İstanbul ansiklopediSİ



Yüklə 5,06 Mb.
səhifə31/76
tarix04.01.2019
ölçüsü5,06 Mb.
#90131
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   76

EVLENME DÜĞÜNLERİ

5416



istanbul

ansiklopedisi

5417 —



EVLİCEBABA MESCİDİ



düğünlerinde ziyafetler ve türlü oyunlar, eğlenceler arasında o düğün için sureti mahsusa-da şarkılar yazılır, bestelenirdi; Tarzmevin faslında bestelenmiş şu şarkı, kendi adına nis-betie anılan meşhur mûsikî ve şarkı mecmuasının sahibi Hâşim Beyindir:

Şâhinşehi şevket nisan Fethü zaferle her zaman Olsun çuhanda kâmuran

Sûrî şehinşâhı cihan

*

Ey mâhi burci saltanat Nuri dü çeşmi niâdelet Sayende bu zevki nüzhet



Sûri şehinşâhi cihan

*

Damadı sahi pür ata Şânü şerefle dâima Fahritse gerdun seza Sûri şehinşâhı cihan


naf ve tüccar haracı ile bağ bahçe, han. hamam, konak sahibi olmuş bir ahlâksız adamdı. Üsküdarda Bursalı Haraccızâde Esad Efendinin güzellikleri dillere destan olmuş bir oğlu ile bir kızı vardı. Deli Mehmed önce bu adamın oğlunu başdan çıkarıp ocağa civelek yazdırdı ve yanma aldı. Sonra da kızına musallat oldu, bir gece yarısı haytalarını peşine takdı, Esad ağanın konağını basdı, güzel kızı pala zoru ile çıkarıp aldı, civardaki bir mescidi açdırarak evinden alınan imam efendiye yine bıçak zoru ile nikâh kıydırdı. Sonra Üsküdar yeniçerileri ile eclâfından mürekkeb be,ş yüz kişilik bir kaa-file ile kayıklara doldular, gece yansı, davullar zurnalar, meşalelerle denizde bir düğün alayı yaparak gelin kızı Kasımpaşaya götürdüler (B.: Mehmed Kaptan, Deli).

EVLENME BUGÜNLERİ. DÜĞÜN ŞARKILARI — Sultanların evlenme ve şehzadelerin sünneti münâsebeti ile yapılan ve yedi gün yedi gece, onbeş gün on beş gece süren saray



Deli Mehmed Kaptanın Deniş Düğün Alayı

(Şabiha Bozcaîı'nın kompozisyonu)



Şâhinşehi encüm haşem Sûr ide böyle dembedem Âdâsı ila pür elem Sûri şehinşâhı cihan

Bu örnek de pek aydın göstermektedir ki bu çeşid şarkılarda şiir güzelliği ve sıcaklığı a-ranmaz.

EVLENME DÜĞÜNLERİ, DÜĞÜNLERDE SAZ VE OYUN, RAKIS YASAĞI — Dördüncü Sultan Mehmed devrinde Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşanın sadırâzamlığı zamanında çıkmış bir yasakdır; sebebi tesbit edilemeyen bu yasak fermanının bugünkü yazı dilimize çevrilmiş sureti şudur:

«istanbul Kadısı Efendi Hazretleri;

«Daha önce Sadırâzam Hazretleri evlerde ve cemiyetlerde (düğünlerde) çengi oğlanların avret gibi oynatılarak eğlenilmesini yasak et-mişdi. Hâlen mahallelerde evlerde, gerek kadınlar ve gerekse erkekler, düğün idüb cemiyet ettiklerinde çengi oğlan getirtip oynatır, fermanı şerife muhalif hareket ederlermiş. Cümle mahalle imamlarını çağırıp muhkem tenbih edesin. Bundan sonra bir mahallede bir ferd düğün ettikde çengi oğlan getirmeyecek ve saz ve söz, oyuna eğlenceye müteallik fuh-şiyatdan bir şey yapılmayacakdır. imamlar da mahallelerindeki ehâliyi bu makuule şeylerden men edeceklerdir; şöyle ki bir mahallede, bir evde bir saz ve söz, çengü çegâne olursa, çengi oğlanı oynarsa, o mahallenin imamının üstünden imamlığı alınıp başkasına verilmekle 'mam kurtulamaz, bilmiş olsun, ve ona göre gözetip bu yasağı dinlemeyenleri huzurumuza bildirsin».

EVLENME DÜĞÜNLERİ, OSMANLI SARAY DÜĞÜNLERİ — Osmanlı Saray Düğünleri bir gelenek olarak yedi gün yedi gece sürerdi. Tarih kaynaklarımızın kaydına göre bu düğünlerin en muhteşemi Kanunî Sultan Sü-leymanın sadırâzamı Dâmad Makbul İbrahim Paşanın düğünü olmusdur (B.: ibrahim Paşa, Makbul yahud Maktul, Frenk). Pâdişâhlar ve şehzadeler cariyelerle yatmışlardır, cariyeler gebe kaldığı zaman da, doğacak çocuğun meşruiyeti için nikâh kıyılmış, câriye «Haseki» unvanını almışdır; nikâh merasimi de saray mu-

hitinde kalmışdır. Şehzadelerin düğün mürüvveti, yedi gün yedi gece, hattâ onbeş gün onbeş gece süren tantanalı ve muhteşem sünnet düğünleri olmusdur. Osmanlı hanedanında tek sî-mâ olarak Sultan ibrahim, Hümâşah adındaki bir kızla düğün yaparak evlenmiş, sevgüisini telli duvaklı gelin olarak görmüş ve bundan ötürü de bu kadın tarihimizde «Telli Haseki» lâkabını almışdır. Osmanlı vak'anüvislerinin kaydettikleri saray evlenme düğünleri pâdişâh kızları ve kız kardeşleri sultanların düğünleridir (B.: Surnâmeler).

EVLİCE ABLA —. îstanbula Fatih Sultan Mehmedle gelenlerden, asıl adı Veliyyüddin Efendidir, Eyyubsultanda bir mescid yaptır-mışdır; «Evlice Baba Mescidi» diye anıla gelmiş olan mescidinin avlusunda medfundur. Sonradan konmuş kabir taşında Fatih Sultan Mehmedin meşk hocası olduğu yazılıdır, kitabenin metni şudur:

«Ebülfeth velmegaazi Han Hazretlerinin meşk hocası Sâhibülhayrât velhasenât Velî Babanın ruhi şerifine elfâtüıa, sene 857».

«Fatih Devri Mimarîsi» isimli büyük eserin müellifi Ekrem Hakkı Ayverdi «Evlice» ismini «Ödlüce» şeklinde kaydediyor ve: «Bu ismi ÜHce ve Evlice suretinde yazanlar da vardır» diyor, biz, asırlar boyunca halk ağzında söylenegelmiş Evlice şeklini tercih ettik.

EVLİCEBABA MESCİDİ — Eyyubda Büibülderesindedir; Hadikatül Cevâmi şu malûmatı veriyor: «Banisi Fâtih Sultan Mehmed devri ricalinden Veîiyyüddin Efendidir, karşısında olan mezarlık köşesinde medfundur, bu mescidin mahallesi yokdur».

Ekrem Hakkı Ayverdi «Fatih Devri Mimarîsi» isimli eserinde, Hadikatül Cevâmide «Evlice» diye yazılmış, ve istanbulluların ağzında da yüzyıllar boyunca öyle söylenegelmiş bu mescidi «Ödlüce Baba Mescidi» diye kaydediyor ve şunları yazıyor: «Banisi Fatihin meşk hocası Veliyyüddin Efendidir. Mescidin binası yenidir, eskisi ile alâkası yokdur. Banisinin kabri karşısındadır; namaza açıkdır».

Tahsin Öz de «istanbul Camileri» isimli eserinde şunları yazıyor: «Eyyubda Bülbülyu-vasında (deresinde olacak) Evlicebaba Soka-

EVLÎCEBABA MESCİDİ SOKAĞI — 5418 —-

İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSÎ

5410 —

EVLiYA ÇELEBİ


ğında; banisi Fatih devri ricâünden Veliyyüd-din (Veli baba) Efendidir. Mâbed taşdan olub ahşab çatıhdır. Minaresi tuğladandır, devrine (XV. yüzyıla) âiddir. Camiin karşısında Çorlulu Ali Paşa çeşmesi bulunmaktadır. Cami ha-zîresinde bulunan Veliyyüddin Efendiye aid 857 (M. 1453) tarihli mezar taşı son devirlerde yapılmışdır ve bu zâtin Fâtihin meşk hocası olduğu da yazılmışdır».

Ekrem Hakkı Ayverdi gibi bir müdekki-kin bu mescidin minaresinden bahsetmemesi garibsenir.

Kare plânlı olan bu mescid gaayetle harab durumda iken 1967 yılı haziranında tamirine başlanmış, aynı yılın aralık ayına rastlayan ramazanın ilk cumasında tekrar ibadete açılmış-dır.

Cümle kapusundan üç basamak merdiven ile son cemaat yerine inilir. Son cemaat yerinden ahgab bir merdivenle bu yerin üstündeki ahgab kadınlar mahfiline çukur, ibâdet şahını büyüklü küçüklü şamdanlar ve kristal taklidi bir âvîze ile tezyin edilmişdir. Minare kapusu ibâdet sahnında, cümle kapusunun, sağındadır.



Hakta GÖKTÜRK

EVLÎCEBABA MESCİDİ SOKAĞI ^

1934 Belediye Şehir Rehberine göre Eyyubda Üçşehidler Mahallesi yollarından; Bülbülyuvası Sokağı ile Evlicebaba Tekkesi Sokağı arasındadır, Ârifağa Sokağı ile kavuşağı vardır (1934 B.Ş.R. Pafta 9/123). Bülbülyuvası Sokağı tarafından gelindiğine göre bir dere yatağı! manzarasında başlar, hafif yokuş olarak ilerler, birer ikişer katlı ahşab ve kagir eyler arasın?-dan geçer, sağ kolda Evlicebaba Mescidi, sol kolda da Evlicebaba Tekkesi görülür. Sokağın, ortalarına rastlayan bir yerde Çorlulu Ali Paşanın bir çegmesi vardır, ve arkada yüksekçe. bir yerde mescidin banisinin kabri bulunmaktadır. Bu sokakda 2 bakkal vardır, kapu numaralan l -17 ve 2 -18 dir (mayıs 1967).



Hakta GÖKTÜRK

EVLİCEBABA TEKKESÎ — Eyyubsul-

tanda Bülbülderesinde Evlicebaba Mescidi So-kağındadır. Bandırmalızâde Ahmed Münib E-fendinin Mecmuai Tekâyâ'sında (1307; 1889-1890) âyin günü cuma olan bir Kaadirî tekkesi

olarak kayıdlıdır, o tarihdeki şeyhinin adı da Nuri Efendidir. Tekke, Evlicebaba Mescidinin kargısındadır.

Son şeyhi Bay Hafız Hüseyin Nazmi Cey-lânî'nin verdiği malûmata göre tekkenin banisi Şeyh Hâkî Baba adında bir zâttir. Haziredeki kitabeden tekkenin hicrî 1216 (M. 1801 -1802) da Üçüncü Sultan Selim devrinde yapıldığı görülüyor, kitabenin üzerinde bu pâdişâhın bir de turası vardır. Hafız Hüseyin Nazmi Efendinin babası Mehmed Sadeddin Efendinin geyhliği zamanında tekke yanmış ve 1310 da (M. 1892 -1893) harem, selâmlık ve bir semahaneden mürekkeb yine ahşab olarak ihya edilmigdir; âyin günü cuma gecesi idi. Tekkeler kapandık-dan sonra yıllarca boş duran selâmlık kısmı ile semahane harab olmuş ve 1942 de çökmüşdür.

Tekel idâresinin emekli memurlarından o-lan Hafız. Hüseyin Nazmi Efendi tekkenin ahşab harem kısmında oturmakta idi (1968).

Hakta GÖKTÜRK

EVLİCEBABA TEKKESİ SOKAĞI —

1934 Belediye Şehir Rehberine göre Eyyubda Üçşehidler Mahallesi yollarından; Evlicebaba^ Sokağı üzerinde bir çıkmaz sokakdır, Büyük-fıstıklı; Sokağı ile kavuşağı vardır (1934 B.Ş.. R. Pafta 9/123.). Yerinde ise bu sokak, Evlicebaba Mescidi Sokağı ile Ârifağa Sokağının bir-leşdiği noktadan, başlar, bir araba geçecek ge* niglikde kabatag döşeli yokuş bir yoldur, birer' ikişer katlı kagir ve ahgab evler ve gecekondular arasından geçer, Geçici Sokağı ile Soya Caddesinin birleşdiği noktaya kavuşur, adı geçen rehberde bu sokak ile bu caddenin de isimleri yokdur (Mayıs-1967)...

Hakta göktürk;

EVLİYA ATA SOKAĞI — Fatih kazasının Şehremini Nahiyesinin Uzunyusuf Mahallesi yollarından, Lâlezar Sokağı ile Yayla Cad--desi arasında uzanır uzun bir yoldur, Nâib ve Alyanak Sokakları ile birer dört yol ağzı yaparak kesişir, Suyolcu Sokağı, Uzunyusuf Camii; Sokağı ve Uzunhalil Sokağı ile kavuşaklarn vardır ve üzerinde lâtin asıllı Türk harfleri ile» Şeyh Halil Efendi türbesi olduğu yazılmışdır; 13 ve 15 kapu numaralı evlerin arasında da inşâ tarihi hicrî 1157 (Milâdî 1744) olan Silâh-dar Kethüdası Mustafa Ağanın kof eki taşın^-

elan yapılmıg çeşmesi bulunmaktadır, 1969 haziranında suyu akar ve içilir bir çeşme idi. Sokakdaki binaların kapu numaralan l -

61 ve 2 - 58 dir.



Hâlid ERAKTAN

EVLİYA CAMİİ — Mevlevîhâne Kapusu civarında adına nisbetle isimlendirilmiş Hacı Evliya Cârrıii Sokağındadır; banisi onyedinci asır ulemâsından Evliya Mehmed Efendidir. Hadikatui Cevânıi şu malûmatı veriyor: «Yeni-kapu Mevievîhânesi kurbinde, fevkaanî bir camidir; banisi Şeyhülkurrâ ve imâmı Sultam Evliya Mehrned Efendidir; Dördüncü Sultan Murad ile Revan seferine giderken Konyada hastalanmış ve yine hastalığından ötürü (seferden af edilen) Ayasofya Şeyhi Kadızâde Mehmed Efendi ile beraber îstanbula dönmüş ve Kadızâde ile aynı günde vefat ederek Topkapu-su dışında defnedilmişlerdir, tarihi vefatları hicrî 1038 (milâdî 1628) dir. Camiin karşısında bir de çeşmesi vardır, birkaç mescide de minber koydurtmugdur. Camiin mahallesi vardır».

Tahsin Öz «istanbul Camileri» isimli eserinde şunları yazıyor: «Duvarları kagir, çatısı ahşabdır, (1291) 1874 de Hacı Tevfik Bey tamir ettirmigdir; minberi ahşabdır».

EVLİYA ÇELEBİ — Onyedinci Milâdî A-sırda yaşamış büyük yazar, büyük seyyah; pâdişâh ve vezir nedimliklerinde bulunmuş, asrının seyahat cilvelerinden karşılaşdığı eşkıya ile de ülfet ve muhabbet etmesini bilmiş hoşsohbet meclis adamı; ölüme kadar varabilecek büyük tehlikelerle karşılaşdığı uzun, yorucu ve zincirleme seyahatlardan hiç yılmamış gaayet-ie cessur maceraperest; zaman zaman müezzin, imam, vezir ulağı, devlet ulağı; millî kütüphanemizde eşsiz bir kıymet taşıyan on cildlik muazzam seyahatnamesinde yer yer kendi hal ter-cemesini de yazmışdır ki, bu otobiyografi parçalan büyük adamın hayatından bahseden tek kaynakdır. Zamanının vekaayinâmelerinin hiç birinde adı geçmez. Şiirle meşgul olduğu halde, ondan çok .aşağı değerde şâirlerin adım ihtiva eden şuerâ tezkireleri de onun adını kaydetmemişlerdir. Halbuki zamanının çok tanınmış, popüler bir sıması idi, azametli seyahatnamesinin çağdaşları tarafından bilinmediği söylene-

bilir ki bu takdirde emsali pek çok avam beyninde bir kimse olarak görülmüşdür. Kendi kaleminden gayri Evliya Çelebiden bahseden tek eser, Mehmed Vahid Efendinin «Tîrendaznâ-me» sidir, büyük muharrir seyyah İstanbuda Ok Meydanında Ağalar Menzilinde ok atarak rekor kırmış bir kemankeş olarak kaydedilmiş-dir (B.: Ağalar Menzili, cild l, sayfa 247),

Evliya Celebi Birinci Sultan Ahmedin zamanında hicrî 1020 yılı muharreminin onuncu günü (Milâdî 25 mart 1611) Istanbulda Unka-panı semtinde doğdu; Faik Reşid Unat'ın «Hicrî tarihleri milâdî tarihe çevirme kılavuzu» na göre doğum günü cumadır.

Babası, Kanunî Sultan Süleyman ile Beİ-grad, Rodos, Büdin ve Estonibelgrad ve Ziget-var seferlerinde bulunmuş Kuyumcubaşı Derviş Mehmed Zıllîdir. Bu zât 1521 deki Beîgrad Seferinde ve 1522 deki Rodos Seferinde en azdan 15 -16 yaşında bir gene olsa oğlu Evliya Çelebinin doğumunda 105-106 yaşında asır görmüş bir pîr olması gerekir. Evliya Çelebi babasının ölüm tarihim de hicrî 1058 (M. 1648) olarak gösteriyor, yukardaki Beîgrad ve Rodos Seferleri kaydine göre Derviş Mehmed Zıl-lînin 142 -143 yaşlarında ölmüş olması gerekir. Bu rakamların ifâde ettiği hakikat, o çağların çok yorucu seyahatlan için elzem olan vücud zindeliğine ve tâkaatma Evliya Çelebi veraset yolu ile sâhib olmuşdur.

Baba tarafından dedesi Demirci Kara Ahmed, onun babası Unkapanı civarında bir camii bulunan Yavuzer Sinan Beydir; Evliya Çelebi baba şeceresini Türkistanlı büyük mütefekkir şâir Hoca Ahmed Yesevî'ye kadar götürüyor.

Anası bir abaza kızıydı. Evliya Çelebi bu kadının adını kaydetmiyor; yine abaza kavminden Fındıkhh Pervane kaptanın akrabası olup pek küçük yaşda iken memleketinden bu kaptan tarafından getirilerek daha nice hasnâ kızlarla beraber Birinci Sultan Ahmede hediye o-larak takdim edildiğini, bir müddet sonra da bu pâdişâh tarafından Kuyumcubaşı Derviş Mehmed Zıllîye verildiğini yazıyor. Onyedinci asrın sadırâzamlığa kadar yükselmiş vezirlerinden Melek Ahmed Paşa bu Pervane Kaptanın oğludur ve dolayısı ile Evliya Çelebinin de ana tarafından yakınıdır, ki büyük muharrir

EVLiYA ÇELEBÎ

5420 —

İSTANBUL ANSÎKLOPEDM


Melek Ahmed Paşanın en mahrem adamlarından biri olmuşdur (B.: Ahmed Paşa, Melek, cild l, sayfa 419).

Kendi doğumunu şöylece anlatıyor: «Bu hakir Evliya doğduğumda merhum Sun'ullah Efendi hanemizde bulunub kulağımıza küpe olmak üzere ezanı Muhammedîyi savtı âlâ ile okumuşlar. Akîka kurbanımızı da Mevlevi Şeyh ismail Efendi kesip: — ismail kurbanıdır!., buyurmuşlar.

«O gece hânemizdg yetmiş kadar sahibi sülük arifi bülâh canlar bulunub Geysûdap Kapânî Mehmed Efendi kundağımı alub kulağıma ezam Muhammedi okumak murad edindikle:

— Bu oğlanı agâh idüb kulağına kim ezan


okudu?., diye sual edince hazır bulunanlardan
üstadı ekremimiz dersiam Ahfeş Efendi:

— Ezam Sun'ullah Efendi okudu!., der.


«Bunun üzerine Geysûdar Mehmed Efendi:

  • Biz dahi indelinâbe fenâfillâh ezanını
    okuyalım!, diyüb hazin bir sesle ezan okuduk-
    dan sonra elindeki teberi bir tarafına koyub:

  • Bunu bu oğlana ihsan eyledim, çok ga
    zada bulunub fakrü fâkada sahibi seccâdei ce
    lâl olsun ve zaman fenalığında bir şeyden kork-
    mayub kumda oynasın, ayağına çöp batmasın!.,
    diye fâtiha-i şerife tilâvet ederek selâm verip
    giderler.

«Kasımpaşa Mevlevîhânesi şeyhi Dîvâne Abdi Dede hazretleri ağzından bir ekmek parçası çıkarıp ağzıma koyarak:

r— Fukara lokması ile perveriş bulsun!., demiş,

«Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi hazreti Do-ganî Dede kundağımı kucağına alub havaya a-tarak:

— Bu oğlan bu cihanda bizim uçurtma
mız olsun!., buyurmuşlar..».

Yukarıdaki satırlar Evliya Çelebinin baba evi hakkında oldukça aydın bir fikir vermektedir.

Derviş Mehmed Zıllî Unkapanında. otururdu. Haliç yalısı boyunca uzanan sularda Unka-panı kapusunun iç yüzünde kuyumcu dükkânları vardı. Evliya Çelebinin çocukluğu Unka-panında geçdi. Semt büyük halk yazarının yetişmesine çok uygundu. Her an hareketli, canlı, gürültülü Arabacılar Meydanı, meydan ö-nünde mahalle mektebi, mekteb yanında bir odada oturan ve yaz kış başı açık yalın ayak

dolaşan Geysûdar Kapânî Mehmed Efendi, tâ Maearistanda Peçevî taraflarından onu ziyarete gelen kabaciçalı, çakşırlı adamlar, bir Â-şık Derviş Ali, onu Evliyanın gözü önünde bıçaklayıp öldüren Hacıahmedoğlu adındaki yiğit, bu delikanlının Ağakapusunda îdâmından sonra geceleyin cesedinin Çardak iskelesinden denize atılması, muharririn yıllarca sonra bütün renk ve hareket canlılıkları hatırlayarak tesbit edeceği sahneler olacakdı (B.: Mehmed Efendi, Geysûdar Kapânî; Hacıahmedoğlu)

Çok yaşamış ve çok görmüş babası, Evliyanın üzerinde derin tesirler yapmışdır. Gördüklerini bir ressam kudreti ile tasvir eden, canlı ve renkli nakleden Evliya Çelebinin, bir otobiyografi parçasından öğreniyoruz, daha pek küçük yaşda iken eline bir takım resimler geçmişdir. Ender istisnaları elbet ki olacakdırp onyedinci asırda eşiğinden içeriye resim giren1 bir Türk evinden Evliya Çelebinin çıkması üzerinde dikkatle durulacak konudur; muharrir bu çocukluk hâtırasını şöyle anlatıyor:

«Pederimiz bir piri fâni idi. Yârıgaan arkadaşlarından yine bir pir vardı, ismine Suke-merli Koca Mustafa Çelebi derlerdi, Fransa kiralının kızının akrabasından olduğu muhakkak idi ki Fransa Kiralından sık sık hediyeler gelirdi; çocukluğumda bana resimler bağışlardı...» Sukemerli Mustafa Celebi küçük Evliyanın muhayyilesini de işleyen bir zât olmuşdu,. bilhassa iştirak ettiği cenklere dair anlattıklarını Evliya Çelebi hayret ve hayranlık içinde dinlerdi.

Altı yaşında iken namus ve arı fark ettiğini söylüyor. Mahalle mektebini bitirdikten sonra Filyokuşunda Hâmidefendi Medresesinde «höcre nişin» oldu, bu medresede devrin tanınmış ulemâsından Ahfeş Efendiden yedi yıl «tahsil ve tekmili fünun» etti. Sultan ibrahim devrinin meşhur Cinci Hocası Safranbolulu Hüseyin Efendiyi, softalığında, bu medresede talebe iken tanıdı; Evliya «Molla Câmî» okur iken Safranbolulu Hüseyin «Kitabı Izzî» okur-muş. Bu yıllar içinde gençlik arkadaşlarından biri de şâir Fehim olmuşdur (B.: Hüseyin E-fendi, Safraonbolulu; Fehim) o yaşlarda kendisi de şiirle meşgul olmuşdur:

Ne mümkindir halâs olmak ecelden

gibi mısralar yazmış ve manzum tarihler ter-tib etmişdir.

Evliya Çeîebi

(Sabiha Bozcalının Kompozisyonu)

EVLİYA ÇELEBİ

6422 —

istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

— 5423


EVLiYA ÇELEBi


Hicrî 1045 de (M. 1636), 25 yaşında iken, Dördüncü Sultan Murad tarafından Enderumı Hümâyun gilmanları arasına alındı. Hayatının bu önemli vak'asmı şöyle anlatıyor:

«1045 ramazanının Kadir Gecesi idi, 24 Şubat 1636, her sene olduğu gibi Ayasofya Camiinde nice bin âdem toplanmışdı. O sırada üstadım merhum Evliya Mehmed Efendiden hıfzı tekmil ederek pederim Derviş Mehmed Ağanın ısrar ile isteği üzerine o Kadir gecesi müezzinler mahfilinde teravinden sonra hatmi şerif okumaya başladım. En'am Sûresini bitirince Kozbekci Mehmed Ağa ve Silâhdar Melek Ahmed Ağa mahfile çıkıb bana o kalabalık cemaat içinde (som altın sırma işlemeli) tacı Yûsuf î giydirdiler: — Buyurun sizi saadetlû pâdişâh ister!., diyerek elimden yapışıb pâdişâh mahfiline götürdüler. Gaazi Murad Hanın cemâli bâkemâlini görüb huzuruna varınca yer ö» püb selâmdan sonra tebessüm ederek:

Kaç saatde hatmi şerif idebilirsin?..

buyurdular.



  • Pâdigahsm, sür'at itsem yedi saatde
    hatm iderim ama ne ifrat ne tefrit olmadan
    sekiz saatde inşâallah hatmi şerif ederim., de
    diğimde :

  • inşâallah merhum saîdi şehid Musa Me-
    îek yerine yedi beyzâ gibi yedi tûlâm ayan idüb
    musahibim olursun!., buyurdular. (Musa Me
    lek Çelebi Dördüncü Sultan Muradın bir ihti
    lâlde öldürülmüş güzelliği ile meşhur genç ne-
    dîmi! B.: Musa Melek Çelebi), ve iki avuç alün
    attılar ki cümlesi altı yüz yirmi üç sikkei ha-
    sene idi.

«O vakit saif nahif gelişmiş bir çocuk eş-kâlinde idim ama yaşım yirmi (kendi kaydı doğum yılma göre yirmi beş) ve gaayet necib ve reşîd idim. Meclis âdabı bilir, vüzerâ, vükelâ ve şeyhülislâmlar huzurunda aşir ve na'ti şerif tilâvet idüb müsâhabet iderdim.

Murad Han Ayasofya Camiinden kalkıb fanus ve meş'aleler ile ve hakir dahi bir ata binerek Servi Kapusundan saraya girib kendileri bizzat beni Hasodabaşıya teslim etti. Ertesi sabah beni Kilercibaşı Sefid Ali Ağaya götürdüler. Kiler Koğuşunda bir höcre içinde bir yer gösterdiler. Turşucubaşı Ahmed Ağa lalamız, Güğümbaşı Mehmed Efendi yazı hocamız, mü-sâhib Derviş Ömer musiki hocamız, Dersiam Keçi Mehmed Efendi nahiv ve eski kendi ho-

cam Evliya Mehmed Efendi tecvid hocamız o-lub mübarek olsun dediler. Horoz imam Has Odada ilmi hıfızda şerikimiz, Dayazâde Handan, Ferruhoğlu Assaf Bey ve Maanoğlu Keçeci Süleyman ve Anber Mustafa müezzinlikde ayakdaşlanmız olub gece ve gündüz Has Hamam yanında Meşkhâne denilen yerde Hüseyin Baykarâ fasılları ederdik.

«Bir gün sırmalı esvablar giydirdiler, başıma sırmalı bir arâkiyei Yûsufiye koydular, iğreti zülüfler takdılar (B.: Enderun, cild 9, sayfa 5115) devlet nişanıdır diye dua ve sena ettiler. Bâzan ayakdaşlarımız sibyan ile samur kalpak giyerdik. Silâhdar Melek Ahmed Ağa (Paşa) kendisi ile anamız tarafından yakınlığımız olduğundan sık sık yoklar, ihsanlar ederdi.

«O sırmalı esvablan giydiğim gün Civan Dilsiz ile Tavşan Dilsiz türlü şakalar iderek beni alıb Silâhdar Melek Ahrned Ağaya götürdüler. Pâdişâh huzurundaki meclis âdabını, dua ve sena etmeyi ve daha nice kelimâtı tâlim ettiler. Pâdişâh haremden çıkıp selâmına duran cümle kırk hasodahlara selâm verib bir tahtı âlîde oturdular, hemen koşarak yüz sürerek yer öpdüm, ve o anda hatırıma gelen şu kıt'-ayı korkusuz, pervasız okudum:

Âfâkı şehâ mâdeletin nuru pür etsin Hurşîd gibi encümeni dehre çerâğ ol Gtflı nâfe gibi eyle derü deşti muattar Gen gönce sıfat gülşene gel ziyneti bağ ol Hallâkı cihan eylemesün âlemi sensiz Her kande isen pâdişâhım iz üe sağ ol

t

Daha başka hayır dualar ettiğimde;



( Bir şey oku!., dediler.

Ben de:


  • Pâdişâhım., yetmiş iki ilimden fârisî,
    arabî, rûmî, Süryânî, yunânî, türkî, varsagî,
    kâr, nakış, savt, amel, zikir, tasnifât, akvâli
    hüznengiz ebyât ve eş'ardan bahri tavil, kasâ-
    id, tercîibend, terkîbibend, mersiye, îydiye, mu-
    aşşer, müsemmen, müsebba', müseddes, mu
    hammes, pençbeyit, gazeliyyât, kıta, müsel
    les, dübeyit, müfredat, maammâ, ilâhiyyâtdan
    ne muradı şerifiniz olursa buyurun okuyayım!,
    dedim.

  • Bre şu rencbere bak., ne acâib dâva et
    ti., iş düzen midir yoksa saydıklarını icraya
    kaadir midir., dedi.




  • Pâdişâhım., eğer af ile muamele idüb
    serbest bırakır iseniz huzurunuzda nedimlik
    idüb siz pâdişâhımı eğlendiririm., dedim.

  • Nedimlik ne demekdir?.. buyurdular.

  • Pâdişâhım., bir adam hüsnü ülfet idüb
    müsâhebet etse ona nedim derler, şarab mecli
    sine dâhil olub müsâhebet edenlere de nedimi
    nâb derler, bu lügati münâdimden gelir ki o da
    müdam'dan kalbedilmişdir, müdam şarab de
    mekdir... dedim».

O gün Evliya Çelebi Sultan Muradın has nedimleri arasına alındı, imtihan kılıklı soh-betden sonra pâdişâh yeni nedimine bâza şarkılar okuttu. Bir ara bir de türkü istedi; Evliya, güftesi Sultan Muradın olub Musa Melek Çelebi için söylenmiş, ve devrin büyük üstadı Derviş Ömer tarafından bestelenmiş şu türküyü okudu :

Yüklə 5,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin