İÇİndekiler I


A. 2- Gazete Karikatürcülüğü A. 2. 1- 12 Eylül Günleri



Yüklə 0,57 Mb.
səhifə13/20
tarix26.07.2018
ölçüsü0,57 Mb.
#58595
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   20
A. 2- Gazete Karikatürcülüğü
A. 2. 1- 12 Eylül Günleri

Türkiye 80’li yıllara askeri bir darbe ile başladı. 12 Eylül’de sistemin tıkanmasını ve terörü bahane eden askerler yönetime el koydu. Generallere göre, görevleri, demokrasiyi siyasetçilerden kurtarmak ve siyasal sistemi temizlemekti. Bu konuda öncekilerden çok ileri gittiler. Sadece parlamenterlerin evlerine gönderilmesi ve partilerin feshedilmesiyle yetinilmeyip ayrıca bütün belediye başkanlarını ve belediye meclisi de azledildi. Bütün iktidar ordunun, özellikle 14 Eylül de resmen Devlet başkanı ilan edilen Genelkurmay başkanı Kenan Evren’in başkanı olduğu Milli Güvenlik Konseyi’nin elinde toplandı. Sadece askeri üyelerden MGK, bir hafta sonra emekli Amiral Bülent Ulusu’nun yönetiminde 27 üyeli bir kabine atadı. Ama kabine bürokratlar ve emekli subaylardan oluşmaktaydı ve üyeleri arasında faal siyasetçiler yahut eski siyasetçiler bulunmuyordu. İşlevi sadece, MGK’ya tavsiyelerde bulunmak ve onun kararlarını icra etmekti. MGK’nın bakanları görevden alma hakkı vardı. MGK yalnızca kabine değil, kendilerine sıkıyönetim yasası gereği çok geniş yetkiler verilmiş bölgesel ve yerel komutanlar vasıtasıyla da iş görüyordu. Bu kişiler eğitimin, basının, ticaret odalarının ve sendikaların başlarına getirilmişler ve yetkilerini kullanmakta tereddüt etmemiştirler. Bu durum özellikle entellektüel yaşamın ve basının merkezi olan İstanbul’da gazetelerin sürekli kapatılması, gazetecilerin ve yazı işleri müdürlerinin tutuklanması sonucunu da beraberinde getirdi.

Bunun sonucunda basın, devlet basını haline geldi. Önemli hiçbir konuda muhalif bir ses çıkmadı. Önemli her konuda resmi politikayı uygulayanların yankısı gibi işlev gördü basın. Kendi arasında bir dayanışma gerçekleştiremedi. Örneğin filan olayın haberi alındı, ama haber yayınlamadı. Çünkü, diyelim beş gazete, aralarında anlaşıp “Ne olursa olsun biz bu haberi yazacağız” diyemediler. “Aman bizi kapatmasınlar da…” tavrı bu dönemde ağır bastı.

Bu dönem basınımızda oldukça yoğun bir oto sansür eğilimi de gözlemlendi. Bunun nedeni, yazar ve çizerlerin cömertçe dağıtılan cezalardan korkması değil, gazete yöneticilerinin çok temkinli davranmaya çalışmasıydı. Bir hafta ya da on gün sürecek bir kapatma cezası, gazetenin belini bükebilecek parasal kayıplar demekti. Yazarlar söyleyeceklerini “satır aralarında” aktarmaya çalıştılar, ya da karikatürcüler Turhan Selçuk’un sözleriyle “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla türü” karikatürler çizdiler. Giderek Anayasa oylaması öncesi Cumhuriyet gazetesinde görülen, “mavi” esprili çizgi bantlardaki gibi oyunlarla gazetenin oto-sansürünü aşabiliyordu.

Anayasa referanduma “hayır” anlamına gelen mavi’li karikatürler özellikle Cumhuriyet gazetesi çizerlerince yoğun bir şekilde kullanılınca, Birinci Ordu Kurmay Başkanı Tuğgeneral Ekrem Dinç, Cumhuriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Hasan Cemal’i bu yüzden aramak zorunda kaldı: “Sizde kimdi o, Gülgeç mi ne biri var, hep mavi mavi diye çiziyor; bundan sonra mavi olmayacak anlaşıldı mı?”.

Anlatım olanaklarının kullanılması dolaylı yollardan engellendiğinde, karikatürün o geniş simge repertuarı devreye girmiş ve imgesel anlatımlarla buna görselliğin gücünü de eklersek-mesajlar adreslerine ulaştırılmıştı. İktidara gizliden dokundurulmakta ve bu çizimleri kafasında tamamlayan ve kodları çözen okurlar, bu sonuçtan fevkalade mutlu oldular. Karikatürcüler bu dönemde, yazarlardan daha fazla ön plana çıktılar. Bir nevi öncülük görevi üstlendiler. Her baskı döneminde olduğu gibi, bu dönemde de karikatür diğer dönemlere nazaran daha fazla etkili oldu. Karikatüristler, bu dönemde her iki anlama da çekilebilir, karikatürler çizdiler, Bazen dünyadaki herhangi bir olayla, bazen de geçmişte yaşanan olaylardan esinlenerek, günümüze göndermeler yaptılar. Karikatürcü doğası gereği çizmeden edemezdi, çizildi de nitekim!

Tan Oral , o yıllardaki karikatürcülerin durumunu şöyle özetliyor:

“Seksenli yıllarda demokratik düzeni rafa kaldıran siyasal ve silahlı güç, doğası gereği, insanların yıldırmayı, sindirmeyi, korkutmayı, onlara baş eğdirmeyi, onların umutlarını ve özgüvenlerini kırmayı amaçlayan uygulamalar içinde oldu. Çizerlerin ise, bunları boşa çıkarmaya çalışmak, antidemokratik uygulamaları belgelemek, uyanık, umutlu, kendine güvenini yitirmeyen bir kamuoyunu canlı tutmak ve toplumun kırılan onurunu onarmak için mizahı sürekli gündemde tutmak gibi amaçlarla çizdikleri görüldü. Umudu yitirmediklerini , korksalar bile sinmediklerini, söyleyenlere kanmadıklarını çizgileme çabası içinde oldular. Ama yinede bu dönem karikatürünün, eleştiri işlevinin yerine getirirken , ellili ve yetmişli yıllardaki kadar etkili olduklarını söylemek zor. ”

Gazete karikatürcülüğünün etkisiz kalmasının en önemli sebebi, terör yüzünden bunalan halkın MGK’ya kapalı da olsa bir desteğin olmasıydı. Halk, onca baskı rağmen askerlerden çok şikayetçi değildi; bu böyle olunca karikatürcüler, ne kadar iyi karikatür çizerlerse çizsinler, aradaki bu elektrik uyuşmazlığı karikatürün işlevine ister istemez ket vurdu.


A. 2. 2- Gazete Karikatürcülüğünde Yeni Oluşumlar

80’lerin gazete karikatürcülüğüne getirdiği en büyük yenilik şüphesiz 80’lerin başlarında Cumhuriyet Gazetesi’nde toplanan karikatüristlerin çalışmalarıdır. Cumhuriyet’in karikatüristleri, özellikle bant karikatür alanında “gündelik hayat”ı bu dönemde alabildiğince sorgulayan karikatürlerle , karikatürü yeni alanlara taşıdılar.

Gazete’nin çizerlerinden Kemal Gökhan Gürses, Cumhuriyet’te filizlenen yeni karikatür anlayışının doğuşunu şöyle anlatıyor. :

“80’lerin hemen başında, Cumhuriyet gazetesinde Oktay Gönensin’in yönetimde bulunmasıyla bizim için talihli bir dönem başladı. Oktay Gönensin Fransız kültürü ve çizgi kültürüyle beslenmiş bir insan. Bu beğenisini gazeteye yansıtmak istedi; fakat güzel bir saptaması var; bunu Türk çizerlerle yapmak gerektiğine, Fransız kalacağına inanıyor ve projesini gerçekleştirmek için yavaş yavaş çizerleri gazeteye toplamaya başlıyor. İsmail Gülgeç, ardından Necdet Şen sonra Behiç Ak ve Piyale Madra’yla 83 yılına kadar, tamamıyla Türklerden oluşan bant karikatür köşesi oluşturuluyor. Sonra Kamil Masaracı, ben ve Semih Poroy eklendik; bunun sonucunda güncelliği tartışan, günlük hayatın eleştirisini yapan Türk çizerlerin pekala bant karikatür yapabileceği, bunu yıllar boyu aralıksız yapabileceği ve bununla güzel bir izleyici grubuna seslenebileceği ortaya çıktı. Bu karikatürcülerin prestijini yükseltti. O dönemde bu eleştiriler oldukça etkin ve önemli olarak algılandı. Gazeteye birçok mektup geliyordu. Her yerden olumlu olumsuz birçok eleştiri aldık. Günlük hayatın eleştirisi Behiç Ak’ın “Kim Kime Dum Duma’sıyla saptanmış ve etkin bir şekilde uygulanmıştır. O’nun eleştirileri hayatımızda karşılığını bulan eleştirilerdi. Bu saptamaların ortaya çıkmasında aynı zamanda Cumhuriyet’te o dönemde “İnsanlar ve Sanat” isimli sayfayı yapan Murat Belge’nin önemli bir rolü olmuştur. Bu sayfada günlük hayatımızın, gözden kaçan pek çok detayı, çok hoş denemeler yoluyla tartışıldı. Bu sayfada, hayatta yaygın, karmaşık ve aslında bizi çok yönden açıklayan yazılar yer alıyordu. Çünkü bugün sonuçlarına alıştığımız bazı gerçeklerin temelleri o yıllarda atılmaya başladı. ”

Gündelik hayatla sadece karikatüristler yüzleşmemişlerdir. Politik eleştiriden uzak tutulan sanat camiası bu yıllarda gündelik hayatın üzerinden sanat yoluyla politika yaptılar. Sanat dergileri bu yıllarda hiç olmadığı kadar ilgiyi üzerlerinde topladılar. .

12 Eylül’ün dayattığı politik, suskunluk, sanat dergilerinin kısa süren altın çağını başlattı. Ve aydınlar, bir dolaylı politik tartışma yolu olarak, koşullar elverdiğince gündelik yaşam kültürü üzerine yoğunlaştılar. Dahası 12 Eylül öncesinde her şeye ideolojik baktıkları düşüncesiyle bazı değerleri iyice es geçtikleri kaygısına düşmüşlerdi.

Gündelik hayatın sosyolojisi bu dönemde politika ile ilgilenemeyen yazarlar için sığınak oluyor ve sanatsal gündeme damgasını vuruyordu. İhtilal hükümetini eleştirmeyi göze alamayan yazarlar, sanata sığınarak, politik eleştirilerini bu yolla duyurmaya çalışıyorlardı.

Değişen toplumun, gözden, yorumunu değişen okura, son derece gösterişsiz ama içtenlikle sunan karikatürcüler, gazete karikatürünün bilinen soğuk, ciddi, politik ve hatta biraz kendini beğenmiş görünümünün dışında yepyeni bir görünüm sergiliyorlardı. Karikatür artık yeni alanlara açılıyorlardı, “Kimi koku alarak, kimi bilerek gitti üzerine bu alanların. Gündelik hayattı bu. Kodlarla anlatılamaz. Atmosferi gerçekliğin tadlarıyla dolu ürünler içtenliğin göstergesiydi. Malzeme sıradan insandı. Malzeme, onun alışkanlıkları, ahlakı, dili, kültürüydü. Yeni görünümleriydi. Korkak, aptal, sessiz, yalnız, ukala, duyarsız, sinsi, küçük, gergin, saldırgan, tutucu, şikayetçi, tutarsız, ihbarcı, öngörüsüz, hoşgörüsüz, tarihsiz, niteleyici, vs…Tüm bu adlandırmaların ince bileşimleriyle yeni tip insanın eleştirisi. Aydın da olabilirdi bu insan. Onun diğerleriyle aynı noktaya gelmesine neden olan ortak kaderin altı kalınca çizildi. Yazı kullanıldı. Çekinmek boşunadır. Anlatımdır esas olan. Etkisiyle ölçülecek, içtenliğiyle onaylayacak anlatım!Yanlış anlaşılmasın :Karikatür hız ve hareket kazanmadı. Yeni alanlar kazandı. Bunun önemini dergi -gazete yöneticileri kavramış olabilir. Ticari ilgi yeni alanını sözcülerine daha çok yer kazandırdı. Demiştik:Kimi koku aldı. Sezgisiz, tanımsız üretti. Kimi bilerek üstüne gitti aradığı şeyin Ekleyelim:Kimi de ‘böyleymiş’ deyip gördüğünü taklitledi. Ama karikatür çeşnilendi. Bant karikatürler geniş alanlarda kullanılır oldu:Hep daha fazla ve daha incelmiş anlatımlar için değil. Ancak alışkanlıklar değişti. Ve politik portrelere yeniden dönüldüğünde ‘gündelik hayatın eleştirisi’ artık bu ağırlık hedefin yanındadır. Hem de ağır kefeyi tutmacısına.


Yüklə 0,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   20




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin