı levhada, "Hüve'1-Bakî" ibaresinin altında, Aşçı Ahmed Dede'yi öven, onun keramet sahibi olduğunu belirten, ta'lik hatlı iki beyit yer almaktadır.
Türbede, Aşçı Dede'ye eşi Emine Hatun'a (ö. 1809) ve iki yakınına ait dört tane kabir bulunmaktadır. Aşçı De-de'nin, cadde tarafından bakıldığında üçüncü sırada yer alan kabri alışılmadık bir tasarıma sahiptir: Beyaz mermerden mamul olan lahit, kapalı türbelerin ahşap sandukalarına benzer biçimde tasarlanmış, başucuna, kare kesitli kısa bir kaide üzerine Mevlevî sikkesi oturtulmuştur. Lahtin yan yüzlerinde, uçları kemerler ve yaprak kabartmaları ile sonuçlanan, enine dikdörtgen kartuşlar içinde, Aşçı Dede'nin kimliğini açıklayan, ayrıca türbenin banisi Halet Efendi'nin adı ile inşa tarihini (1235) veren ta'lik hatlı ikişer beyit sıralanmaktadır. Keçecizade İzzet Molla'nın (ö. 1829) eseri olan bu beyitlerde türbenin yapımına iki ayrı tarih düşürüldüğü görülür. Lahtin doğu (cadde) tarafındaki beyit, . "Aşçıbaşı Dede'nin kabri kılındı iscâd",
batı (arka) tarafındaki ise, "Mânend-i cihan türbe-i Aşçı Dede oldu", mısralarıy-la son bulmaktadır. Lahtin ayakucunda içi boş bırakılmış, aynı türde bir kartuş, başucunda ise, üçgen bir alınlığın taçlandırdığı dikdörtgen bir çerçeve içinde Aşçı Dede'nin ta'lik hatlı kabir kitabesi bulunmaktadır. Alınlığın ortasına, "Hü-ve'1-Bakî" ibaresini içeren beyzi bir madalyon yerleştirilmiş, madalyonla üçgen çerçevenin arasında kalan yüzey kıvrımlı yaprak kabartmaları ile doldurulmuştur. Dikdörtgen çerçevede önce, yine Keçecizade İzzet Molla'nın nazmet-mış olduğu, "Hû deyüp Seyyid-i Sahih-i Mevlevî eyledi vefat (1228)" mısraı ile son bulan bir dörtlük, bunun altında Aşçı Dede'nin, sefer ayının yirmi altıncı cumartesi gecesi vefat ettiğini belirten Arapça bir satır bulunmaktadır. Yukarı-dakilerden daha kısa olan bu satırın yanlarındaki kare boşluklara birer gül kabartması işlenmiştir. Aşçı Dede'nin, kendisinden önce vefat etmiş olan eşi Emine Hatun'un mezar taşının üst kısmında kıvrımlı yaprak kabartmaları görülmekte, sülüs hatlı mensur kitabenin altında 7 Rebiülâhir 1224/1809 tarihi okunmaktadır.
Aşçı Ahmed Dede Türbesi'nin banisi Halet Said Efendi, bu türbenin inşa edildiği 1819 yılı içinde, Galata Mevlevihanesi'nde de birtakım inşa ve yenileme faaliyetlerinde bulunmuş, cümle kapısının sağına, kendi türünün son örneğini oluşturan bir sebilküttâb (sebil-çeşme-muvakkithane-kütüphane grubu), soluna da, kendisi için, bugün mevcut olmayan bir açık türbe yaptırmış, avluda bulunan Ankaralı Şeyh İsmail Rusuhî Dede Efendi-Şeyh Galib Dede Efendi Türbesi'ni de yeni baştan inşa ettirmiştir. Aşçı Ahmed Dede Türbesi ile Galata Mevlevihanesi'ndeki bu yapılar, özellikle de, Antik Yunan mimarisindeki pro-pileleri hatırlatan iki açık türbe çarpıcı benzerlikler sergilemekte, aynı mimar ya da kalfanın eseri olduğu anlaşılan bu binaların cephelerinde Osmanlı ampir üslubunun özellikleri gözlenmektedir. Üstelik, Osmanlı mimarisi tarihinde baroktan ampire geçiş yapısı olarak kabul edilegelen 1826 tarihli Nusretiye Ca-mii'nden yedi yıl önce tasarlanmış bulunan bu yapılarda, ampir üslubu, Nusretiye Camii'nde olduğundan çok daha yalın bir ifadeyle, bir-iki süsleme ayrıntısı dışında, baroğun etkilerinden hemen bütünüyle kurtulmuş olarak karşımıza çıkmaktadır. Böylece, istanbul'da ampir üslubunun ilk ürünlerinden olan Aşçı Ahmed Dede Türbesi de, iddiasız bir bina olmasına rağmen Batılılaşma dönemi Osmanlı mimarisinde önemli bir yere sahip olmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |