Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 143; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 50-51, no. 216; Raif, Mir'at, 246; ISTA, II, 674-676; Öz, istanbul Camileri, II, 4.
TARKAN OKÇUOĞLU
ALİ NUTKÎ DEDE
(27 Temmuz 1762, istanbul - 4 Eylül 1804, istanbul) Mevlevi şeyhi, hattat ve bestekâr.
Babası, Yenikapı Mevlevîhanesi(-0 Şeyhi Ebubekir Dede (ö. 1775); annesi, Galata Mevlevîhanesi(->) Şeyhi Abdül-bâki Sırrı Dede'nin (ö. 1750) kızı Saîde Hanım'dır. Yenikapı Mevlevîhanesi'ne yakın bir evde doğdu. Amcası Ömer Dede'nin oğlu Sahîh Ahmed Dede (ö. 1813) tarafından yetiştirildi. Arapça ve Farsça öğrenerek dergâhta musiki meşk etti. 1775'te babası Ebubekir Dede vefat edince onun yerine Yenikapı Mevlevî-hanesi postnişini oldu. 29 yıl bu görevde kaldı. Kendisinden sonra meşihat makamına kardeşi Abdülbâki Nasır Dede (ö. 1821) geçti. Vefatım takiben Ye-nikapı Mevlevîhanesi Türbesi'ne gömülen Ali Nutkî Dede'nin sandukası 1961' de çıkan bir yangın sonucunda yanmış olup bugün türbedeki yerini tespit etme olanağı yoktur.
Ali Nutkî Dede, 1746-1925 tarihleri arasında Yenikapı Mevlevîhanesi'nin yönetimini üstlenmiş ve istanbul Mevle-vî kültürüne damgasını vurmuş ünlü bir şeyh ailesine mensuptur. Ailenin kökeni, Halveti Şeyhi Seyyid Nureddin Efen-di'ye (ö. 1675) dayanır. Nutkî Dede'nin babası Ebubekir Dede, Galata Mevlevî-
hanesi Şeyhi Abdülbâki Sırrî Dede'nin kızıyla evlenerek bu tekkeyi nüfuzu altına almış, kardeşi Ömer Dede'nin oğlu olan ve Nutkî Dede'yi yetiştiren Aşçıbaşı Sahîh Ahmed Dede'nin çocuğu Kud-retullah Dede (ö. 1871) ile torunu Ata-ullah Dede (ö. 1910) ise Galata Mevlevîhanesi postnişinliği yapmışlardır. Bu arada Nutkî Dede'nin yaşça küçüklüğü nedeniyle Yenikapı Mevlevîhanesi yönetimini üstlenen Sahîh Ahmed Dede'nin dergâh meşihatini ailenin Ömer Dede'ye bağlı koluna geçirmek istemesi üzerine Nutkî Dede tarafından mevlevî-haneden uzaklaştırılması, aile içindeki çatışmanın somut bir örneği olarak da değerlendirilebilir. Bu yüzden Sahîh Ahmed Dede, vefatından sonra Yenikapı Mevlevîhanesi'ne değil, Merkezefen-di Mezarlığı'na gömülmüştür.
Şeyhliği I. Abdülhamid ve III. Selim dönemlerine rastlayan Ali Nutkî Dede, Batılılaşma hareketinin istanbul hayatında yol açtığı ilk büyük değişikliklere tanık olmuştur. Babası Ebubekir De-de'den sonra kendisi de yenilikçi akımı desteklemiş ve bu amaçla başta III. Selim olmak üzere saray çevresinin temsil ettiği siyasi modernleşme hareketinin içinde yer almıştır. Nutkî Dede'nin bu tutumu daha sonra kardeşleri tarafından da sürdürülecek ve 19. yy'da ailenin yetiştirdiği ünlü Mevlevî şeyhlerinden Osman Salâhaddin Dede (ö. 1887), müritleri arasında bulunan Midhat Paşa aracılığıyla Yeni Osmanlılar grubu içinde önemli rol oynayacaktır.
istanbul Mevlevîleri arasında kariz-matik kişiliğiyle tanınan Nutkî Dede, bu özelliği sayesinde pek çok devlet adamını kendisine bağlamıştır. Bunlar arasında Devlet Kethüdası Halet Efendi (ö. 1822) tarikatın tarihinde oynadığı siyasi rol açısından büyük önem taşır. Hem istanbul'daki mevlevîhaneleri ihya etmiş hem de tarikatı, saray ve bürokrasi içinde söz sahibi yapmıştır.
Nutkî Dede'nin ünlü Melamîlerden Habeşîzade Zaim Ağa'nın sohbetlerine katılan babası Ebubekir Dede'den miras aldığı Melamîmeşrep Mevlevîlik anlayışını sürdürdüğü ve çevresindeki sanatçıları da bu yolda eğittiği bilinmektedir. Bu sanatçılar arasında babası Mustafa Reşid Efendi aracılığıyla Melamîliğe bağlanan ünlü Mevlevî şairi Şeyh Galib de (ö. 1799) vardır. Divan edebiyatının bu tanınmış ismi, Nutkî Dede'nin müritlerinden olup Yenikapı Mevlevîhane-si'nde çile çıkartmış ve ardından Galata Mevlevîhanesi postnişinliğine atanmıştır. Bir şiirinde Nutkî Dede'yi şöyle anlatmaktadır: Dedem kim Hazret-i Seyyid Ali'dir/Keramet vech-ipâkinde celidir/ Odur seccâde-i ma 'nada el'an / Sezadır rütbe-i irşada el'an. Nutkî Dede'nin yetiştirdiği diğer büyük bir sanatçı da Dede Efendi olarak tanınan Hamamîzade İsmail Dede'dir (ö. 1846). Çilesini Nutkî Dede'nin yanında çıkartmış ve ondan dini musiki meşk etmiştir.
Musiki alanındaki üstün yeteneğini
r
bestelediği "Şevk-i Tarab Mevlevî Ayîni" ile gösteren Nutkî Dede, eserini Hama-mîzade'ye ithaf ettiği için yakın zamana kadar onun sanılmış, fakat bizzat Hamamîzade İsmail Dede Efendi'nin Def-ter-i Dervişân'a düştüğü bir kayıttan ayinin Nutkî Dede'ye ait olduğu anlaşılmıştır. Nutkî Dede'nin bir diğer eseri Defter-i Dervişân'âır. Postnişinliği döneminde kendisine intisap edenleri ve Yenikapı Mevlevîhanesi'nde geçen olayları günlük şeklinde kaydettiği bu eser, vefatından sonra kardeşi Abdülbâki Nasır Dede tarafından tutulan notlarla zenginleştirilmiş olup İstanbul Mevlevîliğinin tarihi açısından temel bir kaynaktır. Bibi. Ali Nutkî Dede-Abdülbâki Nasır Dede, Defter-i Dervişân, Süleymaniye Ktp, Abdur-rahman Nafiz Paşa, no. 1194; Esrar Dede, Tezkire, Süleymaniye Ktp, Halet Efendi, no. 109, vr 112b; Şeyh Galib, Divân, Bulak, 1252, s. 119; Fatîn Davud, Tezkîre-i Hatime-tü'l-Eş'ar, İst., 1271, s. 410-411; Ayvansarayî, Hadîka, I, 230; Ali Enver, Semahane, s. 236; Sicill-i Osmanî, III, 553; M. Ziya, Merakiz-t Mühimme-i Mevleviyye'den Yenikapı Mevlevîhanesi, ist., 1329, s. 144-148; Vassaf, Sefine, V, 206; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 31; Rauf Yekta, Esâtiz-i Elhan. III. Dede Efendi, İst., 1343, s. 127-128; Ergun, Antoloji, II, 413-415; Subhi Ezgi, Nazarî ve Amelî f ürk Musikisi, V, ist., 1953, s. 429; Sadettin Heper, Mevlevî Ayinleri, Konya, 1974, s. 235-244; A. Gölpınarlı, "Şeyh Galib", M, XI, 463; N. Öz-can, "Ali Nutkî Dede", DlA, II, 423-424; E. Işın, "istanbul'un Mistik Tarihinde Mevle-vîhaneler", İstanbul, S. 4 (Ocak 1993), s. 119-131.
EKREM IŞIN
ÂLİ PAŞA CAMİİ VE SEBİLİ
Beyazıt'ta, Fuat Paşa Caddesi ile Mercan Caddesi'nin kavşağında, İstanbul Üniversitesi Merkez Binası bahçesinin bugün kullanılmayan güneydoğu kapısının karşısında yer alır.
Yapı, Ağa Mescidi ve Yakub Ağa Camii olarak da tanınır. Cami, Saray Ağası Yakub Ağa'nın 954/1547'de ölümünden önce, Eski Saray'dan kalkan cenazelerin namazlarının kılınması için yaptırdığı mescidin yanması üzerine, Sultan Abdü-laziz dönemi sadrazamlarından Âli Paşa (1815-1871) tarafından 1286/1869'da yaptırılmıştır.
Yapının mimarı İtalyan Bariori'dir. Kitabe üzerinde, beyzi bir madalyon içinde Sultan Abdülaziz'in tuğrası yer almaktadır. 1912 Mercan Yangını'nda hasar gören yapı otuz yedi yıl harap durumda kaldıktan sonra 1949-1953 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, Âli Paşa dönemindeki üslubuna uygun olarak restore edilmiş ve ibadete açılmıştır.
Eklektik üsluptaki bu yapı, altındaki dükkânları, köşesindeki sebili ve sekizgen prizma biçimindeki kitlesiyle dikkat çekicidir. Dıştan sekizgen olan şema içte yuvarlatılmış ve üstü kubbeyle örtülmüştür. Alttan, dönen bir merdivenle çıkılan kapalı son cemaat yerinden yine aynı türde bir merdivenle mahfile çıkılır. Bu merdivenin altından da bir kapıyla çokgen gövdeli, kırık piramidal
külahlı, gövdesi üzerinde madeni aydınlatma şebekeleri bulunan minareye geçilir. Şerefe, uçlarında sarkıtları bulunan konsollara oturtulmuş olup korkulukları yine şebekeli madeni levhalardan meydana gelmektedir.
Yapıldığı arsanın konumu nedeniyle ana eksende olmayan son cemaat yeri Fuat Paşa Caddesi'ne bakan giriş cephesi üzerindeki küçük köşk çıkmasıyla ilgi çekicidir. Yarım altıgen planlı ve her kenarında dilimli kemerlere sahip bir pencereyle aydınlatılan bu çıkma, yapının bu kesimine sivil mimari ifadesi katmaktadır. Cami, caddelere bakan cephelerindeki pencerelerle aydınlatılmıştır. Bu pencerelerden doğrudan ana mekâna açılan üç tanesi oldukça yüksek tutulmuş olup yuvarlak kemerlerle donatılmıştır. Kemerlerin üzengi hizalarına üçgen çıkıntılar konulmak suretiyle at nalı kemer havası verilmiştir. Bu pencerelerin üzerinde, içerden alçı vitraylar, dışarıdan Mühr-i Süleyman biçiminde şebekelerle donatılmış birer yuvarlak tepe penceresi yer almaktadır. Yapının mihrabı çokgen çıkıntısı ile cephede vurgulanmıştır.
Cami, iç süslemesinin bugünkü sadeliğine karşın dıştan çok hareketli bir görünüme sahiptir. Yapının saçak silmesi klasik oranlardan uzaklaşmış mukarnas-lardan oluşmaktadır. Ana kitlede, saçağın üst bölümünde, her cephede dilimli kemer şeklinde biçimlendirilmiş, içi ru-mîleri hatırlatan stilize bitki motifleri ile dolgulu alınlıklar yer almaktadır. Bu alınlıklar, cephelerin köşelerinde birer palnıet oluşturmakta ve böylece yapıyı bir taç gibi sarmaktadır. Harime açılan yuvarlak kemerli pencerelerin iki yanı, üzengi hizasına kadar bir sıra altıgen kesme taşla hareketlendirilmiş, altıgen-
lerin birleşme noktalarında oluşan boşluklar kırmızı ve yeşil taş kakmalarla doldurulmuştur.
Dükkânlar ve sebilin yer aldığı zemin kat ile camiin bulunduğu birinci katın arası, küçük konsollardan oluşan bir kuşakla belirtilmiştir. Günümüzde namaza tahsis edilmiş olan ancak gerçek fonksiyonu tam olarak anlaşılmayan zemin katta, basık kemerli pencereler yer alır.
Yapıya egemen olan eklektik üslubun yanında Osmanlı baroğunun örneğini veren sebil, iki caddenin kesiştiği köşede bulunur. Üç yüzlü sebilin köşelerinde yükselen sütunların arası madeni şebekelerle kapatılmış, üstleri iç içe iki dilimli kemerle taçlandırılmıştır. Zemin katla birinci katı ayıran konsoîlu silme, sebilin saçağında da devam etmekte, böylece cami ile sebil kitlelerim bütünleştirmektedir. Bu silmeden başlayan ve harim pencerelerinin alt hizasında sona eren basık piramidal biçimde bir çatı sebili örtmektedir. Camiin Fuat Paşa Caddesi'ne açılan küçük bir de avlusu bulunmaktadır.
BM. Ayvansarayî, Hadîka, I, 38-39; Kumbaracılar, Sebiller, 57; ISTA, II, 695-696; Öz, istanbul Camileri, I, 18; İKSA, II, 682-683; Eminönü Camileri, 17-18; S. Ögel, "İstanbul'da 19. yy'm Sekizgen Camileri", Unsal Yücel Anısına Sempozyum Bildirileri, İst., 1989, s. 65-70.
HAKAN ARLI
ALİ PAŞA HANI
Kapalıçarşı hanlar bölgesinde yer alan yapı, Tığcılar Sokağı boyunca uzanan beş büyük handan biri olup kuzeyde yer alan ikinci yapıdır. Kuzeyinde Mercan Çukur Hanı'nın arsası, güneyinde Yaldız Hanı paralel eksenler üzerinde doğu-bâtı doğrultusunda konumlanmışlardır.
ALİ PAŞA HANI
196
197
ALİ PAŞA KEMERİ
Küçükpazar'daki Ali Paşa Ham avlusundan iki görünüm,
Nazım Timuroğlu, 1993
Kitabesi olmayan yapının "Ali Paşa" adıyla tanınması sebebiyle ve yapı malzemesi özelliklerinden dolayı 18. yy ortalarına tarihlenmesi mümkün olmaktadır.
Günümüze çok değişmiş, orijinal görünüşünü kaybetmiş, hattâ doğu tarafı tamamen yeniden inşa edilmiş olarak gelebilmiştir.
Plan kuruluşu, bulunduğu arsanın durumuna göre yorumlanan yapının doğu-batı uzun kenarları kırık bir şekil göstermekte, avlu da bu dış şekillenmeye uymaktadır. Yapının doğu cephesinde bir sıra dükkân planlanmış bulunmaktadır. Zaman zurnan yapılan onarımlarla yapı malzemesinin de orijinal dokusunu kaybettiği yapıda girişin yer aldığı doğu kanadının üç katlı olarak inşa edildiği anlaşılmaktadır. Üçüncü kata, girişin sol tarafındaki üst revakta yer alan dar bir merdivenle ulaşılmaktadır. Avlu revakları zaman içinde ortadan kalkmış, revak kemerleri üzerinde devam eden avlu cepheleri tamamen yenilenmiştir.
Hanın zemin kat mekânları revak altına birer kapı ile açılır durumdayken sonradan birer de pencere açılmıştır. Üst kat mekânlarının ise revaklara birer kapı ve pencere ile açıldığı, gene bu mekânların dış cephelere açılan birer penceresi olduğu görülmektedir.
Kapalıçarşı'da, Tığcdar Sokağı'nda yer alan Ali Paşa Hanı'nın avlu cephesinden bir görünüm. Nuri Seçgin
Kapı ve pencere sövelerinde taş kullanılmış, duvar dokusu ise taş, tuğla ve derz ile oluşturulmuştur. Bu doku günümüze yer yer çimento sıvalı olarak ulaşmıştır.
Tığcılar Sokağı'na açılan kapısı yuvarlak taş kemer olup beşik tonoz giriş mekânı ile avluya bağlanır. Zeminde bir sıra dükkân bulunur ki, kemerleri orijinal görünüşlerini kaybetmiştir. Dükkân sırası üzerinde yükselen ana cephe taş, tuğla ve derz doku ile taş söveli pencerelerle, ancak bozulmuş olarak, günümüze ulaşmıştır. BibL Güran, istanbul Hanları, 108-109.
GÖNÜL CANTAY
ALİ PAŞA HANI
Kapalıçarşı hanlar bölgesinde, Çadırcılar Caddesi ile Yorgancılar Sokağı'nın birleştiği köşede inşa edilmiştir. Güneybatısında Bodrum Hanı ve güneyinde Yarım Taşhan Sokağı ve bu sokağa adını veren eski bir hanın kalan mekânları ile bitişiktir.
Yapı, banisinin adıyla tanınırsa da kitabesi olmadığından hangi Ali Paşa'ya ait olduğu kesinlik kazanamaz. Ancak yapısal özellikleriyle 18. yy'm ikinci yarısına konulabilir. Bu ise banisinin He-kimoğlu Ali Paşa olması ihtimalini ortaya koyar.
Kapalıçarşı'da, Yorgancılar Sokağı'nın köşesinde yer alan Ali Paşa Hanı'nın ikinci katından bir görünüm. Nuri Seçgin
Ali Paşa Hanı, Yorgancılar Sokağı boyunca uzanan bir dikdörtgen plan şemasına bağlı kalınarak planlanmıştır. Sadece Bodrum Hanı ile bitişik kenarı, iki kırık dış duvar şeklindedir.
Ali Paşa Hanı, üç kenarı ile muntazam bir plana sahip olan yapıda, avlu şekillenmesi de bu düzeni koruyan biçimde tasarlanmış, Bodrum Ham'na bitişik kanatta ise hacimler avluya farklı cephelerle açılmıştır. Bu durum yapıda sonradan yapılan değişiklikler sonucu oluşmuştur.
Avlu etrafında iki katlı revaklar ve re-vaklann gerisinde yer alan mekânlar, yapının orijinal planım açıklar niteliktedir.
17x27 m ölçüsündeki bu avlu, iki katlı revak sistemiyle çevrili olup zaman içinde bazı değişiklikler ve bozulmalar olmuştur. Zemin katta revakların gerisindeki mekânlar birer kapı ve pencere ile revak altına açılırken, üst kattaki mekânlar dış cephelere açılan birer pencereye de sahiptirler. Bu mekanlardaki ocak ve nişler günümüze ulaşmamıştır.
Yapıda önemli bir özellik, üst katta giriş yönü ile kuzeyde yer alan orta mekânların açıldığı revak bölümlerinin avluya birer eyvan düzeniyle açılmasıdır. Kanatların birleştiği köşelerdeki dar koridorlarla geçilen küçük hacimlere de üst kat mekânları birer kapı ile açılırlar.
Yapının ana cephesi Yorgancılar So-kağı'na bir sıra dükkân ve kapı ile açılmakta, doğu tarafı ise dışa çıkıntı yapmaktadır. Yapının Çadırcılar Caddesi'ne açılan kuzey cephesi de bir sıra dükkânla bütünleşmiştir. Gerek bu cephe gerekse ana cephede yapı malzemesi kesme taş, tuğla ve derz dokusuna sa- " hiptir. Kapı ve taş pencere söveleri dışında cepheyi ifadelendiren yapı malzemesi bunlar olmaktadır. Kirpi saçak bordürü ise günümüze ulaşmamıştır.
Giriş yuvarlak kemerli bir açıklık şeklinde olup tonoz örtülü bir koridorla avluya açılır. Avluda üst kata çıkan orijinal taş merdivenlerin yerini demir merdivenler almış ve ilave hacimler orijinal avlu görünüşünü bozmuştur. Avlu cepheleri de taş, tuğla ve derz dokuya sahip olmalıdır. Bozulmuş plan ve dokuyla günümüze ulaşan yapı, 18. yy içinde Bodrum Hanı ile birlikte bütünleşen cepheleriyle bir çifte han kompleksi durumuyla Kapalıçarşı hanlar bölgesinde önemli olmaktaydı. BibL Güran, istanbul Hanları, 107-108.
GÖNÜL CANTAY
ALİ PAŞA HANI
Küçükpazar'da Unkapanı Caddesi ile Kıble Çeşme Caddesi arasında inşa edilmiştir. Hanın kitabesi mevcut değildir. Mimarı bilinmediği gibi banisi de bilinmemektedir. Yapı görülen özellikleri ile 18. yy'a tarihlenmekte, adının "Ali Paşa Hanı" olarak belirlenmiş olmasıyla olacak, Çorlulu Ali Paşa'ya atfedilmektedir. Sonradan genişletilerek Atatürk Bulvarı adıyla bilinen kuzey-güney yönün-
de uzanan caddenin doğusunda bulunan yapı, inşa edildiği yıllarda mevcut yol durumuna uygun olarak şekillenmiştir. Bu nedenle bulvar cephesi kısa ve uzun kırık bir şekilde, kuzey ve güneyi düz bitişik nizamda., girişin yer aldığı ve ana cephe olarak Kıble Çeşme Caddesi'yle şekillenen bir plan şemasına sahiptir; yapı tamamen bulunduğu yerin (arsanın) durumuna uydurularak planlanmıştır. Bulvar cephesinde alt katın yola bağlı düzensiz gelişimi üst kat mekânlarının iki noktada konsollarla dışa taşması ile giderilmeye çalışılmıştır.
Hanın planında dış konturlarda görülen farklılıklar iç avluya yansımamışsa da, avlusu köşegenleri ve kenarları (15 ve 17 m) farklı boyutlarda olan bir plan şeması gösterir. İki katlı olarak planlanan yapının avlusu revaklı olup, her iki katta da mekânlar revaklara açılırlar. Üst kat mekânları revak altına birer kapı ve pencere ile açılırken, dış cephelerde de ikişer pencere, cephelerin şekillenmesine katılmıştır. Zemin kat mekânları, yapının dışındaki dükkânlarla aynı duvar ekini paylaştığından dışa pencere ile açılmaz.
İki kat boyunca yer alan revak sisteminde, zemin kat revakları, doğu yönünde bütünüyle kapatılarak depo haline getirilmiş, diğer yönlerde ise avluya açılan mekânların kullanım alanı içerisine katılmıştır. Kare kesitli ayakların taşıdığı kemerler tuğla derz dokulu sivri kemer şeklindedir. Zemin kat revakları beşik tonoz örtü sistemine sahiptir. Üst kat revaklarında da aynı yapı malzemesi görülmekte, ancak kemer şekilleri değişerek yuvarlak kemer olmaktadır. Gene, zemin kat mekânları ile üst kat mekânları ve revaklar çapraz tonoz örtü sistemine sahiptir.
Kıble Çeşme Caddesi'ne açılan cephede yer alan giriş, taştan sivri kemerli olup, beşik tonoz örtülü bir koridorla avluya açılır. Solda taş merdivenlerle . üst kata çıkılır. Gene solda merdivenin simetrik köşesindeki bir giriş, bu bölge-
de yer alan ahır mekânına açılır; beşik tonoz örtülüdür.
Ali Paşa Hanı'nın Atatürk Bulvarı'na açılan cephesi kesme taş ve tuğla derz hatıllı olarak örülmüş, aynı dokuyla zemin kat dükkânlarının payeleri de meydana getirilmiş, hafif sivri kemerleri ise tuğla derz olarak yapılmıştır. Üst katta her mekân bu cepheye tuğla derz yay kemerle kavranan dikdörtgen taş söveli ikişer pencere ile belirlenmiştir. Yakın zamanda görmüş olduğu onarımlarla bugünkü şeklini almış olan cephenin alt kısmı, esasında alt kat mekânlarına ait birer penceresi olan düz bir duvar halinde yükselmekteydi. Ancak, cephenin bulvara açılması ile cephedeki alt kat mekânları birer kemerle dışa açılan hacimler durumuna getirilmiştir.
Kıble Çeşme Caddesi'ne uydurulmuş ana cephe, bütünüyle muntazam kesme taş dokuya sahiptir. Yay kemerli alt kat dükkânları arasındaki giriş açıklığı da basık yay kemerli olup üstte çifte kartuş yer alır. Giriş üzerinde belirgin cephe özelliği olarak taş konsollar üzerine taşan ve çift pencereli mekân cepheye hâkim bir şekilde yer alır. İki tarafta ise üst kat mekânlarının pencereleri bu cepheyi ifadelendirir. Bu giriş kapısı üzerindeki taşkın mekân, mescit fonksiyonunu yüklenmiştir. Üstten, cepheyi sınırlayan kirpi saçak yer yer ve dış örtü sistemi zaman içinde değişmiştir. Avlu cepheleri ise taş, tuğla derz dokulu olup bunların gene kirpi saçak bordü-rüyle sınırlandığı anlaşılmaktadır.
Bibi. Güran, İstanbul Hanları, 105-107; G. Güreşsever (Cantay), "Anadolu'da Osmanlı Devri Kervansaraylarının Gelişmesi", (yayımlanmamış doktora tezi), îst., 1975.
gönül cantay aıi paşa kemer!
Metris Çiftliği'nin 750 m kadar güneydoğusu veya Avasköy Kemeri'nin 750 m kuzeydoğusunda, Ayvalı Dere'nin batı kolunda bulunup üzerinden Beylik ve Süleymaniye suyollarının künkleri geçer.
Ali Paşa Kemeri'nin kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Eskiden mevcut olan "maşallah" yazısının altında 1205/1790-91 tarihi görülmektedir.
Ali Paşa Kemeri iki katlıdır, altta altı, üstte ise sekiz gözü vardır. Bu kemer gerek 1748 tarihli ve ölçekli Beylik Suyu haritasında ve gerekse ölçeksiz 1750-1800 arasında yapılmış olan Süleymaniye suyollarma ait haritada gösterilmemiş, yerine Ayvalı Dere'nin daha yukarısında üç gözlü, bir katlı küçük bir kemer çizilmiştir. Anlaşıldığına göre bu üç gözlü kemer harap olmuş, yerine daha aşağıda iki katlı bugünkü Ali Paşa Kemeri yapılmıştır.
Topkapı Sarayı Müzesi Kitaplığı III. Ahmed Bölümü'nde mevcut 1816 numaralı ve 1016/1607 tarihli haritada 59 numara ile gösterilen "Ali Paşa suyu başıdır" şeklindeki yazıdan, Ali Paşa Kemeri'nin adının bu sudan geldiği anlaşılmıştır. Ayrıca Millet Kütüphanesi'nde-ki 1584 tarihli haritada Ali Paşa suyundan bahsedilmiştir. 1859 tarihinde yapılan Köprülü haritasında kemerin adı "Şirinkemer"dir. Buradan da anlaşılacağı üzere bu kemer adını Ali Paşa Mem-ba'ından almıştır. 16. yy'da yaşayan bu kişinin hangi Ali Paşa olduğu bilinmemektedir.
Bu kemerin O. Dalman tarafından 1930'da çekilen fotoğrafmdaki durumunun bugünkü ile kıyaslanmayacak kadar iyi olduğu görülmektedir. Dal-man'ın kitabındaki fotoğrafta kemerin güney yüzünde, dördüncü ve beşinci üst gözlerin arasında dairesel bir madalyonun içerisindeki "maşallah"ın altında "sene 1205" tarihi yazıldığı açıkça görülmektedir. 1979'da çekilen fotoğraflarda madalyonun çerçevesinin sağlam durduğu ve "maşallah" yazısının ise düştüğü tespit edilmişti. Ancak 16 Mart 1989' da çekilen fotoğraflarda madalyonun kenarları ile kemerin birçok yeri yıkılmış ve tümü yıkılmaya yüz tutmuştur. Kemerde yalnızca moloz taşların kullanılması, kesme taşlara kenet yapılma-
ÂLİ PAŞA KONAĞI
198
r
199
Ali RIZA
rar verildiyse de Napoli'de çıkan kolera salgını nedeniyle bu eğitim mümkün olamadı. Sağlık durumu yüzünden emekli olduğu 1911'e kadar mektep hocalığı görevini sürdürdü. Birçok asker ressamın yetişmesine katkıda bulundu. Emekliliğinden sonra da çeşidi liselerde hocalık yaptı. Hoca Ali Rıza, bir dönem Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin başkanlığım da üstlendi; cemiyetin çıkardığı dergide yazılar yazdı.
Hoca Ali Rıza, en çok İstanbul'un çeşitli köşelerinden yaptığı peyzajlarla tanınır. Tipik bir açık hava ressamıdır. "Kırkambar" diye nitelediği malzeme kutusuyla doğaya açılır, büyük bir keyifle gününü İstanbul'un çeşitli görünümlerini resmederek geçirirdi. Çamlı-ca'dan bakış, Üsküdar'ın eski ahşap evleri, Kız Kulesi, Karacaahmet Mezarlığı, Osmanlı çeşmeleri, Fenerbahçe, sahil yalıları, Beykoz, onun tipik konularıdır.
Resimlerinde 19- yy Fransız resminin, Corot, Courbet, Fransız Barbizon Oku-lu'nun etkilerinin görülmesine karşın,
AH Paşa Kemeri Kâzım Çeçen
ması yıkılmanın hızını artırmıştır. Üst gözlerin tabanındaki kornişlerin açıklıklar arasındaki bölümleri ise tamamen dökülmüştür. Kemerin kuzey tarafı, yani memba tarafı güneye nazaran çok daha harap durumdadır, kornişler sökülmüş, kaplamalar dökülmüş, alt kemerlerden sol sahilde iki. sağ sahilde ise bir gözün kemerleri yıkılmıştır. Kısa bir gelecekte bu kemer bir yıkıntıdan ibaret olacaktır. Gözlerin üzerindeki künkler dahi sökülmüş, yalnızca harç içerisindeki izleri kalmıştır. Künklerin her iki sahildeki kalıntılarına rastlanmaktadır.
Ali Paşa Kemeri'nde gözlerin açıklığı 2,70-2,75 m arasında değişmektedir. Duvar kalınlığı 2,50 m olup yukarıdan temele kadar içerdedir, ancak üst kemerlerde bu girinti gözlerin altına kadar devam eder. Bilhassa üst kemerlerin ayaklarında çok iri yontma taşlar kullanılmış fakat hepsi kenetsiz inşa edildiği için dökülmüş veya dökülmek üzeredir. Bibi. O. Dalman, Der Valens Aguadukt in Konstantinopel, Bamberg, 1933; Çeçen Halkalı, 130-132.
KÂZIM ÇEÇEN
İstanbul'un içinde, son dönemde yapılan konakların en büyüklerinden biridir. Beyazıt'ta Mercan Yokuşu başında, Halic'e ve Boğaz girişine hâkim bir yerde bulunuyordu. Mercan Sarayı da denir.
Üç katlı kagir yapısı ve çok büyük ölçüleri ile bir konaktan çok bir saray görünümünde idi. Aynı yerdeki ahşap konağın yanması üzerine, Abdülaziz tarafından 1865'te masrafı Hazine-i Hassa'dan karşılanmak üzere İstanbul'un siluetine hâkim bir yerde bu muhteşem bina yaptırıldı. Bazı yerlerde konağın İsviçreli mimar G. Fossati tarafından yapıldığı bildirilmekte ise de, 1865 tarihi doğru olduğu takdirde, 1858'de Fossati yurduna döndüğüne göre, bu binanın onun eseri olmasına ihtimal verilemez. Konağın Agop ve Sarkis Balyan kardeş-
kardeş arasındaki anlaşmazlık sonunda, 1893'e doğru Hanım Sultanlar bu binadan ayrılmışlar ve Âli Paşa Konağı'na, Mekteb-i Mülkiye'ye öğrenci hazırlayan idadi (ortaokul), Mercan İdadisi adıyla yerleşmiştir. Daha sonra konak, Harbiye Nezareti'ne devredilerek, Erkân-ı Harbiye (Genelkurmay Dairesi) yapılmıştır. 23 Temmuz 19H'de Beyazıt-Laleli-Ak-saray semtlerinin büyük kısmını harap eden Mercan yangınında Âli Paşa Konağı da yalnızca kagir duvarları kalacak surette mahvolmuştur.
ler tarafından yapılmış olması görüşü daha inandırıcıdır. Zaten bu mimarların yaptıkları binalar listesinde, Âli Paşa Konağı da yer alır.
Âli Paşa'nın 1871'de ölümü üzerine konak değerinin çok aşağısında az miktarda para verilerek ailesinden alınıp, kısa bir süre için şeyhülislamlık (meşihat) makamı olmuştur. Âli Paşa'nın kızı Rukiye Suad Hanım tarafından, II. Ab-dülhamid'e yollanan ve İbnülemin Mah-mud Kemal'in ^(İnal) yayımladığı dilekçede, konağı Âli Paşa'nın kendi parası ile yaptırdığı bildirilir.
Konak, Abdülmecid'in büyük kızı Fatma Sultan'a (1840-1884) tahsis edilmişti. Bir süre sonra Abdülaziz'in kızları Saliha (1862-1942'ye doğru) ile Nazime (1866-1895) sultanların beraberce ikamet etmelerine ayrıldı. II. Mahmud'un kızı Âdile Sultan'ın (1826-1899) ölümü üzerine, Fındıklı'daki sahilsarayı Nazime Sultan tarafından istenildiğinde, Saliha Sultan da Mercan Konağı'mn kendisine tahsis edilmesini istemiştir. Fakat iki
Halk arasında "Yanık Saraylar" adıyla tanınan Âli Paşa Konağı veya Mercan Sarayı harabesi İstanbul siluetinin bir alameti olarak öylece, boş pencereleri ile yıllarca durmuş, arada bu koca binanın restorasyonu yapılarak kullanıma tahsisi düşünülmüş, hattâ ihya edilerek büyük üniversite kütüphanesinin buraya yerleştirilmesi teklif edilmiştir. Bunların hiçbiri gerçekleşmeden Vali ve Belediye Başkam Prof. F. Kerim Gökay zamanında, sarayın kalıntısı tamamen ortadan kaldırılmış, açığa çıkan arsası üzerine ahşap barakalar yapılarak, Bü-yükçarşı (Kapalıçarşı) yangınında dükkânları yanan esnaf buralara yerleştirilmiştir.
Çarşı tamir edilip, esnaf buradan çekildikten sonra barakalar perişan, sefil dükkânlar halinde daha uzun yıllar kalmış, ancak 1985'e doğru, askeri yönetim sırasında, barakalar ile birlikte, konaktan kalmış olan bodrum katı da yıkılmış ve çok derine inen kazıda evvelce burada sütunlu bir Bizans su sarnıcı olduğu görülmüştür. Bugün aynı yerde çok^ katlı bir otopark vardır.
Âli Paşa Konağı veya Mercan Sarayı, dış mimarisi bakımından bütünüyle Tanzimat üslubu denilen Batı mimari zevkine uygun biçimde yapılmış bir bina idi. Bayezid Kulesi'nin önünde şehir siluetinde heybetli bir görünümü vardı. Üç katlı olan binanın cepheleri, çıkıntılarla hareketli bir biçime sokulmuştu. Herhalde çok muhteşem olduğu anlaşı-
AH Paşa Konağı
Clara E. element, Constantmople - The City oftbe Sultans, Boston, 1895 Semavi Eyice koleksiyonu
lan iç süslemesine dair maalesef bilgi yoktur. Belki Erkân-ı Harbiye olduğu sıralarda çekilen fotoğraflardan bazı şeyler öğrenilebilir.
Konağın yakınında olan 16. yy'a ait Ağa Camii de Âli Paşa tarafından değişik bir mimaride yeniden yaptırılmıştır. O da yangın geçirmesine rağmen yakın tarihlerde ihya edilmiştir. Evvelce Âli Paşa Konağı'mn önündeki caddeye Fu-ad Paşa'nın adının verilmesi de belediye ilgililerinin İstanbul'da sokakların ad-landırılmasındaki keyfi davranışlarının bir örneğidir.
Dostları ilə paylaş: |