Hakkı GÖKTÜRK
ESNAF TÜRKÜLEKİ» — Sadi Yaver Ataman'ın «Memleket Havaları» isimli eserinin- 1954 yılında yayınlanmış ilk kitabcığı; 17X24 santim eb'adında 32 sayfadır. Değerli müellif eserini takdim ederken şunları yazıyor: «Bu küçük baskı ile takdim ettiğim Esnaf Türküleri, istanbul Radyosundaki Memleket Havaları programlarımızda zaman zaman çalıp çığırdığımız bâzı seçme parçaları ihtiva etmektedir. Esnaf türküleri, yapılarına âmil olan se-bebleri, içtimaî mânâ ve fonksiyonları ile halk mûsikimizin mühim bir kolunu teşkil eder. Halk, zanaat ve meslekleri ile ilgili iş hayatının hususiyetlerini, açık ve samimî bir mizah ifâdesi, üslubu, temposu ve ahengi ile bu türkülere geçirmişdir. Esnaf türkülerinin belli başlı vasıflarından biri de, dramatik unsurları ihtiva eden temsilî bir mâhiyet arz etmesidir. Meselâ «Keçeci», «Demirci», «Kalaycı», «Hamamcı», «Sobacı», «Arabacı», «Helvacı», «Balıkçı» türkülerindeki ritm, ahenk ve hareketler bu zanaat şubelerinin iş kuvvetini ka-rakterize edici bir üslub taşıdıkları cihetle söylenmeleri, işin şekline ve îcablarma uydurulmaktadır».
Sadi Yaver Ataman küçücük fakat çok kıymetli eserine Terzi, Değirmenci (2 türkü), Berber, Hamamcı, Keçeci/Arabacı (2 türkü), Balıkçı, Oduncu, Kahveci, Demirci - Kalaycı -Sobacı, Boyacı (Kundura boyacısı), Leblebi-
ci, Bostancı ve Helvacı, 16 esnaf üzerine 15 türkü almışdır; Değirmenci üzerine iki türkü vardır, Demirci, Kalaycı ve Sobacı esnafı da bir türküde birleştirlmişdir; ve 15 türkünün de notası bulunmaktadır. Ayrıca, Âşık Kuzinin meşhur Esnaf Güzelleri Destanından aldı-ğı 16 kıt'ayı da geçen esnafın türkülerinin bulunduğu sayfalara serpişdirmişdir (B.: Esnaf Cicanları, Güzelleri); bu destanın ilk kıt'ası kitabının başına, son iki kıt'asmı da kitabının sonuna eklemişdir. Sadi Yaver Atamanın Rûzî destanından aldığı esnaf güzelleri şâmndaki kıt'alarm metni ile destanın asıl metni arasında ufak farklar vardır; örnek olarak iki parça alalım:
Berber (Destanda)
Berber güzelinin ayna cemâli Ustura cebinde var mekrü âli Yanıltıp eline verme sakalı Bir kılı kırk yarar söyler ustaya
Berber (Kitabda)
Berber güzelinin ayna cemâli Ustura elinde var mekrü âli Yan geliüp eline verme sakalı Bir küı kırk yarar söyler ustaya
Kalaycı (Destanda)
Kalaycı güzeli sıvar bacağı Yakar da pamuğu üfler ocağı Çalkaya çalkaya siler kapağı Tencereyi bâzan koyar ortaya
Kalaycı (Kitabda) Kalaycı güzeli sıvar bacağı Çıkarır meydana siyahı ağı Pamuk desteleyüb üfler ocağı Çalkadıkca çamur atar her caya
Balıkçı kıt'ası ise tamamen değişikdir: (Destanda)
Balıkçı güzeli salverir ağı Görenin erir yürekde yağı Denizde yıpranır tez geçer 'çağı Yem ider âsıkı takar oltaya
(Kitabda)
Balıkçı güzeli Allah emânet Ağlara düşerse eğer keramet Balık Pazarında kopar kıyamet Derya şada olur çıkar semâya
Sadi Yaver Atamanın Güzel kitabın «Kahveci», «Arabacı», «Berber» esnafı üzerine üç türkü ile aslında bir Rumeli türkü olup şöhretini istanbul meclislerinde yapmış Ha-
ESNAF, İSTANBUL ESNAFI
— 5350 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
- 5351 —
ESNAF,. İSTANBUL ESNAFI
mamcı Türküsünü alıyoruz; Üstad S. Y. Ataman bir zühul eseri olarak bu türkü iğin «Erzurum dolaylarına âiddir» diyor.
KAHVECİ TÜRKÜSÜ
Kahveciler kahvede kavurur
Yeni Mehmed Ağa kürkünü savurur
Aralıkda boş kese eyirür
Şanlıdır o anlıdır o
Oynar gelin şıngır mıngır
Tellidir o pulludur o
Kahveciler kahvede döğer Yeni Mehmed Ağa kendini över Aralıkda boş kese örer Şanlıdır o anlıdır o Oynar gelin şıngır mıngır Tellidir o pulludur o
Kahveciler kahvede pişirir Yeni Mehmed Ağa aklını şaşırır Şanlıdır o anlıdır o Oynar gelin şıngır mıngır Tellidir o pulludur o
ARABACI TÜRKÜSÜ
Arabacı Arabacı iste sana ben kiracı Arabacıda arabam çeeek
Arabacı da arabalı; süüür
Haydindi paldır küldUr yallah yallah Handindî tıngır mıngır yallah yallah
BERBER TÜRKÜSÜ
Ocak başında kaldım İnce fikire daldım Her kapu kakılışda Berber geliyor sandım Âh âh..
A berber oğlan oğlan Boynuma dolan
HAMAMCI TÜRKÜSÜ
Amman amrnan amnıan hey hey
-
Ey hamamcı 'bu hamama güzellerden kînî gelir?
-
Ne bileyim a efendim günde yüzbin can gelir!
Hadi leyli leyli leylâmda gel gel
Gel yavaş yavaş köşeyi dolaş Küçücük saraç yanıma yanaş
Amman amman amman hey hey İnsafsız hayırsız yar arsız yar AHanda gel gel sallanda gel gel
Al hançerin sok kalbime gör içinde neler var Allanda gel gel pullanda gel gel
Hüsnü KINAYLI
ESNAF VE SANATKÂRLAR DERNEKLERİ BİRLIĞt (İstanbul) — Cağaloğlunda Şerefefendi Sokağında Esnaf Hanı binâsmda-dır; 5373 sayılı kanuna göre 1950 yılında ku-rulmuşdur; 1967 yılında 507 sayılı kanuna uygun bir teşekkül hâline gelmiş bulunuyordu; 75 esnaf.ve sanatkâr teşekkülünü Birlik olarak temsil etmektedir; «istanbul Esnaf ve Sanatkârları Dernekleri Birliği» adı ile tescil edilmişdir, 70,000 üyesi vardır.
1950 de kurulduğu zaman 14 esnaf cemiyetinin Birliği hâlinde idi. Esnaf Odasının lagvi ile mevcud para ve demirbaş eşyası bu birliğe verilmişdir. Ticaret Odasına bağlı Esnaf Odasından ayrılmış olarak toplanan paralar ve esnaf paralan ile şimdiki binası, Esnaf Hanı satın alınmışdır.
Bu birliğe bağlı dernekler kendi üyelerinin yıllık aidat hasılatının yüzde beşini bu Birliğe verir.
Ocak lasın •
±3fc
da kal..di .. ~~~~~m_ İn cg f f..ki.
dal.
Berber Türküsü
(Sadi Yaver Atamandan)
V J l. J ı ^"—-J ,
Birliğüı kurucuları şu zatlardır: Mahmud Erbil (Kahveciler Derneği Başkam), Abdullah Özaydm (Fırıncılar Derneği Başkanı), Ab-dürrahman Saker (Berberler Derneği Başkanı), Mümtaz Özerer (Mahrûkatcılar Derneği Başkam), Ali (soy adı tesbit edilemedi, Kasab-lar Derneği Başkam), Kemal Giray (Şekerciler Derneği Başkam), Sabahattin Kitabcı (mensub olduğu dernek tesbit edilemedi).
Birliğin 1967 deki idare heyeti şu zatlardan kurulmuş bulunuyordu :
Mâcid Çetinkaya (Başkan; istanbul Lirna-
m Motor, Mavuna, Römorkör Deniz Nakliyat
Esnafı Derneği Başkanı), Hüsnü Çınar (ikin-
el başkan; Lokantacılar Derneğinden), Suad
Yekin (ikinci başkan; Kasketciler Derneğin
den), Muhsin Şenruh (Genel sekreter; Profes
yonel Foto Sanatkârları Derneği başkanı), is
met Ermetin (Muhâsib; Şoförler Derneğin
den) , Muhiddin Tırpan (Veznedar; Sakatatçı
lar Derneği başkanı); Nazmi Akbacı (Üye;
Meyve ve Sebze Esnafı Derneği başkam), Ne
zir esmer (Üye; Meyve ve Sebze Esnafı Derne
ği başkanı), Mustafa Oaner (Üye; Derneği
tesbit edilemedi). ;
1967 de bu birliğe bağlı dernekler şunlar
idi
-
Ağaç İşeri, Oymacı, Oymakcı Sanatkârları Der--
neği ' ••
-
Ağaç İşleri, Fıçıcı, Sandıkçı, Kutucular Derneği
-
Arabacılar ve Motorsuz Kara Nakil Vâsıtacıları
Derneği
-
Ayakkabıcı ve Terlikci Esnafı Sanatkârları ve
Kolları Derneği
-
Ayakkabı Boyacıları Derneği
-
Balık Satıcıları Derneği
-
Bilûmum Bakliyat ve Zahire Alır Satarlar Der
neği
-
Çiçekçiler Derneği
-
Deniz ve Kara Büfecileri Derneği
-
Ekmek Fırıncıları İmâl ve Satıcıları Derneği
-
Elektrik Teknisyenleri Derneği
-
Elektrikli, Elektriksiz Oyun ve Eğlence Maki-
naları Sâhib ve İsletenleri Derneği
-
Erkek Berberleri Usta ve Kalfaları Derneği
-
Erkek Kadın Konfeksiyoncu Terziler Derneği
-
Erkek Kadın Konfeksiyoncu Terziler Dörneği *
-
Etlik Hayvan Alıcı ve Satıcıları Derneği
-
Gazoz, Su, Şıra, Şerbet, Boza, Turşu ve. Sirke
-İmal Eden ve Satan Esnaf Derneği .
Gaziosmanpaşa Küçükköy Otobüs, Kamyon,
Kamyonet ve Minibüsoüler Derneği
Gezici Sütçüler Derneği
-
Gömlekci, Kolacı, Elbise temizleyici ve Ütücü
Sanatkârları Derneği
-
Hamamcılar ve Müstamdemleri Derneği
-
Han Odabaşıları Derneği
-
Havagazı ve Sıhhî Tesisatçılar Derneği
-
İstanbul Limanı Motor, Mavuna, Römorkör De
kiz Naklie Esnafı Derneği
-
İstanbul Şoförler Esnafı Derneği
-
İstanbul Otobüsçüler Derneği
-
İşkenbe Çorbacıları Derneği
-
İşportacılar Derneği
20. İçkili İçkisiz Lokanta, Kebabcı, Köfteci ve Ayakda İçki Satanları Esnafı Derneği
-
Kadın kuaförler ve Manikürcüler Derneği
-
Kahveci, Kıraathâneci ve Gazinocular Derneği
-
Kadın ve Erkek Terziler Derneği
-
Kamyoncular Esnafı Derneği
-
Kamyonet Sâhibleri Derneği
-
Karagözcüler, Kuklacılar, Hokkabazlar Esnafı
Esnafı Derneği
-
Kartal Kamyon, Kamyonet, Şoför Esnafı Der
neği
-
Kartal - Maltepe Seyyar Pazarcılar Derneği
-
Kasket ve Şapka İmalcileri Esnafı Derneği
-
Kauçuk ve Lâstis İsleyen Küçük Sanatkâr Der
neği
-
Kurukahveciler ve Piyango Bayileri Derneği
-
Küçükçekmece Kasablar Derneği
-
Mahrûkatcılar ve Müstahdemlerini Koruma
Demeği
-
Marangozlar Derneği
-
Mezeciler ve Müstahdimleri Derneği
-
Meyve ve Sebze Esnafı Derneği
-
Mobilya Doğrama İmalci Sanatkârları Derneği
-
Mobilyacı Döşemeci Esnaf ve Sanatkârları Der
neği "
-
Motorlu Kayık ve Benzerleri Yapıcıları Derneği
-
Muhallebiciler, Sütçüler ve Müstahdimleri Der
neği
-
Müstamel Elbise ve Eşya Alıp Satanlar Derneği
-
Otomobilciler Esnafı Derneği
-
Otopark ve Dolmuş Durak Yerleri Yöneticileri
Derneği
-
Oto Sanatkârları Derneği
-
Perakendeci Bakkal ve Benzerlrei ve Müstah
dimleri Derneği
-
Perakendeci Kasablar ve Müstahdimleri Der
neği
-
Pazarcılar Esnafı Derneği
-
Plâstikciler Derneği
-
Profesyonel Foto Sanatkârları Derneği
-
Sandıkçılar ve Bıçkıcılar Derneği
-
Sağmacılar Otobüs, Minibüs, Kamyon ve Kam-
yonetcüer Derneği
-
Sağmacılar Şoförler Esnafı Derneği
-
Sakatatçılar Derneği
-
Saraçlar Derneği
-
Sepetçiler Derneği
-
Sıvacı Boyacı Sanatçılar Derneği
-
Silivri Şoförler Derneği
-
Şekerci, Pastacı, Helvacı, Tatlıcı ve Şekerli Mâ-
-jjK.-"-^
BSRAÎİ
5352 —
İStANfitlt
ANSlKLOPEDlSt
5353 —
ESRAR
mulleri Esnafı Derneği
-
Terlik İmalci Sanatkârları Derneği
-
Trikotaj ve Benzerleri Esnaf ve Sanatkârları
Derneği
-
Un İş Esnafı Derneği
-
Yükcüler Derneği
-
Yolcu, Motorlu Motorsuz Deniz Küçük Nakliye
Esnafı Derneği
-
Yorgancı Hallaç Esnafı ve Sanatkârları Derneği
-
Dokumacılar Derneği
-
Kartal Seyyar Pazarcılar Derneği
-
Pendik Minibüscüler Derneği
ESRAR, ESRARKEŞLtK, ESRARKEŞLER — «Esrar: Hind Keneviri denilen bir nevi otdan çıkarılan sarhoş edici, uyuşturucu, uyutucu tesir yapan terkib madde; Haşiş; Esrarkeş: Esrar tiryakisi» (Hüseyin Kâzım, Büyük Türk Lügati). «Hind Keneviri denilen bir nebatın yaprağı; tütün gibi içildikde keyif verir, insanı garib bir takım hayâlâta daldırır; esrar çekmek; Esrarkeş — Esrar tiryakisi, esrara mübtelâ» (Şemseddin Sami, Kaamûsi Türkî).
Hüseyin Kâzım Bey lûgatma şu iki beyti kaydetmişdir :
Lebi meygûn var iken anma hattı jengârı Gül gibi bade dururken nidelim esrân
(Helaki)
Keyf içüıı esrâre olub mübtelâ ttti temâmiyle şuurun heba
(Atâyî)
Millî kütübhânemizin yukarda kaydettiğimiz iki büyük lügati da Hind Kenevirinden istihsâl edilen ve bizde esrar denilen uyuşturucu maddeyi gereği gibi tarif edememişdir kanısındayız.
Esrar, yüz yıllar boyunca bütün dünyâda insanlar için bir âfet olan uyuşturucu maddelerin başında gelmişdir. istihsâli, satışı, kullanılması her tarafda yasak edilmiş, buna rağmen durmadan istihsâl edilmiş, gizli, kaçakçı elleri ile satılmış, içilmiş, haşişhârieler - esrar tekkeleri kurulmuş ve işletilmiş, esrar, satıcıları ve kaçakçıları ile amansız mücâdelelere rağmen önlenememiş, satıcı ve kaçakçılarla mücâdele milletler arası büyük işlerden biri ol-muşdur.
Esrar ibtilâsı ve esrar kaçakçılığı memle-
ketimiz ve bilhassa büyük şehir istanbul için de, gençliği tehdid eden, nice gençlerin şuurunu yok ederek uyuşuk, bir posa hâline getirip mezellet batağında mahveden bir âfettir. Zamanımızda da satılır ve kullanılır; ve maalesef Türls basınının da, yabancı basının da vak'ala-ra dayanan kayıdları ile Türkiye ve istanbul, esrarın en kolay ve bollukla tedârik edildiği yerlerin başındadır.
Büyük halk şâiri Vâsıf Hiç (Vâsıf Hoca) görgüye dayanarak Esrar üzerine bize şu kıymetli notları tevdî etmişdir :
«Cenabı Hak cümlemizin evlâdını muhafaza buyursun, esrarkeşlik sârî hastalıkların aynıdır. Benim gördüğüm, esrar içilmeye bir nevî teşvik ile başlanıyor. Kimi bir işde çırak veya kalfa, kimi mektebli nice gül gibi gençler o yok olası esrar nargilesine yapışmış, bir kısmı geçimini temin eden işini, bir kısmı istikbâlini temin edecek tahsilini ayaklar altına almış; evini, anasını, babasını, kardeşlerini ter-kederek o gürûhi la yüflehuna, katılmışdır. Niceleri anadan babadan kalma evini, malını mülkünü yok bahâsına satıp parasını esrar dumanına vermişdir. Niceleri de o dumana namus ve iffetini vermişdir. Bir çoklan hırsızlık, yankesicilik gibi cürümleri irtikâb etmiş, yan çıplak, levs içinde, haya ve edeb cevherleri mahvolmuş, yangın yerlerinde, harabeler içindeki inlerde yatıp kalkarak, yahud mahbushâne koğuşlarında sürünüp ölmüşlerdir.
«Istanbulda beyzade, paşazadeden esnafına, hammal ve kayıkçı makuulesi ayak takımına varınca her sınıf halkdan esrarkeşler gördüm, tanıdım. Bunların bir kısmı nargile ile, bir kısmı da dolu cıgara, yani esrarlı cıga-ra ile esrar içerler.
«Esrarlı cıgara içenler nergile vuranlar kadar zehirlenmezler.
«Esrar'ın esrarkeşler arasındaki ismi Ne-fes'dir, bundan ötürü esrarkeşlere eskiden Hod-nefes de denilirdi.
«Esrarkeşler kendilerine esrarkeş denilmesine çok kızarlar, Ehli Keyf denilmesine de memnun olurlar. Esrar kahvehanelerine, içinde gizlice esrar içilen kahvehanelere Tekke derler.
«Esrar nargilesine Kabak denilir. Bir hin-distan cevizinin tepesi delinir ve o delikden içi oyularak eti alınmış kalın kabuğundan yapı-
lir. Sonra buraya lüle, ve lüleye merbut olup tepedeki delikden kabak-nargiledeki suyun içine inen bir kamış yerleştirilir. Lülenin altında ekseriya gümüş pullarla süslü bir pirinç tab-lacık vardır ki işin amiyane nümayişidir. Adî nargilenin marpucu yerine kabağın üst kısmına yakın yerine Cura denilen, içi boş, boru gibi bir kamış sokulur; bunun karşısına da ikinci bir delik açılır ki ona da Püf Deliği denilir. Kabağın lüleleri âdi nargile lülelerinden daha küçükdür.
«Kabak lülesine bir mikdar tönbeki, onun üstüne de ayrıca toz tütün konulur; esrar en üste, diş ile kırılarak bir keçi boynuzu çekirdeği büyüklüğünde konulur. Esrarın üstüne de küllü ateş konulur. Tekkede, esrar kahvehanesinde kabağı hazırlayana kabakçı denilir; kabakçı, böylece hazırladığı kabağı bir mikdar çeke çeke içime hazırlar, alıştırır.
«Nargile - kabak alıştırmanın usûlü şudur: Kamış - Cura ağızda, Kabak - Ceviz elde, şehâdet parmağı da Püf Deliğinin üstüne konulur; çeke çeke, küllü ateş altındaki esrar parlamaya yüz tutunca, evvelâ kabağı ısmarlayana toka eder, takdim eder.
«Esrarkeşlerin arasında Aşere denilen bir usûl vardır; Kabak parasının dörtde birini verene Aşereci denilir; bir kabak - esrar nargilesi parasının dörtde üçünü yahud yansını ödeyene nargile sahibi diye bakılır, ilk çekim, içim onun şeref hakkıdır; sonra nargile bir yahud
tı/tr
Kabak
iki aşereciye toka edilir, onlardan sonra da diğer esrarkeşler önünde dolaştırılır.
«Aşereciler her nargilede değişir, işte böylece Tekkede bulunanlar yudum yudum esrar dumanı çekerler; bir kabağı ikincisi, üçüncüsü, dördüncüsü tâkib eder, ve böylelikle kafalar tütsülenir, kendilerinden geçerler, konuşmalar durur, kendi tâbirlerince mest olurlar.
«Bir ehli keyf Tekkeye, esrar kahvehanesine gelince bir nargile doldurtmaya mutlaka mecburdur, ve doldurttuğu nargileyi de yalnız içemez, öbür arkadaşlarına da içirtmeye mecburdur, aynı ikramı, sırası gelince onlardan görür.
«ilk nargileden sonra ocakçı :
— Aşere var mı?., diye seslenir.
«Biri: — Bir var!., der. Diğeri: — Biri daha var!., der. Keselerine göre en çok dört kişi çıkınca ikinci nargile de hazırlanır.
«Kafası biraz neşelendiğinden mi, yoksa sersemleşmeye başladığından mı, o keyf ehli arasında Kabakçı da denilen esrar kahvehanesi ocakçısı nargileyi alışdırırken şu tekerlemeyi yüksekçe sesle mutlaka söyler:
Nargilemin altı derya, üstü âteş Cümlemiz kardeşiz kardeş Hepimiz biribirimize eş!
ve nargileyi dolaştırmaya başlar.
«Nargileyi parasının tümünü, dörtte üçünü, üçde ikisini, yarısını vererek parlattıran birinci sınıf, patron ehli keyf sayılır; aralarında: — Falan nargileyi parlattı!., diye övülür; — Aşk olsun!., diye de takdir edilir.
«Bazan eline nargileyi alan ehli keyf de şu tekerlemeyi söyler :
Yus Yezide Çıksın iki gözü de Kahrolsun oğlu da kızı da!
«Ekseriya nargileleri sarı zincirlere takılı peneslerle tezyin ederler; penes ziynet altınlarının en küçüğüne verilmiş isimdir, çapı, zamanımızın 5 kuruşluk madenî paraları kadardır.
«Esrarkeşlerin akşamları içki zamanı yaklaşınca esnemeler başlar; hafif den krizler, el titremeleri görülür. Sofra tertib olununca ne-
ESBAR
— 5354 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
5355 —
ESRAR
şeler yerine gelir. Çek esrarın hızı geçince de esrarkeşin suratı asılır, ne yapdığmı bilmez; böyle anlarda en sevdiğinin merhabası bile kendisine küfür, hakaaret gibi gelir. Meselâ Hasköylü Kahveci Nusret aşk ile bağlanıp sevdiği Ferhi Bülend Zırhlısı efradından Kozluca-h îsmail adındaki genci böyle bir kriz ânında bıçaklayıp öldürmüş idi (B.: Nusret, Kahveci Gürcü; îsmail, Kozlucalı; Fethi Bülend Zırhlısı) ; hele her hangi bir sebeble bir iki gün hiç esrar bulamayan esrarkeş adetâ azgın bir deliye döner..»
Burada Vâsıf Hiç'in notlarına günümüzün gazetelerinden bir kaç vak'a ekliyoruz :
«İşleri kesad giden Erhan Emre adındaki muhabbet dellâlı esrar parası temin edebilmek için dört senelik metresi Hafizeyi satmaya kalkmış, gene kadın teklifi red edince gece yarısı evinin camını çerçivesini kırıp.bütün mahalle halkını ayağa kaldırmışdır.» (17 ağustos 1967, Hürriyet Gazetesi).
«Şehrimizi toplanma merkezi hâline getiren Beatnikler (hırpanî turistler) arasında alışdığı esrarı bulamadığı için sık sık çıldıranlar olmaktadır (B>: Esrar, Esrarkeş Turistler) . Son olarak evvelki gece İsveçli, yalın ayak ve belden yukarısı çıplak, mavi gözlü, sarı pos bıyıklı Beatnik, Sultanahmed'de dolaşırken birdenbire çıldırmışdır, acâib sesler çıkararak önüne gelene saldırmaya ve yumruk atmaya başlayan gene adam güçlükle zaptedilebilmiş-dir. Ağzından köpükler saçılarak Divanyolun-da bir otelin camlarını kafası ve yumrukları ile kırmış, yakalandıkdan sonra Bakırköy Akıl Hastahânesine gönderilmişdir.» (23 ağustos 1967, Hürriyet Gazetesi).
Vâsıf Hiç anlatıyor :
«Esrarkeş daha nargile hazırlanırken neşelenir, gözlerini ateşe diker, bir nefes çekince de kendisini Mısıra sultan olmuş zanneder. Yoksulluktan nargile doldurtamayıp veya aşe-reye giremeyip başkaları tarafından üflenen
dumanı eliyle ağzına çeken bîçâreleri de çok görmüşümdür.
«Esrarın birinci, ikinci, üçüncü nevileri vardır. Birinci, nev'i ince elekden geçirilmişdir; adı Sarıkız yahud Fino'dur.
«Esrar önce toz halindedir; yarımşar okkalık torbalara doldurulur ve ağır bir cisim altında baskıya konulur, bu suretle toz hâlindeki esrar külçe hâlini alır. Toz hâlinde nargilede kullanılmadığı gibi cıgarada da istenilen, aranan keyfi vermez.
«Avuç içi kadar bakır taslar vardır; tozdan yarım avuç kadar koyarlar ve ateşe gösterirler, duman çıkmaya başlayınca yanmama-sı için üstüne üç beş fiske su serpilir ve hemen tası ateşden alıp parmakların ucu ile sonra da avuç içinde yoğururlar, külçeleşen esrarı bir kenara koyup soğuturlar. Esrar külçe hâline getirildikden sonra satılır.
«İkinci Sultan Abdülhamid devri sonlarında İstanbulda l dirhemi l kuruş idi. l dirhem esrardan da 4 nargile olur. Bundan açıkça anlaşılır ki bir tekke işleten adam kısa zamanda zengin olur. Hal böyle olunca da îstan-bulda esrar ile mücâdele çok güçleşir. 1941 ile 1943 arasında l dirhem esrarın 50 ile 75 kuruş arasında satıldığını duymuşdum.
«Esrar ne kadar fazla yağlı olursa keyfi
de o derece üstün, fazla olur. Rivayet ederler ki yağlı esrar kafayı sersemletmeden keyif verirmiş.
«Esrardan bir mikdar alınır, iki parmak arasında pamukdan kandil fitili yapar gibi bükülür, esrar ne kadar rahat ve çabuk bükülürce o kadar yağlı olduğundan birinci elek, Fino dedikleri cinsdendir. Bir kısmı da vardır ki ne kadar uğraşılsa tutmaz, bükülmez, o da esrarın en adî cinsidir.
«Esrar kahvehaneleri, İstanbulun en izbe köşelerinden en mutena, parlak caddelerine varınca mevcuddu. Hattâ şehir etrafındaki surların yıkık kovukları içinde bile esrar kahvehanesi, tekkesi vardı. Hamdolsun zabıtanın himmetiyle tekkeler, eskiye nisbetle kalmamışdır. İ'stibdad devrinde esrarın cezası ağır değildi, çuval dolusu dahi bulunsa, ya müsadere edilip denize atılır, yahut bir kulp takılır, serbest bırakılırdı.
«Esrarkeş nargilenin neşesi geçdikden sonra öteye beriye kafa tutmaya başlar, kendi aralarında^ bu hâle de Harman denilir. Harman hâlindeki bir esrarkeşe yaklaşmak tehlikelidir.» (Vâsıf Hiç).
İstanbul Polis Mektebi Müdürlüğünde bulunmuş Mustafa Galib Beyin «Rehnümâyi Zabıta» isimli eserinde şunlar, yazılıdır:
Esrarkeş (Kesim: Sabiha Bozcalı)
Esrarkeş Abdullatı, Bitirim
(Resim: Sabiha Bozcalı)
Dostları ilə paylaş: |