İÇİndekiler I



Yüklə 0,57 Mb.
səhifə17/20
tarix26.07.2018
ölçüsü0,57 Mb.
#58595
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   20
B. 3. 1- Leman Dergisi

1991 yılında Güneş gazetesinin para ödeyemez hale gelmesinin ardından Limon çalışanları bir gecede “Leman” ismini alarak bağımsız bir yayına dönüştü. Leman, süreç içerisinde hem yeni gençlerin mizahını yakalama akılcılığı içinde kadrosunu gençleştirdi, hem de kapanan Deli üreticilerin çoğunu kadrosuna dahil ederek satışını yükseltti. Bu ayrılanların uzlaşması olduğu kadar patronsuz bir zeminde özgür-muhalif söylem kurma rahatlığını sağladı. Leman bu çizgi içinde yalnız mizah dergileri değil tüm haftalık dergiler içinde en çok satan dergi oldu. Artık yeni yön belirlenmişti. Hıbır uzun tereddütlerden sonra (Deli ve Leman’ı zorlayan benzer ekonomik sebeplerle) bağlı bulunduğu yayın kuruluşundan ayrılıp (Haftalık-bağımsız-rahatsız) HBR Maymun adlı yeni bir dergiye dönüşerek aynı yolu tuttu. Böylece en çok satan iki dergi Leman ve HBR kendi üreticileri tarafından çıkartılarak yeni şartlara karşı direnebilmenin yolunu belirlediler.

Bu bağımsızlık ve medya ile simgelenen hakim zihniyeti mizahla savaş açmak hem Hıbır’ın hem de Leman’ın ağırlıklı yayın politikası oldu. Ve bu süreç bir süre sonra yeni yapılanmalara yol açtı. Her iki dergi de Türk medyasını kabaca sınıflayıverdiler:Sahibinin sesi kişiliksiz medya ve bağımsız medya . Nitekim bu yıllarda çıkan Joker dergisinin yayın politikası hakkında Hasan Kaçan şunları söylüyordu:

“Belli bir tip yaratmaya çalışıyorlar, tek misyonları o. Zaten TV reklamlarından tutunda işte yeni çekilen filmlere, dizilere kadar hep yeni bir insan tipi var. Civciv yavrusu gibi sarı sarı herifler, sarı sarı karılar. Reklamlardan iki tane kadın çıkıyor, biri mavi gözlü, biri bilmem ne. Bahçeli evlerde çamaşır asıyorlar bahçeye. Fıstık gibi bir hayat, pırıl pırıl insanlar, hepsinin yanaklarından kan damlıyor, sofralar padişah sofrası gibi, yiyip yiyip uçuyorlar havalara, herkes arabalarla dolaşıyor. Böyle bir insan topluluğu var ve bu şeyin adı Türkiye. Böyle bir yalan var. Şimdi burada ne böyle Türkiye var, ne böyle insanlar var. Bizde bunu yemiyoruz açıkçası, mizahçılar olarak, yemediğimizi de cümle aleme duyurmak istiyoruz. Onu da dergiler yoluyla yapmaya çalışıyoruz. ”

Mizahın yeni rotası belirlenmişti artık, mizah farkında olanların, medyanın tahakkümünden etkilenmeyenlerin buluştukları ortak payda oldu ve medya bu dergilerde çoğu zamanda ağır bir biçimde eleştirildi. Leman Antimedya hareketini başlattı, keza HBR’de medyayı eleştiren bir çok yazı ve karikatüre sayfalarında yer verdi.

Mizahın vazgeçilmez şartı hiçbir yere ait olmamasıdır. Mizah angaje olduğu zaman, mizahın bir anlamı kalmamaktadır. Bu açıdan “Bağımsızlık” özellikle mizah dergileri açısından “olmazsa olmaz” bir koşuldur. Türk okuru Leman’ın bu cesaretini zaman içerisinde değerlendirdi. Bu öncelikle bir gazetecilik başarısıdır. HBR Maymun’sa bu kan değişikliğine rağmen satışında büyük bir gelişme gösteremedi.

90’lı yılların ortasında Leman Dergisi, diğer mizah dergilerinin her yönden çok önüne geçti. Öyle ki, mizah dergisi denilince sadece Leman anlaşılmaya başlandı. Diğer dergilerin satışlarının azlığından olsa gerek , Leman’ın satıştaki bu kısmi başarısı O’nu ön plana çıkardı ve mizah dergiciliğinde bir tekel haline getirdi. Leman süreç içerisinde çıkarttığı Öküz, Git ve Lemanyak gibi farklı alanlara seslenen yayınlarla bu satışından oluşan tekeli, farklı dergilerle pekiştirerek güçlendirdi..

Leman’da öncelik işleve verildi. bu yüzden Leman Dergisi’ni sanat kalıpları yerine gazetecilik kalıplarına göre değerlendirmek gerekir. Çizgiler eğri büğrü ve karışık görünmekte, ne çizildiği nasıl çizildiğinin önüne geçmekteydi ama yine de gözden kaçırmamamız gereken nokta, çıtanın ve Gırgır dergisine göre oldukça yükseltilmesiydi. Bunda Leman çizerlerinin kalıpları zorlamasının yanı sıra toplumsal bilinç düzeyinin yükselmesinin önemli bir rolü var:

“Toplumsal düzey kaçınılmaz olarak kendi estetiğini ve onun gereklerini yanı sıra çekmeye ve talep etmeye başlıyor. Hiç kimse onun altındaki bir şeye razı olmaz. Bu elbette ki mizahın her türlüsü için geçerlidir. Başlangıçta sadece kahkaha attırmak için yapılsa bile, giderek izleyici bununla yetinmeyecek, daha ileri , daha anlamlı, estetik formlar içinde ortaya konulmasını isteyecektir. Karikatür dergisi, salt bir takım çizgilerden oluşmayacak içine şiiri de, öyküyü de denemeyi de alacaktır. Bu da toplumun mizah düzeyinde yeni aşamalara gelmesi demektir. Ucuzculuk geçerli olmaktan çıkacaktır. ”

Leman Dergisi, benzerleri içinde bu değişimi en iyi yakalamış olan dergidir. Edebiyatla ve metafizikle zaman zaman beslenen Leman yaşanan yeni hayatın yeni gerçeklerini en iyi aktaran dergi oldu. Diğer dergiler ise bu değişimi yakalayamayıp, gündem dışına düştüler.

Sadece muhalif olmak mizahı kurtarmaya yetmiyor. Mizahçı sıradan kavramlarla ve bildik kalıplarla okur karşısına çıkarsa reddedilir. Bu anlamda mizah gerçekten “ciddi bir iş”tir. Diğer dergilerin göremediği, Türkiye’deki okur yapısının düzeyinin yükseldiği ve “eski” çizgilerinin artık “bugün”de bir yeri olmadığıydı. Gerçekten de mizah çok çabuk eskimekte ve mizahçı için eskime tehlikesi her zaman mevcuttur. Mizahçı bu yüzden kendini yenileme çabası içine girmelidir.

“Toplumsal bir değişimin yaşandığı, bir ayrışım bir kaynaşım olan 90’lı yıllarda Leman Dergisi doğdu. Bu yıllarda yeni sağın ideolojisi tam olarak oturdu. Bu ortam içinde medyada tekelleşmenin ortaya çıkmasıyla, Leman’ın bağımsız bir yayın olarak çıkması dergiye yeni bir soluk getirdi. Eskiden resmi ideolojinin bakısı vardı, ama onlarca TV kanalı , yüzlerce radyo istasyonuyla yeni bir açılım doğdu. Bu defa yeni sağ ve onun ideologluğunu yapan medya kurumları, genel yayın yönetmenleri ve yazarları şahsında yeni bir medya doğdu. Bu ortamda Leman dergisi moral ve nefes alma olarak ortaya çıktı. Bu ülkede yeni sağın ideolojisine göre “vasıfsızlar” diye nitelendirilen, tamamen gözden çıkarılmış, oysal demokratların bile terk ettiği insanların haklarını savunmak son derece demode bir kavram olarak algılandı. 12 Eylül ideolojisinin tamamen oturmasıyla, inançları savunmak Leman Dergisi’ne kaldı. Çok politik ve radikal misyonu olmasına rağmen sağ-sol olaylarının dışında vicdani bir etikle, bu değişime karşı durmuş ve kendine bir yer edinmiştir. Türkiye’de akacak mecra bulamayan çok sayıda insan, ezilmiş bir yapı var. Onlar ucuz gazete satsalar da biz bu trendi kıracağız. Çünkü medya da gerçek üretim gerçek düşünce yok. Söz burada onun için radikal olduğu halde buraya çok yoğun bir ilgi var. Türkiye’de yüzde yüz telif olan, her konuda söyleyebilecek ir sözü olan ve bu sözleri ilk kez söyleyen, Türkiye gündemine oturan ve kolektif bir bilinç altı yaratan bir yayın organı Leman. Bu dergide çok fazla renk, çok ses var. Hep birbirine benzeyen insanların yarattığı bir dergi değil. ” Böyle değerlendirmektedir Tuncay Akgün “Leman Gerçeği”ni.

Mizah yaşanan hayatın gerisine düştüğü zaman işlevini yitirir. Mizahın en önemli işleri okuyucuyu sarsmak, şaşırtmak ve düşünmeye yönlendirmektir. Yaşam absürdleştikçe, mizah ondan daha absürd olmalıdır. Mizah, toplumun “uyutulamayan” gözüdür. Gerektiğinde son derece acımasız olabilmelidir..

Günümüz Türkiye’sinde haber ortamının çok kirli olduğu çeşitli çevrelerce öne sürülüyor. İnsanların çevreleriyle bağlarını kuran medya, olup bitenleri yansıtma biçimiyle kitleleri çaresizleştiriyor. Alınan enformasyonun doğruluğuna güvenilmiyor. Neyin hangi dürtülerle, hangi gizli amaçlarla, hangi çıkarları kollamak için yazıldığı, gösterildiği bilinmiyor. “İktidar denetleyicisi, dördüncü güç olarak kabul edilen medya ise, iktidar bloğunun bir parçası durumuna geçmiştir. Türkiye’de artık iktidar kavramı yoktur. Demokrasinin güvencesi olan medya, daha çok bu sistemin güvencesi ve sistem dışı her şeyi karlayabilme ve yok etme haddini kendinde bulan bir güç durumundadır. .

Can Kozanoğlu’nun kaleminden medya ve iktidar ilişkileri ülkemizde şöyle gelişiyor:

“Tavırsızlığa açık görüşlülük, etliye sütlüye karışmamaya akıllılık, ilkesizliğe hoşgörü denmesi…temsil mekanizmalarının işlevini yitirmesi, iktidarın toplumu güdümlemesi, kitle iletişim araçlarının iktidar bloğuna hizmet ederek hayatı yönlendirmeye çalışması. Ve sonuçta, iktidar seçkinlerinin toplumsal alanda ‘etkin’ olmaları, bu konumu paylaşmaya asla yanaşmamaları…Devlet artık ne iktidarın büyük ortağı ne de bütünlüklü ideolojisi olabilecek bir yapı. İktidar bloğu içinde devletin bazı hücreleri de var, hepsi bu. Baskın ideoloji ‘asıl iktidar’ın ideolojisi, onun toplumsal etkinlik aracı.

Medya günümüzde bir iktidar aracı ve Türkiye’deki konumuyla iktidar ortağı olan medya, bilgi toplama-bilgi aktarma rolünü üstlenmiş durumda. zaten öyle olması gerekiyor. Ama, toplama yöntemleri, aktarma yöntemleri ve iki süreç arasında yer alan ‘bilgiyi işleme’yöntemleri, bu rolü zaman zaman iyice ürkütücü hale getirebiliyor:Medya, elde ettiği bir bilgiyi, birilerinin hayrına, toplumdan gizleyebilir. Ya da yine birilerinin hayrına kendi tezgahlarında ürettiği ‘mal’ları bilgi ambalajında pazarlayıp, üstüne ‘gerçekleri izlediniz!’diye slogan atabilir.

Toplama havuzundaki bilgilerden hangilerinin aktarma havuzuna seçileceğine de yine birilerinin çıkarı gözetilerek karar verilir. Peki ‘birileri kimlerdir, kimler olabilir?Elbette ki, kimlere hayrı dokunacağı düşünülürse düşünülsün, tezgahta mal üretmenin ‘anlaşılacak’ tarafı yoktur; ya da havuzdan hangi malların seçileceğinde ‘etik’ ten çok tavır geçerlidir. biz bilgi-iktidar ilişkisinin çerçevesinde arıyoruz ‘birilerini’’

Böyle bir ortamda Leman’ın ve ‘alternatif medya’ların önemi daha da ortaya çıkıyor. meydan ‘onlara’ mı bırakılacak yoksa küçük direnme alanları mı yaratılacak?Leman’ı ayakta tutan ayaklardan biri işte bu tavırdır. Bu tavrın muhalefet edeceği kurumların başında medyanın gelmesi doğaldır. Leman medyayı iktidarın bir parçası olduğu için eleştirmekte ve 90’lı yıllardaki öncelikli hedefini belirlemektedir.

Böyle bir ortamdaki Leman ‘anti medya’ sayfasıyla medyanın o hafta işlediği konuların perde arkasına değinerek, veya eleştirerek medyaya adeta savaş açtı. Ve beraberinde birçok daha önceki mizah dergilerinin hiç tartışmadığı konular tartışılır oldu.

Medya iktidarı uzun süre ‘Leman Olayı’nı görmezlikten geldi. Fakat Leman’ın güç kazanmasıyla beraber onu da ‘medya ortamı’nın içine çekip sorgulamaya çalıştılar. Leman’ın buna tepkisi çok ağır oldu: “Bilinen anlamda bir medya tanımı yapacak olursa, elbette Leman da bir medyadır. Basılır, çoğaltılır, iki dağıtım tekelinin biri tarafından dağıtılır. Üzerinde yazılı ücret üzerinden okuyucuya ulaştırılır. Ayrıca özelliği ; bağımsız olmasıdır. Yazar, çizerleri patronlarından emir alarak yazıp çizmez. Patronlarının çıkarları doğrultusunda şu veya bu iktidar veya iktidar adayını desteklemez. Nükleer santral sermayesinin medya içindeki kulisi olmaz. Başbakanlara telefon etmez, onlardan telefon, talimat almaz, yargısız infazları alkışlamaz, savaş kışkırtıcılığı yapmaz, kayalıklara bayrak dikmez. ”

Görüldüğü gibi bu sistemin bütün kurumlarına ve gerçeklerine karşın sert bir tavrı vardır Leman’ın. “Seçimler gerçekten bir şeyleri değiştirebilseydi; yasal olmazlardı” diyecek kadar anarşisttirler. Hedef kitlesinin de üniversite gençliği olduğunu düşünürsek “medya afyonu” ile uyutulmaya çalışan insanların beyinlerinde “hayata daha eleştirel bir gözle bakılabileceği” olgusu yerleşmişse bunda Leman Dergisi’nin önemli bir payı var. Bu bakış açısı ne kadar sığ olursa olsun Leman’ın bu tavrı demokratik bir medya ortamının oluşması için çok önemlidir..

Körükle gidilen “onlar ve biz” ayrımı elbette bir çok noktadan patlak verdi. “Onlar” kimdi, “biz” kimdik. Onların tanrısı paraydı, bizlerse paraya önem vermezdik. Hepimiz birer gönül adamıydık. Derginin başlangıcından beri sıkça vurgulanan sınıf ayrımı ve eşitsizlikte “biz” gerçekten idealleri uğruna savaşan sanatçılar mıydık? “Her kötülüğün anası” sayılan “medyacılarla”, “biz” gerçekten çok mu farklıydık, kendimizi bu ortamın dışında nasılda tutabilmiştik, vs. Leman dergisi en ağır eleştirilerini medya ile “iş” ilişkilerine girmesi bir çok kesim tarafından yadırgandı.

“Medya çağı”nda mizahçılar medya ile iş yapmamaya özen gösteriyordu. Sadece bu bile onları yaşananlar içinde “namuslu” tutuyordu. Dönem her şeyi kaotik bir biçimde değiştiriyor, “vitrine çıkanı” her ne olursa olsun yıpratarak tükettiriyordu. Bu yüzden mizahçılarda safları sıklaştırarak dışarıda kalmayı bir zorunluluk görüyor, direniyorlardı. Zira medyatik olmak, bir sürü insan tanımak ve tanınmak anlamına geliyordu. Oğuz Aral’ın yetiştirdiklerine mizah için olmazsa olmaz sayarak dikte ettirdiği “kimsenin çayını içmeyeceksin” şiarı, Aral’dan miras kalanlar için de en az eskiyen ilkeydi belki de…Biraz uzakta, biraz kenarda, külliyen kuşkuda kalmak. Mizahın samimiyeti ve tutarlılığı için vazgeçilmezdi bu. İlkelerdeki ilk kırılmalar ekonomik sebeplerle yaşandı. Özellikle D’eli Dergisi çalışanları yaşanan maddi yetersizlikler yüzünden reklam ajanslarına ve televizyonlara iş yapmaya başladılar. Bu zorunluluk okuyucu nezdinde farklı biçimlerde algılandı. Kızanlar , kırılanlar oldu ama “nereye yaptığın değil de ne yaptığın önemlidir” e ricat eden, bir yanıyla da etmek durumunda kalan bir sonuç/mevzi oluştu.

Fakat tutarsızlıklar da yok değildi; bir özel televizyon için reklamlara çıktıklarında Mahzar Fuat Özkan’ı ruhunu parayla satmakla suçlayarak, kapak yapan Leman, cep telefonu reklamlarına çıkan Cem Yılmaz’ı unutuyordu. Tiraj başarısıyla kurumlaşmaya giren dergi, büyük medya kurumlarından uzaklaştığı ölçüde daha önce dahil olduğu benzer –ya da yakın –üretim alanlarından farklı bir noktada yeniden konumlanıyor. Bu yüzden çıkan tüm gürültünün ‘büyümenin’, ‘taşımanın’ getirdiği sancılardan kaynaklandığını söyleyebilmek mümkün. Bunun getirisi Leman’ı hiç alışık olmadığı bir biçimde yalnızlığa itiyor, düne kadar çoğunluğunu Gırgır ve Hıbır’ın muhatap aldığı ve aklına dahi getirmediği eleştirilerle hesaplaşmaya zorluyor. Sinirlenmesi, endişelenmesi ya da nasıl davranması gerektiği konusunda tereddütler geçirmesi de bu yüzden olağan.

Leman, mizah dünyamıza kazandırdığı tüm yeniliklere rağmen özellikle 90’lı yılların ortalarından itibaren bir düşüş trendine girdi. Bunun sebeplerini kısaca şöyle sıralayabiliriz:

Leman’ın tavrı ve olaylara bakış açısı çok netleşti. Geçmişe nazaran daha angaje olmuş bir Leman var ortada; aidiyet duygusu işin içine girince mizah biter. bu tavır okuyucunun istediği değildir. mizah her şeyden önce mizah için yapılmalıdır. Bildik klişelerin tekrarı okuru asla şaşırtmaz ve hatta bir süre sonra o yayından uzaklaşmasını sağlar. Leman artık tepkilerini otomatiğe bağlamıştı ve “hep aynı şeyler” diyen okuyucuların sayısında bir artma gözlemleniyor. Leman Dergisi üniversite koridorlarında bir moda olarak, zaten gençliğin çoğunun hissettiği muhalif öğelerle okuyucuyu sarıp bir alışkanlık yaratıyor. Bu alışkanlık içerisinde, “ben farklıyım, herkes gibi değilim” duygularını uyandırıyor ve bunu sözgelimi bir kitap okumaktan çok daha zahmetsizce gerçekleştiriveriyor. Fakat süreç içerisinde üniversite öğrencisi bilgilerine yeni bilgiler ekleyince, kendini geliştirince aynı dergi ona yetmez geliyor. Ve bir süre sonra sıkılıp , dergiyi almayı bırakıyor, bu anlamda Leman dergisinin mizahı ortaokul seviyesinden alıp üniversite seviyesine çıkarttığı bir gerçektir, ama bundan öteye geçiremediği de bir başka gerçektir. Bu da şüphesiz çizenlerin ve yazanların enerjisiyle birebir ilgilidir..

Leman’la birlikte düşünce dünyamıza giren bir diğer önemli tartışmada, Leman’cıların çok para kazanıp samimiyetlerini yitirdikleriydi. Gırgır dergisine kadar mizah dergileri, mizah yapmaktan çok, hayatta kalabilmek meseleleriyle uğraşmışlardı. Gırgır derginde kazanılan büyük paralar bile bu dergiyi bu tür ithamlara maruz bırakmamıştı. Oysa Leman Dergisi, satışı Gırgır’dan daha az olmasına rağmen, bu yönüyle çok eleştirildi, ama bu ilişkilerin temelinde derginin kapitalizme savaş açarken, diğer taraftan kapitalizmin tüm konforundan yararlanması yatıyordu.

Derginin cinselliği işleyiş biçimi karikatür camiasının hemen hemen her kemsinde tartışıldı. Tan Oral mizah dergilerinin 400-500 binler sattığı eskiye oranla tiraj ve etkinliklerini yitirmelerinden dolayı küfür, argo ve cinselliğe yöneldiklerini belirterek, “tekrar etkili olmak için ilk akla gelen yöntem cinselliği kullanmak oluyor, çünkü cinsel objeler her zaman herkesin dikkatini çeker. Ancak bu fazla tutmadı. Bu kez de küfür gibi kaba saba, şiddet ve iğrençlik gibi etkili olma yollarını deniyorlar” şeklinde konuşuyordu. Ercan Akyol ise cinsellik kullanımının fazla yadırganması gerektiğini belirterek, “tabular, ahlak, argo, karikatür olmaz diye bir şey yok. bütün iş sanatçıların perspektifiyle ilgili” diyor. Turgut Çeviker ise, mizah dergilerinin tükenme noktasına doğru ilerledikten dem vurarak , cinselliğin kullanımını bir kaçış ve çaresizliğin ifadesi olarak gördüğünü belirtiyordu. Altay Martı ise, çok keskin sınırlar çizmeden ortaya ölçüler koyarak her şeyin olduğu gibi cinselliğinde mizahının yapılabileceğini söylüyor, yanında da şu ön şartı koyuyor. “Ama özgür düşünce ve modernlik adına , salt sansasyonel amaçlarla, hatta biraz da işin yapılarak, okuyucuya içtenlikten çok çizimle ulaşılmaya çalışılırsa bu ‘ben en harbi çağdaşım’ böbürlenmesini de içinde taşıyan misyon tavırdan öte bir şey olmaz. ” Martı, bir mizahçının eserlerinde, aşktan çok cinselliğe yer vermesinin ya kolaycılıkla açıklanabileceğini ya da bilinçaltının sorgulanması gerektiğinin önemine işaret ediyor.

Konulara bakış açılarında Dergi, zaman zaman tutarsız olabilmekte ve kendisiyle çelişebilmektedir. Özellikle cinselliğe bakış açılarında bir “kolaycılık” sezinlenmektedir. Zaman zaman, okur yönlendirilmeye çalışılmakta ve bir mizah dergisinde bile “gerçek” saptırılmaktadır..


Yüklə 0,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   20




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin