İstanbul ansiklopediSİ



Yüklə 5,06 Mb.
səhifə25/76
tarix04.01.2019
ölçüsü5,06 Mb.
#90131
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   76
§370 —

İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 5371 —

EŞEK, «ESSEK»




Eşek sudan gelinceye kadar (uzunca bir zaman
anlamında) -

Eşeğin canı yanınca atdan yöğrük olur (acı tecrübe anlamında)

Eşeğe gücü yetmez, semerini döver (zebunkeş anlamında)

Eşeği düğüne çağırmışlar, ya oduna, ya suya de


miş (kendisinden bir menfaat umulduğu zaman ilti
fat, ilgi görme anlamında) .

Bir şeyin âdisi, kabası, lüzumundan fazla irisi, ifrat hâlinde haretli de «Eşek» ilâvesi ile anlatılır.

Eşek lâlesi — Bir nevi iri yabanî lâle Eşek arısı — Bal yapmayan mâruf iri arı Eşek zeytini — İri daneli, kalın derili makbul olmayan zeytin

Eşek pastırması — Yavan, kötü pastırma Eşek sakası — Terbiyesizce kaba şaka Eşek inadı — İnadda ifrat

İçinde toplanmış kimselerin gürültü ile hııiagarak ülfet ve sohbet ettikleri yerler için «Essek Ahırı» denilir: «Kahvehane değil, eşek ahırı..». Yine halk ağzında mahbushâneye «E-şek Cenneti» denilir, bu deyim bilhassa asker okulları mahbushâneleri ile aynı disipline tâbi eski Dârüşşefakamn mahbuslıânesi için kul-lanılmışdır:

îki cumadır görünmüyor, Hasan nere-

de?

— Eşek Cennetinde!



Türlü anlamları ile eşek şâir kalemleri tarafından da kullanılmışdır :

Herif essek mi dedin, eşhedü biUâlı essek! Ağzı karnındaki uçkur düğümünden gevşek!

(Mehmed Akif)

Bu izdiham âresinde eşşekle böyle geziş Efendi söyle, eşeklik değil de başka nedir?.

(Fatin)

Zahidin mail olur tab'ı eşek lâlesine Eylese gah eğer azmi temaşayı çemen

(Naili)

Bed asla necâbet mi verir hiç üniforma Zerduz palan ursan essek yine eşşekdir

(Ziya Pasa)

Bir taze şuh nevcivan görüp sevmeyen lâşek Ya zahidi riyakâr, yahud eşşoğlu essek

(Çamiç Ağa)

EŞEK, «ESSEK» — ikinci Meşrutiyetde çıkmış mizah gazetesi; admı Sakallı Rıfkı Bey bulmuş, Baha Tevfik Bey tarafından çıkarıl-mışdır. (B.: Baha Tevfik, cild 4, sayfa 1861),

imtiyazı alınır iken- tereddüd edilmişdi; Matbuat Umum Müdürlüğü «Eşek» adım edebe aykırı bulabilirdi; fakat o sırada umum müdür olan Fazli Necib Bey (B.: Fazlf Necib Bey), imtiyazı almaya gelen muharrir Fuad Samih Beyin elinden dilekçeyi alıp okuyunca::

— Tuhaf şey., dedi, bir mizah gazetesine bu hüzünlü ismi nereden buldunuz?..

Fazli Necib Bey pek kibar bir zât idi, arab asıllı Türk harfleri ile «Eşek» ismini, imlâsı aynı olan «Eşk» (Gözyaşı» olarak okumuşdu. İmtiyazın verilmesi için umum müdürün kaleme havale etdiği dilekçede isme Fuad Samih Bey bir şedde ekledi, ve bu suretle gazetenin adı «Essek» oldu.

ilk nüshası 27 Zilkaade 1328/16 teşrinisani 1326 (30 Kasım 1910) tarihinde çıkmış-dır. Nefaset Matbaasında basılmışdır. 28,5x41 eb'adında 4 sayfa olup 1. sayfanın üst yansı gazetenin başlığı ile bir gazetede bulunması gereken notlara ayrılmış, alt yarısında da bir karikatür bulunmaktadır; 4. sayfada da iki karikatür bulunmaktadır.

Masa başında yazı yazan bir eşek resmi
ile kompoze edilmiş başlığın sağında şunlar ya
zılıdır : .

Sahibi imtiyaz: Merzifonî Müdîri mesul; Halil *

Babıâli Caddesindedir ahır Numara dörttür, işin yoksa gel anır

*

Her husus için Babıâli Caddesinde 4 numaralı idarehanede Eşek Müdîri Umumîliğine müracaat oluna



*

Notamıza muvafık her türlü anırtı kabul olunur.

* Nüshası 10 para

Başlığın solunda da şunlar yazılıdır :

Sermuharriri: Kıbrısî Don Kişot Müdîri edebî: Cemenderzâde Nâhik •^

On kuruşdur bir sene kullanması Beş kuruşdur o halde yarısı &

Heyeti Tahririye

Topal Eşek, Kır Eşek, Tırnağı Karıncalı, Kabakulak

Hey'eti İhbariye

Sıpa, Katır, Yabaneşeği, Sudangeçmez, Tilki, Devekuşu, Uyuzeşek, Kertenkele, Kaplumbağa

* Nüshası 10 paradır.

Başlık kompozisyonunun altında da şunlar yazılıdır :

Numara 1. «insanlara dersi edeb verir, sahihlerinin eşekliği tutunca neşrolunur, nıûtî, mütehammil ve beynelmilel hayvan gazetesidir». Sene 1.

ikinci sayısında nüshası 20 paraya çıka-nlmışdır.

Hükümet tarafından derhal kapatılan «Esşek»in yerine imtiyaz almadan «Kibar» çıkarıldı, o da kapatıldı, yerine «Yuha» çıkdı, onu da kapattılar, ve sonra imtiyazla «Malûm» çıkdı ve böylece bu mizah gazetesi iki ay için? de dört isim değişdirdi.

«Kibar» ve «Yuha» da başlık resmi aynen muhafaza edildi; «Malûm.» un ilk nüshasında yazı masası başındaki eşek'in yalnız kulakları göründü, ikinci nüshada kulaklar da kaybolup boş bir masa kaldı.

Baş muharriri «Kıbrısî Donkişot» adı sırası ile «Don kişot, hem saman yer hem de ot», «Kopuk Donkişot», «Elmâlûm Donkişot» ol-muşdur. Müdîri edebinin adı da Kibarda «Kenarın Dilberi», Yuha'da «Külhanbeyi», Mâ-lûm'da «Odur o» ohnuşdur.

Kısa zamanda dört isim değiştirmiş bu mizah gazetesinin edebî hüviyetini başlığı yanındaki bu yazılar pek güzel gösteriyor; fıkra -makale(?)lerinden de birkaç örnek alıyoruz:

«... bu memleketde büyük adam olmak için eşek

olmakdan başka çâre yok., rağbet görmesi istenen bir gazete ancak eşekçe bir gazete olabilir...». (Gazetenin takdim yazısından).

*

«Her gün turşusunu eşeğinin arkasına yükletip mahalle mahalle dolaşan turşucu tam: — Turşu!.. diye bağıracağı zaman eşek anırmaya başlarmış, adamcağız dayanamamış :



— Be eşek!.. Turşuyu sen mi satacaksın, ben
mi?... demiş.

«Maarif Nâzın da dese ki :

— Maarifi ben mi idare edeceğim, yoksa ga
zeteler mi idare edecek?...».

*

«Dün öğleden sonra şehrimizde beynelmilel Sosyalizm Cemiyeti Himâriyesi tarafından büyük bir miting yapılmış, ahiren tahliye edilmiş Osmanlı Sos^ yalist fırkası mevhûmesi reisi ve İştirak Gazetesi sahibi Hüseyin Hilmi Beyefendiye bir tebrik telgrafı çekilmisdir. Sürekli anırtılarla miting gece yarısına kadar devam etmişdir..».



*

«Büyük bir kapunun üstündeki yazıyı okumaya çalışan yabancı sorar: — Birader, bu ne dâiresi?..

— Cağaloğlu Hamamı!..

*

«Yeni kabine :



Sadırâzam — İsmail Paşa (Tokat) Mâliye — Muktesidi şehir İbrahim Efendi Maarif — İbkaaen Emrullah Efendi Harbiye — Müverrihi şehir Ahrned Sâib Bey Dahiliye — Celâl Sâhir Bey Hariciye — Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendi Şeyhülislâm — Filozof Biza Tevfik Bey Evkaf — Eiza Paşa (Karahisar) Bahriye — Yağcı Şefik Bey Ziraat — Ahmed Riza Bey Adliye — Lağvedümişdir. *

«Komşusu Nasreddin Hocadan merkebini istemiş, Hoca: -t- Merkeb evde yok!., demiş; tam bu sırada merkeb anırmış:



  • Canım., işte sesi geliyor!..

  • Anıa yapdın ha... Ak sakalımda bana inan-
    mayıp merkebin anırtısına mı inanacaksın!..

«Muhaliflere memleketimizin inzibatı yolunda gidiyor disek bize mi inanırlar, yoksa yankesici ve hırsız güruhunun parmak izlerine mi?...»

*

«Matbuat Müdürlüğü şu isimlerle gazete imtiyazı vermemeyi kararlaşdırmışdır: Sıpa, Deve, Ka-



Am Ji'c^'

J1- >

TV


Jjl »

* juj .i!..



Vj"--»"' -i.%-

ii Jll «>», U.

v^ N *


-N-

. U


- ^ -


i t

üj>V\«


.Jlj «..j

*gr.


V—

«Essek» ve «Kibar» m l numaralı nüshalarının başlıkları

«Yuha» ve «Malûm» un l numaralı nushalannın başlıkları



EŞEK, EŞEK ETl

_ 5374 —

İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

_ 6375 —

EŞKENAZİ (Salamca



EŞEK CENNETİ — Hâneberdüş pırpırılar argosunda cezaevi, mahbushâne; misâl: iki adam konuşur:

  • Ortalıkda görünmüyorlar, Bursalı ile
    sakallısı nerede?

  • Eşek Cennetinde!..

EŞEKÇİ, EŞEKÇİLER — Eşekcilik, bir kira karşılığı eşek sürücülüğü yakın zamanlara kadar îstanbulun mesirelerinde ayak takımından mürahik gençlere, delikanlılara geçim yolu olmuşdur; Beykozda, Küçüksu Çayırında, Sarıyerde, Büyükadada bu eşekçilere bilhassa rastlanırdı; Beykozda Yuşâya ve Çayıra, Sarıyerde sulara gidip gelirler, Büyükadada da bu adayı dolaşdırırlar, Küçüksuda çocukları gezdirirlerdi. Çoğu hırpanî kıyafet, yalın ayaklı gençlerdi; müşterileri eşekleri tırısa kaldırıp koşdurdukları, kendileri de eşeklerinin peşinden koşdukları için eşekcilik ancak ayaklan koşarlı gençlik kârı iş idi.

Aşağıdaki satırları Vâsıf Hocanın (B.: Hiç, Vâsıf) hâtıralarından alıyoruz: «Üskü-darda Ihsaniyede konak sahibi bir mühendis Ferid Bey vardı, haylaz oğlundan şikâyet ederdi: — Bütün imkânlara sâhib iken ojnımuyor,


tır, Öküz, Hıyar, Balkabağı, Odun, Yankesici, Hırsız, Dolandırıcı, Zurna, Şeftali, Zanbak, Maslahat, Kadınbudu, Oturtma, Bomba, Taun, Kolera, Kızıl, Külhanbeyi, İpsiz, Kopuk...»

Münir Süleyman ÇAPANOĞLU

EŞEK, EŞEK ETİ — Zamanımızda gizli kesim yerlerinde pek çok eşek kesildiği, bu eşek etlerinin bir kısmının bâzı aşçılarla lokantacılara satıldığı, büyük bir kısmından da eucuk yapıldığı istanbul gazetelerinde sık sık görülmektedir. Haberler, zabıta baskınları ile meydana çıkarılan kesim yerleri üzerine ve yakalanan eşek etleri üzerinedir; eşek kesicilerinin ve eşek eti sucuğu yapıp satanların ve eşek etini bile bile alıp mutfağında kullanan aşçıların nasıl bir cezaya çarptırıldığı tesbit edilemedi. Bu konu ile zamanımızın mizah gazeteleri de sık sık meşgul olur ve karikatürler yayınlanır.

EŞEK ADASI „-—.Karadeniz Boğazı ağzına yakın, Irva'nın şimalinde, Elmas Burnunun doğusundaki koyun önünde iki küçük adacık-dır, yerine gidilip görmek imkânı bulunamadı (B.: Elmas Burnu, cild 9, sayfa 5026).

Lokantacılar, eşek eti kullandıklarını yalanladılar. — Gazeteler — — Eşşeğin sözüne mi inanıyorsun, benim sözüme mi?... Eşek Eti Karikatürde

(Karikatür: Cafer Zorlu, Akbaba Mecmuası)

ben onun yaşında iken Beykozda yalın ayak, başımda bir yağlı fesim bile yok, mendil sarar, iskele ile çayır arasında eşekcilik yapardım, Bursalı Nâfi Efendi adında bir müşterim benimle alâkadar oldu, oğlum senin yüzünde nuru zekâ var, eşekcilikde heder olmak sana ya-zıkdır dedi, elimden tuttu, himaye etti, elifi görsem mertek sanır iken on sekiz on dokuz yaşından sonra okudum, babalığımın sayesinde koluma altın bilezik takdim, meğer benim yerime eşekcilik oğlumun nasibiymiş diyeceğim, o haylaz eşekcilik bile yapamaz!., derdi».

EŞEKÇİ, İRANLI EŞEKÇİLER — Kamyon ve kamyonetlerin bulunmadığı yakın geçmişe kadar istanbul içinde ve civarında inşaat yerlerine kereste, kum, kireç ve taş gibi yapı malzemesi, tstanbulda yerleşmiş iranlıların ayak takımı eşeklerle taşırlardı. Meselâ bir kamyonun getireceği kumu 40-50 eşekden mü-rekkeb bir kervanın getirmesi, bu eşek dizilerinin sokaklardan geçişi eski îstanbulun ken-

Beykozda Eşekçi Delikanlı

(Eesim: Sabiha Bozcalı)

dine has manzaralarındandı. * Avam arasında bir iranlıya katıldığı zaman tezyif yolunda «Eşekçi Acem» denilirdi; misal: «Bana ahond-luk taslama, Bülbülderesinde eşekçi acemin oğlu olduğunu biliriz...».

EŞEKLERE MAHSUS — Büyük şehir istanbul'da kadimden beri tenha sokaklarda sapaca köşelere, kenarlara su dökmek, tebevvül, bâzı saygısızlarca âdet edile gelmişdir. Yollarda böyle bir kirletilmeye mâruz gibi duvarlara, okunur, utanılır, kirletilmez ümidi ile ve tebeşir, yahud kireçle, kömür ile, boya ile «fişeklere mahsus» diye yazılır. Buna rağmen de o duvar dipleri, köşeleri umumî ayak yolu yerine yine kullanılır. Büyük şehirde bu çirkin telvis işi zamanımızda da görülmektedir, mevzu çok yıpranmış olmasına rağmen karikâtü-ristlerce de mizah dergileri sayfalarında aksettirilmektedir.

EŞKENAZÎ (Salamon Natan) — XVI. asırda yaşamış bir yahudi hekim ve diplomat; Profesör Avram Galanti «Türkler ve Yahudiler» isimli eserinde bu zat hakkında şu malûmatı veriyor: «Ital-yanın Udine şehrinde doğmuşdu, babası Alman Mûsevîsi idi. Tıb tahsil ettikten sonra Fransa, Almanya, Rusya ve Polonyaya gitmiş, Krakovi'de Polonya kiralı ikinci Sigizmond'un tabibi olmuş, 1564 de meçhul sebeblerden dolayı Is-tanbula gelip yerleşmişdir. Dr. S. Natan Venedik teb'asmdan olduğu için Venedik sefarethanesine giderdi. O zaman Kıbrıs Adası Türklerin eline düş-müşdü. Venediğin yeni sefiri Marco Antonio Barbaro zamanın âdeti veçhile, devleti hâli harbde ve kendisi mah-bus olduğundan, yerine sulh müzâkerelerine girişmek üzere Dr. S. N. Eşke-naziyi koydu. Eşkenazi baş tercüman, Yunus Bey Vâsıtası ile Sadırâzam So-kollu Mehmed Paşaya takdim edilmiş-dir. Sokollu Eşkenazinin meziyetlerini takdir ederek hizmetine almış ve devrin pâdişâhı ikinci Sultan Selime tabib tayin etmişdir, ve Türkiye nâmına sulh akdetmek için Venediğe sefir olarak göndermişdir, ve Venedikde pek ihti-


l-,

EŞKİNA BALIĞI

5376 —



İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 5377


EŞKİNCİ SOKAĞI


ramla karşılanarak şerefli bir sulh akdetmiş-dir. 1574 de Venedikde basılmış îbrânîce bir eserin sonunda şu satırlar vardır: «Bu kitabın tab'ı hitam bulduğu vakit burada büyük Sultan Selim tarafından Venedik Hükümeti nez-dine sefir sıfatı ile gönderilmiş Doktor Sala-mon Natan Eşkenazi bulunuyordu». Eşkenazi Ucu ve kenarları siyah olan. kuyruğu düz yelpâ-med zamanlarında da Türkiyeye mühim hizmetlerde bulunmuştur» (A. Galanti; Türkler ve Yahudiler).

EŞKİNA BALIĞI — «izmarit balığı soyundan olup ekseriya bütük kıt'adadır ve minakop balıkları ile birlikde bulunur, alt çenesi üst çenesinden kısa, her iki çenesi kadife dişlerle mücehhez, ağzının yanları körüklü ve dili kısadır. Vücudu yassı, sırtı ince, büyük pullarla örtülüdür, rengi umumiyetle zeytuni, yahud kojm çivid mavisi, başının ve karnının altı beyaza yakın açıkdır; gözü de vücudunun renginde bâzan siyahdır; yelesi bir dana ufacık dikenle 9 kılçık, yelesinden kuyruğuna kadar uzanan sırt yüzgeci de yine bir küçük diken ile 24 kılçıkdan mürekkebdir. Makad yüzgecinde bulunan biri kısa biri ona nisbetle gaayet uzun iki kılçık bu balığın alâmeti farikası yerindedir. Ucu ve kenarları siyah olan kuyruğu düz yelpaze şeklindedir. Boy çizgisi sırtına paraleldir.

«Bu balığın eti minakobun etinden bir derece aşağı ise de levrek bulunamadığı zaman haşlama ve pilâkide bazen levrek yerine verilir, istanbul Balıkhanesine senede ancak 2000 kilo kadar gelir ve Karagöz Balığı kıymetinde satılır. 3-4 kilo ağırlığında büyükleri vardır, ilk baharda yumurtalı zamanıdır ve yumurtalı iken eti daha lezzetlidir. Karadeniz, Akdeniz ve Marmarada bulunur; sürü ile gezer, yosun ve deniz otları yer, Karagöz ve minakop gibi

Eşkina Balığı

(K. Deveciyan, Balık ve Balıkçılık)

dalyanlarda tutulur, bâzan manyat ağlarından da çıkar, oltaya da gelir. Tuzlanmaya, kurutulmaya gelmez, hep taze yenilir. Bu balığın başında iki küçük beyaz taş vardır; idrarı kolaylaştırır denilir, bâzı kimseler tarafından ezilerek hastalara içirilir, pek çok aranır, bu taşların terkibi bizce meçhuldür». (K. Deveciyan, Balık ve Balıkçılık).

EŞKİNCİ YAZILMASI (Talimli kıt'alar teşkili için Yeniçeri Ortalarından) :— «Eşkin : Eşen, koşan, çabuk yürüyüşlü» Kaamûsu Tür-kî). Yeniçerilik zamanında talimli asker yetiştirmek için son teşebbüsdür. Üçüncü Sultan Selimin kurduğu Nizâmı Cedid Askeri 1807 Yeniçeri ihtilâli, Alemdar Mustafa Paşanın kurduğu Sekbanı Cedid Askeri de 1808 Yeniçeri ihtilâli ile dağıtılnıışdı.

Sultan Selimin etrafındaki Nizamı Cedidci devlet ricali, ve Alemdar Paşanın yaranı Sekbanı Cedidciler haris, sefih, elleri uzun kimseler olmuşdu, şuursuz bir tegallûb hırsına nahvet ve gurura kapılmışlardı. Devlet gücünü kemiren kanlı ihtilâllerin çıkmasında, o ihtilâlleri çıkaran kör ve kara taassub ve âsî yeniçeriler kadar sorumlu idiler.

Talimli ve disiplinli asker meselesini ya
rım asır içinde üçüncü defa olarak Hicrî 1241
ve Milâdî 1826 senesinde ikinci Sultan Mah-
mud ele aldı. Bu teşebbüs de bir ihtilâl ile kar
şıladı; fakat son yeniçeri ihtilâli oldu, yeniçeri
ayaklanması, yeniçerilere karşı kanlı bir şehir
çengine döndü, ve Yeniçeri Ocağının kaldırıl
ması ile sona erdi. .

Alemdar Paşa vak'asmm üstünden 16 sene geçrnişdi. Sultan Mahmud evvelâ îtimad et-diği kimselerle ciddî istişarelerde bulundu, hepsi pâdişâha hak verdiler, yalnız Karadeniz Boğazının Rumeli Yakası Muhafızı Ağa Hüseyin Paşa :

— Pâdişâhım, ben şu kadar yıl Yeniçeri Ağalığı yapdım, şu kadar zorbayı tepeledim, beni dinler isen önce hakkı kabul etmeyip esâ-fili, eşirrâyı isyana teşvik edecek birkaç yüz kişiyi toptan kesersin, sonra işe başlarsın, kes-dirme yol budur, dedi.

Sultan Mahmud, Ağa Hüseyin Paşa'nm doğruyu söylediğini kabul etmekle beraber, teklifini adalete ve hakkaaniyete uygun görmedi.

Pâdişâh. Yeniçeriden talimli bir ordu çıkarmak istiyordu. Yeniçeri Ağası Oelâleddin Ağa vasıtasiyle ocak erkânından ve neferler üstünde nüfuz sahibi bazı ocaklıdan Yeniçerilerin tâlimi kabul edeceklerine dâir söz aldı ki aralarında Canbaz Kürd Yusuf ve Habib Odabaşı gibi istanbul haşerâtının ve ocaklı haytaların put gibi tapdıklan adamlar bulunuyordu.

Yeniçerilerden söz alındıktan sonra 25 Mayıs 1826 Perşembe günü Şeyhülislâm konağında büyük bir meclis toplandı. Bütün devlet erkânının, yüksek memurların ve ulemânın, Ağa-kapusu erkânı ile ocakda söz sahibi olanların katıldığı bu meclisde yeni silâhlarla ve usller-le harb tâliminin vâcib olduğuna fetva verildi. Ve yine bu meclisde verilen karar üzerine Yeniçeri Ocağının istanbul'da bulunan 51 ortasından şimdilik 150'şer neferden 7650 nefer seçilecek ve bunlar «Eşkinci» adı ile muallim asker olarak yetişdirilecekdi. Bu konuda bir höccet tanzim edildi ve büyük ağadan, en küçük neferine kadar Yeniçerilere imza etdiril-di, hattâ bâzı zabitler, «Kanımızla mühürleriz» diyerek isimlerini yazdılar, «şâir ocaklı şevk ile birbirlerinin ensesine basarak mühürlediler..» ve hemen eşkincilerin seçilip yazılmasına başlandı.

Evvelâ Şeyhülislâm konağında, sonra A-ğakapusunda Yeniçeri'yi tâlim etdireceklerine söz verenlerden, yemin edenlerden Yeniçeri Kethüdası Mustafa Ağa, Canbaz Kürd Yusuf, Habib Odabaşı ve daha sekiz oh zorba «tâlim» sözünün çıkdığı ilk günden beri Büyük Kapalı Çarşıda Kerpiç Hanında bir odada gizli bir cemiyet kurmuşlar ve yeni bir Yeniçeri ihtilâlini hazırlamaya başlamışlardı. Cevdet Paşa «Yeniçerilik eüzzam illeti gibi avamın iliklerine işlemişdi» diyor, Yeniçerilik eüzzam değil, bir kanser illeti olmuşdu. Kanlı bir ameliyat ile kazınıp atılacakdı.

Hicrî 1241 yılı Zilkaade ayının altıncı (12 Haziran ve Milâdî 1826) Pazartesi günü ilk büyük meclisde bulunanlar tantanalı bir alayla Aksaray'daki büyük Yeniçeri kışlasına giderek elli bir ortadan üçer beşer nefer meydana çıkarılıp Eşkinci seçilen Yeniçerilere temsilî bir merasimle yeni elbiseleri giydirildi ve yeni silâhları verildi: dualar okundu ve Yeniçerilerin istekleri ile tâlime başladıklarını göstermek üzere fetva emîni efendi besmele ile

eline bir tüfenk alarak Yeniçeri Ağasına ver' di, Yeniçeri Ağası da tüfengi alıp öpdü, ve silâh böylece katar ağaları arasında elden ele dolaşdı. Tek sıra hâlinde dizilmiş olan eşkinciler de hep birlikde üç adım atdılar ve ocakda tâlim başlamış oldu.

Kerpiç Hanında toplananlar askeri bu eşkinci merasimi esnasında ayaklandırmaya karar vermişlerdi. Fakat içlerinden bazıları: «Kazanlar çıkmadan isyan, dûdimânı Bektâgiya-nın kanununa aykırıdır!..» diyerek mâni oldular. Bir kısmı:

— Eşkinciler çoğalsın, eşkinci olan yoldaşlar gereği kadar top ve tüfenk alsın, sonra kıyam ederiz!, demişlerdi.

Bazıları da:

—- Eşkinciler pâdişâhın, devletin iltifatlarına nail olacaklardır, çoğalınca bizden büsbütün korkmayıp bizlere itaat etmezler, bilâkis ocağımıza düşman olurlar... demişdi.

Tâlimi kabul etdiklerine dâir bir höecet imzalamış ve hattâ bazıları «kanımız ile mühürleriz!.» dedikleri halde hükümetin Yeniçerilere emniyeti yokdu. Bâzı ocaklı ihtiyarlar: «Neferlerimizin' beyni kalındır,, hemen tâlim için bir gâvur tâlimidir, biz kılıç ile keçe çalar ve şişhane atıp desti nişanını vururuz demesinler!.» demişlerdi.

Topçu, kumbaracı, lâğımcı ve tersane ocakları zabitleri îkaz edilerek Yeniçerilere karşı dikkatli bulunmaları tenbih edilmiş, Karadeniz Boğazı Muhafızları Ağa Hüseyin Paşa ile izzet Mehmed Paşa da 3000 kadar sekban la «Kulakları kirişde» duruyorlardı. (Bu sekbanları Alemdarın Sekbanı Cedîdi ile karışdır-mamalıdır).

Son Yeniçeri ihtilâli 14/15 Haziran 1826 Çarşamba/Perşembe gecesi başladı, ve o Perşembe günü Yeniçeri Ocağının kanlı bir şehir muharebesi ile kökünden kaldırılması ile sona erdi; bu beş yüz senelik asker ocağının kaldırılmasına devlet resmen «Vak'ai Hayriye = Ha-* yırlı Vak'a» adını verdi. (B.: Vak'ai Hayriye).



EŞKİNCİ SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Boğaziçinin Rumeli yakasında Boyacıköyünün sokaklarından; bir başı Hekim Ata Caddesindedir, öbür başı kapalı, çıkmazdır, Boyacı Çeşmesi Sokağı ile dört yol ağzı yaparak kesişir (1934 B.Ş.R. pafta 22 /

eşraf sokağı

ANSİKLOPEDİSİ

5870

EŞREF AĞA


Boyacıköy); yerine gidilip bu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (mayıs 1968).

EŞRAF SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Fâtih ilçesinin merkez nahiyesinin Kırkçeşme Mahallesi sokaklarından; Mustafa Kemal Caddesi ile Ağırşak Sokağı arasında bir aralık sokakdır (1934 B.Ş.R. pafta 6/64). istimlâk edilerek şehir haritasından silinmiş, yeri meydanlığa katılmışdır (aralık

1967).

Hakkı GÖKTÜRK

EŞREF (Koruk) — Geçen asır sonlarında yaşamış kayıkçı esnafından bir delikanlı olup Tophane ketebesinden Üsküdarlı halk şâiri Âşık Râzinin evrakı metrûkesi arasında yine büyük bir halk şâiri olan Nebil Kaptana tahsis edilmiş defterde şu satırlar yazılıdır: «Tophane iskelesi kayıkçılarından olup Rizeli Hasan Çavuşun kayığında işler bir mühmel daltaban delikanlı idi, Hasan Çavuşun hemşehrisi îdi, sonra Nebil Kaptanın gemisinde tayfa olmuşdur, Kaptan merhumun gaayetle makbulü idi, fakat bu Eşrefin aslaa gülmez yüzünden dâim şikâyet eder dururdu, emre itaatde zerre mikdârı kusuru yokdur, ama yüzünde bir tebessüm dahi görmem, elinden şarâbı kevser içsem zehir olur derdi, Eşrefe Koruk lakabını takmışdı, şu şikâyetname ve tarih de Kaptanındır :



Kayıkçı kopuğu pırpırı fetâ Eşrefim güzeller içinde yekta Yalın ayaklarla çıkdı oturdu Nebil Kaptanın gönlünde tahta

Velâkin gel gör ki cehli mürekkeb Sofebeti ülfeti gılzet üzre hep Altun tasa sirke koymuş şekerleb Tarihim her yerde dâik okuna «Koruk Eşref lakab olsun be ona.»

1313 (M. 1895 - 1896)

«Nebil Kaptanın yanında iki sene kadar kalmış, kurraası çıkarak Donanmada asker olmuşdur, terki tezkire edip Donanmada kaldı, Zırhlı Mes'udiyede çavuş oldu, ben Koruk Eşrefin güldüğünü görmedim ama Nebil Kapta-

nın cenazesinde tabuta kapanıp ağladığım gördüm...»

EŞREF (Saraç) — Asrımız başlarında yaşamış bir delikanlı olub değerli halk şâiri Mer-divenköylü Bitli Tevfik tarafından şu manzume ile övülmüşdür :



Tabakal avamdan saraç şûhi dilbazı Lâkin gel gör çapkının beyzade nazı nazı

Yüklə 5,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin