İstanbul ansiklopediSİ Büyükada Camii (Resim: Kemal Zeren)



Yüklə 4,97 Mb.
səhifə71/75
tarix07.01.2019
ölçüsü4,97 Mb.
#91759
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   75

Bibi.: REK, Gezi Notu.

AZİZ BEY — Edib, şâir; hicrî 2 muharrem 1267 (milâdî 7 kasım 1850) de İstanbulda doğdu. Umûri Mülkiye Nazırı Şair Meh-med Pertev Paşazade Ahmed Cemaleddin Beyin oğludur (B.: Pertev Paşa, Mehmed Said). Hususî tahsil gördü ve hicrî 1285 (milâdî 1868) de Onsekiz yaşında iken kâtiplikle girdiği Babıâli Sadâret Mektûbî kaleminden yetişti. Meşrutiyetin ilânında ilk Osmanlı Me-busan Meclisinde zabıt kâtibliği yaptı, ahlâkına son ıilerece güvenildiği için Türk - Rus

harbi esnasında Meclisi Vükelâ (Kabina) müzakerelerine zabıt kâtibi olarak alındı; harb-den sonra Şûrâyi Devlet ve Sicilli Ahvâl Komisyonu kâtipliğine tayin edildi; bir müddet sonra istifa ederek Evkaf Nezâretine intisab ederek Mâruzâtı Mühimme masasına memur oldu; 1898 de bu memuriyet üzerinde kalmak üzere Evkaf İdare Meclisi âzası oldu; 1908 inkılâbında Şair Recaizâde Mahmud Ekrem Bey Evkaf Nazırı olunca Aziz Beyi Mezkûr Meclisin reisliğine getirdi, Hamâde Paşanın Evkaf Nazırlığında bu idare meclisi lâğvedilince emlâki vakfiye müdürü oldu; Şerif Ali Haydar Paşanın Nazırlığında ise Edirne ve Selanik Evkafının teftişine memur edildi; o zamanın yolları, seyahat yaşıtları, hanlar bu kibar ve İstanbulluyu çok yordu. Yakın ahbaplarından İbnülemiıı Mahmud Kemal Beye Tekirdağm-dan gönderdiği bir mektuptur:

Yine geziyorum ben diyar diyar Elde yoktur ne çâre ihtiyar Sıkıldım artık burada yeter Her günün hâli diğerden beter Unutulduk kaldık burada Beni bir sonran yok zannım orada Gök yüzü bulutla kara bağlıyor Bütün gün yağmur yağup bana ağlıyor Yahudi semtinde çıfıt evinde Çekilir mi bu hâl altmış deminde

Nihayet müfettişliğin lağvında Vilâyet tahriri müsakkafât memuriyeti İstanbula, geldi; Ücretle Maliye Nezaretinde Vakıf Arazi Komisyonu Reisliğine tayin edildi, az sonra da tekaüd edildi. Suiistimallere, servet yapmağa çok müsaid memuriyetlerinde elleri daima tertemiz kalmış pek asîl ve namuskâr memur olduğundan tekaüdlüğünde geçim' sıkıntısı çekti bu sıkıntıya damar sertliği hastalığı ile, mesane illetinin ıstırapları da yüklendi, 1818 de (hicrî 27 rebiülevvel 1337) gecesi vefat etti, Üsküdarda Selimiye Dergâhı naziresinde babasının kabrine defnedildi.

Geçmiş asırlar
daki Türk Cemiyet
hayatını, merasimi,
âdetleri çok iyi bi- Pertevpaşazâde Aziz Bey
leıı b i r z a t (Resim: Nezih)

AZİZ BEY (Çavuş)

1700


İSTANBUL


idi, Mahmud Kemal İnalın ısrarı ile kaleme aldığı «Merasim ve Âdâti Kadîmei Osmaniye» adında çok mühim bir eseri bitiremedi; dedesi Pertev Paşa hakkında yazdığı mufassal bir hal tercümesini de yarım bıraktı.

Evkaf Nazırlarından Hayri Efendinin mükemmel ve mufassal bir Evkaf Tarihi yazılması için teşkil ettiği komisyonlardan birine Reis olduğu halde Evkaf Tarihine dair ancak beş on sahifelik bir müsvedde yazabildi. Yarım kalmış eserleri ile beraber oğluna seçilmiş şiir, hâtıra kırıntıları ve manzum ve mensur tarihî fıkralar, letâif ile dolu defterler bırakmıştı; bunların arasında Büyük Mecmuada kendi şiirlerini ihtiva etmekte idi. Hepsi neşredilip Millî Kütüphanemize mal edilmesi gereken kalem metrûkâtıdır.

Şiir diline örnek olarak «Son asır Türk Şairleri» nden bir gazelini alıyoruz:

Hayli demir gönlümün her kârı yâr endîşesi Gün olur ki âşıkın belki uyra endîşesi

Saklıdır sinemde râri aşkın itmenv aşikâr Gizli gizli ahlar hep intişar endîşesi

Cami zerrin ü sebûlerle donandı bezmimiz Kalmadı âlemde artık lâlezâr endîşesi

İtilâf ettik gumûmi dehr ile şimdengerû Merdi firkat dîdeyiz olmaz mesâr endîşesi

Sâyeveş dür olmamaktır senden ey servi hirâm Bendei üftâdenin leylü nihâr endîşesi

Rindi bî pervâyi aşkız yok alâikden eser Zahidi bîçârenin vardır hezâr endîşesi

Bulmaz âlemde Azizâ ehli dil câyi huzur Bülbüli zârin de var gülşende har endîşesi

Aziz Beyi yakından tanımış ve sevmiş îbnülemin Mahmud Kemal Bey merhum bu dostunun portresini «Son asır Türk Şairleri» inde şu satırlarla canlandırıyor:

«Kuvvei nutkiyesi meşhurdur. Söze âşık idi. Bir meclisde bilâfâsıla saatlerce söz söylerdi, söylemeden lezzetyâb olurdu, sözlerini herkese dinletirdi, dinleyenler usanmazlardı. Başkası, fırsat buluîb da söze başlasa, yüzünü duvara çevirir somurturdu. Selâhiyettar olsun olmasın her şeyden bahseder, herkesle mübâhaseye girişirdi. Mütaleat ve muhâke-mâtı, tavır ve kıyafeti kendine mahsustu. Vefakâr, dilnüvaz, hayırhah idi, iyilik yolunda elinden ve dilinden geleni esirgemezdi».

Pek şirin bir hâtıradır, Mahmud Kemal İnal ve yaranı, içlerinde Aziz Bey de dahil,

bir dost evinde toplanırlar, sohbet rahmeti Rahmana, kavuşmuş meşhur adamların hal tercemelerinden açılır, Aziz Bey sıkılır, o gece suratını asar, ertesi günü de şu hicviyeyi yazıb İnal'a yollar:

Dün gece başbasa verdik aradık tâ besabah Mürdeler defterine her ne ki olmuş mastûr

Anasından, babasından, nesebinden sorduk Cümleten etti kıyam bir gece ehli kubur

Öyle tamik ediiüb hâli bütün keşfoldu Sebebi mevti olan illeti rîh ü basur

Bakdık her uzvuna bir bir takarak gözlüğümüz Pişü pesden hele hiç kalmadı bir mestur

Melekülmevtde bile yok bu kadar malûmat Kabzı ervaha olunmuşsa da zâti memur

Arab ü türki acemden ne kadar varsa ölen Ederek resmi geçid geçmede tabur tabur

Dizilip karşımıza cümle mile! emvâtı

Ne garibdir o gece sanki çalınmış idi sûr

Behtü hayrette kalır görse mezarcı Mahmud Çünki etmiş nice hem mesleği âlemde mhûr

Güç idi gerçi tahammül bereket versün kim Bana virdi oldu o şeb durmayarak ismi sabûr

AZİZ BEY (Çavuş) — İkinci Mahmud devrinin Enderunu Hümayun ağalarından; orta oyununun kurucularından namlı bir mu-kallid (B.: Ortaoyunu); hayatı ha-kkmda, Hafız İlyas'ın «Vekayi-i Letaif-i Enderun» adındaki meşhur eserindeki birkaç küçük bendden başka malûmat edinilemedi:

«... İşbu iol oyununun kolu kanadı ve belki sarayda sebebi küşadı olan Çavuş Aziz Beyin piskâr-ı hiylekârı Kör Mustafa Beye itikadı ve ne kadar cevr eylese tahammül edeceğine itimadı olduğuna îtinayi muhavereyi iltizam ve meclise revnak virmek içün kör mor gibi kelâm istismara, idecek vakarına do-kunııb hemen Azize zaaf-ı basar ile nazar ve körlemeden attığı saçmalarla İskata zafer bul-dukda Aziz-i merkun kör-ü nanköre levm edüb: Sen açıkgöz bir adam olsan böyle sakar kör olmazdın, seninle sual ve cevap aynı azabdır diye hayli itâb gösterince Mustafa Bey her ne kadar müşevveş ve şeşi beş görür bir kör ü bi eş ise de yine bastığı yeri bilir keleş olmağla Aziz Bey'e: Aman azizim nankörlüğü sen bana körlük içün idersin bari istediğin gibi eyle de gözün gitmesin! dimesi parlakça görünmekle Aziz Beyin sair avenesi

J-^ «


£> H

çq g


«d «

ö "»


< -i

03 1

ta

M



d. b

o S


H ^

ANSİKLOPEDİSİ

İ701 —


AZİZ BEY (Tanbûrî Mahmud)


Azize istishab ve Mustafa Beye dürüst hitab ile: Sen bize dört göz ile bak sonra cevab bulamazsın diyerek istirkab ittiklerini kör gözüne kestirüb: Cümlenize hüsnü nazarım vardır didikçe herkes bir gülme peyda ve vaktü asre kadar enva-i iddiaları ruha gıda oldu» (H. 1241 = M. 1825 vekayii).

«... Evvelce tanzim olunan kol takımiyle çengiler taslağı Çavuş Aziz Bey ve pişekâr-ı hiylekâr Kör Mustafa Bey ve Osmanlı Ali ve Mak'ad Esad ve Kambur Haşmet ve Meddah Salih ve ibrahim Hoca ve Zenne İbrahim ve Malak Halim Bey ve Türk Emin ve Çilin-girzâde Ahmed Ağa ve mukallid Yahudi-i bedbûd ve müteahhid-i taklid Cuhüd ve Se-ferli koğuşundan Koca Yekta'yı sem alûd Musahib Said Efendinin indinde isbatı vücud itmeleriyle kola dâhil ve Musahib Zeki Ağa dahi dairezenbaşılığa nail olub cemi-i neferat ve haşeratiyle serian gelince asıl kol oyununda dairezen Yahudilere tatbikan huzura yak-laşdıkları ile yerlere ıberaber temenna ve badehu kaiden pastal urmaları muvafık-ı uısul beste-i saye seza olmağla başçavuş zurnazen İzzet Ağa kaba zurnayı dairelere denk ve nağ-me-i ah-ı segahı perde-i bîâr-ı müsteare ahenk idecek curcunacılara istek gelüb her biri bir kisbet-i bed ile meydan-ı muhabbete vusul ve kolbaşı Musahib Said Efendinin muvacehesinde. Aziz Bey ile Mustafâ Beyin tepdiği curcunadan başkası mugayir-i usul görünüb ... Aziz Beyin Kör Mustafa Beyden bâzı sual ve cevabı mukabili mâl-i karun oldu» (H. 1241 =• M. 1825 vekayii).

Hafız İlyas Efendi, yine aynı yıl vekayii arasında, Galatasarayı ağaları arasında Hayalî Hamid adında bir zatın zuhur ettiğini ve padişahın huzurunda Çavuş Aziz Beyi mat ettiğini kaydediyor.

AZİZ BEY (Tamburi Mahmud) — Musikimizin en büyük bestekârlarından, en deha-kâr sanatkârlarımızdan olan Tanbûrî Ali Ef en-di'nin oğludur (B.: Ali Efendi, Hünkâr imamı Tanbûrî).

Göbek adının «Mahmud» olduğunu da Hüseyin Sadettin Arel'den öğreniyoruz (3 temmuz 1948 deki bir konuşmasında). Udî Vecdi Seyhun da «Santurî Edhem Bey» isimli monografisinde «Tanbûrî Ali Efendi'nin oğlu A;riz Mahmud Bey'in de cuma ve pazar günleri Kasımpaşa Mevlevihânesine devam etti-

ğini» bildiriyor. Tanburu babasından öğrendi Sadettin Nüzhet, «Türk Musikisi Antolojisi» nin ikinci cildinde (s. 678 - 679) Aziz Bey'in Hicaz-ı Hümayun makamında ve Evsat ikaaın-da bestelediği bir Tevşih'in (dinî musikimizin büyük formlu ve güç şekillerindendir) güftesini almıştır; bu şiir, Fuzuli'nin olup gazel şeklinde altı beyitlik bir naat parçasıdır.

Mes'ud Cemil'in ifadesine göre (Tamburi Cemil'in Hayatı, Ankara 1947) Cemil Beyi, Aziz Bey, zaman zaman evinde ziyaret edermiş; fakat babası AK Efendi kadar Cemil Bey ile dost değillermiş. Gene Mes'ud Cemil Tel, Aziz Bey'in aslında dahi pek yerinde olmıyan sıhhatini, hiç iyi kullanmadığından büsbütün bozulduğunu ve genç yaşında öldüğünü, ayni küçük notunda bildiriyor. Aziz Bey'in doğum ve ölüm tarihleri kat'î olarak bilinmiyor, tah-minimizee 1872 de doğduğu ve 1910 sıralarında öldüğü söylenebilir. Mustafa Nezih Albay-rak, Mes'ud Cemil'e naklettiği bir hatırada Aziz Bey'in Tanbûrî Cemil'e karşı hayranlığını belirtir:

Cemil Bey Mülkiyede Mustafa Nezih ve Aziz Beyler ile aynı sınıftaymış. Mustafa Nezih, Aziz ile pek iyi arkadaşmış; fakat Cemil Bey ile pek görüşmezlermiş. Bir gün Aziz, Nezih Bey'in kolundan tutup Cemil'i göstererek: «Şu çocuğu görüyor musun? demiş, işte bu, babamdan daha iyi tanbur çalıyor». Mustafa Nezih evvelâ anlamamış ve inanmamış. Bundan sonrasını, bizzat Mustafa Nezih Bey'den dinliyelim:

«Doğrusu pek şaştım. Aziz şaka ediyor sandım. İnanmak da güçtü. Tanbûrî Ah' Efendi gibi bir üstadın üstüne tanbur çalan olsa bile, bu, bizim sı-nıf arkadaşımız, sessiz sedasız Cemil olabilir miydi? Ama bunun böyle olduğunu söyliyen de yabancı değildi. Sonraları,

merhum Cemil Bey ile Mülkiye Mektebinden başlıyan muarefemi ilerlettim ve arkadaşıma A z i z'in sözündeki doğruluğu, Mat,^ Azfc Bey o zaman kendi 'kulak- ! (Besim: Nezih)


ı

AZİZ BEY (Vecihipaşazâde Mehmed)

— 1702 —


istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

170S —

AZİZ DEDE EFENDİ (Neyzen)




larımla da işittikten sonra anladım».

T. Yılmaz Öztuna

Aşağıdaki satırlar Mahmud kemal İnal'ın «Hoş Şada» sından alınmıştır:

«Mahmud Aziz Bey 1870 (Hicrî 1287) de İstanbulda doğdu. Mülkiye Mektebinde İkmali tahsil ile 1893 de şahadetname aldı, Ziraat Bankasına memur oldu, orada senelerce hizmet etti. Divanı Hümâyûn Beylikcisi Nasır Bey merhumun oğlu Haşim Beyin Mülkiyede arkadaşı olmak münasebetiyle yıllarca evlerinde ikamet etti. İnkılâbdan sonra Ziraat Bankası merkezi Ankaraya nakledilince açıkta kaldı, pek ziyade zarurete uğradı, bir taraftan muavenet görmedi, 1929 da vefat etti, nereye defnedildiği anlaşılamadı; açlıktan öldüğü ve cenazesinin ashabı hayır sadakası ile kaldırıldığı gazetede görüldü.

«Nasır Beyin hanesi yandıktan sonra nereye nakli mekân ettiğini bilmediğim ve bir yerde tesadüf etmediğim gibi arkadaşları ve âşinâları da kendinden bahsetmedikleri cihetle halinden aczimle beraber, imdadına şitab ve elimden geldiği kadar izalei ıstırab eylerdim; vermeyince mabud, neylesin Mahmud.. «Aziz Bey merhum sarı bıyıklı, orta boylu, tıknazca, sükuti, ağırbaşlı, uslu, terbiyeliydi. Babasından meşk ederek tanburzenlikde kespi maharet etmişti, sadası hafif ve hazin idi, güzel okurdu».

AZİZ BEY (Vecihipaşazâde Mehmed) — Şair; 1848 de İstanbulda doğdu, Hicaz valiliğinde bulunmuş Yozgadlı Vecihi Paşanın oğludur; hususî olarak sağlam bir tahsil gördü, arabca, f arşça öğrendi; 1864 de babası ile beraber Hicaza gitti, maaşsız olarak vilâyetin tahrirat kalemi başkâtiplik vekâletini yaptı; 1867 de babasının ölümü üzerine İstanbula döndü, Meclisi Vâlâ kavanin dairesine kâtip. oldu; memuriyet hayatında ula sınıf evveli rütbesine kadar yükseldi; birinci rütbeden Mecidî ve ikinci rütbeden Osmânî nişanlan ve altun liyakat madalyası ile taltif edildi; 1908 de tekaüd edildi ve 1914 de öldü; Rumelihisarı mezarlığına def nolundu. Nezaketi, terbiyesi, bilgisi ve tevazuu ile muhitinin hürmet ve muhabbetini kazanmış bir sima idi. Aşağıdaki gazelini «Son asır Türk Şâirleri» nden alıyoruz:

Getir piyâleyi rindâne ülfet eyliyelim Seninle nûşi şarâbı' muhabbet eyliyelim

Bahardır gidelim sâkiyâ çemenzâre Safâyi bal ile bir hoşça sohbet eyliyelim

Getir getir demidir bâdei ferah bahsi Bu vakti fırsatı addi ganimet eyliyelim

Varub o gönce temin andelîbe gülşende Gami firakını bir bir hikâyet eyliyelim

Gumûmi gurbeti terkin zamanı kıldı hulul Vatan diyarına artık azimet eyliyelim

Kaza huzuruna yârin irişdirirse bizi Hadengi gamzelerinden şikâyet eyliyelim.

O bî vefayı bilirken vefa nedir bilmez Nasıl rakibimize atfı töhmet eyliyelim

Kenan vasla çeküb yâri igve perdâzı Cihanda bir de Azizâ rekaabet eyliyelim

Bu gazeli Hicazda, İstanbula dönmek üzere, iken yazdığı anlaşılıyor.

Bibi.: M. K. İnal, son asır Türk Şâirleri


Neyzen Aziz Dede , (Resim: Nezih)


AZİZ DEDE EFENDİ (Neyzen) — Geçen asrın üstad bestekârlarından ve büyük neyzenlerinden; merhum üstad Sadettin Nüzhet Ergun'un «Türk Musikisi Antolojisi, Dinî Eserler» isimli pek mühim kitabının ikinci cildinde topladığı malûmata göre, Aziz Dede, 1840 tarihlerinde Üsküdarda Doğancılar Parkından Ahmediyeye inen yolun sağındaki bir evde doğdu. Ailesi hakkında maalesef hiçbir malûmatımız yoktur; hattâ babasının ismini ve mesleğini dahi bilmiyoruz. Genç yaşlarında, tahminen 1860 senesi civarında Mısıra gitti; oradaki mevlevihanelere devam ile ney öğrendi. Mısıra gitmesinin sebebini bilmiyorsak da, her halde bu seyahatten evvel de —hiç olmazsa aile tarikiyle— Mevleviliğe intisabı olduğu tahmin olunabilir. Mısırdan sonra Geliboluya gitti ve orada Ağazade Mevlevihanesi şeyh vekili Ali Dede Efen-di'nin meşihatı esnasında «matbaha soyundu». Sonra Şeyh Hüsameddin Dede Efendi'nin (1817 -1884 de yaşamış meşhur bir Mevlevi ku-dümzendir) Şeyhliği zamanında —tarikat

an'anesi— binbir gün süren Mevlevi çilesini bitirip «Dede» oldu.

* Aziz Dede'nin çilesini bitirme tarihini

1872 olarak tesbit etmek pek makul olur; çünkü Hüsameddin Dede 1870 de şeyh tayin olunmuş ve Aziz Dede de Ali Dede zamanında çilesine başlamıştır. Aziz Dede, Gelibolu' nün bu meşhur Mevlevihanesinde fazla ikamet etmiyerek, tekrar İstanbula geldi ve Üs-küdara yerleşti. Bilhassa Hicaz makamında ve Fahte ikaamdaki meşhur şaheser peşrevi ile musikimizde sarsılmaz bu- şöhrete sahip olan Salim Bey'den meşke başladı; Hacı Salim Bey dahi Aziz Dede gibi Üsküdarlı olup, pek kudretli bir neyzen idi; büyük bestekâr Neyzen Hacı Faik Bey, bu zatın küçük kardeşidir.

Büyük Hattat Sami Efendi, peşrev bestekârlarımızdan Mehmed Emin Yazıcı'ya, Aziz Dede ile Salim Bey'in tanışmasını şöyle nak-letmiştir:

«Aziz Dede neyini ilerletmek maksadı ile Salim Bey'e müracaat edince, Salim Bey De-de'ye: «Biraz üfle bakayım» der; Aziz Dede' nin sadasmın harikuladeliğini işitir işitmez: «Sen benimle alay etmeğe mi geldin?» hitabında bulunur. (Sadettin Nüzhet, 506). Aziz Dede, Salim Bey'den muntazam ney ve musiki dersleri almıştır; Salim Bey'in dinî ve la dinî musikimizdeki vukufu düşünülürse, ıbu meraklı ve istidatlı talebesine çok şey öğrettiğini tahmin edebiliriz. Zaten Aziz Dede az zaman içinde Büyükşehrin en maruf neyzenlerinden biri olmuştur. Sami Efendi'ye göre Salim Bey, bestelediği asarını Aziz Dede'ye çaldırtmaktan pek mütelezziz olurmuş. İki üstad arasında bu dostluk, 1884 de Salim Bey'in vefatına kadar devam etti.

«Aziz Dede, İstanbulun en meşhur iki Mevlevihanesi olan Galata ve Üsküdar Mev-levihanelerinde neyzenbaşı idi; sonradan, meşhur Bahariye Mevlevihanesinde de aynı vazifeyi aldı. Bu son vazifeye başlamasını Galata Mevlevihanesi şeyhi Ahmed Celâleddin Dede Efendi (doğumu: 1853) Sadeddin Nüzhet'e şöyle anlatmıştır:

«Bahariye Mevlevihanesi şeyhi Hüseyin Fahreddin Dede (1854 -1911) bir gün 'bana dedi ki: «Ben Aziz Dede'yi davet etsem gel-miyecek, fakat sizi çok sever ve kırmaz; lütfen söyleyin, bizim dergâhın serneyzenliğini de

deruhte etsin». Bunun üzerine kendisine söyledim: «Şişman bir adamın; Eyyub'a gidip dönmek benim için bir hayli zor olur» diye kabul etmek istemedi ise tde, ısrarım üzerine reddedemedi ve çarşambaları muntazaman devama başladı.»

Aziz Dede, 29 zilkaade 1323 (26 kânunusani 1906) cuma günü, İstanbulun en soğuk bir zamanında vefat etti ve Üsküdar Mevlevi-hanesinin bahçesine defnolundu. Yerine, Galata ve Bahariye Mevlevihâneleri serneyzenr ligine İstanbullu Hakkı Dede (vefatı: 1918) getirilmiştir.

Sadeddin Nüzhet, âdeti veçhile Hicrî tarihleri Milâdiye tahvil ederken, tesadüf eden ilk Milâdî seneyi aldığından, Aziz Dede'nin 70 yaşlarında vefat ettiğini —sebep göstermeksizin — tahmin etmektedir; halbuki Meh-med Emin Efendi'nin kardeşi Hattat Vasfi Efendi, yazma nüshası biraderinde bulunan «Hatırat-ı Ömer Vasfi» sinde, Dede'nin vefatında 60 yaşlarında olduğunu söylemektedir. Dede'nin mezar taşında İsmet Bey'in şu tarih kıt'ası vardır:

Mevlevi dergehleri serneyzeni iken diriğ, , Âlem-i lâhûta pervaz etti bu cân-i Aziz Herdem eylerdi dil-i yârana taksim-i sefa, Bişnev ez-ney ders-i pür-feyzinden olmuştu müciz. Firkatiyle şerha şerha oldu şimdi sinemiz. Çeşm-i cân-ı mânâ hasretiyle eşkrîz. Menzili ola tarab-gâh-i mekân-ı sermedi, Kimseye cây-i karar olmug mu çerh-i pürsitiz. Kemterin-i Mevlevi İsmet dedi tarihini: «Göçdü yahu ask-ı Mevlânâ ile Derviş Aziz. 1323.

Ahmed Celâleddin Dede de, şu tarihi düşürmüştür:



Kaldı zemin-i nutrıban nağme-yi nâyden tehî, Gâib olup miyâneden hayr ile nâmı yâd ola. Perde-yi cârigâh'tan çıktı nevâ-yi ahımız, «Gitdi Aziz Dede meded Hakk'a, revanı şad ola». 1323.

Aziz Dede, devrinin bir ney virtüözü idi. Ömer Vasfi: «On âdemin üflediği sesi, orta boyu, şişman karnı ile bir üfler idi ki, samiin mislini görmüş değildir. Vaktiyle Mısırlılara çok gitmiş gelmiş, mecâliş*! zevk-u tarabda demler çekmiş, taksimler eylemiştir» diyor (Sadeddin Nüzhet, 507). Merhumun talebesi olan üstad neyzen Mehmed Emin Yazıcı (1884 -1945), hocası için: «Ben öyle neyzen görmedim; belki eslâfta da gelmemiştir»




1705

AZİZ DEDE EFENDİ (Neyzen)


1704 —

diyor. Her halde Aziz Dede'nin neyi, ehl-i zevke:

Hem-âhenk beş nefesten yükselince neyle mûsikar Tasavvur eyle artık hâlet-i ervâh-ı rindânı!..

dedirtecek ayarda idi.

Aziz Dede, Mevlevihanelerde mütedavîl olan birkaç nefîs peşrev ve saz semaisi bestelemiştir; en meşhurları, Hicaz makamındaki-dir. Lâinî şarkıları varsa da, bunlar ehemmiyetsizdir. Onun ismini musikimizde ilelebet yaşatacak asarı ise, aşağıda bahsedeceğimiz B ey âti Nakış Sengin ve Yürük Semaîler ile Uşşak, bilhassa Yegâh Saz Semaileridir. Aziz Dede'nin lâdinî fasıllara, meclislere devam ettiği de, gerek Ömer Vasfi'nin ifadesinden, gerek Avni Aktunç'un İstanbul Ansiklopedi-si'nin III. cildine yazdığı «Avni Bey, Yenişehirli» maddesinde, Avni Bey'in kızının Bahariyedeki yalısında olan düğününe iştirak eden Zekâi Dede'nin de — tabiî neyi ile — bulunduğunu söylemesinden (S. 796) anlaşılmaktadır. General Pertev Demirhan da «Musiki Düşüncelerim» (istanbul 1946) isimli risalesinde şöyle bir hatıra naklediyor:

Bir bahar günü, Bahariye'nin Şinasi'ye:



Ey nev-nihâl-i işve, Bahariye semtine,

Bir sünbülî nevada hırâmân olur musun?...


Neyzen Aziz Dedenin Uggak Sazsemâisi

istanbul

dedirten o meşhur lâtif mevsiminde, Tanburî Cemil ve zamanın büyük hanendesi Şehlâ Hafız Osman ile Pertev Paşa, Eyyub'a Bahariye Dergâhına giderek, üstad musikişinas-ların iştirakiyle nefîs bir Rast fask dinlemişler. Fasılda Aziz Dede'nin icra ettiği fevkalâde bu- Rast ara taksimden büyük dâhi Cemil o kadar mütehassis olmuş 'ki, kalkıp Dede'nin elini öpmüş.

Şarkı şeklinin büyük üstadı merhum Lem'i Atlı da, Reşad Ekrem Koçu'ya Aziz Dede ile şöyle bir gençlik hâtırasını liaklet-miştir:

«Lem'i Atlı, 1900 seneleri esnasında bir yaz günü, briçka ile Sarıyerden Sultansuyu-na gidiyormuş. Yolda başka bir araba içinde de Aziz Dede Segahtan ney ile bir taksim yapıyormuş. Lem'i Bey dahi, o bülbülleri hâ-mûş eden sesiyle aynı makamdan taksime başlamış ve üstadı mest eylemiş. Aziz Dede her yerde vesile bulur, Sultansuyu yolunda ilâhi neyine hemdem olan o harikulade sesten bah-sedermiş (B: Atlı, Lem'i).

Uşşak Saz Semailerinin en meşhuru ve en çok çalınanı da Aziz Dede'nin kısa ve zarif parçasıdır. Âsim Bey'in beş hanelik, çok uzun, güzel ve millî Saz Semaisi ayarında bir eserdir. Piyasada bunlardan başka büyük bestekâr Tatyos' un Saz Semaisi de çalınır; bu dahi uzun bir saz eseridir. Uş-şak'tan Kemani Corci'nin, Salih Dede'nin ve bunlar ayarında eser veremiyen diğerlerinin Saz Semaileri artık çalınmamaktadır.

Aziz Dede'nin Uşşak Saz Semaisinden pek daha güzel bir Saz Semaisi, Yegâh maka-mındadır. Aynı makamdan, büyük bestekâr Tanburî Is-hak'ın, muahhar asarından da Sedad Öztoprak ve Hasan Ferid Alnar'ın pek güzel Saz Semaileri varsa da, her zaman duyulanı ve en güzeli, Aziz Dede'nin şaheseridir. Uşşak Saz Semaisi gibi notası müteaddid defa tab olunursa da, tamamının notasını

ANSİKLOPEDİSİ

bulmak müşküldür. Zira eser tam sekiz hane olup, tabiatiyle son derece uzundur. Fakat piyasa —hattâ istanbul Konservatuarı Türk Musikisi icra Heyetinin Yegâh faslında dahi — yalnız 4, pek nadiren de beş hanesi çalınır. Malûmdur ki, bu eserden başka musikimizde yedi, sekiz veya daha fazla haneli Peşrev ve Saz Semaisi yoktur ve altı haneli olanlar da birkaç eserden ibarettir. Aziz Dede'nin hususî bir üslûpla bestelenmiş bu pek güzel saz eserinin tamamı çalındığı zaman bir yeknesaki hissi verirse de, mülâzimenin ısrarı çok güzel bir tesir bırakır. Son hanesi dahi —hemen bütün Saz Semailerinin aksine— tek parçalıdır. Biraz uşşakî sedalar taşıyan Dede'nin bu en meşhur eserinin tesiratı, muaharr eserlerde görülür. Bu arada; büyük bestekâr İsmail Hakkı Bey'in bazı Saz Semailerindeki nağme müşabehetleri ile yaşıyan büyük bestekârımız Üstad Tanburî Refik Fersan'ın beş hanelik uzun meşhur Nikriz Saz Semaisinin mülâzi-mesinin, Yegâh'm mülâzimesi ile nağme benzerliğine işaret edebilirz.

Herhalde Aziz Dede'yi, şaheser veren bir bestekâr, mühim bir ney virtüözü olarak musiki tarihimize geçirmek mecburiyeti vardır. Bu satırların yazıldığı sırada Aziz Dede hakkında tek tetkik — eserleri hakkında hiç malûmat vermeksizin— Sadedin Nüzhet Ergun' uun «Türk Musikisi Antolojisi» ndeki bend-dte


Yüklə 4,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   75




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin