İlamsiz icra takiBİ-İcra iflas hukuku madde 42 Para borcu ve teminat için takip



Yüklə 12,14 Mb.
səhifə66/111
tarix16.05.2018
ölçüsü12,14 Mb.
#50567
1   ...   62   63   64   65   66   67   68   69   ...   111
[844]

«Çek bir ödeme aracı olup mevcut bir borcun tasfiyesine yönelik olarak verildiğinin kabulü gerekir. Bu durumda ‘dava konusu çekin akdi ilişkinin teminatı veya avansı olarak verildiğinin kanıtlanması’ davacılara ait iken, mahkemece ispat külfetinin tayininde hataya düşülerek yazılı şekilde ‘davacıların çek ile borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmesi’nin hükmün bozulmasına neden olacağını»[845]

«Davanın temelini oluşturan icra takibinin dayanağı davacının avalist sıfatıyla imzalamış olduğu 09/4/2002 tanzim, 12/11/2002 vade tarihli 29.255 USD bedelli bonodur. Ancak bononun borçluları ile lehtar arasında düzenlenen, davacının katılmadığı tarihsiz protokole göre bu senetten dolayı bakiye 15.555 USD borç kaldığı ve kalan bu borcun da taksitlendirilmiş olduğu anlaşıldığından dava konusu icra takibinde belirtilen bu miktar kadar alacak talebinde bulunulmuş ve avalist davacının borçtan ibra edildiğine yada borcun yenilendiğine dair bir ibare bulunmadığından, takibin protokole değil protokol içeriğinde yer alan ve geçerliliğini yitirmemiş bonoya dayalı olduğundan, bonoda aval veren durumunda olan davacının sorumluluğunun kalkmayacağını»[846]

«BK’nun 132/son (şimdi; TBK.’nun 153/son) maddesine göre, zamanaşımını tatil eden sebeplerin ortadan kaldırılmasından sonra bir başka deyişle menfi tespit davasının sonuçlanıp kesinleşmesinden sonra yeni bir zamanaşımı süresi işlemeye başlayacağını, somut olayda, açılan menfi tespit davasının kesinleşmesine kadar zamanaşımı süresi işlemeyeceğinden ve halen menfi tespit davasının görülmekte olduğu anlaşıldığından, zamanaşımı süresinin gerçekleşmeyeceğini»[847]

«Asıl borcun kararlaştırılan zamanda ve yerde ifa edilmemesi halinde ‘ifaya eklenen cezai şart’ın uygulanacağı, taraflar ifaya ekli ceza ile asıl borcun zamanında ve belirlenen yerde ifa edilme ihtimalini kuvvetlendirmek istediğinden cezanın istenebilmesi için kural olarak, alacaklının (iş sahibinin) ifayı talepten vazgeçmemesinin gerekeceği, eş söyleyişle, sözleşmenin feshedilmemiş ayakta tutulmuş olması gerekeceği, olumlu zarar kapsamında bulunan ifaya ekli cezanın -sözleşmede ayrık bir düzenleme yoksa- sözleşme varlığını sürdürdüğü sürece talep edilebileceğini, ayrıca, bu haktan açıkça feragat edilmemiş olması veya ifanın ihtirazi kayıt bildirilerek kabul edilmiş olmasının da gerekeceğini»[848]

«Muacceliyetin, bir borç ilişkisinde, alacaklının edimi isteyebileceği ve borçlunun da bu isteme uyarak, edimi ifa etmekle yükümlü olduğu anı belirleyeceği, bir başka deyişle, söz konusu anda borcun, ifa kabiliyeti kazanacağı ve alacaklının yine o anda edimi kabul etmekle yükümlü olacağı, bir alacağın ya da borcun muaccel olmasının, ilke olarak edimin ifası için öngörülmüş bulunan vadenin dolmasıyla gerçekleşeceği, borcun ifası için öngörülen vade kanundan, işin özelliklerinden ya da dürüstlük kuralından çıkarılamıyorsa, bu durumda, BK m. 74 hükmü (şimdi; TBK. mad. 90) gereğince, borcun “hemen ifa ve derhal icrası talep edilebilir” hükmünün uygulama bulacağı, 5198 sayılı Kanunun 11. maddesi ile anılan Yasanın 80. maddesine getirilen düzenlemenin, yürürlük tarihi olan 6.7.2004 tarihinden sonra muaccel olan alacaklara uygulanması gerekeceğini»[849]

«İcra mahkemesince borca itiraz yönünden verilen karar menfi tespit davası yönünden “kesin hüküm” teşkil etmez. Bu nedenle mahkemenin “icra mahkemesince verilen kararın kesin hüküm teşkil edeceği” gerekçesi isabetsizdir. Ne var ki, davacının borcun senet lehtarına ödendiğine ilişkin olarak dayandığı ibranameler, takip tarihinden sonraki bir tarihi taşıdığından, davalının TK.’ nun 599. (şimdi; TTK.’nun 687.) maddesinde düzenlendiği şekilde bilerek borçlunun zararına hareketle bonoları devraldığı kabul edilemeyeceğinden, davalı hamile yönelik davanın bu gerekçeyle reddi isabetli olduğundan hükmün düzeltilerek onanması gerekeceğini»[850]

«Davacı iddiasını ispat için yazılı delil ibraz edemediğine ve dava dilekçesinde "tüm hukuki deliller" demek suretiyle yemin deliline de dayandığına göre, mahkemece davacıya ödeme iddiası konusunda davalı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu hatırlattırılarak, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisinin usul ve yasaya aykırı olup bozma nedeni olduğunu»[851]

«Taraflar arasındaki uyuşmazlık, “senetten dolayı borçlu bulunmadığının tespitine” ilişkindir. Kural olarak alacak iddiasında bulunan, bu alacağını kanıtlamak durumundadır. Somut olayda davacı borçlu senedi ciro eden lehtar, davalı ise bu ciro ile senedi iktisap eden hamil konumundadır. TK.’nun 690. (şimdi; TTK.’nun 778.) maddesi yollaması ile bonolar hakkında da uygulama olanağı olan aynı yasanın 642. (şimdi; TTK.’nun 730.) maddesi uyarınca, bonoda hamil tarafından ciranta aleyhine takip yapılabilmesi için, ödememe protestosunun çekilmesi gerekir. Protestonun çekilmemesinin müracaat hakkının kaybına yol açacağını, bu süre hak düşürücü nitelikte olduğu için, hâkim tarafından re’sen dikkate alınması gerekeceğini»[852]

«İlke olarak, hukuken geçerli bir borç ilişkisinin bulunabilmesi için alacaklı ve borçlu olmak üzere iki tarafın varlığının aranacağı, bu ilkenin bir sonucu ise, alacaklısı ve borçlusu aynı olan bir borç ilişkisinin düşünülemeyeceği olduğu, aksi düşünce, bir kimsenin kendi alacağının borçlusu olması sonucunu doğuracağı, alacaklı ve borçlu sıfatının aynı kişide birleşmesine yol açan olayın hukuksal işlemden doğabileceği gibi kanundan da doğabileceği, birleşmenin söz konusu olabilmesi için alacak ve borcun aynı mal varlığına dahil olmasının gerekeceği, birleşmenin hukuki sonucu ise, alacak ve borcun kural olarak sona ermesi olacağı, birleşmenin yalnız asıl alacağı değil, ona bağlı fer’i hakları da sona erdireceğini»[853]

«Tesis edilen ipotekte mevcut bir borçtan (karzdan) söz edilmediğinden, ipoteğin ‘karz ipoteği’ olarak kabulü olanağı bulunmamaktadır. Bu durumda ipotek ‘limit ipoteği’ olarak kabulü gerekmesine ve davalının davacıdan alacaklı olduğunu da kanıtlayamamış olmasına göre ‘davanın kabulüne’ karar verilmesi gerekeceğini»[854]

«Dava konusu senetlerde TK.’nun 688/6. (şimdi; TTK.’nun 776/f.) maddesinde öngörülen tanzim tarihi bulunmadığından aynı yasanın 689. (şimdi; TTK.’nun 777.) maddesi gereğince bono niteliğinde sayılmazlar. Bu nedenle böyle bir senetten doğan alacağın ancak alacağın temliki yolu ile devri mümkün olup, davalı bankanın beyaz ciro yolu ile alacaklı sıfatını kazanamayacağı gözetilerek, menfi tespit davasının banka yönünden de kabulü gerekirken, yazılı gerekçe ile banka hakkındaki davanın reddinin, hükmün bozulmasına neden olacağını»[855]

«Hamiline düzenlenen çeklerin ciro yapılmaksızın el değiştirmesi mümkündür. Somut olayda davalı Y.K.’un ciro imzasının bulunmaması diğer davalının meşru hamil olduğunu göstermez. Davalı Y.K. ile davacı arasında düzenlenen protokol, bu protokolde imzası bulunmayan davalı C’yi bağlamaz. Davalı Y.K.’un ‘kız kardeşinin oğlu olan davalı C.’nin çeki işyerinden kendisinden habersiz aldığı’ iddiası ise, yapılan bir şikâyet ve çekin zayiine ilişkin olarak tüm yasal yolların tüketildiğine dair bir delil bulunmaması karşısında inandırıcı değildir. TK.’nun 599. (şimdi; TTK.’nun 687.) maddesi hükmü gereği davalı C’nin kötüniyetli hamil olduğunun kanıtlanamadığı gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağını»[856]

«Satın alınan mal ve hizmet bedellerinin kredi kartı ile ödenmesi kart sahibi yönünden menfaatine ve kolaylık olduğu kadar, bu hizmeti sunan banka veya kart çıkaran kuruluşlar yönünden ise, bu işin ticari gaye ile yapıldığı dikkate alınarak, ortaya çıkabilecek risklerin paylaşımında bankanın sorumluluğunun özen sorumluluğu olduğu gözardı edilmemelidir. Bir mal veya hizmet, tüketicinin kullanımına sunulurken, olası riskler yönünden tüketici uyarılmalı, gerektiğinde aydınlatılmalı, güven müessesesi olan bankalar da sundukları hizmet yönünden güvenliği ön planda tutup, teknolojik gelişmelere uygun hizmet verilmesi gerekeceğini»[857]

«Çekin ciro yoluyla iktisabından sonra karşılıksız olduğunun öğrenilmesinin, hamilin kötüniyetli hamil olarak nitelendirilmesini gerektirmeyeceğini»[858]

«Davalı bankanın ödemeyi kabul ettiği faiz oranlarının faiz anlaşmalarının yapıldığı tarihlerde TMSF’na devredilmeyen diğer bankaların faiz oranları ile karşılaştırıldığında aralarındaki açık bir fark olup, davacı; davalı bankanın müzayaka halinde olması nedeniyle uygulamak zorunda kaldığı faiz oranlarından yarar sağlamıştır. Mahkemece bu yönler gözetilerek ‘itirazın iptali davasının reddine, menfi tespit davasının kabulüne’ karar vermesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağını»[859]

«Muaccel bir borcun borçlusunun alacaklının ihtarı ile mütemerrit olacağı, davalı-karşı davacı tarafından dosyaya ibraz edilen 6.6.2002 tarihli ihtarnamede tebliğ şerhi bulunmamakta, davacı-karşı davalının icra takibinden önce temerrüdünün gerçekleşip gerçekleşmediğinin anlaşılamadığı, bu nedenle mahkemece ihtarnamenin tebliğ şerhi, borçlu kooperatifin temerrüdünün gerçekleşip gerçekleşmediği, talep edilen faiz oranı ile istenen işlemiş faiz miktarı araştırılarak değerlendirilip, sonucuna uygun karar verilmesi gerekeceğini»[860]

«6183 sayılı Kanunun 58. maddesi uyarınca açılacak itiraz davasının bir ‘menfi tespit’ davası niteliğinde olacağı, ne var ki; kamu alacağına ilişkin takip kesinleştikten sonra yeni ve ayrı bir menfi tespit davası açılmasına anılan kanun hükümlerinin cevaz vermediği, zira, tahsil edilmesi istenen alacak kamu alacağı niteliğinde imtiyazlı olup, sürüncemede kalması önlenerek, hızla tahsilinin sağlanmasının istendiği, 6183 sayılı Kanunda, İcra ve İflas Kanununun 72. maddesine koşut bir hükmün bulunmamış olması karşısında, yasada öngörülen 7 günlük itiraz süresini geçiren kamu alacağı borçlusunun, aynı konuda menfi tespit, istirdat davası açamayacağını»[861]

«Ticari vekilin, açıkça yetki verilmedikçe, müvekkili adına kambiyo taahhüdünde bulunamayacağını, anılan vekaletnamede, ticari vekil durumundaki S.T.’a davacı şirket adına kambiyo taahhüdünde bulunma yetkisi verilmediğini, hal böyle olunca S.T. tarafından düzenlenen davaya konu bonoların, davacı şirketi borç altına sokmasının mümkün olmayacağını»[862]

«Davaya konu uyuşmazlığın, gerek Özel Dairenin bozma kararından ve gerekse yerel mahkemenin direnme hükmünden daha sonra yürürlüğe girmiş olan 5464 sayılı Kanunun geçici 4. maddesindeki düzenleme çerçevesinde yerel mahkemece yeniden ve ayrıca değerlendirilmesi; bu meyanda, davacının borcunun yeniden yapılandırılması istemiyle yasal 60 günlük süre içerisinde davalı bankaya veya avukatına bir başvuruda bulunmuş olup olmadığının araştırılması; yasal sürede başvuruda bulunulmadığının saptanması durumunda, uyuşmazlığın şimdiki gibi 4822 sayılı Kanun çerçevesinde ve ancak Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma ilamında açıklanan esaslara uygun şekilde çözülmesi; başvurunun varlığı saptandığı takdirde ise, durumun 5464 sayılı Kanunun geçici 4. maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve ortaya çıkacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesinin gerekeceğini»[863]

«Dosyaya sunulan tahsilât makbuzu altındaki tecdit anlamına gelebilecek açıklamaların davalı şirketi bağlayabilmesi için, anılan belgeyi imzalayan şahsın şirketi temsile yetkili bulunması gerekir. Aksi takdirde bu açıklamaların tecdit anlamında şirketi bağlamayacağı kuşkusuzdur. Mahkemece bu yönler üzerinde durulup araştırılmadan yazılı şekilde hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağını»[864]

«Davacı kiracının, deprem sonrası mecurun kullanılamaz duruma geldiğini kira sözleşmesini feshederek mecuru boşalttığını iddia ederek kira borcu olmadığının tespiti ile tahliyeden sonra ödediği ve teminat olarak verdiği miktarların istirdatını talep ettiği davada, mecurun terk edilmesinin teslim olmadığı, kiracının mecuru teslim ettiğini yasal delillerle ispatlamasının gerekeceği, anahtar teslimine kadar kiracının kira bedelinden sorumlu olacağı ,dosya kapsamında kiracının anahtarı icra dosyasına teslim ettiği anlaşılmakla, bu tarihe kadar olan kiralardan sorumlu olacağını»[865]

«Davalı bankanın dava konusu bonolara ciro yolu ile hamil olduğu anlaşılmaktadır. Lehtarın cirosu, ‘... bankasına ödeyiniz’ kaydı ile yapılmıştır. TK.’nun 600 ve 601. (şimdi; TTK.’nun 688 ve 689.) maddeleri hükümlerine göre cironun tahsil veya rehin için yapıldığı konusunda açıklık yoksa, temlik için yapıldığının kabulü gerekir. Somut olayda, cironun tahsil için yapıldığına ilişkin kayıt ihtiva etmediği ve bu nedenle temlik cirosu olduğu kabul edilerek, işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davalı banka hakkında ‘davanın husumet yönünden reddine’ dair hüküm kurulmasının, bozmayı gerektireceğini»[866]

«İİK.nun 89/5. maddesine göre ‘herhalde 3. şahıs,borçlu ile kötüniyetli alacaklıya karşı dava açarak ödemek zorunda kaldığı paranın veya teslim ettiği malın iadesini isteyebilir’ düzenlemesiyle icra dosyasına tevdi edilen banka teminat mektubunun paraya çevrilme koşulu gerçekleşmiş ise de, davacı görülmekte olan davada aldığı ihtiyati tedbir kararı ile paraya çevirme işlemini durdurduğundan, ödemeye ilişkin şart gerçekleşmişliğinden, İİK.89/5.maddesi çerçevesinde iddia ve savunmaya ilişkin delillerin toplanarak bir sonuca varılması gerekeceğini»[867]

«Davacı tacir olduğundan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 3/e maddesinde tanımlanan tüketici kapsamına giremeyeceği, ancak bankanın tek taraflı geri ödemeleri devam eden kredinin faiz oranlarının değişmesi sebebiyle faiz oranını arttırmasında MK.nun 2.maddesinin göz önünde bulundurulmasının gerekeceği, somut olayda arttırılan faiz oranlarının o tarihteki ekonomik koşullar, diğer bankaların ortalama faiz oranları dikkate alınarak ve davalı banka kayıtları üzerinde uzman bilirkişilerce inceleme yapılmasının gerekeceğini»[868]

«Bonolar hakkında da uygulanan TK.’nun 583/7. (şimdi; TTK.’nun 671/g.) maddesine göre, keşide yerinin bonoda gösterilmemiş olması halinde TK.’nun 584. (şimdi; TTK.’nun 672.) maddesi uyarınca adı geçen belge ‘bono’ vasfını taşımaz. Bono vasfını taşımayan belgenin ciro yolu ile devri mümkün değildir. Bu durumda davalı takip alacaklısı, belgeyi ciro yoluyla devir aldığından meşru hamil sayılamaz. Ne var ki davacı aleyhine yapılan icra takibinde... tarihli tutanak ile takip konusu borcun... miktarındaki kısmını kabul ederek ödeme taahhüdünde bulunmuştur. Hal böyle olunca davacının icradaki kabulü gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesinin hükmün bozulmasına neden olacağını»[869]

«Taraflar arasındaki akdi ilişki sözleşme ile feshedilerek birbirlerini ibra etmişler ve anılan ibranamenin 3. maddesine göre de hesap mutabakatı dışında tarafların hiçbir talepte bulunmayacaklarının kararlaştırılmış olduğu ve ilişkinin ileriye yönelik olarak tasfiye edildiği gözetilmek suretiyle karar verilmesi gerektiğini...»[870]

«Dava konusu bononun sırf davacı şirketin ticari defterlerinde kayıtlı olmamasının davacının bu senetten dolayı borçlu olmadığını göstermeyeceğini, bu senetten dolayı davacının sorumlu olacağını»[871]

«Menfi tespit davasında, davadan önce icra takibine girişilmemiş ise, dava tarihi itibariyle borçlu bulunulmayan miktar varsa belirlenip bu miktar yönünden hüküm kurulması gerekirken mahkemece ‘davacının davalıya 4.244,814,000.TL borçlu olduğu ve dava tarihinden itibaren bu miktara %156 vade farkı ödenmesi gerektiğine’ biçiminde dava tarihinden sonraki dönem yönünden bir hüküm kurulmasının menfi tespit davasının niteliğine uygun düşmeyeceğini»[872]

«Davaya konu senedin hukuka aykırı bir biçimde ve ihkak-ı hak suretiyle davacının elinden alındığı ceza dosyası ile anlaşıldığından ve bu hak suretiyle davacının elinden alındığı ceza dosyası ile anlaşıldığından ve bu durumda davacının lehtar Abdullah ile aralarında hukuka uygun bir ilişkinin bulunmadığı hususu bu davalıya karşı ileri sürülebileceğinden, davalı (lehtar) Abdullah hakkındaki davanın kabulü gerekeceğini, diğer davalı Savaş senedi ciro yoluyla eline geçiren yetkili hamil olduğundan, sendin davacının elinden hukuka aykırı bir biçimde çıktığının, bu davalının kötüniyetli olduğunun veya ağır kusurunun bulunduğunun davacı tarafından kanıtlanması gerekeceğinden, bu husus kanıtlanmadığından, davalı Savaş hakkındaki davanın reddi gerekeceğini»[873]

«Düzenleme tarihi itibariyle çekte imzası bulunanların kooperatif tüzel kişiliğini temsile yetkili olup olmadıklarının, tescil ve ilan edilen yetki değişikliğinin davalı tarafından bilinmesinin mümkün olup olmadığı hususlarının mahkemece değerlendirilmesi gerekeceğini, mahkemece kooperatifin çekle bağlı olduğu sonucuna varılırsa da TK’nun 730/5. (şimdi; TTK.’nun 818/e.) maddesi yollaması ile aynı yasanın 599. (şimdi; TTK.’nun 687.) maddesindeki düzenlemeye göre çekin bedelsizliği iddiasının davalı son hamile karşı ileri sürülüp sürülemeyeceği hususunda inceleme yapılarak karar verilmesi gerekeceğini»[874]

«Kamu borçlusunun bu davada hukuken ve maddeten böyle bir borcu olmadığını kanıtlayarak ödeme emrini iptal ettirmesinin mümkün olduğu, yasal sürede itiraz edilmemesi nedeniyle haciz bildirisinin kesinleşerek hacze konu borcun 3. şahıs zimmetinde sayılması, takip hukuku alanında bir kesinleşme olup bu durumun, özellikle 6183 sayılı Kanun'da, İcra ve İflas Kanunu'nun 72. maddesine muadil bir hüküm bulunmadığı, menfi tespit davası açılmasına yasaca cevaz verilmediği olgusu gözetildiğinde, ödeme emrine itiraz kapsamında iş mahkemesi’nde açılacak bir davada 3. şahsın maddi hukuk anlamında borçlu olmadığını kanıtlamasına yasal engel teşkil etmeyeceğini»[875]

«Davalı, davaya konu bonoyu takibe koymadan 3 ay elinde beklettiği, senedin diğer davalının vade ve protestosu için yasada öngörülen süreden sonra senedi ciro ettiği, bu durumda alacağın temliki hükümleri uygulanması ile davacının lehtara karşı ileri sürebileceği defileri diğer davalı hamile karşı da ileri sürebileceğinden, davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi gerekeceğini»[876]

«Sözleşmenin, bu haliyle bir bütün olarak değerlendirildiğinde, tellallık sözleşmesi niteliğinde olmayıp, ileride tellallık sözleşmesi yapılmasını belirli şartlara bağlayan bir “ön sözleşme” niteliğinde olduğu, davalı her ne kadar dosyaya ikinci bir sözleşme sunmuş ise de, bu belgede davacının imzasının olmadığı ve onu bağlamayacağı, bu durumda taraflar arasında yazılı olarak yapılmış geçerli bir tellallık sözleşmesinin varlığından bahsedilmesine hukuken olanak bulunmadığı, tellallık sözleşmesinin geçerliliği, yazılılık koşuluna bağlı tutulduğundan ve bu şartın gerçekleşmediği, böylece tellalın ücrete hak kazanamadığı anlaşıldığından, “davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine” karar verilmesi gerekeceğini»[877]

«TK.’nun 599. (şimdi; TTK.’nun 687.) maddesi, ‘poliçeden dolayı kendisine müracaat olunan kimse keşideci veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya mevcut olan münasebetlere dayanan def’ilere müracaatta bulunan hamile karşı ileri süremez, meğer ki hamil, poliçeyi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun’ hükmünü içermektedir. Hal böyle olunca davacının, davalı lehtar ile arasındaki ilişkiden doğan def’ileri davalı hamile karşı ileri sürmesi ancak, davalı hamilin kötüniyetle bonoyu iktisap ettiğini kanıtlaması halinde mümkündür. Somut olayda davalı hamilin kötüniyetle bonoyu iktisap ettiği kanıtlanamamıştır. Mahkemece açıklanan hususlar gözetilerek, davalı hakkındaki davanın reddi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulünün hükmün bozulmasına neden olacağını»[878]

«İleri sürülen müzayaka iddiası yönünden, öncelikle davalı banka’nın kayıtları üzerinde bir bilirkişi incelemesi yaptırılmasının ve davaya konu faiz alacağının ilişkin bulunduğu dönem itibariyle, Banka’nın ileri sürülen şekilde bir müzayaka halinde olup olmadığının; bu bağlamda, ülkedeki ekonomik krizden dolayı Banka’nın nakit para sıkıntısı içerisine düşüp düşmediğinin, yüksek faizle toplandığında çekişme bulunmayan paraları, bu sıkıntının giderilmesi amacıyla mı, yoksa- örneğin, daha yüksek faizle başkalarına satılması gibi kar getirecek şekilde mi değerlendirdiğinin; aynı dönemde Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilmeyen bankalar ve aracı kurumlarca benzer nitelikteki işlemler için uygulanan faiz oranlarının hangi düzeyde bulunduğunun belirlenmesinin ve bir karşılaştırma yapılmasının gerektiğini»[879]

«Vekâletname kapsamına göre İ.H.’nin BK.’nun 449. (şimdi; TBK.’nun 547.) maddesi uyarınca davacı şirketin ticari mümessili olduğunun kabulü gerekir. Ticari mümessil iyi niyetli üçüncü kişilere karşı, müessese sahibi adına kambiyo taahhütlerinde bulunmak yetkisine haiz sayılır. Kaldı ki, adı geçen kişinin bu vekâletname kapsamında düzenlediği bir takım bono ve çeklerin davacı şirketçe ödenmiş olduğu da dosyaya sunulan belgelerden anlaşılmaktadır. Mahkemece açıklanan bu yönler gözetilmeden yazılı gerekçe ile ‘davanın kabulüne’ karar verilmesinin hükmün bozulmasına neden olacağını»[880]

«İcra takibinden önce açılan menfi tespit davası aynı alacak için daha sonra ilamsız icra takibi yapılmasını önlemez ve daha sonra yapılacak icra takibini kendiliğinden durdurmaz. Mahkemece verilen tedbir kararı, ‘bankadaki paranın menfi tespit davası sonuçlanıncaya kadar ödenmemesine’ yönelik olup, menfi tespit davasından sonra yapılacak icra takibine engel olmadığı gibi, kendiliğinden durması da mümkün değildir. Mahkemece tedbir kararının yanlış yorumlanması sonucu ‘takibin iptaline’ karar verilmesinin hükmün bozulmasına neden olacağını»[881]

«Davalının, bankalardaki mevduatın sınırsız devlet güvencesi altında olduğu bu dönemde, yaşanan ekonomik kriz nedeniyle hızlı para çıkışından dolayı mali bünyesi zayıf düşen ve daha sonra TMSF’ye devredilen davacı banka ile mevduat gücünü kullanarak aşırı menfaat sağlayacak şekilde sözleşme yapması müzayaka halini oluşturduğu, ahlaka ve dürüstlük kuralına aykırı olduğu, edimler arasında açık nispetsizlik olmasının, bankanın müzayaka halinden faydalanmak suretiyle gerçekleştiğinin kabulü gerekeceğini»[882]

«Yetkisiz temsilcinin TK.’nun 590. (şimdi; TTK.’nun 678.) maddesi kapsamında imzası nedeniyle bizzat sorumlu tutulabilmesi için, alacaklının(hamilin) senedi imzalayanların temsil yetkisinin bulunmadığını bilmemesi gerekir. Somut olayda davalı alacaklı (hamil) davaya verdiği cevabında ve dilekçesinde, “dava konusu çekin keşide tarihinde davacıların dava dışı şirketi temsile yetkili bulunmadığını bildiğini” açıklamıştır. Bu durumda, imza edenlerin (davacıların), çekin keşide tarihinde dava dışı şirketi temsile yetkili olmadığını bildiğinden, dava konusu çeke dayanarak yetkisiz temsilcilerin şahsi sorumluluğuna gidemez. Mahkemece açıklanan nedenlerle davanın kabulü gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulüne karar verilmesi sonucu itibarıyla doğru olduğundan hükmün gerekçesi düzeltilerek onanması gerekeceğini»[883]

«Davacı ile davalı dava konusu senedin kısmen gübre satışı, kısmen de verilen borç para karşılığı düzenlendiği konusunda ittifak etmişlerdir. Bu durumda taraflar senedin ihdas nedeni hakkında birleşmiş olduklarından, ispat külfetinin yer değiştirmeyeceği, başka bir deyimle davacının iddiasını kanıtlamakla yükümlü olacağını»[884]

«Vade farkı istenebilmesi için taraflar arasında bu konuda sözleşme bulunması ya da teamül halini almış fiili bir uygulamanın mevcudiyeti gerekir. Yargıtay Hukuk Daireleri İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, ‘faturalara, belirtilen vadede ödeme yapılmadığı takdirde vade farkı uygulanacağına ilişkin şerh düşülmesi ve faturaya yasal süre içerisinde itiraz edilmemesi’, fatura münderecatının kesinleşmesi sonucunu doğurup, vade farkı istenilmesine olanak vermeyeceğini»[885]

«Kredi kartı borçlarında temerrüdün, hesap kat ihtarının tebliğ edildiği tarihte; ihtarnamede süre verilmişse bu sürenin dolduğu tarihte oluşacağını»[886]

«4822 sayılı yasanın yayımlanmasından önce, davalı bankanın gönderdiği 17.6.1999 tarihli ihtarın 28.6.1999 tarihinde tebliğ edildiği, verilen 24 saatlik sürenin dolması ile davacının 30.6.1999 tarihinde temerrüde düştüğü, hakkında, 15.6.2000 tarihinde icra takibine geçildiği, 4822 sayılı yasadan faydalanmak üzere 1.4.2003 tarihli ihtarla bankaya başvurduğu, davalının gönderdiği ödeme planına da davacının uymadığı ve ödeme yapmadığı anlaşıldığına göre davacının temerrüdünün gerçekleştiği 30.6.1999 tarihinden, 1.4.2003 tarihli ihtarın bankaya ulaştığı tarihe kadar ana borca %50 faiz yürütülmesi gerekeceğini»[887]

«Vade tarihinden sonraki keşide tarihini taşıyan bonolarda keşide tarihi olmayan bono hükmünde olduğu bir başka anlatımla kambiyo senedi sayılmayacağının doktrinde kabul edildiği, hal böyle olunca borçlunun (davacının) takipten önce temerrüdünden söz edilemeyeceğinden takipte talep edilen işlemiş faiz yönünden menfi tespit davasının kabulünün gerekeceğini»[888]

«Bir kambiyo senedinde, herhangi bir sebeple geçersiz bir imzanın bulunmasının, diğer imzaların sıhatine ve bu imzaların sahiplerinin borcu ödeme sorumluluğuna etkili olmayacağını»[889]

«Mahkemece, ‘tapu sicil kaydında taşınmazın aile konutu olduğuna dair bir şerh bulunmadığı ve ipotek alacaklısının da iyi niyetli olduğu’ gözetilerek davanın bu nedenle reddi gerekeceğini»[890]

«Elektrik borcuna konu işyerinin davacı tarafından kiralandığı ve işletmenin devrinin söz konusu olmadığı anlaşıldığından; önceki abonenin elektrik borcunun davacıdan istenilmesinin olanaklı olmayacağını»[891]

«Kural olarak, kambiyo senetlerinde lehtar hanesine hakiki ve hükmi şahsın belirli şekilde yazılmasının şart olduğu, lehtarın eksik ifade edilmesi ve bunun sonradan belirli hale dönüştürülmesi durumunda kuralın tamamlanmış olduğunun kabulünün gerekeceğini, bononun bu yönde usulsüzlük durumunu bilen ve imzalayan borçlunun daha sonra bu eksikliğe dayanmasının MK.2. maddesi ile bağdaşmayacağını»[892]

«Tacir olan banka BK’nun 21. (şimdi; TBK.’nun 28.) maddesinde belirtilen hiffet veya tecrübesizlik hallerine dayanmazsa da müzayaka halinden istifade suretiyle meydana gelen edimler arasında açık bir nisbetsizlik bulunan hallerde akdin feshedilebileceğini; davalı banka kararlaştırılan faiz oranını kısmen kabul edip ödeme yaptığına göre ödenmeyen kısım yönünden sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirmiş sayılacağını, davacı hesabına tahakkuk ettirilen gecelik faiz oranlarının, diğer banka ve aracı kurumlar uyguladığı repo, ters repo ve gecelik faiz oranları araştırılarak aşırı olup olmadığının şayet bir nispetsizlik varsa bankanın aşırı oranda gecelik faizlerin uygulandığı dönem içerisinde bulunduğu koşullara göre müzayaka halinden kaynaklanıp kaynaklanmadığının banka kayıtları üzerinde uzman bilirkişilerce inceleme yaptırılmasının gerekeceğini»[893]

«İcra takibine konu bononun tanzim tarihinin, vade tarihinden sonra olması halinde, kambiyo senedi niteliği taşımayacağını ve bu belgeye dayalı olarak ‘kambiyo senetlerine’ özgü icra takibi başlatılamayacağını, davacı borçlu da bu kambiyo senetlerine özgü takip nedeniyle borçlu olmadığının tespitini istemiş bulunduğundan, menfi tespit istemine konu icra takibinin dayanağı olan senedin kıymetli evrak vasfı taşıyıp taşımadığının araştırılmasının da somut uyuşmazlığın çözümü için gerekli bir husus olduğunu»[894]

«Menfi tespit davalarında, davacının ‘borçlu olmadığını’ iddia ettiği miktar saptanarak, bu miktarda borçlu bulunmadığının tespitine yönelik olarak hüküm kurulması gerekeceğini, dosya içerisinde birbiri ile çelişen iki bilirkişi raporu bulunması halinde, mahkemece raporlar arasındaki çelişkiyi giderici mahiyette ve Yargıtay denetimine elverişli yeni bir rapor alınarak varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesi gerekeceğini»[895]

«Davacı tarafından değişik tarihlerde yapılan ödemelerden sadece bonoların tanzim tarihinden sonrasına ilişkin bölümün yerel mahkemece dikkate alınarak menfi tespit hükmü kurulmasında isabetsizlik bulunmayacağını»[896]

«Davalı tarafından başlatılan icra takibine konu bononun davacı borçluya ‘zorla imzalatıldığı’ ve ‘davacı borçlunun temyiz kudretinin bulunmadığı’ belirtilerek açılan menfi tespit davasında, davacı borçlunun iddialarına ters düşen uzman bilirkişi raporuna itibar edilmeyerek ve ayrıca senedin zorla senet imzalattırılması konusunda delil de bulunmamasına rağmen davanın kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu»[897]

«Vadeden sonra yapılan ciro ile kambiyo senedinin devrinin mümkün olmadığını, bu durumda, alacağın temliki hükümlerinin uygulanması gerekeceğini»[898]

«Menfi tespit istemine ilişkin davada, davacı borçluların davalıya olan borçlarını kısmen ödemeleri ve davalı tarafından verilen “İbraname” başlıklı belgenin içeriğine göre, borcun tamamına yönelik bir ibra olmaması ve kısmi ödeme yapıldığının, davacıların dava tarihi itibariyle halen borçlarının bulunduğunun anlaşılması karşısında, mahkemece davalılar tarafından yapılan ödemeler dikkate alınarak davacıların takip kapsamında ne miktarda borçlarının kaldığı tespit edilip oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekeceğini»[899]

«İcra takibine konu kapalı fatura nedeniyle menfi tespit istemiyle açılan davanın, dava konusu edilmeyen açık faturaya dayalı olarak reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu»[900]

«Davacı borçlu şirketi münferiden temsile ve ilzama yetkili kimsenin, dava konusu bono nedeniyle davacı aleyhine başlatılan icra takibinde, haciz sırasında, ‘kısmi ödemenin bulunduğuna’ ilişkin bir beyanı olmaksızın tüm takip borcunu kabul edip, ‘ödeme taahhüdünde’ bulunması karşısında, mahkemece davacının ‘borcu kabul ettiği’ ve ‘ödeme taahhütleri ile bağlı olduğu’ gözetilerek bir hüküm kurulması gerekeceği»[901]

«Gerekçeli kararda her ne kadar davacı tarafça icra dosyasına verilen mal beyanı dilekçesinde ‘... borcumu ödeyeceğim ...’ ibaresinin borcu kabul anlamına gelmediği belirtilmişse de, mal beyanının borca yetecek mal, alacak ve haklarını göstermekten ibaret olduğunu ve davalının bununla yetinmeyip kanuni bir zorunluluk yokken açıkça ‘... bu borcumu ileride ödeyeceğim ...’ demek suretiyle dava konusu icra takibinde talep edilen borcu açıkça kabul ve ikrar ettiğinden, mahkemece anılan beyanın değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulmasının (menfi tespit davasının kabulüne karar verilmesinin) doğru görülmediğini»[902]

«İhtiyati haciz sırasındaki beyanların müzayaka altında alındığından borçlu şirket temsilcisinin ihtiyati haciz tutanağındaki beyanının borçlu şirketi bağladığının kabul edilemeyeceğini»[903]

«İcra takibinin iptali için icra mahkemesine başvurulmuş olmasının, mahkemece ‘istemin reddine’ karar verilmiş olmasının, olumsuz tespit davası açılmasına engel teşkil etmeyeceğini»[904]

«İki ciranta arasında mevcut olan alacaklılık ve borçluluk ilişkisinin kendilerinden sonra gelen meşru hamile karşı ileri sürülemeyeceğini»[905]

«6183 s. Kanundan kaynaklanan borçlar için de, bu Kanunun 79. maddesi çerçevesinde olumsuz tespit davası açılabileceğini»[906]

«Kesinleşmiş ilama dayalı alacak hakkında olumsuz tespit davası açılamayacağını»[907]

«Borçlu tarafından, hakkında yapılan takibe karşı itiraz edilmemiş olmasının, daha sonra olumsuz tespit davası açılmasına engel teşkil etmeyeceğini»[908]

«Ülkede yaşanan ekonomik kriz döneminde, hesaplardan para çekilişini önlemek ve bankacılık faaliyetlerini sürdürebilmek için bankanın çok yüksek faiz uygulamak zorunda kalmasının, müzayakanın kabulü için gerekli maddi ve manevi koşulların oluştuğunu göstereceğini, öngörülen faiz oranlarının talep edilmesinin BK.’nun 19 (şimdi; TBK.’nun 27) ve MK.’nun 2. maddesine aykırı olacağını»[909]

«Tacir olan bankanın hiffet ve tecrübesizlik hallerine dayanamaz ise de, müzayaka halinden yararlanarak edimler arasında aşırı nispetsizlik varsa, akdi feshedebileceğini (tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde gabin nedeniyle sözleşmenin geçersizliği hakkında dava açılabileceğini»[910]

«Kambiyo senetlerinde ‘imzaların istiklali’ geçerli olduğundan, poliçeye hangi sıfatla olursa olsun imza atarak sorumluluk altına girmiş olan kişinin, diğer imza sahiplerinin sorumluluğundan ayrı ve bağımsız olarak borç altına girmiş olacağını»[911]

«Senet arkasında ‘senedin neyin teminatı olduğu’ açıkça belirtilmedikçe ‘senedin teminat senedi olduğu’ şeklindeki yazıların senedin geçerliliğinde etkili olmayacağını»[912]

«Kredi sözleşmesinde davalı bankaya faiz oranını tek taraflı olarak artırma yetkisinin verilebileceği ancak, davalı bankanın, bu yetkisini, MK. 2’de düzenlenen dürüstlük kurallarına aykırı düşmeyecek biçimde kullanmak zorunda olduğunu»[913]

«İcra takibine borçlunun itiraz etmemesi suretiyle icra takibinin kesinleşmiş olmasının, borçlu tarafından ‘takip konusu senedin sahte olduğu’ konusunda olumsuz tespit davası açılmasını engellemeyeceğini»[914]

«Evli bir kişinin, başkasıyla ilişki kurup karı koca hayatı yaşaması ahlaka ve adaba aykırı bir durum olduğundan, bu durumun gerçekleşmesini temin için verilen bononun da BK. 19/II ve 20 (şimdi; TBK. 26 ve 27 uyarınca) geçersiz olacağını»[915]

«Taraflar arasında yazılı tellallık sözleşmesi bulunmaması halinde, tellallık ücretine karşılık düzenlenen senedin geçerli olmayacağını»[916]

«Gecikme zammına temerrüt tarihinden itibaren faiz yürütülemeyeceğini»[917]

«Hamiline yazılı bir çekin bankaya ibrazından sonra ciro edilmeksizin başkasına elden devredilemeyeceğini»[918]

 √ «Ticari satışlarda satın alınan malın ayıplı olduğunun teslim sırasında açıkça belli olması halinde, alıcının 2 gün içinde; ayıbın açıkça belli olmaması halinde ise alıcının malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde muayene etmeye veya ettirmeye ve bu muayene sonucunda malın ayıplı olduğunun anlaşılması halinde durumu bu süre içinde satıcıya bildirmeye mecbur olduğunu»[919]

«Faturanın tebliği, alacağın muaccel hale geldiğini gösterirse de, temerrüt için borçluya ihtarname tebliğinin zorunlu olduğunu»[920]

«Bonoda tanzim tarihinin gerçeği yansıtmamasının, bononun geçerliliğine etkili olmayacağını»[921]

«Vekilin kambiyo senedini keşide edebilmesi için vekaletnamesinde bu konuda özel yetkisinin bulunması gerektiğini»[922]

«Senedin arka yüzünde ‘teminat senedidir, 3. kişilere ciro edilemez.’ kaydının bulunmasının ‘teminat kaydında’ neyin teminatı olduğu açıklanmadığından senedin geçerliliğine etkili olmayacağını»[923]

√  «6183 sayılı Kanunun 79. maddesi uyarınca haciz ihbarnamesine karşı 7 gün içinde itiraz edilmemesi nedeniyle, haciz ihbarnamesinin kesinleşerek hacze konu borcun 3. kişi zimmetinde sayılmasının takip hukuku kapsamında bir kesinleşme olduğunu, 3. kişinin borçlu olmadığının tespiti için olumsuz tespit davası açmasını önlemeyeceğini»[924]

√  «Faturalarda ‘geç ödeme halinde vade farkı uygulanacağına’ ilişkin ibarenin yazılarak karşı tarafa tebliği ve TK. 23/2 (şimdi; TTK. 21/(2) ) gereğince 8 gün içinde fatura içeriğine itiraz edilmemesi halinde, bu hususun sadece fatura münderecatının kesinleşmesi sonucunu doğuracağını, vade farkının kabul edildiği ve talep edilebileceği anlamına gelmeyeceğini»[925]

«Kira sözleşmesinin temelini oluşturan binanın deprem nedeniyle yıkılmış olmasını kira konusunu ortadan kaldıracağı için kiracının kira borcunu ödemekten kurtulmuş olacağını»[926]

«Komisyon ücretinden dolayı verildiği anlaşılan bononun taşınmaz alım satımının gerçekleşmemesi halinde keşideciye iadesi gerekeceğini”[927]

√  “Bankaya ibraz edildiği anda keşide yeri bulunmayan belgenin çek niteliğinde sayılmayacağını»[928]

√   «Boş olarak imzalanan kefalete ilişkin kısımların sonradan doldurulmak suretiyle kefalet limitinin belirlenmesinin BK. 484 (şimdi; TBK. 583) hükmüyle bağdaşmadığını»[929]

«Her ne kadar garanti sözleşmesinde kefalette olduğu gibi limit koşulu bulunmamakta ise de, belirsizliğin garantisi olamayacağından ve dava konusu sözleşmede ne miktar kredi açılacağı yani neyin garanti edildiği belli olmadığından davacı borçlunun sorumluluğundan söz edilemeyeceğini»[930]

«Ödeme emrine konu prim borcuna itiraz edilmemesi ve takibin kesinleşmesinden sonra borçlunun ödeme emrinde istenen borç  yönünden -5510 sayılı Kanun madde 89 ve İİK. madde 72 uyarınca- olumsuz tespit davası açmasının mümkün olduğunu»[931]

«Daha önce 5400 $’lık bonoyu imzalayıp verdiğini kabul eden davacının, imzaladığı bu bonoyu geri almadan, ‘bononun tarihinde yanlışlık yapıldı” denilerek 15.400 $’lık bonoyu imzalamasının hile niteliğinde kabul edilemeyeceğini»[932]

«Kefalet sözleşmesinin geçerliliğinin yazılı olmasına ve kefalet limitinin belirlenmesi koşuluna bağlı olduğu ancak kefalet limiti açıkça gösterilmemiş olsa bile -12.4.1944 tarihli İçt. Bir. K. uyarınca- sözleşme içeriğinden sorumluluk limitinin anlaşılması halinde, kefalet sözleşmesinin -şimdi; TBK. 583 çerçevesinde- geçerli olacağını»[933]

«Ehliyetli bir kişi için hile ya da hata sayılmayan bir oluşumun yaşlı olan kişiler için kandırıcı sayılabileceğini, bir neden yokken zengin bir kişinin fakir bir kişiden yüksek miktarda bir parayı ödünç almasının her zaman rastlanılır olaylardan olmadığını»[934]

«Aval şerhinin poliçe (bono) veya alonj üzerine yazılacağını, senedin arka yüzüne atılan ve herhangi bir kayıt taşımayan imzanın ‘aval’ olarak kabul edilemeyeceğini»[935]

«Bankaların para satan ticari müesseseler olup, sattıkları para karşılığında yaptıkları tahsilatı öncelikle faizden mahsup etmelerinin BK. 84 (şimdi; TBK. 100) gereği olduğunu»[936]

«Kendisine verilen vekaletname içeriğine göre ‘ticari temsilci’ konumunda bulunan kişinin iyiniyetli  üçüncü  kişilere karşı müessese sahibi hesabına kambiyo taahhüdünde bulunabileceğini»[937]

«Bonoda lehtar olarak gösterilen limited şirketin gerçekte mevcut olmamasının bononun geçerliliğini etkilemeyeceği gibi, senedi ciro yoluyla eline geçiren hamilin, bonoda lehtar olarak gösterilen kişinin gerçekte var olup olmadığını araştırma yükümlülüğünün de bulunmadığını»[938]

«Senetlerin bankaya teslim tarihlerinin, tanzim tarihlerinden daha önce bulunması halinde, bu durumun anılan senetlerin tanzim tarihi olmaksızın ve bu nedenle de kambiyo senedi niteliği taşımaksızın bankaya teslim edildiklerinin kabulü gerekeceğini»[939]

«Mücbir sebeplerin doğal, sosyal ya da hukuksal kaynaklı öngörülme olasılığı bulunmayan oluşumlar olduğunu, ithal ve ihraç yasaklarının, bunlara olanak vermeyen sınır kapatmalarının hukuksal kaynaklı mücbir sebepler olduğunu»[940]

«Faiz oranının ve buna göre takipte istenen işlemiş faiz alacağının olumsuz tespit davasına konu edilebileceğini»[941]

√  «Ticari senedin kumar ya da bahse dayalı olması halinde böyle bir borç için düzenlenen senedin hamiline alacak hakkı vermeyeceğini, çünkü kumar ve bahis borcunun ahlak kurallarına aykırı olduğunu»[942]

«Hamiline yazılı çekin, tarafların anlaşmaları ve zilyetliğin devri ile bir başkasına devredilebileceğini, hamiline yazılı çeki süresi içinde bankaya ibraz eden ve çeki elinde bulunduran davalının yasa gereği meşru hamil durumunda olduğunu»[943]

«Kiracının uzayan dönem için kira bedellerinden sorumlu olduğunu, ancak anahtarı teslim alan kiralayanın da , kiralananı aynı koşullarda kiraya verilmek için gerekli çabayı sarfetmek zorunda olduğunu»[944]

«Kredi sözleşmesinde iki kefilinin imzasının bulunması ancak takip sırasında kredi sözleşmesine daha önce kefil olmuş olan kişinin imzaya itirazda bulunması üzerine, diğer kefilin, kefalet borcunun tümünden değil imza inkarında bulunmuş olan kefile rücu edebileceği nispette borçtan kurtulmuş olacağını»[945]

«İİK.’nun 168/1-4. maddesi gereğince, ‘kambiyo senedindeki imzaya beş gün içinde itiraz edilmemesi halinde, imzanın borçludan sadır sayılacağına’ ilişkin hükmün takip hukuku ile ilgili olup, olumsuz tespit davasında sahtelik iddiasında bulunulmasına engel teşkil etmeyeceğini»[946]

«Cebri icra baskısıyla haciz sırasında davacının (borçlunun) borcu kabul etmiş olmasının takip konusu çekte bulunan imza yönünden imza inkarında bulunmasına engel olmayacağını»[947]

«Çekleri davalı bankaya ciro edilen dava dışı kişinin, o tarihte şirketi temsil ve ilzama yetkili olmadığının saptanması halinde, şirketi sorumluluk altına sokamayacak kişinin cirosunun bankayı gerçek ve meşru hamil kılmayacağını»[948]

√ «Keşidecinin beş yaşında başlayıp hayatı boyunca devam edecek zeka geriliği nedeniyle, bononun tanzim tarihi itibariyle hukuki ehliyete sahip olmadığının anlaşılması halinde, bu borca kefil olmuş olan kişilerin de borçtan dolayı sorumlu tutulamayacaklarını»[949]

«Çift imza ile temsil olunan davacı şirketin tek imza ile keşide edilen çekten dolayı borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesi gerekeceğini»[950]

«Senetteki ‘kefil şahit’ ibaresindeki kefil kelimesinin sonradan yazılmış olduğunun davacı tarafından kanıtlanmaması halinde bu ibarenin ‘aval’i ifade ettiğini»[951]

«Çift imza ile temsil edilebilen ve borç altına girebilen bir kooperatifte dava konusu bonoların kooperatifi temsil ve ilzama yetkili tek imza bulunması halinde, kooperatifin bu bonodan dolayı sorumlu olmayacağını, kooperatifin bu şekilde düzenlenmiş bonolardan ‘işlemleri benimseme nedeniyle’ sorumlu tutulabilmesi için, bu işlemlerin aynı kişiyle yapılmış ve tekrar edilmiş olması gerektiğini»[952]

«Davacının eşinin -ölmeden önce- kendisine bakan davalıya minnet duygusu ve vefa borcu olarak dahi olsa düzenleyip verdiği senetler ‘hizmetler karşılığında’ davalıya verilmiş olduğundan, gerçek bir alacak-borç ilişkisi için düzenlenmiş sayılması gerekeceğini, olayda ahlaka ve adaba aykırı bir yön bulunduğunun kabul edilemeyeceğini»[953]

«Temsilcinin, kambiyo senedi düzenleyebilmesi için vekaletnamesinde bu konuda özel yetki bulunması gerektiğini, yetkisiz temsilci tarafından keşide edilen çeklerin şirket tarafından benimsendiğinin ancak aynı kişiye verilmiş ve ödenmiş başka çeklerin bulunması halinde kabul edilebileceğini, değişik kişilere verilmiş çeklerin ödenmiş olmasının, davalının elinde bulunan çeklerin de benimsendiği anlamına gelmeyeceğini»[954]

«Anonim şirket adına düzenlenen bononun geçerli olması için, ana sözleşmede aksine hüküm bulunmadıkça temsile yetkili olanlardan ikisinin imzasının gerektiğini, tek imza ile imzalanan senetten dolayı şirketin sorumluluğunun bulunmadığını»[955]

√  «Dava konusu bono üzerindeki keşideci imzasının borçluya ait olmamasının avalistin sorumluluğuna etkili olmayacağını»[956]

√  «Kiracı şirketin aynı zamanda başkanı da olan davacının kira sözleşmesini ‘müşterek borçlu ve müteselsil kefil’ sıfatıyla imzalamış olması halinde, kendisinin gerçekte ‘müteselsil kefil’ değil, ‘müşterek borçlu’ olarak sözleşme süresince kira borcundan sorumlu olduğunun kabulü gerekeceğini»[957]

«Vade farkının faiz niteliğinde olmadığını, bu nedenle borçlunun temerrüde düştüğü tarihten itibaren, vade farkı alacağına temerrüt faizi uygulanacağını»[958]

√  «‘6 ay süreli olarak’ verilmiş olan ipoteğin sırf bu sürenin dolmasıyla kaldırılamayacağını, ipoteğin kaldırılması için bu sürede ipotek konusu borcun ödenmiş olması gerektiğini»[959]

√  «MK. 16 (ve TTK. 670) uyarınca, sezgin küçüğün düzenlediği bonodan dolayı sorumluluğunun, ancak velisinin onayına bağlı bulunduğunu»[960]

√   «İpotek akit tablosunda (resmi senedinde) yer alan kefalet sözleşmesinin geçerli olduğunu»[961]

√  «Dava konusu çekteki imzanın şirketin önceki yetkilisine ait olması (çekin keşide edildiği tarihte çeki düzenlemiş olan kişinin şirketi temsile yetkili olmaması halinde, şirketin çekten dolayı sorumlu olmayacağını»[962]

√  «Tanık anlatımlarına göre davalının kumarhanede çalıştığının, ekonomik ve sosyal durumuna göre çek bedelinin davalı tarafından davacıya verilemeyeceğinin ve aralarında ticari ilişki de bulunmadığının, çeke konu paranın davalının çalıştığı  gazinonun müşterilerine kumar oynaması için verilen krediye ilişkin olduğunun ve çek ile alınan parayla kumar oynandığının anlaşılması halinde, çeke dayalı takibin iptaline karar verilmesi gerekeceğini»[963]

«Borç senedinin üst tarafından kesilme olmasının, tek başına senedi geçersiz hale getirmeyeceğini»[964]

«Davaya konu senedin, kumar oynayan davacıya kumar oynayacağı bilinerek avans karşılığı düzenlenmiş olduğunun anlaşılması halinde, senedin iptaline karar verilmesi gerekeceğini»[965]

«Üçüncü kişilerin kural olarak başka kişiler arasındaki alacak ve borç ilişkisi hakkında dava açamayacaklarını, bu kuralın tek istisnasının İİK. 142’de düzenlenen ‘sıra cetveline itiraz davası’ olduğunu»[966]

«Bahis nedeniyle düzenlenen kambiyo senedinin üçüncü kişiye devredilmiş olsa bile, bu senede dayanılarak hak iddia edilemeyeceğini, ancak iyiniyetli üçüncü kişilerin haklarının saklı olduğunu»[967]

«Dava konusu senedin arka yüzünde ‘senet bedelinin ödenmesinin şarta bağlanmış olması’ halinde, bahsi geçen senedin bono olarak kabul edilemeyeceğini ve bu nedenle bu senetten dolayı kambiyo hukukuna dayalı olarak hak talep edilemeyeceğini»[968]

«Protesto edilmeyen bonoya dayalı olarak hamilin bu senede dayanarak kambiyo hukukundan doğan hakkını lehtara karşı ileri süremeyeceğini»[969]

«İcra takibinde istenen geçmiş günler faizine (işlemiş faize) takip tarihinden itibaren tekrar faiz istenmesinin ‘faize faiz yasağı’na aykırı olacağını ve geçerli olmayacağını»[970]

«Birden fazla tanzim tarihini içeren çekin bu durumu ibraz tarihinde farklılık yaratacağından, böyle bir belgenin çek niteliğinde sayılmayacağını ve keşidecinin bu çekten dolayı borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesi gerekeceğini»[971]

«Bankalar bir güven müessesesi olup personellerinin yaptıkları işlemlerden sorumlu olduklarından, davalı bankanın para tahsil etmek ile görevli şef yardımcısına kredi borcunu ödemiş olan davacının bu suretle kredi borcundan kurtulmuş olacağını»[972]

«Çekteki cirosu çizilmiş bulunan cirantanın, bu çekten dolayı bir ciranta olarak sorumlu tutulamayacağını»[973]

«Dava konusu bononun hamil tarafından protesto ettirilmemiş olması halinde, hamilin lehtarı takip edemeyeceğini»[974]

«Davacı tarafından davalıya boş olarak verilmiş olan senedin henüz davalı tarafından doldurulmamış, tahsile verilmemiş veya takibe konu yapılmamış olması halinde, bu senetle ilgili açılan olumsuz tespit davasının reddine karar verilmesi gerekeceğini»[975]

«Dava konusu bononun keşidecisi olan davacının olay tarihinde sezgin küçük olduğunun ve MK. 16 uyarınca kanuni temsilcisinin rızasının bulunmadığının anlaşılması halinde, senedin iptaline karar verilmesi gerekeceğini»[976]

«‘Kefaletten kurtulma haklarından önceden vazgeçmenin geçerli olmayacağına’ ilişkin BK. 493 ve 494. (şimdi; TBK.’nun 600 ve 601.) madde hükümlerinin kamu düzeniyle ilgili olmadığını, sözleşmeye konulan hükümlerle bu hakkın kullanılmasından vazgeçilebileceğini»[977]

«Davacı şirketin malvarlığının senette yazılı miktar kadar borçlanmaya, davalının da mali ve sosyal durumunun bu miktar borç para vermeye müsait olmadığının anlaşılması halinde, dava konusu senetlerden dolayı davacının borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesi gerekeceğini»[978]

«Kredi sözleşmesinin ortaklaşa ve dayanışmalı kefilinin sorumluluğunun, kredi sözleşmesinde saptanan kefalet limiti ve bu limite eklenebilecek olan kendi direniminden doğan faiz beklentileriyle sınırlı olduğunu»[979]

«Taraflar arasında taşınmaz tellallığı yönünden yazılı bir akit bulunmaması halinde, tellallık hizmetinden dolayı verilen bononun geçerli olmayacağını»[980]

«Aleyhine açılan menfi tespit davasında, davalı-alacaklıya ‘650.000.000 TL. borç verdiğini, dava konusu bononun bu nedenle düzenlenmiş olduğunu’ savunan ‘emekli’ ve ‘yaşlı bir öğretmen’in bu savunmasının hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceğini»[981]

«Hakkında yapılan takibe karşı süresi içinde ‘imza inkarı’nda bulunmamış veya ‘borçtan kurtulma davası’ açmamış olan borçlunun da daha sonra olumsuz tespit davası açabileceğini»[982]

«Kitap harfleri ile senedin altına ‘isim ve soyadı’ndan ibaret olarak yazılan yazının borçlu tarafından yazıldığı kanıtlansa dahi ‘imza’ olarak kabul edilemeyeceği ve bu nedenle düzenlenen senedin ne ‘bono’ ve ne de ‘adi senet’ olarak geçerli olmayacağını»[983]

«Üzerindeki imzaların monte edilmek suretiyle konulduğu anlaşılan senedin iptaline karar verilmesi gerekeceğini»[984]

«..tarihinden sonra kullanılamayacağı’ üzerinde yazılı olan senedin, bu tarihten sonra kullanılması halinde ‘senedin iptaline’ karar verilmesi gerekeceğini»[985]


Yüklə 12,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   62   63   64   65   66   67   68   69   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin