İlamsiz icra takiBİ-İcra iflas hukuku madde 42 Para borcu ve teminat için takip


I- Olumsuz tespit davaları “kademeli (terditli) dava”



Yüklə 12,14 Mb.
səhifə96/111
tarix16.05.2018
ölçüsü12,14 Mb.
#50567
1   ...   92   93   94   95   96   97   98   99   ...   111

I- Olumsuz tespit davaları “kademeli (terditli) dava” şeklinde açılabilir (HMK. mad. 111/1). Yani bu davalarda davacı, kademeli (terditli) olarak iki ayrı talepte bulunabilir ve mahkemeden, önce ‘asıl talebi’ -örneğin; ‘senedin, sahte olduğu için iptali istemi’- hakkında bir karar verilmesini ve bu talebinin kabul edilmemesi -senedin sahte olmadığının anlaşılması- halinde ‘ikinci talebi’ -örneğin; ‘senedin, bedelsiz (karşılıksız) olduğu için iptali istemi’- hakkında bir karar verilmesini isteyebilir.

Uygulamada, özellikle “sahtelik” ve “bedelsizlik” iddialarının aynı davada -kademeleri (terditli) olarak- ileri sürülmesi kuşkuyla karşılanmakta ve örneğin, borçlunun, bir taraftan “imzanın kendisine ait olmadığını” -yani, sahtelik iddiasını- ileri sürerken diğer taraftan, aynı zamanda, aynı senedin “bedelsiz (karşılıksız) olduğunu” ileri sürmesinde bir çelişki bulunduğu ifade edilmekte ve davacının açtığı davada ileri sürdüğü bu isteklerden sadece birisine dayanması (yani iddiasını bu isteklerden birisine hasretmesi) istenmektedir...



Halbuki, çeşitli nedenlerle, “imzanın sahte olduğunu” ileri süren ve fakat bunu ispat edememiş olan davacı - borçluya, aynı zamanda “senedin bedelsiz (karşılıksız) olduğunu” iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispat imkânı tanımak yerinde olur. Örneğin borçlunun imzası “ustalıkla taklit edilmiş olduğu için” bilirkişi incelemesinde imzanın sahte olduğu ortaya çıkmamış olabilir ya da davacı - borçlu, «senetteki imzanın mirasbırakanına ait olmadığını» ileri sürerek dava açmışsa, imzanın ona ait olduğunun anlaşılması halinde, bu kez,«senedin bedelsizliğine» ilişkin ikinci iddiasını ispat etmesi kendisinden istenmelidir.[4] Yoksa, ‘ “sahtelik” ve “bedelsizlik” iddialarının aynı davada ileri sürülemeyeceği’ kabul edilmemelidir.

Yüksek mahkeme, önceleri: “.... açık ve kesin biçimde dava dayanağı yapılmış bulunan ‘sahtelik iddiası’yla, daha sonra dayanak yapılmak istenen ‘bedelsizlik iddiasının bir arada öne sürülmesi olanağı yoktur...”[5] , “.... imza inkârına dayalı ‘sahtelik’ savunması ile ödemeye dayalı ‘bedelsizliğin’ birlikte ileri sürülmeleri olanağı yoktur. Bir yandan lehtara ödeme ve ondan alınan borçtan kurtarma belgesine dayanarak ‘senedin bedelsizliği’ ileri sürülürken, diğer yandan ‘bu senetteki imzanın keşideciye ait olmadığı’ söz konusu edilemez...”[6] şeklinde içtihatta bulunmuşken, daha sonra;   “.... dava ‘imza inkârı’ ile birlikte ‘borçlu da olunmadığı, vakıasına dayandırıldığına, çelişkili değil, kademeli istekte bulunulduğuna göre karşılıksızlık iddiasının da incelenmesi gerekir...”[7], “.... davacılar ‘vekil edenlerinin mirasbırakanının davalıya borçlu olmadığı gibi takip konusu yapılan emre yazılı senetteki imzanın da mirasbırakanına ait olmadığını’ ileri sürerek iki ayrı maddi vakıaya dayanmıştır. Usul Yasası, iddiaların teksifi ilkesini kabul ettiğinden, davacının, iddialarına ilişkin tüm vakıaları dava dilekçesinde açıklaması olanaklı ve zorunludur. Davacı kademeli bir istekte bulunduğuna göre, kademeli istemlerin birincisi incelenerek istem kabul edilmediği takdirde ikincisinin incelenmesi gerekir... Bu iki istem ayrı ve birbiriyle çelişkili olmadığından, davacının -sahtelik iddiası incelendikten sonra- karşılıksızlık iddiasının da incelenmesi gerekir...”[8], “... Davacı, dava dilekçesinde, ‘dava konusu senetten dolayı borçlu olmadığının tespitini’ istemiş ve kademeli olarak birden fazla ‘senetteki imzanın kendisine ait olmadığı’ ve ‘davalı şirkete borçlu bulunmadığı’ vakıalarına dayanmıştır. HUMK.’nun 74, 75, 76. (şimdi; HMK.’nun 26, 31 ve 33.) maddeleri hükümlerine göre, hakim davacının bildirdiği maddi olay ve talep sonucu ile bağlı ise de, taraflar arasında geçen maddi olayda hangi hukukî sebebe göre hüküm verileceğini re’sen tayin ve takdir eder. Bu itibarla, kademeli olarak ileri sürülen hukuki sebeplerden birinin, diğer hukuki sebebin incelenmesine imkan verir niteliği bulunduğu müddetçe, terditli veya fazla hukuki sebep sırasıyla bir davada inceleme ve tahkik konusu yapılabilir…”[9] diyerek, «kademeli (terditli) biçimde açılan olumsuz tespit davalarının dinlenmesi gerektiğini» kabul etmeye başlamıştır.

Yüksek mahkeme, aynı gerekçe ile,

«Menfi tespit davasının birbiri ile çelişmemek kaydıyla birçok sebebe dayalı olarak açılabileceğini»[10]

√  “Sahtelik ve muvazaa” iddialarının,[11]

√√ “Sahtelik (imza inkârı) ve hile”, “esaslı hata” iddialarının[12]

√√ “Hile” ve “bedelsizlik” iddialarının[13]

√√ “Hile”, “bedelsizlik” ve “kumar borcu” iddialarının[14]

√ “Sahtelik”, “hile” ve “anlaşmaya aykırı doldurma” iddialarının[15]

aynı dava içinde kademeli (terditli) olarak ileri sürülebileceğini’ kabul etmişken, “ ‘hile’ ve ‘ikrah’ iddialarının[16], ‘imza inkârına dayalı sahtelik iddiası’ ile ‘ödemeye dayalı bedelsizlik iddiası’nın,[17] ‘hile’, ‘hata’ ve ‘gabin’  iddialarının[18] -birbirleri ile çeliştiği için- aynı dava içinde kademeli olarak yer alamayacağını”  belirtmiştir.



Doktrinde[19] «dava dilekçesinde davacının kademeli (terditli) olarak birden fazla olaya dayanması halinde, öne sürülen olayların birbiri ile çelişme halinde olmaması gerektiği, davacının öne sürdüğü olaylardan biri zorunlu olarak diğerini veya diğerlerini çürütüyorsa, ortada bir çelişki var demektir...» denilmiştir.

II- Usul hukukumuzda -HMK.’nun 124. maddesi hükmü saklı kalmak koşulu ile- “dahili dava” diye bir kurum bulunmadığından,[20] dava dilekçesinde «davalı» olarak gösterilmeyen üçüncü kişiler -özellikle; dava konusu senedin davalı-lehdar tarafından başkasına ciro edilmiş olduğunun anlaşılması halinde, senedi ciro yoluyla elinde bulunduran kişiler (hâmiller)- daha sonra «dahili dava» yoluyla -yazılacak dahili dava dilekçesinin kendilerine gönderilmesi suretiyle- davaya dahil edilemezler.[21] Mahkemece, bu kişiler hakkında hüküm verilemez. Bu durumda yapılacak işlem, bu kişiler hakkında ayrıca dava açmak ve daha sonra iki davanın birleştirilmesini sağlamaktır.

Aynı şekilde, davaya taraf olmayan üçüncü kişiler “dahili davacı” sıfatıyla, davaya katılamazlar, mahkeme tarafından bunlar hakkında karar verilemez.[22] [23]



III- Olumsuz tespit davalarının niteliği, davada dayanılan maddi olguların özelliği gereği, iddia ve savunmaya açıklık kazandırmak ve dava konusu belgenin (senedin) ne amaçla düzenlendiğini saptayabilmek için çok kez “tarafların isticvabı”[24](mahkeme tarafından dinlenmesi; sorguya çekilmesi) yoluna gidilmesi gerekir. Bu nedenle, HMK.’nun isticvaba ilişkin hükümleri (HMK. mad. 169-175) olumsuz tespit davalarında çok sık uygulama alanı bulur.

Uygulamada, mahkemelerin bu hususu ihmal ettikleri ve kendiliklerinden -hatta kimi kez, taraflardan birinin isteğine rağmen- HMK.’nun 169 vd. maddelerini uygulamaktan kaçındıkları görülmektedir. Yüksek mahkeme, bu tür hatalı yargılama sonucunda verilen hükümleri “noksan soruşturma” gerekçesi ile -haklı olarak- bozmaktadır. Yüksek mahkemenin bu konudaki bozma kararlarının çokluğu, bu gerçeği yansıtmaktadır.

Bu nedenle, davacının iddia ettiği maddi olayların yer ve zaman bakımından ayrıntılı biçimde tespiti ve bu iddia ve tespite karşı da davalının savunmasının alınması ve böylece tarafların arasındaki ilişki ve fiili durumun açıklığa kavuşturulabilmesi için, mahkemece tarafların isticvabı yoluna (HMK. mad. 169) gidilmesi gerekir.[25]

Taraflardan birisi, dava konusu olay hakkında, karşı tarafın isticvap edilmesini isteyebileceği gibi, mahkeme kendiliğinden de, bir tarafın isticvabına karar verebilir (HMK. mad. 230/I).

İsticvabına karar verilen taraf isticvap davetiyesi ile mahkemeye çağrılır. Birinci isticvap davetiyesine, tarafın hangi olaylar hakkında isticvap olunacağının açık olarak yazılması gerekir.[26] Çağırılan taraf, bu davetiye üzerine gelirse, isticvap olunur (sorguya çekilir). Birinci isticvap davetiyesini alan taraf, özürü olmaksızın çağırıldığı duruşmaya gelmezse, kendisine ikinci isticvap davetiyesi gönderilir (HMK. mad. 171). Bu davetiyede, «kendisinin, bundan sonraki duruşmaya da gelmediği veya gelip de sorulan sorulara cevap vermediği takdirde, sorulan olayı ikrar etmiş sayılacağı» bildirilir (HMK. mad. 171). Çağırılan taraf, ikinci isticvap davetiyesine rağmen yine duruşmaya gelmez ya da gelip de sorulara cevap vermezse, mahkeme kendisine sorulan olayları ikrar etmiş sayar...

Yüksek mahkeme; isticvap konusuyla ilgili olarak;

«Davalı Ü. davaya cevabında, dava konusu senedin borca karşılık teminat olarak verildiğini savunmuştur. Bu durumda davalı Ü. isticvap edilerek dava konusu senedin hangi ilişkinin teminatını teşkil ettiği sorulup teminat koşullarının oluşup oluşmadığı üzerinde durulup, davalı Ü’nün dava konusu senetten dolayı alacaklı olduğunu ispat edememesi durumunda senedi ciro yolu ile devralan davalı B’ nin TTK.’nun 599. maddesi uyarınca senedi ciro yolu ile devralırken kötü niyetli olup olmadığı konusunda deliller değerlendirilerek varılacak sonuca göre karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisinin hükmün bozulmasına neden olacağını»[27]

«Davacı tarafından ‘iptali istenen çeklere karşılık olarak davalıya yeni kambiyo senedi verildiğine’ dair mahkemeye sunmuş olduğu belge gereğince, davalının bu belge yönünden HMK 173. maddesi uyarınca isticvap edildikten sonra gerektiğinde bilirkişi incelemesi de yaptırılmasının gerekeceğini»[28]

«Ödeme belgesini dava dışı şirketin yetkilisi sıfatıyla davalı şahsın imzaladığı, menfi tespit davasında mahkemenin, ödeme belgeleri altındaki imzanın aidiyeti konusunda isticvap davetiyesi göndermesinde bir isabetsizliğin olmadığını, ancak isticvap davetiyesine, ‘duruşmaya gelinmediği takdirde ödemenin imza sahibine yapıldığının kabul edileceğine’ ilişkin şerh düşülmesinin ve buradan sonuca varılmasının icapsız olup, bağlayıcı olmadığını, ödemelerin şirkete değil de davalı şahsa yapılmış ödemeler olarak kabulünü gerektiren nedenlerin kararda gösterilmesi gerekeceği, başka bir ifade ile, iddia ve savunma yönünden yeterli araştırma ve inceleme yapılmaksızın icapsız şerh içeren isticvap davetiyesine dayanarak hüküm kurulmasının hatalı olduğunu»[29]

«Davacı, davalı ile inşaat ilişkisi dışında ilişleri olmadığını beyan ettiğinden ve davalı S.Ü.’de poliste verdiği ifadede bononun inşaat işinden doğan alacağı nedeniyle düzenlendiğini belirtip, isticvabında ‘bononun inşaat iş ile ilgili olmadığını’ söylemiş ise de, bononun hangi ilişki nedeniyle verildiğini belirtmediğinden, davalı S.Ü.’in yeniden isticvap edilerek, dava konusu bononun hangi ilişkin nedeniyle düzenlendiğinin açıklattırılıp buna göre tüm deliller birlikte değerlendirilerek ispat külfetinin kime düşeceğinin belirlenmesinin gerekeceğini»[30]

«Davacının iddia ettiği maddi olayların yer ve zaman bakımından ayrıntılı biçimde tespiti ve bu iddia ve tespite karşı da davalının savunmasının alınması ve böylece taraflar arasındaki ilişki ve fiili durumun açıklığa kavuşturulabilmesi (senedin düzenlenme nedeninin öğrenilmesi) için mahkemece tarafların isticvabı yoluna gidilmesi (HUMK. mad. 230 vd.; şimdi HMK. mad. 169 vd.) gerekeceğini»[31]

belirtmiştir.

IV- “Tarafların yaptıkları usul işlemlerinde düşebilecekleri yanlışlıkları düzeltmeye, bırakabilecekleri eksiklikleri tamamlamaya ve böylece adaletli bir karar verilebilmesini sağlamaya yönelik bir yol”[32] olan “ıslah”a ilişkin HMK.’nun hükümlerinin (mad. 176-183), olumsuz tespit davalarında uygulama alanı bulduğunu görüyoruz.

Nitekim, yüksek mahkeme;

«Bono metninden anlaşılan tüm itiraz ve def'ilerin hamile karşı ileri sürülebileceği, davacı tarafın ıslah yoluyla sahtelik iddiasını ileri sürmesinin iddiayı genişletmek niteliğinde olmadığı, ‘takibe dayanak bonoların tanzim, vade ve miktar hanelerinde tahrifat yapıldığı, bonoların kambiyo vasfına haiz bulunmadığı’ gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekeceğini»[33]

«Davacı yan olumsuz tespit ve geri alma davasını açarken, teminat niteliğini yitiren çekleri ile ilgili talep ve dava haklarını saklı tutmuş, yargılama sırasında da çeklerin iptalini ıslah yolu ile talep etmiş olmakla, Anayasa Mahkemesinin ‘ıslah yolu ile müddeabihin artırılmasına olanak tanıyan içtihadı doğrultusunda’ mahkemece davacının talebinin araştırılarak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekeceğini»[34]

«Tahkikata bağlı davalarda, tahkikat bitinceye kadar ıslah yapılabileceğinden, hakim tarafından ‘tahkikatın bittiği’ bildirilinceye kadar ıslah isteminin kabulü gerekeceğini»[35]

√ « ‘Dava konusu senet altındaki imzanın kendisine ait olmadığı’ iddiasıyla açtığı olumsuz tespit davasında, Adli Tıp’tan alınan bilirkişi raporunda imzanın kendisine ait olduğunun bildirilmesi üzerine, mahkemece henüz rapor hakkında karar verilmeden ‘imzanın kendisine ait olduğunu ancak senedin hileli yollarla imzalatıldığını ve karşılıksız olduğunu’ ıslah yoluyla davacının ileri sürebileceğini»[36]

√ «Yapılan takibe yanlışlıkla itiraz edilmediğini bildirerek borçlu bulunmadığını ileri süren borçlunun, daha sonra ıslah dilekçesi vererek ‘borcu ödediği için borçlu bulunmadığını ileri sürebileceğini»[37]

belirtmiştir.



V- Olumsuz tespit davalarında -diğer davalarda olduğu gibi- «hakimin hukukî bilgisi ile çözümlenemeyecek olan uyuşmazlıklarda»,[38] bilirkişiye başvurulur.

Olumsuz tespit davasına bakan mahkeme, icra mahkemesinde alınmış bilirkişi raporunu yeterli bulursa, yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırmadan icra mahkemesindeki bilirkişi raporu ile yetinebilir.[39] Fakat yüksek mahkeme aksi görüşte olup, mutlaka mahkemece de yeni bir bilirkişi raporu incelemesi yaptırılmasını istemektedir...

Yaptırılacak “bilirkişi incelemesi” hakkında yüksek mahkeme;

√ «Bilirkişi raporuna yapılan itirazda; uyuşmazlık konusu sözleşme 14.04.2000 tarihli olup, alınan bilirkişi raporundaki mukayese imzalar ise 2002, 2005, 2006 ve 2010 tarihli olduğundan; ihtilafsız dönem (sözleşme tarihi) öncesine ait imza örnekleri celp edilip imzanın davacıya ait olup olmadığı yönünde yeni bir bilirkişi raporu alınması gerekeceğini»[40]

√ «Teslimin en geç teslimin de kendi kusurundan kaynaklanmadığını kanıt yükünün davalıya ait olduğu, bu itibarla, mahkemece aralarında gümrük ve hava taşıması konusunda uzman bilirkişi heyetinden rapor alınarak navlun ücretine yönelik istirdat ve menfi tespit taleplerinin değerlendirilmesi gerekirken yetersiz bulurkuşu raporu ve eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığını»[41]

√ «Davacının, davalı bankanın kredi kartı almadığı, sözleşme imzalamadığı halde hakkında icra takibi yapıldığını bildirerek borçlu olmadığının tespiti için açtığı davada, kredi sözleşmesi asıllarının ve kredi kartı teslimine ilişkin belgelerin temini ile imzanın davacıya ait olup olmadığı hakkında bilirkişi incelemesi yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekeceğini»[42]

√ «Taraflar arasındaki menfi tespit davasında, dosyaya sunulan 2. Adli Tıp raporunda dava konusu bonodaki keşideci imzasının davacıya ait olup olmadığının belirlenemediği yolunda görüş bildirilmiş olup davalı Adli Tıp raporuna itiraz etmiş ve yeniden imza incelemesi talep etmiş olduğundan, mahkemece imza incelemesi yönünden konusunda uzman bilirkişilerden oluşturulacak 3 kişilik bilirkişi heyetinden ayrıntılı ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınması gerekeceğini»[43]

√ «Kefalet limiti gösterilmiş olan, davacının kefil olarak imzaladığı genel kredi sözleşmesinde, kural olarak kefilin kefalet limiti ve kendi temerrüdünün hukuki sonuçlarından sorumlu olacağı, davalı tarafın davacı kefile gönderdiği hesap kat ihtarnamesi tebliğine göre kefilin temerrüde düştüğü, takibin ise yapıldığı dosya kapsamında anlaşılmakta olup, bu durumda mahkemece davalı kefilin sorumluluğu temerrüt tarihi ile takip tarihi arasındaki dönemde kefalet limitine işletilecek temerrüt faizinin kefalet limitine eklenmesi suretiyle bulunacak meblağ kadar alacağından mahkemece bilirkişiden bu konuda ek rapor alınması gerekeceğini»[44]

√ «Davacı, davalının icra takibine konu ettiği kredi sözleşmesindeki borçlu imzasının kendisine ait olmadığını ileri sürmüş ve alınan Adli Tıp Kurumu raporunda, anılan kredi sözleşmesinden sonraki tarihli belgeler mukayeseye esas alınarak kredi sözleşmesindeki borçlu imzasının davacının eli ürünü olmadığı belirlenmiş; ancak imza incelemesinde medar-ı tatbik imzaların tümünün kredi sözleşmesinden daha sonraki imzalar olduğu anlaşılmakta olduğundan, HMK’na göre, davalının sözleşmenin akdinden önceki evrede, resmi merciler huzurunda atılmış medar-ı tatbik imzaları araştırılıp, belgelerin asılları dayanak yapılarak uzman bilirkişi kurulundan alınacak rapor sonucunda varılacak uygun neticeye göre bir karar verilmesi gerekeceğini»[45]

√ «Davacının icra takibine konu olan senetlerdeki imzanın kendisine ait olmadığını iddia ederek ileri sürdüğü menfi tespit talebinde, mahkemece, hazırlık soruşturmasında alınan bilirkişi raporuna dayanılarak karar verilemeyeceğini, bu durumda davacının imza örnekleri getirtilip huzurda imza örnekleri de alınarak bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekeceğini»[46]

√ «İcra hukuk mahkemesi takip hukukuna ilişkin inceleme ve değerlendirme yaptığından, icra mahkemesince alınan ve temyiz eden davalı tarafça kabul edilmeyen imza incelemesine ilişkin raporun bu davada tek başına delil olarak değerlendirilmesi doğru olmadığından; çek arkasındaki lehdara atfen atılan imzanın davacıya (lehdar) ait olup, olmadığının saptanması yönünde imza incelemesi yaptırılarak karar verilmesi gerekeceğini»[47]

√ «Mahkemece, davacı ödemesine kanıt olarak kabul edilen çeklerin keşidecisi davadışı 3. bir şahıs olduğu gibi, çeklerde davacı ile davalı şirketin adının ve kaşesinin bulunmadığı görülmüş olup, 3. bir şahıs tarafından keşide edilen ve davacı ismini içermeyen çeklerin, davalı şirketin tek başına temsile yetkili olmadığı dosya kapsamından anlaşılan ortağa şahsi imzasıyla ciro edilmiş olması karşısında, bu çeklerin bedelinin davalı şirketin alacağının ödenmesi için davacı tarafından verilip verilmediğinin usulünce araştırılarak ve bu konuda taraf defterleri üzerinde de ayrıntılı inceleme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceğini»[48]

√ «İcra takiplerine konu çek ve bonolardan dolayı borçlu bulunmadığının tespiti istemine ilişkin davada, mahkemece alınan bilirkişi raporunda tarafların defterlerinde davalı bakiyelerinin farklı olduğu, bunun sebebinin tespiti için defterlerin incelenmesi gerekeceğini»[49]

√ «Fuar katılım bedellerinin ödendiğini iddia eden davacının dosyaya ibraz ettiği ödeme dekontları üzerinde uzman bir hesap bilirkişisinden rapor alınması gerekeceğini»[50]

√ «Taraflar arasında yapılan sağlık hizmeti satın alma sözleşmesi kapsamında davalı kurum sigortalısı hastalara verilen sağlık hizmetine konu fatura bedellerinden yapılan kesinti işleminin iptaline ilişkin davada, mahkemece davalı kurum tarafından yapılan kesinti işlemlerinin yerinde olup olmadığının tespiti açısından, sosyal güvenlik mevzuatı konusunda uzman bilirkişi ile birlikte kesinti işlemine konu branşlarda uzman sağlıkçı bilirkişi heyeti oluşturularak, denetime uygun rapor alınmak suretiyle sonuca uygun karar verilmesi gerekeceğini»[51]

√ «İcra hukuk mahkemelerince verilen kararların, kural olarak maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeyeceği; mahkemece takip ve dava konusu çekteki imzanın vekaletname ile yetki verilen kişiye ait olup olmadığı konusunda bilirkişi raporu aldırılmadan icra hukuk mahkemesi’nin kararında yer alan belirleme esas alınarak hüküm kurulamayacağını»[52]

√ «Taraflar arasındaki birleşen menfi tespit davasında, halen davacının deposunda bulunduğu belirtilen tüm kalemlere ilişkin dava konusu mallar üzerinde konusunda uzman kişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulunca ayıp iddiası yönünden inceleme yaptırılarak, malların ayıplı olduğunun saptanması halinde dava tarihinde yürürlükte bulunan 6762 s. TTK’nun 25/3. maddesinde öngörülen sürelerde ve aynı kanunun 20/3. maddesindeki usule uygun biçimde ayıp ihbarında bulunulup bulunulmadığı üzerinde durulup, ayrıntılı ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınıp, delillerin hep birlikte değerlendirilmesi gerekeceğini»[53]

√ «Taraflar arasındaki menfi tespit davasında, mahkemece, birinci rapor ile alınan ikinci raporda banka alacağı farklı miktarda belirlenmiş olup, her iki rapor arasında miktar yönünden çelişki olduğu gibi, ayrıca bozmadan sonra aldırılan raporlara davalı vekili gerekçelerini de göstererek itiraz etmiş olduğundan, yeni bir bilirkişiden çelişkileri giderecek yeni bir rapor alınması gerekeceğini»[54]

√ «HMK’nun 266. maddesinde, çözümü hukuk dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişi oy ve görüşüne müracaat edilmesi gereğince, somut olayda menfi tespit davasında, taraflar tacir olup, aralarında ticari ilişki bulunduğu sabit olduğundan, mahkemece konusunda uzman üç kişilik bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılması gerekeceğini»[55]

√ «Dava konusu sözleşmenin tanzim tarihi ve önceki tarihlerine ilişkin davacının imza incelemesine esas olacak belge asıllarının bulundukları yerden getirtilmek suretiyle konusunda uzman bilirkişilerden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekeceğini»[56]

√ «İcra takibine konu olan çekteki imzanın şirket yetkilisine ait olmadığı iddiasına dayanan menfi tespit talebi ile ilgili hazırlık soruşturmasında alınan bilirkişi raporuna dayanılarak karar verilemeyeceği; davaya konu çekin keşide tarihindeki şirketi temsile yetkili kişinin keşide tarihinden önceki tarihli imza örnekleri getirtilip huzurda imza örnekleri de alınarak bilirkişi incelemesi yaptırılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekeceğini»[57]

√ «Davacının vekaletnamenin geçersizliğinin tespitine yönelik kararı, o davada taraf olmayan davacı bankayı bağlamasa da, davacı Genel Kredi Sözleşmesinde kefil olduğundan ve kendi kefalet limit ve temerrüdünün hukuki sonuçları ile sınırlı olmak üzere sorumlu olduğundan banka kayıtları üzerinde inceleme yapılıp, sonucuna göre karar verilmesi gerekeceğini»[58]

√ «Taraflar arasındaki menfi tespit davasında, mahkemece, birinci rapor ile alınan ikinci raporda banka alacağı farklı miktarda belirlenmiş olup, her iki rapor arasında miktar yönünden çelişki olduğu gibi ayrıca bozmadan sonra aldırılan raporlara davalı vekili gerekçelerini de göstererek itiraz etmiş olduğundan, yeni bir bilirkişiden çelişkileri giderecek yeni bir rapor alınması gerekeceğini»[59]

√ «Davacının, davalı tarafından uygulanan cezai şartın ve sözleşmenin sözleşmeye aykırı olduğu iddiasıyla açtığı davada, müfettiş raporu ile bilirkişi raporunun çelişmesi sebebiyle çelişkileri giderecek nitelikte yeni bir bilirkişi raporu alınarak hasıl olacak sonuca uygun karar verilmesi gerekeceğini»[60]

√ «Birleşen davaya konu yargılama kapsamında alınan bilirkişi raporunda, mahkemece asıl dosya kapsamında bu rapor karara esas alınmış ise de; söz konusu rapor dosya kapsamı ile uyumlu araştırma ve incelemeye dayanmaması nedeniyle karara esas alınabilecek nitelikte bilimsel bir içerik taşımaması sebebiyle mahkemece, denetime elverişli ve dosya kapsamı ile uyumlu yeni bir bilirkişi raporunun alınması gerekeceğini»


Yüklə 12,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   92   93   94   95   96   97   98   99   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin